Namazın İslamın rükünlerinden (esas) olduğu
Lokman suresi ayet 4
“O kimseler namazı kılarlar, zekâtı verirler; âhirete de yakînen inanırlar.”
Onlar o kimseler ki namazı ikame ederler. Namazı ayağa kaldırırlar onlar. Namaz egemenliğinde bir hayat yaşarlar. Namazı hayatlarına hakim kılarlar. Evlerinde, mahallelerinde, şehirlerinde, toplumlarında namaz ortamı hazırlamak için çırpınırlar. Namazın önündeki engelleri kaldırmanın kavgasını verirler. Toplumlarının namazla şekillenmesi için sa’y ederler. Namaza endeksli bir hayat yaşarlar. Namazda aldıkları Allah mesajını hayatlarında görüntülerler. Bir saatlerini, bir günlerini ve gecelerini namazla düzenlerler. Namazı muhafaza ederler. Namazı korurlar. Namazda okudukları âyetleri hafızalarında canlı tutarlar. Allah’a, Allah kullarına verdikleri sözlere sadık davranırlar. Allah emanetine, kullar emanetine asla hıyanet etmezler. Irz ve namuslarını Allah’ın istediği gibi muhafaza ederler. Hayatlarını Allah için ve Allah’ın belirlediği yasalarla yaşarlar.
Zekâtlarını da verirler. Mallarının Allah’a ait olduğunu bilirler. Namaz vasıtasıyla Allah’la kurdukları diyalogla öğrenmişlerdir ki malları sadece kendilerine harcanmak üzere verilmemiştir. Bilirler ki o malı kendilerine veren onda fakirlerin de hakkı vardır buyurmaktadır. Bilirler ki hayat Allah için yaşanacak, mal Allah için fedâ edilecektir. Bilirler ki hayat kendilerince yaşanmaz. Bilirler ki Allah kendilerinden özveride bulunmalarını istemektedir. Bilirler ki kendilerine verilen her nîmet Müslüman kardeşleriyle ortaklaşa kullanılacaktır. Bunun yasasını da Allah koymuştur. Verirler hayatlarını Allah yolunda ve temizlerler hayatlarını. Verirler mallarını Allah yolunda temizlerler mallarını. Verirler bilgilerini Allah yolunda temizlerler bilgilerini. Verirler zamanlarını Allah yolunda temizlerler zamanlarını.
Ve yine bilirler ki âhiret yakîn bir bilgidir. Âhirete yakîn bir bilgiyle inanırlar ve o günden tir tir titrerler. Yakîn bilgi yüzde yüzden de kesin bilgidir. Onlar kendi varlıklarına, bu dünyanın varlığına inandıklarından daha kesin âhiretin varlığına inanırlar. Çünkü bu dünyanın varlığını, kendi varlıklarını kendi duyularıyla, kendi tecrübeleriyle bilmişler, anlamışlar ama âhiretin varlığını Allah bilgisiyle, vahiy bilgisiyle bilmişlerdir. Allah’la bilinen bilgi başka kaynaklardan elde edilen bilgiden her zaman üstündür. Onun içindir ki yüzde yüzden daha kesin inandıkları âhiret konusunda tir tir titrerler. Âhireti, âhiretin hesabını iki kaşlarının arasında bilirler. Âhiret inancını hafızalarında hep diri tutarlar.
Ya o gün rezil olursam? Ya o gün kaybedenlerden olursam? Ya o gün Rabbim yaşadığım bu hayatı beğenmeyip beni cehennemine gönderirse? Ya cenneti kaybedersem diye korkarlar ve tüm hareketlerini bu inanca bina ederler. Evet gözleriyle görüyor muşçasına âhirete îman ederler onlar. Âhiret inancı onların hayatlarına yön verir. Dünyayı bu îmanla değerlendirirler. Ya o gün rezil olursam? Ya o gün kaybedersem? Ya o gün Rabbim rahmetiyle değil de gazabıyla muamele ederse? diye hep bir korku içinde hayatı değerlendirirler.
Lokman suresi ayet 4
“O kimseler namazı kılarlar, zekâtı verirler; âhirete de yakînen inanırlar.”
Onlar o kimseler ki namazı ikame ederler. Namazı ayağa kaldırırlar onlar. Namaz egemenliğinde bir hayat yaşarlar. Namazı hayatlarına hakim kılarlar. Evlerinde, mahallelerinde, şehirlerinde, toplumlarında namaz ortamı hazırlamak için çırpınırlar. Namazın önündeki engelleri kaldırmanın kavgasını verirler. Toplumlarının namazla şekillenmesi için sa’y ederler. Namaza endeksli bir hayat yaşarlar. Namazda aldıkları Allah mesajını hayatlarında görüntülerler. Bir saatlerini, bir günlerini ve gecelerini namazla düzenlerler. Namazı muhafaza ederler. Namazı korurlar. Namazda okudukları âyetleri hafızalarında canlı tutarlar. Allah’a, Allah kullarına verdikleri sözlere sadık davranırlar. Allah emanetine, kullar emanetine asla hıyanet etmezler. Irz ve namuslarını Allah’ın istediği gibi muhafaza ederler. Hayatlarını Allah için ve Allah’ın belirlediği yasalarla yaşarlar.
Zekâtlarını da verirler. Mallarının Allah’a ait olduğunu bilirler. Namaz vasıtasıyla Allah’la kurdukları diyalogla öğrenmişlerdir ki malları sadece kendilerine harcanmak üzere verilmemiştir. Bilirler ki o malı kendilerine veren onda fakirlerin de hakkı vardır buyurmaktadır. Bilirler ki hayat Allah için yaşanacak, mal Allah için fedâ edilecektir. Bilirler ki hayat kendilerince yaşanmaz. Bilirler ki Allah kendilerinden özveride bulunmalarını istemektedir. Bilirler ki kendilerine verilen her nîmet Müslüman kardeşleriyle ortaklaşa kullanılacaktır. Bunun yasasını da Allah koymuştur. Verirler hayatlarını Allah yolunda ve temizlerler hayatlarını. Verirler mallarını Allah yolunda temizlerler mallarını. Verirler bilgilerini Allah yolunda temizlerler bilgilerini. Verirler zamanlarını Allah yolunda temizlerler zamanlarını.
Ve yine bilirler ki âhiret yakîn bir bilgidir. Âhirete yakîn bir bilgiyle inanırlar ve o günden tir tir titrerler. Yakîn bilgi yüzde yüzden de kesin bilgidir. Onlar kendi varlıklarına, bu dünyanın varlığına inandıklarından daha kesin âhiretin varlığına inanırlar. Çünkü bu dünyanın varlığını, kendi varlıklarını kendi duyularıyla, kendi tecrübeleriyle bilmişler, anlamışlar ama âhiretin varlığını Allah bilgisiyle, vahiy bilgisiyle bilmişlerdir. Allah’la bilinen bilgi başka kaynaklardan elde edilen bilgiden her zaman üstündür. Onun içindir ki yüzde yüzden daha kesin inandıkları âhiret konusunda tir tir titrerler. Âhireti, âhiretin hesabını iki kaşlarının arasında bilirler. Âhiret inancını hafızalarında hep diri tutarlar.
Ya o gün rezil olursam? Ya o gün kaybedenlerden olursam? Ya o gün Rabbim yaşadığım bu hayatı beğenmeyip beni cehennemine gönderirse? Ya cenneti kaybedersem diye korkarlar ve tüm hareketlerini bu inanca bina ederler. Evet gözleriyle görüyor muşçasına âhirete îman ederler onlar. Âhiret inancı onların hayatlarına yön verir. Dünyayı bu îmanla değerlendirirler. Ya o gün rezil olursam? Ya o gün kaybedersem? Ya o gün Rabbim rahmetiyle değil de gazabıyla muamele ederse? diye hep bir korku içinde hayatı değerlendirirler.