Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

-sağlık sektöründeki son gelişmeler- (1 Kullanıcı)

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Baş dönmesi

Baş dönmesi

Baş dönmesi ve boşluktaki yönelim değişikliği hissinden kaynaklanan nörolojik şikayete vertigo denir. Hareket halüsinasyonu olarak da betimlenebilen vertigo, tipik olarak dönme ve rotasyon şeklinde oluşur. Tüm hasta guruplarında sıkça görülebilir ve erkeklere oranla kadınlarda daha sık gözlenir. Vertigonun toplumda görülme sıklığı yaşla artmaktadır.

dizzy.jpg


A) Benign Paroksismal Pozisyonel Vertigo (BPPV)

Baş dönmesinin en sık sebeplerindendir. İç kulağın posterior semisirkuler kanalın uzun koluna, serbestçe hareket eden kalsiyum karbonat kristallerinin girmesi sonucu ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Kanal, pozisyonel değişikliklere aşırı duyarlı hale gelir ve pozisyon değişikliği vertigo ile sonuçlanır. Kafa travmasının sık bir sekelidir.

BPPV'nin başlangıcı anidir ve birkaç dakika sürer ancak tekrarlayabilir. Yatakta dönme veya başı arkaya çevirme gibi başın belirli pozisyonlarını hemen takiben görülen vertigo atakları görülür.


B) Meniere Hastalığı

İç kulağın, sıvı birikimine bağlı (sıvı miktarında artış), vertigo ile sonuçlanan bir hastalığıdır. Dalgalanan işitme seviyeleri (özellikle de düşük frekanslarda) ile birlikte vertigo atakları oluşur. Hastalık ilerledikçe kalıcı sağırlık ve kulak çınlaması (çınlama, vızıltı, uğultu, ıslık) gelişebilir, her atak ile sağırlık daha da kötüleşir. Kulakta dolgunluk, bulantı ve kusma, ani düşmeler görülebilir. Ataklar tekrarlama eğiliminde olsa da tedavi altında birkaç yıl içinde kararlı hale gelir ve tamamen kaybolabilir.


C) Vestibüler Nörit (Akut Periferal Vestibülopati)

Şiddetli bir şekilde birkaç gün süren ve daha düşük şiddette haftalarca devam edebilen, uzamış tek vertigo atağı şeklindedir. Bir ailede birkaç üyeyi etkileyebilir ve çoğunlukla baharda ve yazın erken dönemlerinde görülür.

D) Serebellar Vertigo
Serebellumun, dengesizlik ve baş dönmesi ile sonuçlanan inmesidir (inme şeklinde vertigo.) Ani başlangıçlı baş dönmesi, yürüyüş bozukluğu, mesafe yargısında bozulma, baş ağrısı, bulantı ve kusma görülür. Beyin sapında kompresyon gelişirse akli durumda hızla kötüleşme görülebilir, bu kompresyona bağlı ölüm gelişebilir.



dizziness2.jpg

E) Vertigonun Diğer Sebepleri
1) Migren: Migren hastalarının yaklaşık %25'inde vertigo görülmektedir. Vertigo atakları, baş ağrısı öncesinde veya sırasında ya da bundan bağımsız olarak ortaya çıkar.
2) Vertebrobaziller Yetmezlik: Herhangi bir tetikleyici etken olmadan aniden başlar, birkaç dakika sürer ve yine aniden sona erer. Görme kaybı, çift görme, konuşma bozukluğu, güçsüzlük veya hissizlik gibi eşlik eden bulgular vardır.
3) Serebellopontin Köşe Tümörleri: Genellikle hafif baş dönmesi ve belirsiz bir dengesizlik hissine sebep olur. Tümör, beyin sapı veya serebelluma bası yapacak derecede büyümediği sürece hastalık ilerleme göstermez.


vertigo-new.jpg




E) "Sersemlik Hissi" (Dizziness)

Tüm nörolojik şikayetlerin en sık olanıdır ve sıklığı yaş ile artar. Bu terimin nasıl betimlendiği tespit edilmelidir. Genellikle sersemlik, baş dönmesi, zayıflık ya da bayılacakmış hissi anlamında kullanıldığı görülmektedir. Hasta tarafından vertigo veya dönme hissinin illüzyonlarından farklı olarak sallanma hissine benzetilmektedir. Oturur veya yatar pozisyondan hızla kalkma sonucu sallanır tarzda sersemlik ve gözde lekeler belirebilir. Hasta, hareketsizliğini sağladığı zaman içinde bulgular azalır.




 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Aniden Ayağa Kalkınca Baş Dönmesi ve Göz Kararmasının Nedenleri

Aniden Ayağa Kalkınca Baş Dönmesi ve Göz Kararmasının Nedenleri

Birkç yıldır aynı dertten muzdaripim.En son bi de bayılma vakası yaşayınca araştırayım dedim. Araştırmışken bir de paylaşyım dedim :)
Konuyla ilgili uzmanların cevabı aşağıda. Bilgilendirme açısından faydalı olur umarım.
Yorgunluk, tekrarlayan baş dönmeleri ve bayılma nöbetleri yakınmaları ile birçok defa muayene olan orta yaşlı kadın hastam, bu şikayetlerinin neredeyse 10-15 yıldır sürüp gittiğini ve artık bunaldığını söylüyordu.
“Bulantı, halsizlik, güçsüzlük, cansızlık, kulak çınlaması, odaklanma güçlüğü, unutkanlık” diğer yakınmalarıydı. Ve konulan teşhis her defasında aynıydı: Hipotansiyon. Neydi, neden oluşmuştu bu sorunu? Nasıl bir seyir gösterecekti? Nasıl tedavi olacaktı? İşte o hastama anlattıklarım:
ÖMRÜ UZATIYOR AMA…
Düşük tansiyonlu biri olmak yani hipotansiyon sorunu ile mücadele etmek hoş olmasa da ciddi belirtileri olmadığı sürece sanıldığı kadar tehlikeli ve önemli bir problem değildir. Aslında kan basıncı düşük biriyseniz ve bundan çok da şikayetçi değilseniz, ortalama yaşam sürenizin daha uzun olduğunu bile söyleyebiliriz. Araştırmalar kan basıncı düşük seyredenlerin yüksek tansiyonlulardan daha uzun yaşadığını gösteriyor. Özellikle düşük kan basıncı ile ilişkili belirtiler ve yakınmaları olmayanlar sağlıklı kişiler olarak belirtiliyor. Bununla birlikte düşük tansiyon her zaman normal bir durum olmayabiliyor. Bazen ya yukarıda yazdığımız belirtilerin ağırlığı ve sıklığı nedeniyle ya da diğer bazı hastalıkların belirtilerinden biri olabilmesinden dolayı önemsenmesi gerekiyor.
KALP HASTALIKLARIYLA İLİŞKİSİ OLABİLİR

Yatarken veya otururken hızla ayağa kalkınca oluşan ani düşüşler, tehlikeli olabiliyor. Bu ani düşüşler, beyne yeteri kadar kan gitmemesine ve neticede göz kararması, baş dönmesi hatta bayılmaya neden olabiliyor. Bu durumlar seyrek olarak ağır ishallerde sıvı kayıplarına, şiddetli kanamalarda kan kayıplarına bağlı olarak ortaya çıkabiliyor. Ağır ateşli enfeksiyonlarda, ciddi alerjik reaksiyonlarda bu düşüşlere rastlanma olasılığı artıyor.
Kan basıncının sürekli olarak düşme eyleminde olması ve hipotansiyonun bir sorun haline gelmesi kalp yetmezliğinden, kalp atım hızının kritik düzeylere düşmesinden, kalp kapakçık sisteminin bozulmasından, kalp ritim bozulmalarından da kaynaklanabiliyor. Böbrek üstü bezi yetersizliği, hipofiz bezi yetersizliği gibi durumlarda da kan basıncı düşmeleri ortaya çıkıyor. İdrar söktürücü ilaçların dikkatsizce kullanılması, uzun süren kusma ve ağır ishaller, egzersizle veya saunalarda oluşan aşırı su kayıpları kan basıncında ciddi düşmelere neden oluyor.
NE YAPACAKSINIZ

Öncelikle bilmeniz gereken düşük tansiyonun çoğu kez ağır seviyelerde ve birdenbire oluşmamışsa- tehlikeli bir durum yaratmayacağıdır. Eğer böyle bir durumunuz varsa doktorunuz size bazı önlemler almanız konusunda uyarılarda bulunacak ve daha fazla su tüketmenizi, alkollü içeceklerden uzak durmanızı, tuz alımınızı bir miktar artırmanızı, ani bedensel hareketlerden kaçınmanızı, sık sık ve az yemenizi önerecektir. Eğer gerekli görürse bazı kan testleri, kalp incelemeleri ve beden manevrası testlerinden istifade edecektir. Zaman zaman yaşayacağınız baş dönmeleri ve sersemleme gibi problemleri çok ciddiye almamanızı, kan basıncınız daha da düşürebilecek ilaçlardan ve sıvı kayıplarından uzak durmanızı önerecektir. Güneşte, saunada, sıcak su dolu küvette fazla kalmamanızı ve ciddi bir tuz kısıtlaması yapmamanızı tavsiye edecektir.
Kan basıncınızın düşüklüğünden çok, oluşabilecek ani ve ciddi düşmelerden uzak kalmaya özen göstermek daha koruyucu bir önlemdir.
Tansiyonunuz düşük mü
Genel kanaate göre kan basıncının 115/75 civarında olan değerleri optimal kabul ediliyor. 120/80 değerini geçmesi pek istenmiyor. Büyük tansiyonun (sistolik kan basıncının) 90, küçük tansiyon (diyastolik kan basıncının) 60″tan daha küçük olan değerleri hipotansiyon olarak kabul ediliyor. Büyük veya küçük tansiyondan sadece birinin yukarıda belirttiğimiz rakamların altında olması da kan basıncınızın düşük olduğu anlamına gelebiliyor. Bununla birlikte bizim kanaatimiz düşük kan basıncının ancak fark edilebilir belirtilerle ve hastaları rahatsız eden işaretlerle birlikte olması halinde değerlendirilmesi yönündedir. Ayrıca kan basıncı yüksek olan birinde ortaya çıkan 20-30 mm hg”lik düşüşlerde de tansiyon düşüklüğünden söz edilebiliyor.
İlaçlar hipotansiyon yapabiliyor

Tansiyon probleminde bazı ilaçların da rolü var. Parkinson, depresyon tedavisinde kullanılan ilaçlar, hipertansiyon ilaçlarının bilinçsizce kullanılması, idrar söktürücü ve kabızlık tedavi eden ilaçlar, göğüs ağrılarında kullanılan nitratlar ve nitrogliserin içeren ilaçlar, sertleşme sorununda kullanılan Viagra ve gibi ilaçlar ani ve şiddetli kan basıncı düşmelerine neden olabilir.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Ani göz kararması neden olur baş dönmesi ve göz kararması tedavisi nedenler ve sonuçl

Ani göz kararması neden olur baş dönmesi ve göz kararması tedavisi nedenler ve sonuçl

Arkadaşlar sıcakların bastırdığı şu günlerde bu bende de sık sık görülmeye başladı . Ani göz kararması nedenlerini biraz araştırdım. Bende ilk olarak tansiyon düşmesi falan diye düşünmüştüm ama farklı nedenleri de varmış.
- ani pozisyon değiştirilmesi sonucu vücudun alt tarafında bulunan kanın üst tarafta bulunan beyne zor ulaşması
-az ışıklı ortamdan çok ışıklı ortama gçmek
- ms diye kısaltılan bir hastalık belirtisi
-sıvı eksikliği
göz kararması tedavisi
Ani hareketlerden uzak durun.
bol bol su için
hala göz kararma sorununuz devam ederse doktora başvurun
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Dil yarası, dil hastalıkları tedavisi dil yanması nasıl tedavi edilir? Nasıl geçer?

Dil yarası, dil hastalıkları tedavisi dil yanması nasıl tedavi edilir? Nasıl geçer?

Normal olarak dilin rengi pembemsi beyaz, nemli ve temizdir. Dilin hasta olduğunu anlayabilmek için;
* koyu renk alması,
* üzerinde tüy bulunması,
* dildeki yanma ve acı duygusu gibi durumlara dikkat etmek gerekir
Dil hastalıkları ve dil yarası çeşitleri
kızıl hastalığı
Kızıl hastalığında, dil şişer, üzerinde kü*çük kabarcıklar belirir ve parlak, kırmızı bir renk alır. Bu görünüm çileğe benzedi*ğinden çilek dili adı verilir.
Glossit
Dilin mikropla, mantarlar ve virüslerle eh-fekte olmasına veya sivri ve çarpık dişler yüzünden iltihaplanmasına glossit denir. -
Dil yanması
Dil yanması çoğunlukla sindirim sistemin*deki bozuklukla ilgilidir. Bu durumda, sin*dirim sistemi şikâyetlerini gözden geçir*mek üzere doktora gitmek faydalıdır.
Bazı vakalarda dildeki yanmanın ve yara*ların, dişlere dolgu yapılması sonucu or*taya çıktığı anlaşılmıştır. Dolgu yerindeki elektrik potansiyelinin farklı olması bu du*rumu doğurur.
Bazen dilin yüzeyi, düzgünlüğünü yitirip girinti çıkıntılarla dolabilir. Bu duruma coğrafya dili denir. Bulaşıcı değildir. Ba*sit antiseptiklerle, ağız yıkamayla, vitamin bakımından zengin, demir ve karaciğer gi*bi kansızlığa karşı maddeler içeren besin ve ilaçlarla tedavi edilebilir. Papillaların aşırı uzayarak küçük siyah kıllar şeklini almasına siyah kıllı dil (Lingua nigra pilosa) denmektedir. Sebep olarak antibiotikler bazı mantarlar ve mikroplar gösterilmektedir.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Soğan suyunun faydaları

Soğan suyunun faydaları

Değerli okuyucu, kuru soğan üzerine olan ilk çalışmalarıma seksenli yılların ortalarında başlamıştım. Aynı zamanda sarımsak ve pırasayı da inceliyordum. Çünkü üçü de aynı familyadandır.Topraktan henüz çıkmaya başlamış, bu üç bitkinin taze filizlerini kopartıp tadına baktığınızda damak tatları birbirinin aynıdır. Onları birbirlerinden ayırt etmek zordur. Ancak, bir-iki haftadan itibaren morfolojileri, kimyaları ve tatları giderek belirgin şekilde farklılaşır.
Her üçünde de antibakteriyel (antibiyotik) ve ağrı kesici (analjezik) özelliği olan etkin maddeler bulunmaktadır. Yetişkin dönemlerine gelindiğinde doğal antibiyotik güç, sarımsakta en fazladır. Soğanda bu güç orta derecede bulunurken, pırasada bu ölçü en minimum düzeyde kalır. Yetişkin soğanın ağrı kesici gücü ise maksimum düzeye çıkar. İleri tarihlerde sarımsak ve pırasanın içeriğinde saklı olan etkin özelliklerini ayrı başlıklar altında sizlere tanıtmaya çalışacağım. Çünkü, aynı aileye (familya) ait bu üç sebze yetişkin evrelerinde kür olarak uygulandıklarında birbirlerinden tamamen farklı hastalıklara karşı potansiyel bir güç oluşturabilmektedirler. Pırasa, böbrekte oluşan litogen yapıya karşı etkili olurken, sarımsak ise vücudun bazı bölgelerinde oluşan plaklara karşı etkin rol oynayabilmektedir. Bu kısa girişten sonra bugünkü, sebzemize tekrar geri dönelim.
Onu doğrarken gözyaşlarını tutmak ne mümkün... Gözlerden yaş gelmesine sebep olan yapısında kükürt bulunan propanthial-S-oksit maddesidir. Eğer soğanı doğrarken gözyaşı dökmek istemiyorsanız, ağzınıza bir lokma ekmek alıp çiğneyerek doğrayınız.
KADINLAR İÇİN
Zaman zaman geçmişte araştırdığım bir bitkiye tekrar tekrar geri döner, yeni elde ettiğim deneyimlerimin ışığında onu tekrar araştırmaya başlarım. Kuru soğanın rahim ve yumurtalıklar üzerinde nedenli etkili olabildiğini fark ettim. Onu, 2009’un bitkisi olarak tanıtmayı düşünüyordum ki, yaşlılığa bağlı eklem kireçlenmesini ortadan kaldırıcı bitkiyi keşfettim. Bu nedenle 2008’in son aylarında kuru soğanın bu potansiyel gücünü erken açıklamayı daha uygun buldum.
Kuru soğan, Polikistik Over Sendromu (PCOS) yaşayan kadınların imdadına yetişen mükemmel bir destekleyici ve yardımcı tedavi imkânı sunmaktadır. Erken menopoza giren kadınların da imdadına yetişebilmektedir. Küçük ve orta çaplı miyomu olan kadınlar da kuru soğan küründen istifade edebilirler.
Polikistik over şikâyeti olanlar, büyük bir olasılıkla kürü uygulamaya başladıktan bir-iki gün sonra beyaz-sarı renkte bolca akıntı yaşamaya başlayabilirler. Uzun zamandan beri âdet (regl) görmüyorlar ise, âdet görmeye başlayabilirler. Aynı şekilde menopoza yeni girmiş kadınlar da tekrar düzenli adet görmeye başlayabilir. Rahim duvarı incelmesi olan kadınların rahim duvarlarının kalınlaşmasında da etkilidir. Kuru soğan sanki, kadınların rahim ve yumurtalıkları için yaratılmış bir sebze...
Endometrioma, rahimin içini döşeyen zar tabakasının yumurtalıklarda bulunması ve her adet döneminde kanayarak kistik yapı oluşturmasına denir. Bu kistin içi, kahverengi kıvamlı sıvı ile doludur bu nedenle çikolata kisti de denir. Hastalar hekimlerine kısırlık, sancılı veya ağrılı adet görme, ilişki esnasında ağrı görme şikâyeti ile başvururlar. Başlangıç evresinde olan endometrioma tedavisinde de oldukça güçlü bir yardımcı tedavi imkânı sunar.
ERKEKLER İÇİN
Yıllar önce kuru soğanı araştırırken prostatite (prostat içi iltihaplanma) bağlı ağrı çeken erkeklerin imdadına yetişebileceğini bulmuştum. Prostatite bağlı ağrı çeken bazı hastalar için uygun bir ağrı kesici bulmak da çok zordur. Bilinen hiçbir ağrı kesici onlara derman olmaz. Almanya’da “Medizin Forum-Prostatitis” sitesine yazı yazan bir prostatit hastası, prostatite bağlı sürekli ağrı çektiğini ve bu durumun kendisini intiharın eşiğine getirdiğini yazmıştı. Bu hastaya soğan kürünü uygulamasını önermiştim. Aradan birkaç gün geçtikten sonra nasıl teşekkür ettiğini hâlâ unutamam.

‘Polykistik over’e, erken menopoza ve miyomlara karşı yapılacak kür:
İki bardak klorsuz suyu (yaklaşık 250-300 ml) kaynatınız. Orta boy yemeklik kuru soğanın en dış açık kahverengi ince kabuğunu soyduktan sonra dörde veya altıya bölüp kaynamakta olan suyun içerisine atınız. Ağzı kapalı olarak beş dakika kaynattıktan sonra ocaktan indirip ılımaya bırakınız. Ilıyınca, süzülür ve ılık olarak bir su bardağı öğle yemeğinden on dakika önce içilir. Aynı şekilde akşam yemeğinden önce tekrar taze olarak hazırlanıp on dakika önce içilir. Bu küre onbeş gün devam edilir ve kür sonlandırılır.
Dikkat: Kırmızı veya mor soğan amaca uygun değildir. Uygulanacak olan soğan kürünün taze hazırlanması ve ılık olarak içilmesi şarttır. Soğuk olarak veya beklemiş haşlama suyu içilmemelidir.

‘Prostatit’e bağlı şiddetli ağrılara karşı yapılacak kür:
Bir hafta boyunca her gün iki öğün, sabah ve akşam ikişer adet orta boy kuru soğan preslenip yarım dilim ekmekle beraber tüketilir. Presleme esnasında çıkan soğanın suyunu ziyan etmeyiniz ve de kesinlikle tuzlamayınız. Soğanı presleme imkânı bulamıyorsanız, ağızda uzun uzun çiğneyerek beraberinde yarım dilim ekmekle beraber tüketebilirsiniz. Katı meyve sıkacakları, soğan suyunu çıkarmak için de mükemmel bir çözümdür. Kuru soğanın suda veya ateşte pişirilmeden çiğ olarak tüketilmesi gerekir.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Aşırı terleme

Aşırı terleme

Özellikle yaz aylarında nem oranının ve sıcakların yüksek seviyelere ulaşmasının, aşırı terleme problemi olanların yaşam kalitesini olumsuz etkilediği bildirildi.



Deri hastalıkları uzmanı Dr. Sadiye Kuş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, terlemenin aslında daha çok sıcak yaz günlerinde yoğun olarak yaşanılan normal bir vücut fonksiyonu olduğun söyledi.

Vücudun, ısısını denetim altına almak için terlediğini belirten Dr. Kuş, bazı kişilerde özellikle koltuk altlarında, ellerde ve ayaklarda normalden fazla terleme meydana geldiğini ve bu durumun sosyal hayatı olumsuz etkileyebildiğini ifade etti.

Uzman Dr. Şadiye Kuş, iç vücut ısısı artığında deri yüzeyindeki terin buharlaşması yoluyla ısı kaybının gerçekleştiğini ve terleme sayesinde vücut ısısının yükselmesinin engellendiğini anlattı.

Fizyolojik olarak önemli bir rolü olan terlemenin aşırı olduğunda buna "hiperhidroz" adı verildiğine değinen Dr. Kuş, bunun da toplumda yaklaşık olarak yüzde 3 oranında görüldüğüne dikkati çekti.

Dr. Kuş, terlemenin çoğunlukla, herhangi bir sistemik hastalığa bağlı olmaksızın da ortaya çıktığını ifade ederek, bu duruma da "primer hiperhidroz" adı verildiğini bildirdi.

Terlemenin ayrıca genetik sendromlara, enfeksiyonlara, tümörlere, endokrin ve metabolik bozukluklara, nörolojik problemlere, alkolizme ve bazı ilaçlara bağlı olarak da görülebildiğini belirten Dr. Kuş, "Sekonder hiperhidroz" olarak adlandırılan bu sorunun giderilmesinde ise altta yatan hastalığın tedavisinin yapılması gerektiğini söyledi.

Dr. Kuş, "primer hiperhidroz"un avuç içleri, ayak tabanı ve koltuk altlarında bölgesel olarak ortaya çıkan aşırı terleme şeklinde görüldüğünü dile getirerek, şöyle konuştu:

"Aşırı terleme, ter bezlerinin büyümesine değil faaliyetinin artmasına bağlı olarak ortaya çıkıyor. Hastalarda hem bazal ter üretimi hem de strese bağlı ter üretimi artıyor. Heyecan ve stresle tetikleniyor. Hastalar genellikle uykuda değil, sadece uyanık oldukları saatlerde bu sıkıntıyı yaşıyorlar. Avuç içi ayak tabanında terleme çocukluk çağından itibaren başlarken, koltuk altlarında ergenlikle beraber görülüyor. Hastaların yaklaşık yüzde 60-80'ininin ailesinde aşırı terleme öyküsü bulunuyor. Primer hiperhidroz, yaz kış sorun olarak devam ediyor, ancak yaz aylarında hasta için daha fazla rahatsızlık verici olabiliyor. Koltuk altlarının aşırı terlemesine 'aksiller hiperhidroz' adı veriliyor. Kimi zaman stresle ilişkili olabildiği gibi stres ve anksiyeteden bağımsız olarak da görülebiliyor ve hastanın kontrolü dışında, istemsiz olarak gerçekleşiyor."

Giysilerin koltuk altlarında geniş bir kısımda tere bağlı ıslak görünüm oluşması, giyeceklerin renk ve yapısının ter nedeniyle lekelenmesi ve yapısının bozulması ile kokunun kişiyi rahatsız ettiğini vurgulayan Dr. Kuş, "Aşırı terleme, kişilerin yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Okul, iş ve sosyal yaşam zamanla bu durumdan olumsuz etkilenebiliyor, çeşitli sosyal ve sportif aktivitelerden bu nedenle kaçınabiliyor" diye konuştu.

rotate.php

Nasıl tedavi edilir?


Uzman Dr. Saniye Kuş, aşırı terleme koltuk altındaysa, öncelikle dıştan uygulanan, terlemeyi engelleyici solüsyon ve kremlerin kullanıldığını belirterek, yanıt alınamadığı durumlarda ise deri içine küçük dozlarda botoks enjeksiyonu uygulanabileceğini söyledi.

Botoksun, sinir liflerinden ter bezlerine ulaşıp bu bezlerin uyarılmalarını sağlayan kimyasal sinyalleri geçici olarak bloke ettiğini ve ter üretimini engellediğini dile getiren Dr. Kuş, şunları kaydetti:

"Her bir koltuk altında 15-20 noktaya ince bir iğneyle enjeksiyon yoluyla uygulanıyor. Etkisi 4-12 ay kadar sürüyor. Tekrar eden uygulamalarda etki süresi uzuyor. Bu yöntemle yanıt alınamayan seçilmiş hastalarda son olarak cerrahi teknikler uygulanabiliyor. Avuç içlerinin ve ayak tabanlarının aşırı terlemesinde ise ilk seçenekler dışarıdan uygulanacak antiperspiran ilaçlar, iontoforez yöntemi (elektrik akımı ve mineral partiküller ile ter üretiminin yavaşlatılması) ve seçilmiş hastalarda kısa süreli ağızdan ilaç tedavisidir. Eğer semptomlar gerilemiyorsa botox enjeksiyonları ve son olarak da cerrahi teknikler denenebilir."

El terlemesi, koltukaltı terlemesi, ayak terlemesi, yüz terlemesi; günlük faaliyetleri, sosyal yaşantıyı, öğrenimi, iş hayatını, psikolojik durumu etkiliyorsa tedavi edilmelidir…
Terlemenin normal veya aşırı olduğunu nasıl anlayabiliriz?
Kişi spor yapmadığı, ortam sıcaklığının normal olduğu, acı bir şey yemediği, sıcak bir şey içmediği halde terliyorsa veya diğer kişiler terlemediği halde terleme oluyorsa bu ?anormal? bir durumdur. Bu duruma aşırı terleme hastalığı “hiperhidroz” denilir.
Terlemenin derecesini, şiddetini nasıl anlayabiliriz?
Aşırı terleme günlük hayatı etkileyecek derecede veya kabul edilemez şekilde ise önemlidir. Ayrıntılı bilgi için tıklayın
Terlemenin nedenleri nelerdir? Başkaları terlemediği halden ben neden terliyorum?
Aşırı terleme iki şekilde ortaya çıkabilir. Birincisi vücudun yaygın aşırı terlemesidir. Genel vücut terlemesinin nedenleri bazı hastalıklar olabilir. Terleme nedenleri için tıklayın
İkinci şekli ise bölgesel aşırı terleme; avuç içi terlemesi, koltuk altı terlemesi, ayak terlemesi, yüz terlemesi veya bunların karışımları şeklinde ortaya çıkar. Hiçbir hastalığa bağlı değil, sempatik sinirlerin aşırı çalışmasına bağlıdır. Devamı için tıklayın
Terlemenin zararı var mı? Mutlaka tedavi gerekiyor mu?
Genel vücut terlemesi bazı ciddi hastalıkların habercisi olabileceğinden mutlaka dikkatli olarak araştırılmalıdır. Bölgesel terlemenin ise biyolojik olarak hiçbir zararı yoktur. Ancak günlük faaliyetleri ileri derecede olumsuz etkileyebilir. Hayatı yaşanmaz hale getirebilir. Sıkıntılarını “bölgeler” başlığı altındaki sayfalarda inceleyebilirsiniz. Terleme nedeniyle oluşan sıkıntılar fazlaysa tedavi gerekir.
Bölgesel terlemelerde terlemenin şiddetine göre; lokal krem ve losyonlar, iyontoforez tedavisi, botoks tedavisi, sistemik ilaç tedavileri, psikoterapi gibi geçici tedaviler veya klipsli ets gibi kalıcı tedavi uygulanabilir.


Aşırı terlemenin nedenleri
Terlemenin insanlarda doğal olarak gözlenen bir olay olduğunu belirterek, aşırı terlemenin nedenlerini şöyle dile getiriyor:
“Terin salgılanması insanlarda sinir sisteminin sempatetik denilen kısmının çalışması ile ilgilidir. Toplumun % 1’inde bu sistem aşırı düzeyde çalışmaktadır. Bu durumun nedeni tam bilinmemektedir ve doğuştandır. Özellikle stresli durumlarda bu sistem aşırı çalışmaktadır. Genel olarak terleme, kış aylarında daha az rahatsız edici olmaktadır. Bunun dışında tiroid bezinin aşırı çalışması, böbrek üstü bezinden kaynaklanan bazı hastalıklar, şişmanlık, menopoz, ağır psikiyatrik hastalıklar ve bazı kanserlerin tedavisinde kullanılan hormonlar aşırı terlemeye yol açabilmektedirler.”
Ruhsal ve fiziksel sorunlar
Bakteri üremesini kolaylaştırdığı için aşırı terleme kokuya da neden oluyor. Ruhsal ve fiziksel sorunlara yol açan, sosyal yaşamı zorlaştıran terleme, ellerde, koltuk altında, ayak altlarından, yüzde ve gövdede oluşabiliyor. Dr. Aslı Nar, terlemenin ellerde olduğunda da ciddi sorunlara yol açtığını belirtiyor ve şöyle konuşuyor:

“ Ellerde olduğunda hem el ile yapılan işlerde güçlük çekilmekte hem de sosyal olarak kişileri rahatsız etmektedir. Terleme stresli durumlarda gelişiyorsa ve kişi terlemeden rahatsız ise kısır bir döngü içine girilmektedir. Kişi terleyeceğini bilerek daha endişeli hale gelmekte, endişe de daha fazla terlemeye yol açmakta ve bu kısır döngü sürüp gitmektedir.”
Terlemenin nedeninin saptanması

Terleme tedavisine başlanmadan önce nedeninin saptanması gerekiyor. Terleme sorunu olan kişinin öncelikle kilo durumu inceleniyor. Aldığı ilaçlar gözden geçiriliyor. Hastanın menopozda olup olmadığı araştırılıyor. Endokrinoloji uzmanının yapacağı değerlendirme ile sorunun tiroid bezinden ya da böbrek üstü bezlerinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı belirleniyor. Bu durumların hiçbirinde sorun saptanmaz ise doğuştan sempatetik sinir sisteminin aşırı çalıştığı kanaatine varılabileceğini belirten Dr. Aslı Nar, tedaviyle ilgili şu bilgiyi veriyor:
“Tedavide ilk olarak genel tedavi yaklaşımları uygulanır. Kişi öncelikle kıyafetini düzenlemeli ve daha hafif giyecekler giymelidir. Lokal olarak talk pudrası veya oldukça etkili olan aleminyum klorid içeren solüsyonlar mutlaka denenmelidir. Bazı hastalarda sempatetik sinir sisteminin çalışmasını azaltmak ve böylece de terlemeyi azaltmak için ilaçlar kullanmaktayız. Bazı hastalarda strese bağlı terlemeyi kontrol edebilmek amacı ile psikoterapi önermekteyiz.”
Uygulanan yöntemler

Dr. Aslı Nar, terleme tedavisinde son derece başarılı sonuç veren yöntemlerle ilgili şunları söylüyor:
İyontoforez : Bu yöntemde küçük su banyosu içinde el veya ayaklara hafif elektrik akımı verilmektedir. Sık tekrarlanması gerekmektedir. Hafif ve orta derecede terlemesi olan hastalarda oldukça iyi cevap alınmaktadır.
Botulinum toksini : Özellikle koltuk altı terlemesinde kullanılan bir maddedir. Aslında doğal bir zehirdir ve sulandırılarak tıpta çeşitli amaçlarla uzun zamandır kullanılmaktadır. Ter bezlerini çalıştıran sinirleri felç ederek etki göstermektedir. Oldukça etkili bir yöntemdir. Terlemeyi 3 ila 4 kat azaltmaktadır. Altı-12 ay gibi uzun aralıklarla tekrarı gerekmektedir.
Cerrahi tedavi : Ellerdeki ve yüzdeki aşırı terleme için önerilen tedavi şeklidir. Endoskopik transtorasik sempatektomi olarak adlandırılan teknikle koltuk altından bir delik açılıp akciğer bölgesindeki yüz ve ellere giden sinirlerin başlangıç bölgesi kesilmektedir. Ellerde yüzde 99 civarında başarı elde edilmektedir. Ayaklardaki terleme için bel bölgesindeki sinirlerin kesilmesi uygulanmaktadır. Sadece koltuk altı terlemelerinde koltuk altı ter bezlerinin alınması ile iyi sonuçlar elde edilmektedir.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Uyuşma / Karıncalanma

Uyuşma / Karıncalanma

Vücudunuzun bir bölümünde his kayboldu (uyudu) ya da sanki iğne batıyormuş gibi oluyor.

Nedenleri

Sinir veya kan damarına basınç : Vücudunuzun bir tarafı üzerinde uzun süre zor bir pozisyonda oturuyor, dayanıyor veya uyuyordunuz. Genellikle de vücut “uyandıkça” iğne batıyor gibi olduktan sonra hareket ettiğinizde uyuşma geçiyor. Dirseğinize abanmak ulna sinirinize basınç yapar ve dördüncü ve beşinci parmaklarınızda karıncalanma ve uyuşma olur.

Karpal tünel sendromu : Elinizdeki (baş parmaktan yüzük parmağına kadar) ve bileğinizdeki uyuşma geceleri artıyor ve parmaklarınız, baş parmağınız ve eliniz kuvvetsizleşti. Muhtemelen kuvvet gerektiren aletleri ya da bilgisayarı sık kullanan veya sürekli tekrarlamalı hareketler yapan birisiniz. Bu durum kendiliğinden geçer ya da ağrı kesici ve bileklik gerekebilir.

Raynaud hastalığı : El ve ayak parmaklarınız uyuşuyor ve beyazlaşıyor, sonra mavileşiyor, soğuk havalarda kızarıyor ve ısındıklarında acıyor. Küçük kan damarlarıyla ilgili bir rahatsızlığınız var demektir.

Servikal (boyun omurgasında osteoartrit : Elinizde kısmi uyuşma ve karıncalanma var. Muhtemelen 50 yaşını geçtiniz ve boynunuz zaman zaman sertleşip ağrıyor. Servikal ostreoartrit söz konusu olabilir.

Boyun ağrısı omuzlarınıza, uyuşma ve karıncalanma kollarınıza vurursa ve sallanmadan yürüyemiyorsanız, servikal spondiloz olabilir.

Disk fıtığı : Sırtınızın alt kısmında hareket edince artan bir ağrı var, baldırınızda veya bacaklarınızda ağrı, uyuşma ve karıncalanma oluyor. Disk fıtığı veya disk kayması eklemlerde omurga kemiklerinin arasındaki düz, yuvarlak yastıkların yerinden çıkmasıdır. Sırtta yaralanma, kas zayıflığı veya şişmanlık sık görülen nedenleri arasındadır.

İnme veya geçici iskemi krizi : Kol ve bacaklarda güçsüzlük olsa da olmasa da vücudunuzun bir tarafında uyuşma ve karıncalanma, anlaşılamaz konuşma, bulanık veya çift görme, bilinç bulanıklığı ve baş dönmesi var. Bu uyarıcı belirtiler geçici iskemi krizinin veya inmenin habercisi olabilir.

Kendiniz Ne Yapabilirsiniz? Dolaşımı düzenlemek için uyuşan bölgeye masaj yapın. Uyuşan vücut bölgesini hareket ettirin. Giysilerinizi gevşetin. Raynaud hastalığında, el ve ayaklarınızı ısıtın. Disk kayması varsa, dizlerinizin altına yumuşak bir yastık koyarak yere uzanın veya dizlerinizin arasına yastık alarak yatın. Sıcak bir zemin üzerine uzanın. Boyun ve sırttaki sertleşme için ibuprofen veya aspirini deneyin.

Önleme Uzun süre aynı pozisyonda oturmak, dayanmak ve yatmaktan sakının. Doğru oturup kalkın. Düzgün duruş omuriliğiniz ve boynunuzdaki baskıyı kaldırır. Dik oturun, göğsünüzü kaldırın, çenenizi hafifçe eğin ve başınızı kulaklarınız omuzlarınızı değinceye kadar hareket ettirin. Sigarayı bırakın. Dolaşım sisteminizi etkiler. Tekrarlamalı işleri yaparken mola verin veya başka iş yapın. Klavyeyle çalışma mahalliniz el, bilek ve kol pozisyonu için uygun olmalıdır.

 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Cola'nın bir sırrı daha çözüldü

Cola'nın bir sırrı daha çözüldü

81690.jpg


Bilim dünyası cevabı en çok merak edilen sorulardan birine daha yanıt buldu.

Neden kolanın tadı pet şişede, cam şişede ve teneke kutuda farklı oluyor? En kaliteli kola küçük şişe kola mı?

Cevap: Evet en saf kola cam şişedeki kola... Çünkü diğer seçeneklerde plastik ve tenekede bulunan kimyasallarla kola içindeki kimyasallar küçük de olsa etkileşime giriyor ve bu durum tadın değişmesine sebep oluyor.

Coca-cola yetkilileri nasıl satılırsa satılsın her tür kolanın aynı kola olduğunu belirtiyor. Tercihin şahısların tad algısına göre değştiğini, yöntemin her formda aynı şekilde olduğunu belirtiyorlar. Bir çok insan cam şise içinde ya da buzla servis edilmesinin tadına etkili olduğu daha lezzetli olduğu kanısında. Teneke kutu, plastik ya da cam şişede farklı olduğunu kanısı psikolojik algı nedenleriyle farklılaşıyor.

Instutite of Food Technologists üyesi Sara Risch, üretim formülünün her üründe aynı olduğunu fakat sözkonusu farklılığın bazı nedenlere dayanabileceğini açıklıyor. Örneğin teneke kutularda polimer dolayısıyla lezzetin bir parça emilim gösterebileceğini, plastikteki Asetaldehit maddesinin tada karışabileceğini bu tür kimyasal etkileşimlerin bir parça da olsa farklılık yaratma ihtimali olduğunu belirtiyor.

Kolanın tadını en çok değiştirmeden koruyan şeklinin cam şişe olduğu ortada. Fakat ürünün ışık altında ya da rafta bekleme süresi de aynı oranda tadına etki eden etmenlerden.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Coca-Cola 120 yıllk geçmişi ile dnyanın hiçbir yerinde hiç kimseye açıklamam dediği?

Coca-Cola 120 yıllk geçmişi ile dnyanın hiçbir yerinde hiç kimseye açıklamam dediği?

Geçenlerde e-mail adresime bir slayt geldi. İlk önce paylaşmak istemedim ama içim de rahat etmedi. Doğruluğundan emin değilim. Ama mahkeme kararından bahsediyor ve tarih veriyor. Gösterdiği delilleri ve anlatılanları bir de siz öğrenin istedim. Yorum size ait. İster inanın, ister inanmayın
Türkiye'de hatta, dünyada ilk kez *15 Eylül 2006* günü Coca-Cola'ya karşı, içeriğini açıklaması için Antalya Tüketici Mahkemesinde dava açıldı...
Açılan davada, merkezi Atlanta'da olan ve *1886* yılında Eczacı Dr. John S.Pemberton tarafından faaliyete geçen Coca-Cola, 120 yıllık geçmişi ile *"dünyanın hiçbir yerinde hiç kimseye açıklamam"* dediği sırını açıklayacak mıydı? 19 Mart 2007 tarihinde açılan davanın 3. duruşması yapıldı.
Sıkı durun şimdi. Bu *"dünyanın hiçbir yerinde hiç kimseye açıklamam"* denilen gizli sır açıklandı ama Türkiye'deki ve dünyadaki çoğu basın-yayın organları çok fazla ciddiye almadı."O büyük bir kuruluş, uğraşılmaz" anlayışı, davanın nedenlerini mercek altına alınmasına engel oldu.
Ne de olsa Coca-Cola'nın büyük oranda reklam bütçesi vardı.
İstedikleri her türden *değerler* ile oyun oynayacaklar. Ayıbı kendileri yapacak, fakat siz yalnızca tüketici olacaksınız. Sesinizi çıkartmayacaksınız. Soru sormayacaksınız.
İşte Coca-Cola’nın gizli sırrı.
Coca-Cola özütü diye gizli tutulan formül aslında bir böcek çeşidinin (Cochineal) ezilmesi ile elde edilen sıvıdır.

resim1vz4.png


Cochineal; BU RESİMDEKİ BOCEK Kanarya adalarında ve Meksika'da yaşayan bir böcektir. Doğal ortamında çoğaldığı gibi kültürel olarak da yetiştirilmektedir.

resim2tr0.jpg


Kaktüs bitkisine kene gibi yapışarak hayatını sürdürür.

resim4ox0.jpg



Kaktüsteki böcek larvaları!!!!!


resim5hz7.jpg




BAŞKA BİR FOTO DAHA

Cochineal böceği için özel tarlalar kurulur. Aşağıdaki Bir Cochineal böceği tarlasıdır.


resim6rd5.jpg


resim7ia4.png



Ezilmiş bir Cochineal böceği ve suyu çıkarılmış bir sürü böcek. Bu böceğinin dişilerinden veya yumurtalarından çıkartılan bir boya pigmentine Karmin denir.

resim8hd5.jpg


Cochineal kurutulmuş hali… Kuru üzüm gibi demi, ama bu böcek kurusu!!!

resim9xe5.jpg



Köylüler;kendi ihtiyaçları için Aztekler’den kalma klasik yöntemlerle, böceğin özütünden dünyanın en güzel renklerinden biri olan, "carmine" i üretirler.


resim10qy7.jpg



Aztekler ve Latinler, böcekten elde edilen bu boyayı, ip boyamada kullandılar.


resim11om5.jpg



Ve ezilerek suyunun çıkarılmış hali.

resim12sp8.png
resim13of4.jpg
resim14ya5.jpg
resim16dk9.jpg
resim15pu8.jpg


İşte bütün kolaların özütü bu. Markası önemli mi?


Önce Hindistan Yüksek Mahkemesi, Cola'nın sağlığa zararlı olduğu gerekçesiyle yasaklanması yönünde bir adım attı. Arkasından Letonya'da ilköğretim okullarında Coca-Cola ve Pepsi yasaklandı. İngiltere ve Ukrania'da bazı okullarda yasaklandı.
Ülkemizde de özel olarak İstanbul Gösteri Sanatları Merkezinde de yasaklandı.

Şimdi yazacağım hikaye ne derece doğru bilmiyorum. Çünkü delil gösteremiyorum. 23 yıl kola fabrikasında çalışan birisinin naklettiği iddia edilen bir hikaye.
malumunuz kola denilen içeceğin en temel hammaddesi meyan köküdür ve meyan kökü ile beslenen canlılar arasında fare de bulunmaktadır. büyük şirketler tonlarca üretim yaptıkları için kepçelerle toplamaktadırlar meyan köklerini. Tonlarca topladıkları için de fareleri ayıklamaya uğraşmamakta, daha doğrusu uğraşamamaktadırlar.
Bu yüzden de meyan köklerini içindekilerle beraber preslemekte. Sadece kalan deri, ayak, bacak parçalarını elekten geçirerek ayıklamaktadırlar.
Meyan köklerinin suyunun yanında farenin kanı, mide özsuyu vs. gibi sıvılar da karışmakta renk siyah olduğu için estetik açıdan bir sorun olmamaktadır.
Tabi kola üretimi yapan şirketin kimyasal yöntemlerle bunu sağlığa zararsız hale getirme ihtimali de var...
Bu olayı anlatan kişi çalıştığı 23 yıl boyunca bir bardak bile kola içmemiş. Sonrasını bilmiyorum.
Cochineal böceğinin suyu yani Karmin, Musevilerden ‘kosher sertifikasi’ alamadığı için ticari olarak önemli bir engelle karşı karşıya bulunmaktadır. Müslümanlarda da Hanefi fıkıh alimlerince haram olarak değerlendirilmektedir.
İnternette http://tr.wikipedia.org adresinden de Cochineal yazarak arattınız mı aynı bilgilere ulaşabiliyorsunuz.
Hala içmek isteyenler varsa, bu bilgiyi kulak arkası yapabilirler. Ama, hiç değilse söz dinleyecek yaştaki çocuklarımıza kola yerine "halis" meyve sularımızdan, sütümüzden, ayranımızdan içirelim. Kolasız günlere...
Bundan sonra; su iç, soda iç, ayran-limonata iç....Ya da,ne yapalım...Cola da iç... Milyonlarca insan yanılmış olamaz...Milyonlarca böceğin yanılmadığı gibi...








hay allah bak şu işevalahi türkiye yönünü bilmem saglik bakanligi milletini düsünürmü onuda bilmem
bildigim teksey dünyada cok satilan bir icecekler sirasinda birinci almanlar miletini cok sever enkotu vatandasini en iyi yabanciya degismez orda satisina musadeveriliyorsa
saglik acisindan sorun yok bu kesin kisisel düsünürsek cola tiryakilik yapar onun icin
pek fazla kullanmam kulananada birsey demem icine sinmeyen icmez son zamanlarda ben disardan herhangi birsey tüketmemeye dikkat ediyorum hazir gidalar nekadar saglikli olsada temizlik adina felaket ister coco cola ister et mamulleri aklina ne gelirse
mesela helal gidalar cikali et mamulu alirken sucuk sosis kiyma gibi ne oldugu beli olmayan gidalar tüketmiyorum son zamanlarda bunlarin kokusu bile bana igrenc geliyor
yapan kisi kim olursa olsun bazi durumlarda babama güvenmem paylasim icin tesekkürler toplumun kotusu deyil kisilerin kotüsü beli olmaz istzerse en durust olsun
bana karsi hava gazi ben kendimi bilirim baskasini fazla takmam allaha inanirim ama kukuna asla buda benim prensibim
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Arrow Tansiyonunuz Düştüğünde Vücudunuzda Neler Olduğunu Biliyor musunuz? Tans

Arrow Tansiyonunuz Düştüğünde Vücudunuzda Neler Olduğunu Biliyor musunuz? Tans

Gün içinde sık sık "tansiyonum düştü" ya da "tansiyonum yükseldi!" sözleriyle karşılaşırız. Fakat tansiyonunuzu düzenleme görevinin böbreklerinize ait olduğunu belki de hiçbiriniz bilmiyorsunuzdur.
Böbrekler insan vücudundaki pek çok görevlerinin yanında kan basıncını
virgul.gif
yani tansiyonu ayarlama görevini de üstlenirler. Kan basıncını belirleyen en önemli faktörlerden biri damarların içinde bulunan sıvı miktarıdır. Damarların içindeki sıvı ne kadar fazla olursa tansiyon da o derece yükselir ve vücuttaki tüm organlara zarar verir.

586.jpg


Vücudun damarlardaki fazla sıvıyı algılaması kalbin ön odacıklarına yerleştirilmiş algılayıcılar sayesinde olur. Kalbin, içine giren fazla miktarda sıvıyla gerilmesi sonucunda kalpteki algılayıcılar beyine durumla ilgili sinyaller gönderirler. Beyin buna karşı böbreğe giden damarları ayarlayarak kanın süzülmesini artırır. Yüksek tansiyon
virgul.gif
yani damarlardaki sıvı miktarının artması, insan için oldukça tehlikeli bir durum oluşturur. Eğer bir önlem alınmazsa sonuç ölümdür. Artan kan basıncı kalbin daha fazla gerilmesine neden olur. Bu gerilmeyle kas liflerinin de araları açılır ve liflerin içine hapsedilmiş olan mesaj molekülleri serbest kalarak kana karışır. Ardından bu mesaj kan yoluyla böbreklere ulaşır. Buna bağlı olarak vücuttan atılan sıvı miktarı da artar. Böylece kan basıncı normal düzeye iner ve kalp sağlıklı olarak atmaya devam eder.


Kandaki basınç düzeyinin düzenlenmesinde böbreğin sahip olduğu rol bu kadarla da bitmez. Tansiyonun düşük olduğu durumlarda da böbrekteki çok özel yapıda bir hücre olan JGA'dan "renin" adlı bir madde salgılanır. Ancak bu maddenin doğrudan kendisinin tansiyon yükseltici etkisi yoktur. Bu madde üretildiği yerden çok daha farklı bir yerden
virgul.gif
karaciğerden salgılanan "anjiotensinojen" adlı bir molekülle birleşerek "anjiotensin-1" molekülüne dönüşür. Ancak bu oluşan hormonların da tansiyon üzerinde çok ciddi bir etkisi yoktur. Kan dolaşımında bulunan bu hormon daha sonra yine farklı bir organda
virgul.gif
akciğerde bulunan "ACE" adı verilen ve sadece "anjiotensin-1" molekülünü parçalamaya yarayan bir enzim sayesinde daha farklı bir molekül olan "anjiotensin-2" molekülüne dönüşür.

İşte damarlar üzerinde etki gösterip tansiyonu normal seviyeye çıkaracak olan asıl hormon da son noktada üretilen bu moleküldür. Bu molekül oluşmazsa kendinden önce üretilmiş hiçbir hormonun tansiyon üzerinde bir etkisi olmayacaktır. Anjiotensin-2 molekülü yine sadece kendisiyle birleşmek üzere damar yüzeyinde bulunan algılayıcılarla birleştikten sonra damarların büzülmesini ve tansiyonun yükselmesini sağlar.
Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta
virgul.gif
bu maddelerin etkilerinin birbirlerine bağlı oluşudur. Birinin olmaması diğerinin de olmaması anlamına gelmektedir. Böyle bir durumda sadece tek bir aşamasının bile rastlantılarla oluşması mümkün olmayan böyle bir sistemin bütün elemanlarının aynı anda, aynı bedende rastlantılarla oluşması imkansızdır. Rastlantıların böbreklere anlama kabiliyetini, önlem almak için gerekli olan karar yetkisini kazandıramayacağı ise tartışılmazdır. Tüm bu detaylı yapıların aynı anda var olması, onların Allah tarafından yaratılmış olduklarının açık bir göstergesidir.
 

cemaldurra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Nis 2008
Mesajlar
1,142
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
66
[/B]hay allah bak şu işevalahi türkiye yönünü bilmem saglik bakanligi milletini düsünürmü onuda bilmem
bildigim teksey dünyada cok satilan bir icecekler sirasinda birinci almanlar miletini cok sever enkotu vatandasini en iyi yabanciya degismez orda satisina musadeveriliyorsa
saglik acisindan sorun yok bu kesin kisisel düsünürsek cola tiryakilik yapar onun icin
pek fazla kullanmam kulananada birsey demem icine sinmeyen icmez son zamanlarda ben disardan herhangi birsey tüketmemeye dikkat ediyorum hazir gidalar nekadar saglikli olsada temizlik adina felaket ister coco cola ister et mamulleri aklina ne gelirse
mesela helal gidalar cikali et mamulu alirken sucuk sosis kiyma gibi ne oldugu beli olmayan gidalar tüketmiyorum son zamanlarda bunlarin kokusu bile bana igrenc geliyor
yapan kisi kim olursa olsun bazi durumlarda babama güvenmem paylasim icin tesekkürler toplumun kotusu deyil kisilerin kotüsü beli olmaz istzerse en durust olsun
bana karsi hava gazi ben kendimi bilirim baskasini fazla takmam allaha inanirim ama kukuna asla buda benim prensibim

Selamun Aleyküm,

Sevgili kardeşim, elbette ki kişisel düşüncelerinize ve tercihlerinize saygı duyarım...
Ancak herkese açık bir platform olan sitemizde bu açıklamalarına bir dişhekimi olarak müdahale etme gereği duydum... Umarım hoşgörüyle yaklaşır beni mazur görürsün... Allah hepimizden razı olsun...

Az önce de belirttiğim gibi ben bir dişhekimiyim, ve mesleğim gereği insanlara sağlık yönünden tavsiyelerde bulunmak mesleki olduğu kadar en azından insani görevimdir...

Bu açıdan bakarak diyorum ki; aman ha uzak durun... Nelerden?..
1- Sigara, 2- Kolalı içecekler, 3- Bir süre önce bir mesajıma ilave eden sevgili mavci kardeşimin haklı tespiti ile cipsler...

Bunlar içimi, kullanımı, yenmesi, tadı ve lezzeti ile insanı cezbeden ancak içten içten çok ciddi sağlık sorunlarına yol açabilen son derece sinsi ve tabiri caizse kahpe maddeler...

Kola üreten firmalar maddenin içeriğini açıklamadıkları için bu konuda bir çok iddialar ve spekülasyonlar ortaya çıkmaktadır, hangisi doğru, hangisi yanlış bilemem ama ortaya çıkan sonuçlara baktığımızda durum tam bir facia olduğu kesin...

İçinde ister çiçek, ister böcek olsun, ister pekmez, isterse alkol olsun sonuçta ağız diş sağlığına, mide üzerindeki olumsuz etkilerine ve bilmediğimiz içeriğine göre asla ve de asla tüketilmemesi gereken bir takım maddelerdir kolalı içecekler...

Kola hakkında yayınlanmış bir çok makale ve araştırma sonuçları ortada iken bir Alman hükümetinin tavrına bakarak karar vermek son derece yanlıştır...

Ben kendime bakarım başkası beni ilgilendirmez demek kişisel bir tercihtir ama bir kardeşini zararlı bir ortamdan uzak tutmak sanırım azımsanmayacak kadar güzel bir davranış olsa gerek...

Hep beraber güzel günlerde, güzel insanlarla bir arada olmak ve cennette de buluşabilmek dileğiyle, Allah'a emanet olun...
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Doğru bildiğimiz yanlışlar

Doğru bildiğimiz yanlışlar

Günümüz modern çağında bilgiye ulaşmak da kolaylaştı. İnternet, gazete ve dergiler, yazılar ve önerilerle dolu. Peki bu bilgilerin ne kadarı yanlış, ne kadarı doğru?



Her egzersiz yağ yakar!

Hayır. Yağların organizmada yanabilmesi için belli bir yüklenme şiddeti gerek. Bunun bir formülü var: 220-yaş. Nabız hızının da ortaya çıkan rakamın yüzde 50-80 aralığında olması gerekir ki yağları yakalım. Yağ yakma da en az 15-20 dakika sonra başlar.

"EKŞİ ELMA DİYABETE İYİ GELİR YARGISI YANLIŞ"
Şeker hastası diyetinin yaş, cinsiyet, fiziksel aktivite ve tedavi şekillerine göre değiştiği anımsatılan broşürde, tüm meyvelerin meyve şekeri içerdiği, bu nedenle diyetlerde belli miktarda kullanıldığı kaydedildi. Broşürde, "Meyvenin ekşi ya da tatlı olması, daha fazla tüketilebileceği ya da kan şekerini yükseltmeyeceği anlamına gelmez. Meyvelerin diyette önerilen miktarın üzerinde tüketilmemesi gerekir" denildi.

"YUMURTAYI TAHILLARLA BİRLİKTE TÜKETİN"
Yumurtanın sarısının yüksek kolestrol içermesine karşın doymamış yağ asitlerinin yüksek olması nedeniyle kolestrolü yükseltici etkisinin yağlı et ve süt ürünlerinden daha az olduğu bildirilen broşürde, kolestrolü yüksek kişilerde tüketiminin sınırlandırılmasına rağmen haftada bir ya da iki kez, normal kişilerde ve çocuklarda ise sık sık (hemen her gün 1 adet) tüketilebileceği ifade edildi. Broşürde, "Yumurtanın sebzelerle ve tahıllarla birlikte yendiği takdirde, kan kolestrolüne olumsuz etkisi olmamaktadır. Et yemeyenler, et seçeneği olarak yumurtayı tercih edebilirler" denildi.


"İYOTLU TUZU KOYU CAM KAVANOZDA SAKLAYIN"
Broşürde ayrıca, Türkiye'de iyot yetersizliği haskalıklarından korunmak için yemeklik tuzlara iyot katıldığı belirtilerek, iyotlu tuzun satın alındıktan sonra koyu renk cam kavanoza boşaltılması, ışık ve güneşten korunması (karanlık yerde saklanması), nemli ortamlardan uzak tutulması, yemek pişmeye yakın ilave edilmesi, kullanılan her paketin üzerinde belirtilen son kullanma tarihine kadar tüketilmesi gerektiği ifade edildi.

“Ekmek, makarna, pilav gibi karbonhidratların diyetten tamamen çıkarılması”
Diyet yapan kişinin yaptığı en önemli hatalardan biri vücuda yeterli miktarda karbonhidrat vermemektir. Diyete başladığı zaman ekmek, pilav, makarna, patates, mısır gibi besinleri kesen kişilerin metabolizması ihtiyacı olan karbonhidratı önce kandan almaya çalışır. Glikoz oranı düştüğünde kan şekeride palrelinde düşmeye başlar.Sonrasında vücut kas içerisindeki karbonhidratları kullanmaya başlar ve bu durum kas kaybı anlamına gelir. Bu sırada vücut kasla beraberinde su kaybına uğrar. Yani diyette karbonhidratı kesen kimse tartıdaki sonucu görünce kilo verdiği yanılğısına düşer ancak gerçek olan vücudun kaybettiği yağ değil kas ve sudur.


Tıptaki bütün gelişmelere rağmen sağlık konusunda bir sürü şeyi yanlış biliyoruz.


Romalılar devrinde hastalıkların tedavisi için vücuttan biraz kan akıtmanın yeterli olacağı sanılıyordu. O zamandan bu yana doğayı ve insan fizyolojisini anlamak yolunda çok mesafe aldık ama bazı mitleri bir türlü aşamadık.

21.Yüzyıl sağlık mantrası şöyle: Kilo vermek ve sağlıklı yaşamak için çokça su için ve karbonhidratlardan kaçının. Çoğu kere bunu sorgulamadan kabul ediyoruz.

Guncel.Net olarak açıklıyoruz: İşte doğru bildiğimiz bazı yanlışlar:

Günde sekiz bardak su içmeliyiz

Gerçek: Bu mitin kaynağı
virgul.gif
suyun arındırıcı etkisine duyduğumuz inanç. Vücudun normal ihtiyacı 750 ml sudur. Bu miktarı aşan miktarda su alırsanız vücut bunu dışarı atar.

Bazı besinler kanseri önler

Gerçek: Gazetelerde çokça yer alan haberlere göre düşük yağlı bir diyet izler ve egzersiz yapabilirseniz kanseri önleyebileceğiniz anlatılıyor. Oysa kanser ilerleyen yaşla ortaya çıkma ihtimali artan ve pek çok tetikleyici faktörden etkilenebilen bir hastalıktır.

Sağlıklı beslenme ve egzersiz tabii ki sağlıklı bir yaşam için şarttır ama kanseri önlemenin kutsal formülü bu değildir.

Antibiyotikler ve alkol karıştırılmamalıdır

Gerçek: En yaygın yanlış anlamalardan biridir. Antibiyotiklerin etkisini azaltmamak adına
virgul.gif
ilaç alırken alkolden kaçınılması tavsiye edilir. Oysa bu tam olarak doğru değildir. Antibiyotiklerin etkisi alkole alındıklarında azalmaz.

Ama Metronidazol ve Tinidazol bazlı ilaçlar alınırken alkol alınması durumunda baş ağrısı ve kusma gibi yan etkiler görülebilir.

Kilo vermek için karbonhidratlardan kaçınılmalıdır

Gerçek: Aslında pek de öyle değil. Junk food tabir edilen besinlerdeki hidrojenize yağlar şişmanlatıcı etkiye sahiptir
virgul.gif
orası doğru. Ancak sağlıklı beslenme için lifli gıdalarla birlikte bir miktar karbonhidrat alınması vücudun enerji ihtiyacı için şarttır.

Bilgisayarlar sağlığımıza zararlıdır

Gerçek: Maalesef bu doğru. Bilgisayar kullanımı sırt ağrılarına yol açıyor. Gözleri de yoruyor.
Gün boyunca bilgisayar kullanmak durumundaki çalışanları ergonomik masa ve sandalyeler kullanması şart. Ayrıca her 20 dakikada bir gözlerinizi ekrandan en az 20 saniyeliğine ayırmalısınız.

Vücut kıllarını tıraş etmek
virgul.gif
daha sonra kalın ve gür çıkmalarına neden olur

Gerçek: Epilasyoncuların çok sevdiği bir dedikodu bu. Jiletle aldığınız vücut kılları daha kalın veya daha çabuk çıkmaz.

Kötü beslenme ve kötü hijyen sivilcelere neden olur

Gerçek: Pek çok doktor
virgul.gif
akne ve sivilcelerin esasen vücudun hormon salgısının bir sonucu olduğunu bilir. O yüzden ergenlik çağındaki gençlerde sıklıkla sivilce çıkar. Akne tedavisinde doktorlar diyet tedavi yöntemlerine başvursa daa asıl tedavi ilaç tedavisidir. İyi beslenmenin sağlıklı bir cilt için gerekli olmadığını söylemek istemiyoruz ama cilt bozukluklarının pek çok başka sebebi vardır.

Sağlıklı bir vücut için en gerekli yol detoksifikasyondur

Gerçek: Detoksifikasyon Batı’da son yıllarda başarıyla uygulanan bir yöntem. Ama son derece pahalı bir yöntem olduğunu da vurgulamak gerekli. Üstelik insan vücudu
virgul.gif
dışarıdan alınan zehirli maddeleri temizlemek konusunda zaten gerekli ekipmanlara sahip durumda.

Düzenli egzersiz
virgul.gif
ter atma ve vücudun su eksiğini giderme yoluyla vücudunuza destek olmanız şartıyla vücudunuz gerekli detoksifikasyonu yapacaktır. Bundan fazlası paranızı ve zamanınızı boşa harcamak olur.

YANLIŞ: Kahve, sarhoş bir insanı ayıltır.
DOĞRU: Yanlış! Alkol, vücut tarafından sabit bir oranda (bir birim olan 8 gr.’ı yaklaşık bir saatte) metabolize edilir ve bunu hızlandırmanın hiçbir yolu yoktur. Bir büyük boy birada (yarım litre) iki birim alkol vardır. Dolayısıyla iki büyük bira içerseniz, kanınızdaki alkol seviyesinin sıfırlanması dört saat alacaktır. Kahve yalnızca sizin daha uyanık bir sarhoş olmanızı sağlar. En iyisi alkolün etkilerinin kendiliğinden geçmesini beklemektir
--------------------------------------------------------------------
YANLIŞ: Ispanak insanı güçlendirir – tıpkı Temel Reis gibi!
DOĞRU: Bu efsane, ıspanağın demir açısından zengin olduğu gerçeğinden ileri gelir. Fakat tam bu noktada bir hata yapılıyor, çünkü aslında ıspanakta sanıldığı kadar çok demir bulunmaz. İster inanın ister inanmayın, bu efsane bir el yazısı hatasından kaynaklanmaktadır. 1870’de bir doktor ondalık işaretini yanlış yere koyduğu için, ıspanağı olduğundan on kat fazla demir içeriyor gibi göstermiş oldu.
--------------------------------------------------------------------
YANLIŞ: Alexander Graham Bell telefonu icat etti.
DOĞRU: Hepimiz Graham Bell’in telefonu icat ettiği ve ilk olarak sekreteri Watson’ı aradığıyla ilgili hikâyeyi duymuşuzdur. Fakat aslında çalışan ilk telefon bundan 15 yıl önce, Alman bir mucit olan Philipp Reis tarafından icat edilmişti. “Reis Telephon” ismini verdiği bu cihazı, ilk olarak 1861’de sunmuştu. Reis Telephon, müzik notalarını oldukça net olarak, ancak insan sesini zayıf bir şekilde iletebiliyordu. İnsan sesinin tel üzerinden ilk iletiminin Reis tarafından üretilen cihazla gerçekleştirildiği su götürmez bir gerçek. Ancak buna rağmen bütün övgüyü Bell alıyor
-------------------------------------------------------------------
YANLIŞ: Kutup ayıları solaktır.
DOĞRU: Bu efsanenin nerden çıktığı tarihin karanlık dehlizlerine gömülmüştür. Hayatlarını kutup ayılarını araştırmaya adamış bilim adamları, bu hayvanların iki ellerini de aynı beceriyle kullanabildiklerini gözlemlemişlerdir. Bu efsanenin yayılma sebebi belki de, kutup ayılarının sol ellerini çok iyi kullanabildiklerini gören fakat sağ elleriyle de aynı şekilde çalışabildikleri gerçeğini gözardı eden insanlar olabilir.

“Sabahları çiğ yumurta içmek vücuda dinçlik verir!”

Çiğ yumurta tüketimi bilinenin aksine bazı vitaminlerin vücutta kullanılmasını engeller. Bu nedenle, çocuklarınızın sabah kahvaltısı için yumurtayı pişirmenizde fayda var. Çiğ olduğu kadar, fazla pişirerek tüketilen yumurta da pek sağlıklı sayılmaz. Bu nedenle, en sağlıklı yumurta kıvamı kayısı yumuşaklığı dediğimiz, sarısı tok ve etrafında yeşil halka bulunmayanıdır. Sarısı etrafında yeşil bir halka oluşmuş ise yumurtanızı fazla pişirmişsiniz demektir.


“Süt ne kadar çok kaynatılırsa, o kadar çok mikrop ölür!”
Vitamin ve mineral deposu olarak bilinen sütü aşırı kaynatmak, içermiş olduğu vitaminlerin azalmasına neden olur. Bu nedenle pastörize veya sterilize olmayan sütü kaynatırken, kabardıktan sonra 4-5 dakika daha sürekli karıştırılmalı ve hemen soğutmalıyız. Pastörize veya sterilize olan sütleri ise kaynatmaya gerek yoktur.


“Fazla yağların idrarla atılması için kekik, sinameki, maydanoz gibi bitkileri kaynatıp, suyunu içiyorum. Bunu yapmak doğru mu?”
Kekik suyu, sinameki, haşlanmış maydanoz suyunun, yağları vücuttan attığına dair yanlış bir inanış var. Maydanoz suyu, sinameki gibi bitkiler bağırsakların çalışmasına yardımcı olur ve diyetlerde sıkça karşılaşılan kabızlığı önler. Ancak, yağları vücuttan idrar yolu ile attığı bilgisi yanlıştır.


“Sabahları aç karnına ılık limonlu su zayıflatır mı?”
Yanlış bir bilgi. Biz beslenme uzmanları, sabah aç karnına su içilmesini tavsiye ederiz. Ancak bunun zayıflama ile bir ilgisi yoktur. Burada amaç, 8-9 saat gibi uykuda geçen vücudu güne hazırlamaktır. Tıpkı sabahları yüzümüzü yıkamak gibi. Limon, tok tutucu bir besindir. Ancak limonlu suyun yağ eritme gibi bir özelliği yoktur.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Doğru bildiğimiz yanlışlar 2

Doğru bildiğimiz yanlışlar 2

Yiyeceklerin etkileri ile ilgili olarak bilinen doğru ve yanlışları haberleştiren İngiliz The Times gazetesi, acı biberin gerçekten bağımlılık yaptığını, yaşlandıkça kilo alındığı inanışının ise gerçeği yansıtmadığını yazdı.

Şeker boğaz ağrısına iyi gelir: Doğru
Şeker, bal ve pekmez, boğazdaki tahriş olmuş mukus zarının üzerini kaplar ve ağrıyı hafifletir. Hardal, yabanturpu ve güçlü soğanlar da mukusu sökerek boğaz ağrısını rahatlatır.

Bakırlı yiyecekler saçların ağarmasını önler: Yanlış
Bakır eksikliği saçların ağarmasını hızlandırsa da, bu minerali içeren yengeç, istiridye, ayçekirdeği, fıstık ve badem gibi yiyeceklerin yenmesiyle saç ağarması önlenemez. Saçlardaki pigment eksikliği renk kaybına yol açar.

Acı biber bağımlılık yapar: Doğru
Acı biber yendiğinde hissedilen acı, vücudun "doğal ağrı kesici" olarak bilinen endorfin hormonunu salgılamasına yol açar. Endorfin, aynı zamanda haz hissi de verdiği için insanlar bir süre sonra bu hazzı yeniden hissetmek için daha acı biberler yemeye başlar.

Pişirmek mineralleri yok eder: Yanlış
Demir, çinko, iyot, selenyum gibi çoğu mineral, besinlerin pişirilmesiyle kaybolmaz. Yalnızca potasyum pişirme sıvısına karışır ve bu sıvı kullanılmazsa mineral yok olur.

Çekirge, ıstakozdan daha besleyici: Doğru
İki çekirgede 28 gram protein (erkeklerin günlük ihtiyacının yarısı, kadınlarınkinin yüzde 75'i) ve 6 mg demir (günlük ihtiyacın yarısı) bulunur. Bütün bir ıstakoz ise 22 gram protein, 0.8 mg demir içerir.

Pizza abur cubur grubuna girer: Yanlış
Yarım margarita pizza ve balzamik sirkeli bir salata yiyerek yalnızca 360 kalori ve 12 gram yağ tüketmiş olursunuz. Ayrıca, bir porsiyon sebze yemiş olursunuz.

Kadınlar yağlı ve tatlı yiyecekleri sever: Doğru
Birçok araştırma, kadınların bisküvi, kek gibi yağlı ve şekerli yiyecekleri, erkeklerinse cips gibi yağlı ve tuzlu yiyecekleri tercih ettiğini gösteriyor.

Yaşlandıkça kilo almak kaçınılmazdır: Yanlış
Yaşlandıkça kas kütlemiz azalsa ve kalori yakma hızımız düşse de, düzenli egzersiz yaparak bu durumun önüne geçebiliriz. Üstelik spor salonuna gitmeden evde basit hareketlerle kilo almayı önleyebilirsiniz.

Elma uçuğu iyileştirir: Doğru
Bir elmada 150 "süper besleyici" maddenin yanı sıra vitaminler, mineraller ile tansiyon ve kolesterolü düşüren pektin maddesi bulunur. Elmanın içindeki kuersetin maddesi, uçuğa yol açan virüsleri öldürür. Kuersetin maddesi kabuğun hemen altında bulunduğu için elmayı kabuğuyla yemek en iyisidir.

C vitamini soğuk algınlığıyla savaşıyor: YANLIŞ
- C vitamini bağışıklık sistemini güçlendirir. Soğuk algınlığını iyileştirmiyor.

Parmak çıtlatmak kireçlenmeye sebep oluyor: YANLIŞ
- Çıkan ses kireçlenmeden değil eklemler arasındaki hava boşluklarından geliyor.

Soğuk yere oturmak basura sebep oluyor: YANLIŞ
- Basura sadece fiziksel olarak zorlanma sebep oluyor.

Islak saçla dışarı çıkmak soğuk algınlığına sebep oluyor: YANLIŞ
- Soğuk algınlığına virüsler neden olur.

Bir bardak şarap yararlı: DOĞRU
- Kırmızı şarapta bulunan antioksidanlar damarların tıkanmasını önlüyor.

Yemekten sonra yüzmek tehlikeli: YANLIŞ
- Dolu midenin sağlığa bir zararı yok..



Yemek sonrası sakız çiğnemek mide yanmasını önler.
YANLIŞ

Halk arasında mide yanması olarak da bilinen Gastro Özofageal Reflü hastalığı, mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçmasıdır. Reflü, asitli mide içeriğinin yemek borusuna gelmesi ve uzun süre temas etmesiyle yemek borusunun asitten kendini koruma özelliğinin yok olmasından kaynaklanır. *Amerikan The Journal of Dental Research’de yayınlanan araştırmaya göre sakız çiğnemek mide yanmasını engellemiyor. Mide yanmasından şikayetçi 31 kişi üzerinde yapılan çalışmada sakız çiğneyenlerin mide asidi değerlerinin daha aşağıya çekildiğinin doğru olduğu fakat bunun mide yanmasını önleyecek derecede olmadığı belirlendi.

Önemli kararlar öncesi sabahı beklemek gerekir.
YANLIŞ

Amerikan Uyku Derneği, pek çok kişinin yatağa uzandığında ertesi gün yapacaklarının listesiyle meşgul olduğunu belirtiyor.

Loma Linda Üniversitesi’nde Uyku Bozuklukları Merkezi başkanı Ralph Downey, yatağa kesinlikle “yapılacaklar” listesiyle beraber gitmememizi tavsiye ediyor.

Downey ekliyor: “Yapılacak listesini hazırlamak için akşam erken saatleri tercih etmelisiniz, ve tamamladığınız bu listeyi çekmecenize koyup, onu orada bırakmalısınız. Eğer iyi bir uyku almazsanız zihniniz de vücudunuz gibi yorgun olduğundan güne çabuk başlayamaz ve kararlarınıza olumsuz etki edebilir”


Yumurta kilo aldırır.

Yanlış!

*Yapılan bir çalışmada, yaklaşık 120 obez ila aşırı kilolu erkek ve kadın hastalar arasında yapılan bir araştırma sonuçlarının yumurtanın bir faydasını ortaya çıkardığı açıklandı. İkiya gruba ayrılan hastalardan birinci grup kahvaltıda 2 yumurta tüketirken, ikinci grup ise aynı kalori ve yağ oranlarında baget ekmek tüketti. Yaklaşık 8 hafta süren bu araştırmada, katılımcıların haftada en az 5 sabah kahvaltı etmeleri sağlandı. Bu kahvaltı menüleri 1000 kalorinin altında tutuldu ve yağ açısından düşük seviyeli yiyecekler tüketildi.

Baget ekmek yiyen gruba oranla kahvaltıda yumurta tüketen grupta şu farklar göze çarptı;

•Diğer gruba oranla yaklaşık 2 kat daha fazla kilo verdiler.
•Bel ölçülerinde diğer gruba oranla yaklaşık %83 daha fazla incelme kaydettiler.
•Daha enerjik ve güçlü hissettikleri belirlendi.


Dejavunun nedeni bilinmemektedir.
YANLIŞ!

*Yaşanılan bir olayı daha önceden yaşamış veya görülen bir yeri daha önceden görmüş olma duygusu “dejavu”nün, beynin bellek bölgesiyle ilgili olduğu ortaya çıktı.

İnsanların yaşamadıkları, hayali olayları nasıl yaşamış gibi hissettiklerini bulmak için nörologlar, sağlıklı gönüllülerin beyinlerinin MR’larını çekti. Bilim adamları, MR sırasında gönüllüleri, yaşanmış ve hayali anılarıyla ilgili teste tabi tuttular.

Katılımcıların emin olduklarını söyledikleri, ancak hayali olduğu belirlenen olayları düşündükleri sırada, beynin üst bölgesinde bulunan ve ayrıntısız biçimde olayların yalnızca ana fikrini belleğe alan bölgenin daha etkin olduğu gözlendi. Öncelikle bu bölümdeki anılarını düşünen kişilerin yanlızca kimi olayların genel hatlarını hatırlayabildikleri ve yanılabilecekleri ortaya çıktı.

Amerikan Duke Üniversitesi’nden nörolog Dr. Roberto Cabeza, insan belleğinin bilgisayarınkine benzemediğini belirterek, insanların sık sık, yaşanmamış olsa bile kimi olayları geçmişte yaşadıklarını sanabildiklerini söyledi.

Günde sekiz bardak su içmeliyiz

Gerçek: Bu mitin kaynağı, suyun arındırıcı etkisine duyduğumuz inanç. Vücudun normal ihtiyacı 750 ml sudur. Bu miktarı aşan miktarda su alırsanız vücut bunu dışarı atar.


Bazı besinler kanseri önler

Gerçek: Gazetelerde çokça yer alan haberlere göre düşük yağlı bir diyet izler ve egzersiz yapabilirseniz kanseri önleyebileceğiniz anlatılıyor. Oysa kanser ilerleyen yaşla ortaya çıkma ihtimali artan ve pek çok tetikleyici faktörden etkilenebilen bir hastalıktır.

Sağlıklı beslenme ve egzersiz tabii ki sağlıklı bir yaşam için şarttır ama kanseri önlemenin kutsal formülü bu değildir.



Antibiyotikler ve alkol karıştırılmamalıdır

Gerçek: En yaygın yanlış anlamalardan biridir. Antibiyotiklerin etkisini azaltmamak adına, ilaç alırken alkolden kaçınılması tavsiye edilir. Oysa bu tam olarak doğru değildir. Antibiyotiklerin etkisi alkole alındıklarında azalmaz.

Ama Metronidazol ve Tinidazol bazlı ilaçlar alınırken alkol alınması durumunda baş ağrısı ve kusma gibi yan etkiler görülebilir.


Kilo vermek için karbonhidratlardan kaçınılmalıdır

Gerçek: Aslında pek de öyle değil. Junk food tabir edilen besinlerdeki hidrojenize yağlar şişmanlatıcı etkiye sahiptir, orası doğru. Ancak sağlıklı beslenme için lifli gıdalarla birlikte bir miktar karbonhidrat alınması vücudun enerji ihtiyacı için şarttır.


Bilgisayarlar sağlığımıza zararlıdır

Gerçek: Maalesef bu doğru. Bilgisayar kullanımı sırt ağrılarına yol açıyor. Gözleri de yoruyor.
Gün boyunca bilgisayar kullanmak durumundaki çalışanları ergonomik masa ve sandalyeler kullanması şart. Ayrıca her 20 dakikada bir gözlerinizi ekrandan en az 20 saniyeliğine ayırmalısınız.


Vücut kıllarını tıraş etmek, daha sonra kalın ve gür çıkmalarına neden olur

Gerçek: Epilasyoncuların çok sevdiği bir dedikodu bu. Jiletle aldığınız vücut kılları daha kalın veya daha çabuk çıkmaz.

Kötü beslenme ve kötü hijyen sivilcelere neden olur

Gerçek: Pek çok doktor, akne ve sivilcelerin esasen vücudun hormon salgısının bir sonucu olduğunu bilir. O yüzden ergenlik çağındaki gençlerde sıklıkla sivilce çıkar. Akne tedavisinde doktorlar diyet tedavi yöntemlerine başvursa daa asıl tedavi ilaç tedavisidir. İyi beslenmenin sağlıklı bir cilt için gerekli olmadığını söylemek istemiyoruz ama cilt bozukluklarının pek çok başka sebebi vardır.

Sağlıklı bir vücut için en gerekli yol detoksifikasyondur

Gerçek:
Detoksifikasyon Batı’da son yıllarda başarıyla uygulanan bir yöntem. Ama son derece pahalı bir yöntem olduğunu da vurgulamak gerekli. Üstelik insan vücudu, dışarıdan alınan zehirli maddeleri temizlemek konusunda zaten gerekli ekipmanlara sahip durumda.

Düzenli egzersiz, ter atma ve vücudun su eksiğini giderme yoluyla vücudunuza destek olmanız şartıyla vücudunuz gerekli detoksifikasyonu yapacaktır. Bundan fazlası paranızı ve zamanınızı boşa harcamak olur.




 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Göz sağlığında bildiğimiz doğrular, yanlış olabilir!

Göz sağlığında bildiğimiz doğrular, yanlış olabilir!

Besinler, göz sağlığımız için büyük önem taşıyor. Çoğumuz balık veya havuç yemenin gözlere iyi geldiğini duymuşuzdur. Veya göz kapağımızda arpacık çıktığında; çay ile kompres veya sarımsak sürmek gibi uygulamaları çoğumuz denemişizdir. Peki bunlar gerçekten doğru uygulamalar mı?
Acıbadem Göz Sağlığı Merkezi´nden Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Banu Coşar göz sağlığımıza besinlerin etkileriyle ilgili halk arasında mit haline gelmiş 8 konu ile ilgili bilgi verdi:
images


1. Balıktaki Omega 3´ü Vücut Daha Kolay Kullanıyor

Balık tüketimi ile alınan omega-3 yağ asitlerinin; görmeyi tehdit eden “yaşa bağlı sarı nokta hastalığı” ve kadınlarda “göz kuruluğu” riskini azalttığını gösteren bazı veriler mevcut. Omega-3’ten zengin balıklar arasında ton balığı, somon, uskumru, ringa, alabalık ve sardunya yer alıyor. Balık yağı hapları da, balık tüketiminin yerine geçiyor. Omega-3 yağ asitlerini bol içeren diğer besinler ise keten tohumu, ceviz ve koyu yeşil yapraklı sebzeler. Ancak, balıktaki omega-3’ün vücut tarafından kullanımı daha kolay oluyor.
2. Havuç, Göz Sinirlerine İyi Geliyor
Havucun gözlere faydalı olduğu ve gece görüşünü artırdığı yönünde yaygın bir inanç vardır. Gerçekten de havucun içindeki beta-karoten (A vitamini), gözün retina (sinir) tabakasında ışığı algılayan hücreler için gereklidir. “Rod” ve “kon” ismi verilen bu ışık algılayıcılar, ciddi A vitamini eksikliğinde fonksiyon görmez ve gece körlüğü oluşur.
3. Arpacığa Sarımsak Sürmeyin, Ilık Su Kompresi Yapın
Arpacık ve şalazyon (yağ kisti), göz kapağında şişlik yapan ve birbiri ile karıştırılan hastalıklar. Her iki hastalıkta da kirpik diplerindeki yağ bezlerinin kanal ağzı tıkanıyor. Ancak şalazyonda sadece tıkanıklık oluyor; arpacıkta ise tıkanıklığa ek olarak, mikrobik iltihaplanma söz konusu. Arpacığın tedavisi sıcak pansuman, antibiyotikli damla ve pomad ile yapılıyor. Şalazyonda ise bu tedaviye kortizonlu damlalar da ekleniyor.
Sarımsağın içindeki sülfid bileşenlerinden “alisin”in antibakteriyel etkisi biliniyor. Ancak günümüzde pek çok antibiyotikli/kortizonlu damla ve pomad varken, sarımsak sürmek tavsiye edilen bir uygulama değil.
Çayla kompres ise, çay yüzünden değil, sıcak etkisi ile arpacığa ve şalazyona iyi geliyor. Hiç çay kullanmadan, sadece sıcak su ile kompres yapın.
images

4. Salatalık Şişen Gözlere İyi Geliyor

Göz altı torbaları, göz çevresindeki yağ torbalarından kaynaklanıyor. Yaş ilerledikçe, bu yağ torbalarını geride tutan zar gevşiyor ve yağlar öne doğru gelip, iyice belirginleşiyor. Ancak kimilerinde genç yaşlarda da yapısal olarak bu yağ torbaları belirgin olabiliyor. Sabahları, göz altları daha şiş oluyor. Bunun nedeni yatarken kan dolaşımı dağılımının değişmesi ve yerçekimi etkisi ile göz çevresinde sıvı birikmesi. Salatalık, cilde uygulandığında hafif “astringent” yani sıkılaştırıcı/büzüştürücü özellik gösteriyor. Bunun nedeni içindeki askorbik asit (C vitamini) ve kafeik asit. Salatalığın yapısının çoğunu ise su oluşturuyor. Bu da buzdolabından çıkarıldığında yarattığı soğutucu etkiyi sağlıyor. Salatalık hem içindeki “su tutucu etkiyi azaltan maddeler”, hem de “soğuk” etkisi ile göz kapaklarının üstüne konduğunda sabah şişliğini gerçekten azaltıyor. Ve eğer böyle bir uygulama yapmak istiyorsanız, -salatalık alerjiniz olmadığı müddetçe-, göz sağlığınız açısından bir sakıncası yok.
Ancak göz altı şişliklerini azaltmak için en etkin yol sabahları doğrudan soğuk kompres yapmak: Bunun için, buz veya eczaneden aldığınız soğutucu jel poşetlerini kullanabilirsiniz. Soğuk kompres, göz çevresindeki damarları büzerek göz altında biriken ödemin (şişliğin) azalmasını sağlıyor. Ama tabii göz altı torbaları çok belirginse, kalıcı çözüm ancak “blefaroplasti” denen operasyonla sağlanabiliyor.


5. Badem Yağı Kirpikleri Uzatmıyor

Badem yağı (“almond oil”) içerdiği antioksidanlar nedeni ile pek çok göz çevresi kreminin ve makyaj temizleyicinin içinde bulunuyor. Ancak badem yağının kirpikleri uzattığını gösteren bilimsel bir çalışma yok. Kirpikleri gürleştirdiği bilinen tek madde, bazı göz tansiyonu ilaçlarının içinde bulunan “prostaglandin anologları”. Ama göz tansiyonu hastası değilseniz, sakın bu göz damlalarını kullanmayın çünkü kontrolsüz göz damlası kullanımının istenmeyen başka yan etkileri de var.

images

6. Parlak Gözler İçin Sakın Limon Sıkmayın

Asla böyle bir uygulama yapmayın. Limonun gözleri parlatan bir etkisi yoktur. Aksine limonun içindeki sitrik asit ve düşük pH yüzünden gözleriniz kızarır, yanar ve tahriş olur.
7. Göze Özel Vitamin, Sarı Nokta Hastalığına Faydalı
Gözler için özel olarak üretilmiş vitamin hapları mevcut. Bu vitamin kombinasyonları, yaşa bağlı sarı nokta hastalığının ileri evreye geçme riskini %25 oranında azaltıyor. Yaşa bağlı sarı nokta hastalığı, yaşlılıkta görme kaybına en sık yol açan hastalıklardan biri. Sarı nokta hastalığının ilerlemesini yavaşlatıcı etkiye sahip formulasyon şöyle:
C vitamini 500 mg
E vitamini 400 IU
Beta-karoten 15 mg
Çinko oksit 80 mg
Kuprik oksit 2 mg
Şimdilik herkese değil, sadece yaşa bağlı sarı nokta hastalığı olanlara göz için ekstra vitamin kullanımı tavsiye ediliyor.
8. Haftada 2 Balık, Fındık, Sebze-Meyve Gözlere İyi Gelir
Göz sağlığı için beslenmenizde şu basit değişiklikleri yapmak faydalı:
Omega-6 yağ asitlerinden zengin pişirme yağları yerine daha az omega-6 içeren zeytinyağını tercih edin. (Balıkta bol bulunan omega-3 yağ asitlerinin aksine, omega-6 yağ asitleri sağlıklı değil.)

Bolca balık, meyve ve sebze tüketin.

Doymuş yağlar ve margarinden kaçının.

Kızartılmış besinlerden kaçının.

Özetle, bolca yeşil yapraklı sebze, haftada 2 porsiyon balık, fındık, sarı/turuncu meyve ve sebze tüketimi; vücut sağlığınız için olduğu gibi göz sağlığınız için de yararlı...
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
ilaçlarda doğru bildiğimiz yanlışlar

ilaçlarda doğru bildiğimiz yanlışlar

Modern tıbbın 10 büyük yalanı
“Batı tıbbında bilimin esamesi okunmuyor...” Bunu biz değil, Amerikalı ilaç kimyageri Shane Ellison söylüyor.

264825.jpg

Uzun yıllar sektörün içinde bulunan Ellison, Hayykitap’tan çıkan “Batı Tıbbı Sağlığınızın Altını Nasıl Oyar” adlı çalışmasında ilaç şirketlerinde dönen olayları, insan sağlığının nasıl paraya kurban edildiğini yılların deneyimlerine dayanarak anlatıyor. Aslında ülkemizde de zaman zaman ilaç şirketlerinin doktorlarla kurduğu ilişkiler etik dışı bulunduğu için gündeme geliyor. ‘Modern tıbbın 10 büyük yalanı” üst başlığıyla verilen kitapta Ellison, ilaç şirketlerinin uydurduğu en büyük yalanlardan biri olan kolesterol üzerinde çok duruyor. Ne yüksek kolesterol kalp krizine yol açıyor ne de ilaçlar kolesterolü düşürüyor. Peki biz ne yapıyoruz? Başımız bir küçücük ağrısa dahi, hemen ağrıkesicilere saldırıyoruz. Doktorumuzun söylediğini sıkı sıkıya uyguluyoruz. Oysaki, Ellison’a göre, doktorlar da itibarlı tıp dergileri tarafından fena halde kandırılıyor. Ellison, “Bulgularımın sonuçları: Batı tıbbı, hile üzerine inşa edilmiştir. Doyurulamayan bir paragözlülükle motive olmaktadır, sağlıkla değil.” diyor. İşte yazara göre Batı tıbbının 10 büyük yalanı!
95546.jpg


”Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA)’nin onayladığı ilaçlar güvenli ve etkindir.”

Bu görüş Ellison’a göre büyük bir yalan. Çünkü Vioxx isimli ilaç kalp krizi ve felce neden olmasına rağmen FDA tarafından onaylandı. Aynı durum tansiyon ilacı Posicor, antidepresan Prozac, Zyprexa ve daha birçok ilaç için geçerli…

”İlaçlar bilime dayanarak onaylanır.”

USA Today gazetesine göre FDA uzmanlarının yarıdan fazlasının, ilaç şirketleriyle doğrudan maddi ilişkisi var. İlacın piyasaya çıkıp çıkmayacağına karar veren kurulun yüzde 51’i, diğer yüzde 49’u ölümcül ilaçların güvenli ve gerekli olduğunu ikna etmek için uğraşıyor.

”İlaç reklamları bizi bilinçlendirir.”

Pfizer’in en çok sattığı kolesterol düşürücü ilacı Lipitor’un reklamlarında kas ağrısı, kas kaybı, güçsüzlük gibi yan etkilerin görülmediğini söylüyor. Oysaki bu, diğer kolesterol düşürücü ilaçlara karşı üstünlük sağlamak için uydurulan bir yalan. Pfizer, FDA tarafından bu konuda uyarılmış ama hakkında dava açılmamış.

”İlaçlar, yaşam kalitemizi yükseltir.”

FDA tarafından onaylanan ilaçlar her yıl yaklaşık 160 bin kişiyi öldürüyor. Yaklaşık iki milyon insan, ilaçların yol açtığı hastalıklara yakalanıyor. Obezite, kanser, böbrek yetmezliği, otizm, depresyon bu hastalıklardan bazıları.

”Doktorlar reçeteli ilaçların tehlikeleri konusunda hassastır”

Batıda doktorlar, reçeteli ilaçlar hakkında bilgi edinmek için tıp dergilerine başvuruyor. Çünkü en güvenilir kaynak bu dergiler. Bütün makaleler bilimsel gerçeklere dayanarak sunuluyor. Oysaki, Batı’da ‘tıbbi hayalet yazarları’ var. Bu ‘güvenilir’ makaleleri onlar yazıyor. Kim bunlar? Tabii ki, ilaç şirketleri tarafından kiralanan hekimler!

”Besin destekleri tehlikelidir”

İlaç şirketleri, besin destekleriyle rekabeti aza indirmek için hükümeti etkileme amaçlı bir dizi teknik kullanıyor. Bunlardan ilki, besin maddelerinin doğru kullanımıyla ilgili dersin 85 yıl önce tıp fakültelerinden kaldırılmış olması. Bir diğeri ise, ilaç endüstrisi lobisinin medyayı etkisi altına alarak, besin desteklerine karşı olumsuz bir hava estirmesi.

”Efedra kalp krizi ve inmeye neden olur”

Ellison’a göre kalp hastalığı için önerilen Efedra uzun yıllardır güvenle kullanılan bir ilaçtı. Ama ilaç şirketleri Efedra’ya karşı çıktı ve yasaklandı. Çünkü reçetesiz satılan birçok ilaç da Efedra’nın etkisine sahip. Mesela burun damlaları, soğuk algınlığı tabletleri, öksürük şurupları ve astımı rahatlatıcı preparatlar gibi. Efedra, diğer hastalıklara da iyi geldiği için ilaç şirketlerini zarara sokuyordu. Yasaklamadan önce Amerika’da her yıl 2 milyar dozdan fazla satılıyordu.

”Yüksek kolesterol, kalp hastalığı için risktir”

Bu sağlık efsanesi ABD’de çökertildi. Kalp hastalığı 35 yaşın üzerindeki tüm Amerikalılar için ilk ölüm nedeni. Yazar nedenini şöyle açıklıyor: “Kalp hastalığı riskinin, kan kolesterolü yükseldikçe arttığı doğruysa, o zaman kalp krizinden genç yaşta ölenlerin total kolesterolünün de yükselmiş olduğunu görmeliyiz. Bu doğru değildir. Kalp krizlerinin ve inmelerin yarısı kolesterolü yükselmemiş kişilerde ortaya çıkıyor.”

”Kolesterol kötüdür”

Amerikan Kalp Birliği’ne göre, 105 milyondan fazla Amerikalı’nın kolesterol düzeyi 200 mg/dl ya da daha yüksek seviyede. Bu, ilaç endüstrisi için potansiyel müşteri anlamına geliyor. Yazara göre yüksek kolesterol ömrü uzatıyor; yüksek kolesterolü olan erkeklerin bağışıklık sistemi daha güçlü. Ayrıca kolesterol karaciğerde safra asitlerinin üretimine yardımcı oluyor. Bu asitler vücudun artık ürünlerden temizlenmesi için gerekli.

”Kolesterol düşürücü ilaçlar güvenli ve etkindir”

Kolesterol düşürücü ilaçlar, bellek ve odaklanma üzerinde olumsuz etki yapıyor. Kanser riskini artırıyor, sinirlere hasar veriyor. Zaten bu ilaçların ana maddesi, kırmızı pirinç mayası diye bilinen bir mantarın izole edilmiş zehrinden başka bir şey değil.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
çiğ et ve balık yemenin zararını kendisi acı bir şekilde yaşadı

çiğ et ve balık yemenin zararını kendisi acı bir şekilde yaşadı

ÇİĞ ET VE BALIK YEMENİN ZARARLARI
Olay Japonya’da Gifu‘nun bir kasabasında gerçekleşiyor.

Shota Fujiwara isimli adam Sushi'yi çok seviyordu.
Günün birinde korkunç baş ağrıları başladı ve 3 yıl boyunca başı ağırdı.

Her defasında migrendir diyerek geçistirdi fakat zamanla başı şişmeye başladı ve artık doktora gitmeye karar verdi.

Analiz sonuçarinda kafa derisi altında birşeylerin hareket ettiği görüldü.

Dehşete kapılan doktorlar neşter ile adamın başındaki şişliği açtı

Ve sonuçta bu görüntüler ile karşılaşıldı...


(Resimler Moderatör tarafından görüntüden kaldırılmıştır. Arzu eden linklere tıklayarak inceleyebilir.)

http://img472.imageshack.us/img472/5104/23nfzp2.jpg

http://img242.imageshack.us/img242/2535/sushi25mx7ddtq4.jpg



Bu tip kurtcuklar balık piştiği zaman veya buzdolabında 4°C ila 0°C arasinda 1 hafta saklandığı zaman ölürler.

Çiğ köfte , Çiğ Balık , Çiğ Sucuk , Çiğ Salam , Çiğ Sosis severlere duyurulur...

Çünkü bu tip parazitler her tür çiğ et'te bulunabilmekte !
__________________


NOT:yiyinde görim şimdi çiğ et varmı kendine güvenen
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
çocukluk çağında lösemiler

çocukluk çağında lösemiler

Çocukluk çağındaki kanser vakalarının %35′ini lösemiler oluşturur ve birinci sıradadır. Lösemiler hücre cinsine göre; ALL (Akut Lenfoblastik Lösemi) ve AML (Akut Myeloblastik Lösemi) olmak üzere 2 ana gruba ayrılır. Kendi içlerinde de alt sınıflar tanımlanabilir.Türkiye’de her yıl 16 yaşın altında 1200-1500 yeni lösemili çocuk vakası bildirilmektedir.
Lösemi nedenleri henüz tam olarak aydınlatılmamıştır. Sitogenetik ve moleküler tekniklerdeki yeni gelişmelerle; genetik yatkınlıklar, radyasyon, benzen ve türevleri (bali, vs.), böcek ilaçları gibi kimyasal maddeler, bazı kalıtsal hastalıklar ve bazı viral hastalıkların hep birlikte lösemiye neden oldukları çalışmalarla gösterilmiştir. Lösemi her yaşta görülmektedir. En sık çocukluk çağında 2-5 yaşlarında artmaktadır. 1 yaşın altında, 10 yaşın üstündeki yeni vakalarda tedaviye cevap azalmaktadır.
Herhangi bir etkiyle damarlarımızda dolaşan kanın esas yapım yeri olan kemik iliğimizdeki ana hücrelerde oluşan şifre değişikliği ile blast adını verdiğimiz olgun olmayan kan hücrelerinde artış meydana gelmektedir. Bu hücreler hızla yayılarak kemik iliğini, lenf bezlerini, dalağı, karaciğeri, bey,n ve merkezi sinir sistemini tutmaktadır.

BELİRTİLERİ:
Çocuklarda lösemi hastalığının belirtileri:
İştahsızlık
Kansızlık
Zayıflama
Bacaklarda kemik ağrıları
Cilt altında kanamaları (kırmızı noktalar veya morarmalar)
Burun ve dişeti kanamaları
Ateş
ilk gözlenen bulgulardır.Ayrıca yayıldığı organlara ait belirtiler, örneğin başağrısı, kusma, karın ağrısı, görme bozuklukları önem taşıyabilir. Bu yakınmalarla müracaat ettikleri çocuk hematoloji (kan hastalıkları) uzmanlarınca yapılan muayenede çoğunlukla karaciğer ve dalak büyümesi, lenf bezlerinde genişleme, kanama bulguları tespit edilebilir.
Yapılan kan, kemik iliği, hücre tipini belirleme ve genetik tetkikler sonucu kesin tanı konulabilir.
Tanıdaki ayrıntılı testler genellikle lösemi tiplerini, tedavi prensiplerini belirlemede yardımcı olacaktır.

TEDAVİSİ:
Tedavi öncelikle genel durumun düzeltilmesi yöntemleri ile başlar. Bu safhada kan veya kanın içindeki özel hücrelerini donörlerden (gönüllü kan verici kişi) alınarak lösemili hastaya verilmesi, enfeksiyon mevcutsa gerekli mücadelelerin yapılması, böbreklerin, karaciğer ve kalbin kemoterapi ilaçlarının yan etkilerinden korunma önlemlerinin alınması çok önemlidir.
Ayrıca hastaların ve ailelerin hastalık hakkında bilgilendirilmesi, löseminin umutsuz değil, tersine iyi bir tedavi ve moral desteği ile lösemide %85′lere varan oranda iyileşmenin sağlandığının açıklanması tedavinin ikinci basamağıdır.
TEDAVİ ESASLARI ve İLK TEDAVİ:
Çok yüksek doz, birbirinden farklı en az 6 çeşit ilacın 4-6 hafta içerisinde damardan ve ağızdan verilmesidir. Burada amaç, blast adı verilen kötü huylu ana hücrelerin yok edilmesidir.
Ancak bu kemoterapi ilaçları, maalesef yalnızca kötü hücreleri etkilememekte, vücudumuzun iyi, faydalı hücrelerini de yok etmektedir. Bu nedenle, çocuklarımızın saçları dökülmekte, ağızlarında, bağırsaklarında yaralar açılmakta, halsizleşmektedirler. Yine, vücudumuzu enfeksiyonlara karşı koruyan savunma hücreleri de ilaçlarla yok edildiğinden immün sistem yıkılmakta, en ufak bir mikrop, hastalık etkeni dahi tüm vücuda yayılıp ağır ateşli enfeksiyonlara neden olmaktadır.
Bu nedenle lösemili çocuklarımız etraflarındaki insanlardan, havadan, sudan mikrop almamak ve korunmak için maske takmaktadırlar.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
10 soruda yumurta

10 soruda yumurta


Yumurta Üreticileri Merkez Birliği’nin (YUM-BİR)araştırmalarına göre yılda kişibaşı 140-160 adet yumurta tüketiyoruz. En çok kahvaltıda yumurta yiyoruz, yumurtanın besin değeri hakkında ise yeterli bilgiye sahip değiliz... Japonlar yılda 340 adet yumurta yerken YUM-BİR Başkanı Derya Pala yumurta tüketimini artırmak için yeni başlattıkları ‘Kıran Kazanır’ adlı kampanyayla Japonları geçmeyi hedeflediklerini söylüyor. ‘Niye Japonlarla yarışalım ki?’ diyorsanız yumurtanın değerini bilmiyorsunuz demektir. İşte sarı beyazdan oluşan en değerli besin.

1-Yumurta vitamin deposu mu?

Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Neslişah Rakıcıoğlu yumurtanın yararlarını şöyle sıralıyor: ‘Yumurtada yüksek kaliteli protein olduğu için anne sütüne benzeyen tek ürün. Yumurtadaki proteinin tamamı vücut tarafından kabul ediliyor. Ayrıca B2, B12, E vitaminler de var. Hızlı büyüme ve gelişme çağındaki çocuklar için çok önemli bir besin. Hamile ya da emziren kadınların protein gereksinimini karşılamak için de çok önemli. Yumurtada sadece C vitamini yok. O nedenle domates, maydanoz, yeşilbiber gibi C vitaminine sahip besinlerle tüketilmesini öneriyoruz.’

2-Günde kaç yumurta yemek lazım?

Prof. Dr. Neslişah Rakıcıoğlu ‘Sağlıklı bireyler bir tane tüketilebilir’ diyor. Ancak doktor tarafından yumurtaya alerjisi olduğu tespit edilen kişiler yumurta yememeli. Diyabet veya kalp-damar hastası ya da kan kolesterol düzeyi yüksek olanların yumurta tüketimini sınırlandırılması gerekiyor. Rakıcıoğlu ‘Bu hastalara örneğin haftada iki-üç kez tüketmelerini öneriyoruz ancak yumurta yedikleri gün kırmızı et, tavuk veya balıketi yememelerini istiyoruz’ diyor.

3-Yumurtayı sabah mı yemeliyiz, akşam mı?

Uzmanlar sabah kahvaltısında yumurta yenmesinin tokluk hissi yaratacağını ve kan şekerini düşürmeyeceğini söylüyor. Ya da öğlen sebze yemeklerinde yumurtayı kullanabilirsiniz.

4-Sucuklu yumurta zararlı mı?

Prof. Dr. Neslişah Rakıcıoğlu ‘Sucuğa yumurta kırılmasını önermiyoruz’ diyerek bunun nedenini şöyle açıklıyor: ‘Sucuktaki doymuş yağ oranı yüksek ve sucuk protein açısından zengin bir besin. Sucuğu yumurtalı yapmak yerine örneğin öğle yemeğinde ıspanağın üzerine ya da tahıllı yiyeceklere kırarsanız, onların protein kalitesini artırmış olursunuz.’ Rakıcıoğlu yumurta ve yoğurttan yapılan çılbır adlı yemeğin hem kalsiyum hem de protein açısından zenginliğine de dikkat çekiyor.

5-Yumurtanın yıkanması doğru mu?

Uzmanlar öncelikle temiz yumurta satın almanızı öneriyor. Ayrıca yumurtayı kullanacağınız zaman yıkamanızı tavsiye ediyor. Çünkü daha önce yıkarsanız üzerindeki koruyucu zar olmayacağı için çabuk bozulur.

6-Bozuk yumurta nasıl anlaşılır?

Ancak kırarak anlayabilirsiniz. Yumurta kırıldığı zaman, ak ve sarının birbirine karışmaması gerekiyor. Eğer karışıyorsa sakın yemeyin. Ayrıca satın alırken üzerindeki üretim tarihine dikkat edin.

7-Az pişmiş ve çiğ yumurtanın zararları nedir?

Yumurta içinde ‘Salmonella’ adı verilen bir mikroorganizma var ve bu besin zehirlenmelerine neden oluyor. Neslişah Rakıcıoğlu ‘Ayrıca bazı besin öğelerini vücut çiğ kullanamıyor. Çiğ yumurtanın sindirimi güçtür’ diyor.

8-Peki yumurtayı nasıl pişirelim?

Rakıcıoğlu ‘Çok iyi pişirilmesi lazım. Rafadan yemeyelim. Ayrıca yumurtayı tereyağıyla yapmak doymuş yağ oranını artırır’ diyor.

9-Bıldırcın yumurtası daha mı faydalı?

Uzmanlar bir tavuk yumurtasının ortalama 50 gram olduğunu söylüyor. Eğer bu grama eşit bıldırcın yumurtası yerseniz kolesterol içeriği daha yüksek. Dolayısıyla uzmanlar normal yumurta yenilmesini tavsiye ediyor.

10-Yumurtayı yüzüne ve saçına sürenler var. Faydası var mı?

Bu sorunun yanıtını ise dermatoloji uzmanı Betül Şengör şöyle veriyor: ‘Bal, yumurta, sütün sadece bir miktar nemlendirme ve bariyer olma etkisi var. Cildin derinlerine etki etmiyor, etki etmesi olması için işlenmesi gerekiyor. Çiğ yumurtadan hayvansal hastalıkların bulaşma riski de var.’
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Tuvalete Neden 100 Numara Deniyor ? Eski İnsanlar Tuvaletlerini Nasıl Yapıyorlardı ?

Tuvalete Neden 100 Numara Deniyor ? Eski İnsanlar Tuvaletlerini Nasıl Yapıyorlardı ?



wc_other.gif
İnsanlar tarihlerinde çok uzun bir süre tuvalet kullanmadılar. Başlangıçta hayvanlar nasıl yapıyorlarsa, onlar da öyle yaptılar. İşlerini en yakın çalının dibinde veya bir ırmak kenarında görebiliyorlardı. Ancak toplumlar geliştikçe, köyler, kasabalar ortaya çıktıkça tuvalet ihtiyacını karşılamak için daha uzak mesafelere gitme zorunluluğu doğdu. Ayrıca açıkta bırakılan atıkların yarattığı kötü koku ve hastalık tehlikeleri de insanlarda bu konuda bazı önlemler almanın zamanının geldiği bilincini oluşturdu.
Binlerce yıl önce Sümerler, Mısırlılar ve Hindistan'da yaşayanlar oturakta oturup, ihtiyaçlarını giderdikten sonra oturağa düşenleri uzakta bir yerlere döküyorlardı. İki bin yıl önce ise Romalılar ilk basit tuvaleti kullanmaya başladılar. Atıklar oturdukları deliğin içine düşüyor, deliğin altından akan su onları uzağa taşıyordu.
Çiftçilerin, açık arazide çalışanların ise zaten böyle bir dertleri yoktu. Tarlanın bir köşesine çukur kazıyor, çukur yeterince dolunca, toprakla dolduruyor ve başka bir çukur kazıyorlardı. Geceleri ise yataklarının altında bir lazımlık bulunduruyorlardı.
Ortaçağda kale ve şatolarda atık bir delik vasıtası ile binanın etrafındaki su birikintisine düşürülüyordu. Bir yere tuvaletini yapıp, onu bir tanktan gelen su ile sürükleyip, uygun bir yere bırakma fikri ilk olarak Kraliçe 1. Elizabeth zamanında, 1589 yılında John Harrington'dan geldi. Ancak o zamanlar İngiltere'deki evlerde ne böyle bir tankı dolduracak, ne de atığı alıp götürecek su sistemi vardı.
Günümüzdekilere benzer bir tuvalet ancak iki yüzyıl sonra 1778'de İngiltere'de bir saat yapımcısı olan Alexander Cum-ming tarafından tasarlandı ve Joseph Bramah tarafından geliştirildi. Tuvaletlerden evlere yayılan kötü koku ise 1849 yılında Stephen Green'in 'U' şeklinde bir boruyu tuvaletin çıkışına monte etmesi ile son buldu. Tuvaletlerin ve günümüzde lavaboların da altında bulunan bu 'U' şeklindeki boruda her zaman bir miktar su kalır ve kokunun oluşmasını önler. Tabii o zamanlar tuvaletler dökme demirden yapılıyordu. Sonra düzgün yüzeylerinin temizlenme kolaylığı bakımından seramik tuvaletler üretilmeye başlanıldı. 1888 yılında ise tuvaletlere zinciri çekilince suyu akan klozetler ilave edildi.
Bizde tuvaletler için hela, kenef, ayakyolu, WC., 00, yüznu-mara gibi birçok isim kullanılır. 'WC.' İngilizce ismindeki 'Wa-ter Closet'in baş harfleridir. Yüznumaranın hikayesi ise değişik. Eskiden Fransa'da otellerde tuvaletler koridorların uçlarmdaydı. Odaların her birine birer numara verirken, tuvaletlere numarasız demişler ve '00' diye işaretlemişlerdi. Fransızca'daki 'numarasız' kelimesi ile ' 100 numara' kelimesi hemen hemen aynı telaffuz edildiğinden, bizde Fransızcası biraz kıt birinin tercüme hatası sonucu 'yüznumara' olarak yerleşmiştir..
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Soğuk Havada Tüyler Neden Dikilir ?

Soğuk Havada Tüyler Neden Dikilir ?




[FONT=arial,helvetica,sans-serif]Tüylerin diken diken olmasının sebebini, soğuk havada vücudun ısı depolama yöntemlerinden birisi olduğunu belirtiyor.Genellikle yaşanan stres ve heyecanı ifade etmekte kullanılan bir deyim olan 'tüylerin diken diken olması'nın, soğuk havada vücudun ısı depolama yöntemlerinden birisi...[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]
Yani tüyler, deri altındaki kasların refleks olarak kasılmasıyla ortaya çıkan ısı enerjisinin hapsedilmesi amacıyla dikilir" diyen Demircan, dokuların diğer ısı üretme yöntemlerini şöyle sıraladı: Besinlerin hücrelerde enerjiye dönüştürülmesi..
[/FONT][FONT=arial,helvetica,sans-serif]Egzersiz gibi istemli veya soğukta titremede olduğu gibi istemsiz kas aktivitesi, Vücudun ısı koruma mekanizmasının çalışması (Deri damarlarının kasılarak daraltılması sonucu deri kan akımının azaltılması ve bu şekilde daha derin dokularda göllendirilen kandaki ısı kaybının azaltılması) Terlemenin azaltılması, Vücut yağlarının yakılması. [/FONT]
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt