Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Müziği dine sokmak (1 Kullanıcı)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

AY-YA

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Ara 2008
Mesajlar
2,370
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
bende haram olduğunu sanmıyorum ben müzik dinlemeyi çok seviyorum dinleniyorum müzik dinlerken...
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
güzel müzik ne demek aciklarmisiniz?
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
İmam Gazzâlî İhyâ isimli eserinin 35 sayfasını bu meseleye ayırarak bütün söylenenleri tahlil etmiş, delilleri karşılaştırmış ve şu neticeye varmıştır:
Mûsıkî ister ses ister âlet ile olsun tek hükme bağlı değildir: Haram, mekruh, mübah ve müstehab olabilir.
1) Dünya arzusu ve şehvet hisleri ile dolup taşan gençler için yalnızca bu duyguları tahrik eden müzik haramdır.
2) Vakitlerinin çoğunu buna veren, iştigâli âdet haline getiren kimse için mekruhtur.
3) Güzel sesten zevk alma dışında bir duyguya kapılmayan kimse için müzik mübahtır, serbesttir.
4) Allah sevgisi ile dolup taşan, duyduğu güzel ses kendisinde yalnızca güzel sıfatları tahrik eden kimse için müstehabdır.59
Gazzâlî incelemesini sürdürürken müziğin duruma göre ya mübah veya mendûb olduğunu, onu haram kılan şeyin kendisi değil, dıştan ârız olan beş sebepten ibaret bulunduğunu ifade eder.
bu sekilde aciklanms verdiginiz ayeti de Elmalili Muhammed Hamdi Yazir susekilde tefsir etmistr:
87- Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı temiz şeyleri haram saymayın. Ve aşırı da gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.
87- Allah'ın size helal kıldığı nimetlerin hoş, lezzetli olanlarını haram kılmayınız. Yani onlardan kendinizi tesebbüben (sebep olmak sûretiyle) veya mübâşereten (doğrudan doğruya haram saymak sûretiyle) mahrum etmeyiniz. Önce yahudiler gibi akidleri yerine getirmemek ve anlaşmayı unutup bozmak sûretiyle o nimetlerin kesilmesine sebep olmayınız. İkinci olarak hıristiyanlar gibi ilâhî akitlere uymayan akitler yaparak, aşırılığı ve şiddeti benimseyerek Allah'ın size, "Bugün size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin yemeğiniz de onlara helaldir. Ve inananlardan namuslu hür kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden namuslu hür kadınlar -zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın namuslu bir biçimde mehirlerini verdiğiniz takdirde- size helaldir" diye helal ve mubah kıldığı güzel nimetlerden kendinizi menetmeyiniz. Hakkın sınırlarıne, ilâhî akitlerin hükümlerine de tecavüz etmeyiniz (geçmeyiniz). Önce helale haram demeyiniz, ikinci olarak o hoş ve temiz nimetleri kesib de başkasının hakkına yeltenmek sûretiyle haram yapmayınız, üçüncü olarak helal şekilde kazandığınız nimetlere de hakiki ihtiyaçtan çok hırs ve düşkünlük ile atılıp israf etmeyiniz ve yalnız şehvetler peşinde dolaşmayınız, gerek nefsin ve gerek başkasının hakkını gözeterek ölçülü ve iktisad ile hareket ediniz. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez, bu muhakkaktır.
iyi okursaniz muzikle hiç alakasi yok ..
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
muzik bi takim aletlerle sese bicim ve sekil vererek biseyleri yani kisinin duygu ve düsünclerni anlatma seklinde olabilir
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
degerli uye! ben, dini konulara kendim youmlayarak cevap veremem yani ayeti kerime nin ne dedigi acik anlasilmayacak bi sey yok.. sizin yaptiginiz bi kelimeyi alip ona göre yorum yapmaniz kendi adiniza.. böyle yaparsaniz bunun sonunu bulamayiz uzayip gider... sadece sunu söyleyebilirim "mesela guzel ve temiz muzgi haram kilmayin." diye yazmissiniz güzel ve temiz müzik dine uygunsa zaten tartismaya gerek yoktur..
bizlerin degerl alim Elmalili Muhamed Hamdi Yazir (Allah rahmet eylesin) eserlerini iyi anlayip okumak umidiyle..
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Büyük İslâm âlimlerinden İmam Gazzâlî, "İhyâ" adlı ünlü eserinde musikî konusuna geniş yer vermiş ve bu mesele hakkında bütün söylenenleri tahlil ederek delillerini karşılaştırmış ve şu sonuca varmıştır:
Musikî ister ses, isterse çalgı âleti ile olsun, tek hükme bağlı değildir. Haram, mekruh, mübah ve hatta müstehab olabilir.
a) Dünya arzusu ve şehvet hisleri ile dolup taşan gençler için yalnızca bu duyguları tahrik eden müzik haramdır.
b) Vakitlerinin çoğunu müziğe harcayan ve bununla uğraşmayı âdet haline getiren kimse için müzik mekruhtur.
c) Güzel sesten zevk alma dışında bir duyguya kapılmayan kimse için müzik mübahtır.
d) Allah sevgisi ile dolup taşan, duyduğu güzel ses kendisinde sadece güzel şeyleri harekete geçiren kimse için ise müzik müstehaptır.
İmanı Gazzâlî, musikî ile ilgili değerlendirmesine devam ederken, müziğin duruma göre mübah ya da mendub olduğunu, onu haram kılan şeyin kendisi değil, dıştan kaynaklanan beş sebepten ibaret bulunduğunu ifade ederek şu açıklamalarda bulunur:
1- Müziği söyleyen kadın veya gencin sesi, şehveti ve nefsi tahrik edip bir fitneye sebep olacaksa, bunun söylenmesi ve dinlenmesi haram olur. Buradaki haram hükmü müzikten değil, kadının veya gencin sesinden gelmektedir. Kadının sesi şehveti kamçılayacak şekilde ise, onun Kur'ân okumasını dinlemek bile haram olur.
2- Musikî âleti içki meclislerine veya fuhuş ve sefâhat yerlerine (bar, pavyon, gece kulübü, diskotek vb.) ait ise bunu kullanmak ve dinlemek haram kapsamına girer. Kilise ve Sinagog gibi yerlerde çalınan musikînin hükmü de böyledir.
3- İçinde fuhuş, ahlâksızlık, İslâm inancına ve ahlâkına ters düşen güfteler ve sözler bulunan şarkıları, müzik eşliğinde veya müziksiz dinlemek ve söylemek haramdır.
4- Gençlik çağında bulunan veya şehevî arzuların esiri olan kişilerin aşırı derecede müziğe düşkün olmaları dinen günah ve haramdır.
5. Zamanının çoğunu müzik dinleyerek geçiren kişiler, sonucun sefih hâle geleceklerinden dolayı. İslâm hukukuna göre, böyle kişilerin şahitlikleri de kabul edilmez.
Sonuç olarak musikînin hoş, ölçülü ve manâlı bir ses olması itibariyle mübah olduğu; haram olmasının kendisinden değil de dıştan ârız olan sebepler dolayısıyla olduğu söylenebilir.

samil islam ansiklopedisi
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
degerli uye siz bu konuyu kendinize göre yorumluyorsunuz!!
benim yorum yapma selahiyetim yoktur neden? cunku degerli alimlerimiz Kuran-i Kerim ve hadisi seriflerin isigi altinda bu konuya aciklik getirmislerdir bizim bunu daha uzatmamiza gerek yoktur sonra sizde oldugu gubu kisisel yorumlar isin içine giriyor... bundanda kacinmamiz gerekir diye düsünüyorum ve burada noktaliyorum. Ayrica sunuda bilmeliyiz ki müzik ruhun degil nefsin gidasidir!!
yüce Kitabimiz a ve hadisi seriflere kulak verelim..
Müfessirler, İsra suresinin 64. âyetinde şeytana, (Vestefziz... bi savtike [Sesinle oynat]) demenin çalgı ile oynat demek olduğunu, bu âyetin, her çeşit çalgıyı haram ettiğini bildirmişlerdir. (Şeyhzade)

Müfessirler Enam suresinin 70. âyetini, (Dinlerini [şarkı ile, musiki ile] oyun ve eğlence haline sokanlardan uzak dur) şeklinde tefsir etmişlerdir.

(Şimdi siz bu söze [Kur’âna] mı şaşırıyorsunuz? Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz ve siz gafletle oynuyorsunuz.) [Necm 59-61]
Medarik tefsirinde entüm samidün ifadesi, (Kur'an okunduğunu işittikleri zaman onu dinletmemek için teganniye [şarkı türkü söyleyerek şamataya] başlarlar, oynarlardı) diye açıklanıyor. İbni Abbas ve Mücahid hazretleri de bu ifadenin şarkı olduğunu söylemiştir. (İgaset-ül-Lehfan)

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Peygamberin emrine uyun, yasak ettiğinden sakının!) [Haşr 7]
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
(Şu 15 kötü haslet işlendiği zaman ümmetim belaya maruz kalır:
1- Ganimete hıyanet edilince
2- Emanetin ganimet sayılınca
3- Zekat cereme kabul edilince
4- Erkek karısına itaat edince
5- Evlat ana babaya isyan edince
6- Kişi, arkadaşına itaat edince
7- Babaya cefa edilince
8- Toplantılarda yüksek sesle konuşulunca
9- En rezil kimse iş başına geçince
10- Şerrinden korkulan kimseye ikram edilince
11- Her yerde içki içilince
12- Erkekler ipek giyinince
13- Şarkıcı kadınlar çoğalınca
14- Çalgı aletleri yayılınca
15- Sonra gelenler, önceki âlimlere lanet edip onları kötülediği zaman.) [Tirmizi]

Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır." ["Ahzab 36]
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Tegannî, müzik üzerinde tâm bilgi edinmek için, Gazâlînin (Kimyâ-ı se’âdet) kitâbı, birinci rükn, sekizinci aslını terceme etmek, uygun görüldü. (Ahlâk-ı alâ’î) yüzseksenikinci sahîfesinde ve Zehebînin (Et-tıbbün-nebevî) kitâbının sonunda da tegannî için güzel ve geniş bilgi vardır. İmâm-ı Gazâlî buyuruyor ki:

(……………)Çalgı dinlemek ve her günâhı işlemek nefsi kuvvetlendirir. Sâlim, temiz kalb müzikden zevk alamaz. Müzik nefsi kuvvetlendirip, harekete getirip zararlı olur. Kalbde Allah sevgisi olabileceğini anlamıyanlar, her güzel sese harâm der. Bunlar, insan kendi cinsini sevebilir. İnsanın kalbi, kendi cinsinden başka şeye bağlanamaz diyerek, Allah sevgisine inanmıyor. İslâmiyyet, Allah sevgisini emr ediyor denince, bundan maksad, emrlerini seve seve yapmakdır diyorlar. Güzel ses, kalbe, dışardan birşey getirmez. Sağlam kalbdeki halâl olan bağı harekete getirir. Hasta olmıyan kalbin tegannî dinlemesi halâl olur. Kalbde bir bağlılık yoksa, güzel sesden lezzet alması, kuş sesi dinlemek, yeşillik, akar su, çiçekler seyr etmek gibi olur. Bunları seyr, göze lezzet verdiği gibi, güzel koku, burna hoş geldiği gibi, lezzetli yemek ağza tatlı geldiği gibi ve lise bilgileri, fennî buluşlar, akla hoş geldiği gibi, güzel ses de, kulağa lezzet vermekde olup, onlar gibi mubâh olur.
Kalbi hasta olanın ya’nî Allahdan başka birşeye bağlı olanın, ya’nî sevenin nefsi azar. Meselâ, yabancı bir kızı veyâ oğlanı ister. Çalgı, müzik dinlediği zemân, nefsinde onlara kavuşmak arzûsu artar. Kalbi bu yola hareket etdirir. Bunlarla buluşması harâm olduğundan, her çeşid çalgıyı dinlemesi de, harâma sebeb olur.
Kalbi hasta olmıyan, ya’nî kalbinde yalnız Allah sevgisi bulunan kimse, kız, aşk, şehvet anlatan sesleri işitince, kalbi bunlardan zevk almaz. Sıkılır. Kalb hasta ise, bunlardan nefs zevk alıp, kalbi bu yola hareket etdirir. Böyle kimselerin müzik dinlemeleri harâm olur. Erkek ve kız, bütün gençler böyledir. İslâmiyyetin, sönmesini emr etdiği nefs ateşini tutuşduran herşey harâmdır. Hasta olmıyan kalbin, halâl şeylere olan sevgisini, bağını artdıran ve nefsi za’îfleten sesleri dinlemek de, ba’zı şartlarla mubâh olur. (………..)

Hasta olan kalp, selim kalp nedir? Fıkh ve tasavvufta bunlar ne demektir? Bunların üzerinde durmak gereklidir. İman ve itikad konuları bir bütün olduğu gibi, burda bahsedilen konularda bir bütünlük içerisinde anlamaya çalışmalıdır.

Daha geniş ve detaylı bilgi için ( http://kitap.hakikatkitabevi.com/cgi-bin/cgi.exe/ilmihal/query=*/doc/{@1}?firsthit sf: 718 Müzik ve Teganni) Mubeteber fıkh kitaplarından nakiller yapılarak uzun uzun bahsedilmiştir. Uzun olması biraz meşakkate girilmesine sebebiyet verse dahi inaşallahü teala okuyunuz.

Afiyet ve selametle kalınız.
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
“Nasıl ki yüce yaradanın verdiği vücunun ve midenin meyveye,sebzeye ve ete
ihtiyacı varsa, RUH un da güzel müziğe ihtiyacı vardır. Müzik ruhu besleyen ve temizleyen bir araçtır. Güzel müzik ruhu temizler,yıkar ve aydınlatır.”

Bu konu tartışılmaz!

Öncelikle kavramamız gereken konu şudur ki; rasyonel bilimlerde ki akılcılık kavramı ile din ilimlerini yorumlamaya kalkarsak ciddi bir yanılgı içine gireriz. Her bilim dalını anlayabilmek için bir takım terimleri bilmemiz ve yerli yerinde kullanmamız gerekir.

Şu bir gerçektir ki, her işte, her meslekte, her ilimde o ilme has [özgü] özel tabirler, terimler vardır.Her ilmin, her mesleğin kendine has deyimleri bulunur. Bunları yadırgamamak lazımdır. O ilmi öğreneceksek terimleriyle öğrenmemiz gerekir.
Ruh nedir


Allahü teâlâ insanlara ruh hakkında kâfi bilgi vermemiştir. İsra suresinin (Sana ruh hakkında sorarlar, de ki, "Ruh Rabbimin işlerindendir, size az bir bilgi verilmiştir") mealindeki 85. âyet-i kerimesi de ruhun mahiyetini bilmenin imkansız olduğunu bildiriyor.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, insanın ruhunu bilinemez şekilde yarattı. Ruh, madde değildir, belli bir yeri yoktur. Ruh, bedenin ne içinde, ne dışındadır, ne bitişik, ne ayrıdır. Yalnız onu varlıkta durdurmaktadır. Bedenin her zerresini diri tutan ruhtur. Bunun gibi, âlemi varlıkta durduran Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, bedeni ruh vasıtası ile diri tutmaktadır. (Mektubat Tercemesi)

Ahlak-ı alaide buyuruluyor ki:
(Aklın erdiği bilgileri anlayan, his organlarından beyne gelen duyguları alan, bedendeki bütün kuvvetleri, hareketleri idare eden, kullanan ruhtur. Ruh, göz vasıtası ile renkleri, kulak ile sesleri kavrar, sinirleri çalıştırır. Adaleleri hareket ettirir, böylece bedene iş yaptırır. Böyle işlere ihtiyari yani istekli işler denir. Aklı kullanmak düşünmek ve gülmek gibi şeyleri yapan ruhtur.

Ruh parçalanmadığı ve parçalardan meydana gelmediği, yani mücerred olduğu için, hiç değişmez, bozulmaz, yok olmaz. Ruh bir sanatkâra benzer. Beden bu kimsenin elindeki sanat aletleri gibidir. İnsanın ölmesi ruhun bedenden ayrılmasıdır. Bu da sanatkârın sanat aletlerinin yok olmasına benzer.)

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
(Cesetten ayrılan ruh, ya azaba veya nimete kavuşur. İyilerinki yükselir, kötülerinki yedi kat yerin dibine iner. Bedenden ayrılan ruh, aletsiz, vasıtasız olarak her şeyi bilir. Bunun için çeşitli nimet veya azapla karşılaşır.

Ruh bedende iken, herhangi bir uzuv, mesela insanın bir ayağı felç olsa, ruh bu ayağa tesir edemez, onu harekete geçiremez. Ölüm ise, bütün uzuvların felç olmasına benzer, ancak ruh, bedenden ayrılınca, müstakil olarak yine bilir, görür, anlar, sevinir, üzülür, bu halleri yok olmaz. Bu hâli, bütün ruhlar yok edilinceye kadar devam eder. Herkes dirilince, her ruh, yeniden meydana gelen cesede tealluk eder.)


Ruhun gıdası nedir?

Peki ruhunu öldürmemek için ne yapmak lazım. Beslemek lazım. Sabah akşam yemek yediğin gibi, ruhunu da besleyeceksin. Ruhun gıdası nedir? Ruhun birinci gıdası imandır, ikincisi namazdır, üçüncüsü oruçtur, sohbettir, ilmihaldir. Yani onun manevi gıdaya ihtiyacı vardır.
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Nefs ve nefsin mahiyeti

Allahü teâlâ insanda üç şey yarattı: Akıl, kalb ve nefs. Bunların hiçbiri görülmez. Varlıklarını eserleri ile, yaptıkları işlerle ve dinimizin bildirmesi ile anlıyoruz. Akıl ve nefs dimağımızda, kalb, yüreğimizdedir. Bunlar, madde değildir, yer kaplamazlar. Buralarda bulunmaları, elektriğin ampulde bulunması gibidir. Peygamberler ve veliler hariç, herkesin nefsi, çok kötüdür. Bu kötü nefse, (nefs-i emmare) denir ki, kötülüklere sürükleyen nefs demektir.

İnsanın en büyük düşmanı nefsidir. Daha sonra kötü arkadaş ve şeytan gelir. Kötü arkadaş ve şeytan de nefse tesir ederek insana zarar vermeye çalışırlar. Onun için nefsin, emmarelikten temizlenmesi gerekir. Çünkü nefs, kâfirdir, daima Allahü teâlâya isyan etmek ister.

Şeytan, verdiği vesveseye insanın uymadığını görünce, bundan vazgeçer, başka bir vesvese verir. Âlimler, şeytanı köpeğe benzetmiştir. Köpek kovalanınca kaçar ise de, başka taraftan yine gelir. Nefs-i emmare ise kaplan gibidir, saldırması ancak öldürmekle biter. Nefsimiz de ölünceye kadar yakamızı bırakmaz. Bunun için nefsi tanımak ve zararlarından korunmak gerekir.

İmam-ı Maverdi hazretleri buyuruyor ki:
(Nefsin terbiyesi zaruridir. Hadis-i şerifte, (İnsanın en kuvvetli düşmanı nefsidir, sonra çoluk çocuğu gelir) buyuruldu. Kur'an-ı kerimde de mealen, (Nefs-i emmare, elbette günahları, kötülükleri emreder) buyuruluyor. (Yusuf 53)

Nefsini terbiye edemeyen, ona uyan acizdir, ahmaktır. Hadis-i şeriflerde, (Asıl kahraman, nefsini yenendir), (Aklın alameti, nefse galip ve hakim olmak ve öldükten sonra gereken olanları hazırlamaktır. Ahmaklık alameti nefse uyup, Allah�tan af ve merhamet beklemektir) buyuruldu. Hazret-i Âişe validemiz, (İnsan Rabbini ne zaman tanır?) diye sual edince, Peygamber efendimiz, (Nefsini tanıdığı zaman) buyurdu.. (Edeb-üd-dünya)

Nefs-i emmare ile cihad, iki yolla olur:
1- Riyazet,
2- Mücahede.

Riyazet, nefsin arzularını yapmamak demektir. Nefs ahmak olduğu için her istediği kendi zararınadır. Nefs daima haramları ister. Mücahede ise, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Nefsimiz, iyilik ve ibadet etmemizi istemez. Nefse, günahlardan kaçmak, ibadet etmekten daha güç gelir. Onun için günahtan kaçmak daha sevaptır.

Nefs, dünya zevklerine, lezzetlerine düşkündür. Bunların iyi, fena, faydalı, zararlı olduklarını düşünmez. Arzuları, dinimizin emirlerine uygun olmaz. Dinimizin yasak ettiği şeyleri yapmak, nefsi kuvvetlendirir. Daha beterini yaptırmak ister. Fena, zararlı şeyleri, iyi gösterip, kalbi aldatır. Kalbe bunları yaptırarak, zevklerine kavuşmak için çalışır. Kalbin nefse aldanmaması için, kalbi kuvvetlendirmek ve nefsi zayıflatmak gerekir.

Aklı kuvvetlendirmek, İslam bilgilerini okuyup, öğrenmekle olduğu gibi, kalbin kuvvetlenmesi, yani temizlenmesi de, dinimize uymakla olur. Dinimize uymak için, ihlas gerekir. İhlas, işleri, ibadetleri, Allahü teâlâ emrettiği için yapmaktır. Kalbin zikretmesi ile, yani Allah ismini çok söylemesi ile ihlas hasıl olur.

Dinimize uymak, kalbi kuvvetlendirdiği gibi, nefsi zayıflatır. Bu sebeple nefs, kalbin dinimize uymasını istemez. Dinsiz, imansız olmasını ister. Aklına uymayıp, nefsine uyan, bunun için dinsiz olmaktadır. Allahü teâlânın, kullarının ibadetlerine ihtiyacı olmadığı için, kulların işleyeceği günahlar da Ona zarar vermez. Nefslerini terbiye etmeleri, nefsle cihad etmeleri ve böylece Cennete girmeleri için kullarına bunları emrediyor:
(Cenab-ı Haktan korkup, nefsini kötü arzulardan uzaklaştıranların varacakları yer, muhakkak Cennettir.) [Naziat 40, 41]

Dine uyan, arzusuna kavuşur. Kur'an-ı kerimde mealen, (Nefsine uyanlardan, doğru yolu arayanları, saadete ulaştıran yollara kavuştururuz) buyuruldu. (Ankebut 69 Tefsir-i Azizi)

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
İnsanda kötü vasıfları toplayan nefsle cihad etmek, onu kırmak gerekir. Hadis-i şerifte, (Senin en büyük düşmanın, seni çepeçevre kuşatan nefsindir) buyuruldu. Peygamber efendimiz bir savaştan dönünce de, (Küçük cihaddan büyük cihada döndük) buyurdu. Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah büyük cihad nedir?) diye sual edince, Peygamber efendimiz, (Nefsle cihaddır) buyurdu. (Deylemi)

Nefsi her zaman aşağılamak gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Nefsini zelil eden, dinini aziz etmiş, nefsini aziz eden de dinini aşağılamış olur.) [Ebu Nuaym]


Nefs kötülükler deposudur ve baş olmak sevdasındar, hep haramları ister. Nefsi ve ruhu besleyen şeyler farklıdır. Ve burdaki en büyük yanılgı biz ruhumuzu beslediğimizi ya da dinlerdiğimizi zannederken aslında tek yaptığımız nefsimizi azgınlaştırmaktır. Nefsi itminana kavuşmuş kamil-i mürşit olana söyleyecek sözüm yok, mubarek olsun.

