Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kuranda namaz kavramı (1 Kullanıcı)

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Namazda kıbleye yönelme

Bakara suresi ayet 143

Böylece biz sizin, insanlara karşı şahit olmanız, Peygamberin de size karşı şahit olması için sizi, orta yolu tutan bir ümmet kıldık. Önceden üzerinde bulunmuş olduğun kıbleyi, sadece peygambere uyan kimseyi gerisingeri dönenden ayırdctmck için çevirdik. Bu, Allahın hidayet ettiklerinin dışındakilere ağır gelir. Allah sizin imanınızı zayi edecek değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.

Ey müminler, biz sizleri hidayete erdirdiğimiz ve İbrahimin kıblesine dönmeyi nasibettiğimiz gibi sizi başkalarından üstün de kıldık. Sizi, seçkin ve adil bir ümmet yaptık. Sizlerin, öcneki Peygamberlerin, Allahın verdiği Peygamberliklerini ümmetlerine tebliğ ettiklerine dair o ümmetlere karşı kıyamet gününde şahit olmanız, Allahın Peygamberi Muhammedin de iman ettiğinize dair size şahit olması için, orta yolu tutan bir ümmet kıldık. Ey Muhammetl, bizim seni, daha önce kıble edindiğin Kudüsten çevirip Kâbeye yöneltmemiz, kesin olarak iman edenlerle şirk ve şüphe içinde olanları birbirinden ayırdetmemiz için ve kimin sana tabi olup senin kıblene yöneleceğini, kimin de dininden dönerek münafık ve kâfir olacağını açığa çıkarmamız içindir. Kıbleyi çevirme büyük bir hadisedir. Bunu ancak, Allahın sana tabi olmaya ve sana indirdiklerini tasdik etmeye muvaffak kıldığı kişiler kabullenirler. Allah, daha önce Kudüse doğru yönelerek kıldığınız namazları zayi edecek değildir. Onlar da sahih ve geçerlidir. Şüphesiz ki Allah, kullarına karşı çok şefkatli ve çok merhametlidir.

Âyette geçen ve "Orta yolu tutan" diye tercüme edilen "Vasat" kelimesi hakkında Taberi şöyle diyor: "Buradaki "Orta yol"dan maksat, iki uç tarafın ortası demektir. Müslümanlar dinlerinde orta yolu tutmuşlardır. Onlar ne Hıristiyanlar gibi ruhbanlıkta aşın gitmişler ve Hz. İsa hakkında, Hanlık derecesine çıkaracak sözler söylemişler ne de Yahudiler gibi Allah tealanın kitabım değiştirerek kendilerine gönderilen Peygamberleri Öldürerek ve rablerini yalancı çıkararak isyana düşmüşlerdir. Bilakis müslümanlar, itidali muhafaza etmişler, ifrat ve tefritten kaçınmışlardır.

Ebu Said el-Hudri, Resulullahm, âyette zikredilen "Sizi orta yoiu tutan bir ümmet kıldık." ifadesini, "Biz sizi, adaletli bir ümmet kıldık." şeklinde izah ettiğini rivayet etmiştir.

Ebu Hureyre de Resulullahın, bu ifadeyi bu şekilde izah ettiğini rivayet etmiştir.

Mücahid, Katade, Rebi1 b. Enes, Abdullah b. Abbas, Ata ve Abdullah b. Kesir de âyette zikredilen ve "Orta yolu tutan" şeklinde tercüme edilen kelimesini "Adaletli davranan" diye izah etmişlerdir. Taberi buradaki adaletten maksadın "Seçkinlik" olduğunu söylemiş bu İfadenin mânâsının, "Biz sizi seçkin bir ümmet kıldık" demek olduğunu beyan etmiştir.

İbn-i Zeyd ise buradaki "vasat" kelimesinden maksadın "İki şe*yin arasında bulunan" demek olduğunu, müminlerin, Hz. Muhammed (s.a.v.) ile diğer ümmetlerin arasında bulunduklarının ifade edilmesi için onlara bu sıfatm verildiğini söylemiştir.

Âyet-i kerimede: "Sizin, insanlara karşı şahit olmanız, Peygamberin de size şahit olması için sizi adaletli bir ümmet kıldık" buyuru İm aktadır. Ebu Said el-Hudri, Resulullahtan, âyetin bu bölümünü izah eden şu hadisi rivayet etmiştir. Resulullah buyurdu ki: "(Kıyamet gününde) Nuh çağrılacak ve ona "Sen (kavmine) tebliğ ettin mi?" denecektir. Nuh da "Evet" diyecektir. Bunun üzerine kavmi çağırılacak ve onlara: "Nuh size tebliğ etti mi?" diye sorulacak kavmi ise: "Bize herhangi bir uyarıcı gelmedi. Bize hiçbir kimse gelmedi." diyeceklerdir. Bunun üzerine Allah teala Nuh'a: "Senin şahitlerin kimdir?" diye soracak Nuh da: "Muhammed ümmetidir." diyecektir. Bunun üzerine sizler getirileceksiniz. Onun tebliğ ettiğine dair şahitlik edeceksiniz. İşte Allah teala şu kelamıy-la bunu ifade etmektedir." Böylece biz sizin, insanlara karşı şahit olmanız. Peygamberin de size karşı şahit olması için sizi, orta yolu tutan bir ümmet kıldık."

Cabir b. Abdullah da Resulullahtan bunun benzeri bir hadisi rivayet etmistir. Hibban b. Ebi Cebele de Resulullahm şunları buyurduğunu rivayet etmiştir. "Allah teala kıyamet gününde kullarım bir araya topladığı zaman ilk çağırılacak olan İsrafildir. Rabbi İsrafile "Sana verdiğim emri ne yaptın? Tebliğ ettin mi?" diye soracak İsrafil de: "Evet rabbim ben onu Cebraile tebliğ ettim." diyecektir. Bunun üzerine Cebrail çağırılacak ve ona: "İsrafil emrimi sana tebliğ etti mi? denecek o da: "Evet rabbim o bana tebliğ etti" diyecektir. Bunun üzerine İsrafil serbest bırakılacak ve Cebraile: "Sen emrimi tebliğ ettin mi? denecektir. Bunun üzerine Cebrail: "Evet, Peygamberlere tebliğ ettim." diyecek ve Peygamberler çağmiıp bu defa onlara: "Cebrail benim emrimi size tebliğ etti mi?" denecek onlar da: "Evet rabbimiz, tebliğ etti." diyeceklerdir. Cebrail de serbest bırakılacaktır. Sonra Peygamberlere: "Siz emrimi ne yaptınız?" denecek Peygamberler de: "Biz ümmetlerimize tebliğ ettik," diyeceklerdir. Bunun üzerine ümmetler çağırılacak ve onlara: "Peygamberler size emrimi tebliğ etti mi?" denecek. Bazıları yalanlayacak bazıları da doğrulayacaktır. Bu defa Peygamberler: "Ey Rabbimiz, senin şahit olman yanında bizim onlara, emrini tebliğ ettiğimize dair şahitlik edecek şahitlerimiz mevcuttur." diyeceklerdir. Allah teala: "Kim size şahitlik edecektir?" diyecek, Peygamberler de: "Muhamed ümmeti şahitlik edecek" diyeceklerdir. Bunun üzerine Muhammed ümmeti çağırılacak ve onlara: "Şu Peygamberlerimin benim emrimi, kendilerine gönderildikleri ümmetlere tebliğ ettiklerine dair şahitlik eder misiniz?" denecek Muhammed ümmeti de: "Evet rabbimiz, o peygamberlerin tebliğ ettiklerine dair biz şahidiz." diyecekler. Bunun üzerine o ümmetler: "Bize kavuşmayan insanlar bizim hakkımızda nasıl şahitlik ediyorlar?" diyeceklerdir. Allah teala da Muhammet ümmetine "Sizler, kendilerine, yetişemediğiniz insanlar hakkında nasıl şahitlik ediyorsunuz?" diyecek Muhammed ümmeti de: "Ey rabbimiz, sen bize Peygamber gönderdin. Bize emrini ve kitabını indirdin ve bize, Peygamberlerin, ümmetlerine tebliğ ettiklerini kıssalarla anlattın. Biz de senin bize anlatmanla şahitlik ediyoruz." diyeceklerdir. Bunun üzerine Ailah teala: "Doğru söylediler" diyecektir. İşte Allah tealanın şu kelamı bu anlatılanları ifade etmektedir." Böylece biz sizin, insanlara karşı şahit olmanız Peygamberlerin de size karşı şahit olması için sizi, orta yolu tutan bir ümmet kıldık."

Enes b. Mâlik, Ebul Esved, Ebu Hüreyre ve Seleme b. Ekva'dan, ölen kişiler hakkında, insanların şahitliklerinin etkisi olacağı hususunda Resulullahtan şu hadisi rivayet ettikleri zikredilmektedir. Enes b. Mâlik diyor ki:

"Onlar bir cenazenin yanından geçip onu hayırla anmışlar bunun üzerine Rcsulullah : "Vacip oldu" demiştir. Sonra başka bir cenazenin yanından geçmiş onun ise kötülüğünü anlatmışlar. Rcsulullah onun için de: "Vacip oldu." demiştir. Bunun üzerine Ömer b. cl-Hattab: "Ne vacip oldu?" diye sormuş. Rcsuluilah da: "Şunu hayırla andınız onun için cennet vacip oldu. Şunu da kötülükle andınız onun için de cehennem vacip oldu. Sizler yeryüzünde Allahın şahitlerisiniz." buyurdu

Mücahid, Katade, Zeyd b. Eşlem, Dehhiik, Rebi' b. Enes, Abdullah b. Abbas, Ata b. Ebi Rebah da âyet-i kerimenin bu bölümünü bu şekilde izah etmişlerdir.

Ayet-i kerimede, Resulullahın daha önce yöneldiği kıblenin belli bir hikmete göre çevirildiği zikredilmektedir.

Resulullahın önce yöneldiği kıbleden maksat, Kudüstür. Resulullahm Kudüsü bırakıp Kâbeye yönelmesi üzerine bir kısım Müslümanlar imtihan geçirmiş, Yahudiler, münafıklar ve müşrikler de aleyhte dedikoduya girişmişlerdir. Bu hususta Katade diyor ki: "Kıble olayı bir imtihan ve safları netleştirme oklu. Ensar, Resulullahın hicretinden Önce iki yıl Kudüse doğru namaz kılmıştı. Resulullahın Medineye gelişinden sonra da on yedi ay yine Kudüse doğru namaz kıldılar. Daha sonra Allah teala kıbleyi Beytullahil Haram olan Kabe tarafı*na çevirdi. Bunun üzerine bir kısım insanlar: "Bunları daha önce bulundukları kıbleden çeviren nedir?" Bu adam mutlaka doğduğu yeri özledi." dediler. Bunun üzerine Allah teala: "Ey Muhammed, de ki: "Doğu da Alfanındır batı da. Allah, dilediğini hidayete erdirir." âyetini indirdi. Yine bir kısım insanlar, "Bizim, önceki kıbleye yönelerek yaptığımız ibadetler ne olacak?" dediler. Allah teala da: "Allah sizin imanınızı (ibadetlerinizi) zayi edecek değildir." âyetini indirdi.

Allah teala kullarını, dilediği emirlerle imtihan eder ki itaat edeni, karşı gelenden ayırdetmiş olsun.

Süddi de bu âyetin izahında şöyle demiştir: "Resulullah daha önce Kudüse doğru yönelerek namaz kılıyordu. Kâbeye yönelmeyi emreden âyet Kıulüsün kıble olmasını neshetti. Resulullah Mescid-i Harama yönelince insanlar ihtilal ettiler. Ve bu hususta gruplara ayrıldılar. Münafıklar şöyle demeye başladılar: "Bunlara ne oluyor? Bir zaman bir kıbleye doğru yönetiyorlardı şimdi orayı bırakip başka yere yönelmeye başladılar?" Müslümanlar da şöyle dediler: "Hayattayken Kudüse doğru namaz kıldıkları süre içinde ölen kardeşlerimizin halini bir bilsek. Allah, bizim ve onların namazlarını kabul etti mi etmedi mi?" Yahudiler ise şöyle dediler: "Muhammed, babasının vatanını ve doğduğu yeri özledi. Şayet bizim kıblemize yönelmeye devam etseydi onun, bizim, gelmesini beklediğimiz adamımız olacağım ümit ederdik." Mekkeli müşrikler ise şöyle dediler: "Muhammet!, dini hususunda şaşırdı. Ey insanlar, o şimdi size yöneldi ve sizin bulunduğunuz yeri kıble edindi. O sizin daha doğru yolda olduğunuzu anladı. Yakında sizin dininize ginnesi beklenir. "İşte Allah teala bunun üzerine, münafıklar hakkında bu âyeti indirdi. Ve diğer insanlar hakkında da diğer âyetleri in*dirdi.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69

Ayet-i kerimede geçen ve "ayırdetmck için" diye tercüme edilen ifadesinin asıl mânâsı, "Bilmemiz için" dernektir. Allah tealanın, gelecekte olacak şeyleri daha önceden bildiği kesin olduğundan bu âyette zikredilen "Bilmemiz için" ifadesi, müfesirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir:

a- Taberiye göre buradaki "Bilmemiz için" ifadesinden maksat, "Benim Peygamberimin ve dostlarımın bilmesi için" demektir. Bu izaha göre âyetin mânâsı şöyledir: "Seni, daha önce üzerinde bulunduğun Kudüsten çevirip Kâbeyi kıble yapmamızın sebebi, Peygambere uyanları ve uymayanları. Peygamberimizin ve dostlarımızın bilmeleri ve tanımaları içindir. Taberi diyor ki: "Arapçada, sebep olanın, işi yapan gibi ifade edildiği çoktur. Mesela "Irakı Ömer b. el-Hattab fethetti." denir. Aslında Irakı fetheden Hz. Ömerin bizzat kendisi değil ordusudur. O, bu işe sebep olduğu için fethetme işi ona isnad edilmiştir. Buradra da Resulullahın ve sahabilerin, gerçek müminlerle mümin olmayanları ayırdetmeleri Allah tealanın açıklamasıyla olduğundan bu iş Allah tealaya isnad edilmiş ve "Bilmemiz için" ifadesi kullanılmıştır.

b- Diğer bir kısım âlimler ise, buradaki "Bilmek" fiilinden maksat, "Görmek"tir demişler ve bu cümlenin mânâsının "Görelim" şeklinde olduğunu söylemişlerdir.

Taberi diyor ki: "Bu görüş doğru değildir. Zira Arapçada "Görme" fiili "Bilme" yerine kullanılır. Çünkü bir şeyi yapan kişi aynı zamanda onu bilmiş olur. fakat "Bilme" fiilinin "Görme" yerine kullanıldığı vaki değildir. Zira nice insanlar vardır ki birçok şeyleri bilirler fakat o şeyleri görmemişlerdir.

c- Diğer bir kısım âlimlere göre ise buradaki "Bilmemiz için" ifadesinden maksat, "Bildiğimizi size açıklayalım diye" demektir. Zira münafıklar, Yahudiler ve kâfirler, Allah tealanın herhangi bir şeyi henüz meydana gelmeden önce bilebileceğini inkâr edyorlardi. Onlar: "Bunun böyle olacağını kim nasıl bilecektir? Böyle bir şey olmaz." demişlerdir. Allah teala kıbleyi Kudüsten Kâbeye çevirince ve bir kısım insanlar da dinden dönünce Allah teala onlara dedi ki:

"Biz kıbleyi böyle çevirdik ki, bizim, kimin Peygambere tabi olacağını kimin de dinden döneceğini bildiğimizi size bildirmiş olalım."

d- Diğer bir kısım âlimlere göre ise, buradaki "Bilmemiz için" ifadesi, Allah tealamn, kullarının kalbini İslama karşı yumuşatma maksadıyla kullandığı bir nezaket ifadesidir. Bu ifadeden asıl maksat ise "Sizîerin biîmeniz için" demektir. Allah teala Kur'an-ı Kerimin bazı yerlerinde bu gibi ifadelrei zikretmiştir. Mesela bir âyet-i kerimede: "... O halde bir hidayet ve apaçık bir sapıklık üzerinde olan ya biziz yahut sizsiniz.. buyurulmaktadır. Resulullahın hidayet üzere olduğu, müşriklerin de sapıklık üzere oldukları muhakkaktır. Bununla birlikte sırf müşriklerin kalbini yumuşatmak için böyle bir ifade kullanılmıştır. İzahını yaptığımız âyette de durum böyledir.

Âyet-i kerimede zikredilen "Gerisin geri dönen"den maksat, "Dinden dönüp mürted olan, nifaka düşen, kâfir olan veya Hz. Muhammed (s.a.v.)'e karşı gelen" demektir.

Âyeti kerimede "Bu, Allanın hidayet ettiklerinin dışındakilere elbette ağır gelir." buyurulmaktadır. Allanın hidayete erdirdiği kimselerin dışındakilere ağır gelen şeyden maksat, Abdullah b. Abbas, Mücahid ve Katadeye göre, kıblenin Kudüsten çevirilip Mescidi Harama doğru dönmesidir. Zira daha önce de zikredildiği gibi,kıblenin değiştirilmesi bir çok insanları fitneye düşürmüştür.

Ebul Âliyeye göre ise, hidayette olanların dışındakilere ağır gelen şeyden maksat ise Kudüsün kıble olmasıdır.

İbn-i Zeyd'e göre ise, hidayette oJnalann dışındakiîere ağır geîen şey'den maksat, daha önce Kudüse doğru yönelerek kılınmış olan namazlardır.

Taberi, hidayette olanların dışındakilere ağır gelen şeyin, kıblenin çeviril-mesi hadisesi olduğunu söyleyen görüşün daha doğru olduğunu söylemiştir, zira insanları fitneye düşüren, belli bir kıblenin seçilmesi veya ona doğru yapılan ibadet değil, kıblenin değiştirilmesi olayıdır. Zira bu, insanlara güvensizlik vermiş, imanı zayıf olanları tereddüde düşürmüş ve münafıkların dedikodularına yol açmıştır.

Allanın hidayete eriştirdiklerinden maksat, Allanın, iman etmeye muvaffak kıldığı, Peygamberlerine indirdiklerini tasdik etmeye ve Peygamberlere uymaya nail kıldığı kimselerdir.

Âyet-i kerimede, "Allah sizin imanınızı zayi edecek değildir." buyurulmaktadır. Abdullah b. Abbas, Bera b. Âzib, Katade, Süddi, Rebi' b. Enes Da-vud b. Ebi Âsim ve İbn-i Zeyd'e göre âyette zikredilen "İmanınız" ifadesinden maksat, "Namazınız" demektir. Buna göre âyetin mânâsı: "Allah sizin, Kudüse doğru kıldığınız namazı zayi edecek değildir." demektir.

Taberi diyor ki: "İman kelimesinin mânâsı, "Tasdik etmek" demektir. Tasdik bazan dil ile bazan amel ile bazan da her ikisiyle olur. Namaz kıimak, Resulullahj amel ile tasdik etmektir. Bu itibarla namaza "İman" denilmiştir. Nitekim rivayet edilen görüşler de bunu ifade etmektedir. Âyet-i Kerimede, herne kadar: "Allah sizin imanınızı zayi edecek değildir." Duyurularak yaşayan insanlara hitabedUmişse de bu hitab, Kudüse doğru namaz kılıp ta, kıble değiştirilmeden ölenleri de kapsamaktadır. Zira, dirilerin bu tur amellerinin zayi edilmediği bildirilirken, hayattayken aynı amelleri işleyen ölülerin amellerinin de zayi olmadığı ifade edilmiş olmaktadır.

Âyet-i kerimenin sonunda: "Şüphesiz ki Allah, müminlere çok şefkatli ve çok merhametlidir." buyurulmaktadır. "Çok şefkatli" diye tercüme edilen kelimesinin mânâsı, "Merhametin en üst derecesi" demektir. Allah te-alanm, böyle bir merhameti, dünyada bütün yaratıklarına şamildir. Âhirette ise yaratıklarının sadece bir kısmına ait olacaktır. "Merhametli" diye tercüme edilen kelimesinin mânâsı, "Merhamet sahibi" demektir. Allah tealanın bu gibi merhameti ise hem dünyada hem de âhirette sadece müminlere aittir. Allah teala, âyet-i kerimenin sonunda bu iki sıfatını zikrederek şunu beyan etmeyi murad etmiştir: Allah, ibadet eden kullarının amellerini boşa çıkarmaz, onların sevaplarını verir. Çünkü o, bütün yaratıklarına karşı şefkatli, müminlere karşı ise özellikle merhametlidir. O halde o, yapılan amelleri boşa çıkarmaz.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Namazda kıbleye yönelme

Bakara suresi ayet 144
Ey Muhammcd, yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Se*ni, sevdiğin kıbleye mutlaka çevireceğiz. Hemen yüzünü Mcscid-i Haram tarafına çevir. (Ey müminler) siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü onun tarafına çevirin. Şüphesiz, kendilerine kitap verilenler, kıblenin değişmesi*nin, rabicrı tarafından hak bir emir olduğunu bilirler. Allah onların yap*tıklarından habersiz değildir.

Ey Muhammed, kıbleyi Kabe tarafına çevirme emrini bekleyerek yüzünü göğe doğru çevirdiğini görüyoruz. Seni mutlaka Kudüsten çevirip, sevdiğin kıbleye yönelteceğiz. Hemen Mescid-i Haram tarafına doğru dön ve yüzünü o tara*fa çevir. Ey müminler, siz de nerede olursanız olun, namazda yüzünüzü Mescid-i Haram tarafına çevirin. Şüphesiz ki Yahudi ve Hıristiyan âlimleri, Mescid-i Harama doğru dönmenin, Allahın, kullarına farz kıldığı bir gerçek olduğunu bi*lirler. Zira onların kitaplarında bu gerçekler mevcuttur. Allah, kullarının amelle*rinden gafil değildir. Onlan karşılıksız bırakmaz.

Resulullah (s.a.v.) Medineye hicret etmeden önce, namaz kılarken, Kâbeyi önüne alarak, muhtemelen rükn-i Şâmî ile Rükn-i Yemanî arasında du*ruyor böylece hem Kâbeye hem de Kudüste bulunan Hacer-i Muallak'a doğru yönelmiş oluyordu. Medineye hicret edince, bu şekilde iki kıbleyi birden önüne alma imkanı kalmadı. Bu sefer sadece Kudüse doğru yöneldi. Fakat içinde, Kâbeye yönelmenin hasreti vardı. Bu durum on küsur ay devam ettikten sonra bu âyet nazil oldu ve namaz kılarken Kâbeye dönülmesi emredildi.

Resulullahın, Kâbeyi kıble edinmeyi istemesinin sebebi, Mücahid ve İbn-i Zeyd'e göre,
Yahudilerin, "Sen bizim kıblemize tabi oluyor fakat dinimize mu*halefet ediyorsun." demeleriydi.
Bu hususta İbn-i Zeyd diyor ki:
"Allah teala "Nereye yönelirseniz Allahın yüzü (Rızası) oradadır." âyetini indirdi.
Bu sebep*le Resulullah: "Bunlar, Allahın evlerinden biri olan Kudüse doğru yönelen bir kavimdir. Biz de oraya yönelsek nasıl olur?" demiş ye on altı veya on yedi ay oraya doğru yönelerek namaz kılmıştı.
Yahudiler ise: "Vallahi Muhammed ve arkadaşlan kıblelerinin neresi olduğunu bilemediler. Onlara kıblelerini biz gös*terdik." demeye başlamışlardı.
İşte bunun üzerine Resulullah Kudüse doğru yö*nelmeyi hoş görmüyor, yüzünü göğe doğru çevirip kıblenin Kabe tarafına çevirilmesini istiyordu. İşte bunun üzerine Allah teala da bu âyeti indirdi.

Abdullah b. Abbasa göre ise Resulullahın, Kâbeyi kıble edinmeyi arzula*masının sebebi, oranın, atası İbrahim (a.s.)'ın kıblesi olmasıdır.

Resulullahın, yüzünü Mescid-i Haramın hangi tarafına doğru çevirmesi*nin emredildiği hususu ise farklı şekillerde izah edilmiştir.

Abdullah b. Amr'a göre
Resulullaha, yüzünü Kâbenin oluğuna doğru çe*virmesi emredilmişti ve Resulullah da yüzünü oraya doğru çevimıeyi istiyordu.

Abdullah b. Abbasa göre ise.
BeytuUahil Haraımın tümüne çevirmesi em*redilmişti. Bu itibarla Beytullahın tümü kıbledir. Beytullahın bizzat kendisinin kıblesi ise Kâbenin kapısıdır.

Taberi diyor ki:
"Bana göre doğru olan görüş, Allah tealanın da buyurdu*ğu gibi Mescid-i Harama doğru yönelmektir. Oraya yönelen kıbleye yönelmiş olur. Bu sebeple namaza duran kişinin kalbiyle Mescid-i Hanıma yönelmiş ol*duğuna niyet etmesi icabetler. Her ne kadar vücuduyla kıbleye tam isabet etme*se de niyetiyle oraya yönelmesi yeterlidir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Kıbleye yönelmenin farziyeti ve fazileti

Bakara suresi ayet 149
Her nereye çıkıp gidersen git, yüzünü Mcscid-i Haram tarafına çevir. Bu, elbette rabbinden gelen bir gerçektir. Allah, sizin yaptıklarınız*dan habersiz değildir.

Ey Muhammed, hangi yere gidersen git, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Kıbleye doğru yönelmek, rabbinin katından gelen ve şüphe götürmeyen bir gerçektir. O halde bu emri tut. Kıbleye yönelerek Allaha itaat et. Allah, sizin yaptıklarınızdan gafil değildir. Yaptıklarınızın karşılığını size vermesi için onla*rı zaptetmektedir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Kıbleye yönelmenin farziyeti ve fazileti

Bakara suresi ayet 150
Her nereye çıkıp gidersen git, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey müminler) siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü onun tarafına çevirin ki insanların, aleyhinize bir delili olmasın. Onlardan zalim olanlar müstesnadır. Onlardan korkmayın benden korkun. Ben de üzerinizdeki nimetimi tamamlıyayım. Böylece hidayete ermiş olasınız.

Ey Muhammed, hangi yere gidersen git, yüzünü Mescid-i Haram tarafına döndür. Ey müminler, siz de Allahın yeryüzünün ne tarafında bulunursanız bu*lunun, namaz kılarken yüzünüzü Mescid-i Haram tarafına çevirin ki ehl-i kitap: "Muhammed bizim dinimize karşı çıkıyor fakat kıblemize tabi oluyor." Diyerek aleyhinize delil yapmasınlar. Ancak Kureyş müşrikleri müstesnadır. Çünkü onların size karşı bâtıl bir iddiaları ve husumetleri vardır. "Muhammed kıblemiz olan kâbeye döndü daha sonra da dinimize dönecektir." derler. O zalimlerin delillerinden ve mücadelelerinden korkmayın. Benim emrime karşı gelerek cezama çarpılmaktan korkun. Sizi İbrahimin kıblesine döndürmek ve böylece Hanif dini olan îslamın hükümlerini tamamlamakla size olan nimetimi kemale erdireyim. Böylece kıble meselesinde doğruyu bulaşınız.

Âyette zikredilen insanlardan maksat, ehl-i kitaptır. Taberi diyor ki: Eğer denilecek olursa ki: "Ehl-i Kitabın, Resulullaha ve sahabilerine karşı ileri sürebilecekleri ne gibi bir delilleri bulunabilir ki Allah teala: "İnsanların, aleyhinize bir delili olmasın." buyuruyor? Bu soruya cevaben denilir ki: "Resulullah Kudüse doğru namaz kıldığında,ehl-i kitap onun hakkında şöyle diyorlardı: "Muhammed ve arkadaşları, kıblelerinin neresi olacağını bilemediler. Onlara, kıblelerini biz gösterdik." "Muhammed dinimize karşı çıkıyor fakat kıblemize uyuyor." İşte bu sözlerini delil olarak ileri sürüyorlardı. Allah teala, Resululla-hın, kâbeye doğru yönelmesini emredince artık ehl-i kitabın ileri sürecekleri de*lilleri kalmadı.

Âyet-i kerimede: "Onlardan zalim olanlar müstesnadır." Duyurulmaktadır. Buradaki "Zalim olanlar"dan maksat, Mücahid, Süddi, Rebi' b. Enes, Kata-de ve Ataya göre, Arap müşrikleridir. Âyette, Arap müşriklerinin, Resulullahın, kâbeye yönelmesini emreden âyete rağmen yine de Resulullaha karşı bir kısım bâtıl iddialar ileri sürebilecekleri, ancak bunların bâtıl iddialarından korkulma-ması gerektiği bilakis Allah tealadan korkulması gerektiği zikredilmektedir.

Eğer denilecek olursa ki: "Resulullahın, namaz kılarken Kâbeye yönelmesini emreden âyete karşılık Kureyş müşriklerinin, Resulullaha ve müminlere karşı ne gibi bir delili bulunabilir ki Allah teala onların delillerinin olabileceğine işaret ediyor ve fakat o delilin çürük olacağı sebebiyle müşriklerden korkutmamasını emrediyor?" Cevaben denilir ki: "Zalimlikle vasıflandırılan Kureyş müşriklerinin, müminlere karşı ileri sürecekleri delilden maksat, bir kısım tartışmaları ve bâtıl iddialarıdır. Çünkü onlar, "Artık Muhammed kıblemize döndü, yakında dinimize de dönecektir." şeklinde sözler söylemişlerdir. Bunun için Al*lah teala: "İnsanlardan zalim olanlar müstesnadır." Yani, "Onlar, aleyhinize bir kısım delilleri ileri sürmeye devam edeceklerdir." buyunnuş arkasından da "Bu gibi bâtıl iddialarda bulunacak olan müşriklerden korkmayın, benden korkun." buyurmuştur.

Bu surenin yüz kırk dört ve yüz ellinci âyetlerinde, kıbleye dönülmesinin üç kere emredilmesinin hikmeti hakkında bir çok görüşler beyan edilmiştir. Bunlardan birinde şöyle deniyor: "Birinci âyet, Kâbeyi görmekte olan kimselerin Kâbeye yönelmelerini, ikinci âyet, Mekkede bulunduğu halde Kâbeyi göremeyenlerin oraya yönelmelerini, üçüncü âyet ise Mekke haricinde yaşayan insanların Kâbeye yönelmelerini emretmektedir. Yahut birinci âyet, Mekkede bulunanlara, ikinci âyet diğer şehirlerde bulunanlara, üçüncü âyet ise yolculuk yapanlara Kâbeye yönelmelerini emretmektedir.

Diğer bir görüşe göre ise, birinci âyet, Resulullahın arzusunun yerine getirildiğini bildirmekte, ikinci âyet, bu arzunun yerine getirilmesinin Allah tarafından bir hak olduğunu ve AH ahin rızasına da uygun düştüğünü beyan etmekte, üçüncü âyet ise, Müslümanlara: "Bizim dinimize tabi olmuyor fakat bizim kıblemize dönerek namaz kılıyorsunuz." diyen Yahudilere bir cevap teşkil ettiği zikredilmektedir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Namazda huşu

Bakara suresi ayet 45
Sabırla ve namazla yardım isteyin. Şüphesiz ki namaz, Allaha boyun eğenlerden başkasına ağır gelir.

Sabırla ve namazla yardım isteyin. Bana verdiğiniz sözü tutabilmek ve bana itaat edebilmek için, hayasızlık ve kötülüklerden alıkoyan ve benim rızama yaklaştıran, namazı kılarak yardım dileyin. Şüphesiz ki namaz, bana boyun eğip azabımdan korkan, yada ve cezamı tasdik edenlerden başkasına ağır ve zor gelir.

Ayet-i kerimede, insanlara, sabırla ve namazla, yardımlaşmaları emredilmektedir.
Taberi, bu iki şeyle, neye karşı yardımlaşılacağı hususunda şunları zikretmiştir: "Allah tealanın gönderdiği kitaplarda, emirlerine uyulup yasaklarından kaçınılmasına dair, kullarından aklığı ahdi yerine getirme hususunda, bu iki şeyle yardımlaşmanın emredildiği beyan edilmektedir."

"Sabır"ın asıl mânâsı, nefsi, sevdiği şeylerden alıkoymak ve heva ve hevesinden el çektirmektir. Bu bakımdan, felaketler karşısında kendisini frenleyene "Sabreden" denilmiş. Ramazan ayına da, yeme ve içmeye karşı sabredildiğinden dolayı "Sabır" ayı" denilmiştir.
Bir kısım âlimler, buradaki "sabır" kelimesinden maksadın, oruç tutmak olduğunu ve bu âyet-i kerimenin "Oruç tutarak namaz kılarak sabredin" demek istediğini söylemişlerdir.
Taberi ise,
Allah tealanın, bu âyet-i kerimede insanları Allah'ın emir ve yasaklarından, nefislerine ağır gelenlere karşı sabretmelerini istediğini söylemiştir.

Burada, Allah'tan yardım dilerken yapılacak şeylerden özellikle namaz zikredilmektedir. Çünkü onda. Allah'ın kitabını okuma, dünya zevklerini terketme, âhireti ve orada Allanın insanlar için hazırlamış olduğu şeyleri hatırlatma vardır.

Resulullah (s.a.v.) herhangi bir sıkıntı ile karşılaştığında hemen namaz kılmaya başlardı.
Abdurrahman diyor ki:
"Abdullah b. Abbas, bir yolculuk yaparken kendisine kardeşi Kussem'in ölüm heberi ulşatı.
Abdullah b. Abbas, "Şüphesiz biz, Allah içiniz ve mutlaka ona döneceğiz. "(dedikten sonra yolun kenarına çekildi, devesini çöktürdü, iki reka na*maz kıldı ve namazı uzattı. Bitirdikten sonra kalkıp bineğine doğru yürüdü ve "Sabırla ve namazla yardım isteyin. Şüphesiz ki namaz, Allaha boyun eğenlerden başkasına ağır gelir." âyetini okudu.

Ebul Âliye diyor ki:
"Allahın razı olacağı şeyleri başarmak için sabır ve namazla yardımlasın ve bilin ki bu ikisi de Allaha itaattendir."

İbn-i Cüreyc diyor ki:
"Sabırla ve namazla yardımlasın. Çünkü bunlar Allah'ın rahmetine kavuşturan iki yardımdır."

Âyette zikredilen "Allaha boyun eğenler" ifadesinden maksat. Abdullah b. Abbas'a göre, Allahın indirdiklerini tasdik edenler,
Ebul Âliye ye göre"Allahtan korkanlar"
Mücahide göre "Hakkıyla imanedenler"dir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Namazda huşu

Müminûn suresi ayet 2
Öyle müminler ki, onlar, namazlarında huşu içindedirler.

Namaz içinde "Huşu" halinde olmaktan maksat, Allah'tan korkarak ve sükunet içinde namaz kılmaktır. Bu da namaz kılanın, kalbini sadece namaza vermesi, namaz dışındaki her şeyi kalbinden çıkarması ve namazı diğer bütün şeylere tercih etmesiyle olur. İşte o zaman namaz kılan kişi, rahatlık hisseder ve kıldığı namazdan zevk alır. İşte bu şeklide namaz kılan kimse hem kalben hem de vücutça sükunet hisseder, huzur içinde olur. Âyet-i Kerime'de işte böyle bir müminin kurtuluşa ereceği beyan edilmektedir.

Muhammed b.Sîrîn diyor ki:
"Resulullah'ın sahabileri namaza kalkarken, gözlerini göğe doğru dikiyorlarmış. Bu âyet-i kerime inince artık gözlerini sec*de yerine çevirmişlerdir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Namazda Kuran okuma

Müzzemmil suresi ayet 20
Ey Muhammed, şüphesiz rabbin, senin ve beraberindeki bir gurup ashabin, gecenin üçte ikisine yakın, yarısı ve üçte biri kadar bir müddet kalkıp namaz kıldığını bilir. Gece ve gündüzü ölçüp ayarlayan Allahtır. (Gece ve gündüzün ibadet vakitlerini) hesaprayamayacağınızı bildiği için Allah sizi affeti. O halde Kur'andan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizden hasta olanları, yeryüzünde Allahın lütfundan rızık arayanları ve Allah yolunda savaşanları bilmektedir. O halde Kur'andan kolayınıza geleni okuyun. Namazınızı kılın. Zekatınızı verin. Allah için güzel bir ödünç verin. Yaptığınız iyiliklerin mükafaatını Allah nezdinde, hem yaptıklarınızdan daha hayırlı, hem de sevapça daha büyük olarak bulacaksınız. Allahtan mağfiret dileyin. Çünkü Allah, çok affedendir, çok merhamet edendir.

Ey Muhammed, şüphesiz ki rabbin, sahabilerinden bir gurupla birlikte, gecenin üçte ikisine yakın bir vakti, bazan yarısını bazan da üçte birini ibadetle geçirdiğini bilmektedir. Gece ve gündüzün vakitlerini planlayan Allahtır. O sizin bu vakitlerde farz kıldığı ibadetleri yapmaya güç yetiremeyeceğinizi, gece ibadetlerinden âciz kalacağınızı bildi ve bunu sizden kaldırarak sizi bağışladı. Artık bundan sonra geceleyin Kur'andan gücünüzün yettiği kadannı okuyun. Yine Allah içinizden, hasta olacak olanları, Allahın lütfundan rızık arayarak yeryüzünde ticaret yapacakları ve içinizden, Allah yolunda cihad edecek olanları bildi. Daha önce size farz kıldığı gece ibadetini kaldırdı. Artık siz bundan sonra, Kur'andan, gücünüzün yettiğini okuyun. Size farz kılınan beş vakit nama-zı kılın. Malınızda farz kılınan zekatı verin. Bunları bırakmanız için size izin yoktur. Bir de mallarınızı Allah yolunda harcayarak ona karz-ı hasende bulunun. Zekatın dışındaki infaklan yapın. Ey müminler, siz dünyada iken kendiniz için sunduğunuz hayırları Allah katında daha hayırlı ve mükafaatı daha büyük olarak bulacaksınız. O halde âhiretiniz için hayır işleyin, amel yapın. Allahtan çokça bağışlanmanızı dileyin. Bütün günahlarınızın affedilmesini isteyin ki Allah da sizi affetsin. Zira Allah çok affeden ve çok merhamet edendir.

Âyet-i kerimede "Kur'andan kolayınıza geleni okuyun." buyunılmaktadır. Süddi bundan maksadın yüz âyet okumak olduğunu söylemiş, Hasan-ı Basri ise "Kim bir gecede yüz âyet okuyacak olursa Kur'an onun aleyhine delil olmayacaktır." demiştir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Namazda sesli kuran okuma

İsra suresi ayet 110
Sen o müşriklere şöyle de; "İster 'Allah1 deyin ister 'Rahman' deyin. Nasıl çağırırsanız çağırın» isimlerin en güzeli onundur. Namazda sesini fazla yükseltme. Çok da gizli okuma. Orta yolu seç.

Âyet-i Kerimenin birinci bölümünde: "Sen o müşriklere şöyle de: "İster Allah deyin ister rahman deyin" buyuruluyor: "Abdullah b. Abbas bu kısmı izah ederken diyor ki: "Resulullah (s.a.v.) Mekke'de iken secdeye kapanır ve Allah'a yalvararak: "Ya Allah, ya rahman" derdi. Bunu gören müşrikler, "Bu adam tek bir ilaha ibadet ettiğini iddia ediyor halbuki iki ilaha dua ediyor" dediler. Bunun üzerine bu âyet-i Kerime nazil oldu ve Allah ve Rahmanın aynı olduğunu beyan etti".

Ayet-i Kerimenin ikinci bölümünde: "Nasıl çağırırsanız çağırın, isimlerin en güzeli onundur" buyuruluyor. Bu isimler hakkında Peygamber efendimizden şu Hadis-i Şerif rivayet ediliyor:

"Şüphesiz ki Allah'ın doksandokuz ismi vardır, yüz'den bir eksiktir. Kim onlan sayarsa (Zikrederse) cennete girer.

Allah tealanın doksan dokuz Esma-i Hüsnâsı, A'raf sûresinin yüz sekseninci âyetinin izahında zikredilmiştir. Oraya bakılabilir.

Âyet-i Kerimenin son bölümünde: "Namazda sesini fazla yükseltme. Çok da gizli okuma. Orta yolu seç" buyurulmaktadır.

Sahabiler ve tabiîler, âyet-i Kerimenin bu bölümünde, kılınan namazın mı yoksa namaz esnasında okunan âyet ve duaların mı orta yolla yapılmasını emrettiği hususlarında çeşitli izahlarda bulunmuşlardır.

Hz. Aişe (r.anh) ise burada ifade edilen namaz'dan maksadın dua olduğunu söylemiştir. Sahabi ve tabiîlerin çeşitli izahlarına gelince, onlan şöyle özetlemek mümkündür.

a- Abdullah b. Abbas bu âyet-i Kerimenin nüzul sebebi hakkında şöyle demiştir:

"Bu âyet-i Kerime nazil olduğunda Resulullah (s.a.v.) Mekke'de gizleniyordu. Sahabilerine namaz kıldırdığında Kur'an okurken sesini yükseltiyordu. Müşrikler bunu işitince, Kur'ana, onu gönderene ve onu getirene sövüyorlardı. Bunun üzerine Allah teala» Peygamber (s.a.v.)e "Namazda sesini, yani namaz esnasında Kur'an okurken sesini yükseltme ki müşrikler duyup Kur'ana sövmesinler. Onu ashabından da gizleme ki, okuduğunu işitemez duruma düşmesinler. Bu ikisi arasında bir yol tut âyetini indirdi. Taberi de bu görüşü tercih etmektedir.

Burada, ikisinin arasında bir yol tutmaktan maksat, kişinin, okuduğu şeyi kendisinin duyacağı şekilde okumasıdır.

b- İkrime ve Hasan-ı Basrî diyorlar ki: "Resulullah (s.a.v.) Mekke'de iken açıkça namaz kılıyordu. Müşrikler ise hırçınlaşıyor ve müslümanlara saldırıyorlardı. Bu sebeple Resuiullah ve sahabîleri namazı gizli kılmaya başlamışlardı. Bunun üzerine bu âyet-i Kerime indi ye: "Namazı ne tam açıkça kıl ne de tamamen gizle. İkisinin ortasını tut" anlamındaki bu âyet-i Kerime nazil oldu.

c- Abdullah b. Abbas ve Hasan-ı Basrî'den nakledilen diğer bir görüşe göre ise bu âyet-i Kerime, namazın, gösteriş için kılınmasını korkudan dolayı da gizlenmemesini emretmektedir. .

d- İbn-i Zeyd ise âyetin bu kısmını şöyle izah etmektedir: "Ehl-i Kitap ibadet ederlerken seslerini kısıyorlardı. İçlerinden birisi aniden sesini yükseltiyor bunu üzerine diğerleri de ona katılarak bağ iriyorlardı. Allah teala bu âyeti göndererek Müslümanların, onlar gibi bağırmamalarını ve okuyuşlarını tam olarak ta gizlememelerini emretti.

e- Hz. Âişe (r.anh.)nm, bu âyette zikredilen "Namaz"dan maksadın dua olduğunu söylediğini zikretmiştik. Ümmül MiTminîn, Müslümanların, dua ederlerken bağırmamalarını ve okuyuşlarını tam olarak ta gizlememelerini ve âyet-i Kerimenin bunu emrettiğini zikretmektedir. Yine Hz. Âişe'den nakledilen diğer bir rivayete göre buradaki duadan maksat, namazın içinde okunan, tahiyyattır. Müminlerin, bunu okurken açıkça okumamaları, tam olarak da gizlememeleri gerekir.

Taberî bu görüşleri zikrettikten sonra özetle şöyle diyor: "Eğer, dışına taşmayı caiz görmediğim bu görüşler olmasaydı-ben bu âyet-i Kerimeyi: "Gündüz namazlarını kılarken açıkça okuma, gece namazlarını kılarken de gizli okuma" şeklinde anlardım".
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Namazda rükû

Bakara suresi ayet 125
Biz, Kâbcyi insanlar için bir toplantı ve emniyeteri yaptık. "İb*rahimin makamını namazgah edinin." dedik. İbrahim ve İsmailc: "Evimi tavaf edenler, orada oturanlar, rüku ve secde edenler için temizleyin." diye emrettik.

Hatırlayın biz, Beytül Hanım olan, içerisinde her türlü tartışmanın ve ça*tışmanın yasak olduğu Kâbeyi, insanlar için bir toplantı yeri kıldık. İnsanlar her yıl orada toplanıp tekrar dağıhrlar.Ona asla doymazlar. O Kâbeyi insanlar için bir güven yeri yaptık. İçine giren, hiçbir şeyden korkmaz olur. Ey insanlar, si*zin, ibadetinizi yerine getirmeniz için, benden de İbrahime bir taltif olarak, İbra-himin makamını namazgah edinip orada namaz kılın. Çünkü ben onu, kendisine uyulan ve izi takibedilen bir imam kıldım. Biz, İbrahim ve İsmaile, Beytullahı Aİİah'a ibardet maksadıyla tavaf edenler, çevresinde bulunup orada itikâfa gi*renler ve içinde namaz kılnalar için, şirkten, putlara tapınılmaktan temizleyin." diye emir ve tavsiyede bulunduk.

* Âyet-i kerimede zikredilen ve "Toplantı yeri" olarak tercüme edilen ( L;ıü ) kelimesi, Katade tarafından "toplantı yeri" olarak izah edilmiş, Abdul*lah b. Abbas, Mücahid, Süddi, Atâ, Atiyye, Said b. Cübeyr ve İbn-i Zeyd tara*fında ise "Devamlı olarak dönülüp kendisine gidilen ve kendisine gitmekle do*yulmayan yer" olarak izah edilmiştir.

Âyet-i kerimede Kâbenin "Emniyet yeri" olduğu zikredilmiştir. Kurulu*şundan beri Kabe, içine girenler için bir emniyet yeri olmuştur. Öyle ki cahiliye döneminde bile insanlar babalarının katilini dahi Kâbede görmüş olsalar ona dokunmazlar ve birşey demezlerdi. Allah teala Kâbenin bu durumunu başka bir âyet-i kerimede şöyle beyan etmiştir: "Çevrelerinde insanlar kaçırılıp zulmedi-lirken bizim, Mekkeyi mukaddes ve emin bir belde yaptığımızı görmediler mi? Bâtıla inanıp ta Allah'ın nimetini inkâr mı e diyorlar? [30]

Âyet-i kerimede Hz. İbrahimin makamının namazgah edinilmesi emredil*miştir. Müfessirler, Hz. İbrahimin makamının neresi olduğu hakkında farkh gö*rüşler zikretmişlerdir.

Abdullah b. Abbas, Mücahid ve Atadan nakledilen bir görüşe göre Hz. îbrahimin makamından maksat, Arafat, Müzdelife ve Şeytan taşlama yerleridir.

Mücahidden nakledilen başka bir görüşe göre, İbrahimin makamından maksat. Harem böigesininin tümüdür.

Said b. Cübeyrin, Abdullah b. Abbastan naklettiğine göre İbrahimin ma*kamından, maksat, Kâbeyi yaparken iskele olarak kullandığı taştır.

Katade, Rebi' b. Enes ve Süddiye göre Hz. İbrahimin makamından mak*sat, Mescid-i Haramda bulunan makamıdır, katade diyor ki: "Allah teala Hz. İb*rahimin makamında namaz kılınmasını emretmiş oraya el sürmeyi emretmemiş-tir. Fakat bu ümmet, geçmiş ümmetlerde olduğu gibi kendilerini zorluklara sü*rüklemişler ve oraya el sürmüşlerdir. Bir kısım insanlar bize, Hz. İbrahimin ma*kamında bulunan taşta Hz İbrahimin ayağının ökçesinin ve parmaklarının izini gördüklerini fakat bu ümmetin ona ellerini sürerek bu izlerin silindiğini söyle*mişlerdir.

Taberi, son görüşün daha doğru olduğunu zira bu hususta Hz. Ömer ve Cabir b. Abdullahtan iki sahih hadis zikredildiğini söylemiştir.

Hz. Ömer (r.a.) diyor ki:

"Uç husustaki düşüncelerim, rabbimin indirdiği vahye uygun düştü. De*miştim ki: "Ey Allah'ın Resulü, İbrahimin makamını namazgah edinsen (olmaz mı?) Bunun üzerine bu âyet nazil oldu. Yine dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü, sa*na takva sahibi de geliyor fâcir'de, (günahkâr da.) müminlerin annesi olan ha*nımlarının örtünmesini emretsen. (olmaz mı?) "Bunun üzerine örtünme âyeti nazil oldu. Yine Resulullah'in hanımlarından bazılarına sitem ettiğini duydum.

Kendilerine gittim ve dedim ki: "Ya bu davranışlarınızı terkedin yoksa Allah, Peygamberine sizden daha hayırlısını verir." Derken onlardan birisinin yanına vardığımda bana dedi ki: "Ey Ömer, Resulullah'ın, hanımlarına öğütîeyeceği bir şey yok ta onlara sen mi öğüt veriyorsun?" Bunun üzerine: "Ey Peygamber ha*nımları, eğer Peygamber sizi boşarsa, yerinize rabbi ona, sizden daha ha*yırlı olan, rabbinin emirlerine boyun eğen, iman eden, itaatli, tevbekâr, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir." âyeti nazil ol*du

Cabir b. Abdullah diyor ki:

"Biz, Resulullah ile beraber Kâbeye geldiğimizde o, Hacerül Esvedi se*lamladı. İlk üç şavtta remel yaptı (hızlı yürüdü) son dört şavtı ise normal yürü*yerek yaptı. Sonra insanlan yararak İbrahimin makamına vardı ve "...İbrahi-min makamını namazgah edinin..." âyetini okudu ve İbrahimin makamını kendisi ile Kâbenin araşma aldı." (İbrahimin makamının arkasında durarak Kâbeye karşı namaz kildı.

Taberi diyor ki: "İbrahimin makamından maksat, Hac yapılan bütün yer*lerdir." diyener, "Namazgah" diye tercüme edilen kelimesini "Dua edilen yer" şeklinde izah etmişler ve âyete şu şekilde mânâ vermişlerdir. "Siz, Hacda ziyaret edilen ve İbrahimin makamı sayılan yerlerde dua edin, oraları dua makamı yapın.

Hz. İbrahimin makamının namazgah edinilmesinin emredilmesinin hik*meti, bir yandan kullan ibadete teşvik diğer yandan Hz. İbrahime bir ikram ve bir taltiftir.

Allah teala âyet-i kerimede Hz. İbrahime ve îsmaile, evi olan Kâbeyi te*mizlemelerini emretmiştir. Bu temizlemeden maksat, Kâbeyi putlardan, putlara tapmaktan ve Allah'a ortak koşmaktan temizlemektir.

Taberi diyor ki: "Burada şöyle bir soru sorulabilir: "Hz. İbrahim Kâbeyi yapmadan önce Harem bölgesinde başka bir mescit mi vardı ki Allah, İbrahim ve İsmaile orayı putlara tapmaktan ve kendisine ortak koşulmasından arındırıl*masını emretti? B« soruya müfessirler iki şekilde cevap vermişlerdir. Bunlardan biri şudur: "Allah teala İbrahim ve İsmaile: "Siz, benim evim olan Kâbeyi şirk ve putlardan arınmış bir şekilde yapın." diye emretmiştir. Nitekim başka bir âyetinde, takva üzere yapılan Mescidi şöyle Övmüştür: "Binasının temelini al-lah'tan korkma ve rızasını kazanma esası üzerine kuran mı yoksa binasını bir uçurumun kenanna kurup ta onunla cehennemin ateşine göçen mi daha hayırlı*dır? Allah, zalimler güruhunu doğru yola sevketmez. Süddi izahını bu şe*kilde yapmıştır.

Bu cevaplardan ikincisi ise şudur: Allah teala Hz. İbrahim ve İsmaile, Kâbeyi yapmadan Önce, yerini, müşriklerin edindikleri putlardan temizlemeleri*ni, yaptıktan sonra da putlardan, onlara tapmaktan ve Allah'a ortak koşmaktan temiz tutmalarını emretmiştir. Ta ki onlardan sonra gelenlere bir sünnet olarak kalsın ve insanlar İbrahime uymuş olsunlar.

Âyette zikredilen ve "Tavaf edenler" diye tercüme edilen ifadesinden maksat, Said b. Cübeyre göre "Kâbeye dışarıdan gelen yabancılar." Atây göre ise "Orayı tavaf eden insanlar"dır. Taberi, Atanın görüşünü tercih et*miştir.

Yine âyet-i kerimede geçen ve "Orada oturanlar" diye tercüme edilen ifadesinden maksat, Beytül Haramın içinde, tavaf etmeksizin, namaz kümaksızın.oturanlardir.

Mücahide ve İkrimeye göre, Kâbenin içinde itikâfa giren ve onun komşu*su olan insanlardır.

Said b. Cübeyr ve Katadeye göre ise Mekke halkıdır. Abdullah b. Abbasa göre ise "Namaz kılanlardır."

Taberi, birinci görüşü tercih etmiş, bu âyetteki den maksadın. Beytül Haramın içinde namaz kılmaksızın ve tavaf yapmaksızın oturanlar oldu-unu söylemiştir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Namazda rükû

Mâide suresi ayet 55
Sizin dostunuz sadece Allah, onun Peygamberi ve namazı kılan ve Ai!ah'a boyun eğerek zekatı veren müminlerdir.

Allah teala bu âyet-i kerimede müminlerin, Allah'ın Peygamberlerinden ve kendi dinlerinden oîan müminlerden başka hiçbir dostları olmadığını belirte*rek Yahudi ve Hristiyanlar gibi din düşmanlarını dost edinenlerin, yanlış bir yol seçtiklerini, sonunda mutlaka pişman olacaklarım veya o dost edindikleriyle be*raber olacaklarını bildirmektedir.

Ishak b. Yesur ve Aıiyye b. Sa'd bu âyet-i kerimenin, Kaynuka Yahudile-riyle oian dostluğunu ve antlaşmasını bozup ancak Allah Resulünü ve müminle*ri dost edindiğini bildiren übade b. es-Samit hakkında nazil olduğunu söylemiş*lerdir.

Ayet-i kerimenin "Namazı kılarlar, rüku ederek (boyun eğerek) zekatı ve*rirler." bölümünün kimin hakkında indiği huusıında iki görüş zikredilmiştir.

Bazılarına göre bu âyet, bütün müminler hakkındadır. Süddi, Ebu Cafer, Uibe b. Ebi Hakim ve Mücahid'e göre ise âyetin bu bölümü Hz. Ali hakkında nazil olmuştur. Çünkü Hz. Ali namazda rüku ederken yanından geçen dilenci ondan bir şey istemiş Hz. Ali de onu yüzüğünü vermiştir. Bu sebeple "Rüku ederken zekatlarını verirler" şeklinde vasıflandırılmıştır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Namazda rükû

Tevbe suresi ayet 112
Bunlar, günahlardan tevbe edenler, Allaha ibadet edenler, ona hamd edenler, onun yolunda seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülüğü yasaklayanlar ve Allanın koyduğu sınırları koruyanlardır. Müminleri müdelc.

Allanın, cennet karşılığında caniannı ve mallarını aldığı müminler o kimselerdir ki, Allahm sevmediği şeylerden vaz geçip sevdiği şeylere yönelirler Allah'tan korkarak ona boyun eğer, kullak ederler Her hallerinde ve her türlü imtihan karşısında Allaha hamdederler. Oruç tutarak vücutlarını Allah yolunda esirgemedikleri için seyahat edenler gibi kendilerini yorarlar. Namazlarında rüku ederler secdeye varırlar. İnsanlara, hakka uymalarını, doğru yolda gitmelerini ve salih amel işlemelerini emrederler. Ve onlara, Allahın yasakladığı her şeyi yasaklarlar. Allahm kendilerine, farz kıldığı ibadetleri yerine getirip yasakladığı şeylerden kaçınarak onun koyduğu sınırlan korurlar.

Âyet-i kerime'de Allah yolunda cihad edecek olan müminlerin bir kısım sıfatlan zikredilmiştir. O sıfatlar şunlardır:

Tevbe edenler: Bundan maksat, yaptıkları günahlardan vaz geçenler, şirk ve nifaktan uzaklaşanlar, demektir.

İbadet edenler: Bundan maksat, Allah korkusundan dolayı boyun eğip kulluk edenler ve kulluklarını her halükârda yaparak bu uğurda vücutlannı esirgemeyenlerdir.

Hamd edenler: Bundan maksat, Allanın, kendilerini imtihan ettiği hayırlı durumlarda da, kötü hallerde de ona hamd edenler demektir.

Seyahat edenler: Bundan maksat ise Ubeyd b. Umeyr, Ebu Hureyre, Abdullah b. Mes'ud, Ebu Abdurrahman, Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr, Abdurrahman, Mücahid, Ebu Amr el-Abdi ve Hz. Aişeye göre, oruç tutanlar'dir. Oruç tutanlar da seyahat edenler gibi Allah yolunda vücutlannı esirgemedikleri için onlara "Seyahat edenler" denilmiştir. Ubeyd b. Umeyr ve Ebu Hureyre, Re-sulullarun, bu âyette zikredilen -Seyahat edenler"den maksadın, oruç tutanlar olduğunu beyan ettiğini rivayet etmiştir. Hz. Aişe de, "Bu ümmetin seyahati oruç tutmaktır." dremiştir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Namazda rükû

Hac suresi ayet 26
Bir zaman biz İbrahim'e Kabe'nin yerini gösterip şöyle vahyet-tik: "Bana hiçbir şeyi ortak koşma. Evim olan Kabe'yi tavaf edenler, ayak*ta ibadet edenler, rüku edenler ve secdeye varanlar için temizle.

Allah Teala bu âyet-i kerimede, Tevhid inancının ilk yerleştiği yer olan Kabe ve onun çevresinde yaşayan insanların, bu inançtan vazgeçerek Allah'a or*tak koşmalarının ve putlara tapmalarının ahmakça bir davranış olduğunu ortaya koymaktadır. Zira Allah Teala, daha Hz.İbrahim Kabe'yi yaparken kendisine ortak koşmamasını ve orayı put ve Tağutlardan arındırmasını emretmiştir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Namazda rükû

Hac suresi ayet 77
Ey iman edenler, rüku edin, secdeye varın, rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin ki, kurtuluşa eresiniz.

Ey iman edenler, namazlarınızda Allah'a rüku edin, ona secde edin. Rab-binize itaat ile kulluk edin. Size emrettiği hayır işlerini yapın ki kurtuluşa ermiş olasınız.

Felaha kavuşmanın yolu budur, fakat bu ibadetleri yaptıktan ve salih ameller işledikten sonra bile kişi kendini yeterli görmemeli veya Allah'a ibadet edip salih amel işlediği için mutlaka felaha kavuşacağını düşünerek gurura kapılmamalıdır. O, sadece Allah'ın, lütfu ile ibadetlerini kabul edeceğini ve kendisine ebedî kurtuluşu bahşedeceğini ümit edip beklemelidir.
İmam Şafiî, Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Mübarek ve İshak bin Rahavayh Hacc Suresi'ndeki bu ayette secde yapılması gerektiği görüşündedirler. Fakat İmam Ebu Hanife, İmam Malik, Hasan Basri, Said ibn'ül-Müseyyeb, Said bin Cübeyr, İbrahim en-Nahâî ve Süfyan-ı Sevrî ayrı görüştedirler. İki tarafın öne sürdüğü deliller kısaca şöyledir:
İlk grubtaki müfessirler görüşlerini şu noktalara dayandırırlar:
1) Ayetteki fiil emir kipindedir.
2) İmam Ahmed, Ebu Davud, Tirmizî, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin rivayet ettiği Ukbe bin Âmir hadisi şöyledir: "Dedim ki 'Ey Allah'ın Rasûlü Hacc Suresi'nin fazileti, içinde iki secde ayeti olmasından mı kaynaklanıyor?' 'Evet, bu iki ayette secde etmeyen onları okumasın' cevabını verdi."
3) Ebu Davud ve İbn Mace'nin tahric ettiği hadis. Bu hadiste Amr İbn'ül-As, Peygamber'in (s.a) kendisine Hacc Suresi'nde iki secde ayeti bulunduğunu söylediğini rivayet eder
4) Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Osman, İbn Ömer, İbn Abbas, Ebud-Derda, Ebu Musa El-Eş'ari ve Ammar bin Yasir'in Hacc Suresi'nde iki secde ayeti bulunduğuna dair sözleri.
İkinci grubtaki müfessirler de şu delilleri öne sürerler:
1) Ayette hem secde, hem de rüku için emir yer almaktadır. Bu da Kur'an'daki kullanımına göre tüm ibadetleri kasdetmektedir, sadece secdeyi değil.
2) Ukbe bin Amir'in rivayet ettiği hadisin senedinde zayıf raviler bulunduğu için sahih (güvenilir) değildir.
3) Amr İbn'ül-As'ın hadisi de sahih (güvenilir) değildir, çünkü ravilerinden bazıları tanınmamaktadır (meçhul) .
4) Sahabeden zikredilen şahısların sözlerine gelince, İbn Abbas, Hacc Suresi'ndeki birinci ayette secde yapmanın vacip olduğunu, ikincisinde ise sadece müstehap olduğunu açıklamıştır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Namazda rükû

Fetih suresi ayet 29
Muhammed, Allahın Resulüdür. Onun yanında bulunan mümin*ler kâfirlere karşı çok sert, kendi aralarında son derece merhametlidirler. Onların rüku ve secde ettiklerini görürsün. Onlar Allahın lütuf ve rızasını dilerler. Onların yüzlerinde secde izlerinden nişanları vardır. İşte bu onla*rın Tevratta anlatılan vasıflarıdır. İncildeki vasıfları da şöyledir: Onlar fili*zini yarıp çıkarmış, derken kuvvetlenmiş, kalınlaşmış, sapı üzerine dosdoğ*ru dikilmiş bir ekine benzerler ki, bu, çiftçilerin hoşuna gider. İşte Allah, kâfirleri öfkelendirmek için, (müminleri böyle çoğaltıp geliştirir.) Allah onlardan iman edip de salih amel işleyenlere mağfiret ve büyük bir mükafaat vaadetmiştir.

Allah teala bu âyette Resulullahı ve müminleri vasıflandırarak buyuru*yor ki: "Muhammed Allahın peygamberidir. Onun dinine tabi olan sahabileri ise kafirlere arşı pek sert, birbirlerine karşı çok merhametlidirler. Zira onların kız*maları da merhametleri de Allah rızası içindir.

Evet, müminler, kâfirlere karşı katı kalplidirler. Bu hususta başka bir âyette şöyle Duyurulmaktadır: "Ey iman edenler, çevrenizde bulunan kâfirlerle savaşın, sizde bir sertlik bulsunlar."

Müminler kendi aralarında ise şefkatli ve merhametli davranırlar. Bu hu*susta peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır:
"Sen, müminlerinbirbirlerine merhamet etmelerinde, birbirlerini sevmele*rinde ve birbirlerine karşı şefkatli davranmalarında tek bir vücut gibi olduklarını görürsün. Vücudun bir organı rahatsız olduğunda diğer organları uykusuz kala*rak, ateş ve acıyı paylaşarak rahatsız olan organa ortak olurlar.

Allah teala, Resulullah ile beraber olan müminlerin sıfatlarını beyan et*meye devamla buyuruyor ki: "Ey Muhammed, en, o müminlerin namazlarında rüku ve secde ettiklerini görürsün. Onlar, kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametli olmaları ve rüku ve secdeleriyle sadece Allahın lütfunu ve rızasını dilerler. Gösteriş yapmak istemezler. Onların yüzlerinde secde izlerinden nişan*lan vardır.

Müfessirler müminlerin, secde etmelerinden dolayı yüzlerinde görülen bu nişanların ne olduğu hakkında farklı görüşler zikretmişlerdir.

Abdullah b. Abbas, Halid el-Hanefi, Atiyye, Mukatil ve Hasan-ı Basrî'den nakledilen bir görüşe göre, namazlarında secde eden müminlerin yüz-lerinüeki alamet, kıyamet gününde ortaya çıkacak bir parlaklık ve bir nurdur. Allah, kıyamet gününde müminlerin yüzüne böyle bir alamet verecek ve onlar bu alametleriyle tanınacaklardır.

Mücahid'den ve Abdullah b.Abbas, Halid el-Hanefi, Atiyye, Mukatil ve Hasan-ı Basrî'den nakledilen bir görüşe göre, namazlarında secde eden müminlerin yüzlerindeki alamet, kıyamet gününde ortaya çıkacak bir parlaklık ve bir nurdur. Allah, kıyamet gününde müminlerin yüzüne böyle bir alamet verecek ve onlar bu alametleriyle tanınacaklardır.

Mücahid'den ve Abdullah b. Abbas'ın diğer bir rivayetinden nakledilen başka bir görüşe göre ise, müminlerin yüzlerinde görülen secde alameti İslami bir sima taşımaları, mütevazı ve huşu içinde olmalarıdır.

Hasan-ı Basrî ve İbn-i Atiyye'den nakledilen diğer bir görüşe göre ise secde edenlerin yüzlerinde görülen alametten maksat, namaz kılanların yüzle*rinde görülen yorgunluk, saramı a vb. alametlerdir.

Said b. Cübeyr ve İkrime'den nakledilen başka bir görüşe göre ise secde edenlerin yüzlerinde görülen alametlerden maksat, yerden insanların yüzlerine yapışan topraklar ve çiğlerden oluşan ıslaklık vb. şeylerdir.

Taberi, bu görüşleri naklettikten sonra özetle şöyle demektedir: "Allah teala, sıfatlanın zikrettiği bu müminlerin yüzlerinde secde izlerinden alametler ol*duğunu beyan etmiş ve bu alametlerin dünya ve âhiret gibi herhangi vakitle mu*kayyet olduğunu veya herhangi bir şekille şekillendiğini bildirmemiştir Madem ki durum böyledir, o halde bu alamet müminlerin yüzlerinde her zaman mevcut*tur. Dünyada müminleri tanıtan bu alamet, İslamm izleridir. Bunlar da. İslamın, mümine bahşettiği, huşu, takva, mütebessim bir sima vb. alametlerdir. Âhirette ise, ümmini tanıtan bu alametler, secde izleri, alnında parlayan abdest izleri vb. alametlerdir. Allah teala, Resulullaha iman eden müminlerin bu şekilde sıfatlan*malarının Hz. Musa'ya verilen Tevratta bulunduğunu, Hz. İsa'ya verilen İncil'de ise Hz. Muhammed (s.a.v.)e imane den müminlerin şu şekilde nitelendirildikle*rini beyan ediyor ve buyuruyor ki: "Onlar, filizini yanp çıkarmış, derken kuv*vetlenmiş, kalınlaşmış, sapı üzerine dosdoğru dikilmiş bir ekine benzerler."

Allah teala, müminleri, önce filiz halinde olup daha sonra yetişen ekinle*re benzetmiştir. Zira müminler İslamın geldiği İlk zamanlarda sayıları ve güçleri az olarak bu filizlere benzemekteydiler.Daha sonra ise, filizlerin çoğalıp güçlen*mesi gibi müminler de çoğalıp güçlenmişler ve mükemmel hale gelmişlerdir.

Yetişen ekinlerin, ziraatçilerin hoşuna gitmesi gibi, müminlerin çoğalması da iman edenlerin hoşuna gitmiştir. Allah, Hz. Muhammed'e tabi olan müminleri, bu şekilde kuvvetlendimıiştir ki, kendisini inkar eden kâfirleri öfkelendirip ke*derlendirsin. Onlar böylece hüzün içerisinde kalsınlar. Allah, ekin filizlerine benzeyen bu müminlerden, hakkıyla iman edip salih amel işleyenlere, kusurları*nı affetmeyi ve onları cennete koymayı vaadetmiştir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Namazda rükû

Mürselât suresi ayet 48
Onlara: "Rükü edin" denildiği zaman, rükü etmezler.

Abdullah b. Abbas bu âyeti: "Kıyamet gününde kâfirlere "Haydi secdeye kapanın." dendiği zaman dünyada secde etmedikleri için orada Allanın huzurunda secde edemezler," şeklinde izah etmiştir.

Katade ise bu âyeti, "Dünyada iken kâfirlere "Rüku edin" dendiği zaman onlar bunu beceremezler." şeklinde izah etmiş Mücahid ise: "Dünyada iken onlara "Namaz kılın" elendiği zaman onlar namaz kılamazlar." şeklinde izah etmiştir.

Taberi bu âyet-i kerimenin, mücrimlerin. Allanın emirlerine ve yasaklarına karşı geldiklerini ve ona itaat etmediklerini ifade ettiğini söylemenin daha uygun olacağını açıklamıştır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Namazda secde

Hac suresi ayet 77
Ey iman edenler, rüku edin, secdeye varın, rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin ki, kurtuluşa eresiniz.

Ey iman edenler, namazlarınızda Allah'a rüku edin, ona secde edin. Rab-binize itaat ile kulluk edin. Size emrettiği hayır işlerini yapın ki kurtuluşa ermiş olasınız.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Namazda secde

Zümer suresi ayet 9
Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Hiç şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünmektedir."

Burada, biri kendisine bir musibet geldiğinde sadece Allah'a rücu eden, başka zamanlarda O'nun dışındaki kimselere kulluk yapan kimseler, diğeri her türlü halde Allah'a yönelen kimseler olmak üzere iki tip insan arasında bir mukayese yapılmaktadır. Bu birinci grubu Allah Teâlâ, cahil, ikincileri ise, alim olarak nitelemektedir. Bunlar okuma yazma bilmeseler de âlimdirler, zira asıl ilim, hakikatin ilmidir ve bu ilme göre amel etmektir. İnsanın kurtuluşu buna bağlıdır. Sanki şöyle denmek isteniyor "Bu iki grubun eşit olması mümkün mü?" Bu insanların dünyada bir araya gelmeleri nasıl mümkün değilse, ahirette de bir araya gelmeleri mümkün olmayacaktır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Secde yerinin fazileti

Fetih suresi ayet 29
Muhammed, Allahın Resulüdür. Onun yanında bulunan mümin*ler kâfirlere karşı çok sert, kendi aralarında son derece merhametlidirler. Onların rüku ve secde ettiklerini görürsün. Onlar Allahın lütuf ve rızasını dilerler. Onların yüzlerinde secde izlerinden nişanları vardır. İşte bu onla*rın Tcvratta anlatılan vasıflarıdır. İncildcki vasıfları da şöyledir: Onlar fili*zini yarıp çıkarmış, derken kuvvetlenmiş, kalınlaşmış, sapı üzerine dosdoğ*ru dikilmiş bir ekine benzerler ki, bu, çiftçilerin hoşuna gider. İşte Allah, kâfirleri öfkelendirmek için, (müminleri böyle çoğaltıp geliştirir.) Allah onlardan iman edip de salih amel işleyenlere mağfiret ve büyük bir mükafaat vaadetmiştir.

Allah teala bu âyette Resulullahı ve müminleri vasıflandırarak buyuru*yor ki: "Muhammed Allahın peygamberidir. Onun dinine tabi olan sahabileri ise kafirlere arşı pek sert, birbirlerine karşı çok merhametlidirler. Zira onların kız*maları da merhametleri de Allah nzası içindir.

Evet, müminler, kâfirlere karşı katı kalplidirler. Bu hususta başka bir âyette şöyle Duyurulmaktadır: "Ey iman edenler, çevrenizde bulunan kâfirlerle savaşın, sizde bir sertlik bulsunlar."

Müminler kendi aralarında ise şefkatli ve merhametli davranırlar. Bu hu*susta peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır:

"Sen, müminlerinbirbirlerine merhamet etmelerinde, birbirlerini sevmele*rinde ve birbirlerine karşı şefkatli davranmalarında tek bir vücut gibi olduklarını görürsün. Vücudun bir organı rahatsız olduğunda diğer organları uykusuz kala*rak, ateş ve acıyı paylaşarak rahatsız olan organa ortak olurlar.

Allah teala, Resulullah ile beraber olan müminlerin sıfatlarını beyan et*meye devamla buyuruyor ki: "Ey Muhammed, en, o müminlerin namazlarında rüku ve secde ettiklerini görürsün. Onlar, kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametli olmaları ve rüku ve secdeleriyle sadece Allahın lütfunu ve rızasını dilerler. Gösteriş yapmak istemezler. Onların yüzlerinde secde izlerinden nişan*lan vardır.

Müfessirler müminlerin, secde etmelerinden dolayı yüzlerinde görülen bu . nişanların ne olduğu hakkında farklı görüşler zikretmişlerdir.

Abdullah b. Abbas, Halid el-Hanefi, Atiyye, Mukatil ve Hasan-ı Basrî'den nakledilen bir görüşe göre, namazlarında secde eden müminlerin yüz-lerinüeki alamet, kıyamet gününde ortaya çıkacak bir parlaklık ve bir nurdur. Allah, kıyamet gününde müminlerin yüzüne böyle bir alamet verecek ve onlar bu alametleriyle tanınacaklardır.

Mücahid'den ve Abdullah b.Abbas, Halid el-Hanefi, Atiyye, Mukatil ve Hasan-ı Basrî'den nakledilen bir görüşe göre, namazlarında secde eden mümin- * lerin yüzlerindeki alamet, kıyamet gününde ortaya çıkacak bir parlaklık ve bir nurdur. Allah, kıyamet gününde müminlerin yüzüne böyle bir alamet verecek ve onlar bu alametleriyle tanınacaklardır.

Mücahid'den ve Abdullah b. Abbas'ın diğer bir rivayetinden nakledilen başka bir görüşe göre ise, müminlerin yüzlerinde görülen secde alameti İslami bir sima taşımaları, mütevazı ve huşu içinde olmalarıdır.

Hasan-ı Basrî ve İbn-i Atiyye'den nakledilen diğer bir görüşe göre ise secde edenlerin yüzlerinde görülen alametten maksat, namaz kılanların yüzle*rinde görülen yorgunluk, saramı a vb. alametlerdir.

Said b. Cübeyr ve İkrime'den nakledilen başka bir görüşe göre ise secde edenlerin yüzlerinde görülen alametlerden maksat, yerden insanların yüzlerine yapışan topraklar ve çiğlerden oluşan ıslaklık vb. şeylerdir.

Taberi, bu görüşleri naklettikten sonra özetle şöyle demektedir: "Allah te-ala, sıfatlanın zikrettiği bu müminlerin yüzlerinde secde izlerinden alametler ol*duğunu beyan etmiş ve bu alametlerin dünya ve âhiret gibi herhangi vakitle mu*kayyet olduğunu veya herhangi bir şekille şekillendiğini bildirmemiştir Madem ki durum böyledir, o halde bu alamet müminlerin yüzlerinde her zaman mevcut*tur. Dünyada müminleri tanıtan bu alamet, İslamm izleridir. Bunlar da. İslamın, mümine bahşettiği, huşu, takva, mütebessim bir sima vb. alametlerdir. Âhirette ise, ümmini tanıtan bu alametler, secde izleri, alnında parlayan abdest izleri vb. alametlerdir. Allah teala, Resulullaha iman eden müminlerin bu şekilde sıfatlan*malarının Hz. Musa'ya verilen Tevratta bulunduğunu, Hz. İsa'ya verilen İncil'de ise Hz. Muhammed (s.a.v.)e imane den müminlerin şu şekilde nitelendirildikle*rini beyan ediyor ve buyuruyor ki: "Onlar, filizini yanp çıkarmış, derken kuv*vetlenmiş, kalınlaşmış, sapı üzerine dosdoğru dikilmiş bir ekine benzerler."

Allah teala, müminleri, önce filiz halinde olup daha sonra yetişen ekinle*re benzetmiştir. Zira müminler İslamın geldiği İlk zamanlarda sayıları ve güçleri az olarak bu filizlere benzemekteydiler.Daha sonra ise, filizlerin çoğalıp güçlen*mesi gibi müminler de çoğalıp güçlenmişler ve mükemmel hale gelmişlerdir.

Yetişen ekinlerin, ziraatçilerin hoşuna gitmesi gibi, müminlerin çoğalması da iman edenlerin hoşuna gitmiştir. Allah, Hz. Muhammed'e tabi olan müminleri, bu şekilde kuvvetlendimıiştir ki, kendisini inkar eden kâfirleri öfkelendirip ke*derlendirsin. Onlar böylece hüzün içerisinde kalsınlar. Allah, ekin filizlerine benzeyen bu müminlerden, hakkıyla iman edip salih amel işleyenlere, kusurları*nı affetmeyi ve onları cennete koymayı vaadetmiştir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
NAMAZDA DUANIN ADABI

A) Duada Samimi Olma


Araf suresi ayet 29
De ki: "Rabbim adaleti emretti. Her Mescitte yüzlerinizi ona çe*virin ve dini sadece ona tahsis ederek ona yalvarırı. İlk defa sizi o yarattığı gibi yine ona döneceksiniz."

Ey Muhammed, o cahillere de ki: "Rabbim bana, adaletli davranmayı ve doğru olmayı emretti. Herhangi bir Mescitte namaz kıldığınız zaman putlara de*ğil Allah'a yönelin. İbadet ve itaatlerinizi sadece ona tahsis ederek ona yalvarın. Zira o sizi ilk defa yoktan var ettiği gibi, ölüp yok olmanızdan sonra, kıyamet gününde tekrar dirilip ona döneceksiniz. Yaptıklarınızdan hesap vereceksiniz."

Âyete geçen "Yüzlerinizi ona çevirin." ifadesinden neyin kastedildiği hususunda iki görüş vardır. Mücahid ve Süddîye göre âyetin manası: "Her Mes*citte yüzünüzü Kâbeye çevirin." demektir. Rebi1 b. Enese göre ise âyetin mana-. sı: "Herhangi bir Mescitte namaz kıldığınız zaman putlara değil Allah'a yöne*lin" demektir.

Taberi, âyetin, müşrikleri kasdettiğini ve müşriklerin mabedleri olmadığı için yüzlerini Kâbeye çevirmelerinin söz konusu olmadığını, bu nedenle bu son görüşün tercihe şayan olduğunu ve "Yüzlerini putlara değil Allah'a çevirmeleri*nin emredikliğini söylemektedir."

Âyet-i kerimenin sonunda "ilk defa sizi o yarattığı gibi yine ona döndürü*leceksiniz.» buyuruimaktadır. Bu ifade, müfessirler tarafından farklı şekillerde izah edilmiştir.

a- Abdullah b. Abbas, Cabir, Said b. Cübeyr ve Mücahide güre ayetin bu bölümünün manası şöyledir: "Allah sizleri ilk yarattığında iki guruba ayırıp mü*min ve kafir olarak yarattığı gibi kıyamette de aynı şekilde iki gurup olarak diri*leceksiniz. Müslüman olarak ölen kimse ahirette de müslüman olarak dirilecek, kafir olarak ölen de kafir olarak dirilecektir.

b- Ebul Âliye, Muhammed b. Kâ'b el-Kurezi ve Süddiye göre ise bu ifa*deden maksat şudur: "Allah yarattıklarım ezeli ilminde nasıl bilmiş ve takdir etmisse yaratıklar, Allah'ın o bilgisine göre davranacaklardır. Müm'min olacakla*rını bildiği kimselerin mümin olarak doğup mü'min olarak öleceklerdir. Kâfir olacaklarını bildiği kimseler ise, İblis gibi, önce cennetliklerin amellerini işjese-ler dahi sonunda cehennemlik olarak öleceklerdir.

c- Hasan-ı Basri, Katade, Abdullah b. Abbas, Mücahid ve İbn-i Zeyde göre bu ifadeden maksat şudur: Allah sizleri, hiç yokken ilk defa nasıl var ettiy*se ölüp yok olmanızdan sonra da tekrar dirilip aynı şekilde ona döneceksiniz."

Taberi de bu son görüşü tercih etmiştir. Zira ayet-i kerime ahirete iman etmeyen müşriklere öldükten sonra dirilmenin gerçekleşeceğini bilidinneyi kas*tetmektedir. Sonra dirilmenin gerçekleşeceğini bildirmeyi kasetmektedir. Âhİrete iman etmeyen insanlara, mümin veya kâfir olarak dirileceğini bildirme*nin bir manası yoktur. Bu nedenle âyetin tekrar dirilmeyi beyan ettiğini söyele-mek daha isabetlidir. Resulullah (s.a.v.)'de şu hadis-i şerifinde insanların tekrar dirileceklerini beyan ettikten sonra şu ayeti okumuştur. Bu da bizim izah şekli*mizin sıhhatli olduğunu göstermektedir.

Abdullah b. Abbas diyor ki: "Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Sizler, yalı*nayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşrolacaksınız." Sonra Resulullah "varlıktan ilk defa nasıl yarattıysak sonra da öyle dirilteceğiz. Bu bizim vaadimizdir. Şüp*hesiz biz, vaadimizi mutlaka yerine getirenleriz.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt