Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

-sağlık sektöründeki son gelişmeler- (1 Kullanıcı)

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Oksijen Tedavisi ve Oksijen Tüpü Kullanımı

Oksijen Tedavisi ve Oksijen Tüpü Kullanımı




Eğer kronik bir akciğer hastalığınız varsa, bazı durumlarda doktorunuz evde oksijen kullanmanızı önerebilir. Uygun kullanıldığında güvenilirdir ve rahatlamanızi sağlayabilir.

Gerekli önlemleri Alma

Oksijenin bol olduğu ortamlarda ateş daha hızlı yanar. Bu nedenle evde oksijen kullanırken, yangına karşı uygun önlemleri almak gereklidir. kıvılcım, ateş ve ısı çıkaran aletleri oksijen veri|en bölgenin yeterince uzağında tutun.

Bunlar arasında kibrit çakmak ile ısıtıcı elektrikli battaniye radyo ve saç kurutma makinesi gibi elektrikle çalışan aletler sayılabilir. Yanıcı maddeleri (alkol, spreyler, yanıcı sıvılar iıe vazelin ve parfümler de dahil petrol ürünü içeren maddeler gibi)de bölgeden uzak tutun. Oksijen tüpünü ve malzemelerini 50 C üzerindeki sıcaklıklara maruz bıkarmayın.

Kullanırken
• Oksijen tüpünün devrilmemesi içjn gerekli önlemleri alın çünkü tüpler ağırdır ve devrildiğinde zarar verebilirler.( Kullanmadığınızda koruyucu kabını uygun şekilde takın).
• Oksijen tüpüne regülatörünü takarken teknik talimatlara tam olarak uyun.
• Regülatörü takmadan önce vanayı hafifçe açıp hemen kapatın.

Bu işlem toz ve yanıcı maddeleri temizleyecektir. Oksijen Tüpünü Taşıma Eğer 24 saat oksijen almanız gerekiyorsa doktorunuz taşınabilir oksijen tüpleri kullanmanızı önerebilir.yukarıda anlatılan kuralları ve düzenlemeleri taşınabilir tüpe de uygulayın. Taşınabilir tüplerde sınırlı miktarda oksijen bulunur, bu nedenle uzun yolculuklarda sürekli oksijen sağlamak için daha fazla hazırlık yapmak gerekir.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
İdrar Kaçırmayı Önlemek Amacıyla Pelvik Egzersizler

İdrar Kaçırmayı Önlemek Amacıyla Pelvik Egzersizler

Bize basit gibi görünen ve hergün birkaç kere tekrarladığımız vücut olayları aslında çok karmaşık mekanizmalarla meydana gelmektedir. Bunlardan bir tanesi de idrar yapmaktır. İdrar yapma fizyolojik, nörolojik, psikolojik, anatomik ve sosyolojik olayların bileşkesidir. Böbreklerden süzülen idrarın dışarı atılıncaya kadar biriktirildiği organ olan mesane ve idrarı mesaneden dış dünyaya taşıyan ürethra, pelvis boşluğu içinde bulunur. İdrar yapmada görev alan bu organlar pelvis boşluğunu alttan destekleyen kas grupları tarafından yerinde tutulur. Bu kas tabakalarındaki gevşeme ve zayıflıklar idrar tutmada güçlüğüne yol açabilirler.

Gevşeme ve zayıflıkların en önemli nedeni yapılmış olan normal doğumlardır. Sonuçta pelvik kaslardaki gevşemeler sonucu mesane sarkması (sistosel), rektum sarkması (rektosel) ve idrar tutamama (üriner inkontinans) görülebilir. İlerlemiş bir sistosel vakasında ameliyat dışında yapacak pek birşey yoktur. Oysa sistosel çok fazla değilse, kasları güçlendirmeye yönelik yapılacak birkaç küçük egzersiz ile şikayetler giderilebilir. İdrar sarkması olmasa bile gebelik esnasında pelvik kasları güçlendirmek ileride idrar problemi yaşanma olasılığını azaltabilir. Pelvik kasları güçlendirmek için yapılan egzersizlere, ilk kez tanımlayan hekimin anısına Kegel Egzersizleri adı verilir. Egzersizlerin mantığı çok basittir: Çalışan ve sık kullanılan kasların gelişmesi. Tıpkı vücut geliştirme sporu yapanlarda olduğu gibi kullanılan kas grupları bir süre sonra gelişmeye ve güçlenmeye başlar. Pelvik kasları güçlendirmenin asıl amacı idrar yakınmalarının önüne geçmek olmakla birlikte bu kas gruplarını kullanmayı bilen kadınlar cinsel ilişkiden de daha fazla keyif alırlar. Kegel egzersizlerinin başarısı uygun teknik kullanmaya ve düzenli egzersiz programına uymaya bağlıdır. Pekçok kadın pelvik tabanı destekleyen kasları bulmakta güçlük çeker. Egzersizler esnasında karın ya da uyluk kaslarını çalıştırılar ki bu kas gruplarının pelvik yapılar ile hiçbir ilişkisi yoktur. Pelvik kasları öğrenmek için birkaç teknik mevcuttur. Resim Tuvalate oturun ve idrar yapmaya başlayın. İdrar normal akım hızına ulaştıktan sonra pelvik kaslarınızı kullanarak idrarı durdurmaya çalışın.İdrarı durdurmak için kullandığınız kaslar pelvik kaslarınızdır. Bu hareketi doğru kas grubunu kullandığınızı anlayana kadar tekrarlayın. Bu esnada karın, kalça ve uyluk kaslarınızı kasmayın. Uygun kasları öğrenmek için bir diğer teknik de vajinaya bir parmak yerleştirmek ve daha sonra parmak etrafındaki kasları kasmaya çalışmaktır. Bu esnada idrar tutarmış gibi yapmak faydalı olur. Resim Yinede de doğru kas grubunu çalıştırdığından emin olamayan kişiler için elektrik stimulasyon tekniği uygulanabilir. Kaslara yerleştirilen elektrodlar yardımı ile hangi kas gruplarının kasıldığı anlaşılabilir.

Uygun egzersiz şekli

* İlk önce mesaneyi boşaltarak egzersizlere başlayın
* Pelvik kasları kasın ve 10'a kadar sayın
* Kasları tamamen gevşetin ve 10'a kadar sayın
* Günde 3 kez (sabah, öğlen ve akşam) bu şekilde 10'ar defa tekrarlayın

Bu egzersizler günün her anında ve her yerde yapılabilir. Oturarak ya da yatarak yapılabilir. 4-6 hafta sonunda gelişme fark edilecek düzeyde olacaktır. İleri vakalarda değişikliklerin ortya çıkması 3 ay kadar alabilir. Egzersizlerin sıklığı ya da sayısının arttırılması zannedilenin aksine durumun iyileşmesini hızlandırmaz. Tam tersine kasların yorulmasına neden olarak idrar tutamama probleminin daha da artmasına neden olur. Resim Kegel egzersizleri esnasında bel ve karın bölgesinde ağrı olmaması gerekir. Bu bölgelerde ağrı varlığı egzersizlerin hatalı yapıldığı anlamına gelir. Yine bazı kişiler egzersiz esnasında nefeslerini tutarlar ve göğüs kaslarını da kasarlar. Oysa tekniğin kısa sürede etkili olabilmesi için sadece pelvik kasların kasılması oldukça önemlidir
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Organ nakli hakkında bilmemiz gerekenler

Organ nakli hakkında bilmemiz gerekenler

ORGAN NAKLİ NEDİR?
Vücudumuzda vazifesini yapamayan bir organın yerine canlı bir kişiden veya ölüden alınan sağlam ve aynı görevi üstlenecek bir organın nakledilmesi işlemidir.
ORGAN BAĞIŞI NEDİR?
Bir kişinin hayatta iken hür iradesi ile tıbben yaşamı sona erdikten sonra doku ve organlarının başka hastaların tedavisi için kullanılmasına izin vermesi ve bunu belgelendirmesidir.
NAKİL YAPILABİLECEK ORGAN ve DOKULAR HANGİLERİDİR?
Ülkemizde nakli yapılan organlar
***Böbrek
***Deri
***Karaciğer
***Kalp
***Akciğer
***Pankreas
***İncebağırsak
***Nakil yapılan dokular ise;
***Kemik
***Kemik iliği
***Kornea
***Kalp kapağı
HER ÖLÜMDEN SONRA ORGANLAR ALINABİLİR Mİ?
Organ bağışı yapılsa bile her ölümden sonra organ nakli mümkün değildir. Örneğin evde yada yolda hayatını kaybeden bir kimse bağış kartı ve ailesinin onayı olsa bile organları alınamaz. Yalnızca hastane yoğun bakım ortamında tıbben ölümü gerçekleşen insanlardan organ nakli yapılabilir.
BİR ORGAN HERKESE NAKLEDİLEBİLİR Mİ?
Bir organın hiçbir özellik aranmadan herhangi birine nakledilmesi söz konusu değildir.Organ naklinde alıcı verici olacak kişilerin doku uyumları önemlidir. Alıcı ve vericinin doku uyumları testlerle belirlenir en yüksek doku uyumunda cerrahi işlem gerçekleştirilir. Ayrıca doku uyumunun yanı sıra nakille verilen bağışıklık önleyici ilaçlarla ameliyat başarısı yükselir.
KİŞİ ÖLMEDEN ORGAN NAKLİ KARARI ALINABİLİR Mİ?
Tıpta en temel ilke her insanın kendi yaşam hakkı olduğu ve trilyonda bir yaşama dönüş şansı bile olsa bu şansın sonuna kadar kullanılması gerektiğidir. Hiç kimse için nasıl olsa ölecek tabiri kullanılamaz. Hastane yoğun bakım ortamında doktorlardan oluşan bir ekip tarafından tıbbi ölüm kararı verilmeden organ nakli düşüncesi asla gündeme gelemez.
DİNEN BİR SAKINCA VAR MIDIR?
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, organ bağışını insanın insana yapabileceği en büyük yardım olarak tanımlanmıştır. 6.3.1980 tarih 396 sayılı kararı ile organ naklinin caiz olduğunu bildirmiştir. Diğer islam ülkelerinde de ve bütün büyük dinlerde de benzer kararlar mevcuttur. Kur'an-ı Kerim'de de (Maide Suresi, Ayet 32) " KİM BİR KİMSEYE HAYAT VERİRSE, ONUN SANKİ BÜTÜN İNSANLARA HAYAT VERMİŞÇESİNE SEVAP KAZANACAĞI " belirtilmiştir.
ORGAN BAĞIŞINI NEREYE VE NASIL YAPABİLİRİM?
-İl Sağlık Müdürlükleri
-Hastaneler
-Organ nakli yapan merkezlere
Organ bağışı yapmak isteyen kişiler yukarda belirtilen yerlere başvuru yaparak iki tanık huzurunda bir belge imzalayarak organ bağışı kartına sahip olurlar. Organ bağışı kartını alan kişinin, bağış kartını her zaman üzerinde taşıması gerekmektedir.
ORGAN BAĞIŞI İÇİN YAŞ SINIRI VE ÖZELLİK ARANIYOR MU?

18 Yaş ve üzeri akli dengesi yerinde olan herkes organ bağışı yapabilir ve organ
bağışı kartı sahibi olabilir.

BÜTÜN ORGANLARIMI BAĞIŞLAMAK İSTEMİYORUM, MÜMKÜN MÜ?
Organ bağışı kartının bir bölümünde bağışlamak istediğiniz organlarla ilgili seçenekler mevcuttur, bu bölümde işaretlediğiniz organlarınız dışında her hangi bir organınızın alınması söz konusu değildir.
HER ORGAN BAĞIŞI YAPANIN ORGANLARI MUTLAKA ALINIR MI?
Kişi organ bağışı yapmış olabilir fakat evde yolda yada kaza yerinde ölümü gerçekleşmiş ise organları alınamaz. Daha öncede belirttiğimiz gibi ancak hastane ortamında tıbben ölümü gerçekleşmiş bireylerin organları alınabilir.
ORGAN BAĞIŞI FİKRİMDEN VAZGEÇTİM! MÜMKÜN MÜ?
Organ bağışı kartı sahibi olsanız dahi, istediğiniz anda ailenize bildirerek ve bağış kartınızı yırtarak, fikrinizden vazgeçebilirsiniz.
ORGAN BAĞIŞI YAPTIĞIMI, AİLE BİREYLERİMDEN GİZLEMEK İSTİYORUM!
Hiçbir zaman bağış kartı tek başına yeterli değildir. Ailenizin yada yakınlarınızın rızası olmadan organlarınız alınamaz. Bu sebeple bağış yaptığınız andan itibaren bu kararınızı ailenizle paylaşmanız gerekmektedir, organ bağışı bir nevi mirastır.
ORGANLARIMIN BİRİNE SATILMA İHTİMALİ YADA BELİRLİ KİŞİLERE ÖZELLİKLE VERİLME DURUMU VAR MIDIR?
Kişilerin bir bedel karşılığı organlarını vermeleri 2238 sayılı yasaya göre yasaktır. Bağışlanan organlar, bu konuyla ilgilenen Ulusal Koordinasyon Sistemi tarafından tıbben acilliği ve doku uyumuna göre en uygun alıcıya nakil edilir. Bu belirlemede zengin, fakir, ırk, cinsiyet vb. ayrımlar kesinlikle yapılmaz.
ORGANLARI ALINAN KİŞİNİN CENAZESİ VUCUT BÜTÜNLÜĞÜ BOZULMADAN TESLİM EDİLMESİ MÜMKÜN MÜDÜR?
Organları alınan kişinin cenazesi, kamuoyuna yansıdığı gibi bir torba içinde teslim edilmez aksine son derece özenli bir şekilde vücut bütünlüğü bozulmadan aileye teslim edilir. Bu konuda nakil merkezleri özellikle hassasiyet göstermektedir.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Türkiye ilaç yatırmında çekici

Türkiye ilaç yatırmında çekici

Türkiye ilaç yatırmında çekici

Financial Times gazetesi, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu, ilaç sektöründeki 7 yükselen piyasanın 2009 yılında yüzde 13-14 büyüyeceğine, bunun da küresel büyümenin yarısını oluşturacağını yazdı.


medya.php

- Türkiye'nin ilaç yatırımları açısından çok çekici bir ülke haline geldiği belirtiliyor. Financial Times gazetesi, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu ilaç sektöründeki 7 yükselen piyasanın 2009 yılında yüzde 13-14 büyüyeceğine, bunun da küresel büyümenin yarısını oluşturacağına dikkat çekti.
Ekonomi gazetesi Financial Times, ilaç sektöründeki yükselen piyasaların performansına vurgu yaptığı haberinde, danışmanlık şirketi IMS Health'in tahminlerine göre, ilaç sektörünün küresel satışlarının bu yıl sadece yüzde 2.5-3.5 büyüyeceğinin, bunun IMS Health istatistiklerinde şimdiye kadar kaydedilen en düşük yıllık artış olduğunu kaydetti. Gazete şöyle devam etti:
"Ancak rakamlar, aynı zamanda bir iyimserlik kaynağına da vurgu yaptı. IMS Health tarafından'Pharmemerging Piyasalar' (ilaç sektöründe yükselen piyasalar) olarak adlandırılan 7 ülke Çin, Brezilya, Meksika, Türkiye, Hindistan, Güney Kore ve Rusya, 2009 yılında yüzde 13-14 büyüme gösterecek, bu da küresel büyümenin yarısını oluşturacak. IMS, önümüzdeki beş yıllık dönem için benzer büyüme oranlarını da tahmin ediyor."

Bu arada, Financial Times haberinde Japon ilaç şirketi Eisai'nin Ceo'su Haruo Naito'nun açıklamalarına da yer verdi. Naito, "ABD ve Avrupa'nın en büyük bölgelerindeki yatırımlarımızı tamamladık. Şimdi yeni bölgeleri düşünüyoruz. Yükselen piyasalar ile çok yakından ilgileniyoruz, özellikle Çin, Hindistan, Ortadoğu, Türkiye ve Kuzey Afrika" dedi.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Sinek kovuculara dikkat

Sinek kovuculara dikkat

Yaz aylarında ortaya çıkan sivri sineklere karşı kullandığımız sprey, pomat ya da losyon şeklindeki sinek kovucuların içindeki bir maddenin, merkezi sinir sistemine zarar verebildiği bildirildi.
medya.php

İtalyan haber ajansı ANSA'nın bildirdiğine göre, Fransa'daki Kalkınma Alanında Araştırma Enstitüsü'nde görev yapan Vincent Corbel ile Angers Üniversitesinden Bruno Lapied, birçok böcek kovucunun içinde mevcut olan "deet" adlı bir kimyasal maddenin nörotoksik (sinir hücreleri üzerine toksik etki gösteren madde) olduğunu ortaya çıkardı.
Corbel, "Bu maddenin sadece davranış değişikliğine neden olan basit bir kimyasal bileşim olmadığını, aynı zamanda merkezi sinir sistemi için çok önemli olan asetilkolinesteraz adlı bir enzimi engellediğini de tespit ettik" dedi.
Vincent Corbel, araştırma sonuçlarının, deet'in özellikle de diğer kimyasal maddelerle birlikte kullanımının ne kadar güvenli olduğunun sorgulanması gerektiğini ortaya koyduğunu söyledi.
Verilen bilgiye göre 1953 yılında keşfedilen deet, halen böcek kovucularda en çok kullanılan maddelerin başında yer alıyor.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Aşırı Terlemeye Son Verecek 5 Yöntem...

Aşırı Terlemeye Son Verecek 5 Yöntem...


arterleme.png
Çok mu terliyorsunuz Sempatik sinir sistemi, sıcak veya soğuk havalarda vücudun ısısını ayarlamak için ter salgılamaya sebep oluyor. Ancak bu sistem bazen çok yüksek seviyede çalışarak, koltuk altında, el içlerinde ve yüzde aşırı terlemeye sebebiyet veriyor. Günümüzde aşırı terleme ilaç tedavileri, pomad ve losyonlar, iyontoforez tedavisi, botox enjeksiyonu ve cerrahi yöntemle tedavi ediliyor.

Acıbadem Bursa Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Bülent Öztürk, bazı özel durumlar haricinde aşırı terlemenin sebebinin bilinmediğine dikkat çekerek, “Çocuklarda aşırı terlemenin en önemli nedeni ırsi olabilir. Aileler terleme ile ilgili sorgulandığında ya birinci derece akrabalarda ya da daha uzak akrabalarda mutlaka aşırı terleyen birileri olduğu görülüyor" dedi.
Genetik ya da ailevi faktörler dışında en çok terlemeye sebep olan hastalıklardan da bahseden Öztürk, bu hastalıkları tiroid bezinin aşırı çalışması, beyin ile ilgili bazı hastalıklar, psikiyatrik hastalıklar, şişmanlık, diyabet, kan şekeri düşüklüğü, D vitamini, kalsiyum eksikliği, böbreküstü bezi hastalıkları, kalp yetmezliği, bazı eklem hastalıkları, enfeksiyonlar, bazı kanserler olarak sıraladı. Öztürk, ayrıca bazı ilaçların da aşırı terlettiğini söyledi.
TEDAVİDE 5 YÖNTEM VAR
Terlemenin çocukların ve ergenlerin sosyal yaşantısını, okul ve iş hayatını, psikolojik durumunu etkiliyorsa tedavi edilmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Öztürk, “Öncelikle terlemeye sebep olacak bir rahatsızlığı olmadığı kanıtlanan hastanın deri hastalıkları uzmanına yönlendirilmesi gerekiyor. Deri hastalıkları uzmanı hafif ve orta derecede şikayeti olan hastalara öncelikle terlemeyi önleyen pomad ve spreyler önerebilir. Bu tedaviden yarar görmeyen ve ileri derecede şikayeti olan hastalarda diğer tedavi yöntemleri uygulanmalıdır” diye konuştu.
Öztürk'ün verdiği bilgiye göre aşırı terlemenin tedavisi 5 şekilde yapılabiliyor.
İlaç Tedavileri: Terlemeyi etkileyen birçok ilaç mevcuttur. Ancak bunların durgunluk yaratma, ağız kuruluğu, görme bulanıklığı, idrar yolları problemleri ve hatta kalp krizi riskini artırma gibi yan etkileri bulunduğundan genellikle tavsiye edilmez.

Terleme önleyici merhemler ve spreyler: Basit tedavi şeklidir. El ve ayak terlemelerinde hafif ve orta şiddetteki olgularda kullanılabilir. Sıkıştırma etkisi ile ter kanalının ağzını fiziksel olarak tıkar ve ter bezlerinden ter atılmasını önler.
İyontoforez tedavisi: Aşırı el ve ayak terlemesinde kullanılır. Eller ve/veya ayaklar içinde elektrolit solüsyonu veya metal plaka bulunan küvete konulur. Solüsyon veya plakadan insanı rahatsız etmeyen düşük şiddette elektrik akımı verilir. Etki şekli elektrik akımının oluşturduğu iyonların ter kanallarını (basit olarak su musluğunu) belirli bir süre kapatılması olarak tanımlanabilir.
Botulinum toksin tedavisi (botoks): Özellikle koltuk altı terlemelerinde kullanılır. El ve ayak terlemelerinde de uygulanabilir.Terlemeye neden olan sempatik sinirleri felç ederek ter bezlerinden ter üretimini önlemek için kullanılmaktadır.
Cerrahi tedavi: Özellikle el ve koltuk altı terlemelerinde uygulanmaktadır. Kalıcı çözüm sağlar. Cerrahi tedavinin esası aşırı çalışarak fazla terlemeye sebebiyet veren sempatik sinirlerin kesilmesi veya çıkarılmasıdır. Bazen sempatik zincir ve dalları klips ile sıkıştırılabilir veya koter ile yakılabilir.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Sebzelerin Faydaları-Sebzelerin İnsan Vücuduna Sagladığı Önemli Yararlar

Sebzelerin Faydaları-Sebzelerin İnsan Vücuduna Sagladığı Önemli Yararlar


ISPANAK
Amerika Birleşik Devletleri nde (ABD), tüketimde ıspanak salatası başı çekiyor. Demir
ispanak.jpg
yönünden zengin, koyu yeşil yapraklı ve güzel tadı olan ıspanak, diğer yapraklı sebzelere nazaran daha çok protein içeriyor. Salatada yenilen çiğ ıspanak, harika bir lif kaynağı. Ispanak suyu, bol C vitamini ile soğuk algınlıklarına karşı dayanıklılık veriyor ve hemoroid rahatsızlığına iyi geliyor.
Ispanak, provitamin A, C vitaminleri, demir ve çeşitli enzimlerce çok zengin olup, bu maddeler, insanda bol kan yapıyor. Ispanak ayrıca, kemiklerin ve dişlerin sağlamlığını temin ediyor. Ispanak suyu, kalp adalelerini de kuvvetlendiriyor. Özel enzimi ile pekliği giderip bağırsak zehirlenmesini önlüyor. Kalp rahatsızlığı olanlara, haftada 1-2 fincan taze sıkılmış ıspanak suyu içmeleri öneriliyor.
Uzmanlar, ıspanağın, karaciğeri, lenf bezlerini, kan dolaşımını uyardığını belirterek, hamilelere, kanlı-canlı bir bebeğe sahip olmaları için bol ıspanak yemelerini tavsiye ediyor.
Fasulye
Taze fasulyenin, vücudun çalışmasını, gelişmesini ve tamirini sağladığını vurgulayan
fasulye.jpg
uzmanlar, genç-ihtiyar herkese tavsiye ediyor. Uzmanlar, taze fasulyenin, pankreas bezesini, böbrekleri, karaciğeri ve kalbi kuvvetlendirdiğini, albümin ve şekerde de çok fayda verdiğini bildiriyor.​
Bezelye
Kansızlığı gideren ve pekliği geçiren taze bezelyenin, kan kanserine karşı koruyucu etkisi olduğunu ifade eden uzmanlar, gıda değeri ve insana zarar vermeme bakımından fasulyeden daha üstün olduğunu savunuyor.
Sivri Biber
Uzmanlar, biberlerde, bol beta karoten, C, P ve K vitaminleriyle bazı alkoloidler bulunduğunu kaydederek, bunların, mideyi kuvvetlendirdiğini, iştah açtığını ve mide tembelliğini giderdiğini söylüyor. Özellikle acı biberin, erkeklerde cinsel isteği arttırdığını belirten uzmanlar, P vitamini ile damarları yumuşatıp kanamayı önlediğini, K vitamini ile de kanın pıhtılaşma kabiliyetini arttırarak kanamaları durdurduğunu bildiriyor.
Patlıcan
Uzmanlar, patlıcanın, A vitamini, fosfor ve kendine has bazı esanslara sahip olduğunu, bunlarla sinirleri teskin ettiğini ve kalp çarpıntısını giderdiğini vurguluyor. Patlıcanın pankreas, karaciğer ve böbrekleri kuvvetlendirdiğini, bol idrar söktürdüğünü, vücuttaki fazla suyu dışarı boşalttığını ve kilo verdirdiğini kaydeden uzmanlar, şeker hastalarının, patlıcan salatasından çok fayda gördüğünü, kansızlığa iyi geldiğini, kanı arttırdığını ve kalbe sükunet verdiğini ifade ediyor. Uzmanlara göre, patlıcan, en sağlıklı olarak kül veya ocakta pişirilip kabukları soyulmalı ve ince kıyılmalı.
Lahana
Bol miktarda B, C ve E vitamini ve potasyum içeren lahananın, şeker ve romatizma hastaları için de çok faydalı olduğunu belirten uzmanlar, bol arsenik, kükürt ve vitaminleri ile kanı temizleyip cildi güzelleştirdiğini, bol idrar söktürdüğünü, vücuttaki suyu ve zehirli maddeleri idrarla dışarı attığını bildiriyor. Uzmanlar, lahananın kansızlığı giderdiğini ve kansere karşı etkili olduğunu da kaydediyor.
Uzmanlar, sadece lahana çeşitlerinde bulunan U vitamininin, mide ve bağırsakların iç yüzeyini koruduğunu, oralardaki yaraların iyileşmesini sağladığını da vurgulayarak, bu sebzenin, yaşlanmayı önleyici ve kalp krizine karşı koruyan bir mineral kabul edilen selenyumun kaynağı olduğunu hatırlatıyor. Uzmanlar, selenyumun ayrıca, sağlıklı görünüşlü bir cilt verdiğini ve erkeğin cinsel gücünü arttırdığını da belirtiyor.
Karnabahar
Fosfat ve potasyum ihtiva eden ve içeriğinde, kadınları göğüs kanserine karşı koruyan indol-3 karbonal bulunan karnabaharın, lahanadaki besin değerinin çoğuna sahip olduğunu bildiren uzmanlar, "Karnabahar çiçek olduğu için, bol bol fosfor ve vitaminleri, cinsiyet hormonu, bol E vitamini ve protein içerir. Bu maddeleri ile cinsel gücü arttırır, buna bağı olarak kalp rahatsızlıklarını da giderir. Sinirleri ve beyni iyi çalıştırır, onların yıpranmasını önler" diyorlar.
Brokoli
Uzmanlar, brokolide, havuçtakinden daha fazla beta karoten bulunduğunu söyleyerek, bu sebeple yenilebilecek, suyu içilebilecek en iyi besinlerden olduğunu kaydediyor. Beta karotenin, güçlü bir kanser savaşçısı olduğunu vurgulayan uzmanlar, yemek borusu, mide, bağırsak kanserleri tehlikesini azalttığını ifade ediyor.
Brokolinin ayrıca, B1 ve C vitamini ile dolu olduğunun altını çizen uzmanlar, yüksek miktarda kalsiyum, kükürt, potasyum ve selenyum maddeleri içerdiğini belirtiyor. Mineral ve demir eksikliğini gideren brokolinin vitamin deposu olduğunu bildiren uzmanlar, suyunun havuç veya elma suyu ile karıştırılarak içilmesinin de faydalı olduğunu kaydediyor.
Pırasa
Pırasanın bol vitaminleri, mineralleri ve çeşitli nitritleri ile çok şifa verici özelliği bulunduğunu vurgulayan uzmanlar, mide-bağırsak rahatsızlıkları, deri hastalıkları, damar sertliği için faydalı olduğunu belirtiyor.
Uzmanlar, pırasa yemeğinin, bağırsaklara yumuşaklık verip pekliği giderdiğini, hemoroidi olanlara da ferahlık sağladığını bildiriyor. Uzmanlar, pırasa çorbasının, böbrekleri çalıştırarak bol idrar söktürdüğünü ve vücutta birikmiş üre asidi ve ürat tuzlarını dışarı attığını ifade ediyor.
Enginar
Karaciğer ve kalbin en iyi dostu olan enginarın kanı temizlediğini ve yorgunluğu giderdiğini vurgulayan uzmanlar, diğer zehirli maddeleri ve yorgunluk maddelerini idrarla dışarı atarak vücuda dinçlik verip dinlendirdiğini söylüyor. Uzmanlar, enginarın, beyin yorgunluğunu çabucak geçirdiğini, kalp adalelerini kuvvetlendirdiğini, onu rahatsız eden üre ve kolesterolü düşürerek kalbin rahat çalışmasını sağladığını, şeker hastaları için de çok faydalı olduğunu, mide ve bağırsakları dezenfekte ederek ishalleri durdurduğunu kaydediyor.
Kereviz
Kerevizin yaprak ve saplarının, bol vitaminleri ve çeşitli madeni maddeleriyle çok faydalı olduğunu belirten uzmanlar, mideyi kuvvetlendirdiğini ve iştah açtığını bildiriyor. Uzmanlar, kerevizin, iç salgı bezlerini ve özellikle vücutta çok çeşitli vazifesi olan böbrek üstü bezlerini çalıştırdığını, sinir yorgunluğunu da önlediğini ifade ediyor. Kanı pisliklerinden temizlediğini ve sivilcelerin geçmesine, yüzün pembe bir hal almasına yaradığını vurgulayan uzmanlar, kerevizin diğer faydalarını şöyle sıralıyor: "Karaciğerin şişliğini giderip onu yorgunluk maddelerinden temizliyor. Sarılığı gideriyor, böbrekleri çalıştırıyor, fazla suyu dışarı atıyor. Böbreklerden kumu, taşı döküyor. Şişmanları zayıflatıyor ve cinsel faaliyeti çok arttırıyor."
Semizotu
Semizotunun, kanama hastalıklarında ve peklikte çok faydalı olduğunu kaydeden uzmanlar, kanı temizlediğini, bol idrar söktürdüğünü, kanı, üre ve benzeri pisliklerinden temizlediğini, sinir krizleri ve beyin yorgunluğunu geçirdiğini, böbrekteki kum ve taşı döktüğünü bildiriyor.
Semizotunun, şeker hastalarının susuzluğunu azalttığını, şişmanlara kilo verdirdiğini belirten uzmanlar, semizotu, yeşil salata olarak yenirse faydasının fazla olduğunu ifade ediyor.
Patates
Avrupa ve ABD de mutfağın baş köşesinde yer alan patatesin besleyici maddelerinin çoğunluğunun, kabuğunun hemen altında veya yakınında olduğunu belirten uzmanlar, bu sebeple patatesin, kül veya buharda pişirildikten sonra soyulması gerektiğini vurguluyor.
Patatesin mutlaka salata veya soğanla yenilmesi gerektiğini ifade eden uzmanlar, patates, yağda kızarmış olarak yenmezse kilo aldırmadığını, şişmanlar ve şeker hastaları için iyi bir gıda olduğunu bildiriyor. Şeker hastalarının, ekmek yerine bol patates yiyebileceğini söyleyen uzmanlar, ancak potasyumun zayi olmaması için, patateslerin külde veya çift tabanlı tencerede pişirilmesi gerektiğini kaydediyor.
Uzmanlara göre, patatesin yaklaşık yüzde 20 si karbonhidrat ve kalori değeri oldukça düşük. Bol B vitaminleri, C vitamini, protein, kalsiyum, demir ve fazla miktarda potasyum içeriyor. Orta boy bir patates, günlük C vitamini miktarının 1/3 ünü temin ediyor. Sindirimi kolaylaştırıyor. Bağırsakları, böbrekleri ve kanı temizliyor, kabızlığı önlüyor. Kansere karşı koruyor ve yorgunluğa karşı birebir.
Domates
Bol ve çeşitli vitaminleri, mineralleri ve faydalı organik asitleri ile tıbbi değeri çok yüksek bir sebze olan domatesin, vücuda kükürt, fosfor ve organik sodyum verdiğini vurgulayan uzmanlar, bir domatesteki C vitamininin, tavsiye edilen günlük miktarın yüzde 50 sinden fazla olduğunu bildiriyor.
Uzmanlar, domatesin damarları yumuşattığını, kanı durulttuğunu, üre miktarını düşürdüğünü, vücudu gençleştirdiğini belirterek, kalp, karaciğer, böbrek bozuklukları ve şekerliler için çok faydalı olduğunu ifade ediyor.
Domatesin, böbrekleri çalıştırarak bol idrar söktürdüğünü ifade eden uzmanlar, vücutta biriken üre asidi ve ürat tuzlarını eriterek idrarla dışarı attığını, vücutta biriken suyu boşalttığını kaydediyor. Uzmanlar, kansere tutulmamak için domatesin iyi bir sebze olduğunu bildiriyor.
Domatesin C ve E vitaminleri içerdiğini, zengin bir potasyum kaynağı olduğunu ve çok az miktarda tuz bulunduğunu söyleyen uzmanlar, yüksek kan basıncını düşürmeye yardımcı olduğunu ve vücudun su tutmasını engellediğini ifade ediyor. Domatesin hazmı kolaylaştırdığını, özellikle nişastalı yiyeceklerin (hamur işleri, kuru erzak) kolay sindirilmesini sağladığını vurgulayan uzmanlar, kabuk ve çekirdekleriyle bağırsakları harekete geçirdiğini ve pekliği giderdiğini belirtiyor.
Sarımsak
Uzmanlara göre, bu keskin kokulu yumruda, her türlü harika özellik mevcut. Sarmısağın tansiyon düşürdüğü, kan pıhtılaşmasını azalttığı, kötü LDL kolesterolünü düş, dürdüğü, bazı mide kanserlerini önlediği, bağışıklık sistemini güçlendirdiğinin ispatlandığını söyleyen uzmanlar, sarımsaktaki "allicin" denilen bir maddenin, sadece kendi özgü kokusunu vermekte kalmadığını, ayrıca bakteri gelişimini önlediğini, vücuttaki mantarı ve maya oluşumunu tahrip ettiğini kaydediyor.
Uzmanlar, sarımsakta 2 kuvvetli antibiyotik, çok tesirli esanslar, bol iyot ve kükürt bulunduğunu ve insan sağlığında çok değerli vazife gördüğünü belirterek, "Damar sertliğini giderir, kanı durultur, kalbi kuvvetlendirir, bronşları dezenfekte eder, cilt hastalıklarını giderir ve kansere karşı korur" diyorlar.
Uzmanlar, sarımsaklı yoğurdun, zehirlenmelere karşı insanı koruduğunu ve sarımsağın en ince damarları dahi temizleyerek oralara kan gitmesini sağladığını bildiriyor. Uzmanlar, sarımsağın, bütün salgı bezlerini çalıştırmak ve vücudu zehirlerinden temizlemek suretiyle, genç ve dinç olmayı, uzun yaşamayı sağladığını kaydediyor.
Havuç
havucsuyu.jpg

Uzmanlar, havucun, süratle kan yapıcı, kuvvetlendirici, ishal kesici, peklik giderici, mide ve bağırsağın yakın dostu, safra akıtıcı, karaciğeri kuvvetlendirici ve yeri doldurulamayan bir sebze olduğunu söylüyor. Kansızlık halinde, sabah-öğle-akşam taze çıkarılmış 1 çay bardağı havuç suyu içilmesi, suyu çıkarılamazsa ince rendelenmesi ve iyice çiğnenerek yenilmesi öneriliyor.
Mide ve bağırsak kanamalarında da havuç suyunun çok faydalı olduğunu ifade eden uzmanlar, havucun, özel şekeri, A vitamini ve bol vitaminleri ile karaciğeri kuvvetlendirdiğini, ona rahatsızlığında kendi kendini tamir imkanı verdiğini, vücuttaki üre asidi, ürat tuzları, benzeri yorgunluk maddelerini, diğer zehirleri idrarla dışarı attığını vurguluyor.
Havucun, bol A vitamini ile cilde temizlik ve pembelik verdiğini ve gözlerin sıhhatli kalmasını sağladığını belirten uzmanlar, kalp rahatsızlığı ve damar sertliği olanlara havucun çok fayda verdiğini, her gün yenen bir havucun da akciğer kanseri tehlikesini yarıya indirdiğini bildiriyor.
Uzmanlar, havuçtaki beta-karotenin de gözleri, yaşlılığın getirdiği görme zayıflığından koruduğunu ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiğini vurgulayarak, havuçların çiğ veya pişmiş olarak yenilirken asla soyulmaması gerektiğini, sadece temiz yıkamanın kafi olduğunu kaydediyor.
Salatalık
Salatalığın kanı temizlediğini, karaciğeri ve böbrekleri çalıştırarak bol idrar söktürdüğünü ifade eden uzmanlar, idrarla birlikte vücuttaki üre asidi ve ürat tuzlarını eritip dışarı attığını bildiriyor. Salatalığın, içeriğindeki bol kükürdü ile kanı temizlediğini, ciltteki ter bezlerini çalıştırdığını belirten uzmanlar, bol vitamin ve madeni madde verdiğini, böylece cildin taze ve pürüzsüz olmasına yardım ettiğini vurguluyor.
Salatalığın kendisi veya suyunun, cildi bir tonik kadar temizlediğini söyleyen uzmanlar, et yemeklerinin verdiği susuzluğu kestiğini kaydediyor. Salatalığın, sıcak bir havada iç ısısının dış ısıdan 20 derece daha düşük olduğu ve bu sebeple serinletici olarak yendiği bildiriliyor.
Turp
Uzmanlar, çeşitli esansları, bol C vitamini, iyot ve kükürdüyle turpun, karaciğeri midçalıştırdığnı, böbreklerdeki kum ve taşı döktüğünü, bronşlara çok iyi tesir ettiğini, dalak şişliğini giderdiğini ve cildi güzelleştirdiğini ifade ediyor. Uzmanlar, turpun bağırsakları dezenfekte edip pekliği giderdiğini, akşam yenilen turp veya içilen bir bardak turp suyunun çok iyi uyku verdiğini söylüyor.
Maydanoz
Uzmanlara göre maydanoz, dünyadaki en besleyici yiyeceklerden birisi ve bir demir deposu durumunda. Genellikle taze yenen maydanozda, kalsiyum, potasyum, kükürt ve A vitamini bulunuyor. Bir tutam maydanoz, günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılıyor. Böbrekleri, karaciğeri ve idrar yollarını temizlemeye yardım ediyor. Kan şekerini normal seviyede tutuyor ve kansere karşı da koruyucu.
Marul
Bol miktarda çeşitli mineralleri içeren marulun, sinirleri teskin edip iyi uyku verdiğini ve erkeklerde cinsel arzuyu frenlediğini belirten uzmanlar, yemekten önce salata şeklinde yenen marulun, şeker hastalarının kandaki şeker seviyesini düşürdüğünü bildiriyor. Marulun bol idrar söktürdüğünü ve kanı pisliklerden temizlediğini vurgulayan uzmanlar, karaciğer ve dalak şişliğini, sarılığı giderdiğini, kadınlarda adet dönemlerinin, zamanında ve ağrısız olmasını sağladığını bildiriyor. Uzmanlar, marul suyu, yüze sürülürse ergenlik sivilcelerini giderdiğini, oralara tazelik ve pembelik verdiğini kaydediyor.
Roka
Çeşitli esansları, P ve K vitaminleri, çok faydalı mineralleri içeren rokanın, karaciğerin dostu, mideyi kuvvetlendirici, kansızlığı gideren, cinsel gücü çok arttıran bir yeşillik olduğu ifade ediliyor. Uzmanlar, yeşil salata şeklinde yenen rokanın, tadı ve asitleri ile mideyi çalıştırdığını, hazmı arttırdığını, iştahı açtığını, böbrekleri çalıştırdığını, idrar söktürdüğünü ve karında toplanan suyu boşalttığını bildiriyor.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Ellere ne zarar verir?

Ellere ne zarar verir?



. Fazla sıcak ve fazla soğuk su

. Deterjanlar
smilie1.gif
evde kullanılan temizlik ürünleri

. Güneş
smilie1.gif
deniz ve toprak da elleri hırpalar.

Elleri nasıl korumalısınız?

. Suyla yapılacak işlerde lastik eldiven giyin.

. Ev işlerinde ise pamuklu eldiven kullanın.

Elleriniz için küçük yardımcılar

. Ellerinizi ıslattıktan sonra iyice kurulayın. El kremi ya da losyon sürün.

. Ellerinizi günde iki
smilie1.gif
tırnakları fırçalayın.

. Sert olmayan bir ponza taşı da elleriniz için yararlıdır. Sert derileri aldığı lekeleri de çıkarır.

. Haftada bir kere ellere çok yağlı kremle masaj yapın. Her parmağın ucundan başlayarak dibine kadar iyice sıvazlayın. Avuç ve el üstüne masaj yapmayı unutmayın. Bunun için en uygun zaman gece yatmadan öncedir.

. Arada bir ellerinize kalın tabaka krem
smilie1.gif
vazelin sürün pamuklu eldiven takıp yatın. Uyumakta biraz zorlanabilirsiniz. Ama sabah kalktığınızda elleriniz çok bakımlı olacaktır.

. El üstlerine sürülecek parafin tabakası gözenekleri açmak için çok yararlıdır.

. Limon da eller için yararlıdır. Elin rengine iyi gelir.

Özel bakım gerektiren durumlar

1. Esmer lekeler: Bunlara yaşlılık lekeleri denir. Ellerde kahverengimsi lekeler oluşur. Bu lekelerin çıkmasını geciktirmek
smilie1.gif
hatta önlemek mümkündür. Bunun için filtreli güneş ilacı kullanabilirsiniz. Eldeki benekler için de pigmen renklerini açan bir krem yararlı olur. En kötü ihtimalde suda çıkmayan fondotenle kapatabilirsiniz. Bu yöntem aynı zamanda damarların gözükmesini engeller.

2. Soğuk kabarcıkları: Parmakların yeteri kadar hareket etmemesi
smilie1.gif
egzersiz yapmaktır. Çünkü bu egzersizler kan dolaşımını hızlandırır.

3. Sert deri ve çatlaklar: Bunlara soğuk hava
smilie1.gif
elleri fazla zorlayan işler yol açar. Çatlaklara kir dolabilir. Bu kirleri limonla çıkarabilirsiniz. Sonra da bir parça pamuk yardımıyla zeytinyağı sürün. Bir süre bekledikten sonra ellerinizi sabunlu suyla yıkayıp iyice durulayın. Tabii ki sonra krem sürmeyi unutmayın. Bunun her gün yaparsanız elleriniz düzelir.





El ve parmak egzersizleri

1. Yumruk açma: Yumruğunuzu iyice sıkın. Sonra parmaklarınızı öne doğru mümkün olduğunca açın. İki eli de aynı zamanda yapın. Bu hareketi en az 6 kere yapmalısınız.

2. Parmak ayırma: Ellerinizi avuçlarınızın yere bakacağı şekilde tam önünüze koyun. Parmaklar birbirlerine sıkaca yapışmış olsun. Sonra parmaklarınızı açabildiğiniz kadar açın
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Saç tellerini kalınlaştıran protein bulundu

Saç tellerini kalınlaştıran protein bulundu



ABD’li bilim adamları, saç tellerini kalınlaştıracak bir protein bulduklarını açıkladılar.

Araştırmacılar, şempanzelerin aynı sayıda saç folikülü olan bir insandan daha kıllı göründüğünü, çünkü tellerinin daha kalın olduğunu belirttiler. Clinical Investigation adlı derginin 19 Şubat’ta çıkacak sayısında yer alan araştırmaya göre, VEGF olarak adlandırılan protein, vücudun kan damarları büyütmesine yardımcı oluyor. Saç dökülmesinin kan dolaşımıyla da ilgili olduğuna değinilen araştırmada, saçı dökülen insanlarda daha az kan damarı olabileceğine dikkat çekiliyor.

Fareler üzerinde yapılan deneyler, daha fazla VEGF proteini olan farelerin kürklerinin daha hızlı büyüdüğü ve daha kalın olduğunu ortaya koydu. VEGF proteinini engelleyici ilaç verilen farelerde ise, kürklerin daha ince kaldığı ve kellik görüldüğü belirtildi. Bilim adamları, farelerdeki deneylerin erkeklerde de olumlu sonuç vermesi halinde, daha kalın telli saç çıkartmanın mümkün olabileceğini ileri sürdüler. Araştırmacılar, VEGF’yi bir krem ya da merhem içinde sunmanın yollarını arıyorlar.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Teknolojinin İnsanlığa Yararları ve Önemi

Teknolojinin İnsanlığa Yararları ve Önemi

Teknolojinin geçmişten günümüze kadar insan yaşamına birçok faydaları olmuştur.İnsanlar bilimsel araştırmaları insanların doğası gereği merak edip sorgulamaları sonucu yaptıkları çalışmalarla meydana getirirler.’technoslogos’ teknolojinin Latince karşılığıdır.’techne’yapmak,‘logos’ bilmek anlamına gelmektedir.Alet ve edevatın yapılması için gerekli olan bilgi ve yetenektir.
Sanayinin en belirgin ögesi teknoloji üretebilmektir.Uluslar teknoloji üretip,bilgiyi ürün tasarlamada kullanabildiği ölçüde ticarette rekabet üstünlüğünü,savunmada da caydırıcılığı sağlayabilir.Bu yüzden ülkelerin teknoloji üretmesi gelişmişlikleriyle doğrudan ilgilidir.
Günümüz dünyasında bir ülkenin diğer ülkeler üzerindeki saygınlığı ve dünya ülkeleri arasındaki konumu teknolojisinin gelişimiyle yakından ilgilidir.Teknolojik gelişmelerin sağlığa ,eğitime,haberleşmeye ve her alana olumlu katkısı mutlaka ama mutlaka vardır.
Teknolojik gelişmelerin eğitim üzerine etkisinin 19.yy’a kadar pek fazla değiştiği söylenemez.19.yy’a kadar eğitimde hep klasik uygulamalar kullanılmıştır.tahta;sıra,tebeşir vb gibi…uygulamalar varken 19.yüzyılda bu durum değişime uğramıştır.Günümüzde bir kütüphane dolusu kitabın içinde bulunan bilgi bir diskin içine sığabilmektedir.Uydu ve internet teknolojisi sayesinde dünyanın bir ucundaki kütüphanede bulunan bilgilere ulaşabilmekteyiz.
1-) internet ağı sayesinde Dünya’nın bir ucundaki bilgiye ulaşıyoruz.
Teknolojinin gelişimi yaşam standartlarını artırmakta ve insana daha rahat bir yaşam sunmaktadır.Milattan öce 5000 yılında saatte 2-3 km hız yapabilen kızaklarla taşımacılık yapılırken 20.yy’da jet motorlarının yapılmasıyla saatte 1000 km’lik hızın üzerine çıkılmıştır.
2-) Teknoloji sayesinde insanlar daha rahat yaşam koşullarına sahip olurlar ve işlerini daha çabuk ve daha rahat yaparlar böylece ömürleri uzar.Evlerimizde kullandığımız çamaşır bulaşık makinelerinden tüm teknolojik aletler işlerimizi daha rahat yapmamıza olanak sağlar.
Evlerimizde kullandığımız teknoloji ürünü araçlar sayesinde işlerimizi daha kısa sürede,daha rahat ve daha az enerji harcayarak yapabilmekteyiz.
3-) Teknoloji tıp alanında da çığır açan ürünlerle insanların hayatına olumlu etki etmektedir.
Sinirbilim alanında kullanılan son teknolojiler (fonksiyonel beyin görüntülemesi, ruhsal durum ve beyin fonksiyonları üzerinde etkili ilaçlar, beyin yapısı, fonksiyonu ve düzeni ile ilgili araçlar) bir çok etik sorunun tartısılmasına neden olmaktadır. Bu sorunlardan en önemlisi; bu teknolojilerin herhangi bir tıbbi endikasyon olmadan, bireylerin zihinsel ve beyinsel yetenek ve kapasitelerinin gelistirilmesi veya güçlendirilmesi amacıyla kullanılmasıdır.
Vücut üzerinde standard noktalara yerleştirilmiş elektrodlar arasındaki kalbe ait voltaj-zaman fonksiyonunu kaydeden elektronik cihazlara elektrokardiograf denir. Bu cihazlar kayıt yapılacak elektrod çiftlerinin seçildiği bir devre, kalbe ait olmayan elektriksel potansiyel değişikliklerinin süzüldüğü bir filtre devresi, amplifikatör (yükseltici) ve kayıt ünitelerinden oluşur. Voltaj-zaman fonksiyonu kağıt üzerine yazdırılabildiği gibi, bir monitörden de izlenmesi mümkündür.
Ekg ve Defibrilatör
Mamografi ; yoğunlukları ve atom numaraları birbirine yakın olan kas , yağ ve memenin glandüler yapılarını incelemek amacıyla kullanılan bir yumuşak doku radyografisi yöntemidir.
İlk olarak Albert Solomon 1913’te mastektomi spesimenlerinde tümörün aksiller lenf nodlarına yayılımının gösterilmesinde radyografilerin yararlı olabileceğini bildirmiştir.Daha sonraki dönemde, 1930 yılında L. Warren Stanford in vivo mamografi uygulamasını gerçekleştirmiştir.
Mamografi
Voltametri, bir indikatör veya çalışma elektrodunun polarize olduğu şartlarda uygulanan potansiyelin fonksiyonu olarak akımın ölçümüne dayanır. Voltametride kullanılan mikroelektrot iç çapı 0,03 – 0,05 mm olan cam bir kapiler borudan akarak büyüyen ve belli bir büyüklüğe geldiği zaman koparak düşen bir civa damlasıysa, yöntemin adı Polarografi ve elde edilen akım-gerilim eğrisinin adı ise polarogram olur. Civa damlaları kapiler borudan sabit bir hızla ve dakikada 10-60 kez olmak üzere düşer. Civanın damlama hızı kapiler borunun bağlı olduğu civa haznesinin yüksekliği ile ayarlanır.
Voltametri cihazı
Görüldüğü gibi teknolojinin gelişiminin tıbba yararı büyüktür.
4-) Eğitimde de teknolojinin yararı vardır.Episkop,projeksiyon makinesi,televizyon,dvd-vcd,video oynatıcı gibi cihazlar okullarda kolaylık sağlamaktadır.
opak baskıları yansıtmak için projektör
Episkop
Tepegöz projeksiyon cihazı
5-) Günümüzde teknolojinin olumlu bir sonucu da bilgilerin,düşüncelerin,duyguların geniş insan kitlelerine daha kolay aktarılabilmesidir.Matbaayla birlikte Avrupada birçok kitab basılmış ve aydınlanma çağı başlamıştır.Günümüzde internet,gazete,televizyon,radyo ve çeşitli iletişim araçları sayesinde daha çok insana duygularımızı,düşüncelerimizi,yapmak istediklerimizi aktarabilmekte dünyadaki insanların fikirlerinden de haberdar olmaktayız.Ayrıca teknoloji ulaşımda da çok işimize yaramaktadır.Uzun yollara kısa sürelerde gidebilmekteyiz.
Matbaa makinesi kitapların,gazetelerin,dergilerin vb… hızlı basılmasını sağlayarak toplumu aydınlatmakta yardımcı olmaktadır.
Teknolojinin ürünü olan ulaşım araçları sayesinde uzun mesafelere kısa zamanda ulaşabiliyoruz.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
" alternatif tıp yararları "

" alternatif tıp yararları "

Alternatif tıp terimini neredeyse bilmeyenimiz yoktur. Modern tıp tedavisine yardımcı olması amacıyla bitki tedavisidir. Günümüzde Alternetif Tıbbın yararları derinlemesine araştırılmış ve faydası olduğu kanıtlanmıştır. Hatta bazı durumlarda hayat kurtarabilir. işte hayat kurtaran alternatif tıp bitkisel reçeteler:
Unutkanlıktan kurtulmak ve sigarayı bırakmak için…
Lavantanın hepatit hastalarına, brokolinin de prostata iyi geldiğini dünyaya açıklayan Prof. İbrahim Adnan Saraçoğlu’ndan önemli sorunlar ve reçeteler…
UNUTKANLIĞA VE ALZHEIMER’E KARŞI HAVUÇ SUYU
Üç ay boyunca her gün, akşam yemeğinden iki saat sonra taze sıkılmış bir bardak havuç suyu içilecektir. Üç ay tamamlandıktan sonra haftada en fazla 2-3 defa yine akşam yemeklerinden iki saat sonra bir bardak havuç suyu içmeyi alışkanlık haline getirmek gerekir. Havuç suyunu içtikten sonra üzerine başka bir şey tüketmemeye özen gösterilmelidir. Her gün akşam taze olarak hazırlanması ve fazla bekletilmeden tüketilmesi gerekir. Birkaç günlük hazırlayıp, buzdolabında saklamayınız.
HER GÜN TAZE HAZIRLAYIN
Bu uygulama aynı zamanda akciğer- ve deri kanserine ve de kalp krizine karşı da bir önleyicidir. Kür 1 ile havucun yukarıda bahsedilen diğer bütün özelliklerinden istıfade ediyorsunuz demektir. Piyasada satılan hazır havuç suları bu amaç için kullanıldığı taktirde başarı oranı hemen hemen %70 oranında azalabilmektedir. Bu nedenle havuç suyunu mutfağınızda kendiniz taze olarak hazırlarsanız çok daha çabuk ve başarılı sonuç alırsınız.
AMAN DİKKAT!
Beta-karotenin deri ve cilt kanserini önlediği bilinmektedir. Bu nedenle bir grup Avusturalyalı bilim adamı, beta-karotenin bu gücünü ortaya koymak için klinik deney başlatmışlardır. Yapılan bu klinik deneylerin sonucunu, 21 Mayıs 2003 tarihinde, Journal of the National Cancer Institute Dergisinde açıkladılar. Bu araştırmanın sonuçları oldukça şaşırtıcıdır. Alkol veya sigara içenler betakaroten aldıkları taktirde bağırsak adenomlarında, bağırsak kanserinin ön basamak oluşumlarında en az iki misli artış gözlenmiştir.
Üç ay boyunca her gün, akşam yemeğinden iki saat sonra taze sıkılmış bir bardak havuç suyu içilecektir. Üç ay tamamlandıktan sonra haftada en fazla 2-3 defa yine akşam yemeklerinden iki saat sonra bir bardak havuç suyu içmeyi alışkanlık haline getirmek gerekir. Havuç suyunu içtikten sonra üzerine başka bir şey tüketmemeye özen gösterilmelidir. Her gün akşam taze olarak hazırlanması ve fazla bekletilmeden tüketilmesi gerekir. Birkaç günlük hazırlayıp, buzdolabında saklamayınız.
KABIZLIK iÇiN PORTAKAL YAPRAĞI
Şiddetli ve kronik kabızlık şikayeti olanlar için, mükemmel bir destekleyici kür. 9- 10 adet taze portakal yaprağı bir su bardağı suda 6 dakika hafif ateşte kaynatılır. 6′ncı dakikadan sonra ocaktan indirilir ve ılımaya bırakılır. Sabah kahvaltısından 1 saat sonra tamamı içilir. Bir hafta boyunca bir gün arayla her defasında taze hazırlayarak içilir ve kür sonlandırılır. Kabızlık şikayetinin durumuna göre haftada 2-3 defa tekrar edilebilir. Not: Kurutulmuş portakal yaprağının bu anlamda etkisi yoktur ve kullanılmamalıdır
SAÇ DÖKÜLMESiNE LAVANTA
Saç dökülmesine karşı uygulaması oldukça kolay olan bitkisel kür önermekteyim. Bu kürü evinizde kolaylıkla uygulayabilirsiniz. Lavantanın doğru türü en etkili olanıdır. Bir tutam (yaklaşık 5g) lavantayı 750 ml kaynamakta olan suya ilave ediniz. Yaklaşık 5 dakika yüksek sıcaklıkta (kaynama noktasına yakın) demleyiniz. Demleme tamamlandıktan sonra ılımasını bekleyiniz ve ılıkken süzünüz. Eğer, saçlarınız temiz ise demlediğiniz lavanta suyu ile saçlarınızı yıkayınız ve yarım saat etki ettiriniz.
Yarım saat etki ettirdikten sonra sadece suyla durulayınız. Eğer, saçlarınız kirli ve çok yağlanmış ise, önce sabun (tabii yeşil sabun) veya şampuanla yıkayınız. Sonra demlenmiş lavanta suyu ile yıkayarak, yarım saat etki ettiriniz. Daha sonra sadece su ile durulayınız. Saç dökülmesi durana kadar haftada bir-iki defa uygulanır. Saç dökülmesi durduktan sonra önleyici amaçlı olarak zaman zaman uygulanır. Eğer, saçlarınızda kepek var ise veya saçlarınıza parlaklık ve canlılık kazandırmak istiyorsanız, bunun için çözüm ısırgandır.

SiGARAYI BIRAKMA KÜRÜ
Sigara bıraktırma kürü için “Leontice leontopetalum” (Memleketimizde yöresel olarak birkaç değişik isim altında tanınan Leontice leontopetalum”un en çok kullanılan isimleri Arslanpençesi, Arslankulağı’dır) bitkisinin doğru türünün saplarını önermekteyim.
Bu kür kibrit çöpü uzunluğunda kesilmiş 50 adet bitki saplarıdır. Canınız her sigara istediğinde, bitki çöplerinden bir tanesi ağıza alınarak ucundan 2-3 cm kırılarak çiğnenir. Çiğnemeye başladıktan sonra sigaraya olan içme isteği yok olur. Çiğnediğiniz 2-3 cm uzunluğundaki çöpü tükürebilir veya yutabilirsiniz. Her sigara içme isteği geldiğinde aynı şekilde çöpten 2-3 cm çiğnenerek küre devam edilir.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Tüm hastanelerde ilaç kullanımına üst sınır geliyor

Tüm hastanelerde ilaç kullanımına üst sınır geliyor

Özel hastaneler ile üniversite hastanelerine getirilmesi planlanan ödenek sınırlaması uygulamasından ilaç harcamaları da payını alacak. Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Ali Babacan, hem özel hastaneler hem de ilaç harcamaları için global bütçeleme sisteminin getirilmesi konusunda ilgili bakanlarla uzlaşma sağladıklarını sektör temsilcilerine açıkladı.

Kurulması öngörülen sisteme göre, hem hastane hem de ilaç harcamaları için bir tavan bütçe verilecek ve bu rakamın üstüne çıkılamayacak. Özel sektör ise karşı olduğu global bütçeleme için formül arayışında. Özel sektörle ekonomi yönetimi cuma günü tekrar bir araya gelecek.

Geçtiğimiz günlerde özel sağlık sektörü ile ekonomi yönetiminin bir araya geldiği ve sağlıkta alınacak tedbirleri tartışmaya açtığı öğrenildi. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Babacan başkanlığında gerçekleşen toplantıya Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve ilgili bakanlık müsteşarları katıldı. Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) yönetimiyle yapılan toplantıda, global bütçeleme konusu da gündeme geldi.

Halen kamu hastaneleri için gündemde olan global bütçeleme sisteminin bir süredir özel hastanelere de yaygınlaştırılması için çalışılıyor. Ancak toplantıda Başbakan Yardımcısı Babacan, söz konusu uygulamanın ilaca da yansıtılması yönünde mutabakat olduğunu söyledi. Buna göre, artık sene başında hem ilaç hem hastane giderleri için bir üst limit belirlenecek ve bu limitin üstündeki faturalar ödenmeyecek. Bir başka deyişle sağlıkta hem özel hastanelere hem de ilaca "ödenek sınırlaması" uygulaması fiiliyata geçecek. Söz konusu uygulama hastaneleri de kapsayacak.

OHSAD ise şu süreçte global bütçeleme sistemine karşı çıkıyor. Bu uygulamanın özel sektöre darbe vuracağını iddia eden OHSAD; ekonomi yönetimiyle tekrar görüşecek. Özel sektör ve ekonomi yönetimi 31 Temmuz'da (yarın) tekrar bir araya gelecek. OHSAD yönetimi de üyelerine yaptığı çağrıyla global bütçe uygulaması konusunda önerilerini kendisine iletmesini istedi.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Hekim ve hemşireler süresiz grev başlattı

Hekim ve hemşireler süresiz grev başlattı

Ek mesailerin devamını istiyorlar… Aşırı işsizliğin ve ekonomik krizin hüküm sürdüğü ülkede, hükümetin ek mesai ödeneklerini kısma yönüne gitmesini kabul etmeyen sendikaların, sağlık servislerinde genel grev başlatmaları nedeniyle, tüm poliklinikler ve sağlık ocaklarında hasta bakılmayacak, acil olmayan ameliyatlar yapılmayacak, acil servislerde acil olmayan hastalar tedavi edilmeyecek, aciller dışında sağlık kurulu toplanmayacak, çalışma izinleri verilmeyecek, gerektiğinde acil servislerde grev dahil eylemler yapılacak.

Hükümetin tavrı bekleniyor… Sağlıkta örgütlü sendikaların eylem kararını öğrendikten sonra KIBRIS’ı arayan vatandaşlar, Hipokrat Yermini’ni anımsatırken, hükümetin eylemler konusunda alacağı önlemlerin bir an önce açıklanması çağrısında bulundular. Grev yasağı konmaması halinde eylemlerin etkili olacağını ve hastaları güneye yönlendireceği uyarısında bulunan vatandaşlar, hükümete etkili kararlar alması çağrısında bulundular.

Hükümetin ek mesai ödeneklerini kısmak amacıyla çıkardığı kararnamenin iptalini isteyen sağlıkta örgütlü 5 sendika dünden itibaren süresiz grev başlattı. Söz konusu sendikalar, ek mesailerle ilgili uygulamaya konulan yasa gücündeki kararnamenin iptal edilmemesi, uygulamanın sürdürülmesi halinde eylemlerini artırarak sürdüreceklerini belirttiler.

Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikası (KTAMS), Kamu Çalışanları Sendikası (Kamu-Sen), Kıbrıs Türk Hekimler Sendikası (Tıp-İş), Kıbrıs Türk Hemşireler ve Ebeler Sendikası ile Sağlık İşçileri Sendikası’nın (Sağlık-Sen) aldığı ortak karar doğrultusunda, Zührevi Hastalıklar Polikliniği dahil olmak üzere tüm poliklinikler ve sağlık ocaklarında hasta bakılmayacak, acil olmayan ameliyatlar yapılmayacak, acil servislerde acil olmayan hastalar tedavi edilmeyecek, aciller dışında sağlık kurulu toplanmayacak, çalışma izinleri verilmeyecek, gerektiğinde acil servislerde grev dahil eylemler yapılacak.

Eylem çerçevesinde hemşireler ise; sağlık ocaklarında mesai bitiminden sonra 112 Hızır (acil) servis dışında hizmet vermeyecek, pansuman, iğne, tansiyon ölçümü gibi hiçbir hemşirelik bakımını yapmayacak, hastanelerde de tedavi ve hayati bulgular haricinde hiçbir hemşirelik bakımını yapmayacak, tüm gün boyunca 3 öğün dağıtılan yemekleri dağıtmayacak.

Hükümete eleştiri
Basın toplantısında ilk sözü alan KTAMS Başkanı Ahmet Kaptan, Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) 19 Nisan öncesinde “büyük” vaatlerde bulunduğunu, fakat hükümete geleli 100 gün olmamasına rağmen icraatlarının ortada olduğunu söyledi.

Kaptan, hükümeti eleştirerek, UBP’nin diyalogdan yana olduğunu, kazanılmış haklara dokunmayacağını söylemesine rağmen, eşel mobili 2 aydan 6 aya çıkardığını kaydetti, kazanılmış hak olan ek mesaiyi “budadığını” savundu.

Kamu çalışanlarının ne şartta çalıştığının belli olduğunu, çalışanların kendi istemleriyle ek mesai yapmadıklarını, amirleri veya müdürleri tarafından ek mesaiye çağrıldıklarına dikkat çeken Kaptan, ek mesainin işin gerekliliğinden dolayı yapıldığını vurguladı.

Ahmet Kaptan, ödenemeyecekse kamu çalışanlarının ek mesai çalıştırılmaması gerektiğini, eğer çalıştırılıyorlarsa da, yasanın emrettiği şekilde, çalışanlara, hiçbir değişiklik yapılmadan, ücretlerinin ödenmesi gerektiğini belirtti.

UBP Hükümeti’nin kamuya girişlerde ücretlere müdahale ettiğini, ek mesai ücretlerini düşürdüğünü öne süren Kaptan, Dışişleri Bakanlığı’ndan geçici işçilerin durdurulacağı duyumu aldıklarını, geçicilerin gene hükümetler tarafından yaratıldığını, kimsenin kimseyi işsiz, aşsız bırakmaya hakkı olmadığını söyledi.

Hükümetlerin yaptıklarını vatandaşın ödemeyeceğini belirten Kaptan, sağlık alanında yapılacak eylemlerin 5 sendikanın ortak kararı olduğunu ve sonuna kadar bu kararlarının arkasında duracaklarını vurguladı. Kaptan, “Hükümet kamu görevlilerine kazanılmış haklarını geri verecek” şeklinde konuştu.

Tek fedakarlık bizden beklenmesin
Kamu Sen Başkanı Mehmet Özkardaş da, eylemin ne amaçla yapıldığının iyi anlaşılması gerektiğine dikkat çekerek, ekonomik sıkıntı nedeniyle sendikaların şimdiki veya bundan önceki hükümetten maaş artışı talebi bulunmadığını, ülkede bir ekonomik sıkıntı varsa tek fedakarlığın kamu çalışanlarından beklenmemesi, tüm kesimlerin elini taşın altına koyması gerektiğini vurguladı.

Kendilerinin tek istediğinin ülkede sıkıntı yaratan “vergi adaletsizliğinin” ortadan kaldırılması olduğunu ifade eden Özkardaş, “vergi adaletsizliğinin” ortadan kaldırılmasıyla birçok sorunun çözüme kavuşacağını söyledi.

Ekonomik Örgütler Platformu adı altında kurulan örgütün, kamu çalışanları ve özel sektör çalışanlarını birbirine düşürmeye çalıştığını savunan Özkardaş, bu örgütün kamu çalışanlarının ve özel sektörün haklarına göz diktiğini öne sürdü. Mehmet Özkardaş, örgütün asgari ücretin serbest bırakılmasını istediğini kaydederek, bu örgütteki kişilerin ülkede kayıt dışı ekonomiyi yaratanlar olduğunu ileri sürdü.

“Eşel mobil bizi kurtaracaksa biz buna onay verelim, ama asıl sorun adaletsiz vergi sistemidir, ülkeye gelen kayıt dışı işgücüdür” diyen Özkardaş, bu sorunların çözümlenmesi halinde, kendilerinin de üzerine düşen fedakarlığı yapmaya hazır olduklarını vurguladı.

Türkiye’yi eleştirdi
Tıp-İş Başkanı Erol Şeherlioğlu da, ülkenin 1990’lı yıllarda yabancı işgücü ve kayıt dışı işgücüyle karşılaşarak, ülkede emeğin değerinin düşürüldüğünü ifade ederek, bunu yaratanların, emeğin değerinin düşürülmesini tüm Kıbrıs Türk halkına mal etmeye çalıştıklarını söyledi.

Sosyal güvencesi olmayan kişilerin, zor koşullarda çalıştırıldığını, ucuz iş gücüyle geçinemeyeceği için de Kıbrıslı Türklerin yabancı ülkelere göç etmek veya Güney Kıbrıs’ta çalışmak zorunda kaldığını savunan Şeherlioğlu, ülkede çalışan vatandaşların da, hükümetlerin uyguladığı çeşitli önlem paketleriyle zor durumda bırakıldığı, faturanın bedelinin vatandaşlara ödetilmeye çalışıldığı görüşünü dile getirdi.

“Kamudaki güvenceli çalışmanın”, sözleşmeli ve geçici personellerle sulandırılmaya çalışıldığını öne süren Erol Şeherlioğlu, kamuda çalışanların maaşlarının özel sektör düzeyine çekilerek, faturanın hem kamuda hem de özelde çalışanlara kesilmeye çalışıldığını savundu.

Hükümete çeşitli eleştirilerde bulunan Şeherlioğlu, “Hükümet, her alanda TC’den gelen tüm direktifleri kayıtsız şartsız uygulama yoluna gitmiştir” iddiasında bulundu.

Hemşireler maaşlarını hak ediyor
Kıbrıs Türk Hemşireler ve Ebeler Sendikası Başkanı Oğuz Köse de, hemşirelerin maaşlarını ve ek mesailerini hak ederek aldıklarına dikkat çekerek, kendilerinin ek mesaiye amirleri istemiyle geldiğini, aileleri ve sosyal hayatlarından fedakarlık yaparak çalıştıklarını vurguladı.

“Haksız kazanç sağladıkları” yönündeki haberleri hayretler içinde izlediklerini belirten Köse, hemşirelerin dünden itibaren sağlık ocaklarında mesai bitiminden sonra 112 Hızır (acil) servis dışında hizmet vermeyeceğini, pansuman, iğne, tansiyon ölçümü gibi hiçbir hemşirelik bakımını yapmayacağını, hastanelerde de tedavi ve hayati bulgular haricinde hiçbir hemşirelik bakımını yapmayacağını, tüm gün boyunca 3 öğün dağıtılan yemeklerin dağıtımının yapılmayacağını kaydetti.

Hemşirelere; ara elemanların yapması gereken işlerin yaptırıldığını, izin dönemlerinde personel eksikliği nedeniyle işe çağrıldıklarını ifade eden Köse, hemşirelerin haklarından vazgeçmeyeceklerini vurguladı.

Daha ciddi eylemler yapacağız
Sağlık Sen Başkanı Kemal Oktar ise, sağlık işçilerinin de yapılacak tüm etkinlikler ve eylemlere destek vereceğini belirterek, sağlık alanında ilerleyen günlerde daha “ciddi” eylemlere gidileceğini kaydetti.

“Asgari ücret altında çalıştırılmaya çalışılanlar için de ileriki günlerde eylemler yapılacağını” ifade eden Oktar, kazanılmış haklar için tüm halkı birlikte mücadele etmeye çağırdı.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Sağlığa en az Türkiye harcıyor

Sağlığa en az Türkiye harcıyor

Türkiye'de ve Dünyada Sağlık Ekonomisi 2008 Raporu'na göre, sağlık harcamaları OECD ortalamasının beşte biri düzeyinde bulunuyor.

Türkiye'de kişi başına düşen yılda 586 dolar düzeyindeki sağlık harcaması, OECD ortalaması olan 2,809 dolarının beşte biri civarında kalıyor.

Türkiye'deki toplam sağlık harcamalarının GSMH'ye oranı yüzde 7.6. OECD ülkelerinde bu oranın ortalaması yüzde 9. ABD ve AB ülkelerinde ise çok daha yüksek

Deloitte'un "Türkiye'de ve Dünyada Sağlık Ekonomisi 2008 Raporu"na göre, Türkiye'de sağlık harcamaları OECD ortalamasının beşte biri düzeyinde bulunuyor.

Deloitte Türkiye tarafından yayınlanan raporda, gelişmiş ülkelerdeki ve Türkiye'deki sağlık hizmetleri karşılaştırılarak, Türkiye'de sağlığa eşit erişim, yüksek hizmet kalitesi ve kaynakların etkin kullanılması için yapılması gerekenler araştırıldı.

Raporda, Dünya Bankasının halen yüzde 71,6'sı devlet tarafından yapılan sağlık harcamalarının yılda yüzde 15 artacağını tahmin ettiği hatırlatılarak, Türkiye'nin kaynaklarını, israf etmeden en etkin bir şekilde kullanmasının giderek daha önemli hale geldiği kaydedildi.

1960-2005 yılları arasında sağlık hizmetlerinde önemli gelişme ve iyileşmeler gösteren Türkiye'nin, bu alanda gelişmiş ülkelerle aynı standartlara kavuşmak ve kaynaklarını etkin kullanabilmek için sağlık ekonomisini hayata geçirmek zorunda olduğuna dikkat çekildi.

Sağlık ekonomisinin türkiye'deki durumu

Rapor, 1960'lardan bu yana sağlık hizmetlerinde önemli mesafe kat eden Türkiye'nin sağlık harcamaları konusunda OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer aldığını kaydediyor.

Türkiye'de, toplam sağlık harcamalarının GSMH'ya oranı yüzde 7,6 olarak gerçekleşirken, OECD ortalaması yüzde 9, ABD'de yüzde 15,6 olan bu oran, Almanya, Fransa, İsviçre gibi ülkelerde ortalama yüzde 11 düzeyinde, Yunanistan'da ise yüzde 10,1 olarak gerçekleşiyor.

Türkiye'de kişi başına düşen yılda 586 dolar düzeyindeki sağlık harcaması, OECD ortalaması olan 2,809 dolarının beşte biri civarında kalıyor.

Raporda, sağlık ekonomisinden etkin bir şekilde yararlanabilmek için en önemli koşullardan birinin, kapsamlı bir veri tabanı oluşturmak ve bu verileri ilgili tüm tarafların kullanımına açık tutmak olduğu vurgulanıyor.

Türkiye son yıllarda önemli adımlar attı

Rapora göre, özellikle sosyal güvenlik sistemindeki sorunlar nedeniyle sağlık alanında kaynaklarını etkin kullanamayan Türkiye son yıllarda bu alanda önemli adımlar attı.
Deloitte Türkiye'nin raporunda bu adımlar şöyle özetleniyor:

"1 Haziran 2003'ten itibaren kamu çalışanlarının özel sağlık kuruluşlarında da tedavi edilmelerine imkan verilmesi; 2004 yılında geçilen ilaçta 'Referans Fiyat' uygulaması; 2005 itibariyle 'Sağlıkta Dönüşüm' reformu çerçevesinde SSK bünyesindeki tüm sağlık hizmet işletmeleri ile kamu kurumlarınca işletilen sağlık tesislerinin Sağlık Bakanlığı'na devredilmesi; 2005 itibariyle SSK'ya bağlı çalışanların reçeteli ilaçlarını anlaşmalı eczanelerden temin etmelerine olanak verilmesi; Mayıs 2006 itibarı ile sosyal güvenlik kurumlarının 5502 sayılı Kanun çerçevesinde tek bir Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altında bir araya getirilmesi; Anayasa Mahkemesince verilen yürütmeyi durdurma kararı sonrasında yapılacak revizyonları takiben uygulamaya girmesi beklenilen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu."

"Mesele kaynakların etkin kullanımıyla ilgili"

Deloitte Türkiye Sağlık ve İlaç Endüstrisi Lideri Güler Hülya Yılmaz, raporla ilgili olarak, "Esas itibarı ile Türkiye'deki sağlık ekonomisinin dünya uygulamalarına kıyasla mevcut durumu ve geleceği üzerinde yoğunlaşmaya çalıştık. Raporumuzun, Türkiye ekonomisi, halk sağlığı ve toplumumuzun genel yaşam kalitesi açısından çok önemli olduğunu düşündüğümüz 'Sağlık Ekonomisi' alanına ilgi duyan herkes için faydalı olmasını, yeni gelişmeler için ilham vermesini ümit ediyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin sağlık harcamalarının, gelişmiş ülkelerin gerisinde dahi olsa, kendi gelirine oranla makul bir düzeyde bulunduğuna işaret eden Yılmaz, meselenin daha ziyade kaynakların etkin kullanımıyla ilgili olduğunu kaydetti.

Yılmaz, "Bu şartlar altında, karar alma süreçlerinin mümkün olduğu ölçüde bilimsel temellere dayanması ve şeffaf olması, hem halk sağlığının korunması, hem de hesap verilebilirlik bakımından önemlidir" dedi.

Toplam sağlık harcamasının yüzde 80'ini oecd ülkeleri oluşturuyor

Verilen bilgiye göre, OECD ülkeleri, dünya nüfusunun yüzde 18'ini teşkil ederken; 2004 yılı rakamlarına göre 4,1 trilyon dolar tutarındaki toplam sağlık harcamasının yüzde 80'i bu ülkeler tarafından yapılıyor.

Bu durumun nedenleri arasında, gelişmiş ülkelerde nüfusun giderek yaşlanması, tıp ve ilaç teknolojilerindeki gelişmeler sonucu sağlık hizmetlerinde arzın artması ve kalp rahatsızlıkları, kanser gibi kronik hastalıklarda görülen artış yer alıyor. Bu ülkelerde sağlık harcamaları, milli gelirden daha hızlı artıyor.
Tüm dünyada ortalama yaşam süresi uzarken, ilaca erişim giderek yaygınlaşıyor ve gelişmiş tedavi yöntemlerinin maliyetleri yükseliyor. Bütün bunlar, sağlık hizmetlerinin ve ilaç tedavilerinin yarattığı değerin ölçümlenerek, kaynakların daha etkin kullanılmasını sağlayan sağlık ekonomisinin uygulanmasını zorunlu kılıyor.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Doktor çalıyor, hastalar oynuyor

Doktor çalıyor, hastalar oynuyor

Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinin ağırlıkla kronik şizofren hastalarına hizmet veren Ahmetli Ek Ünitesinde hastalar, tarım ve hayvancılık yapmalarının yanı sıra hekimin davul çaldığı orkestra eşliğinde eğlenerek tedavi görüyor.

12 kentten 13 milyon nüfusa hizmet veren Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinin 2006 yılından bu yana faaliyette olan Ahmetli Ek Ünitesinde çoğu kronik şizofren 160 hasta, 1 psikiyatri uzmanı, 1 pratisyen hekim, 28 hemşire, 1 sağlık memuru, 24 hasta bakıcı, 8 güvenlik elemanı, 8 aşçı eşliğinde tedavi görüyor.

Ahmetli Ek Ünitesi Başhekim Yardımcısı Dr. Hüseyin İlter, hastaların günlerini daha eğlenceli geçirmesi için çaba harcadıklarını belirterek, güne sporla başlayan şizofreni hastalarının kantinin önünde müzik eşliğinde dans ettiğini söyledi.

Oyun havasının yanı sıra klasik müzik dinletisi de olduğunu ifade eden Dr. İlter, okey, tavla, resim ve kitap etkinlikleri da yapıldığını kaydetti.

Hastalar için her gün 4-5 adet günlük gazete aldıklarını bildiren İlter, ayda 2 kez canlı müzikli eğlence programı düzenlediklerini, bunun için Ahmetli ilçesinden orkestranın getirildiğini söyledi.

Hastaların davul zurna eşliğinde eğlendiğini, bu sırada dondurma, ayran veya tatlı ikram edildiğini belirten İlter, şunları kaydetti:

''Geçmişten gelen bir hobim olduğu için eğlence sırasında ben de davul çalıp onlarla eğleniyorum. Benim aralarına katılmamdan hoşlanıyorlar. Hastalarla birlikte eğleniyoruz, onlarla birlikte olmaktan mutluyuz. Onlar streslerini ve enerjilerini atarak gülümser ve rahatlamış olurlarsa bizler de rahatlıyoruz. Dolayısıyla ilaçla tedavi yanı sıra bazı etkinliklerle onları biraz daha fazla mutlu edebilmek bizlere ayrı bir huzur veriyor. Akşam tedavilerini de yaptıktan sonra istirahatlerini daha huzurlu geçirmelerini sağlıyoruz.''

-ORGANİK TARIM YAPILIYOR-

Manisa Sağlık Müdürü Dr. Ziya Tay da 42 dönüm alanda kurulu ek ünitede 20 dönümün zeytinlik, 5 dönümün sebze, meyve ve üzüm bağı olarak düzenlendiğini kaydetti.

3 yıl önce 75 hasta kapasiteli olarak faaliyete giren ünitede bugün kapasitenin 160'a yükseldiğini bildiren Dr. Tay, burada kronik şizofren hastaların tedavi edildiğini söyledi.

Arazinin yapısı nedeniyle tarım hizmetlerinin özel uğraş olarak tercih edildiğini bildiren Tay, şunları kaydetti:

''Hastanemize ait arazide organik tarımla domates, biber, patlıcan gibi ürünler yetiştiriliyor. 500'den fazla zeytin ağacı bulunuyor, yeni dikildiği için henüz ürün vermiyor ancak gelecek yıllarda zeytin hasadı da yapılacak. Üzüm bağımız ve çeşitli meyve ağaçlarının bulunduğu meyve bahçemiz var. Bütün bunlarla hastalarımız tarımla uğraşmakta, hayata bağlanmaktadır. Bunlar tedavinin parçası olan faaliyetlerdir. Yetiştirilen meyve ve sebzelerin bir kısmı hastanede hastalar için kullanılırken, bir kısmı pazarlanarak hastaların bazı ihtiyaçları karşılanmaktadır.''

Kümes hayvanı yetiştiriciliği için hastanenin bahçesinde hastaların yardımıyla ağıl kurulduğunu bildiren Dr. Tay, koyun ve kuzuların bakımını ve süt sağımını hastaların yaptığını belirtti.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Sigara bırakma masrafı SGK’dan

Sigara bırakma masrafı SGK’dan

Sağlık Bakanlığı sigarayla mücadele konusunda son derece devrimci kararlar aldı.

Kanserle Savaş Dairesi Başkanı Prof. Murat Tuncer, sigarayı bırakma masraflarının Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağını ve sigara şirketlerine dava açanların destekleneceğini söyledi.

SAĞLIK Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer, sigara yüzünden kansere yakalandığı için sigara şirketlerine dava açmak isteyenlere bakanlık olarak manevi destek vereceklerini söyledi. Prof. Tuncer, “Vatandaşların hukuki olarak ne yapmaları gerektiğini araştırıp yönlendireceğiz. Bu konuda iki avukat arkadaşımız bize ücretsiz destek verecek” dedi. SGK’nın da sigarayı bırakma yöntemlerini geri ödeme kapsamına almak için çalışma başlattığını duyuran Prof. Tuncer, “Yani, hasta olmadan sigarayı bırakmak istiyorsanız, doktora gittiğinizdeki masraflar Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından karşılanacak” dedi.

Prof. Tuncer, Sağlık Bakanlığı olarak, hasta ve hasta yakınlarını bir araya getiren “Kansere Karşı El Ele Platformu”na manevi olarak destek verdiklerini de bildirdi. Dünyada ilk defa bir Sağlık Bakanlığı’nın resmi olarak hasta veya hasta yakınlarının örgütlemesini desteklediğini belirten Prof. Tuncer şöyle devam etti:

“Sağlık Bakanlığı’nın içinde kurulan Ulusal Kanser Danışma Kurulu’nun elinde, pekçok kanserin direkt olarak sigarayla ilişkili olduğuna dair kanıt bulunuyor. İnsanlar, bugüne kadar sigarayı, doğrudan kanser yaptığını bilmeden, derinlemesine bilgilendirilmeden içtiler. Çünkü o tarihlerde sigara şirketleri, sigaranın zararlarını üzerine yazmadılar. Hatta bu firmalar uzun süre, sigaranın bağımlılık yapmayacağı, her hangi bir zararının olmayacağını savundular ki hâlâ savunuyorlar.

Bu durumda sigara içip kanser olan ya da başka hastalıklara yakalanan insanların sigara şirketlerini mahkemeye verme hakkı bulunuyor. Bu yargı sürecinin dünyada önemli örnekleri var. Sigara şirketleri mağdurlara çok ciddi paralar ödemek durumunda kaldılar. Bu nedenle biz de kanser hastalarımıza platform aracılığıyla, ‘Eğer, yanlış bilgilendirilerek, sigara içmenize neden olunduğunu düşünüyorsanız dava açabilirsiniz. Biz size yardımcı olacağız’ diye duyuru yaptık. Bu konuda ücretsiz çalışacak iki de avukat arkadaşımız var. Yani manevi destekten kastımız, dava açmaya hazırlanacak hastalarımızı dinleyerek sorunlarını çözecek yasal düzenlemeleri ortaya koymak ve hastaları yönlendirmek.”

Prof. Tuncer, sigaranın legal olarak satılmasını ise bir türlü anlayamadığını sözlerine ekledi.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Tıp dünyasının doğru bildiği büyük yanlış

Tıp dünyasının doğru bildiği büyük yanlış

20. yüzyılın başlarındaki teoriye göre bağışıklık sistemi kanserli hücrelere karşı mücadele ediyor. İşte bu doğru sanılan teori yanlış çıktı. Şimdi, teorinin aksine, kanserli hücrelerin çoğalmasının başlangıcında, bağışıklık sistemi tarafından korunduğu belirlendi.

Vücudun bağışıklık sisteminin, tümörün ilk oluşum safhasında kanserli hücreleri tespit edip onları koruduğu bildirildi.

The Journal of Clinical Investigation adlı dergide dün yayımlanan araştırmada, 20. yüzyılın başlarındaki teorinin aksine, kanserli hücrelerin çoğalmasının başlangıcında, bağışıklık sistemi tarafından korunduğu belirtildi.

BU BULUŞLA TEDAVİDE İLERLEME KAYDEDİLEBİLİR

Pierre ve Marie Curie Üniversitesinden Profesör David Klatzmann'ın ekibi, kanser hakkındaki bu keşifle hastalığın tedavisinde önemli ilerleme kaydedilebileceğini bildirdi.

Bugüne kadar bilinen teori, kanserli hücreler oluşmaya başlayınca bağışıklık sisteminin bu hücreleri anormal hücre olarak tespit edip onları yok etmeye çalıştığını ve kanserin bu anormal hücrelerin savunma mekanizmasından kaçtıkları anda meydana geldiğini öngörüyordu.

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ KANSERLİ HÜCRELERİ KORUMAYA ALIYOR

Bilinen teoriyi çürüten yeni tespite göreyse bağışıklık sistemi kanserli hücreleri, ortaya çıktıkları andan itibaren organizmadaki diğer hücreler gibi korumaya alıyor.

Araştırmacıların hayvanlar üzerinde yaptıkları deneyler, bağışıklık sisteminin "düzenleyici lenfosit T" hücrelerinin, ilk ortaya çıkan kanserli hücrelere hemen yaklaşıp bu kanserli hücrelerde diğer normal dokularda bulunan molekülleri tespit ettiğini ve kanserli hücreleri yok etmesi gereken hücrelerin kanserli hücrelere saldırmasını engellediğini gösterdi.

SON KEŞİFLE ÖNLEYİCİ AŞI BİLE GELİŞTİRİLEBİLİR

Araştırmada, "düzenleyici lenfosit T" hücrelerinin kontrolünün gelecekte kanser tedavilerinde çok önemli rol oynayacağı ifade edildi. Araştırmacılar, kanser hakkındaki bu son keşfin ayrıca, tümöre karşı önleyici aşı gibi diğer tedavi yöntemlerinin önünü açtığını belirtiyor.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Sigara ve hayat

Sigara ve hayat

Pasif içicilik ve Aktif Zarar Görme

Sigara dumanının zararları saymakla bitmez ve sadece sigara içenler için değil içmeyenler için de çok zararlıdır. Sigara, puro ya da pipo içen bir kişinin yanında duran kişi hem yanan tütününün hem de sigara içen kişinin dışarı verdiği dumanı solur ve oldukça büyük bir zarar görür.
Her yıl binlerce pasif içici, sigara dumanın verdiği zararlardan dolayı hastalanarak, hayatını kaybetmektedir.
Zehirli Duman

Pasif içiciler, sigara içen kişilerin yanında durarak 3.700 çeşit kimyasal gazdan zarar görmektedirler. Bunların büyük bir kısmı zehirlidir, geriye kalan kısmı da kanserojen benzopyrene ve formaldehyde gazlarıdır.
Sigara dumanına ne kadar çok maruz kalırsanız, kalp krizi geçirme ve akciğer kanseri olma riskiniz o oranda artar.
Risk Altındaki Bebekler ve Çocuklar

Ne yazık ki, çocuklar için risk çok daha ciddidir. Çünkü, akciğerleri henüz gelişmektedir ve onlar yetişkinlerden daha fazla ve hızlı nefes alıp veririler. Sigara dumanına maruz bırakılarak, pasif içici durumuna düşürülen çocuklarda, kulak ve boğaz enfeksiyonları, bronşit ve zatürree sıklıkla görülen hastalıklardır.

ABD’deki California Üniversitesi’nde görevli bilim adamı Manuela Martins-Green ve ekibi, sigara dumanına maruz kalan hücrelerin yaralanan bölgelere doğru gitmekte zorlandığını ifade ederek, yaraların iyileşmesine yardım eden fibroblast hücrelerin duman nedeniyle yapışkan hale geldiğini ve hareket etmekte zorluk çektiğini kaydetti.
Fareler üzerinde bir dizi araştırma yaptıklarını ifade eden bilim adamları, deney için kullanılan fareleri iki gruba ayırdıklarını ve birinci gruptakileri 6 ay süreyle sigara dumanına maruz bıraktıklarını bildirdi. Farelerde 5 milimetre çapında yaralar açan bilim adamları, sigarasız ortamda yaşayan farelerin yaralarının 7 gün sonra yüzde 95 oranında kapandığını, pasif sigara içen farelerin yaralarının aynı süre içinde sadece yüzde 85 oranında kapandığını saptadılar.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Sigaranın gençlik üzerindeki etkileri nelerdir?

Sigaranın gençlik üzerindeki etkileri nelerdir?

Sigaranın gençler üzerinde kısa vadede yaptığı etkiler, genellikle solunum yollarında yoğunlaşmaktadır. Ergenlik çağındaki sigara bağımlılarında ortaya çıkan nefes darlığı önemli bir problemdir.
Ayrıca, sigara diğer uyuşturuculara bir basamak olmaktadır. Sigara kullanan gençlerin büyük bir kısmı içki de içmeye başlamaktadırlar. Sigara içmeyen gençlere göre sekiz kat daha fazla uyuşturucu kullanma riski taşımaktadırlar. Sigara içen gençlerde davranış bozukluğu da görülmektedir, bunlar; kavgacılık, belli bir çeteye girme yada dikkatsiz ve tedbirsiz cinsel ilişkiler olarak ortaya çıkmaktadır. Sigaraya alışan gençler, başka bir uyuşturucu kullanmasa bile, sigara bağımlısı yetişkinler haline gelmekte ve sağlıklarını tehdit eden kimyasal maddelere bir ömür boyu maruz kalmaktadırlar.
Sigara içen kişilerin akciğerleri görevlerini tam olarak yapamazlar. Sigaraya ne kadar erken başlanırsa, akciğerler o kadar çabuk fonksiyon kaybına uğrayacaktır, akciğer kanseri riski de aynı oranda artacaktır. Kişi sigara içmeye ne kadar devam ederse, kansere yakalanma riski o kadar artar.
Yetişkinlerde sigara kullanımı, kalp hastalıklarına ve felce yol açmaktadır ama bu durum gençlerde zaman zaman görülmektedir.
Sigara enerjisinin ve sağlığının zirvesinde olan bir genç insanın fiziksel kondisyonunu giderek düşürecektir. Spor yapan bir genç, nefes nefese kalıp, giderek hareketsizleşecektir.
Sigara Üreticilerinin Raporları
Gençlik Stratejileri
"Şimdiye kadar, bizim markamızın kullanılıyor olmasından hiçbir rahatsızlık duymadık. Bizim reklamımız için hiç de kötü değil."
Brown & Williamson Sigara Firmasının avukatı Addison Yeaman'ın, sigara şekerleri üreten bir fabrikaya yazdığı 1946 tarihli mektuptan.
"Bizim işimizin temel hedefi lise öğrencileridir."
Lorilard Raporu
"Araştırmalara göre, gençler sigara markası seçimlerini daha çocukluklarında, beş yaşından itibaren beliriliyorlar... Genç sigara kullanıcılarının bağımlılığı hakkındaki araştırmalar, onların ilk başta bağımlı olmayacaklarını düşündüklerini, ancak pişman olduklarında ise çoktan bağımlı olduklarını gösteriyor."
Brown &Wilkinson Araştırma Raporu
"Ergenlik çağındaki çocukların tatlı sevdikleri bilinen bir gerçektir. Bu durumda sigaralara bal konulması düşünülebilir."
1975 RJ Reynolds Raporu
"Camel büyümesini garantiye almak için, yeniliklere açık olan ve geleceğin sigara işini temsil eden, 14-24 yaş grubunu hedeflemelidir.
R. J. Reynolds'un 1977-1986 Pazarlama Hedefleri Raporu:
"Araştırmalar, 14-18 yaş grubunun giderek artan bir oranda sigara içtiğini göstermektedir. RJ Reynolds bu pazarı iyi değerlendirmeli ve bu gruba yönelik yeni bir ürün piyasaya sürmelidir, böylece endüstrideki payımız uzun bir süre büyüyecektir."
Imperial Tobacco Şirketinin Raporu 18 Ekim 1977:
"Ergenlik çağındaki çocuklar, özgürlüklerini bir sembolle ortaya koyma eğilimindedirler, sigara yetişkinlikle özdeşleştiği için ve yetişkinler sigarayı çocuklara yasakladığı için, en önemli semboldür."
"Sigaraya yeni başlayanların bugün hissettikleri, endüstrinin geleceği için bir göstergedir, araştırmanın bu bölümüne çok dikkat edilmesi gereklidir. Proje 16 sigara alışkanlığının oluşumuyla ilgili her şeyi öğrenmeyi hedeflemektedir. Lise öğrencilerinin sigara için bugün düşündükleri gelecekteki tütün kullanımları için bir öngörüdür."
"Özellikle 12-13 yaş grubunun bu konu hakkındaki görüşlerine önem verilmelidir."
"Ergenlik çağındakilere yönelik reklamlar yapılmalıdır, bu reklamlar yapaylıktan uzak ve dürüstçe yapılmalıdır."
Philip Morris'in Richmond'daki Pazarlama Müdürü Robert B. Seligman'a Araştırmacı Myron E. Johnston tarafından yollanan rapor, 1981:
"Bugün 13-19 yaş arasında olanlar, yarın için potansiyel ve sürekli müşteri olacaklardır ve sigara tiryakilerinin çok büyük bir yüzdesi bu yaşlarda sigaraya başlamaktadırlar. Kırmızı Marlboro'nun başarısı büyük ölçüde bu yaş grubundaki müşterilerine bağlıdır. Kırmızı Marlboro büyüme çabası içinde olan çocukların büyüklük göstergesi haline gelmiştir. 13-19 yaş grubunun sigara içeme alışkanlığı Philip Morris için çok önemlidir."
Philip Morris'in Richmond'daki Pazarlama Müdürü Robert B. Seligman'a Araştırmacı Myron E. Johnston tarafından yollanan rapor, 1981:
"Artık 13-19 yaş arası sigara kullanıcılarına eskisi kadar güvenmemeliyiz. Çünkü, bu gruptaki büyük pazarımız, okullardaki sigara kullanımının azalmasıyla pay kaybetmekte."
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Rüyada iken ruh bedenden ayrılır mı?

Rüyada iken ruh bedenden ayrılır mı?

Efendimiz, hususiyle ahir zamanda çok sadık rüyalar görüleceğini ifade buyururlar. Nübüvvetten uzaklaşıldığı, mânâ âleminde tatmin edecek şeyler azaldığı böyle bir dönemde insanlar rüyalarda teselli olurlar.
Rüya, âlem-i misale açılan menfez ve kapılardan, misal âlemine ait temessülatı seyretmek demektir. Rüya, şehâdet âleminden alakası kesilen insanın, kendisini tenteneli bir perde gibi çepeçevre saran bir çeperin aralıklarından, âlem-i misale doğru nazarını çevirmesi ve nazarına misal ve berzah âleminden bir kısım levhalar aksetmesinden ibarettir. Ancak her rüyada böyle olmayabilir. Mesela, şuur altı hadiselerin rüyalara aksedişi böyle değildir.Siz, bir hadisenin tesirinde kalırsanız, mütemadiyen rüyada onu görürsünüz. Susayan bir insanın kendisini, çağlayanların kenarında, aç bir insanın kendini ekmek fırınında görmesi bu kabildendir. Bazen de bir kısım müheyyiç hadiseler, o türden görüntülere sebebiyet verebilirler. Öyle ki insanın yaşadığı bir kısım olaylar belli kalıplarla rüyalarda da devam ederler. İnsan bunları adeta görme mecburiyetinde kalır gibi olur. Bunların da bir hakikati yoktur ve bu görüntüler hiçbir manaya delalet etmez. Biz bu iki sınıfı, -Kur'an-ı Kerim'deki ifadesiyle- "Adğasü ahlâm- karışık düşler" içinde mütalaa ediyoruz. (Bkz. Yusuf Sûresi, 12/44) Bu kategoride mütalaa edilen bir tür daha vardır ki, onlar apaçık şeytan ilkaâtıdır.

Bunlardan başka bir de, istikbale ait bir kısım hadiselere dair insanın gördüğü rüyalar vardır ki, zamanı geldiğinde bunlar birer birer zuhur eder. Ehl-i keşif ve şühud bunları yakazaten (uyku hali olmaksızın), bizim gibi avam halk ise rüyalarında görürler. Efendimiz, hususiyle ahir zamanda çok sadık rüyalar görüleceğini ifade buyururlar. Nübüvvetten uzaklaşıldığı, mânâ âleminde tatmin edecek şeyler azaldığı böyle bir dönemde insanlar rüyalarda teselli olurlar. Öyle de olsa ahir zamanda müminlerin gördüğü rüyaların çoğu sadıktır. Aslında, olmuş-olacak her şey belli sembollerle âlem-i misalde mevcuttur. Buna temessülat (misal âlemi) ve daha ötesine de âyân-ı sâbite denilmektedir.

Rüyada ruh bedenden ayrılır mı?

Rüyada ruh bedenden ayrılır mı meselesine gelince; ruh, madde gibi belli bir yeri ihraz etmez. Madde, boşlukta bir yer işgal eden veya Newton'un görüşüne göre yer çekimine tabi olan hacimli bir şeydir. Ruh ise bütün bunlardan müberradır. Çünkü o, âlem-i halka değil âlem-i emre aittir. Avamca anlayışımızla ifade edecek olursak, ruh, Cenab-ı Hakk'ın "kün" demesiyle olan bir varlıktır; görüp kavrayacağımız, yakalayıp tutabileceğiniz bir şey değildir. O, şuurlu bir kanundur ve bir manada hayyizden (vüs'at, mekan, yön) müstağnidir. Bir anda değişik yerlerde temessül edebilir. Tıpkı bin aynayı güneşe mukabil tuttuğunuz zaman bu aynalar içinde güneşin temessülünü gördüğünüz gibi, ruhu da, nuraniyeti ve ruhaniyeti itibarıyla bin insanın mir'at-ı ruhunda görmek mümkündür. Ama bu her zaman böyle olur demek de değildir. O, dilediğinde olur. Onun için Efendimiz bir gecede belki bir milyon insanın rüyasına girer ve onlara temessül eder. Bu açıdan, ruhun bedenden ayrılması meselesi bahis mevzuu değildir. Kur'an, uykuya "sübât" demektedir (Bkz: Nebe Sûresi, 78/9) ki, o da, değişik faktörlerden ötürü bünyeye adem-i merkeziyet havasının hakim olması ve dinlenmek üzere, seni uyutmayan ve gözlerini açık tutan mekanizmanın devreden çıkmasından ibarettir. Ne var ki, bu durumda da ruh, bedenle alakasını kesmemektedir. Çünkü beden hâlâ bütün fonksiyonlarını icra etmekte ve teneffüsünü sürdürmektedir. Öyleyse rüya halindeyken ruhun çıkması bahis mevzuu değildir. Uykuyla insanın gözleri âlem-i şehadete kapandığı için, bu defa ruh, âlem-i gayba açılan gözlerle âlem-i misali müşahede etmektedir. Evet, ruhu iyi anlarsak rüya halindeyken onun bedenden ayrılmadığını da anlamış oluruz.



 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt