Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

SOKAKTAN MEKTUP VAR (1 Kullanıcı)

SOKAKTAN MEKTUP VAR

  • EVET OLABİLİR.

    Oylama: 0 0.0%
  • HAYIR OLAMAZ.

    Oylama: 0 0.0%
  • HİÇ Bİ FİKRİM YOK

    Oylama: 0 0.0%
  • ABD DEN HERŞEY BEKLENİR

    Oylama: 0 0.0%
  • HİÇ BİRİ

    Oylama: 0 0.0%

  • Kullanılan toplam oy
    0

nihalim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eki 2006
Mesajlar
2,593
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Konum
*meftun*
Web Sitesi
www.hatim-online.com
Bir lahza insanlik

Bir lahza insanlik

BİR LAHZA İNSANLIK

Bir deli rüzgar eser de götürürse bütün neşe-nizi ve coşkularınızı, bilmelisiniz ki, arkasından sağanak halinde rahmet damlaları dökülecektir, Yüce Rabbin fazlından.
Hayat bir nehir gibidir, önüne gelen her şeyi sürükler götürür. Bu hengamede kimileri gemiy-le, sandalla, yüzerek, bazıları da çırpına çırpına boğulmuş bir halde giderler. Hayata karşı dura-mazsınız ama boğulmamak için gerekli önlemi her an için alabilirsiniz.
Yüzme bilmedikleri halde "Bana bir şey ol-maz." diyerek azgın sulara dalanlar cahil cesareti gösteren ahmaklardır. Oysa hepimiz bu nehrin içinde yaşamıyor muyuz? Önemli olan kulaçla-rımızı sağlam ve doğru atmaktır. Eğer hiçbir şey yapmayıp sadece kurtarılmayı bekliyorsanız bo-ğulmanız an meselesidir. İnsanların büyük bir kısmı kendisini nehrin akıntılarına bırakır ve öylece yaşamayı yeğlerler. Lâkin bu akıntıya ka-pılmış kalabalıkların içinde öylesine pisliklere ve günah çamurlarına batıp çıkmaktansa, önce kendimizi sahil-i selamete çekip, ardından da çevremizdekileri ve insanlığı kurtarmak için çalı-şıp çabalamak en akıllıca iş değil midir? Azgın suların içinde kaybolup gitmektense birlik ve be-raberlikle nehrin önüne barajlar inşa ederek bu nehirden faydalanmak akıl kârı değil midir? Elde edilecek enerjinin bir şehri değil, topyekün bütün insanlığın ruhunu ve kalbini aydınlatacak kadar güçlü ve uhrevî olduğunu bilmiyor mu-yuz?
Hayat denen bu azgın sulara sahip nehirden boğulmadan çıkmak için insanın önce içhuzuru-nu yakalaması gerekir. Gönlünde huzur ve mut-luluk ışığını yakamayanın, dışarıya olmayan şe-yi yansıtması imkânsızdır. Bir mumla bir odayı ne kadar aydınlatabilirsiniz ki? Orayı ancak güç-lü bir elektrik lambasıyla aydınlık hale getire-bilirsiniz. Dolayısıyla önce ruhunuzu, kalbinizi ve gönlünüzü aydınlatın, ondan sonra gerisi gelecektir. İçhuzuru, sanıldığı gibi dünyalık mal ve para ile sağlanamıyor malesef. Çoğu insan eğer zengin olsa çok mutlu olacağını zanneder. Dünya malı nefsin ve bedenin belki biraz rahat ya-şamasını kolaylaştırır ama içhuzurunu veremez. Merhum Nasrettin Hoca'ya bir gün zengin bir kom-şusu bir kese altın verir. Artık Hoca zengin olmuştur. Ama o gece sabaha kadar gözüne uyku girmez. "Ya sakladığım yerden altınları çalarlarsa, ya o altınlar için benim canıma kasdederlerse!" ve daha neler ne-ler! Sabah olunca hemen altın kesesini eline alır, komşusunun kapısına dayanır ve der ki:"Komşu, al şu altınlarını, ver benim huzurumu!"
İstatistikler göstermektedir ki, intiharın en fazla olduğu kıta, hayat standardının çok yüksek olduğu söylenen Avrupa kıtasıdır. Maddiyat maalesef gönül huzuru vermiyor. Aksine fazla doyum, doyumsuzluk getiriyor. Maddî anlamda her istediğini elde eden, dünyalık bütün zevkleri tadan insanların bir kısmı, ölümü merak ettiği için intihar ederken, bir kısmı da ruhunun açlığını bir türlü gideremeyerek intihar edi-yor. Gönül huzurunu yakalayamayan insana, yaşa-mak sadece sıkıntı verir.
İnsan, beden ve ruhtan müteşekkil bir varlıktır. Bedenini doyurup da ruhunu ihmal edenler ne baht-sız insanlardır. Bazı zavallılar bedeninin ihtiyaçlarını karşıladıkları halde, stres ve sıkıntıyla çekip giderler bu âlemden. Kimileri de geç de olsa anlar insan ol-duğunu, gönül huzurunun iman ve salih amellerde olduğunu, gösterişsiz, tertemiz, katıksız bir kullukta olduğunu. Tanıdığım bir ihtiyar aşağıdaki cümleleri sarfetmişti gözyaşları içinde. Anlamıştı hayatın gaye-sini ama gençlik elden gittikten sonra. Şöyle diyor-du; "Keşke bilebilseydim, gökyüzünün masmavi rengi olduğunu, kuş cıvıltılarının insanlar için, insan olduğunu fark edip yüreğinde kuş seslerine de yer verenler için olduğunu, her bir rengin ayrı bir mana ihtiva ettiğini keşke bilebilseydim. Ve keşke, sıkıntı ve stresin Medine çağlayanlarından kana kana içi-lerek giderilebileceğini, uğruna bir ömrü heba ede-rek benim zannettiğim her şeyin sadece bekçisi ol-duğumu, taşı yesem eritirim dediğim midemin ve tüm azalarımın birer birer ihtiyarlayıp bana sadece ağrı ve sızılar bırakacağını keşke bilebilseydim, keş-ke! Hayatı, nefis atının üzerinde doludizgin koşarak yakalayabileceğimi zannetmek boşunaymış, maalesef boşuna!
Küçük küçük de olsa kendinizi mutlu etmesini bilin. Bir çocuğun saf, temiz, gülen gözleriyle bakın hayata. Bir yavrunun başını okşamak, karşılaştığınız insanların hal ve hatırını sormak, sevgi ve tebes-sümle selam vermek, en küçük bir iyiliğin karşılığın-da bile teşekkür edip o insanı onore etmek ve daha nice şekillerde. İçinizdeki huzurun karşınızdaki in-sanlara yansımasını görünce daha da mutlu olur-sunuz. Selam verirken, hal-hatır sorarken içinizdeki sevgiyle, nezaket ve hilmle davranın insanlara. Al-lah (c.c.) insanın mutlu olması için ruhuna öyle gü-zellikler bahşetmiş ki, hangi birini sayalım.
Bir gün bir insanın sıkıntısını, ihtiyacını giderin ve bunun hazzını, lezzetini yaşayın. Bir insanın sizin yaptığınız iyilikten dolayı mutlu ve sevinçli oldu-ğunu gördüğünüzde inanınız ki, siz ondan daha mutlu olursunuz, içhuzurunu, gönül güzelliğini ya-şarsınız.
Bazı şeyler senin olmasa da güzeldir. Dünyanın bütün güllerini buket yapıp elinde taşıyamazsın ama onları koklayabilirsin, seyredebilirsin ve bu şekilde de güzelliği anlayıp yaşayabilirsin. Tamahkâr olma, her şeyi elde edemedim diye üzülme. Senin olmasa da güller güzeldir, güzel kokar, neşe verir, huzur verir. Üzülme, hayatta her şeyi elde ede-mezsin, her şeyi ancak cennette elde edebilirsin, dünya bir tadımlıktır, doyumluk değil.
Ağzınızdan çıkanı kulaklarınız da duysun. Dili-nizin iki dudağınız arasından gönderdiklerine dik-kat edin Altına imzanızı atamayacağınız, arkasın-da duramayacağınız sözler sarfetmeyin. "Büyük lokma ye ama büyük söz söyleme." demiş atalar. Yutamadığınız bir lokmayı geri çıkarma durumu-na sahip olabilirsiniz ama söylediğiniz bir büyük sözü geri alma durumuna sahip değilsiniz. Zira bu hareket sizi küçük düşürür. "Ben bu işe baş koy-dum." diyen birisine beceremediği zaman "Öyley-se ver haydi başını." denilince veremiyorsa, yani sözlerinde ciddî değilse zamanla bütün ciddiyeti kaybolur. Sözlerinde ciddî olamayanlar, ciddî bir yaşantı sergileyemezler. Plâstikten yapılmış insan maketi gibi her istenilen yöne eğilenlere tekme vuran çok olur. Hayat, küçük çocukların oynadığı evcilik oyunu değildir, ciddiyet ister. Yılışık ve sö-zünün eri olamayana kimse itibar etmez. Kâinatta eksiksiz, kusursuz, en mükemmel ve ciddî bir şe-kilde yaratılan insana düşen de ciddî bir hayat ser-gilemesidir vesselam.
Selâm ve dua ile...


İlker Çakır ribat
 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
KENE VAKASI ABD nin BiR OYUNU OLABİLİRMİ.?

KENE VAKASI ABD nin BiR OYUNU OLABİLİRMİ.?

Selamün Aleyküm.

Ülkemizdeki yaşanan KENE vakası
ABD nin bir oyunu olabilirmi?



buyurun yorumlarınız.
 

omikron

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
9
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Mutluluğun nasıl geldiği??

Mutluluğun nasıl geldiği??

Her şey 10 gün önce başlamıştı.Bu yaşanılan belki bana bir vesile beklide yaşanılan bana bir şeyler anlatmak istiyordu.Bir gün evime en yakın olan camiye gitti.Cemaat her zamankinden farklıydı. Zengi insalar vardı. Yaklaşık belki 8-10 kişilerdi.Tabi namaz bitti. Aramızda dillerinden anlayacak kimse yoktu. Yaklaşık bir hafta kadar camimize cemmat oldular bir hafta boyunca dillerini anlayacak kimse yoktu. Sadece birkaç kişini azıcık İngilizcesi vardı. Bu azıcık İngilizceyle anlaşarak konuşmaya başaldık. Misafirler SUDAN’dan kurs için gelmişler topraklarımıza… Tabi bu günler vakitler içiesinde camimize sanki bir çiçek açmıştı.Renklerini(teni) farklı dilleri farklı bir çiçektiler.Sonuçta hepimiz aynı yere el açıyorduk aynı yöne doğruluyorduk. Çok büyük mutluluk oldu bu bizler için.Ve beklenen son yaklaştı misafirlemiz yarın gideceklerdi. Birgün öncesinden mektup yazmıştım mektubu arkadaşıma İngilizcesine çevirttim. Bu mektup içinde neler yoktu ki, belki 10 satırdan oluşuyordu ama içinde SUDAN’daki kardeşlerimize selam , dua,Teşekkür ve mutluluktan oluşan kelimelerle yazılmış bir mektuptu.Mektubu okuyunca misafir arkadaşalr hepsi çok beğendi. Anladım ki günümüzde İngilizcenin öğrenmenin şart olduğunu ve hayatım boyunca belki bir daha göremiyeceğim onları ama ellerimiz hep açılınca akla gelen dua olacak olan akıllara gelen dua olacağız. Ve en mutlusuda dillerini bilmediğim. İnsanların ellerini açtıklarında bana dua ediyor olması. İşte en çok mutlu eden de bu ya..



DUA KAPIMIZ AÇIK OLSUN:
 

dinci

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Ara 2006
Mesajlar
2,686
Tepki puanı
1
Puanları
0
selamün aleyküm kardeşim dua mesafeleri yakınlaştırır
 

nihalim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eki 2006
Mesajlar
2,593
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Konum
*meftun*
Web Sitesi
www.hatim-online.com
tulips-40-purple-feat.jpg


canım kardeşim ALLAH c.c. razı olsun...İNŞALLAH...
 

feylosof851

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2008
Mesajlar
16
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Haydi Çocuklar Şimdi "din"lenin

Haydi Çocuklar Şimdi "din"lenin

Haydi çocuklar şimdi ‘din’lenin!

Okullar tatil oldu. Zorlu bir eğitim öğretim dönemi daha sona erdi. Kimileri çok çalıştı emeğinin karşılığını aldı, Kimileri haylazlık yaptı zayıflarla dolu bir karne getirdi. Oks,Sbs bitti. Nihayet tatil başladı. Üç ay çocuklar yorgunluk atacaklar, dinlenecekler. Ama gelin bu dinlenme tam bir ‘din’lenme olsun. Bu koskoca zaman boşa geçmesin . Çünkü insan bir şeyden ne kadar uzakta kalırsa o şey de insandan o kadar uzağa gider. Mesela dil böyledir. İnsan , öğrendiği yabancı bir dili sürekli çalışmaz pratik yapmazsa çok kısa bir sürede o dili kaybeder,unutur gider.
Okullarımızdaki eğitim öğretim durumları hepimizce malum. Bir türlü istediğimiz seviyeye gelebilmiş değiliz. Çocuklarımız okuldan ziyade çevreden (sokak, televizyon, kötü arkadaş, özenti, merak v.b.) etkileniyorlar. Yapılan bilimsel bir araştırmaya göre çocuklarımızın üzerinde okulun, öğretmenin etkisi % 20 iken, çevrenin etkisi % 80 olarak kendini gösteriyor. Bunun anlamı şu çocuklarımız artık öğrenmeleri gereken şeyleri okuldan değil de, çevreden öğreniyorlar demektir. Özellikle televizyon tüm insanlığın “kâbus kutusu “ oldu. Mafyayı, eşkıyalığı, kendi adaletini kendi vermeyi, nefreti, kini, yaşamak için öldürmeyi, şiddetin her türlüsünü, ahlaksızlığı, fuhşu, sapıklığı kısaca söylemek gerekirse ne kadar olumsuz denebilecek davranış varsa hepsini oradan öğreniyor. Televizyonların yaptığı tahribatı hiçbir millet yapamaz. Özellikle gençlerimiz ve çocuklarımız futbol, müzik, uyuşturucu ve sex bataklığına sürüklenmek isteniyor. Gençlik nereye gittiğinin farkında değil. Maneviyattan uzak, geçmişini bilmeyen, anne baba tanımayan, gününü gün etmeye çalışan bir nesil tehlikesiyle karşı karşıyayız.
İşte bu noktada anne babalarımıza çok işler düşmekte. Onlara okulun ve çevrenin veremediği ahlak ve manevi eğitimi vermek zorundalar. Çünkü eğer bir nesli yok etmek istiyorsanız o nesli ahlaki ve manevi duygularından uzaklaştırmak yetecektir. İstediğinizi yaptırabilirsiniz onlara. Zaten ülkemizin ve dinimizin düşmanları da bunu istemektedirler. Kalkınmış kendine yeten, halkıyla mutlu yaşayan bir ülke istememektedirler. Bunun içinde ellerinden geleni yapmaktan geri durmamaktadırlar.
Her yıl okullarımız kapandıktan sonra camilerimizde Diyanet işleri Başkanlığı yönetiminde açılan kurslar çocuklarımız ve velilerimiz için büyük bir fırsattır. İlköğretim 5.sınıfı bitiren öğrenciler velilerinin yazmış olduğu bir dilekçe ile bu kurslara gidebilirler. Burada sevgiyi, paylaşmayı, ahlakı ve güzel dinimizin emirlerini uzman öğreticiler nezdinde öğrenecek olan çocuklarımız geleceğe güvenle bakmamızı sağlayacaktır. Zira “bir anne babanın çocuğuna bırakacağı en güzel miras “ Güzel Ahlak” olacaktır” (H.Ş)
Anne babalar bu konuda duyarlı davranmalı ve çocuklarına ahlaklı ve dürüst insanlar olmaları için gerekli olan gayreti sarfetmelidirler . Bunun için de bu yaz okulları birer fırsattır.
Çocuklarımız hem tatil yapacaklar hem de bilgilerine bilgi katacaklardır. Ne güzel bir fırsat.
Çocuklar bu tatilinizi de boş boş gezerek değil de, geleceğimiz için çok daha donanımlı nesiller olarak kendinizi yetiştirin.
Haydi çocuklar şimdi “din”lenin.
HİKMET KAÇMAZ
27.06.2008
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
ankara
ve en nihayetinde…
her şeyin boş olduğunun en derin anlaşıldığı anda …
yine boş bir çukuru dolduracak olan bedenimizin varlığının bilincinde olduğumuzda başlayacak olan sorular…
nerede…nasıl… ve neden… her şeye dair…
sınavların en çetinine ne denli hazırız?


selamun aleykum.
Rabbim razı olsun, ağızların tadını bozan ölümü saklamak unuttum demek direnmek boşuna... dönüş alemlerin Rabbi'ne...
selam ve dua ile...

...senin sözün yoktur ölüm iki hecesin dilimde
soğuk bir okunuş ömrüm son çırpınış bedenimde
işaret parmağımda dur senin olsun son nefesim...
 

selimoglu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Ara 2006
Mesajlar
504
Tepki puanı
0
Puanları
0
Ölüm ne garip bir iştir...Yok olmak için var olmak gerekiyor..N. Fazıl'ın dediği gibi ''Bir hayata çattıkki hayata kurmuş pusu ''
Doğduğumuz günden itibaren ölümün korkusu sarar bizi...zaten yaşamak dediğimiz şey, ölüm tehdidi altında nefes almaktan ibaret değilmidir...veya ondan uzak durma aldatmacası...Yüce dinimize göre asıl yaşama sevinci, ebedi hayatın ve mutluluğun sırrını bulmada...Aslında üzerinde tutunmaya çalıştığımız bu dünyanın, asıl aradığımız dünya olmadığını ölüm bize çok güzel anlatır...

Efendim güzel bir paylaşım...Rabbim mükafatına nail etsin..cümlemize güzel ölmeyi nasip etsin inşaallah...


 

..Muamma..

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Tem 2008
Mesajlar
116
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
29/5/2008 - …Ve Aşk Ateşi ~~~Dört Güzeller~~~

Söylemeye gerek olduğunu sanmıyorum, çünkü bunu herkes bilir ki âşık ayrılığa düşünce inde yanan şeyin adı ateş olur. Aslında bu ateşin ilk kıvılcımı, sevgiliyi gördüğümüz ilk anda, onun ışığından sıçrayıp gözümüze, oradan da kalbimize girmiş, sonra da kalbimizi tutuşturmuştur. Sonraki zamanlarda duyulan özlem, sevgilinin adını her anış, onu her hatırlayış bu ateşi biraz daha alevlendirecek ve ah ettikçe dumanı aşığın ağzından dışarılara çıkacaktır. Gözde tutuşup, gönülde yanarak aşığı mütemadiyen yakan ve yaktıkça alevini arttıran bu ateş sönebilecek cinsten değildir. Âşık ona istediği kadar su serpsin (gözyaşlarını akıtsın), elinden geldiği kadar gözyaşlarını ırmaklara döndürsün nafile, ‘’Kim bu denlü tutuşan odlare kılmaz çare su!’’ Ateş manevi (ruhani), su da maddi (cismani) olunca elden ne gelir. Hani şair Karamanlı Nizami der ya:

Yandırıp yaşımı dökse ne aceb zülf ü ruhun

Ki biri ateşe benzer biri dütün gibidir

‘’Kara zülfün ile kırmızı yanağın beni yandırıp yaşımı dökse şaşılmaz. Çünkü zaten onlardan birincisi duman misali, ikincisi de ateş gibidir.’’

Suyla söndürülemeyen bu ateş, hava olup uzun ‘’aaaah!’’larla aheste aheste göklere çıkar. Ta ki âşık dört elementten süzülmüş, yani varlıktan geçmiş, yani kendinden vazgeçmiş ve sevgili için ad bulmuş, adı âşıklar defterine kaydolmuş olur. Yoksa Ferhad, Mecnun, Kerem, Romeo, Tristan, bülbül, pervane adlarını nereden bilecek, onları aşk ile anacaktık!?..

Âşığın içini kavuran ateşten başka onu çevreleyen bir ateş de vardır. Sözgelimi sevgilinin yanağı ve dudağı ateş rengindedir. Zaten aşkının yakıcılığı buradan gelir. Üstelik aşığını büyülerken bu ateşleri kullanır, onunla büyüler, sihir ve tılsımıyla kendinden geçirir. Her büyünün içinde elbette ateş yer alır. Dahası, âşık sarhoştur, mesttir, kendinden geçmiştir. Zaten şarap da ateş rengi dolayısıyla ‘‘ateş-i seyyale’’ (akıcı ateş) olup aşığın elinin altında bulunur. Onun bağrında yanan ateş lale misali sonunda varlığına bir dağ vurur. Hani gelinciğin bağrındaki çiğ tanesine düşen yıldırım gibi.

Divan şairine göre tasavvufi seyr ü sülûktaki ‘‘Hamdım, piştim, yandım!’’ teslisi gibi âşık da hamlığından ateşle kurtulur, pişer ve sonunda yanıp varlığını sevgili için feda eder. Burada da âşık severek büyük bir ışık kazanır ve o ışıkla parlar. Âşığın parlaması için evvela maşukun ateşini hissetmesi gerekir.

Pervâne şem’ini uyandıramaz

Başta sevda kalbde nâr olmayınca

Karacaoğlan

Bu, ‘‘Başta sevda, kalpte ateş olmayınca pervane mumunu yakamaz’’ demeye gelir. Biz onu tersinden ifade edelim: ‘‘Mumun başında ışık uyanabilmesi için onun uğrunda başını sevdaya, kalbini ateşe vermiş bir pervane gerektir.’’

Dört Güzeller/İskender Pala
 

ysmnkaos

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Ağu 2007
Mesajlar
1,327
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
16
Konum
kaosşehristanbul
paylaşım için RABBİMİZ RAZI OLSUN YASEMİNCİĞİM..


EMEĞİNE VE AKLINA SAĞLIK
DEVAMINI BEKLEYENLERDEN VE İBRETLE BAKMAYA ÇALIŞANLARDANIM:a41:

selam ve baki dualarımla..

demememi okuduğun, yorumun ve beğendiğin için çok teşekkür ediyorum firdevsciğim...
Rabbim cümlemizden razı olsun...
yaşamın en büyük gerçeği olan ölümü,
unutmamamız ve unutturmamamız duası ile...
ALLAHA EMANET OLUNUZ
 

ysmnkaos

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Ağu 2007
Mesajlar
1,327
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
16
Konum
kaosşehristanbul
selamun aleyküm ,

cuma geceniz hayırlara vesile olsun ... allah celle celaluhu razı olsun sevabını bol bol alırsınız inşallah ...

allah teala hepimize hayırlı cene kapamalar nasip etsin ...

allaha emanet olunuz ...

Aleykümselam kardeşim...
yorumunuz için teşekkürler...Rabbim cümlemizden razı olsun...
en büyük gerçek olan ölümü unutmamamız, unutturmamamız duası ile...
ALLAHA EMANET OLUNUZ
 

mustafa11

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ocak 2007
Mesajlar
3,063
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
istanbul-maltepe
Web Sitesi
www.mobilyaonarim.com
Kelimelerin aniden durduğu, ebedi sükutun sonsuza uzanarak anlam kazandığı…
hayat koşusunda varolan yoğunluğun yorgunluğunun manasını yitirdiği…
günlük hayatımızın keşmekeşinden sıyrılıp, sadece gerçeklerle yüzleşildiği...

aniden kaybettiklerimize (Allah rahmet eylesin) -- vah vah, daha gençti… diye
hüzünle sarf ettiğimiz klasik cümlelerle asırlar boyu nedense hep yaşlılara yakıştırılan…

her canlı için yeni bir başlangıç niteliği taşıyan…
geçmişinin (inş) ışığında yada (Allah muhafaza) karanlığında, sonsuzluğa açılan kapının adıdır ölüm

Her can ölüme dairdir…
Hayatın her anında doğum-ölüm zıtlığının bileşimi vardır…
doğarız, büyürüz, zamanı gelince de ölürüz…
Dünyada ne ölüm olmayan yaşam vardır… nede yaşam olmadan ölüm…

ve fark etmeliyiz…10 sene sonramızın garantisi yok… 10 saniye sonramızın da olmadığı gibi…


kim olduğumuzun… malımızın… servetimizin de, hesabımızı zorlaştırmanın dışında en ufak bir önemde arz etmediği gibi…


her yanımız ibret iken, hala görmeyi başaramayarak,
“hem dünya, hemde ahiret için hiç ölmeyecekmişcesine” çalışmanın yanlış olduğunun kavranıldığı…

ve en nihayetinde…
her şeyin boş olduğunun en derin anlaşıldığı anda …
yine boş bir çukuru dolduracak olan bedenimizin varlığının bilincinde olduğumuzda başlayacak olan sorular…
nerede…nasıl… ve neden… her şeye dair…
sınavların en çetinine ne denli hazırız?
(tüm ölmüşlerimize el-fatiha)

yasemin
enbiya20351sk3.jpg

s a kardeşim allah razı olsun bir kez daha hatırlattığın için....
 

ysmnkaos

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Ağu 2007
Mesajlar
1,327
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
16
Konum
kaosşehristanbul
ve en nihayetinde…
her şeyin boş olduğunun en derin anlaşıldığı anda …
yine boş bir çukuru dolduracak olan bedenimizin varlığının bilincinde olduğumuzda başlayacak olan sorular…
nerede…nasıl… ve neden… her şeye dair…
sınavların en çetinine ne denli hazırız?

selamun aleykum.
Rabbim razı olsun, ağızların tadını bozan ölümü saklamak unuttum demek direnmek boşuna... dönüş alemlerin Rabbi'ne...
selam ve dua ile...

...senin sözün yoktur ölüm iki hecesin dilimde
soğuk bir okunuş ömrüm son çırpınış bedenimde
işaret parmağımda dur senin olsun son nefesim...


Aleykümselam nuresma kardeşim...
yorumunuz için teşekkürler...
Rabbim hayırlı ölümler nasib etsin...unutmayan, unutmayan kullardan olmamızı nasib etsin...
ALLAHA EMANET OLUNUZ
 

ysmnkaos

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Ağu 2007
Mesajlar
1,327
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
16
Konum
kaosşehristanbul
Ölüm ne garip bir iştir...Yok olmak için var olmak gerekiyor..N. Fazıl'ın dediği gibi ''Bir hayata çattıkki hayata kurmuş pusu ''
Doğduğumuz günden itibaren ölümün korkusu sarar bizi...zaten yaşamak dediğimiz şey, ölüm tehdidi altında nefes almaktan ibaret değilmidir...veya ondan uzak durma aldatmacası...Yüce dinimize göre asıl yaşama sevinci, ebedi hayatın ve mutluluğun sırrını bulmada...Aslında üzerinde tutunmaya çalıştığımız bu dünyanın, asıl aradığımız dünya olmadığını ölüm bize çok güzel anlatır...

Efendim güzel bir paylaşım...Rabbim mükafatına nail etsin..cümlemize güzel ölmeyi nasip etsin inşaallah...

beğendiğinize sevindim...yorumunuz için teşekkürler...
Rabbim cümlemize hayırlı ölümler nasib etsin...
ALLAHA EMANET OLUNUZ
 

yesim efil

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Eyl 2006
Mesajlar
100
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Konum
istanbul
Sahibini arayan mektup

Sahibini arayan mektup

Selamünaleyküm mektubumun sahibi. Asırlar sonrasından yazıyorum. Yıl 1992 şimdinin tarihi böyle. Mektubuma başlarken kendimden bahsetmek istiyorum. Ben daha kimlik kazanmamış,insan olarak dünyaya geleceği söylenen bir canlıyım. Benim adım yok. Buralarda bebek diyorlar. Galiba henüz küçük olduğum için. Aylardan Temmuz. Bir yuvarlak cisim içindeyim. Yumuşak bir yer. İçi su dolu. Karanlık bir dünyada yaşıyorum. Tek bildiğim artık buraya sığamıyorum. Yakında çıkacağım…

Kendimi tanıtmaya çalıştım. Ama ne kadar anlatabildim bilemeyeceğim. Burada duvara sırtımı dayayıp dışarıdaki dünyayı dinliyorum arada sırada. Tamam tamam yalan söylemeyeceğim günüm uyku hariç tamamı dışarıyı dinlemekle geçiyor. Can sıkıntısı napalım? Sağolsun melek dedikleri büyüklerim beni oyalamaya çalışıyorlar. Ama yine de dışarıyı dinlemek çok eğlenceli. Yeni yeni bir sürü şeyler öğreniyorum. Benim dışarı çıkmama doğum diyorlarmış. Saatlerim kalmış. En önemlisi de ben yaratılmama karşın “Allah nelere kâdîr” diyorlar. Beni O bu karanlık yerde büyütmüş, şimdi de ödül olarak dışarı çıkartacakmış. Çok sevdim ben Allah ı. Çıkınca ilk işim Onu aramak, bulup dizinin dibinde olmak olacak. Bir de günde 5 kere bir şey dinliyorum. Ama hergün aynı saatlerde. Çok gür bir ses. O sesin ardından uzun bir sessizlik oluyor. Söz edeceğim sessizlik değil o sesin içinde söylenen bir cümle. Aslında cümle de değil bir kelime. Bir insan sanırım. Adı dedikleri şey Muhammed(s.a.v.). Allahın kulu, en sevdiğiymiş. Ben de Allahın kuluyum, demek ki O nun en sevdiğini seversem Allah ta beni sever diye düşündüm. Buradan çıkınca Allaha ne de olsa teşekkür edecektim böylece gözüne girerim değil mi?

Şimdi tek işim şu son saatlerimde Allahın sevdiği kulunu bulmak. Ama nasıl? Derdimde bu aslında. Dert değil tabi zevk ama zor dedi melekler. O yok artık dediler. O asırlar öncesinde yaşadı ve öldü dediler. Dünyaya, ümmetine nurunu yaydı ahirete göçtü dediler. Ağladım. Ne yapacaktım şimdi? Dün gece son gecemdi. Dua et dediler Allahtan iste. Son gecem Perşembeyi Cumaya bağlayan geceydi. Mübarek geceymiş. Sele döndürdüm bu mahzeni. Dua ederken uyuyakalmışım. Sabah uyandığımda hâla rüyamın etkisindeydim. Bir ses bana bekle diyordu. Elini kalbinin üstüne koy ve bekle. Bekledim,sevgilinin gelmesini bekledim. Meğer ben Onu beklerken , O beni beklermiş…

Uzatmaları oynuyordum bu yerde. Artık bi gümbürtü koptu ve dışarı çıktım. Tarih 31 Temmuz 1992 , günlerden Cuma, vakit selâ ile öğle ezanı arası. Elim kalbimin üstünde. Ağlamaktayım. Bir bebeğin ağlayışı ilk duygularındandır. İfade şekli ağlamaktır. O , karşımda bana gülümsüyormuş. Hoş geldin benim ümmetimin yeni ferdî diyormuş. O, bebeklerin dilinden anlarmış. Benim ağlarken söylediğim şu cümleye tebessüm edersmiş öyle demişti melekler. “Allahümme sallî âla seyyîdina Muhammed”…

Gözlerimde bir damla yaş, kalbimde bir parça umut. Verdim mektubumu postaya, güvercinlere sordum nerede sahibi diye. Rahmet şehri cennette dediler. Mektup sahibini buldu, kalbim ise O na perçinlendi…

Yeşim EFİL
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt