Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

-sağlık sektöründeki son gelişmeler- (2 Kullanıcı)

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Panik Atak Nedir?

Panik Atak Nedir?

Panik atak ile ilgili olarak ilk bilmeniz gereken panik atak nedir? Bu sorunun cevabını öğrendikten ve panik atağın ne olduğunu anlayabildikten sonra bu durumdan da kurtulabilirsiniz. Panik atak en kısa ve öz tabiri ile ani olarak ortaya çıkan endişe - kaygı nöbetidir. Bu endişe ve kaygı nöbeti kişinin vücudunda bazı fiziksel belirtilerle kendini gösterir, bu yüzden de çoğu zaman kişide yoğun bir korku ve rahatsızlık duygusu yaratır. Bu yoğun korku duygusu içinde kişi, çok kötü birşey olacağını, onun için sonun geldiğini, öleceğini veya kalp krizi geçireceğini düşünür. Bu şekilde yoğun bir korku içinde olan kişi doğal olarak o ortamdan kaçmak, uzaklaşmak ister, yardım alabileceği bir sağlık kuruluşuna gitmek ister. Çoğu zaman gidilen bir hastanede veya acil serviste herhangi bir girişimde bulunmaksızın bu belirtiler geçer ve kişi kendini iyi hisseder.
Panik nöbeti sırasında aşağıdaki belirtiler görülebilir. Bu belirtilerden dört tanesinin görülmesi çoğu zaman yeterli olur. Genel olarak kişiler nöbetler sırasında bu belirtilerde 7-10 arası belirti yaşamaktadırlar.
1 - Çarpıntı, kalp atımlarını duyumsama
2 - Terleme
3 - Titreme ya da sarsılma
4 - Nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma
5 - Soluğun kesilmesi
6 - Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı duyma
7 - Bulantı ya da karın ağrısı
8 - Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma
9 - Derealizasyon ya da Depersonalizasyon (Dış dünya yada kendisi gerçekliğini kaybetmiş gibi hissetme).
10- Kontrolünü kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu
11- Ölüm korkusu
12- Uyuşma ve karıncalanma duygusu
13- Üşüme ürperme ve ateş basması
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
YAĞ YAKICI ve ENERJİ VERİCİ BESİNLER

YAĞ YAKICI ve ENERJİ VERİCİ BESİNLER

Forma girmek fakat bunun için diyet yapmak istemeyenler için Beslenme ve Diyet Uzmanı Banu Kazanç'ın ESRA TÜZÜN 'e açıkladığı tavsiyeler

Limon:
C vitamininden çok zengindir. Detoks etkisi vardır. İçerdiği zengin C vitamini nedeni ile yağ yakımını hızlandırır. Özellikle salatalarınızı bol limonlu tüketmeye özen gösterin.

YAĞ YAKAR
Kivi:
Kivi de içerdiği yüksek C vitamini sayesinde vücutta depolanan yağların yakılmasına büyük ölçüde yardımcı olur.
Yeşil Çay: Vücutta kanın daha hızlı dolaşmasını sağlar. Bunun yanı sıra içeriğindeki kateçin maddesinin ödem atıcı etkisi vardır. Günde iki fincan yeşil çay içebilirsiniz.
Brokoli: Güçlü bir antioksidan olan brokoli, zengin B ve C vitamini içeriği sayesinde metabolizmayı hızlandırır. Haftada iki-üç defa brokoli yemeyi ihmal etmeyin.
Yeşil sebzeler: İçerdikleri zengin potasyumdan dolayı vücutta su toplanmasını önlerler. Tansiyonu düzene sokar ve metabolizmanın düzenli çalışmasını sağlarlar. Günlük mönünüzde en azından bir öğün yeşil yapraklı sebze yemeyi unutmayın.
Baharatlar: Baharatlardan özellikle biberiye ve kekik, metabolizmanın çalışmasında çok etkilidir. Biberiye, et yemeklerine ve salataya konulabilir. Biberiye yağı ise salatalarda kullanılabilir. Aynı şekilde kekik de et yemeklerine ve salatalara konulabilir. Zencefil de metabolizmanın çalışması için önemli bir bitkidir, bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar.

GÜNDE BİR DİLİM
Ananas: Ananasta bulunan enzimler balık, tavuk ve kırmızı etteki proteinin daha kolay parçalanmasına yardımcı olur. Böylece vücut aldığı proteinden daha fazla yararlanır. Ananas aynı zamanda vücudun enerjisini artırarak daha fazla yağ yakılmasına da yardımcı olur. Günde bir dilim ananas yemenin faydası çok büyüktür.
Elma: Elmanın içinde bulunan pektin, tokluk hissi yaratıp uzun süre açlık hissetmemenizi sağlar. Böylece gereksiz atıştırmalar önlenmiş olur. Günde bir-iki tane elmayı hiç rahatsızlık duymadan yiyebilirsiniz.

KARACİĞER DOSTU
Enginar: Karaciğer dostu olarak tanıdığımız enginarın özelliği bol magnezyum içermesidir. Magnezyum yağ yakımını hızlandırır. Ayrıca bağırsakların çalışmasını sağlar.
Kırmızı acı biber: Acı biber, vücut ısısını artırarak metabolizmayı hızlandırır. Rahatsız olmadığınız sürece yemeklerinizde kullanmanızı tavsiye ederim.
Yaban mersini: Güçlü bir antioksidan olan yaban mersini, yüksek miktarda C vitamini içerir. Yaban mersini yağ hücrelerinin yakılmasında da büyük önem taşır.

KAS YAPAR
Kıvırcık salata: Potasyum açısından çok zengin olan kıvırcık salata ya da marul, kas yapımına yardımcıdır. İçerdiği zengin potasyum sayesinde, kas yapımını ve yağ yakılmasının hızlı olmasını sağlar.
Kereviz: En büyük özelliği sindirimi kolaylaştırmasıdır. Bu sebeple diyet yapanların haftada iki defa kereviz yemelerinde fayda var.
Domates: Potasyum bakımından zengin olup, içerdiği likopenden dolayı sindirim sisteminin iyi çalışmasını sağlar. İçindeki zengin vitamin ve mineraller de, insanı tok ve zinde tutar. Her öğünde bol miktarda domates tüketin
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
bebeğinizi emzirirken dikkat edin!!!

bebeğinizi emzirirken dikkat edin!!!

Çocuk Hastalıkları Uzmanı Işıl Önder, hem anne hem bebek sağlığı için büyük önem taşıyan emzirme işlemi sırasında daha dikkatli olunması gerektiğini belirtti. Önder; emzirme işlemi sırasında yapılacak bir hatanın ileride kalıcı sağlık sorunlarına neden olabileceğine işaret etti.
Bebeklrin nasıl emzirileceği konusunda bilgiler veren Çocuk Hastalıkları Uzmanı Işıl Önder, bebek emzirmenin tek bir pozisyonu olmadığını söyledi. Doğumu takip eden ilk günlerden sonra normal olarak beşik pozisyonunun emzirme işleminde tercih edilmesi gerektiğini belirten Önder, "Klasik pozisyonda, anne oturur ve hafif arkasına eğik, yaslanmış olmalıdır. Kol dayamak için bir desteği bulunan koltuk ile ayaklarını uzatmak veya ayağını dayayarak dizini yukarı kaldırmak için bir puf yararlı olur. Bebek anne koluna veya bir yastığa uzanmış, yaklaşık 45 derece bir eğimle anne memesine yaklaştırılmalıdır. Elleri serbest olmalıdır. Böylelikle anne memesine temas edebilir ve ellerinin yardımı ile meme başını bulabilir. Anne de elinin işaret ve orta parmaklarının yardımı ile meme başını bebeğinin ağzına yöneltirken baş parmağı ile yukarıdan aşağıya doğru memesini sıvazlayarak sütünün kolay gelmesine yardımcı olmalıdır. Bebek emme işlemi sırasında ağzının içersinde bir vakum yapmaktadır. Bu negatif basınç anne memesinden sütün gelmesini sağlar. Eğer bebek tam yatar pozisyonda olursa gelen anne sütü burun arkasına kaçar. Hatta kulakların boğaz açılan kanalın ağzından kulak yoluna geçerek enfeksiyona neden olabilir. Yeni doğan kulak iltihaplarının en sık nedeni hatalı pozisyonla emzirmedir. Ayrıca annenin de yattığı yerden bebeği emzirmesi hem sütün gelmesi hem de olabilecek tehlikeli sonuçlar yönünden sakıncalıdır" dedi.
Yatakta da olsa annenin emzirme işlemi sırasında dik durumda olması gerektiğinin altını çizen Işıl Önder, "Bu klasik pozisyonda anne kol destekli bir koltuk benzeri oturma ünitesindedir. Ayni pozisyon yatakta yastık desteği ile de sağlanabilir. Bebeğin başı annenin dirseğinin iç tarafına yatmıştır. Annenin ayakları bir desteğe basmaktadır. Annenin kucağında bir yastık olması çocuğu kucakta tutabilmek açısından yararlı olur. Bebeğin altta kalan kolunu dış yana doğru yerleştirmek yararlı olur. Bebeğin üzerine yatırılan kol sırtından bebeğe destek vermelidir. Bu pozisyon normal yolla miadında doğmuş bebekler için uygundur. Sezaryen ile doğum yapan anneler ve erken doğmuş küçük bebekler için ilk başlarda uygun olmayabilir. Annenin karnındaki dikişlere baskı oluşabilir. Bebek güçsüz ise meme başını iyi tutamayabilir. Ayrıca bebekler Beşik, Çanta ve Yatar pozisyonda emzirilebilir" diye konuştu.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Kafanızdaki bombaya dikkat! Her yaşta olabilir! Baş ağrınızı önemseyin... Peki onu na

Kafanızdaki bombaya dikkat! Her yaşta olabilir! Baş ağrınızı önemseyin... Peki onu na

Prof. Dr. Mehmet Yaşar Kaynar, “Anevrizma ve tedavisi” hakkında bilgi verdi.

Halk arasında “baloncuk” ismi verilen anevrizmalar, arterlerin (atardamarların yani temiz kan taşıyan damarların) duvarlarındaki bozulma sonucu ortaya çıkan, damarın genel yapısına göre daha zayıf bölümlerinin genişlemelerdir. Damar içi basıncın (tansiyon) artmasıyla beraber, her kalp atışında damar yapısının zayıf olduğu bu noktalar büyüyerek bir baloncuk halini alırlar. İşte bu baloncuğun duvar yapısı çok ince olduğu için; bazen kendiliğinden, bazen de öksürme, ıkınma, cinsel aktivasyon esnasında bu baloncuk patlar. Buna “anevrizma kanaması” adı verilir.

Anevrizma her yaşta görülebilir
Genelde damar içi plak oluşumu ve yüksek tansiyona bağlı olarak dalar yapısında bozulmalar meydana gelmektedir. Bunun yanında; doğumsal damar bozuklukları, travmalar ve enfeksiyon, diğer nedenler arasında sayılabilir.
Anevrizma en fazla 40-60 yaş aralığında rastlanmaktadır ancak her yaşın hastalığıdır.
Genel risk faktörleri arasında hipertansiyon, sigara, alkol ve uyuşturucu madde kullanımını sayılabilir. sayabiliriz.

Anevrizma Kanamasını Nasıl Tanıyabiliriz?
Anevrizma kanamaları en çok “subaraknoid kanama” diye adlandırılan beyin ve onu saran çok ince zarın (araknoid) arasında bulunan kanamalar şeklinde görülür.

Baş ağrısını önemseyin
-En önemli ve değişmez bulgu baş ağrısıdır. Hastalar ani başlayan ve hayatları boyunca daha şiddetlisini yaşamadıklarını söyledikleri bir baş ağrısı tarifler.
-Ani şuur kayıpları, bayılma
-Kusma
-Kimi hastada şuur bulanıklığından bilinç kaybına kadar değişen şuur bozukluğu
-Kanamanın 6-24 saatine kadar ortaya çıkan ense sertliği
Anevrizmanın saptanması için mutlaka bir takım tanı yöntemleri var ile desteklenmesi gerekir. Bu tetkikler hastanın muayene bulgularına göre yapılır.
-Kranial bilgisayarlı tomografi: Subaraknoid kanamanın tespiti için gerekli ilk tanı yöntemidir.
-Lomber ponksiyon: Eğer klinik bulgular ciddi anlamda kanama düşündürüyor ve ancak tomografide kanama saptanmadı ise hastanın belinden alınan beyin omurilik sıvısında kan tespit edilmeye çalışılır.
-Tomografide ya da alınan beyin omurilik sıvısında subaraknoid kanama görüldü ise anjiografi veya CT anjiyo yapılarak damar yapıları incelenir ve anevrizma varsa tespit edilir.
Tedavide en önemli şart sabır ve disiplindir
Hastada kanamış anevrizma tespit edildi ise anevrizmanın yeri ve boyutuna göre bir takım tedavi tekniklerine başvurulur.
-Cerrahi tedavi: Tespit edilmiş anevrizmalar için halen dünyada en çok kullanılan ve en kesin yöntemdir. Anevrizmanın damardan çıktığı boyun bölgesine konulan “anevrizma klip”i ile anevrizmaya giden kan akımının kesilmesidir.
-Endovasküler (damar içi ) tedavi: Anevrizmanın içine damar içinden ulaşarak doldurulan “sert koil” denilen bir madde ile anevrizma içi akımın kapatılması işlemidir.
Tedavi şekli ne olursa olsun anevrizmalar ilk tanı konulduğu andan tedavinin bitiş anına kadar disiplinli ve sabırlı olmayı gerektiren riskli yapılardır.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
12 madde yasaklandı, Türkiye, genetik bozukluk, kanser ve ölüme neden olduğu için

12 madde yasaklandı, Türkiye, genetik bozukluk, kanser ve ölüme neden olduğu için

Türkiye, genetik bozukluk, kanser ve ölüme neden olduğu için “kirli düzine” olarak bilinen 12 kalıcı organik kirleticinin üretimini yasaklarken bunların emisyon ve atıklarının bertarafı ile yok edilmesini sağlayacak.

Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü'nden edinilen bilgiye göre, 12 kalıcı organik kirleticinin yeryüzünden silinmesini öngören Stockholm Sözleşmesi'ni yürürlüğe sokan Türkiye'nin, sözleşmeye taraf olarak yükümlülüklerini üstlenmesi için geri sayım başladı.

Türkiye'de 30 Temmuz'da yürürlüğe giren Stockholm Sözleşmesi çerçevesinde Dışişleri Bakanlığı'nca gerekli belgelerin sözleşme sekretaryasına iletilmesini izleyen 90'ıncı günde Türkiye sözleşmeye taraf olarak yükümlülüklerini üstlenecek. Sözleşme, 12 kalıcı organik kirletici kimyasalın üretiminin yasaklanması, emisyonlarının ve atıklarının çevresel açıdan en iyi teknikler kullanılarak azaltılması ve bertarafı yolu ile üye ülkelerde 2025 yılı sonuna kadar yeryüzünden yok edilmesini öngörüyor.

Hazırladığı taslak Ulusal Uygulama Planı ile söz konusu kimyasalların kullanımına son verirken, etkilerini ortadan kaldıracak olan Türkiye, bu kapsamda gerçekleştireceği projeler için Küresel Çevre Fonu kaynaklarından yararlanacak.

-GENETİK YAPIYI BOZUYOR, ETKİSİ NESİLLER BOYU SÜRÜYOR-
Sözleşme tarafı diğer 165 ülkeyle birlikte Türkiye'nin de doğasından yok edeceği söz konusu kimyasallar tarım ve sanayi alanlarında kullanılmaları ile doğaya karışıyor. Besin zinciri ile insanlara geçen ve nesiller boyunca etki gösteren söz konusu kimyasallar, genetik bozukluk, kanser ve ölüme sebeb oluyor. Kalıcı organik kirleticilerin yan etkileri arasında doğuştan sakatlık, bağışıklık sistemi işlevsizlikleri, kısırlık, zekâ düzeyinde düşüş de bulunuyor.

Sözleşme çerçevesine giren kalıcı organik kirleticiler şöyle:

“-Ortadan kaldırılması söz konusu maddeler: Aldrin, chlordane, dieldrin, endrin, heptaklor, heksaklorbenzen, mireks ve toxaphene. PCB'ler.
-Kullanımının yasaklandığı madde: DDT.
-İstenmeksizin üretilen maddeler: Dioksin ve furan.”

Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü yetkilileri, Türkiye'nin taslak Uygulama Planı'nın, Stockholm Sözleşmesi sekreteryasınca takdirle karşılandığını ve bazı üye ülkelerce de örnek alındığını bildirdiler.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Yılsonunda domuz gribi aşısı Türkiye'de, Domuz Gribi Aşısı Kaç Lira?

Yılsonunda domuz gribi aşısı Türkiye'de, Domuz Gribi Aşısı Kaç Lira?

Türkiye çapında 10 milyon kişiyi domuz gribine karşı aşılama kararı alan Sağlık Bakanlığı'nın sipariş ettiği aşılardan ilk 10 milyon dozu yıl sonuna kadar, kalan 10 milyon doz ise 2010 başında bakanlığın elinde olacak.

Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Turan Buzgan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, insan üzerinde denemelerine başlanan ve son baharda piyasaya çıkması beklenen domuz gribi aşısından 20 milyon doz sipariş verdiklerini söyledi.

"Domuz gribi aşısına, gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelere göre daha zor ulaşacağı" tartışmalarını değerlendiren Buzgan, "Bu doğru ama biz bu yönden şanslıyız. Çünkü aşı üreticileriyle çok önceden ön anlaşmalar yaptık. Aşı üretim bandından çıkar çıkmaz Türkiye buna ulaşan ilk ülkelerden birisi olacak" dedi.

Domuz gribi aşısının, mevsimsel grip aşısı gibi tek değil 2 doz halinde uygulanacağını, Dünya Sağlık Örgütünün görüşünün de bu yönde olduğunu anlatan Buzgan, aşının ilk etapta hacı adayları ve hamilelerin yanı sıra kalp, karaciğer, şeker gibi kronik rahatsızlığı olanlarla sağlık personeline yapılacağını bildirdi. Buzgan, "Hac döneminin erken başlamasından dolayı öncelikle hacı adaylarını aşılayacağız. Önceki grip salgınlarından elde edilen tecrübelerden yola çıkarak 65 yaşın üstündekilerin aşılanmasına gerek duymuyoruz. Zaten tüm toplumun aşılanmasına da gerek yok" dedi.

İlk partideki 10 milyon dozluk aşının bu yılın sonuna kadar, kalan 10 milyon dozluk ikinci partinin ise 2010 başında ellerinde olacağını kaydeden Buzgan, aşının belirlenen gruplara ücretsiz yapılacağını söyledi.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Bağışıklık sistemini güçlendiriyor, BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ NASIL GÜÇLENDİRİLİR?

Bağışıklık sistemini güçlendiriyor, BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ NASIL GÜÇLENDİRİLİR?

Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Biyokimya Klinik Şefi Prof. Dr. Necat Yılmaz, mevsiminin geldiği bu günlerde özellikle üzümü ve şırasını sık sık tüketmek gerektiğini belirtti.

Düzenli olarak üzüm suyu tüketen insanların kanında vücudu hastalıklara karşı koruyan gammadelta T hücrelerinin bulunduğunu ifade eden Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

''İspanyol araştırmacılar üzüm tüketiminin NADPH oksidaz enzimini azaltarak damarların oksidasyonunu azalttığını gösterdiler. Bu çalışma Br. J. Nutrition dergisinde yayımlandı. Özellikle kırmızı üzüm içerisinde yer alan polifenoller çok faydalı bileşikler olup kronik hastalıkların oluşumu engellemektedir. Yani üzümün içerisinde yer alan bu faydalı bileşikleri mutlaka şarap olarak tüketmek gerekmez. Ülkemizin başına bela olan kalp damar hastalıklarının oluşumunu engeller. Böylece milyonlarca doları ilaçlara harcamayız.''

Aslında çocukluk çağında başlayan kalp damar hastalıkları ancak ileri yaşlarda çıktığı için insanların yanlış bir düşünceyle ileri yaşta aniden kalp hastası olduğunu düşündüklerini vurgulayan Prof. Dr. Yılmaz, ''Oysa önceki yıllarda edindiği beslenme alışkanlıkları kendisini hasta etmiştir'' dedi. Havaların sıcak olduğu yaz mevsiminde bize düşenin hem bizim hem de çocukların sağlığını korumak olduğunu ifade eden Yılmaz, şöyle konuştu:

''Zararlı gazlı içecekler yerine taze meyve sularını, şırasını, şerbetini tercih etmemiz gereklidir. Mümkün olduğunca doğal beslenmeliyiz. Ülkemize bahşedilen eşsiz lezzet ve güzellikteki üzümlerini mümkün olduğunca tüketmeye çalışalım.''
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Kelliğin birinci nedeni

Kelliğin birinci nedeni

Sık sık saç taramanın kellik riskini artırdığı bildirildi.

İsrailli bir cildiye uzmanının yaptığı araştırma, çok sık taramanın saç derisini güçlendirmek yerine saç dökülmesine yol açabildiğini ortaya koydu. Araştırma kapsamında 14 kadın, haftalar boyu her gün tarama sırasında dökülen saç tellerini saydı. Sonuçta, saçın ne kadar fazla taranırsa o kadar fazla döküldüğü ortaya çıktı.

Haaretz gazetesinde yayımlanan araştırmanın sorumlusu Kudüs'teki İbrani Üniversitesinde görevli doktor Alexandre Kirdman, günde iki defa saç tarayan kadınların, günde bir defa saç tarayan kadınlara oranla üç kat fazla saç kaybettiklerini belirtti.

Kirdman, "Sonuç beni şaşırttı, çünkü tıp çevrelerinde tarak kullanımının saç derisindeki kan dolaşımını iyileştirdiği ve saç kaybını azalttığı kabul ediliyordu" dedi.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Erkeklerin sağlıklı olmak ve kalmak için dikkat etmesi gereken 9 nokta..

Erkeklerin sağlıklı olmak ve kalmak için dikkat etmesi gereken 9 nokta..

Erkeklerin arabalarına, sağlıklarından daha çok önem verdikleri söylenir. Ufacık bir çizik, motordan gelen bir tıkırtıda hemen acil şekilde duruma el konur. Düzenli bakım ve servis arabanın performansını korur ve ömrünü uzatır. Beylerin sağlık konusuna da aynı mantıkla ve hassasiyetle yaklaşması gerekir. Sağlıklı olmak ve kalmak için dikkat etmeniz gereken işte 9 nokta:

1. Tansiyon
Birçok erkek yüksek tansiyon hastası olduklarını bir kalp spazmı veya kalp krizi geçirince öğrenirler çünkü yüksek tansiyon herhangi bir belirti vermeden sinsice ilerleyebilir. Bu yüzden düzenli olarak tansiyonunuzu ölçtürmeniz sizi olası sağlık sorunlarından korur. Doktorunuz farklı şekilde önermediyse tansiyonunuzu yılda 2 kere ölçtürmeniz sağlığınızın kontrolünü elinizde tutmanızı sağlar.
Yüksek tansiyon ve bunu takip eden kalp rahatsızlıklarından sakınmak için yaşam tarzınıza ve beslenmenize dikkat etmeniz gerekir. Az yağlı bir beslenme tarzı, şeker ve tuzdan uzak durmak, bol miktarda taze sebze ve meyve tüketmek, düzenli egzersiz yapmak, kilonuzu sabit bir aralıkta korumak, günde 1-2 kadehten fazla alkol tüketmemek, sigara içmemek ve stresten kaçınmak sağlıklı bir kalp ve kan dolaşımını korur ve destekler. Ayrıca Omega3 ihtiva eden balık yağı tabletleri, sarımsak ve Coenzyme Q-10 de tansiyonunuzu sağlıklı bir düzeyde tutmanıza yardımcı olur.


2. Kan Şekeri
Diyabet vücudumuz gerekli düzeyde insülin üretemediğinde ve kan şekerimiz (glikoz) yükseldiğinde ortaya çıkar. Diyabet hastalığı kan damarlarını ve sinirleri tahrip eder, kalp krizi riskini arttırır, körlük, böbrek yetmezliği ve iktidarsızlığa yol açar.
Yılda bir açlık ve tokluk şekerinizi ölçtürmeniz diyabet hastalığı; yorgunluk, aşırı susama, sık tuvalete gitme gibi doğal algılanabilecek semptomların dışında; belirti vermediği için önemlidir. Ayrıca sağlıklı bir kiloda olmak ve bunu korumak ve düzenli olarak hafif de olsa egzersiz yapmak diyabet riskini azaltır.


3. Gözler
Herhangi bir göz probleminiz olmadığından emin olmak için 2 yılda bir göz muayenesine gidin. Bu muayene esnasında yaygın kanının aksine sadece gözlükle giderilen görüş problemleri değil yüksek tansiyon veya şekerden oluşan gözün arkasındaki damarlarda oluşan gizli hasarlar da tespit edilebilir. Gözlerimiz diğer sağlık sorununa ait belirtileri de taşıdığında göz muayenesi sinsi hastalıkları da açığa çıkartabilir. Glokom zamanında tespit edilip tedavi edilmediğinde körlüğe yol açan bir sağlık sorunudur bu nedenle 40 yaşına ulaşan her erkeğin 2 senede bir göz doktoruna muayene olması çok önemlidir.
Omega3, sarımsak, Pycnogenol(*) sağlıklı bir kan dolaşımını destekleyen takviyelerdir. Ayrıca Lutein(**) de göz sağlığının korunmasında önemli bir rol oynar.


4. Şişlikler, yumrular
Düzenli olarak kendi kendine yapılan muayenelerde erken safhalarda tespit edilen testis kanserlerinde iyileşme oranları çok yüksektir. Herhangi bir kızarıklık, şişme, bezelye büyüklüğünde bile olsa bir yumru, ağrı veya keskin bir acı olup olmadığınız düzenli olarak mesela duş alırken kontrol edin. Kafanıza takılan, emin olamadığınız ufacık bir şey bile olsa görmezden gelmeyin ve mutlaka doktorunuza başvurun. Testisler en çok sigara tüketimi, aşırı alkol alımı ve sıcaktan zarar görür. Genital organlarınızın ve üreme fonksiyonlarınızın sağlığını korumada hijyenin dışında A, C, E vitaminleri, Selenyum ve Çinko takviyeleri en büyük destekçileriniz olacaktır.


5. Cilt
Vücudunuzdaki benler ve et benlerini takip etmeniz çok önemlidir. Benlerinizde herhangi bir değişiklik, büyüme, şekil veya renk değiştirme, anormal görünümlü bir çıkıntı, kanama, kaşıntı, kızarıklık fark ederseniz veya yeni benler oluşmaya başlarsa mutlaka derhal doktorunuza baş vurun.
Cilt sağlığınızı korumak için güneşin zararlı ışınlarına karşı UVA ve UVB koruyuculu kremler kullanın ve en sıcak saatlerde güneşe çıkmayın. Çok fazla güneşlenmekten kaçının. Şapka kullanmaktan çekinmeyin. Yaz kış gün içinde dışarıya çıktığınızda güneş gözlüğü kullanın. C ve E vitaminleri içeren nemlendirici bir yüz kremi kullanmak, sigara içmemek, günde 8 bardak su içmek, taze sebze ve meyve yemek, Omega3 takviyesi almak cildinizi korumaya yardımcı olur, sağlıklı ve genç tutar.


6. Duygusal Sağlık
Depresyon kadın veya erkek ayırmayan bir hastalıktır. Erkeklerde mutsuzluk, sürekli üzüntü, hayata karşı umarsızlığa yol açar, performanslarını etkiler ve günlük işleri bile yapmakta zorluk çekmelerine neden olur. Eğer yıkılmış, hüzünlü, mutsuz hissediyorsanız; ufacık şeyler bile öfkelenmenize neden oluyorsa; konsantrasyon, dikkat ve motivasyonunuzda belirgin bir azalma, eksiklik varsa; yaşamın güzelliklerinde zevk alamıyorsanız; gece boyu uykusuzluk çekiyor ve sabahları yataktan çıkmakta zorluk çekiyorsanız; iştahınızda belirgin bir artma veya azalma varsa; libidonuz düştüyse; beklenti ve umutlarınızı yitirdiyseniz depresyonda olma ihtimaliniz var demektir.
Bu gibi durumlarda yardım almaktan çekinmeyiniz ve bir doktora başvurunuz. Depresyon psikolojik bir sorun olarak başlayıp tedavi edilmediğinde hormonsal ve kimyasal dengenizi etkileyeceğinden uzun vadede klinik bir soruna dönüşebilir. Depresyon tedavi edilen bir hastalık olduğu için doktora gitmekten çekinmeyin, hatta gecikmekten sakınınız.
Günlük yorgunluğunuzu dengeleyecek şekilde yeterince dinlenmek, egzersiz yapmak, sevdiğiniz kişilere ve hobilere zaman ayırmak, alkol tüketiminde aşırıya kaçmamak ve sağlıklı bir beslenme tarzına sadık kalmak hormonlarınızın ve beyninizin sağlıklı çalışmasını destekleyerek hayatın zorluklarına karşı ruh sağlığınızı korumanıza yardımcı olur.


7. Boşaltım Sistemi
Her ne kadar nahoş bir düşünce olsa da sifonu çekmeden önce tuvalete dikkat edin. Açık, parlak kırmızı kan veya kömür karası pıhtılar, sümüksü bir mukozalı yapı, bağırsak faaliyetlerinizde birkaç haftadan beri devam eden ve normale dönmeyen bir değişiklik, tuvaletinizi yaptığınız halde bağırsaklarınızın tam boşalmadığını hissetmek, mide ve karında kramplar, şişkinlik sebepsiz kilo kaybı, aşırı yorgunluk, uyku hali, sırt ağrısı, karında bir yumru derhal bir doktor kontrolünden geçmenizi gerektirir.
Enginar, prebiyotik ve probiyotikler bağırsak faaliyetlerini düzenler ve sağlınızı korur. Lifli gıdalar, yoğurt, taze sebze ve meyve, kırmızı et tüketimini azaltmak bağırsak kanserinden korunmanıza yardımcı olur.


8. Üriner sistem
En az 2 yılda bir yaptırılacak prostat muayenesi erkeklerin ihmal etmemesi gereken medikal tetkiklerden biridir. Eğer eskisinden daha fazla tuvalete gitme ihtiyacı duyuyorsanız (özellikle de geceleri), tuvaletinizi yapmakta veya yaparken zorlanıyorsanız, aniden şiddetli bir tuvalet ihtiyacı beliriyorsa mutlaka prostat muayenesi olunuz. Bu tür belirtiler prostatınızın büyüdüğüne ve ürtiker sistemi bloke ettiğine işaret edebilir ki bu 40 yaşın üzerindeki erkeklerde genel bir sorundur. Kansere dönüşmemiş prostat anomalilerinin ve sorunlarının tedavisi %100 mümkündür.
Sağlığınız korumak ve varsa sıkıntılarınız hafifletmek için kafein ve alkol tüketimini azaltın hatta bırakın. Çinko, E vitamini ve Selenyum takviyesiyle prostat sağlığınıza destek olabilirsiniz.


9. Kilo
Ağırlığınızı (kilogram) boy ölçünüze bölüp(metre) çıkan sonucu tekrar boy ölçünüze (metre) böldüğünüzde elde edeceğiniz sonuç BMI denilen vücut kitle indeksinizi gösterir. Eğer sonuç 25'in üzerinde ise şişmanlık, 30'un üzerindeyse obezite sınırını geçmişsiniz demektir.
Obezite kalp hastalıkları, diyabet, osteo-artirit, bazı kanser türleri gibi bir çok sağlık sorununa yol açabilecek tehlikeli bir durumdur. Ayrıca bilimsel olarak bir erkeğin ömrünü ortalama 9 yıl kadar kısalttığı tespit edilmiştir. Düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme ve yıllık sağlık kontrollerini aksatmamak şişmanlık ve obeziteyi ve yol açtığı sorunları engeller.


* Pycnogenol: Güneybatı Fransa' da yetişen Fransız sahil çamının (Pinus pinaster) kabuklarından elde edilen yoğunlaştırılmış bir maddedir. Pycnogenol; çok özel bir bioflavonoid' tir. Keşfedilen en kuvvetli doğal antioksidandır Antioksidan etkisi;Vitamin E, C, Karoten ve Selenyum'dan fazladır. Çam ağacı kabuklarından elde edilen Bioflavonoid ailesinden bir proanthocyanidin'dir. Kalp damar sağlığının desteklenmesine, esnek bağ dokusu ve cildin korunmasına yardımcı bir beslenme desteğidir. Güçlü bir antioksidan olan bu maddenin de başlıca kaynağı çam kabuğu ekstraktıdır. Pycnogenol ve proantosyanidin ince, küçük damarlarınızın duvarlarını güçlendiren serbest radikal savaşçılarıdır. Kolesterol seviyesini düşürür.

** Lutein: Güçlü antioksidan etkinliği olan karotenoidlerin en önemlileri ß-karoten, astaksantin, lutein, likopen, zeaksantin, kantaksantin'dir. En iyi bilinen karotenoid beta karoten olmasına rağmen son dönemde daha çok ilgi çeken 3 farklı karotenoid vardır; Astaksantin, lutein ve likopen. Lutein yeşil bitkilerde bulunan (özellikle ıspanak, kıvırcık, kara lahana, pırasa, bezelye) önemli bir karotenoiddir. Göz sağlığı için önemli bir antioksidan karotenoid olan lutein, gözü hem güneş ışınlarına karşı, hem de serbest radikal hasarına karşı korur.
Her ne kadar net günlük gereksinim belirlenmese de günlük tavsiye edilen doz 5-30 mg arasındadır.

Kanıtlar, luteince zengin beslenen insanların maküler dejenerasyon yada katarakta karşı koruma geliştirdiği yönündedir. Lutein retinadaki ana pigmenttir ve makule olarak bilinen görme hassasiyetini sağlar. Maküler dejenerasyon; sarı nokta denilen ve görmede sorumlu olan retina tabakasının ortasındaki küçük alanın zarar görmesidir. Lutein doğal bir göz siperidir, retinayı çok fazla ışığa karşı korur. Artan yaşla beraber retinadaki lutein miktarı azalır. Makülayı korumanın yanında lutein güneş ışığına karşı lensi korur ve katarakt gelişimini azaltır. Lutein ateroskleroza karşı da koruyucu olabilir.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
PANCAR SUYU neye yarıyor?

PANCAR SUYU neye yarıyor?

Pancarın dayanıklılığı artırdığı, pancar suyu içenlerin daha uzun süre spor yapabildiği bildirildi. Pancar suyunun etkisinin düzenli antrenmandan daha fazla olduğu da kaydedildi.
Britanya'daki Exeter Üniversitesinden bir grup bilim adamı, pancardaki nitratın, oksijen emiliminde azalma sağlayarak sporu daha az yorucu hale getirdiğini belirlediler.
Journal of Applied Physiology dergisinde yayımlanan araştırma 19-38 yaş arasındaki erkekler üzerinde yapıldı ve bunlara 6 gün boyunca günde 500 mililitre organik pancar suyu verildi. Daha sonra da çeşitli spor faaliyetlerini kapsayan testler yapıldı.
Başka bir dönemde ise bu kişilere plasebo olarak yine 6 gün frenk üzümü şurubu verildi ve aynı spor testleri yapıldı.
Araştırma grubu pancar suyu içtikten sonra, ortalama 11,25 dakika bisiklet kullanabildi. Bunun plasebo verildikten sonrakine göre 92 saniye daha fazla olduğu saptandı. Pancar suyu içtikten sonra tansiyonun da daha düşük kaldığı görüldü.
Araştırmacılar nitratın dayanıklılığı artırma mekanizmasını henüz tam olarak çözemeseler de, bunun, nitratın vücutta nitrik okside dönüşmesi sonucu egzersiz sırasında yakılan oksijeni azaltmasından kaynaklandığını düşünüyor.
Britanya'daki bir atlete de danışmanlık yapan araştırmacı Prof. Andy Jones, "Pancar suyunun oksijen emilimindeki etkisi bizi şaşkınlığa uğrattı çünkü bu etki, antrenman dahil başka bir yolla sağlanamaz" dedi.
Jones, "Gerek amatör gerekse profesyonel atletlerin bu araştırmadan çıkan sonuçla ilgileneceklerini umuyorum" diye konuştu.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Allerjik Anne Baba Çocukları

Allerjik Anne Baba Çocukları

Allerjik bir anne ve/veya babanın çocuklarının allerjik olmaması için neler yapılabilir?

Anne veya babadan birisi allerjik ise çocukta allerjik hastalığa rastlanma olasılığı %40 dolaylarında iken hem anne hem de babanın allerjik olduğu durumda çocukta bu oran %70’e çıkmaktadır.

Allerjik bünyeli ebeveynlerin almaları gereken tedbirler şunlardır: gebelikte ve doğumu takiben ev içinde sigara içilmemesi
smilie1.gif
bebeğin mutlaka anne sütünü emmesi ve yukarıda korunma ile ilgili kısımda anlatılan tedbirlerin doğumdan itibaren dikkatlice uygulanıp çevresel allerjenlerle temasın azaltılması yararlı olacaktır.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
3 boyutlu gençleştirme tedavisi

3 boyutlu gençleştirme tedavisi

Bu sorunları gidermek amacıyla da birçok farklı yöntem kullanılıyor. Acıbadem Sağlık Grubu Bağdat Caddesi Tıp Merkezi’nde kullanılan ve cilde üç boyutlu gençleştirme sağlayan bu sistem hakkında bilgi veren Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Yasemin Saray, şunları söyledi:
“Üç Boyutlu Cilt Gençleştirme Sistemi” yoğun vurulu ışık (IPL), Nd-YAG lazer ve Titan teknolojisini birleştiren bir sistemdir. Bu sistemde IPL ile “foto genesis”, Nd-YAG lazer ile “laser genesis” ve Titan ile “sıkılaştırma” işlemleri uygulanarak cildin renk, yapı ve elastikiyetinde önemli ölçüde iyileşme sağlanır.”
Yaşın ilerlemesi ile birlikte ultraviyole ışınları, mimik kaslarının hareketleri, yerçekimi ve sigara gibi çevresel faktörlerin de etkisi ile deri yaşlanır. Yaşlanan deride lekeler, renk düzensizlikleri, yaygın kızarıklık, gözeneklerde genişleme, kırışıklıklar, ciltte gevşeme veya sarkma gibi farklı sorunlar ortaya çıkar. Bu sorunlar cildin farklı tabakalarında gelişen değişikliklerden kaynaklanır. Bu sorunları tedavi edebilmek için de cildin farklı tabakalarına etki edebilen yöntemler uygulamak gerekir. Üç boyutlu cilt yenileme yönteminde üç ayrı ışık sistemi uygulanarak cildin epidermis, üst dermis ve derin dermis olarak adlandırılan üç tabakası tedavi edilir.
Foto genesis:
Yoğun vurulu ışık sistemi kullanılarak uygulanan “foto genesis” işlemi derinin epidermis adı verilen en üst tabakasını etkiler. Bu ışık, melanin ve hemoglobin gibi hedef dokular tarafından emilir, emilen ışık dokuda ısı enerjisine dönüşerek hedef dokuları tahrip eder. Böylece lekeler, kızarıklıklar ve ince damarsal genişlemeler tedavi edilir. Ciltteki renk farklılıkları ve düzensizlikler giderilir.
Lazer genesis:
Nd-YAG lazer kullanılarak uygulanan bu işlem cildin üst dermis adı verilen tabakasını etkiler. Bu tabakada bulunan azalmış ve yapısı bozulmuş olan kollajen liflerinin yeniden çoğalmasını ve düzenli bir yapı oluşturmasını sağlar. Böylece genişlemiş gözenekler, derideki kalınlaşma, kabalaşma ve ince kırışıklıklar yok edilir.
Titan yöntemi:
Güvenli bir kızıl ötesi ışık kaynağı kullanımı ile gevşemiş ve sarkmış cildi sıkılaştırmak için kullanılan bir yöntemdir. Bu ışık cildin derin dermis olarak bilinen en alt tabakasını ısıtarak kollajen liflerin kısalıp kalınlaşmasını, uzun dönemde ise kollajenin yeniden yapılanmasını sağlar. Titan yönteminin en belirgin farkı direkt ve seçici olarakderinin gevşemesine ve sarkmasına neden olan en alt bölgede etkili olmasıdır. En önemli üstünlüğü ise, sıkılaşma etkisinin ilk uygulamadan hemen sonra görülebilmesidir. Olumlu etki yeniden kollajen yapımının başlaması ile uzun dönemde de artarak devam eder.
Kimlere uygulanabilir?
Kahverengi lekeler, kızarıklık, ince damar genişlemeleri, geniş gözenekler, deride kalınlaşma ve kabalaşma, ince kırışıklıklar, deride gevşeme veya sarkma sorunu olan her hastaya uygulanabilir.
Hangi bölgelere uygulanabilir?
Foto genesis ve lazer genesis en sık yüz, el üzerleri ve dekolte bölgesine uygulanır. Titan yönteminin en sık kullanıldığı bölgeler ise yüz, boyun ve özellikle yeni doğum yapmış kadınlarda karın bölgesidir. Ancak bu üç yöntem de deride sorun olan bütün vücut bölgelerine uygulanabilir.
Ağrılı bir uygulama mıdır?
Uygulamalar sırasında ağrı hissedilmez. Foto genesis uygulaması sırasında hafif bir batma hissi olabilir. Laser genesis işlemi deride hafif bir sıcaklık hissedilmesine neden olur. Titan uygulamasında ise daha belirgin bir ısınma hissi olur.
Kaç seans tedavi gerekir?
Her bir tedavi kişinin ihtiyacına göre hazırlanır, buna göre seans sayıları belirlenir.
Herhangi bir yan etkisi var mıdır?
Tedavi yapıldıktan sonra kızarıklık veya kabarıklık oluşabilir ve bir kaç saat sonra ortadan kalkar.
Etkisi ne zaman görülür?
Hemen tedaviden sonra görülebilen sonuçlar olduğu gibi, 2-4 hafta sonra başlayıp bir kaç ay boyunca gelişen sonuçlar da bulunmaktadır. Bu yapılan tedaviye göre değişiklik gösterir.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
İşte kadınları tehdit eden sinsi hastalıklar

İşte kadınları tehdit eden sinsi hastalıklar

Kadınların yakalanma riski taşıdıkları hastalık.. 1 — Kalp krizi

Kalp krizi sadece erkeklere has bir durum değildir. Kadınlar da kalp krizi geçirir. Kalp krizini önlemek için:

• Sigara içmeyin ve tütün maddelerinden uzak durun. Sigara dumanına maruz kalmaktan kaçnının.
• Sebze, meyve, tahıl ürünleri ve balığın dahil olduğu çeşitli yemeklerle beslenin. Sodyumun ve yağın fazla olduğu besinlerden kaçının.
• Yüksek kolestrol ya da yüksek tansiyondan muzdaripseniz doktorunuzun tavsiyelerine uyun.
• Günlük rutininizde fiziksel antrenmana da yer verin.
• Kilonuz, boyunuza ve yaşınıza uygun olsun.
• Alkol alacaksanız, aşırıya kaçmayın. Çok fazla alkol kan basıncını arttırır.
• Diyabetseniz, kan şekerinizi kontrol altında tutun.
• Stres yapmayın.

2 — Kanser

Kadınlar arasında en çok akciğer kanseri görülmektedir. Göğüs kanseri ve bağırsak kanseri de kadınların sağlığına ciddi bir tehlike unsuru. Kanser riskini azaltmak için:

• Sigara içmeyin ve tütün maddelerinden uzak durun. Sigara dumanına maruz kalmaktan kaçnının.
• Günlük rutininizde fiziksel antrenmana da yer verin.
• Kilonuz, boyunuza ve yaşınıza uygun olsun.
• Sebze, meyve, tahıl ürünleri ve balığın dahil olduğu çeşitli yemeklerle beslenin. Sodyumun ve yağın fazla olduğu besinlerden kaçının.
• Güneş ışınlarına fazla maruz kalmayın. Dışarı çıktığınızda güneş kremi kullanın.
• Alkol alacaksanız, aşırıya kaçmayın.
• Düzenli olarak doktorunuza görünün.
• Kanserojen maddeleri kullanmaktan kaçının.
• Bebek emzirin... tabi mümkünse.

3 — Felç

Yaş, aile geçmişi, cinsiyet ya da ırk gibi bazı felç nedenlerini kontrol edemezsiniz. Ancak aşağıdaki maddeleri uygulayarak felç riskini azaltabilirsiniz.

• Sigara içmeyin!
• Yüksek kolestrol ve yüksek tansiyonunuz varsa doktorunuzun tavsiyelerini izleyin
• Yağlı yiyeceklerden uzak durun.
• Sağlıklı kilonuzu koruyun
• Günlük rutininizde fiziksel antrenmana da yer verin.
• Diyabetseniz, kan şekerinizi kontrol altında tutun.
• Alkol alacaksanız aşırıya kaçmayın.

5 — Alzheimer

Alzheimer'ı engelleyecek bir yol henüz bulunmadı, ancak şu maddeleri uygulamayı deneyin.

• Kalbinize iyi bakın. Yüksek tansiyon, kalp krizi, felç, diyabet ve yüksek kolestrol Alzheimer hastalığının gelişmesinde rol oynar.
• Kafanızı yaralamaktan uzak durun. Kafanızı yaralamanız ve Alzheimer arasında bir bağlantı bulunmaktadır.
• Sağlıklı kilonuzu koruyun..
• Hergün fiziksel aktivite yapın.
• Sigara ve tütün maddelerinden kaçının.
• Fazla alkol almayın.
• Sosyal olarak aktif kalın.
• Aklen sağlıklı olun. Yeni şeyler öğrenmeye çalşın.

6 — Yaralanmalar

Kadınlar en çok otomobil içerisinde yaralanıyor.

• Emniyet kemerinizi takın!.
• Hız limitlerini aşmayın.
• Alkollü halde ya da uyuşturucu aldıktan sonra otomobil kullanmayın.
• Uykulu otomobil sürmeyin.

7 — Tip 2 diyabet

Tip 2 diyabet — en çok görülen diyabet tipi— vücudunuzun glükozu yani kan şekerini kullanma şeklini etkiler. Kalp krizi, körlük, sinir bozukluğu bu hastalığın belirtileridir.

• Fazla kilolarınızdan kurtulun
• Sebze meyve yiyin ve abur cuburdan kaçının.
• Günlük rutininize fiziksel aktiviteyi de ekleyin.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
kıyafetler bizi zehirliyor

kıyafetler bizi zehirliyor


Bay Yeşil, giydiğimiz kıyafetlerin hatta terliklerin insan sağlığını nasıl tehdit ettiğini araştırıyor...Bay Yeşil programa şu sözlerle başlıyor: "Hiç düşündünüz mü, rengarenk giysiler içlerinde ne kadar kimyasal madde barındırıyor, ya da bembeyaz bir gömlek nasıl elde ediliyor?

Kumaşlar, pamuklu giysiler önce klor kullanılarak beyazlatılıyor ve daha sonra istenen rengi elde etmek için yeniden boyanıyor ve boyama işlemi sırasında hidrojen peroksit, formaldehit gibi ağır metaller kullanılıyor

Ayrıca azo boyar diye tanımlanan maddeler de tekstil boyalarının içinde yer alıyor ve bunlardan bazıları da arilamin içeriyor

Bu maddelerin tümü alerjiden, deri hastalıklarına ve hatta kansere bile neden olabiliyor

Aslında Türkiye'de azo boyarlı ürünlerin ithalatı yasak ama uzakdoğudan gelen bazı tekstil ürünleri hala risk taşıyor ve bazı ürünlerde bu risk öyle fazla ki bazı giysilerin kumaşına dokunmak bile kanseri tetikliyor."
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Kaşıntıların sorumlusu sinir hücreleri bulundu

Kaşıntıların sorumlusu sinir hücreleri bulundu

Bilim adamları, kaşıntıdan sorumlu sinir hücrelerini buldu. Bilim adamlarının bu keşiflerinin cilt hastalıkları için daha etkili tedavi yöntemlerinin bulunmasına yardımcı olması bekleniyor.

Science dergisinde yayımlanan araştırmanın sonuçlarına göre, fareler üzerinde yapılan deneyler, bu hayvanların yalnızca kaşınma hissini ileten sinir hücreleri olduğunu gösterdi.

St Louis'deki Washington Üniversitesi ve Çin'in Pekin Üniversitesi'nden araştırmacılar, çalışmaları çerçevesinde kaşıntı sinir hücrelerini öldürerek, kaşınmayan fareler yarattılar.

Araştırmayı yürüten ekibin başkanı Washington Üniversitesi'nden Zhou-Feng Çen yaptığı açıklamada, bu buluşlarının tedavi yöntemleri açısından çok önemli etkilerinin olacağını kaydetti. Belirli sinir hücrelerinin, acı değil kaşıntı hissi için önemli olduğunu gösterdiklerini anlatan Çen, bu hücrelerin, gelecekte kaşıntı tedavisinde kullanılabilecek çok sayıda reseptör veya molekül içerebileceğini belirtti.

Araştırmacılar "GRPR" adı verilen ilk kaşıntı genini de 2007'de tanımlamıştı. Bu gen omurilikte bulunuyor. AA
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Sadece su içerek tutulan şifa orucu zararlı mı?,su şifa orucu diyet sağlık

Sadece su içerek tutulan şifa orucu zararlı mı?,su şifa orucu diyet sağlık

Vücudu arındırmak ya da kilo vermek amacıyla yapılan 'şifa orucu' belli bir süre zarfında sadece su tüketilmesini esas alıyor. Peki bu yöntem zararlı mı, faydalı mı? Uzmanlar cevapladı


39908.jpg

08 Ağustos 2009 09:38
Berrin Haberveren'in haberi
Dünyada birçok ülkede kliniklerde uygulanıyor. Türkiye’de ise bu yöntemi uygulayanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Doktorlara ve detoks uzmanlarına ‘şifa orucu’nu sorduk

Birçok ülkede uygulanan ‘şifa orucu’ adlı yöntemin Ramazan ayında tutulan oruçla hiçbir ilgisi yok. 1-35 gün arasında değişen sürelerde tutulan şifa orucu Rusya, Azerbaycan, Almanya, Bulgaristan ve ABD gibi birçok ülkede çok popüler. Bu ülkelerde oruçla tedavi yapan merkezler bulunuyor.

Azerbaycanlı doktor Gülhan Beydemir’in kaleme aldığı Sağlık İçin Oruç Bıçaksız Ameliyattır kitap oruç tedavisinin ana hatlarını ortaya koyuyor. Beydemir kitabında, şifa orucu sayesinde birçok organın fizyolojik sakinlik kazandığını iddia ediyor. Oruç tedavisine son çare olarak başvurulabileceğinin de altını çizen Beydemir “Eğer doktorunuzun size verdiği ilaçlar varsa kullanmaya devam edin. Hekiminizle görüşerek şikayetinize teşhis koydurmadan kesinlikle kendi kendinizi tedavi etmeye kalkışmayın” uyarısında da bulunuyor. Peki sadece su içmeye dayalı ve gün geçtikçe yaygınlaşan bu yöntem sağlığa zararlı mı?
Bir günden fazla yapılması riskli
Dr. Ender Saraç (Ayurveda Uzmanı ve Aile Hekimi)
Bir günü geçmemek şartıyla yapılabilir, ancak uzun süreli şifa orucu son derece riskli. Özellikle yaz sıcaklarında vücudumuz daha fazla vitamin ve minerale ihtiyaç duyar. Böyle bir uygulama yapıldığında halsiz düşersiniz; mineral, iyon, vitamin kaybı yaşarsınız. Eğer bir süredir ağır besleniyorsanız, alkol kullanıyorsanız, karaciğer yağlanması, ödem gibi sorunlar yaşıyorsanız sadece bir günlük şifa orucu tutabilirsiniz. Bu orucu tam hilal zamanında ya da 1-2 gün öncesinde yapmalısınız. Çünkü ay hareketleri su döngüleriyle bağlantılı. Eğer Ramazan ayının ilk günü ay hareketleri açısından şifa orucu için son derece uygun.
ABD’de tedavi için kullanılıyor
Gül Kaynak (Detoks Uzmanı)
Şifa diğer adıyla su orucu detokstur. Ancak kesinlikle bir doktor ve detoks uzmanı eşliğinde yapılmalı. Bir anda uzun süreli su orucu, kişiyi zorlayabilir ancak başlangıçta bir gün, üç gün gibi sürelerle yapılabilir. Eğer çok fazla kahve, alkol, şekerli gıdalar, et tüketiyorsanız başta mide bulantısı, baş ağrısı, yorgunluk gibi şikayetler görülebilir. Su orucu sırasında mutlaka lavman yapılarak kalın bağırsak temizlenmeli. Böylelikle toksinlerin atımı kolaylaşacak ve şikayetler azalacaktır. ABD’de su orucu hastalıkların tedavisinde kullanılıyor. Çünkü sindirim sırasında vücudunuz çok büyük bir enerji harcar. Su orucunda sindirime enerji harcanmadığı için vücut bu enerjiyi başka yerlerde, örneğin kendini tamiratta kullanır.
Hiçbir bilimsel yanı yok
Dr. Yavuz Furuncuoğlu (İç Hastalıkları Uzmanı)
Şifa orucu tamamen mantıksız bir şeydir, bilim dışıdır. Sağlıksızdır çünkü vücudunuzun protein, karbonhidrat ve yağa ihtiyacı var. Bunları sudan nasıl alabilirsiniz? Uzun süre sadece su içerek yaşamaya kalkarsanız sonunda ölürsünüz, bunun ötesi yok. Yıllar önce ABD’de son şans diyeti adı verilen bir rejim çıkmıştı. Bu diyette kişi günde sadece 200 kalori tüketiyordu. Bu diyet yüzünden çok kişi öldü. Siz bunun da beterini yapıyor, sıfır kalori alıyorsunuz. Böyle olmaz, ne gereği var? Vücuttaki sodyum, ardından zararlı maddeler atılıyormuş. Vücudun ihtiyaç duyduğu maddeler kaybedileceği için bu uygulama sırasında hastanelik olabilirsiniz.
Tamamen uyduruk bir şey
Prof. Dr. Ziya Mocan (İç Hastalıkları Uzmanı)
Böyle bir oruç ya da diyet olmaz, tamamen uyduruk bir şey. Sadece su tüketmek her türlü rahatsızlığa davetiyedir. Kas kaybına, protein eksikliğine, vücudun temel taşlarının erimesine, erken yaşlanmaya neden olur. Vücudun besine ihtiyacı vardır, bunu karşılamak gerekir. Bu da suyla mümkün değildir. Bunu yapanlara şunu söyleyin
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Bu balığı yemeyin!

Bu balığı yemeyin!

Akdeniz Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Ünlüsayın, Kızıldeniz'den, Akdeniz'e gelen balon balığı türlerinin zehirli olabileceğini ve tüketilmemesi gerektiğini kaydetti.


753120090414065222422.jpg

08 Ağustos 2009 12:22
Ünlüsayın, AA muhabirine yaptığı açıklamada, iklim değişikleri nedeniyle Kızıldeniz'den Akdeniz'e bol miktarda balon balığı geldiğini belirterek, vatandaşların bu balıkları kesinlikle tüketmemesini istedi.

Su Ürünleri Fakültesinin 3 Nisanda araştırma yapmaya başladığını ve araştırma gemisinin Antalya Körfezi'nde bol miktarda balon balığına rastladığını bildiren Ünlüsayın, ''Antalya Körfezi'nde balık türlerinin tespitine yönelik bir araştırma yaptık. Denizdeki balıkların tür çeşitliğini oldukça memnun edici düzeyde bulduk. Sığ bölgelerde ise bol miktarda balon balığına (göç eden lesepsiyon) türlerine rastladık'' dedi.

Son yıllardaki iklim değişikleri nedeniyle, balon balıklarının Akdeniz'e geldiklerini ifade eden Ünlüsayın, kıyıdan 2 mil açıktaki araştırmalarda 20-50 metre derinliklerde balon balıkları bulunduğunu söyledi.

Vatandaşlara, balon balığı tüketmemeleri konusunda uyarıda bulunan Ünlüsayın, şunları kaydetti:

''Kızıldeniz'den Akdeniz'e akıntıyla gelen balon balıkları zehirli olabilir, kesinlikle tüketilmemeli. Balon balığı Japonya'da tüketiliyor, ancak bunu tüketime hazırlayan özel uzman aşçılar var. Eğer uygun bir şekilde hazırlanmazsa, balığın bazı bölgelerinde nerotoksin içeren zehirli kimyasallar bulunuyor. Bölgemizde balon balığının yenilmesi ise ölümle sonuçlanabilir. Vatandaşlarımız duyarlı olmalı.''

Doç. Dr. Ünlüsayın, balon balıklarıyla ilgili bilimsel çalışmalar yaptıklarını ve çalışmanın devam ettiğini ifade ederek, bu süreçte uzmanların uyarının dikkate alınmasını istedi.

''DENİZDE KİRLENME VAR''

Doç. Dr. Mustafa Ünlüsayın, Antalya Körfezinin iki mil açığında yaptıkları araştırmalarda, denizde kirliliği ve çevresel atıklarla ilgili önemli tespitler yaptıklarını da bildirdi.

Deniz kirliliği ile çevresel atıkların, su ve tarıma etkileriyle ilgili araştırma yaptıklarını dile getiren Ünlüsayın, ''İki mil açıkta denizde ciddi kirlenme var. Ahşap kasalar ve poşetlerle karşılaşıyoruz. Gözle görülür derece ciddi kirlilik söz konusu. Herkesin denizler konusunda biraz daha titiz olmamız gerekiyor'' diye konuştu.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Kilo vermeye yarayan ilaçlar kullanılmalı mı?,Kilo Verme Yolları,Zayıflama nın yollar

Kilo vermeye yarayan ilaçlar kullanılmalı mı?,Kilo Verme Yolları,Zayıflama nın yollar

Unutmayın: Bir şeyin etkili olması için, sonsuza dek onu kul­lanmanız gerekir. İlaçlar önemli oranda etkili olsa bile, onları sonsuza dek kullanmaya hazır olmanız gerekir; kullanmayı bıraktığınız an, faydalar yavaş yavaş yok olmaya başlar. Uzun vadede, kilonuzu ve sağlığınızı belirleyen etmen yine diyetinizdir. Amfetamin ilişkili iştah kapatıcılar basında çok yer almışlar ve tehlikeleri konusundaki bilinçlenme artana kadar çok popüler olmuşlardır. Uzun süreli kullanımları zaten hiçbir zaman onaylanmamıştır. Aslında kullanılmaları hiçbir zaman akıllıca değildi.
Kilo vermek için FDA tarafından onaylanan iki ilaç, Meridia (sibutramine) ve Xenical’dir (orlistat). Meridia, baş ağrı­sına, uykusuzluğa, kabızlığa, ağızda kuruluğa ve hipertansi­yona neden olabilir ve sadece biraz faydalıdır. Bir yağ önleyi­cisi olan Xenical, karın bölgesinde ağrı ve ishale neden olabilir ve D, E ve K gibi yağda çözülebilen vitaminlerin emilimini azaltır. Sağlıksız, yağlı bir diyet uygulayanlara yardımcı olabilir, ama o zaman bile yan etkiler düşünüldüğünde değmeyebilir. Sonuçta ilaç ilaçtır sağlıklı yaşamanın yerini tuta­mazlar.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Alerji

Alerji

Atatürk Üniversitesi (A.Ü) Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı İmmünoloji ve Radyoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Refik Ali Sarı
smilie1.gif
Muş ve Trabzon'dan hastaların müracaat ettiğini; alerjik hastalıkların yeşil alan miktarının fazla olduğu yerlerde yaşayanlarda daha yoğun görüldüğünü bildirdi.

Bölgede polen
smilie1.gif
yaşanan coğrafi bölgenin özelliklerinin etkisi de göz ardı edilmemelidir. Erzurum ve çevresinde ise buğday ve arpa gibi tahıllara karşı alerjilere de sıkça rastlanıyor” dedi.

AŞI TEDAVİSİ

Prof. Dr. Sarı
smilie1.gif
aşı tedavisi uygulandığını; Erzurum'da sadece A.Ü Tıp Fakültesi'nde yapılan tedavide başarılı sonuçlar elde ettiklerini ifade etti.

Söz konusu aşıların
smilie1.gif
şöyle devam etti:

“Haftada birle başlayan
smilie1.gif
yeşil alanların bulunduğu ortamlara girmemelerini öneriyoruz.”

Sarı
smilie1.gif
aşı tedavisi yapılması mümkün olmayan hastalarda ilaç tedavisi yapmaya çalıştıklarını söyledi.

Alerjik vakalarda genetik faktörlerin de etkisi olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Sarı
smilie1.gif
en yakın sağlık kuruluşuna müracaat etmeleri gerektiğini kaydetti.

Sarı
smilie1.gif
“Özellikle aşı tedavisinde mutlaka gerekeli sabır gösterilmelidir” diye konuştu.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Alerjik hastalıklar nasıl oluşur?

Alerjik hastalıklar nasıl oluşur?

ALLERJİK HASTALIKLAR NASIL OLUŞUR ?

sekilallhstc1fb41vr9.jpg


Vücudumuzu hastalıklardan koruyan bağışıklık sistemi bazı kişilerde
smilie1.gif
normalde zararlı olmayan maddelere karşı da reaksiyon gösterebilir.

Atopik yani “allerjik bünyeye sahip” kişilerde
smilie1.gif
allerjenlere karşı IgE tipinde antikorlar oluşur.

Bu sürece “duyarlılaşma” denir. Duyarlılaşma süreci tamamlandıktan sonra
smilie1.gif
kısa süre içinde kişide allerjik hastalık bulguları ortaya çıkar.

Bu olaylar mast hücresi ve bazofiller adı verilen ve üzerinde allerjene özel IgE antikoru taşıyan bir grup hücrenin salgıladığı mediatörler aracılığı ile gelişmektedir.

Bu mediatörlerin (başta histamin olmak üzere bir grup biokimyasal madde) etkisi ile hedef organlara ait (gözler
smilie1.gif
solunum yolları gibi) allerji bulguları ortaya çıkar.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt