Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kuranda namaz kavramı (1 Kullanıcı)

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
NAMAZDA DUANIN ADABI

A) Duada Samimi Olma


Yunus suresi ayet 22
Sizi karada ve denizde yürüten Allah'tır. Bulunduğunuz gemi, içindekileri tatlı bir rüzgarla muntazam götürürken ve yolcular da neşeli iken bir fırtına çıkarak onlara her taraftan dalgalar gelip, çepeçevre kuşatıldıklarını anlayınca, dini sadece Allaha tahsis ederek ona şöyle dua ederler. "Yemin olsun kî sen bizi bu durumdan kurtarırsan şükredenlerdcn oluruz."

Ey insanlar, sizleri karada ve denizde çeşitli vasıtalarla yürüten Allah'tır. Eğer Allah bunları sizin emrinize vermemiş olsaydı, karada, denizde ve havada yolculuk yapmanız güç olurdu. Sizler, gemide bulunduğunuz zaman, gemi taşıdığı yolcuları güzel bir rüzgarla alıp götürürken size bu duruma çok sevinirsiniz. Fakat fırtınalar gelipsizleri her taraftan dalgalar kuşatınca ve helak olacağınızı anlayınca, samimi olarak Allaha kulluk edip ona yalvarırsınız ve şöyle dersiniz: "Ey Allahım, yemin olsun ki eğer bizi buradan kurtaracak olursan mutlaka sana şükredenl erden oluruz"

Bu âyet-i kerime, insanların daraldıklarında hemen Aliaha yönelip ona yalvardıklanni, sıkışık zamanlarında ona iltica ettiklerini beyan etmektedir. Halbuki kul rabbine hem geniş hem de sıkıntılı zamanlarında yalvrapı iltica etmeli, bu sığınmayı sadece sıkıntılı zamanlarında yapmamalıdır.

Peygamber efendimiz bir Hadis-i Şerifinde, Abdullah b. Abbas'a hitaben buyurmuştur ki:

"Sen geniş zamanında Allahı tanı ki, sıkıntı halinde de Allah seni tanısın.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
canfeda,
Sizdende Allah CC razı olsun
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Duada Samimi Olma

Ankebût suresi ayet 65
Onlar gemiye bindikleri zaman, -dini yalnızca O'na 'halis kılan gönülden bağlılar' olarak, Allah'a yalvarıp-yakarırlar. Ama onları karaya çıkarıp kurtarınca da, hemen şirk koşarlar.

Müşrikler, denizde gemiye bindikleri zaman orada boğulacaklarından ve helak olacaklarından korkunca yalnızca Allahtan yardım dilerler ve sadece ona boyun eğerler. Artık putlarından ve Allaha ortak,koştukları şeylerden yardım is*temeyi bırakırlar. Allah onian tehlikelerden kurtarıp karaya ulaştırınca da he*men Allaha ibadette ona ortaklar koşarlar ve putlarını da Allah ile birlikte rabler edinirler.

Muhammed b. İshak diyor ki: "Resulullah Mekke'yi fethedince, henüz müslüman olmamış olan îkrime b. Ebu Cehl Mekke'den çıkıp Habeşistan'a doğ*ru yola çıkmıştır. Oraya gitmek için gemiye binmiş ve gemi fırtınaya yakalan*mış, gemide bulunanlar: "Ey insanlar, sadece rabbinize yalvarın zira sizi buradan ondan başka kimse kurtaramaz." demişlerdir. Bunun üzerine İkrime b Ebu cTh, şöyle dektir: Ah, yemin olsun ki bizleri denizde kurtarıyorsa karada da ondan başka kimse kurtaramaz. Ey Allahtan, sana kesin söz veriyorum, eğer beni buradan sag salim çıkaracak olursan gidip onu şefkatli ve merhametli." Evet, İkrime dediğini yapmış Resulullah da ona beklediği. gibi» davranmıştır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
FearDream
Teşekkür ederim sizden de Allah CC razı olsun
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Duada Samimi Olma

Lokman suresi ayet 32
Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O'na 'halis kılan gönülden bağlılar' olarak Allah'a yalvarıp-yakarırlar (dua ederler) . Böylece onları karaya çıkarıp-kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimizi gaddar, nankör olandan başkası inkâr etmez.

"İktisad"ın sözlük anlamı, sadık(doğru) olmak anlamına da, mutedil olmak anlamına da gelebilir. Birinci anlamında ayet şu demek olur: "Onlardan yalnızca birkaçı fırtınaya tutulduklarında izlemeye söz verdikleri tevhid üzere kalır ve kıyıya çıktıktan sonra da sadıklardan olurlar." Eğer mutedil anlamına alınırsa ayet şu demek olur.
"Onlardan bir kısmı dinsizlik ve şirklerinde daha mutedil, daha esnek bir tavır alır yahut felaket ihtimalinin etkisiyle eski inançlarına olan coşku ve bağlılıklarının bir kısmını yitirir. "Pek muhtemeldir ki Allah bu anlam yüklü ibareyi iki durumu da aynı anda ima etmek için kullanmış olsun. Gaye muhtelemen bir deniz kasırgası esnasında herkesin zihninin kendiliğinden rayına oturduğuna ve herkesin dinsizlik ve şirkten vazgeçip bir olan Allan'tan yardım istediğine işaret etmektir. Fakat emniyet içinde kıyıya varır varmaz içlerinde pek azı bu tecrübeden ders ve ibret almış görünür. Dahası bu küçük topluluk üç gruba ayrılır: Kıyıya çıktıktan sonra da bu inanca sadık kalanlar; inançsızlıklarında inattan vazgeçip mutedil hale gelenler ve bu tehlikeyle geçici olarak bağlılık duygularından bir kısmını yitirenler.

Bu iki nitelik daha önceki ayette anılan iki niteliğin tam zıttıdır. Hain, tam anlamıyla sadakatsiz, söz ve vaadine uymayan kimsedir. Nankör ise kendisine sağlanan iyilik, kâr ve yararı teslim etmeyen ve hatta bu nimetleri kendisine verene karşı âsice davranandır. Bu niteliklere sahip olanlar tehlikede tereddüt etmezler. Afaklarında olduğu gibi, enfüslerinde de bir takım ayetleri idrak ettiklerini unutmuş görünürler; aslında fırtınaya tutulduklarında Allah'ın varlığı ve birliği hakkında müşahede ettikleri âfaki ayetler ile Allah'a yalvarırken müşahede ettikleri enfüsi ayetler aynı hakikati idrak etmelerinin bir sonucuydu. Aralarındaki dinsizler bu davranışlarını şöyle açıklamaya kalkışır: " O, bizim karışık ve şaşırtıcı bir durumda açığa vurduğumuz bir zaaftı. Oysa bizi fırtınadan kurtarmış olabilecek bir Allah yoktur. Biz aslında şu,şu alet,vasıta ve kaynaklar sayesinde paçayı kurtardık." Müşriklere gelince onlarda genellikle şöyle bir telâfi mekanızmasına başvururlar: " Biz zaten şu velinin, şu tanrı ve tanrıçanın koruması altındaydık; onlar sayesinde kurtulduk." Böylece, kıyıya çıkar çıkmaz bu bâtıl ilâhlara şükranlarını sunmaya başlarlar ve tapınaklarında onlara hediye sunarlar. Bütün umutlarını yitirdikleri ve Allah'tan başka kendisinden yardım isteyecekleri kimse kalmadığı zamanı hatırlamak onları hiç rahatsız etmez.
 

smyyes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
3,791
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
31
"Sen geniş zamanında Allahı tanı ki, sıkıntı halinde de Allah seni tanısın.''
Allah sizden razı olsun kardeşim.çok güzel bir konu aöçmışsınız.namazın ehemmiyeti çoğu konuda yer alıyor.okuyoruz.tasdik ediyoruz ama iş uygulama kısmına gelince ....orada kalıyoruz işte.
biri kıldığını sanar kılmaz ,biri namaz nedir bilmez,biri de ayet vve hadislerde anlarılan hakiki müslümanlardandır.en hgüzel şekilde bu farzı yerine getirir.
Rabbim bizlere de namazın güzelliklerrini tatdırsın inşallah.
selam ve baki dua ile....

 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
smyyes,
Allah CC sizden de razı olsun.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Mü'min suresi ayet 14
Öyleyse, dini yalnızca O'na halis kılanlar olarak Allah'a dua (kulluk) edin; kâfirler hoş görmese de.

Ey Mü'minler, sadece Allaha kulluk edin, ibadetinizi ona tahsis edin, hiç birşeyi ona ortak koşmayın, İbadet ve itaatlerinde Allaha ortak koşan kâfirler sizin yalnızca ona, İbadet ve itaatinizden hoşlanmasalar da böyle yapın.

Mü'min suresi ayet 65
O diridir. Ondan başka hiçbir Hah yoktur. O halde dini Allaha tahsis ederek ve "Âlemlerin rabbi olan Allaha hamdolsun." diyerek sadece ona yalvarın.

O devamlı diri olandır. Onun dışında olan herşeyin hayatı son bulacaktır, ondan başka, kendisine hakkıyla kulluk edilecek hiçbir ilah yoktur. O halde ey hanlar dini sadece ona ait kılarak ve Hanlığın sadece ona ait olduğunu kabul ederek âna yalvarın, ibadette ona herhangi birşeyi ortak koşmayın. "Alemlerin rabbi olan Allaha hamdolsun." deyin ve ona şükredin.

Bu âyet-i kerimenin sonunda bulunan "Allaha hamdolsun diyerek" ifadesi ayrı bir cümle olarak şu şekilde de izah edilmiştir. "Allah buyurdu ki "Âlemlerin rabbi olan Allaha hamdolsun."

Abdullah b Abbas ve Said b. Cübeyr bu âyet-i kerimeye bakarak "Kim Lailahe İllallah derse, hemen arkasından da "Elhamdülillah! Rabbil âlemin." desin." demişlerdir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
B) Normal bir sesle duâ edilmesi

Arâf suresi ayet 55
Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez.

Ey Müminler, rabbinize boyun eğerek, yalvararak gizlice dua edin. Gösteriş için, bağırarak dua etmeyin. Çünkü Allah, dua ederken bağırarak haddi aşanları sevmez.

Ebu Musa el-Eş'âri şöyle diyor:

"Bir gün Resululîah ile beraberdik. Bir vadiye vardığımızda tekbir ve teh-Hl getirdik. Seslerimiz fazla yükseldi. Bunun üzerine Resululîah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ey insanlar, kendinize gelin ve kendinize acıyın. Sizler sağır veya burada olmayan birine yalvarmıyorsunuz. Şüphesiz ki sizler, herşeyi işiten ve size çok yakın olan Allah'a dua ediyor sunuz.

Bu hususta Hasan-i Basri diyor ki: "Önceleri kişi Kukanın tümünü kalbinde toplayıp ezberliyor, komşusu bunu hissetmiyordu. Yine kişi çokça fıkıh bilgisi elde ediyordu, insanlar onu hissetmiyorlardı. Yine kişi, yanında ziyaretçiler bulunduğu halde evinde uzun uzun namaz kılıyor ziyaretçiler bunu hissetmiyorlardı. Biz öyle insanlara kavuştuk ki, onların, yeryüzünde, gizli olarak yapabilecekleri bir ameli açıkça yappuklan asla görülmezdi. Müslümanlar, kendilerini telef edercesine dua ederler fakat sesleri duyulmazdı. Sadece bir fısıltı duyulurdu.Çünkü Allah Teâlâ "Rabbinize yavlarark ve gizlice dua edin." buyurmuştur. Yine Allah, yaptığı amelden razı olduğu Zekeriyya'yı zikrederken: "Bir zaman Zekeriyya rabbine gizlice niyaz etmişti. buyurmuştur.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
B) Normal bir sesle duâ edilmesi

Arâf suresi ayet 205
Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle yalvara yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan olma.

"Rabbini an" ibaresi "namaz kıl" anlamına geldiği gibi "İster dil ile ister değil, Allah'ı hatırda tut" anlamına da gelir.
"Sabah ve akşam" tabiri hem bizzat o vakitleri ve hem de "daima" anlamını tazammum eder. O halde "Rabbini sabah ve akşam an"; "Sabahleyin ve akşamleyin Rabbin için namaz kıl" ve "daima Allah'ı aklında tut" demektir.
Sure, Allah'ı zikretmeleri, anmaları hususunda müslümanların ihmallerine karşı (ki yalnızca bu, dünyadaki tüm kötülüklerin ve keşmekeşlerin sebebidir) yukarıdaki uyarı ile son bulmaktadır. İnsan ne zaman Allah'ın onun Rabbi olduğunu ve ölümünden sonra doğrudan doğruya Ona hesap vermek zorunda olacağını unutmuşsa, hakk yoldan sapmıştır, kötü ve gayri ahlaki fiiller işlemiştir. Bundan dolayı, hak yolu takip etmek niyetinde olan ve başkalarını da aynı yola getirmek isteyen kişi bu ihmalkârlığa karşı tam manâsıyla uyanık olmalıdır. İşte bu nedenledir ki, Kur'an, namazın yerine getirilmesinin, Allah'ı zikretmenin ve her durumda O'na yönelmenin önemini tekrar tekrar vurgulamaktadır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
B) Normal bir sesle duâ edilmesi

İsra suresi ayet 110
De ki: " 'Allah', diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok yükseltme, onda çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.

Bu, kafirlerin diğer bir itirazına verilen cevaptır. Onlar şöyle diyorlardı: "Biz yaratıcıya "Allah" dendiğini duyduk, fakat "Rahman" ismini nerden buldun?" Bunun nedeni onların "Rahman" ismini Allah için kullanmamaları ve bu ismi sevmemeleriydi.

Bu emir Mekke'de verilmişti. İbn Abbas, Hz. Peygamber (s.a) ve müminlerin namaz kıldıklarında yüksek sesle Kur'an okuduklarını rivayet etmiştir. Bunun üzerine kafirler de bağırıyorlar ve onlara sövüyorlardı. Bu nedenle onlara ne kafirleri baştan çıkaracak denli yüksek sesle, ne de diğer müminlerin duyamayacağı kadar alçak sesle okumamaları emredilmiştir. Bu emir, Medine'de şartlar değişince uygulanmamaya başlandı. Fakat müminler herhangi bir yerde veya zamanda aynı şartlarla karşılaşırlarsa aynı emre uymalıdırlar.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
C Duâda kararlılık ve süreklilik

Hud suresi ayet 45
Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve senin va'din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin."

Geçen âyetlerde ifade edildiği gibi, Nuh aleyhisselamın oğlu, kendisini dinlemeyerek gemiye binmemiş ve: "Ben yüksek bi/ğâğa çıkar kurtulurum" demişti. Fakat tufan kopunca sular dağlan da yutmuş, W arada Nuh'un oğlu da

dalgalar arasında boğulmaktan kurtulamamıştı. Nuh aleyhisselam: "Daha Önce helakine hükmettiğimiz hariç, aile fertlerini ve iman edenleri gemiye yükle" âyetine dayanarak, "Ey rabbim, senin, ailemi helak etmeme vaadin haktır" demiş ve oğlunun boğulmasına üzüldüğünü beyan etmiştir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
C Duâda kararlılık ve süreklilik

Meryem suresi ayet 4
Demişti ki: "Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben sana dua etmekle mutsuz olmadım."

1- Kemiklerinin Zayıflayıp Gevşediğini Zikretmesinin Sebebi:


"Demişti ki: Rabbim, gerçekten kemiklerim zayıflayıp gevşedi" buyru-ğundaki: "Gevşedi" kelimesinin üç harfi de harekeli olarak (üslün ile) okunmuştur, zayıfladı demektir. Zayıflamayı anlatmak üzere; "Zayıfladı, zayıflar, zayıflamak" fiili kullanılır. Zayıf, zayıflamış bulunan" demektir. Ebu Zeyd dedi ki: Bu fiil; şekillerinde kullanılır.

"Kemik" i söz konusu etmesinin sebebi, kemiğin bedenin direği olmasından, bedenin onunla ayakta durmasından, bedenin yapısının esasını teşkil etmesinden dolayıdır. Kemik zayıflayıp gevşedi mi, bedenin sair kuvvetleri de buna bağlı olarak zayıflar. Çünkü bedendeki en güçlü ve en sağlam odur. Bizzat kendisi gevşeyip zayıflayacak olursa onun dışındakiler daha da gevşek olur.

Kemiğin ayette tekil olarak zikredilmiş olması, tekilin cins anlamını vermesinden dolayıdır. Ayrıca onun maksadı bedenin direği ve bedeni ayakta tutan, bedenin meydana geldiği unsurların en sağlamı olanın zayıflayıp gevşemiş olduğunu anlatmaktır. Eğer çoğul gelmiş olsaydı bir başka manayı kastetmiş olurdu. Çünkü onun kemiklerinin bir bölümü değil, tamamı zayıflamışlardı. (Mealde bu manayı yansıtmak için "kemikler" diye çoğul tercüme edilmiştir).


2- Ağaran Saçlar


"Ağarmış saçıyla başım, alev alıp tutuştu" buyruğunda "baş" anlamındaki kelimenin son harfi olan "sin"i, Ebu Amr, sonraki kelimenin "şın" harfine idğam ile okumuştur.

Bu buyruk, Arap dilindeki istiarelerin en güzellerindendir. Yanıp tutuşmak (iştial) ateşin aydınlığının yaygınlaşması demektir. Ağarmanın başa ya-yıiması buna benzetilmiştir. Yani ben yaşlandım ve zayıfladım demek istemiştir. Burada yanıp tutuşmayı saçın yeri ve saçın bittiği yer olan başa izafe ettiğini, buna karşılık başı herhangi bir şeye izafe etmediğini görüyoruz. Çünkü muhatabın bu başın Zekeriyyâ (as)a ait olduğunu bilmesi ile yetinil-miştir.

"Ağarmış saç... kelimesinin nasb edilmesi iki şekilde açıklanabilir. Birincisi mastardır. Çünkü "Yanıp, tutuştu" fiili, ağardı demektir. Bu el-Ahfeş'in görüşüdür,

ez-Zeccac ise temyiz olarak mansûbtur, der. en-Nehhas der ki: el-Ahfeş'in görüşü daha uygundur. Çünkü bu bir fiilden türetilmiştir. Onun mastar (me-ful-i mutlak) olması daha uygundur.

Şeyb (saçın ağarması), beyaz saçların, siyaha karışması demektir.


3-'Duâ Ânının Adabı:


İlim adamları derler ki: Kişi dua ettiğinde yüce Allah'ın üzerindeki nimetlerini ve O'nun önünde alçak gönüllülüğüne yakışır sözleri ifadelendirmesi müstehabtır. Çünkü yüce Allah'ın: "Gerçekten kemiklerim zayıflayıp, gevşedi" buyruğu iie Allah'ın huzurunda alçak gönüllülük açığa vurulmaktadır. "Rabbim, Sana duam sayesinde bedbaht olmadım" buyruğu da yüce Allah'ın onun yaptığı duaları lutfuyla kabul etmesini itiyat haline getirdiğini açığa vurmaktadır. Yani ben, Sana dua ettiğimden dolayı bedbaht olmadım. Bu da: Ben, Sana dua ettiğim zaman benim duamı boşa çıkarmadın, demektir. Bu da: Eskiden beri yaptığım duaları kabul etmeye beni alıştırageidin, demektir. Bir iş için yorulup maksadını elde etmeme halini anlatmak için de; "Bu iş için yorulup didindi maksadını elde edemedi (bedbaht oldu)" denilir.

Birisinden nakledildiğine göre; ihtiyaç sahibi kimse ondan bir istekte bulunurken: Ben filan vakit kendisine iyilikte bulunduğun kimseyim, demiş. O da: Bize yine bizim yaptığımızı vesile koyarak dilekte bulunan kimse hoş sefa geldi, demiş ve ihtiyacını karşılamış
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
C Duâda kararlılık ve süreklilik

Hud suresi ayet 45
Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve senin va'din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin."

Yani, "Ey Rabbim, Sen ailemin tüm üyelerini bu felaketten kurtaracağına söz verdin, öyleyse oğlumu da kurtar, çünkü o da benim ailemin bir üyesidir."

Yani, "Sen hakimlerin en büyüğüsün, bu yüzden senin kararın (hükmün) son karardır ve ona karşı çıkacak kimse yoktur." Ve "Sen hükmedenlerin en iyisisin, bu yüzden senin kararların (hükümlerin) tam bir bilgi ve mutlak adalet üzeredir."
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
a) Savaşa giderken duâ

Bakara suresi ayet 250
Müminler Calut ve ordusuyla karşılaştıklarında şöyle dediler "Ey rabbimiz, üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımıza kuvvet ve sebat ver ve kâfir kavme karşı bize yardım et.

Talut ve ordusu, Calut ve onun ordusuyla karşılaşınca şöyle dua ettiler: "Ey rabbimiz, sen bizim üzerimize sabır indir, ayaklanmızı yerlerinde sabit kıl. Calut ve ordusu karşısında mağlup duruma düşmememiz için bize kuvvet ver. Sen, ilahhğını inkâr edip putlara tapan bu kâfirlere karşı bize zafer nasibet.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
a) Savaşa giderken duâ

Ali imran suresi ayet 147
Onların söyledikleri: "Rabbimiz, günahlarımızı ve işimizdeki aşırılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı (bastıkları yerde) sağlamlaştır ve bize kâfirler topluluğuna karşı yardım et." demelerinden başka bir şey değildi.

O Peygaberlere tabi olan "Ribbiyyûnun sözleri: "Ey rabbimiz, günâhlarımızı; hata işleyerek haddi aşmamızı affet. Savaşta ayaklarımızı kararlı ki. Senin birliğini ve Resulünün Peygamberliğini inkâr eden kâfir topluluğa karşı sen bizi muzaffer kıl." şeklindedir,

Bu âyet-i kerime, geçmiş ümmetlerin sabır ve metanetlerini anlatarak Uhut savaşında düşmanın önünden kaçan müminleri kınamakta ve sabredenleri ise övmektedir
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
b) Bedduâ

Yunus suresi ayet 11
Eğer Allah, onların hayra ulaşmak için çarçabuk davrandıkları gibi, insanlara şerri de çabuklaştırsaydı, mutlaka ecellerine hüküm verilirdi. İşte bize kavuşmayı ummayanları biz böylece tuğyanları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda bırakırız.

Bu giriş ayetlerinden sonra (l-l0) Kur'an, surenin temel konusunu teşkil eden uyarı ve nasihatlere geçer. Bunu tam anlamıyla kavramak için iki şeyi surenin arka planı olarak almamız gerekiyor:
İlkin, surenin nüzulunden kısa bir süre öncesinde Mekke'yi yedi uzun yıl etkisi altına alan ve bütün Kureyş'in burnunu yere sürten o korkunç kıtlık sona ermişti. Tabiatıyla bu, put ibadetine bir darbe vurmuş ve Allah'a ibadete sevkedici bir dürtü olmuştu; çünkü nihai çaresizlikleri onları Allah'a müracaat etmeye ve yardım için yakınmaya zorlamıştı. O kadar ki Ebu Süfyan şöyle bir ricayla Rasulullah'a (s.a) yaklaşmak zorunda kaldı: "Lütfen Allah'a dua et de üstümüzden bu belayı kaldırsın." Fakat kıtlık sona erip, yağmurlar yağmaya ve refah avdet etmeye başlayınca yine isyana başladılar, kötü ameller işlediler ve müminlere karşı düşmanlıklarını yeniden başlattılar. Böylece Allah'a dönen kalbler yeniden O'nu ihmal etmeye başladı. (Bkz. Nahl: 123, Müminun: 75-77, Duhan: l0-16)
İkinci olarak, Kur'an, kendilerini içinde bulundukları durumun sonuçlarına karşı her uyarışında inkarcıların Rasulullah'a (s.a) yönelttikleri itiraza cevap vermektedir.
Bu itiraz şuydu: "Sen hep bizi Allah'ın azabıyla tehdit ediyorsun; iyi ama niye ilahi azap üzerimize inmiyor, niye geciktiriliyor; inse ya!..."
Yukarıdaki arka plan mahfuz tutularak ll. ve 12. ayetler şu şekilde açıklanabilir: "Allah, kerem ve rahmetini göstermekte acele ettiği gibi, onları günahlarına karşılık cezalandırıp muaheze etmekte acele etmez. Şu halde onlar Allah'tan tıpkı kıtlığın üzerlerinden çabuk kaldırılmasını istemeleri gibi, isyanlarına karşılık azabının çabuklaşmasını mı istiyorlar? Bu bizim yolumuz değil, biz onlara tüm azgınlık ve isyanlarına rağmen, günahlarından tevbe etmek için mühlet vermekteyiz. Defalarca uyarılar göndermekte ve vadeleri doluncaya dek zaman tanımaktayız. Sonra ceza yasası yürürlüğe girmekte. Bunlara karşılık onların yolu süfli bir yoldur, beyinsizlerin yoludur. Azab indiğinde Allah'ı anmaya, yakınıp yakarmaya ve boyun büküp dua etmeye başlarlar. Fakat refah ve bolluk zamanlarında unuturlar. Onları ilahi azaba sürükleyen işte bu kötü yollardır."
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt