Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

SOKAKTAN MEKTUP VAR (2 Kullanıcı)

SOKAKTAN MEKTUP VAR

  • EVET OLABİLİR.

    Oylama: 0 0.0%
  • HAYIR OLAMAZ.

    Oylama: 0 0.0%
  • HİÇ Bİ FİKRİM YOK

    Oylama: 0 0.0%
  • ABD DEN HERŞEY BEKLENİR

    Oylama: 0 0.0%
  • HİÇ BİRİ

    Oylama: 0 0.0%

  • Kullanılan toplam oy
    0

Nevin_1982

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
5,000
Tepki puanı
8
Puanları
38
Yaş
41
Konum
sakarya
Selamun Aleykum.evet Insanlarin Hayatlari Malesef Günümüzde Gece Gibi Karanlik.yada Karanliğa Doğru Yol Aliyorlar.ve Zulümler Zifiri Karanlik Gibi Kapliyor Etrafimizi.ama Unutulmamalidirki Gecenin En Koyu Olduğu Vakit Sabahin Olduğu Ana En Yakin Olan Zaman Dilimidir..

Ben Bunlari Algiladim Zeynepçim.emeğine Sağlik.yaradana Emanetsin.
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
ankara
Kendilerini diğer aynalarda görüp, diğer aynalarda tanıdıkları için, bu aynadaki görüntülerin gerçekleri yansıtmadığını (!) anlayıverirler!..

selamun aleykum
Rabbimiz razı olsun paylaşımınız için,
emeğinize, yüreğinize sağlık inşaallah,beğeniyle okudum yazıyı.
dümdüz aynadan ürkenler var dünyada... eğip bükmediği için, göz boyamadığı için belki de... hakikati de hakikatlikten çıkarmak için çabalayanlara bu ayna var ve medyada değil düpedüz meydanda...
bizi vahye muhatap kılan Rabbimizin gör dediği gibi görmemiz duasıyla...
tek ve biricik Mevla'ya emanet ablamB)
 

nihalim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eki 2006
Mesajlar
2,593
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Konum
*meftun*
Web Sitesi
www.hatim-online.com
Kendilerini diğer aynalarda görüp, diğer aynalarda tanıdıkları için, bu aynadaki görüntülerin gerçekleri yansıtmadığını (!) anlayıverirler!..

selamun aleykum
Rabbimiz razı olsun paylaşımınız için,
emeğinize, yüreğinize sağlık inşaallah,beğeniyle okudum yazıyı.
dümdüz aynadan ürkenler var dünyada... eğip bükmediği için, göz boyamadığı için belki de... hakikati de hakikatlikten çıkarmak için çabalayanlara bu ayna var ve medyada değil düpedüz meydanda...
bizi vahye muhatap kılan Rabbimizin gör dediği gibi görmemiz duasıyla...
tek ve biricik Mevla'ya emanet ablamB)

Aleykümselam güzel kardeşim ALLAH c.c. sizden de razı olsun...İNŞALAH...B)B)B)
AMİN...AMİN...AMİN...
emeğinize sağlık teşekkür ederim yorumunuz için...
ALLAH c.c. emanet olun...selam ve dua ile...İNŞALLAH...
 

s.s.s

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2008
Mesajlar
2,871
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
Ama o bilmiyordu ki ondan her uzaklaşmam aslında kendimden Vazgeçmemdi.... Hayallerimden Vazgeçmem.... Vazgeçtiklerimin hepsi CANımdı.. Bana ait olan şeylerdi...
 

ysmnkaos

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Ağu 2007
Mesajlar
1,327
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
16
Konum
kaosşehristanbul
selamunaleykum güzel yasemıncım
evet
dost
varsa bırakmamalı değıl mı
bızler uzuntulerımızı dostlarımızla paylaşırız
aıleye aksetmeyız cunku uzmek ıstemeyız onları
bazen farkına varmayız sorunun ne derece kucuk olduğunu
ama sureklı konuşur dururuz
dost dedığınde sesını cıkarmaz dınler napsın demı :)
allah dostlarımızı eksık etmesın

allah gonlune gore versına
allaha emanet ol emeğıne sağlık canım
selam ve dua ıle


Aleykümselam değerli hocam...
evet...bazen mızmızlanmanın ölçüsünü kaçırır, sürekli şikayet ederiz...ama asla bir tenkit almayız dosttan...
amin...Rabbim dostsuz bırakmasın...
Rabbim hayırlı dostlarımızın olmasını ve hayırlı dost olmamızı nasib etsin...
ALLAHA EMANET OLUNUZ
 

s.s.s

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2008
Mesajlar
2,871
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
s.a daimen ve ebeden,emeğine sağlık kardeşim,selametle...
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selamün Aleyküm güzel kardeşim benim.
Emeğinize ve güzel yüreğinize sağlık olsun inşallah.. Güzel mesajlar veren, çok güzel paylaşımlarınızdandı yine güzel kardeşim..Beğeniyle okudum..Modern çağa herşey ve herkes gibi çocuklar daayak uydurmuş durumda..O masumca oyunların yerini artık silahşörler ve Tv karakterlerinden aşırdıkları kabadayı ve mafya özentisi söz ve oyunlar almış..Yanıbaşımızda da asrın en büyük katliamına tanık olduğumuz savaşlar da, yeryüzünde insana ne kadar değer verildiğini ve çocukların da bu hezeyana nasıl çekilmek istendiğini gözler önüne seriyor... Devlet büyükleri bunları yapıyorsa, doğrudur diye düşünüyorlar..

Her çocuğun bir saklambaç ve mızıka oyunlarındaki masumiyeti ile kalması ve kirlenen değerlere, dünyaya rağmen gerçekten ''çocuk'' kalabilmesi duası ile..

En Emin'e emanetimsiniz can Esmacım..Baki muhabbetle kalın inşallah..Hayırlı ve nurlu geceler..B)B)
 

ysmnkaos

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Ağu 2007
Mesajlar
1,327
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
16
Konum
kaosşehristanbul
selamünaleyküm kardeşim...
bu güzel paylaşım için teşekkürler...
bir efsanedir bu nadide şehir... anlatılmakla bitmeyen...
kalabalığına, bozulmuşluğuna ve ne olursa olsun...tüm keşmekeşine rağmen maneviyatına, tarifine cümlelerin yetmediği istanbuldur işte...
:HALLAHA EMANET OLUNUZ
 

&mustafa&

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Haz 2008
Mesajlar
12
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
s a kardeşim allah razı olsun eline sağlık....
 

nihalim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eki 2006
Mesajlar
2,593
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Konum
*meftun*
Web Sitesi
www.hatim-online.com
Martılar Neden Denizin üzerinde Uçarlar..?

Martılar Neden Denizin üzerinde Uçarlar..?

Martılar Neden Denizin üzerinde Uçarlar..?

Bundan yuzyillar once deniz asiri, cok guzel bir ulke varmis. Tabi her masalda oldugu gibi bu masalda da o ulkenin bir krali ve tabii ki bir de prensesi varmis. Prenses dunyalar guzeli bir kizmis. Kral
ona bakilmasini yasaklamis, her gun dolasmak icin saray muhafizlari ile
sarayin disina cikacagi ilan edildiginde halk egilir ve gozlerini kapatir,ya da evlerine kacisirmis. Onu gormenin bedeli olumle cezalanmakmis.

Gunlerden bir gun yine prenses dolasmak icin ciktiginda; fakir bir koylu delikanli herseyi goze alarak basini kaldirmis ve prensesle goz goze gelmisler... O an fakir delikanli prensese inanilmaz bir askla tutulmus. Prensesin derin bakislarinin da bos olmadigini dusunmus ve gunlerce uyuyamamis. Fakir delikanli olumu bile goze almak pahasina, prensesi bir kere daha gormek icin ugrasmis durmus. Bu arada guzel prenses de onu tutulmus onun zarar gormemesi icin gunlerce kendini saraya kapatmis. Sonunda dayanamayan fakir delikanli her seyi goze alarak gizlice sarayin bahce duvarina tirmanmis ve prenses ile bir kere daha goz goze gelmisler.

Fakir delikanli hemen duvardan atlamis ve prensesle konusacagi anda saray muhafizlarina yakalanmis. Kralin karsisina cikarilan delikanli olumle cezalandirilacagini bildiginden krala prensese duydugu askini anlatmis.

Kral olum emrini verecegi anda prensesin yalvarislarina dayanamayarak delikanliya baska bir ceza vermeyi kabullenmis. Hemen bir gemi hazirlattiran kral, gidilebilecek en uzaktaki adaya bir fener yaptirmis ve fakir delikanliyi da o adada yanliz yasamaya mahkum etmis...

Aradan bir kac ay gecmesine ragmen prensesi unutamayan delikanli prensese olan askini kagitlara dokmus ve martilara anlatmaya baslamis... Artik butun martilar fakir delikanlinin prensese olan askini anlamis ve yazdigi mektuplari prensese goturmeye baslamislar... Zamanla prensesin de yazmis oldugu mektuplari fakir delikanliya goturen martilar araciligi ile iki gencin arasindaki ask iyice buyumus.

Ta ki... Bir sabah sarayin bahcesinde kahvalti yaparken prensesin odasinin penceresine agzinda bir mektupla konan martiyi kralin gormesine dek. Tabii korkuldugu gibi olmamis... Martilarin bile araci oldugu Iki gencin arasindaki buyuk aski anlayamadigi icin kendisinden utanmis ve aglayarak kizina sarilan kral, hemen bir gemi gondertip fakir delikanliyi getirtip kendisi ile evlendirecegini soylemis.

Buna duyunca cok mutlu olan prenses hemen delikanliya bir mektup yazmis ve olanlari anlatmis. Bu arada mektubu goturmek icin bekleyen martiya da tum martilarin dugunlerine davetli oldugunu soylemis. Buna cok sevinen marti mektubu bir an once issiz adaya goturmek icin yola cikmis. Tam yolu yarilamisken yanindan gecen bir kac marti arkadasina haber verip hepsinin dugune davetli oldugunu soylemek icin gagasini actiginda mektubu dusurmus. Tum martilar hep birlikte mektubu aramaya baslamislar. Fakat bir turlu bulamamislar... Bu arada prensesten mektup alamayan asik delikanli, yazmis oldugu mektuplari gondermek icin bir tek marti bile bulamamis... Biraz ilerisinde ucuyorlar fakat yanina gitmiyorlar ve mektubu ariyorlarmis...

Prensesin kendisini artik unuttugunu, istemedigini, martilarin da onun icin yanina gelmedigini sanan delikanli uzuntusunden sonunda kendisini fenerden kayalarin uzerine atarak intihar etmis. Olanlardan habersiz kralin gemisi adaya vardiginda fakir delikanlinin soguk bedeni ile karsilasmislar...

İste o gun bugundur, martilar o mektubu ararlar. Mektubu bulup, o inanilmaz sevgiyi geri getirebileceklerine, her seyi duzelteceklerine, inanarak hep denizler uzerinde ucusup dururlar.
ALINTI
 

nihalim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eki 2006
Mesajlar
2,593
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Konum
*meftun*
Web Sitesi
www.hatim-online.com
Kalbine Mukabil Bir Kalp Bulmak...

Kalbine Mukabil Bir Kalp Bulmak...

Kalbine Mukabil Bir Kalp Bulmak...

Kalbine karşılık bir kalp bulmak; manevi frekansları bütünüyle tutan, gönül iletişimini tam kurabilen bir insanı bulmak demektir.
Evliliğin mutluluğa dönüşmesi için, kalplerin uyuşması, anlaşması, kaynaşması gerekir.
Kalpsiz mutluluk olmaz.
Kalp kalbe karşı olmalı…
Kalp kalbe kaybolmalı…

Kalpler bir olmalı, iri olmalı, diri olmalı…
Ölmüş kalpler taşıyan kalıplar, mutlu olabilir mi?
Evet, mesele kalıp değil, kalp meselesidir.
Kalıbına göre kalıp arayanlar; eş arayışını, bedene, kaşa, göze bağlayanlar, mutluluğu yanlış adreste arayanlardır.
Bulmak için, önce böyle birini aramak gerek… Gerçi her arayan bulamaz ama bulanlar hep arayanlardır. Aramadan bulmak mümkün mü?
Bir de arıyormuş gibi yapanlar vardır. Bunlar, her ne kadar evliliğin bir gönül işi ve manevi frekansların uyumu manasına geldiğini kabul etseler de, seçimlerini, hep maddeden, görüntüden yana yaparlar. Yani inandıkları ve düşündükleri gibi davranmazlar.
Bulamayacağı yerde arayanlar da bunlardan sayılmalıdır. Hani Nasreddin Hoca gibi… Evin bodrumunda, kömürlükte kaybettiği yüksüğünü, dışarıda, evin önünde arıyormuş… Sebebini sormuşlar…"Aşağısı çok karanlık" demiş…
Bazı gençler de kalbine karşılık kalbi böyle arıyorlar. Kalp, duygular, sevgi, şefkat, merhamet tamam ama, görüntü, en boy, kaş göz diyorlar… Hatta oralara takılıp kalıyorlar. Gönle değil, gövdeye itibar ediyorlar. Hatta bu insan sana göre değil, diyenlere de "Ben onu değiştiririm" derler. Ya da , "O gördüğünüz gibi değil, aslında çok iyi biri" iddiasında bulunurlar.

Sonra da, iletişimimiz neden kötüleşti, niçin kavga çıktı, geçimsizlik nereden geldi diye şaşırıyorlar. Atalarımız, İKİ GÖNÜL BİR OLURSA, SAMANLIK SEYRAN OLUR demişler. Ne güzel söylemişler. İki gönül bir olmazsa, yani kalbine karşılık bir kalp yoksa saraylar zindan olur ve tabii ki eşler hayal kırıklığına uğrarlar. Zaten, sadece iki gövdenin bir olması insani bir hal de değildir.

Evliliği maddileştirenler, yalnız ten ve beden isteklerinin tatmini manasına alanlar, çok ayaklılarla aralarındaki farkı ortadan kaldıranlardır.

Bir insanın evlilik anlayışı ve bu husustaki beklentileri onun seviyesini ortaya koyar.

Evlenmeyi düşünen gençlerimiz, kalplerine karşılık bir kalp mi arıyorlar, yoksa kalıplarına karşılık bir kalıp mı arıyorlar?

İnsan, aradığını bulur.
Kalıp arayan kalp bulabilir mi?
Bulsa bile, bulduğunun ne olduğunu idrak edebilir mi?
Evlenecek gençler, önce niyetlerini düzeltmelidir. Kalbe karşı kalp mi arıyorlar, kalıba karşı kalıp mı?
Madde arayanın ruh bulması, gövde arayanın gönül bulması mümkün müdür?

Doğru ölçülerle arayışa geçtikten sonra da, "Rabbim, karşıma hayırlı ve iyi olanı; sevebileni, merhamet edebileni çıkar" diye ciddi ve samimi dualarda bulunmalıdır.

* * *
Bazen, evlenmek üzere olan kızlarımıza, oğullarımıza soruyorum:
–Nasıl, evliliğe hazır mısın?
Birçoğunun cevabı, aşağı yukarı hep şöyle oluyor:
–Hocam, hazırlıklar tamam… Ev tuttuk, döşedik, beyaz eşya filan her şey tamam…

Sizce bu cevapta tamam olmayan bir taraf yok mu?

Bana göre, en önemli bir taraf eksik kalmış oluyor. Bu sebeple o gençlere şu soruyu sormaktan kendimi alamam:

–Peki, gönlünüz hazır mı evliliğe? Sorum, birçok genci şaşırtır, durup düşünürler, genellikle de bir soruyla karşılık verirler:
–O nasıl oluyor?
İşte onun nasıl olduğunu bilmeyenler, Üsküdar vapurunda tanışıp evleniyor, üç gün sonra da, Kadıköy vapurunda da boşanıveriyorlar. Evliliği, böylesine gönül dışı bir gövde işi zannedenler, Nasreddin Hoca'mızdan almışlar cevabı…
–Bu sizinki, demiş, evlilik değildir.
–Peki, evlilik değilse nedir bu yaptığımız? diye sormuşlar.
–Gündüz çifte hırlama, gece çifte horlamadır… demiş.

* * *
Evlilik, sağlam bir iletişim temeline oturmalı… Bu olmazsa olmaz mutluluk kuralını da tersinden ve hoş bir nükte ile anlatır Hocamız. Eşiyle sağlıklı bir iletişim kuramayanları bakın nasıl uyarır:
–Evliliğiniz nasıl geçiyor? demişler.
Hocamız da anlatmış:
–Evliliğimizin ilk senesi çok güzel geçti… Ben söyledim, hanım dinledi, ben söyledim hanım dinledi… İkinci sene, bizim hanım işi anladı… O söylemeye başladı… O söyledi ben dinledim, o söyledi ben dinledim…"

–Peki, hocam, sonra nasıl oldu, diyenlere de, Hiç sormayın, demiş, sonraki yıllarda da, ikimiz birlikte söyledik, komşular dinledi…

Şimdi eşlerin birlikte söylediklerini, sadece komşuları değil, bütün dünya dinliyor. Aile mahremiyeti içinde kalması gereken her şey, ekran pazarlarına dökülüyor. Sadece kirli çamaşırlar değil; edepsizlikler, iffetsizlikler, kısacası ahlaksızlığın her çeşidi, basın yoluyla toplumun tepesine yağdırılıyor. İyi ki adına evlilik demiyorlar. Seviyesiz birliktelikler, evlilik olamaz çünkü…

* * *
Evliliği, ALLAH'ın emri, Peygamber Efendimiz SallALLAHu Aleyhi ve Sellem'in sünneti bilenler, örnek aileler kurmak mecburiyetindedirler.

Zira başkalarını da saadetlerine imrendiren sağlam ve tutarlı aile yapısı, günümüz dünyasının en çok hasretini çektiği bir güzelliktir.

İnsanlık âlemi, kaybettiği aile hayatını çamla çırayla, yana yakıla aramaktadır.

Aile, dünyevileşmenin getirdiği benlik, bencillik ve maddecilik yüzünden yıkılmaktadır. Bu sebeple, aileyi yeniden diriltmenin yolu, maneviyattan, imandan geçmektedir. Sağlam bir ALLAH ve ahiret inancı olmaksızın, sağlam bir aile kurmak imkânsızdır.

Aile, daha çok almayı düşünenlerin değil; paylaşmayı, bölüşmeyi, fedakârlığı bilenlerin kurabileceği kutsal bir müessesedir. Ailede mutluluk, almayı hayaline bile getirmeden verebilenlerle sağlanır. Aile mutluluğunun kahramanları, almayı hiç düşünmezler… Ancak verdikleri döner onlara, katlana, çoğala… Bir verip bin alırlar.

Böyle bir mutluluk, ancak iki gönlün bir olmasından doğar.

Çocuklarımız, gençlerimiz gönül ehli mi?

Daha doğrusu gönülden haberdar mı?

Gönülsüz mutluluk olmaz… Ne tek başımıza, ne de evlilik hayatımızda…

Zira aile, iki gönlün tekleşmesiyle kurulur..

Vehbi Vakkasoğlu
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
9113.jpg




Selamün Aleyküm gönlü güzel canım ablam..B)
Emeğinize ve güzel yüreğinize sağlık olsun inşallah..Beğeniyle okudum bu güzel hikayeyi..Çok zarif kuşlardır martılar..Çok seviyorum onları..Böyle güzel ve gizemli bir hikaye de ancak bu güzel kuşların tabiatına yakışırdı..Allah c.c razı olsun değerli ablacım bu güzel paylaşımınız için..Kıymetli anneanneme Selam ve Sevgilerim ve dualarımla En Emin'e emanetimsiniz inşallah.B)
 

devrani

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Mar 2008
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Elde var aşk ...

Elde var aşk ...

Elde var aşk ...


Yüreğini siper et. Güvenlik içerisinde olursun. “Yoruldum” deme sakın.

Göğsüne yüreğinden başka muska takanlar yorulurlar.

Göğüs kafesin acıdan bir mengene gibi yüreğini sıktığında, aşk var mı, ona bak.

Varsa eğer, aldırma, dağlar gibi gelsin. Çünkü aşk, acıyı hayata dönüştüren bir iksirdir.

Acıya aşık olanların “Ey tabib elden gelirse yâremi gel emleme… Yar elinden gelmedir bu yâreyi merhemleme…” diyenlerin sırrı burada yatmaktadır.

Bu sırrı bulanlardan biri, sevdanın başöğretmeni öyle demiyor mu: “Ben hüzünlerin Peygamberiyim.”

Aşk varsa eğer, sen değil dağlar sallansın.

Acıyı aşkla bal eylemeye bak. Sür merhem diye yürek yaralarına, hayalinin ve umudunun kırık yerlerine, içinin Karacaahmed'e dönmüş bölgelerine.

Aldırma hainlere, ihanetlere. Onlar acıyı aşka dönüştürmemiş zavallılardır. Onlar, muhteşem acılara pespaye sevinçleri tercih eden aşk sefilleridir.

Unutma, bin sevincin vermediğini bir acı verir. Acını, aşkın santralinde bitimsiz bir enerjiye dönüştürmeye bak. Hatırla ki yürek yürek nükleer güç merkezidir. Seven ve inanan bir yürekle hiçbir atom santrali boy ölçüşemez.

Bil ki, umuttan söz ettiğin her dem aşktan söz ediyorsunuzdur. Çünkü umut aşkın çocuğudur. Aşksız umut, plastik bebekler gibidir; oynar, eskitir ve atarsın.

“Umudum tükendi” deme, doğrusunu itiraf et, aşkının tükendiğini…

Sahi, aşk tükenir mi? Evet, eğer ölümlüden, ölümlüye ve ölümlü adına ise tükenir.

O, aşk suretinde görünen tutkudur. Tutku tutuklar, aşk azad eder. Bir duygunun aşk mı tutku mu olduğunu anlamak istersen, rengine bak.

Rengine bak, kara sevda mı, ak sevda mı?

Sevdanın karası köleleştirir, akı özgür kılar. Özgür kılan aşka muhabbet denir.

Muhabbet, yüreğe düşmüş bir tohumdur; “her başka yüz dane veren yedi başak” gibi, yediverendir o.

Muhabbet insanın harcadıkça çoğalan tek sermayesidir. Herşey harcadıkça tükenir, muhabbet asla. Muhabbet müebbeddir.

Üzerine üzerine gelen karanlığın kara yüzlü, kara vicdanlı, kara güçlerini, aşkın siperine sığınarak püskürtebilirsiniz. Onlar kaybettiler, onlar nefretin eli kanlı temsilcileri… Sen kazandın, çünkü sen aşkın cephesinde yer aldın, aşkın ve aşkının.

Hesabını yaparken tarihi unutma, coğrafyayı unutma. Acıyı unutma, sancıyı unutma. Melekleri, Sakarya'yı, Nil'i, Tuna'yı, Fırat'ı, Dicle'yi unutma.

İstanbul'un, Kahire'nin, Bağdat'ın, Şam'ın Mekke'nin çocukları olduğunu unutma. Senin kara, sarı beyaz kardeşlerin olduğunu, yüreğinin Asya, Afrika, Afrika, Avrupa, Amerika taraflarının olduğunu unutma.

Fakat, hesabını yaparken kesinlikle şöyle başlamalısın:

“Elde var aşk”


Mustafa İslamoğlu
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selamün Aleyküm Şengül ablam..
En Çok Sevilen'e, En Çok Özlenen'e duygularımıza tercüman olacak satırlardı..Emeğinize sağlık..Rahman c.c razı olsun inşallah..Biz aciz ümmetine o Gül'ün şefaatine nail olmak ve onun gül cemalini görmek nasip olur inşallah..Rabbimize emanet olunuz.Selam ve Dua ile, hayırlı günler..

 

s.s.s

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2008
Mesajlar
2,871
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
s.a her kelimesiyle çok doğru bir paylaşım olmuş.
bize uygulamak pek nasip olmadı,İNŞAALLAH kardeşlerim istifade eder.
ALLAH razı olsun değerli kardeşim,selametle...
 

s.s.s

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2008
Mesajlar
2,871
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
Ne çok şeysin sen ey gaflet

Ne çok şeysin sen ey gaflet

Onca yıllık tıp tahsilimde duymadığım o cümleyi, sinema dersleri aldığım yönetmen Semir Arslanyürek’ten duydum ve hâlâ unutmuş değilim. Demişti ki: “Ne zaman bir organ varlığını hissettirirse, o organ hastalanmış demektir.” Yani ki: Varlığını hissettirmeyen bir organ, hatta var olduğunu bile unutturacak denli sessizce çalışan bir organ sağlıklı demektir. Öyle ya; biri “Bende kalp var!” diyorsa, “Kalbim rahatsız. Artık var olduğunu bana hissettiriyor” demek istemektedir. Bu cümleye benzeyen cümleler o kadar çok ki.. “Şekerim var!” “Babamda prostat var.” “Ah böbreğim…” “Midem, midem…”
Denizcilerden de duyduğum olmuştu: “Bugün deniz var.” Deniz ile bize sunulan o sükunet kıyısından köşesinden eksilince ancak, denizin bize sunulduğunu fark edebiliyoruz. Denizle sunulan sükûnet ve sessizlik, mavilik ve duruluk tam olunca, sunulanı görme oluyoruz. Garip değil mi?
Kalbim göğsüme ne zaman konuldu? Hatırlamıyorum. Midem, ne zamandır böğrümde asılı duruyor? Farkında değilim. Nefesimi kalbimin odacıklarında hiç bitmeyen o çılgın çalkantılar anlamlı kılıyor. Uykumda bile durmuyor kalbim; ben bende değilken kıpır kıpır sabahı ediyor; uyumuyor. Midem “Bak ben buradayım işte!” dercesine, yanmasıyla daralmasıyla ikide bir varlığını başıma kakmıyor.
Kimi hastaların geceli gündüzlü kalp atışlarını duyduğu bir rahatsızlığı vardır. Yaşamak kâbus olur. Başlarını sokacaklarını bir köşe bulamazlar. Hiçbir yere sığmazlar. Hiçbir anda sükûnet bulamazlar. “Ya durursa…” kaygısı, hayatlarını zehir eder, huzurlarını yerinden söküp atar. Bir kalplerinin olduğunu unutamazlar bir türlü. Her an tıkır tıkır çalıştığını, her an durabileceğini akıllarından çıkaramazlar. Oysa, akıllarından çıksa da gerçek değişmez. Kalpleri dakikada yüzlerce kez kasılıp gevşer. Damarlarının her köşesinde, her kıvrımında bir anda binlerce reaksiyon olup biter. Hücrelerinde her an mikro-ateşler yanar ve söner.
Unuttuklarımızın hepsi bize verilendir. Öylesine güzelce verilir ki onlar, Veren verdiğini bile unuttururcasına verir sanki. Başa kakmaz. Hatırlatmaz. Sağlıklıysa bize verilen, hiç fark etmeyiz onu. Sağlıklı olan eksiksiz verilmiştir; noksansız durur yanımızda, içimizde. Eksildiğinde ise rahatsız eder bizi. Demek ki, verilen eksilince fark ediyoruz verildiğini. Verilen arttıkça, verildiğini fark edemez bir uykuya yatıyoruz.
Hal böyle olunca, şu kadarını hatırlamamız sorun olmaz diye ümit ediyorum: Cömertlik sadece çok vermek değildir. Cömert, çokç a verdiğini hissettirmeden verendir de. Tersinden düşünelim. Cimri vermek istemez. Verse bile zorla verir, rahatsız olarak verir. Verdiği için de her fırsatta verdiğini verdiği yüzünden rahatsız eder. Göz kapaklarımız verilmiştir bize. Ama şimdi bu yazıyı okurken/yazarken bile farkında mıyız tam dört tane gözkapağımızın olduğunun? Güzelliğimiz odağı kirpiklerimizi, bizim olan kirpiklerimizi şunca yıl, bir kez olsun saymak geldi mi aklımıza? Gözümüz verilmiştir bize. Açıp kapadıkça, sağa sola döndürdükçe, “Ben buradayım!” dercesine gıcırdıyor mu hiç? Eklemlerimiz de öyle… Tenimiz.. Yüzümüz. Dudağımız, dilimiz, damağımız, ellerimiz. Verildiğini fark ettirmeyecek kadar unutturuyorlar bize varlıklarını.
Şükür ki öyle.. Bunaltıcı bir baş ağrısının gelip geçmesinden sonra, ne güzel gelir bize “ağrısız baş”ımız. Dayanılmaz bir diş ağrısından sonra, nasıl da mutlu oluruz tek bir dişin bile orada öylece sessizce duruşuyla. Kanayıp duran bir yaranın sarılmasıyla, sızlayıp duran bir yanığın tedavisiyle ne kadar çok seviniriz. Sessizliğe seviniriz. Kıpırtısızlık için minnettar kalırız. Unuttuğumuz için tırnak ucumuzu, azı dişimizi, göz kapağımızı mutlu oluruz.
Unuttuğumuz kadar çok şey verilmiştir bize. Unutkanlığımızın tek nedeni verilenlerin çok oluşu, eksiksiz ve hatasız oluşudur. Hayır, hayır! Sadece teşekkür etmeyi unutuyor değiliz. Teşekkür etmeyi unutturacak denli eksiksiz ve kusursuz, sancısız ve ağrısız, sessiz ve gürültüsüz verildikleri için ayrıca teşekkür borçluyuz verilenlere.
Bize cömertçe veren, bolca veren, verdiğini bile hissettirmeyecek kadar sessizce veren, en çok gafletimizden dolayı şükür bekliyor olmalı bizden. Gaflete düşecek kadar başa kakmaksızın verdiği için en çok da gafletimiz yüzünden şükür borçlanıyoruz O’na. Şükredemediklerimize, şükretme ihtiyacı duymadıklarımıza da şükürler olsun diye..Gafletin bile üzerimize sessizce serilmiş sıcacık bir yorgan, omuzlarımıza şefkatlice sarılmış bir şal olduğunu görebilelim diye. En çok “Benim” sandıklarımızı, “Bana verilmiştir” demeyi bile unuttuğumuz bedenimiz üzerinden bize tattıran işte böylesine nezaketli bir cömerttir, Cevad’dır, Muhsin’dir, Latif’tir, Kerîmdir.
Hiç olmazsa, unutabildiğini unutma.

SENAİ DEMİRCİ
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt