dostmusunuz?
dostmusunuz?
kimi zaman gelir, sevinir neşeleniriz...
etrafımızda bugün sayısını, ileriki dönemlerde de isimlerini dahi hatırlayamayacağımız kadar iyi gün dostumuz vardır...
o an sohbet birazda muhabbet derken dedikoduya gider boşluktan yol bulan cümleler...
kısa süreliğine de olsa, göstermelikte olsa herkes mutludur... herkes umutlu...
ve tekbir ortak özellik hakimdir zamana... mekana...
herkes o anlık olsada ehli keyiftir...
dünya döner... mevsimler geçer... belki zaman yıllarla ölçülür... belkide günlerle...
ve imtihanın bir parçası olan sıkıntılar baş gösterir... çözümüne dair önemsenmez... zamanla da birikir...
sıra sıra dizilirler domino taşları misali... dokunmaya korkarız...
akabinde her şeyde karamsarlık, her şeye melankoli hakimdir...
bazen üfleyerek söndürebileceğimiz ufacık bir sıkıntıyı derd eder, dahada büyütürüz yine üfleyerek...
çözümün dahi soruna dönüşmesinin canlı kanıtı oluruz...
dünya döndükçe, ve biz imtihan dünyasında oldukça, bunları kabullenemeyerek dillendirmenin gitgellerini yaşarız...
sürekli şikayet eder, arkadaşlarımızı daha dosta dönüştürmeden sıkarız... bıktırırız...
kimbilir... belki daha sonra dostsuzluktan da dem vururuz....
olumsuza dairdir...
ağzımızı her açtığımızda ses tellerimizden çıkan titreşimlerin notaları...
dolu yanını değil, bardağın kendisini dahi bazen görmezden geliriz...
işte o zaman varlığı hissedilecesi bir dostu arar gözlerimiz...
hiç ummadık bir anda çıkıp gelebilen...
dost kavramının karşılığını kendisi ile doldurtabilen...
her şerde varolan gizli hayrı delilleri ile gösteren ve
Yüce Yaratıcıyı, içinde bulunduğumuz imtihanı bize hatırlatabilen...
şu fani dünyada en derinden hissedilen milyonların içinde yalnız kalmışlık teorisine kafa tutarcasına...
çıkarsızca... ve sadece dostça...
yasemin
(Zeynepciğim iyiki varsın)