Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

-sağlık sektöründeki son gelişmeler- (1 Kullanıcı)

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Stresle başa çıkmak için bağırın, şarkı söyleyin

Stresle başa çıkmak için bağırın, şarkı söyleyin

Uzmanlar, hayatın her anında kişinin karşısına çıkabilen strese karşı “kendi kendine konuşmak, şarkı söylemek, bağırmak, yastığı yumruklamak ya da havaya tekmeler savurmak” gibi ilginç yöntemler öneriyor.


300619.jpg


ADANA - Psikolog Göksu Göktaş, kişinin ruh haliyle ilgili olan stresin, kontrol edilmediğinde birçok biyolojik rahatsızlıkları da beraberinde getirdiğini bildirdi. Göktaş, yaşamın neredeyse her anının stresle karşı karşıya geçtiğini belirterek, “sabah asansör bozuksa, trafik kötüyse, iş yerinde herkes gerginse, borçlar birikiyorsa, çocukların istekleri bitmek bilmiyorsa... Bu listeyi sonsuza kadar uzatabilirsiniz, ama bu, strese mahkum yaşayacağımız anlamına gelmez” dedi


Birçok kişinin strese mahkum olmamak için her konuda olumlu şeyler düşünmeye çalıştığını, ancak olumlu düşünerek stresi yok etmenin mümkün olmadığını belirten Göktaş, şunları söyledi:
“Olumlu düşünme, boşa gösterilen bir çaba olarak kalacaktır, ama kontrol altına alabiliriz. Stresle baş etme yöntemleri herkes tarafından uygulanması zor ve ‘nerede bende o şans’ dedirtecek kadar imkansız görünüyor, oysa, o kadar zor değil.”

Göktaş, maça giden erkeklerin evlerine döndüklerinde her zamankinden daha rahat göründüklerinin aile fertleri tarafından fark edilebildiğine dikkati çekerek, “Bunun nedeni maç sırasında bağırıp, bir süreliğine de olsa sorunlardan uzaklaşmadır. Bu nedenle, çevrenizde kimsenin olmadığına emin olduğunuzda kendi kendinize konuşun, bağırın, şarkı söyleyin. Kendi kendine konuşmak hakkındaki olumsuz yargıları da bir tarafa bırakın. Sizin ruh sağlığınız başkalarının ne düşüneceğinden daha önemlidir” dedi.

Parkta oturmayı da stres atma yöntemi olarak gösteren Göktaş, “bir parkta oturup kuşları, çocukları, bekçileri, köpekleri izlemenin, sadece 15 dakika beyni bu doğal akışa bırakmanın gergin vücudun ve dolu zihnin rahatlamasını sağlayacağını” ifade etti.

BİRKAÇ DAKİKADA RAHATLAMA TEKNİĞİ
Göktaş, evde strese girildiğinde komik bir şarkı söylemenin, hatta komik hareketler yapmanın, zorla da olsa gülmek ve çocuk ruhunu yakalamanın birkaç dakika içinde kişiyi rahatlatacağını bildirerek, şöyle devam etti:
“Zaman zaman fiziksel bir yük hissederiz. İçinizden bir şeyler devirmek, fırlatmak gelir. Bu gerçekten o anki bir ihtiyaçsa birkaç yastık yumruklayabilir, yerinizde hızlı koşma hareketi yapabilir, havaya tekmeler savurabilirsiniz. Bunları yalnız bir ortamda yapmak daha doğal olmanızı ve rahatlamanızı sağlar.”

Göktaş, stresi kontrol altına almada sporun gücüne de dikkati çekerek, “araştırmalar sürekli yapılan sporun stresi kontrol altına almadaki etkisini kanıtladı. Örneğin yürüyüş, yüzme, koşu ve tenis. Kendinizi yorgun hissetseniz bile spor yapmanız, akşam eve huzur içinde dönmenizi sağlayacaktır” dedi.

Psikolog Göktaş, bu önerilerin bazı kişilere komik gelebileceğini belirterek, “komik olduğunu düşünmeyin, mutlak uygulayın. Stresi kontrol altına aldığınızda komik bulduğunuz bu önlemleri yaşam tarzınız haline getireceğinizden emin olun” diye konuştu.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Bilinmeyen kanser önleyici: C vitamini

Bilinmeyen kanser önleyici: C vitamini

C vitamininin kanser önleyici özellikleri yeniden gündeme getirildi...


300695.jpg


ANKARA - Fransa’da yayımlanan Le Nouvel Observateur dergisinin internet sitesinde verilen habere göre, Marsilya’daki Akdeniz Üniversitesine bağlı Genetik Hastalıklar Laboratuvarından Michel Fontes ve ekibinin hayvanlar üzerinde yaptığı araştırma, C vitamininin (askorbik asit) kanser önleyici özelliğe sahip olduğunu gösterdi.

Söz konusu vitaminin hücre çoğalmasıyla ilgili genler üzerinde önleyici etkide bulunduğu belirlendi.

Tümör taşıyan farelere C vitamini enjekte eden bilim adamları, vitaminin hayvanların hayatta kalma şansını büyük oranda artırdığını, tümörü küçülttüğünü ve kanser hücrelerinin dağılmasını engellediğini gözlemledi.

En iyi sonuçlar, en yüksek dozda C vitamini verilen farelerden alındı.

1954’de Nobel Kimya Ödülünü kazanan C vitamininin “babası” ABD’li kimyager Linus Pauling, günde iki grama kadar yüksek dozda C vitamininin kanser önleyici olabileceğini ileri sürmüştü. Pauling’den sonra yapılan araştırmalar çelişkili sonuçlar vermişti.

Fontes ve ekibinin araştırmasının, C vitamininin kanser önleyici özelliklerini kanıtlar nitelikte olduğu ifade ediliyor.

Klinik deneylerin de olumlu sonuç vermesi halinde yeni ilaçların geliştirilmesinin önü açılmış olacak.

Araştırma “Plos One” dergisinde yer alıyor.

C VİTAMİNİ
Turunçgillerde bol miktarda bulunur. Ayrıca muzda, taze sebzelerde, maydanozda, kabakta, soğanda, domateste, lahana, ıspanak, kıvırcık salata gibi yeşil yapraklı sebzelerde ve biberde bulunur.

Ancak C vitamini ısıya hassas olduğundan pişirme esnasında hızla etkisini kaybeder.

Kadınlarda ve erkeklerde her gün alınması gereken en az miktarı, 60 miligramdır.

Her gün taze sebze ve meyve, özellikle narenciye, lahana, ıspanak, kıvırcık salata gibi yeşil yapraklı sebzeler, yeşil biber yiyen kişiler, tavsiye edilen en düşük günlük dozun üzerinde C vitamini aldıklarından emin olabilirler.

Günde 1 grama kadar güvenle alınabileceği belirlenmiştir.

Yüksek dozları sindirim sisteminde tahrişlere neden olabilir. Uzun süre yüksek dozda kullanılmasının, böbrek taşı ihtimalini arttırdığı da bilinir.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Türkiye dünyada tütün kontrolü lideri olabilir

Türkiye dünyada tütün kontrolü lideri olabilir

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Türkiye sigara içimini kapalı alanlarda kısıtlayan yasayı tam olarak uyguladığı takdirde dünyada tütün kontrolünün lideri olabilecek.


ANKARA - Dünya Sağlık Örgütü tütün kontrol programı yöneticileri sigara kullanımını denetleyen yasayı hazırlayan Meclis Sağlık Komisyonu Başkanı Cevdet Erdöl’e gitti.

300627.jpg


Örgüt yasa Türkiye’de gerektiği gibi uygulandığı takdirde binlerce kişinin hayatının kurtulabileceği görüşünde...

Yasayla Türkiye’nin bir kavşak noktasına geldiğini belirten yetkililer İstanbul, İzmir, Bursa ve Gaziantep’e giderek sigara yasağı uygulamasını yerinde görecek.

Dünya Sağlık Örgütü Türkiye’de gelinen durumu bir basın toplantısı ile kamuoyuna açıklayacak.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Erkekler alın çizgilerine botoks yaptırıyor

Erkekler alın çizgilerine botoks yaptırıyor

Özellikle kadınların kırışıklık tedavisi için tercih ettikleri botoks, artık erkeklerin de tercihi. Erkekler botoksu en çok alın çizgilerini yok etmek için yaptırıyor.

İSTANBUL - Dünyada 20 yıldır uygulanan, Türkiye’de ise 1994 yılından beri kullanılmaya başlanan botoksun, kırışıklıklar ortaya çıkmadan yapılmaya başlanması büyük önem taşıyor.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Estetik, Plastik, Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Murat Emiroğlu, “Kırışıklar iyice ortaya çıktıktan sonra botoks uygulaması yaptırmaktansa, ortaya çıkmaya başladıktan sonra yapılması en doğru uygulamadır” dedi. Emiroğlu, botoks işleminin ileriye dönük olarak kırışıkların oluşmasını engellemek için 6 ayda bir mutlaka yapılması gerektiğini, böylece giderek verilen botoks miktarının da azalacağını dile getirdi.

BİRBİRİNE BENZER YÜZLERİN OLMAMASI İÇİN
Botoks uygulamasının estetik dışında da her yerde kullandığına dikkati çeken Emiroğlu, şunları kaydetti:
“Doz ayarlaması mutlaka ehil ellerde yapılmalıdır. Sağlık Bakanlığı geçtiğimiz yıl bir genelge yayımladı. Plastik cerrahlar ve dermatologların dışında kimsenin botoks yapmaması gerektiği belirtildi. Kuaför ya da güzellik salonlarında yapılan botoks, doz ayarlaması yapılmadan bilinçsizce uygulanıyor. Bunun sonucunda da kaslar ölüyor ve birbirine benzeyen, donuk adeta maske şeklinde yüzler ortaya çıkıyor. Yüzün asimetrisi bozuluyor. Gereğinden fazla kullanıldığında adale felç oluyor. Böylece mimik kalmıyor, hep birbirine benzer yüzler ortaya çıkıyor.”

300488.jpg


EN ÇOK BANKACI VE DOKTORLAR TERCİH EDİYOR
Günümüzde botoks uygulamasının erkekler arasında da giderek yaygınlaştığına işaret eden Emiroğlu, özellikle bankacı ve doktorların botoksu çok sık tercih ettiğini dile getirdi. Prof. Dr. Murat Emiroğlu, şunları söyledi:
“Erkekler artık çok sık botoksu tercih ediyor. Özellikle yüz yüze iş yapan erkekler botoksu kullanıyor. Erkekler daha çok alın çizgisi ve kaz ayağı için bize geliyor. Özellikle 35-50 yaş arası erkekler botoks yaptırıyor. Botoks 10-15 dakikalık bir işlem. Bu yüzden de çok tercih ediliyor. Kadınlar ise en çok alın ve göz çevresi için botoks yaptırıyor. Yanaklardaki düşmeler içinse daha çok dolgu tercih ediliyor.”
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Örgü örmek bunamayı geciktiriyor

Örgü örmek bunamayı geciktiriyor

ABD’de yapılan bir araştırma, örgü örmek, kitap okumak gibi hobilerin bunamayı geciktirebileceğini ortaya koydu. Televizyon seyretmek ise hafıza kaybına neden oluyor...


ANKARA - BBC’nin internet sitesindeki habere göre Minnesota’daki Mayo Clinic hastanesinden araştırmacılar, hobilerin bunama başlangıcını geciktirdiğini, ancak televizyon karşısında vakit geçirmenin hafıza kaybı gibi sorunlar yarattığını belirledi.

300642.jpg




Araştırmada, 70 ila 89 yaşlarında, hatırlama sorunu yaşayan yaklaşık 200 kişi, bu sorunu yaşamayan bir grupla karşılaştırıldı. Araştırmacılar, katılımcılara son bir yıl içinde günlük faaliyetleri ve 50 ile 65 yaş arasında zihinsel olarak ne kadar aktif oldukları hakkında sorular sordu.

Orta yaşta okuyan, oyun oynayan veya dikiş dikmek, örgü örmek gibi el sanatı ile uğraşanlarda hafıza kaybı riskinin yüzde 40 oranında azaldığı belirlendi. İlerleyen yaşlarda ise aynı faaliyetlerin bu riski yüzde 30 ila yüzde 50 oranında azalttığı sonucuna varıldı.

Araştırmada ayrıca günde 7 saatten az televizyon seyredenlerin, ekran karşısında daha fazla oturanlardan yüzde 50 oranında daha az hafıza kaybına uğradığı sonucuna varıldı.

Alzheimer Derneği yetkilisi Sarah Day ise gelecek 10 yılda bir milyon insanın bunama yaşayacağını, dolayısıyla bunamayı önlemenin yollarını bulmanın çok önemli olduğuna dikkati çekti. Day, “Beyninize egzersiz yaptırmak için yap-boz yapmak, bulmaca çözmek, hatta yeni bir dil öğrenmek eğlenceli olabilir” diye konuştu.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Aşırı temizlik zarar veriyor

Aşırı temizlik zarar veriyor

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Meral Sönmezoğlu, genel temizlik kurallarının önemli olduğunu ancak fazlasının zararlı olduğunu belirterek “Temiz olsun diye her şeye çamaşır suyu kullananlar bile var” dedi.


İSTANBUL - Kişinin günlük hayatında temizlik kurallarına uyması çok önemli ancak bu konunun abartılmasının zarar getirdiği belirtiliyor

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Meral Sönmezoğlu, kişisel hijyenin sağlık için çok önemli olduğunu belirterek “Saç, tırnak, genel vücut temizliği, düzenli banyo, ellerin düzenli yıkanması, kıyafet temizliği gibi kişisel kurallar genel sağlık için çok önemli. Ancak bu işi abartanlar var. Onlar hem kendilerine hem de çevrelerine zarar veriyorlar “ diyor.

El yıkamanın çok önemli olduğuna dikkat çeken Dr. Sönmezoğlu, “Tuvalete gitmeden önce ve sonra, yemeğe gitmeden önce ve sonra, mutlaka el yıkanmalıdır” diyor; bu durumların dışında sürekli el yıkamanın hastalık işareti olabileceğine dikkat çekiyor:
“Günlük hayatta el yıkama dediğimiz eylem bilinen sabunla temizlemedir. Ancak sadece dezenfektan içeren sabunları kullananlar, çok fazla el yıkayanlar, onun üzerine alkol ve dezenfektan kullanan kişiler var. Ellerini hiçbir yere dokundurmayan, her yere kağıt mendillerle dokunan, kapıyı ayağı ile açan bu kişiler sosyal hayat içerisinde hem başkalarını rahatsız eder, hem de kendileri sıkılırlar. Bunun tıptaki adı “obsesif kompulsif takıntı”dır. Oysa elleri dezenfektanlarla yıkamak cilt üzerinde zararlı bakterilerin girişini engelleyen koruyucu tabakayı yok ediyor. Böylece vücut çıplak kalıyor ve bakteriler vücuda çok daha rahat girebiliyorlar. Deri bütünlüğü bozuluyor.”

Fazla dezenfektan kullanan kişilerde cilt hastalıklarının fazla görüldüğünü vurgulayan Dr. Meral Sönmezoğlu, “Bu kişilerde deri enfeksiyonları, egzama türü alerjik deri reaksiyonları, kadınlarda vajinal enfeksiyonlar çok fazla oluyor. Örneğin vajenin florasının çok iyi korunması gerekir ve sabunla değil sadece suyla yıkanmalıdır. Çünkü sabun bölgedeki floraya zarar verir. Bu kişiler doktora genellikle ‘o kadar temizim ki sürekli yıkarım derler’ oysa o kadar fazla yıkamakla zarar verirler. Aşırı hijyenin çok fazla zararı var. Ağız floramız, vajen ve bağırsaklarımız bakterilerle doludur. Bu bakteriler bizi zararlı bakterilere karşı koruyor. Bunları yok etmemiz doğru değildir. Aşırı dezenfektan kullanmak son derece zararlıdır” diyor.

ÇAMAŞIR SUYU İLE SEBZE YIKIYORLAR
Dr. Sönmezoğlu, birçok kişinin temiz olsun diye evdeki her tür malzemeyi çamaşır suyuyla yıkadığını belirterek bunun yanlış olduğunun altını çiziyor:
“Öyle titiz hastalarımız var ki mesela lavaboyu çamaşır suyu ile siliyor, üzerine de tuz ruhu döküyor. Asit ve alkalin birbirine karıştığı anda çok zararlı gazlar oluşur. Bunlar da ilk anda solunduğunda akciğerlerde ve solunum yollarında çok ciddi zararlar oluşturuyor. Bazen de çamaşır suyunu sulandırarak temizlik yapan kadınlar o suları meyve suyu şişelerinde saklıyor. Evdeki küçük çocuklar da onları içtiğinde kalıcı yanıklar oluşuyor.
Ayrıca sebzelerini dezenfektanlarla yıkayan ev hanımları ıspanakları, salata malzemelerini çamaşır suyunda bekletiyor, iyi durulanmayan sebzeler klor zehirlenmesine yol açıyor. Sebzeleri ovuştura ovuştura bol su ile yıkamak yeterlidir. Salata malzemeleri de üzüm sirkesinde bekletilirse yine temizlenmiş olur. Çamaşır suyu kesinlikle yiyecek dezenfektanı olarak kullanılmamalıdır.”
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Beyindeki kıskançlık lobu keşfedildi

Beyindeki kıskançlık lobu keşfedildi

MRI görüntülerinde işaretlenen bölüm, insanların aşk acısı ya da sevgililerini kıskandıklarında hissettikleri neredeyse fiziksel acıya yakın olan acının da yönetildiği bölüm.


LONDRA - Bilim adamları beyindeki kıskançlık lobunu bulduklarını açıkladı.

300548.jpg



Bilim adamlarının bulduklarını açıkladıkları kıskançlık bölümü insanların aşk acısı ya da sevgililerini kıskandıklarında hissettikleri neredeyse fiziksel acıya yakın olan acının da yönetildiği bölüm.

YENİ TEDAVİLERE IŞIK TUTACAK
Bu keşifle beyinle ilgili hastalıklar, ruhsal tedavi ve danışmanlık alanında önemli gelişmelere ışık tutulması bekleniyor.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Multivitamin takviyesinin hiçbir yararı yok

Multivitamin takviyesinin hiçbir yararı yok

Vitamin takviyesinin hiçbir yararı olmadığı, yapılan son kapsamlı araştırmayla teyit edildi


ANKARA - “Sağlık sigortası” olarak düşünülen multivitamin takviyesinin hiçbir yararı olmadığı bildirildi. Vitaminlerle ilgili yapılan bugüne kadarki en kapsamlı araştırmada, yaşları 50 ile 79 arasında değişen 162 bin ABD’li kadının vitamin alma alışkanlıklarıyla, sağlık durumlarına bakıldı.

300143.jpg


Archives of Internal Medicine dergisinde yayımlanan araştırmada, avuç dolusu vitamin alan kadınlarda kanser ve kalp hastalıkları riskinde azalma olmadığı, vitaminlerin, erken ölümü de engellemediği belirlendi.

Independent gazetesindeki habere göre, araştırma kapsamına alınan ve yüzde 41’i 15 yıl boyunca düzenli olarak vitamin kullanmış olan kadınlar arasında 10 bin kanser, 9 bin kalp ve 10 bin ölüm vakası görüldü ve “vitamin alanlarla almayanlar arasında hastalık ve ölümler açısından fark olmadığı” saptandı.

Araştırmanın başkanlığını yürüten Seattle’daki Fred Hutchinson Kanser Araştırma Merkezinden Marian Neuhouser, “Şaşırtıcı biçimde, multivitaminlerin yaygın kanser türlerine yakalanma riskini azaltmadığını ve kalp hastalığı üzerinde hiçbir etkisi olmadığını gördük” dedi.

Sağlıklı beslenen insanların yiyeceklerden gerekli tüm vitaminleri zaten aldıkları hatırlatılarak, fazla vitaminin vücuttan atıldığı belirtildi.

Yeshiva Üniversitesinden Prof. Dr. Sylvia Wassertheil-Smoller, “bulgularımıza göre, burada tanımlanan kadın tipine giriyorsanız ve aslında iyi besleniyorsanız, multivitamin almanıza gerek yok” dedi.

Araştırmacılar, kadınlar arasındaki vitamin kullanımının erkeklerden daha yaygın olduğunu ve 30 yaşından sonra vitamin kullanan kadınların oranının arttığını bildirdiler.

ABD’lilerin yarısı, daha sağlıklı olmak ve uzun yaşamak için vitamin takviyesi alıyor ve yılda bu haplara 20 milyar dolar harcanıyor. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre de yetişkinlerin yüzde 31’i vitamin hapı kullanıyor. İngiltere’deki vitamin pazarının da yılda 330 milyon sterlin olduğu tahmin ediliyor.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
En sağlıklı 11 yiyecek

En sağlıklı 11 yiyecek

Pancar kanserle savaşıyor, nar suyu tansiyonu düşürüyor, kabak çekirdeği ömrü uzatıyor. Ünlü beslenme uzmanı Jonny Bowden herkesin kolaylıkla bulabileceği en sağlıklı 11 yiyeceği, üstelik nasıl yeneceğine yönelik önerileriyle açıkladı.


298556.jpg



İSTANBUL - Dünyanın saygın gazetelerinden New York Times, az tüketilen ama sağlık için en faydalı 11 besini internet sitesinde duyurdu, en çok okunan haber oldu.

Daha önce nelerin yenmesi ve yenmemesi üzerine pek çok liste hazırlayan ünlü beslenme uzmanı Jonny Bowden’ın özellikle ‘Dünyadaki en sağlıklı 150 yiyecek’ adlı kitabı büyük ilgi görmüştü. Ancak guava ya da kurt üzümü (goji berries) gibi süpermarkette çok da kolay bulamayacağımız yiyeceklerin de yer aldığı liste, yazarın sevdiği ve bulması kolay yiyeceklerin yer aldığı biçimde yenilendi.

İşte ünlü beslenme uzmanı Jonny Bowden’in kaleme aldığı haberden öneriler...

Pancar:
Bowden, pancarı kırmızı ıspanak olarak düşünün diyor. Çünkü pancarda, folik asitin yanı sıra kanserle savaşta önemli olan doğal kırmızı pigmentler bol miktarda bulunuyor.
Nasıl yenmeli: Taze, çiğ ve rendelenm
298557.jpg
iş olarak salatalarda kullanılabilir. Pişirmek antioksidan özelliğini düşürecektir.

Lahana: Kanserle mücadele eden enzimleri destekleyen sülforafen, lahana da bol miktarda bulunmaktadır.
Nasıl yenmeli: Asya usulü lahana salatası ya da burger ve sandviçlerde kıtır olarak tüketilebilir.

Pazı: Gözlerin korunmasında önemli olan Karatonaidle yüklüdür.
Nasıl Yenmeli: Doğranmış ve zeytinyağında sotelenmiş olarak yenilebilir.

Tarçın: Kan şekeri ve kolstrolün kontrolünde yardımcıdır.
Nasıl yenmeli: kahve gibi sıcak içeceklere serpilmelidir.

Nar: Kan basıncını yani tansiyonu düşürür ve antioksidant yüklüdür.
Nasıl yenmeli: Taze yenebilir ya da suyu içilebilir.

Erik kurusu: Antioksidant yüklüdür.
Nasıl yenmeli: Pestil olarak ya da pişirilerek yenebilir.

Kabak çekirdeği: Balkabağının en besleyici yeri çekirdeğidir. Kabak çekirdeği erken ölüm riskine karşı etkili magnezyum deposudur.
Nasıl yenmeli: Çerez olarak ya da salatalarda kullanılabilir.

Sardalye: Dr. Bowden, sardayeyi ‘sağlık konservesi’ olarak nitelendiriyor. Omega 3 yönünden zengin olan sardalye, doğal yollardan cıva içermez ve kalsiyum deposudur. Ayrıca demir, magnezyum, fosfor, potasyum, çinko, bakır ve manganezin yanı sıra B vitaminin tüm çeşitlerini içerir.
Nasıl yenmeli: Zeytinyağı ya da sardalye yağı içinde dinlendirilen sardalyeler tek başına ya da salata içinde yenilebilir.

Zerdeçal: ‘Baharatların süperstarı’ zerdeçal, kansere ve iltihaplara karşı güçlü özellikleri vardı.
Nasıl yenmeli: Sahanda yumurta ya da her türlü sebze yemeğinde kullanılabilir.

Yabanmersini: Pek çok meyve ve sebzeyi dondurarak saklamak, besleyiciliklerini azaltsa da bu durum yabanmersini için geçerli değildir. Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalarda yabanmersininin daha iyi bir hafıza ile ilişkili olduğu görülmüştür.
Nasıl yenmeli: Yoğurt ya da sütle birlikte veya bademle beraber yenmesi tavsiye edilir.

Balkabağı: Az kalori ile uzun sure tok tutar. Ayrıca bu yüksek lifli sebze bağışıklık sistemini uyaran vitaminlerce zengindir.
Nasıl yenmeli: Tarçın, hindistancevizi ve çok az tereyağı ile karıştırılarak yenebilir.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Kola, kemikleri kırıyor

Kola, kemikleri kırıyor

İçerisinde kafein bulunan kolanın sodyum açısından da zengin olduğu, bir miktar kafein ve aşırı miktarda sodyumun kemik kırılmalarına yol açtığı vurgulandı.



297248.jpg


KAYSERİ - Sağlıklı bir yaşamın güvenli besinlerle sürdürülebileceğini belirten Erciyes Üniversitesi Atatürk Sağlık Yüksek Okulu Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, sıklıkla tüketilen kolanın kemik düşmanı olduğunu söyledi.
blank.gif

Güvenli besinin öncelikle besleyici değerini kaybetmemiş olması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Neriman İnanç, kolanın özellikle kemik sağlığını olumsuz etkilediğini söyledi:
“İçerisinde kafein bulunan kola, sodyum açısından da zengindir. Bir miktar kafein ve aşırı miktarda sodyum, kemik kırılmalarına neden olur. Bir taraftan süt içirelim kemikleri koruyalım derken kola tüketimine göz yummak doğru değil. ‘Yasaklansın’ demeyi istiyorum ama yasaklar da doğru yere götürmüyor. Mümkün olduğu kadar tüketilmemesi gerekiyor. Sağlıklı beslenmede kolaya yer yok. Hele hele sporcuların kemikleri çok daha önemli. Kemiklerinizin kırılmasına razıysanız kola içebilirsiniz.”

KARBONHİDRAT VE PROTEİN BİRLİKTE TÜKETİLMELİ
Doğru ve dengeli beslenmeyle ilgili açıklamalar yapan Prof. İnanç, önyargıların aksine karbonhidrat ve proteinlerin aynı anda tüketilmesinin zararlı olmadığını, doğal besinlerin içerisinde protein, karbonhidrat, vitamin ve minerallerin birlikte bulunduğunu belirtti. Bunların boşuna bir arada yaratılmadığını ifade ederek, “Bunları böyle almak lazım. karbonhidrat ve proteini bir arada kullanmamak bilimsel olarak doğru değil. Çünkü, sütte de ette de protein var. Yanında yediğimizi ekmekte de karbonhidrat var” dedi.

Besinlerin hem fiziksel hem kimyasal hem de mikrobiyolojik açıdan temiz ve bozulmamış olması gerektiğini belirten Prof. Dr. İnanç, besinlerin virüsleri, bakterileri ve zararlı mikroorganizmaları taşıyabildiğini vurguladı, “Bunlar bazen vücudumuzun bazı bölgelerine yerleşerek felç, menenjit gibi hastalıklara neden olabiliyor. Ülkemizdeki bu hastalıklarla ilgili veri yok ama ABD’de her yıl 76 milyon insan bu bakterilerden hastalanıyor, 5 bin insan ise ölüyor” diye konuştu.

BESİNLERİ DOĞRU SAKLAMAK ÖNEMLİ
Gıdaların cam parçası, metal, kıymık, saç gibi bazı fiziki maddelerle de kirlenebildiğine dikkati çeken İnanç, şunları kaydetti:
“Besinleri sakladığımız kaplar, çözülme sonucu oluşan bazı metaller, tarım ilaçları, iyi durulanmayan bazı kaplardan geçen deterjanlar, ambalajlarda kullanılan renkli plastikler, kimyasal olarak besinlerin kirlenmesine neden oluyor. Belki de en önemlisi besinin bileşiminde doğal olarak bulunan zehirli maddelerdir. Örneğin, yeşillenmiş patateste bulunan ‘solanim’ maddesinin toksik, zararlı etkisi var. Besinlerin uygun koşullarda saklanamaması veya hijyenik koşulların yeterince sağlanamaması sonucu oluşan virüsler, küfler de biyolojik kirlenmeye neden oluyor. Bu kirlenmelerden arınmış besinleri almak zorundayız.”

Prof. İnanç, bir şeker hastasının, kullanacağı besindeki şeker oranını bilmesinin sağlık için gerekli olduğunu belirterek, bunun için de etiketlemenin yaygınlaştırılması gerektiğini bildirdi.

Bir ürünün güvenliği ile kalitesinin farklı şeyler olduğuna dikkati çeken Prof. İnanç, güvenlikten taviz vermenin mümkün olmadığını ancak kalitenin tüketicinin tercihine göre değişebileceğini kaydetti.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Damacana suyu 10-15 saatte tüketin yoksa!!!!

Damacana suyu 10-15 saatte tüketin yoksa!!!!

Son yıllarda kişi başına kullanım oranı artan damacanadaki suyun hava ya da güneşe maruz kalmasının, kişiyi ölümle sonuçlanan hastalıklara kadar götürebilen mikroorganizmaların üremesine neden olduğu belirtildi.


295806.jpg
ADANA - Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fatih Köksal, “şişe suyu” olarak bilenen işlenmiş suyu sağlık açısından desteklediklerini, ancak kullanım süresi ve bekletildiği ortama dikkat edilmediğinde enfeksiyon hastalıklarına yol açabidiğini belirtti.



Şişe sularının, bulundukları ortam ve temizlik kurallarına uyulmadığı takdirde hepatit yapan virüsler dahil tüberküloz, ishal ve daha birçok enfeksiyon hastalığının oluşumuna zemin hazırladığını ifade eden Prof. Dr. Fatih Köksal, şunları söyledi:
“Vücudun yüzde 70’ini oluşturan su, vücutta bir elektrik cihazındaki kablo görevini üstlenir. Bu nedenle hücreler arası iletişim, enzimler, hormonlar ve bütün metabolizmayla ilgili faaliyetleri sağlayan suyun çok sağlıklı olması gerekir.”

Prof. Dr. Köksal, şişe sularının işlenmiş olması nedeniyle doğal olarak değerlendirilemeyeceğini ifade ederek, “Teknolojinin yardımı ile her tür su işleme tabi olarak içilebilir niteliğe getirilebilir ve işlenmiş su olarak tanımlanabilir. Ancak, bunların da tıpkı diğer gıda ürünleri gibi raf ömrü vardır. Bu ömür, suyun ambalaj malzemesi, saklama koşulları ve işletme koşullarına bağlıdır” dedi.

Ev ve işyerlerinde çoğunlukla “damacana” tabir edilen plastik şişelerde kullanılan suyun mutlaka serin, güneş ışığından uzak ve kuru ortamlarda saklanması gerektiğine dikkati çeken Prof. Dr. Köksal, şunları kaydetti:
“Su şişesinin etrafında suya ve ambalaj maddesine etki edecek kokulu maddeler bulundurulmamalı. Damacanadaki suyun hava ya da güneşe maruz kalması zararlı mikroorganizmaların üremesine neden oluyor. Su şişesinin kapağı bir kez açıldığında hava ile temas ettiğinden 10-15 saatte tüketilmeli. En fazla bir günde tüketilebilecek gramajdaki suyun kapağı açılmalı. Ev ve işyerlerindeki kişi sayısı ve ortalama tüketim dikkate alınarak damacana suyunun gramajı tespit edilmeli. Bu durumda özellikle evlerde kullanılan 19 litrelik damacana suların kapağı açıldığında ne şekilde saklanırsa saklansın günlerce kullanılması sakıncalı.”

Prof. Dr. Köksal, suyun renksiz, berrak, kokusuz ve tatsız olanının tercih edilmesi gerektiğini belirterek, “Çünkü suyun kokusunu, rengini ve berraklığını bozan mikroorganizmalar oluyor” dedi.

POMPA KİRLİLİĞİ
Prof. Dr. Köksal, birçok kişinin ev ve işyerlerinde “su sebili” diye tabir edilen cihazların yanı sıra pompalı damacana kapaklarının da bulunduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Sebil cihazına yerleştirilen damacanadaki suyun kapağı da delindiği için havayla temas ediyor. Bu yüzden kullanım süresinde kriterler burada da dikkate alınmalı. Pompalı damacanaların ise pompa temizliğine dikkat edilmeli. Bu pompaların kirliliği gözle de tespit edilebilir. Suya doğrudan temas eden pompa ve ‘cooler’ diye tabir edilen aparatının temizliği yapılmadığında havada ve ortamda bulunan mikroorganizmalar, kokular veya yabancı maddeler pompa üzerinde birikip suya bulaşacaktır. Bulaşan bu mikroorganizmalar zamanla çoğalarak kaplarda beyaz, yeşil ya da kahverengi kümeler meydana getirebilir veya suyun tadında ve kokusunda istenmeyen değişikliklere neden olabilirler.”

KİŞİ BAŞI TÜKETİM
Türkiye’de 2006’da kişi başı 91 litre olan işlenmiş su tüketiminin, geçen yıl 100 litreye ulaştığını belirten Prof. Dr. Köksal, Avrupa ülkelerinde ise bu miktarın birkaç katı olduğunu belirtti.

Prof. Dr. Köksal, gelir ve eğitim seviyesi yükseldikçe şişe suyuna da talep artacağından sağlıklı suyun kriterlerinin de herkesçe bilinmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Hücreler incirle yenileniyor

Hücreler incirle yenileniyor

İncir, içerdiği yüksek oranlardaki protein, vitamin ve minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlayan bir besin. İncir, diğer meyvelerle karşılaştırıldığı zaman kalsiyum, bakır, magnezyum, potasyum ve kükürt bakımından birinci sırada yer alıyor.


TRABZON - Amerikan Diyetetik Derneği’nin Denizaşırı Ülkeler Türkiye Temsilcisi Diyetisyen Selahattin Dönmez, tazesinin yaz aylarında, kurusunun ise her zaman bulunabileceği incirin, özellikle sindirim sistemi için çok faydalı bir meyve olduğunu söyledi.
blank.gif


290159.jpg


İncirin, içerdiği yüksek oranlardaki protein, vitamin ve minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlayan bir besin olduğunu belirten Dönmez, “İncir, lif deposudur ve gut hastalığını iyileştirici bir enzim olan fisin içerir. Ayrıca çok hafif bağırsak çalıştırıcı özelliği olduğu da bilinmektedir. İncirin anti-kanserojenik etkisi üzerinde de çalışmalar bulunmaktadır” dedi.

Dönmez, Japonya’da yapılan bir araştırmanın deri altında tümör geliştirilmiş farelere enjekte edilen incir özünün, tümörleri 11 günde yüzde 39 oranında küçülttüğünün tespit edildiğini ifade ederek, “Ayrıca kemik sağlığı, kan pıhtılaşması ve sağlıklı sinir sistemi için gerekli kalsiyumun en yoğun bitkisel kaynağı olduğu bilinmektedir. Anında enerji sağladığı ve krampları engellediği için sporcular için oldukça faydalı bir besindir. Özellikle kuru incir, demir ve potasyum açısından besin değeri yüksek bir meyvedir” diye konuştu.

“İNCİRİN SAKİNLEŞTİRİCİ ÖZELLİĞİ BULUNUYOR”
İncirin, içerdiği bazı asidler dolayısıyla doğal bir sakinleştirici özelliği taşıdığını da vurgulayan Dönmez, şunları kaydetti:
“Besin değeri yüksek bir ürün olan kuru incir, kolay sindirilebilen fruktoz ve glikoz içerir. Protein miktarı birçok kuru meyvenin iki katından daha fazladır. Diğer meyvelerle karşılaştırıldığı zaman kalsiyum, bakır, magnezyum, potasyum ve kükürt bakımından birinci, enerji, pantotenik asit, riboflavin, tiamin ve piridoksin bakımından ikinci sırayı aldığı görülmektedir. İncir, içeriğindeki pektin nedeniyle, bağırsaklarda toksik maddelerin atılması, kandaki kolesterol düzeyinin düşürülmesi gibi yararlar sağlamaktadır.”

Dönmez, daha olgunlaşmamış incirlerin oda sıcaklığında ve doğrudan güneş ışığı almayan bir yerde, olgun incirlerin ise buzdolabında saklanması gerektiğini belirterek, taze incirin ara öğünlerde veya salataları lezzetlendirmek için kullanılabileceğini ve kahvaltıda da tüketilebileceğini vurguladı.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Maden suyu niyetine soda içmeyin

Maden suyu niyetine soda içmeyin

İçilebilir herhangi bir suya karbondioksit eklendiğinde soda yapılmış olur. Maden suyu ise yerin en derin katmanlarından çıkar ve çıkarken geçtiği katmanlardan mineralleride alarak yol alır. Yani maden suyu mineralce zengin iken soda mineral içermez.


290105.jpg


STANBUL - Halk arasında soda ve maden suyu eş anlamlı kullanılmasına rağmen ikisi birbirinden farklıdır.

Maden suyu, yeraltı sularından elde edilmiş, çözünmüş katı madde içeriği toplam 250 mg/l”den daha az olmayan sulara verilen addır. Çözünmüş mineral tuzları, elementler ve gaz içerirler. Mineralli suları diğer sulardan ayıran özellik, kaynağından elde edildiği anda spesifik miktar ve oranlarda mineraller ve iz elementler içermeleridir. 500 mg/l”den daha az mineral içerenlere düşük mineralli su,1500 mg/l”den daha fazla içerenlere yüksek mineralli su denilmektedir. Maden suyu içinde; bikarbonat, sülfat, klorit, kalsiyum, magnezyum, florit, demir ve sodyum bulundurur. Farklı markalar farklı miktarlarda mineraller içerirler. Bu nedenle marka tercih ederken içeriklerine bakılması gerekir.

İçilebilir nitelikteki herhangi bir suya karbondioksit eklendiğinde soda yapılmış olur. Maden suyu ise yerin en derin katmanlarından çıkar ve yeryüzüne çıkarken geçtikleri katmanlardan mineralleride alarak yol alırlar. Bu durumda maden suyu mineralce çok zengin iken soda mineral içermez.

Maden suyu ve soda, ikisi de mideyi rahatlatma özelliğine sahiptir ancak sodanın bundan başka hiçbir işlevi yoktur oysa maden suyu aynı zamanda doğal bir mineral deposudur. Dolayısıyla tüketilmesi önerilen doğal maden sularıdır ve sodayla maden suyunu ayırt edebilmek için pek çok gıda maddesini alırken yapmamız gerektiği gibi etiket okumak çok önemlidir.

Günde ne kadar maden suyu tüketmeli?
Maden suyu içindeki minareller sebebiyle çok sağlıklı bir içecektir ve insan sağlığını destekleyicidir. Ter, solunum ve idrar ile kaybolan minerallerin yerine gelmesi için su içmenin yanı sıra sıvı ihtiyacının bir kısmı maden suyundan karşılanabilir. Amerikan Obezite Birliği sağlıklı bireyler için maden suyu tüketimini 600 ml. olarak belirlemiştir. Ülkemizde tuz tüketimi genllikle yüksektir. Aşırı tuz alımı, yüksek tansiyon, börek hastalıkları ve mide ülseri gibi hastalıklara zemin hazırlamaktadır. Ayrıca fazla sodyum alımı idrarla kalsiyum atımını hızlandırdığı için kemik erimesi sorunu için risk faktörü oluşturur. Maden suları yüksek sodyum içerdikleri için aşırı miktarda tüketilmemelidir. Maden suyu seçimi yapılırken de düşük sodyum, yüksek magnezyum ve kalsiyum içerikli olanların tercih edilmesi gerekir. Sağlıklı insanlar günde iki şişe, kilolu kişiler bir şişe içebilir. Kalp, böbrek ve hipertansiyon hastaların ise uzak durması gerekir.

Maden suyunun faydaları nelerdir?
dotBlack.gif
Her yaştaki bireylerin günlük kalsiyum gereksinimlerinin karşılanmasında takviye olarak düşünülebilir. Böylece güçlü kemik yapısının oluşması ve korunmasını sağlar.
dotBlack.gif
Büyüme çağında, hamilelikte ve yaşlılıkta artan mineral ihtiyacının (magnezyum, kalsiyum, flor ve sodyum gibi) karşılanmasında gerektiği kadar kullanılarak sağlanabilir.
dotBlack.gif
Sağlıklı bireylerde içerdiği sülfat, bikarbonat iyonları sayesinde sindirim sistemi (mide ve bağırsaklar) ve boşaltım sistemi (böbrekler ve idrar yolları) fonksiyonlarını destekler(maden suyunun önerilen miktardan fazla tüketilmemesi şartıyla geçerlidir).
dotBlack.gif
Cildin gerekli olan su ve mineral ihtiyacını da karşılayarak cilde gergin, pürüzsüz ve canlı bir görünüm sağlanmasında yardımcıdır.
dotBlack.gif
Solunum, idrar, her türlü spor aktivitesinde ve özellikle yaz aylarında terleme ile oluşan su ve mineral kaybının karşılanmasında ölçüsü kadar kullanılabilir.
dotBlack.gif
Bikarbonat içeriğinin yüksek olması ise asit fazlalığı, yanma ve ekşime ile seyreden mide hastalıklarında mide asidi fazlalılığını baskılayıcıdır.
dotBlack.gif
Özellikle yaz aylarında sıcaklığın artmasıyla birlikte asitli içecek tüketme ihitiyacı da artar. Boyalı, katkı maddeli içecekler yerine maden suları tercih edilebilir. Son dönemde meyveli çeşitleri de piyasada bulunmakta fakat bunların kalori de dikkate alınarak tüketilmesinde fayda var.

Hamilelikte maden suyu içilebilir mi?
Hamilelik, yeterli ve dengeli beslenmenin çok daha önemli olduğu ve özellikle dikkat edilmesi gereken bir dönem. Annenin vücudu, bebeğin beslenebilmesi ve gelişiminin sağlanabilmesi için normalden daha fazla gıda, sıvı, mineraller ve vitaminlere ihtiyaç duyar. Mineral ihtiyacının bir kısmını tamamlayabilmek için, bu dönemde farklı bir sağlık problemi (hipertansiyon...vb) yaşanmıyorsa maden suyu tüketimi önerilebilir.

Maden suyu böbrek taşı yapar mı?
Böbrek taşı oluşumunu maden suyu tüketmeye bağlamak yanlış olur. Aksine yeterli ve düzenli miktarlarda su ve maden suyu tüketmeyen insanlarda tüketenlere göre böbrek taşı oluşumu riski daha yüksektir. Bu duruma gelmiş ve böbreklerinde taş oluşmuş insanların maden suyu tüketmeleri tavsiye edilmez ancak esas olan, düzenli ve yeterli miktarlarda su ve maden suyu tüketerek vücudumuzu bu gibi etkenlerden korumaktır.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
ABD’de kopya hayvanların eti ve sütü satılacak

ABD’de kopya hayvanların eti ve sütü satılacak

Kopya hayvanların yavrularından elde edilen et ve süt ürünleri yakında raflarda olacak. FDA’nın “normal et ve süt kadar faydalı” dediği kopya mamüllerin tepki çekeceği tahmin ediliyor.


291066.jpg


İSTANBUL - Amerikan hükümeti, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi FDA’nın “normal et ve süt kadar sağlıklı” dediği kopya hayvan yavrularından elde edilen ürünlerin piyasaya sunulmasına izin verdi

SON KARAR TARIM BAKANLIĞI’NIN
Ancak FDA’dan onay alınsa da son kararı Tarım Bakanlığı verecek. Bazı büyük et ve süt üreticileri müşterilerinin endişeleneceği gerekçesiyle bu girişime sıcak bakmıyor.

Kopya hayvanların mamüllerinin yenilip yenilemeyeceği Türkiye’de de tartışma konusu olmuştu. Türkiye’de ilk kopya koyun geçtiğimiz yıl Kasım ayında doğmuştu.

İnsan ve hayvan hücresi taşıyan koyun yaratıldı

Kopya insanların türemesi an meselesi
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Türkiye’nin ilk ‘kopya koyunu’ doğdu

Türkiye’nin ilk ‘kopya koyunu’ doğdu

stanbul Üniversitesindeki klonlamayla dünyaya gelen Türkiye’nin ilk kopya koyununa “Oyalı” adı verildi.


276403.jpg



STANBUL - İÜ Basın-Halkla İlişkiler ve Tanıtım Müdürlüğü’nden yapılan yazılı açıklamada, İÜ bünyesinde 2005 yılından itibaren başlanan klonlama çalışmalarının, hayvancılık ve insan sağlığını ilgilendiren birçok konuda çığır açabileceğine dikkat çekildi.

Devlet Planlama Teşkilatı ve TÜBİTAK destekli projeler kapsamında yer alan “Kopya Koyun Projesi”nin, Türkiye’nin ilk klon projesi olarak bilim tarihine geçtiği belirtilen açıklamada, Veterinerlik Fakültesi bünyesinde uzman bir ekip tarafından 3 yıldır sürdürülen çalışmaların ilk meyvelerini vermeye başladığı kaydedildi.

Prof. Dr. Sema Birler yönetimindeki uzman ekibin, 69 klon embriyoyu 8 koyuna transfer etmesiyle başlayan süreçte 2 koyunun hamile kaldığı anlatılan açıklamada, yoğun bir bakım ve takiple sağlıklı bir hamilelik dönemi geçiren koyunlardan birinin bugün sezaryenle doğum yaptığı bildirildi.
276459.jpg




Türkiye’nin ilk kopya koyununa “Oyalı” adı verildiği ve sağlık durumunun çok iyi olduğu belirtilen açıklamada, bilimsel çalışmaya ilişkin yarın İÜ Veterinerlik Fakültesinde basın toplantısı düzenleneceği kaydedildi.
 

cemaldurra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Nis 2008
Mesajlar
1,142
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
66
Selamun Aleyküm,

Muhterem kardeşim, konunuzun 9. sayfasında yer alan ve boy kısalığına kesin çözüm başlıklı mesaj içerisinde yer alan web sitesi ismi ve telefon numarası site kurallarına aykırı olduğundan silinmiştir...

Lütfen mesajlarınızı daha dikkatli yayınlayınız, hakkınızı helal etmeniz dileğiyle Allah'a emanet olunuz...
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
aleyküm selam

aleyküm selam

Selamun Aleyküm,

Muhterem kardeşim, konunuzun 9. sayfasında yer alan ve boy kısalığına kesin çözüm başlıklı mesaj içerisinde yer alan web sitesi ismi ve telefon numarası site kurallarına aykırı olduğundan silinmiştir...

Lütfen mesajlarınızı daha dikkatli yayınlayınız, hakkınızı helal etmeniz dileğiyle Allah'a emanet olunuz...

kusura bakmayın farkında olmadan eklemiş olabilirim daha dikkatli davranacağım
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Aşırı Tedirginliğin Nedenleri

Aşırı Tedirginliğin Nedenleri

Aşırı tedirginlik veya iç sıkıntısı çekmek psikolojik bir rahatsızlık. Bu durum tüm dünyada milyonlarca insanın hayatını olumsuz yönde etkiliyor. Carol Brown, Amerika’da iç sıkıntısı ve aşırı tedirginlik yaşayan 19 milyon kişiden biri.

" Örneğin süpermarkete girdiğim zaman, birden bire terlemeye başlıyorum. Ellerim sırılsıklam oluyor ve içim daralıyor. Sıkıntıya dayanamayıp, dışarıya çıkmak zorunda kalıyorum."

Aşırı tedirginlik, stresle ilgili bir rahatsızlık. Ekonomik, sosyal veya psikolojik stres altında olanlar bu hissi yaşayabiliyor. Washington Hastanesi Psikiyatri Bölüm Başkanı Doktor Stephen Peterson anlatıyor:
" Sıkıntı ve tedirginlik, insanların kendilerini korumak için kullandığı bir duygudur. Bir nevi sinyaldir. Sıkıntıyı, kötü birşeyler olmasından korkmak diye tanımlamak mümkün."

Doktor Peterson, günde ortalama 20 hastayı tedavi ediyor – çoğu da aşırı tedirginlik ve iç daralmasından sıkıntı çekiyor. Herkes hayatının bir aşamasında bu duyguyu yaşayabilir. Ancak, aşırı tedirginlik Amerika’daki yetişkin nüfusun yüzde 13’ünde görülüyor. Hafif derecede tedirginlik insana, motivasyon verebilir; ancak aşırısı insanların hayatını felç edebilir. Doktor Peterson şöyle konuşuyor:

" Aşırı tedirginlik çeken insanlarda, fiziksel belirtiler ortaya çıkar. Örneğin, nefes alamadıklarını zannederler, kalpleri sıkışır veya nabız atışları hızlanır... Psikolojik olarak da, kontrolü kaybettiklerini hissederler. En ileri safhasında, aşırı tedirginlik çeken insan, ölmek üzere olduğunu düşünmeye başlar. "
Aşırı tedirginlik çeken insanlar zaman zaman paniğe kapılabiliyor. Bu panik anlarında insanlar en basit işleri bile yapamaz hale geliyor; örneğin evden dışarı çıkamıyor veya asansöre binemiyorlar. Bazı insanlarda aşırı tedirginlik hastalığı, çocukluk döneminde beliriyor. Kimilerindeyse, fazla kafein kullanımı tedirginliğe yol açabiliyor. Carol Brown, tedavi için reçeteli ilaç kullanıyor.
" İlk kullandığım ilaç hemen etkisini gösterdi. Geceleri uyuyabildim. Bu çok önemli çünkü, tedirginlik hastalığı olan insanlar, uyurken bile paniğe kapılabiliyor. Bu nedenle ben 32 yıldır doğru dürüst uyumamıştım."
İlaçlarla tedavinin yanı sıra, hastalar terapiye alınıyor. Ancak, ilaç kullanmak istemeyen veya doktora gidecek parası olmayan hastalar için de alternatif tedaviler geliştirilmiş durumda. Carol Brown anlatıyor:
" Bence atılması gereken ilk adım, nelerin tedirginlik yarattığını; veya nelerin sıkıntıya yol açtığını belirlemek. Bundan sonra, yapılacak iş bir aile yakınıyla, arkadaşla bu sorunu paylaşmak. Durumu kavrayıp, başkalarına anlatabilmek tedavi çok önemli."

Doktor Peterson, bazı hastaların yanlarında sürekli buz veya şeker taşıdıklarını; tedirginlik duygusu artınca, buz veya şekeri ağızlarına attıklarını söylüyor. Bu hastalar ağzın hararet derecesini değiştirmenin, tedirginlik duygusunu azalttığını düşünüyor. Bu psikolojik sorun, zengin ülkelere özgü bir durum sanılsa da Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre aşırı tedirginlik daha çok yoksul insanlarda görülüyor.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Soğuk hava değil "mikrop" hasta ediyor!

Soğuk hava değil "mikrop" hasta ediyor!

Özellikle mevsim geçişlerinde kendini gösteren solunum yolu enfeksiyonları gibi rahatsızlıklara karşı temizlik unsurunun önemli olduğu bildirildi..



Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı, Hacettepe Üniversitesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Ünitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, mevsim değişikliğine bağlı olarak, özellikle solunum yolu enfeksiyon hastalıkları ile sıklıkla karşılaştıklarını söyledi.



Bu mevsimlerde, enfeksiyon hastalıkları yönünden çeşitli risk faktörleri olduğunu belirten Ceyhan, ''Havaların soğumaya başlamasına bağlı olarak kapalı mekanların yeterince havalandırılmaması, çocukların okul ve kreşlerin açılmasıyla bir arada uzun süre vakit geçiriyor olmaları ve temizlik koşullarına dikkat edilmemesi gibi nedenler, ortamdaki mikrobun hızla yayılmasına olanak tanıyor'' dedi.



Ceyhan, bu dönemlerde grip, nezle, sinüzit, zatürre, kas tutulmaları, orta kulak, bademcik ve ses teli iltihabı gibi çeşitli solunum yolu enfeksiyonları görüldüğünü söyledi.



''Soğuk havanın hastalık habercisi olduğu yönündeki düşüncelerin yanlış olduğunu'' ifade eden Prof. Dr. Ceyhan, ''Soğuk havanın sağlık üzerine olumsuz etkisi sıcaktan daha az. Bu nedenle soğuktan değil sıcak havadan korkun'' diye konuştu.



Ceyhan, soğuk havada, mukozanın soğuması nedeniyle genellikle burun akıntısı ve kas tutulması görüldüğü anlatarak, genellikle soğuk havanın mikropların üremesi için uygun olmadığını, yaz aylarında ise bu riskin daha fazla olduğunu kaydetti. Prof. Dr. Ceyhan, özellikle sonbahar ve kış mevsiminde görülen grip, nezle, zatürre gibi rahatsızlıkların insanların kapalı mekanlarda uzun süre bir arada kalmaları nedeniyle yayıldığını söyledi.



Okulların açılmasıyla birlikte özellikle çocuklarda solunum yolu hastalıklarının sıklıkla görülmeye başlanacağını ifade eden Ceyhan, ''Mekandaki havanın soğumaması için, gün içerisinde yeterli havalandırılmıyor ve içerdeki hava daha çok solunmak zorunda kalınıyor. Okul, kreş gibi ortamlarda, çocuklardan birinde bulunan mikrop, kısa zamanda bir çok çocuk tarafından solunarak alınıyor. Hatta çocuk tam iyileşmeden tekrar hastalanabiliyor'' dedi.



Ceyhan, toplu taşım araçlarının da hastalıkların yayılması açısından risk faktörü olduğunu belirterek, sınıfların, ev içerisindeki odaların, otobüs, minibüs gibi toplu taşım araçlarının mutlaka gün içerisinde bir kaç defa havalandırılması gerektiğini kaydetti.



Özellikle çocuk ve bebeklerde sıklıkla görülen orta kulak iltihabına soğuk havanın neden olduğu yönündeki bilgilerin yanlış olduğunu anlatan Ceyhan, ''Solunum yoluyla genellikle kapalı ve temiz olmayan havanın bulunduğu mekanlardan alınan mikrop vücuda yerleşir. Vücudun bağışıklık sisteminin zayıfladığı anda, o bakteri kana geçer ve kan yoluyla orta kulağa da gider'' dedi.



Ceyhan, Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre, bir çocuğun ilk 5 yaşında her yıl 10-12 defa ateşli hastalık geçirmesinin normal kabul edildiğini hatırlatarak, bebeğin sık nefes alıp vermesi, kulak ağrısı, aşırı huzursuzluğu, havlar şeklinde öksürmesi, ateşinin çok yükselmesi gibi durumlarda vakit geçirmeden doktora götürülmesini önerdi.



EL TEMİZLİĞİNE DİKKAT



Mikroorganizmaların, kalabalık ortamlarda daha kolay yayılabildiğini hatırlatan Ceyhan, solunum yolu hastalıklarına etken olan nedenler arasında ''El kirliliğinin havadan bulaşmadan daha önemli'' olduğuna dikkati çekti. Ceyhan, ''Mikrop taşıyan bir kişinin öksürerek, mikrobu taşıdığı yere, bir başkası tarafından el temasının olması ile mikrop doğrudan alınmış olur. Bu nedenle eller sık sık yıkanmalı. En az 10 saniye akan suyun altında bol sabunla ve parmak ile tırnak aralarının ovularak yıkanması yeterli'' dedi.



Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, özellikle çocukların okula ve kreşe gitmeden önce ellerinin iyice yıkanması gerektiğini ifade ederek, ''Dönüşte de yine eller iyice yıkanmalı, kullandığı eşyalar temizlenmeli. Çocuklara, hem evde hem okulda mutlaka el yıkama alışkanlığı kazandırılmalı. Çocuklar, kirli ortamlara dokundukları zaman hiç beklemeden el temizliğinin yapılması gerektiği konusunda uyarılmalı'' diye konuştu.



İDEAL ODA SICAKLIĞI 22 DERECE



Ceyhan, grip aşısının düzenli olarak her yıl yaptırılmasını önerdiklerini belirterek, ''Gripten korunmak için 6 ayın üzerindeki herkese grip aşısı yapılmalı'' dedi. Ceyhan, Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsat almış tüm grip aşılarının içerikleri aynı olduğu için kullanılabileceğini ifade ederek, aşıların tüm eczanelerde rahatlıkla bulunabileceğini söyledi.



Mehmet Ceyhan, ideal oda sıcaklığının 22 derece olduğunu belirterek, ''Havaların soğumasıyla birlikte gereğinden fazla kalın giysiler giydirilmesi, vücut ısısının yükselmesine bağlı sağlık problemlerine yol açabilir'' dedi. Terin, kişinin üstünde kurumasının özellikle üşütme ve cilt hastalıklarına neden olabileceği uyarısında bulunan Ceyhan, terli giysilerle oturulmaması gerektiğini kaydetti.



Ceyhan, soğuk hava ile birlikte ortamda azalan nem miktarının artırmak için bilinçsizce buhar makinesi kullanılmamasını da önererek, ''Buhar makinesinin kullanması mutlaka doktor tarafından önerilmeli. Çünkü nemli hava, mikropların üremesine ve mantar oluşumuna ortam hazırlıyor. Ortamda herhangi bir nedenle bağışıklığı zayıflamış birinin olması durumunda, tedavisi çok zor mantar enfeksiyonlarının görülmesine neden olabiliyor'' uyarısında bulundu.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
NEDEN YORGUN ve HALSİZLİK HİSSEDERİZ ?

NEDEN YORGUN ve HALSİZLİK HİSSEDERİZ ?

İnsanı yorgun düşüren 11 enerji düşmanı Cep telefonu, floresan ışık, küf gibi etkenler enerjimizden çalıyorlar.
Bilim adamları, kronik yorgunluk ile tüm bu etkenler arasında şaşılacak bağlantılar olduğunu tespit ettiler. Seninle dergisi bu konuyu yenisayısında sayfalara taşıdı.
1- Derin uykuda bizi rahatsız edenlerGürültü stres yaratır ve stres tansiyonu yükseltir. Sonuçta sürekli halsiz ve uykulu oluruz. Bunun için size önerimiz, yatak odanızdan saat gibi sesçıkarabilecek tüm eşyaları kaldırmanız olacaktır.
2- Kahve ve çay: 6 fincandan sonrası zarar!Kafein uyarıcı etki yapar, yani beyne daha fazla enerji emri verir. Günde 3 fincan kadar çay veya kahve içersek, bu canlandırıcı özellikten iyi şekildefaydalanırız. Fakat miktar ikiye katlanırsa, kafein ve tein, vücudumuzdakidemiri emer. Bu durumda beyin ve kalbe yeterli oranda oksijen gitmez. Sonuçta kendimizi çok yorgun hissederiz.
3- Karbonhidrat uyku hapı etkisi yaparTüm karbonhidratlar, aç karnına yenildiği zaman ağırlık yapar. Siz siz olun, aç karnına bu besinleri tüketmemeye özen gösterin.
4- Su eksilirse dikkatiniz de dağılırHer gün yaklaşık 8 bardak su içmemiz gerekiyor, yoksa hissedilir bir biçimde enerji boşluğuna düşeriz. En iyisi, her saat başı içine biraz limon suyusıkılmış bir bardak su içmektir.
5- Cep telefonu hipnozdan beter20 dakikadan uzun telefon görüşmelerinin uyku hipnozu gibi bir etki yaptığı ortaya çıktı. Dolayısıyla, uzun süreli ve sık olarak telefonla konuşmak biziyorar.
6- Duş alacağımıza yatağa geri dönelim daha iyiSuyun sıcaklığı vücut sıcaklığının çok üzerindeyse bünyemiz uyku getiren hormonları fazlasıyla salgılamaya başlar. Akşamları iyi uyumak için sıcakla,sabahları enerji depolamak için ılık suyla yıkanın!
7- Bazı besinlere karşı dayanıksız olabilirsinizHer şeyi doğru yaptığınız halde zinde değilseniz, "çölyak" hastası olabilirsiniz. Bu bünyenizin tahıl nişastalarını işleyememesi anlamınagelir. Baş ağrısı ve yorgunluktan şikayet eden bu kişilerin buğday, arpagibi tahıllardan uzak durması gerrekir.
8- Kola bünyeyi aside boğarAz harekete bir de aşırı kola, çay ve et tüketimi eklenirse, bünyede aşırı asit meydana gelir. Sonuçta da dolaşım bozuklukları, migren, bağışıklıksisteminin zayıflaması gibi rahatsızlıklar yaşanır.
9- Gürültü de yorarUzun süreli gürültüye maruz kalan insanların enerjisi tükeniyor. Bağıra çağıra konuşan insanların arasında olmak bile insanı yormaya yetiyor.
10- Floresan ışığı kronik esnemeye neden olurFloresan ışık, öğrenme ve konsantrasyon yetimizi yüzde 60 oranında düşürür. Gün içinde saatlerce bu ışığa maruz kalan birinin bağışıklık sistemininzayıfladığı ispatlandı. Bu da kronik yorgunluğa neden olabilir.
11- Küften uzak durmalıBulunduğunuz ortam yeterince havalanmıyorsa küf oluşabilir. Bünye, küfe tıpkı mikroplarda olduğu gibi karşılık verir, bununla mücadele eder. Bu daaçıklanamayan sürekli yorgunluğa neden olabilir.
BİR ÖNERİZencefil ve karanfilli bir kek vücudunuzdaki mutluluk hormonlarının üretimini artırır, sizi canlandırır. Muskat da "myristicin" adı verilen birmadde içerir ki, bu madde doping ile çok büyük benzerlik taşır*
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt