Mescidlerin temizliği ve bakımı
Bakara suresi ayet 125
"Biz beyti (Kâbe’yi) insanlar için toplanma, sevap kazanma yeri ve emniyet kıldık. İbrahim’in makamında da namaz kılacak yer edinin. İbrahim’le İsmail’e de beytimi tavaf edenler, beytime misafir olanlar, oraya gelenler ve orada ibâdet kastıyla itikafa girenler için, ve de rükû ve secde edenler için tertemiz tutun diye emir vermiştik."
İbrahim (a.s) gündeme gelince elbette Kâbe de gündeme gelecektir. Çünkü Kâbe’yi bina eden oydu. Kâbe’yi ilk bina eden Adem’di (a.s). Ama ikinci olarak o beytin İbrahim (a.s) tarafından bina edildiğini biliyoruz. Evet beyt istikrar yeridir, beyt emniyet yeridir, beyt eman yeridir. O beyte sığınan, o beytle beraber yaşayan kişi istikrara kavuşmuş demektir. O beyte sığınan kişi, emniyette olmuş demektir. Evet emniyet, huzur ve istikrar mahalli.
Bakıyoruz, şu anda tüm dünyada insanlar istikrar ve huzur arayışı içindedirler. Yeryüzünün hiçbir yerinde, hiçbir bölgesinde huzur ve sükun kalmamış. Öyleyse biz de huzurunu kaybetmiş, sükûnet arayan, huzur ve sükuna susamış tüm bu yeryüzü insanlığa diyeceğiz ki; gelin ey insanlar Allah’ın istikrar, huzur ve saâdet mahalli kıldığı evini temel kıble kabul edelim ve hayatımızı o kıbleye yönelik olarak düzenleyelim. O kıblenin Rabbine göre bir hayat yaşayalım. O kıblenin Rabbinin kitabına ve o kitapta bize haber verilen yasalara göre bir hayat yaşayalım. O kıblenin Rabbinin koruması altına girelim. Rab olarak, İlâh olarak sadece onu bilelim ve sadece onun programını hayat programı olarak kabul edelim. Eğer bunu yaparsak kesinlikle bilelim ki, o bizi istediğimiz istikrara ve huzura kavuşturacaktır.
Öyleyse kıblemizi değiştirmek zorundayız. Washington’dan veya Paris’ten veya Pekin’den kıble edindiğimiz sürece bizim istikrara kavuşmamız mümkün değildir. Allah’tan başkalarının kıblelerine tabi olmaktan vazgeçersek, Allah’tan başkalarının rotasına girmeyi terk edersek, hareket tarzımızı Allah’tan başkalarının belirlemesini bırakırsak, Allah’tan başkalarının kanunlarına itaatten vazgeçerek kıblemiz sadece Kâbe olursa, kesinlikle bilelim ki; tüm problemlerimiz bitecektir. Tüm hayatımızda huzur ve sükun hakim olacaktır. Çünkü orası güvenlik yurdudur, emniyet mahallidir.
"İbrahim’in makamında da namaz kılacak yer edinin."
Makam-ı İbrahim’de Mûsâlla edinin. Makam-ı İbrahim’de namaz kılın. Makam-ı İbrahim’de dua edin, yâni duanız İbrahim’in duası gibi olsun. Yâni namazınız İbrahim’in namazı gibi olsun. İbrahim gibi namaz kılın. İbrahim gibi hayatınıza hakim olacak bir namaz kılın. Ha-yata hakim olan bir namaz, namaza endeksli olan bir hayat yaşayın, tıpkı İbrahim (a.s) gibi olun, yâni herşeyinizle İbrahim gibi olun. Maka-m-ı İbrahim’de olmak, İbrahim makamında, İbrahim konumunda olmak demektir, İbrahim (a.s) gibi olmak demektir. İbrahim makamın-da olmak, İbrahim’in rolünü üstlenmek demektir. İbrahim makamında olmak, İbrahim’in yaptıklarını yapmak demektir. İbrahim’in misyonunu üstlenmek demektir.
İbrahim’in (a.s) ilk başlangıç mücâdelesinden itibaren yâni babasıyla, kavmiyle, kralıyla, puta tapan toplumuyla nasıl bir mücâdele yapmışsa, vatanından sürülmesi pahasına da olsa Allah’a kulluktan nasıl vaz geçmemişse, bu imtihanlardan sonra imamet hakkına, önderlik ve idarecilik hakkına nasıl ulaşmışsa, siz de tıpkı onun gibi onun makamında olun ve onun ulaştığı makama ulaşın. Onun gibi ibâdet edin, onun gibi tavır koyun, babanıza tavrınız onun gibi, toplumunuza tavrınız onun gibi, zâlim idarecilere, onların putlarına, put sistemlerine karşı tavrınız onun gibi olsun. Ateşe atılma, zindana tıkılma, sürgüne maruz kalma ile karşı karşıya kaldığınızda tavrınız onun gibi olsun. Adım adım onun hayatını örnek alın emrini veriyor Allahu Te-âlâ..
"İbrahim’le İsmail’e de beytimi tavaf edenler, beytime misafir olanlar, oraya gelenler ve orada ibâdet kastıyla itikafa girenler, rükû ve secde edenler için tertemiz tutun diye emir vermiştik."
Namaz kılanlar için temizleyin, temiz tutun diye emir vermiştik, ahid almıştık onlardan. Allah ahid alıyordu o ikisinden.
Çünkü Kâbe’yi onlar bina etmişlerdi. Elbette bu beytte ilk görevliler onlar olacaktı. Beytin ilk hizmetçileri de onlar olacaktı. Çünkü bu beyt Allah’ın eviydi, bu beyte gelenler de Allah misafiriydi. Allah kullarına, Allah misafirlerine de elbette hizmeti Allah peygamberleri yapardı. Çünkü peygamberler insanlardan ücret almak için, insanların sırtına binmek için değil insanlık için var olan insanlardı. Çevresindeki insanlara en fazla fedâkarlık yapan, bir ihtiyar kadının bile, bir küçük çocuğun bile hizmetinde olan insanlardı. Ve işte İbrahim (a.s), İsmail (a.s) Allah’a bu konuda ahid veriyorlardı. Beyti Allah’ın kulları için hazırlayacaklar, temizleyeceklerdi.
Allah’ın beyti temiz olacaktı. Beytin temizlenmesi, temiz tutulması demek; sadece maddî pisliklerden temizlenmesi de*mek değildi. Bununla beraber putlar gibi, putların egemenliği gibi, şirk gibi her tür pisliklerden temizlenmesi gerekiyordu. Orada şirk olmayacaktı, orada putlara yer olmayacaktı, orada krallara yer olmayacaktı, orada tâğut-ların hâkimiyeti olmayacaktı. orada Allah’tan başkalarının sözü geçmeyecek, orada sadece Allah yüceltilecekti, sadece Allah’ın emirleri konuşulacaktı, Allah’tan başkalarının tâlimatlarına yer olmayacaktı. Allah’tan başkalarının sistemleri uygulanmayacaktı. Hayat programları uygulanarak Allah’tan başkalarına hamd edilmeyecekti. Allah’tan başkalarının arzuları, programları, emir yasakları uygulanmayacaktı. Hayat sadece Allah için yaşanacaktı.
Evet, Allah’ın evi tüm bu pisliklerden temizlenecekti. Ya da yıllardır biz Hz. İbrahim’in yolundayız, biz onun torunlarıyız diyerek Kâbe’ye sahiplik iddiasında bulunan ve o güne kadar Allah’ın beytinde olmadık pislikler gerçekleştiren müşrikler oradan çıkarılacak, egemenliklerine son verilecek, etkinlikleri bitirilecek ve böylece Kâbe temizlenecekti.
O gün bu konuda onlar Allah’a söz veriyorlardı, ama onlardan sonra bu emaneti kıyamete kadar üzerine alan müslümanlar da bu vazifeyi gerçekleştirmek üzere Allah’a söz veriyorlardı. Öyleyse Allah evlerini şirklerden, mescidleri Allah dışındaki egemen güçlerden ne kadar temizlediğinizi, Allah’a verdiğiniz bu sözü ne kadar gerçekleştirdiğinizi bir düşünün.
Rükû ve secdeli namazın sadece Muhammed’in (a.s) ümmetine mahsus bir namaz olduğu düşünülürse, Cenab-ı Hak as*lında bu ahidle Hz. İbrahim ve İsmail’den böyle bir ümmetin, Muhammed ümmetinin geleceği konusunda ahid almıştı da diye*biliriz. Gelecek şerefli ümmet için, Muhammed ümmeti için bu evimi temizleyin, temiz tutun diye Allah, İbrahim ve İsmail’den (a.s) söz alıyordu.
Müşrikler Kâbe bizimdir, Kâbe’nin sahipleri bizleriz diyorlardı. Ama hani İbrahim’den ve İsmail’den alınan bu sözün pratiği yok. Allah, onlara orayı Allah’ın kulları için, Allah’a kulluk yapacak olanlar için temizleyin buyurduğu halde bu müşrikler Allah’ın bu sözünü unutmuşlar ve orasını putlarla doldurmuşlar, putların egemenliğinde bir Kâbe haline getirmişler.
Peki bu mu Kâbe’ye sahip olmak? Bu mu Kâbe’ye ehil olmak? Biz İbrahim’in yolundayız diyorlar. Bu mu İbrahim’in yolunda olmak? Böyle mi yapmıştı İbrahim? Bir ömür boyu putlarla savaşan bir İbrahim’in yolunda olmak bu olmamalıydı elbette. Hem putları yücelteceksiniz, hem Kâbe’de putlara egemenlik tanıyıp Allah’ı unutacaksınız hem de İbrahim’in yolunda olduğunuzu iddia edeceksiniz, olacak şey midir bu? Hem Allah’ı farklı tanıyacaksınız, Allah’ın kulu ve Rasûlü olan bir insanı, Hz. İsa’yı Allah yerine koyacaksınız, hem de biz İsa’nın yolundayız diyeceksiniz, olacak şey mi bu? Hem Muhammedin (a.s) yolundan ayrılacaksınız, onun sünnetini, yolunu terk edeceksiniz, hayatınızda ona ve sünnetine yer vermeyeceksiniz hem de onun ümmeti olduğunuzu iddia edeceksiniz, olacak şey midir bu?
Evet, Kâbe budur ve oraya yönelerek kılınacak namaz da budur. Öyle bir namaz ki; hayata hakim, öyle bir hayat ki; na*maza özdeş. Hayatla namaz özdeşleşmiş. Hayat namazdan ayrı değil, namaz hayattan kopuk değil, böyle hayatla namaz iç içe olacak. Yani namaz hayata egemen olacak. Hayatın tüm programını namaz belirleyecek. Hayata etkin olmayan, hayat programının boşluklarına sıkıştırılmış bir namaz, yani şu anda biz müslümanız diyen insanların kıldığı namaz Allah’ın istediği bir namaz değildir.
Yâni bir kimsenin namazıyla hayatı doğru orantılıysa o kimse namazı ikâme ediyor demektir, o kimse namazı ayağa kal*dırmış, ya da o kimse dininin direğini dikmiş demektir. O kimsenin namazı namaz demektir. Yâni onun namazı rükûlu ve secdeli bir namaz demektir.
Namazın rükûlu ve secdeli olması demek, yâni namazı onun ekonomisine, ticaretine, kılık kıyafetine, alışverişine, işine, aşına, karısına, kızına, mesleğine, meşrebine karışabiliyorsa, yâni kişinin tüm hayatına namazı imzasını atıyorsa bir adamın, işte o kimse rükûlu ve secdeli bir namaz kılıyor demektir. Değilse hayatına karışmayan bir namaz, rükûsuz ve secdesiz, işte ehl-i kitabın namazı gibi bir namaz olacaktır Allah korusun.
Bakara suresi ayet 125
"Biz beyti (Kâbe’yi) insanlar için toplanma, sevap kazanma yeri ve emniyet kıldık. İbrahim’in makamında da namaz kılacak yer edinin. İbrahim’le İsmail’e de beytimi tavaf edenler, beytime misafir olanlar, oraya gelenler ve orada ibâdet kastıyla itikafa girenler için, ve de rükû ve secde edenler için tertemiz tutun diye emir vermiştik."
İbrahim (a.s) gündeme gelince elbette Kâbe de gündeme gelecektir. Çünkü Kâbe’yi bina eden oydu. Kâbe’yi ilk bina eden Adem’di (a.s). Ama ikinci olarak o beytin İbrahim (a.s) tarafından bina edildiğini biliyoruz. Evet beyt istikrar yeridir, beyt emniyet yeridir, beyt eman yeridir. O beyte sığınan, o beytle beraber yaşayan kişi istikrara kavuşmuş demektir. O beyte sığınan kişi, emniyette olmuş demektir. Evet emniyet, huzur ve istikrar mahalli.
Bakıyoruz, şu anda tüm dünyada insanlar istikrar ve huzur arayışı içindedirler. Yeryüzünün hiçbir yerinde, hiçbir bölgesinde huzur ve sükun kalmamış. Öyleyse biz de huzurunu kaybetmiş, sükûnet arayan, huzur ve sükuna susamış tüm bu yeryüzü insanlığa diyeceğiz ki; gelin ey insanlar Allah’ın istikrar, huzur ve saâdet mahalli kıldığı evini temel kıble kabul edelim ve hayatımızı o kıbleye yönelik olarak düzenleyelim. O kıblenin Rabbine göre bir hayat yaşayalım. O kıblenin Rabbinin kitabına ve o kitapta bize haber verilen yasalara göre bir hayat yaşayalım. O kıblenin Rabbinin koruması altına girelim. Rab olarak, İlâh olarak sadece onu bilelim ve sadece onun programını hayat programı olarak kabul edelim. Eğer bunu yaparsak kesinlikle bilelim ki, o bizi istediğimiz istikrara ve huzura kavuşturacaktır.
Öyleyse kıblemizi değiştirmek zorundayız. Washington’dan veya Paris’ten veya Pekin’den kıble edindiğimiz sürece bizim istikrara kavuşmamız mümkün değildir. Allah’tan başkalarının kıblelerine tabi olmaktan vazgeçersek, Allah’tan başkalarının rotasına girmeyi terk edersek, hareket tarzımızı Allah’tan başkalarının belirlemesini bırakırsak, Allah’tan başkalarının kanunlarına itaatten vazgeçerek kıblemiz sadece Kâbe olursa, kesinlikle bilelim ki; tüm problemlerimiz bitecektir. Tüm hayatımızda huzur ve sükun hakim olacaktır. Çünkü orası güvenlik yurdudur, emniyet mahallidir.
"İbrahim’in makamında da namaz kılacak yer edinin."
Makam-ı İbrahim’de Mûsâlla edinin. Makam-ı İbrahim’de namaz kılın. Makam-ı İbrahim’de dua edin, yâni duanız İbrahim’in duası gibi olsun. Yâni namazınız İbrahim’in namazı gibi olsun. İbrahim gibi namaz kılın. İbrahim gibi hayatınıza hakim olacak bir namaz kılın. Ha-yata hakim olan bir namaz, namaza endeksli olan bir hayat yaşayın, tıpkı İbrahim (a.s) gibi olun, yâni herşeyinizle İbrahim gibi olun. Maka-m-ı İbrahim’de olmak, İbrahim makamında, İbrahim konumunda olmak demektir, İbrahim (a.s) gibi olmak demektir. İbrahim makamın-da olmak, İbrahim’in rolünü üstlenmek demektir. İbrahim makamında olmak, İbrahim’in yaptıklarını yapmak demektir. İbrahim’in misyonunu üstlenmek demektir.
İbrahim’in (a.s) ilk başlangıç mücâdelesinden itibaren yâni babasıyla, kavmiyle, kralıyla, puta tapan toplumuyla nasıl bir mücâdele yapmışsa, vatanından sürülmesi pahasına da olsa Allah’a kulluktan nasıl vaz geçmemişse, bu imtihanlardan sonra imamet hakkına, önderlik ve idarecilik hakkına nasıl ulaşmışsa, siz de tıpkı onun gibi onun makamında olun ve onun ulaştığı makama ulaşın. Onun gibi ibâdet edin, onun gibi tavır koyun, babanıza tavrınız onun gibi, toplumunuza tavrınız onun gibi, zâlim idarecilere, onların putlarına, put sistemlerine karşı tavrınız onun gibi olsun. Ateşe atılma, zindana tıkılma, sürgüne maruz kalma ile karşı karşıya kaldığınızda tavrınız onun gibi olsun. Adım adım onun hayatını örnek alın emrini veriyor Allahu Te-âlâ..
"İbrahim’le İsmail’e de beytimi tavaf edenler, beytime misafir olanlar, oraya gelenler ve orada ibâdet kastıyla itikafa girenler, rükû ve secde edenler için tertemiz tutun diye emir vermiştik."
Namaz kılanlar için temizleyin, temiz tutun diye emir vermiştik, ahid almıştık onlardan. Allah ahid alıyordu o ikisinden.
Çünkü Kâbe’yi onlar bina etmişlerdi. Elbette bu beytte ilk görevliler onlar olacaktı. Beytin ilk hizmetçileri de onlar olacaktı. Çünkü bu beyt Allah’ın eviydi, bu beyte gelenler de Allah misafiriydi. Allah kullarına, Allah misafirlerine de elbette hizmeti Allah peygamberleri yapardı. Çünkü peygamberler insanlardan ücret almak için, insanların sırtına binmek için değil insanlık için var olan insanlardı. Çevresindeki insanlara en fazla fedâkarlık yapan, bir ihtiyar kadının bile, bir küçük çocuğun bile hizmetinde olan insanlardı. Ve işte İbrahim (a.s), İsmail (a.s) Allah’a bu konuda ahid veriyorlardı. Beyti Allah’ın kulları için hazırlayacaklar, temizleyeceklerdi.
Allah’ın beyti temiz olacaktı. Beytin temizlenmesi, temiz tutulması demek; sadece maddî pisliklerden temizlenmesi de*mek değildi. Bununla beraber putlar gibi, putların egemenliği gibi, şirk gibi her tür pisliklerden temizlenmesi gerekiyordu. Orada şirk olmayacaktı, orada putlara yer olmayacaktı, orada krallara yer olmayacaktı, orada tâğut-ların hâkimiyeti olmayacaktı. orada Allah’tan başkalarının sözü geçmeyecek, orada sadece Allah yüceltilecekti, sadece Allah’ın emirleri konuşulacaktı, Allah’tan başkalarının tâlimatlarına yer olmayacaktı. Allah’tan başkalarının sistemleri uygulanmayacaktı. Hayat programları uygulanarak Allah’tan başkalarına hamd edilmeyecekti. Allah’tan başkalarının arzuları, programları, emir yasakları uygulanmayacaktı. Hayat sadece Allah için yaşanacaktı.
Evet, Allah’ın evi tüm bu pisliklerden temizlenecekti. Ya da yıllardır biz Hz. İbrahim’in yolundayız, biz onun torunlarıyız diyerek Kâbe’ye sahiplik iddiasında bulunan ve o güne kadar Allah’ın beytinde olmadık pislikler gerçekleştiren müşrikler oradan çıkarılacak, egemenliklerine son verilecek, etkinlikleri bitirilecek ve böylece Kâbe temizlenecekti.
O gün bu konuda onlar Allah’a söz veriyorlardı, ama onlardan sonra bu emaneti kıyamete kadar üzerine alan müslümanlar da bu vazifeyi gerçekleştirmek üzere Allah’a söz veriyorlardı. Öyleyse Allah evlerini şirklerden, mescidleri Allah dışındaki egemen güçlerden ne kadar temizlediğinizi, Allah’a verdiğiniz bu sözü ne kadar gerçekleştirdiğinizi bir düşünün.
Rükû ve secdeli namazın sadece Muhammed’in (a.s) ümmetine mahsus bir namaz olduğu düşünülürse, Cenab-ı Hak as*lında bu ahidle Hz. İbrahim ve İsmail’den böyle bir ümmetin, Muhammed ümmetinin geleceği konusunda ahid almıştı da diye*biliriz. Gelecek şerefli ümmet için, Muhammed ümmeti için bu evimi temizleyin, temiz tutun diye Allah, İbrahim ve İsmail’den (a.s) söz alıyordu.
Müşrikler Kâbe bizimdir, Kâbe’nin sahipleri bizleriz diyorlardı. Ama hani İbrahim’den ve İsmail’den alınan bu sözün pratiği yok. Allah, onlara orayı Allah’ın kulları için, Allah’a kulluk yapacak olanlar için temizleyin buyurduğu halde bu müşrikler Allah’ın bu sözünü unutmuşlar ve orasını putlarla doldurmuşlar, putların egemenliğinde bir Kâbe haline getirmişler.
Peki bu mu Kâbe’ye sahip olmak? Bu mu Kâbe’ye ehil olmak? Biz İbrahim’in yolundayız diyorlar. Bu mu İbrahim’in yolunda olmak? Böyle mi yapmıştı İbrahim? Bir ömür boyu putlarla savaşan bir İbrahim’in yolunda olmak bu olmamalıydı elbette. Hem putları yücelteceksiniz, hem Kâbe’de putlara egemenlik tanıyıp Allah’ı unutacaksınız hem de İbrahim’in yolunda olduğunuzu iddia edeceksiniz, olacak şey midir bu? Hem Allah’ı farklı tanıyacaksınız, Allah’ın kulu ve Rasûlü olan bir insanı, Hz. İsa’yı Allah yerine koyacaksınız, hem de biz İsa’nın yolundayız diyeceksiniz, olacak şey mi bu? Hem Muhammedin (a.s) yolundan ayrılacaksınız, onun sünnetini, yolunu terk edeceksiniz, hayatınızda ona ve sünnetine yer vermeyeceksiniz hem de onun ümmeti olduğunuzu iddia edeceksiniz, olacak şey midir bu?
Evet, Kâbe budur ve oraya yönelerek kılınacak namaz da budur. Öyle bir namaz ki; hayata hakim, öyle bir hayat ki; na*maza özdeş. Hayatla namaz özdeşleşmiş. Hayat namazdan ayrı değil, namaz hayattan kopuk değil, böyle hayatla namaz iç içe olacak. Yani namaz hayata egemen olacak. Hayatın tüm programını namaz belirleyecek. Hayata etkin olmayan, hayat programının boşluklarına sıkıştırılmış bir namaz, yani şu anda biz müslümanız diyen insanların kıldığı namaz Allah’ın istediği bir namaz değildir.
Yâni bir kimsenin namazıyla hayatı doğru orantılıysa o kimse namazı ikâme ediyor demektir, o kimse namazı ayağa kal*dırmış, ya da o kimse dininin direğini dikmiş demektir. O kimsenin namazı namaz demektir. Yâni onun namazı rükûlu ve secdeli bir namaz demektir.
Namazın rükûlu ve secdeli olması demek, yâni namazı onun ekonomisine, ticaretine, kılık kıyafetine, alışverişine, işine, aşına, karısına, kızına, mesleğine, meşrebine karışabiliyorsa, yâni kişinin tüm hayatına namazı imzasını atıyorsa bir adamın, işte o kimse rükûlu ve secdeli bir namaz kılıyor demektir. Değilse hayatına karışmayan bir namaz, rükûsuz ve secdesiz, işte ehl-i kitabın namazı gibi bir namaz olacaktır Allah korusun.