Hülasa; önce iman ve itikad bilgilerini ehli sünnet alimlerinin bildirdiği gibi öğrenmeli, itikadımızı düzeltmeliyiz. Bunun içinde; nakli esas alan fıkh bilgisi yani ilmihalimizi bilmeliyiz.

Allahü teala bizim ve sizin kalplerimize selamet versin.
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul


Ruhun gıdası nedir?

Peki ruhunu öldürmemek için ne yapmak lazım. Beslemek lazım. Sabah akşam yemek yediğin gibi, ruhunu da besleyeceksin. Ruhun gıdası nedir? Ruhun birinci gıdası imandır, ikincisi namazdır, üçüncüsü oruçtur, sohbettir, ilmihaldir. Yani onun manevi gıdaya ihtiyacı vardır.


Çok güzel özetlenmiş.

Allahü teala razı olsun.
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Nakleden aziz olur…

Âlim, hakkı bâtıldan ayırt eden, İslam âlimlerinden nakil yapan kişidir. Âlim, ışığı, karanlığı gören kimsedir. A’ma, ışığı göremez. Zira a’maya, her şey hep karanlıktır.

Hakiki âlim, nakledendir, vasıta olandır. Kendinden söyleyen ve kendine bağlayan değildir. Bunun için dini konularda, kendinden bir şey söylememelidir. Zira dinimiz nakil dinidir. İman ibadet bilgileri kıyamete kadar hep aynıdır, değişmez. Dinde yorum, görüş olmaz. Benim görüşüme, senin görüşüne göre din olmaz. Din, ne ise odur. Allahü teâlâ ve Onun Peygamberi Muhammed aleyhisselam nasıl bildirmiş ise, o öyledir. Buna ilave yapılamadığı gibi, eksiltme de olmaz. Bu sebeple nakleden aziz olur, nakle dayanmadan kendi düşüncesini din diye anlatan rezil olur. Ehli sünnet itikadını, ehli sünnet âlimlerinin kitaplarından nakletmeli ve böyle kıymetli eserleri yaymalıdır. Zira doğru iman, doğru ibadet bilgilerini duymak, öğrenmek, insanların en tâbii hakkıdır. Bunu yapmak, kıymetli ve şerefli bir hizmettir.

Bir insanın, iki şeyden birine tâbi olma mecburiyeti vardır. Ya kendi düşüncesine, görüşüne, anlayışına tâbi olur veya hakiki bir âlime tâbi olur. Kendine tâbi olan kendi gibi olur. Ama hakiki bir âlime tâbi olan, o âlimin bildirdiklerine mesela İmam-ı Rabbani hazretlerinin sözüne göre hareket eden insan, yavaş yavaş olgunlaşır, zamanla fazilet sahibi bir insan olur. Çünkü tâbi olunca, adeta onun kalbi ile tâbi olanın kalbi arasında bir hat kurulur. O âlimin kalbinden fışkıran iman dolu ihlâs, muhabbet, Allahü teâlâya karşı olan muhabbeti, Peygamber efendimize olan tâbiiyeti, ona uyana inikas eder, yansır, akseder. Aynen karpuzun, güneşin karşısında olgunlaşması gibi olur.

İnsanların çektikleri sıkıntıların sebebi, nakli bırakıp, kendi yorumlarını, görüşlerini din diye anlatan din adamlarıdır. Böylelerine Ulemâ-i su’ yani kötü din adamı, din yobazı denir. Kötü din adamları, mahsulün önündeki suyu kesmiş kayalara benzer. Suyu bırakmazlar ki mahsul sulansın, hayat bulsun. Taş oldukları için, kendileri de istifade edemezler.

Ebü'l-Abbâs-ı Mürsi hazretleri sohbetlerinde hep; "Hocam Ebül-Hasan-ı Şâzili hazretleri buyurdu ki, hocam şöyle anlattı ki.." şeklinde söze başlar, hep hocasından nakiller yapardı. Bir gün biri;
-Hep hocanızdan nakil yapıyorsunuz. Hiç kendinizden bir şey söylemiyorsunuz, demesi üzerine buyurdu ki:
-Ben evden bir şey getirmedim. Ne kazanmışsam hocamın derslerinden kazandım. Hocamdan öğrendiklerimi "Allahü teâlâ buyurdu ki, Resulü buyurdu ki" veya "Ben diyorum ki" diyerek pek çok şey anlatabilirim. Ama bütün bunları öğrenmeme, bu dereceye yükselmeme vesile olan hocama karşı edebe riayet ederek, hep hocamdan naklederek konuşuyorum. Uygun olan da budur. Hocasından bahsetmeyen, hep ben diye konuşan kimsede hayır yoktur. En iyi âlim, kendinden söyleyen ve kendine bağlayan değil, nakleden, vasıta olandır. Dinimiz nakil dinidir. İman ibadet bilgileri kıyamete kadar aynıdır, değişmez. Nakleden aziz, nakilsiz konuşan rezil olur.

Âlimlerin ziyneti; bilmiyorum demektir. Cahillerin özelliği ise, bilsin bilmesin her konuda konuşmaktır. Âlim, her kelimeden korkar, vesika bulmadan söyleyemez. Her suale cevap vermek, bir âlim için ahmaklık işaretidir. Bilmiyorum demek edeptir ve bir şeyler bildiğinin alametidir. Bilen ve edepli olan, tevazu gösterir, bilmediği konuda konuşmaz ve bilmiyorum der. İlimden önce edep lazımdır. Zira hazret-i Ömer;
“Edep, ilimden önce gelir” buyurmaktadır.

İslam âlimlerinin büyüklerinden olan İbni Mübarek hazretleri de; “Bütün ilimleri bilenin eğer edebinde noksanlık varsa, onunla görüşmediğime üzülmem, bunu kayıp saymam. Fakat edepli ile görüşemesem üzülürüm” buyururdu

Her zaman her yerde edepli, hayâlı olmaya çalışmalıdır! Hayâsız kimse, zamanla küfre kadar gidebilir. Hadis-i şerifte; (Hayâsızlık insanı küfre düşürür) buyuruldu.

Hayâ, bir binayı tutan direk gibidir. Direksiz binanın durması kolay olmadığı gibi, hayâsız kimsenin de imanını muhafaza etmesi zordur. Hayâsı olan Allah’tan utandığı için günahtan çekinir. İnsanlardan utanmayan Allah’tan da utanmaz. İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayâdandır. İnsanlardan utananın, Allahü teâlâdan da utandığı anlaşılır. Çünkü hadis-i şerifte; (Allah’tan sakınan, insanlardan da sakınır) buyuruluyor.

Hiç kimse yağan yağmura düz tepsi tutarak su biriktiremez. Cenâb-ı Hak bu yağmuru toprağa indirir. Toprakta bu yağmur süzülüyor, kanallar meydana geliyor. Bu kanallar tekrar dünyaya çıkıyor. Tertemiz su, belirli bir yerde toplandıktan sonra dağılıyor ve herkes bir musluğa gelip su içiyor. Yani esasında her yere yağan rahmet, su, bir musluktan içilmek ihtiyacına haiz. Musluğa gitmeyen, suya kavuşamaz. Onun için kavuştuğumuz muslukların yani mezhep imamlarımızın, ehli sünnet âlimlerinin kıymetini iyi bilelim. Çünkü temiz su orada var.



Osman Ünlü .:.: www.osman-unlu.com :.:.
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
Nefs ve nefsin mahiyeti

Allahü teâlâ insanda üç şey yarattı: Akıl, kalb ve nefs. Bunların hiçbiri görülmez. Varlıklarını eserleri ile, yaptıkları işlerle ve dinimizin bildirmesi ile anlıyoruz. Akıl ve nefs dimağımızda, kalb, yüreğimizdedir. Bunlar, madde değildir, yer kaplamazlar. Buralarda bulunmaları, elektriğin ampulde bulunması gibidir. Peygamberler ve veliler hariç, herkesin nefsi, çok kötüdür. Bu kötü nefse, (nefs-i emmare) denir ki, kötülüklere sürükleyen nefs demektir.

İnsanın en büyük düşmanı nefsidir. Daha sonra kötü arkadaş ve şeytan gelir. Kötü arkadaş ve şeytan de nefse tesir ederek insana zarar vermeye çalışırlar. Onun için nefsin, emmarelikten temizlenmesi gerekir. Çünkü nefs, kâfirdir, daima Allahü teâlâya isyan etmek ister.

Şeytan, verdiği vesveseye insanın uymadığını görünce, bundan vazgeçer, başka bir vesvese verir. Âlimler, şeytanı köpeğe benzetmiştir. Köpek kovalanınca kaçar ise de, başka taraftan yine gelir. Nefs-i emmare ise kaplan gibidir, saldırması ancak öldürmekle biter. Nefsimiz de ölünceye kadar yakamızı bırakmaz. Bunun için nefsi tanımak ve zararlarından korunmak gerekir.

İmam-ı Maverdi hazretleri buyuruyor ki:
(Nefsin terbiyesi zaruridir. Hadis-i şerifte, (İnsanın en kuvvetli düşmanı nefsidir, sonra çoluk çocuğu gelir) buyuruldu. Kur'an-ı kerimde de mealen, (Nefs-i emmare, elbette günahları, kötülükleri emreder) buyuruluyor. (Yusuf 53)

Nefsini terbiye edemeyen, ona uyan acizdir, ahmaktır. Hadis-i şeriflerde, (Asıl kahraman, nefsini yenendir), (Aklın alameti, nefse galip ve hakim olmak ve öldükten sonra gereken olanları hazırlamaktır. Ahmaklık alameti nefse uyup, Allah�tan af ve merhamet beklemektir) buyuruldu. Hazret-i Âişe validemiz, (İnsan Rabbini ne zaman tanır?) diye sual edince, Peygamber efendimiz, (Nefsini tanıdığı zaman) buyurdu.. (Edeb-üd-dünya)

Nefs-i emmare ile cihad, iki yolla olur:
1- Riyazet,
2- Mücahede.

Riyazet, nefsin arzularını yapmamak demektir. Nefs ahmak olduğu için her istediği kendi zararınadır. Nefs daima haramları ister. Mücahede ise, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Nefsimiz, iyilik ve ibadet etmemizi istemez. Nefse, günahlardan kaçmak, ibadet etmekten daha güç gelir. Onun için günahtan kaçmak daha sevaptır.

Nefs, dünya zevklerine, lezzetlerine düşkündür. Bunların iyi, fena, faydalı, zararlı olduklarını düşünmez. Arzuları, dinimizin emirlerine uygun olmaz. Dinimizin yasak ettiği şeyleri yapmak, nefsi kuvvetlendirir. Daha beterini yaptırmak ister. Fena, zararlı şeyleri, iyi gösterip, kalbi aldatır. Kalbe bunları yaptırarak, zevklerine kavuşmak için çalışır. Kalbin nefse aldanmaması için, kalbi kuvvetlendirmek ve nefsi zayıflatmak gerekir.

Aklı kuvvetlendirmek, İslam bilgilerini okuyup, öğrenmekle olduğu gibi, kalbin kuvvetlenmesi, yani temizlenmesi de, dinimize uymakla olur. Dinimize uymak için, ihlas gerekir. İhlas, işleri, ibadetleri, Allahü teâlâ emrettiği için yapmaktır. Kalbin zikretmesi ile, yani Allah ismini çok söylemesi ile ihlas hasıl olur.

Dinimize uymak, kalbi kuvvetlendirdiği gibi, nefsi zayıflatır. Bu sebeple nefs, kalbin dinimize uymasını istemez. Dinsiz, imansız olmasını ister. Aklına uymayıp, nefsine uyan, bunun için dinsiz olmaktadır. Allahü teâlânın, kullarının ibadetlerine ihtiyacı olmadığı için, kulların işleyeceği günahlar da Ona zarar vermez. Nefslerini terbiye etmeleri, nefsle cihad etmeleri ve böylece Cennete girmeleri için kullarına bunları emrediyor:
(Cenab-ı Haktan korkup, nefsini kötü arzulardan uzaklaştıranların varacakları yer, muhakkak Cennettir.) [Naziat 40, 41]

Dine uyan, arzusuna kavuşur. Kur'an-ı kerimde mealen, (Nefsine uyanlardan, doğru yolu arayanları, saadete ulaştıran yollara kavuştururuz) buyuruldu. (Ankebut 69 Tefsir-i Azizi)

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
İnsanda kötü vasıfları toplayan nefsle cihad etmek, onu kırmak gerekir. Hadis-i şerifte, (Senin en büyük düşmanın, seni çepeçevre kuşatan nefsindir) buyuruldu. Peygamber efendimiz bir savaştan dönünce de, (Küçük cihaddan büyük cihada döndük) buyurdu. Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah büyük cihad nedir?) diye sual edince, Peygamber efendimiz, (Nefsle cihaddır) buyurdu. (Deylemi)

Nefsi her zaman aşağılamak gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Nefsini zelil eden, dinini aziz etmiş, nefsini aziz eden de dinini aşağılamış olur.) [Ebu Nuaym]


Nefs kötülükler deposudur ve baş olmak sevdasındar, hep haramları ister. Nefsi ve ruhu besleyen şeyler farklıdır. Ve burdaki en büyük yanılgı biz ruhumuzu beslediğimizi ya da dinlerdiğimizi zannederken aslında tek yaptığımız nefsimizi azgınlaştırmaktır. Nefsi itminana kavuşmuş kamil-i mürşit olana söyleyecek sözüm yok, mubarek olsun.

Hülasa; önce iman ve itikad bilgilerini ehli sünnet alimlerinin bildirdiği gibi öğrenmeli, itikadımızı düzeltmeliyiz. Bunun içinde; nakli esas alan fıkh bilgisi yani ilmihalimizi bilmeliyiz.

Allahü teala bizim ve sizin kalplerimize selamet versin.

Katkınızdan dolayı teşekkür ederiz.
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Çok güzel özetlenmiş.

Allahü teala razı olsun.

Katkınızdan dolayı teşekkür ederiz.



Efendim estağfırullah zerre kadar katkımız yoktur :) malumunuz nakildir.

Amin Allahü teala cümlemizden razı olsun; razı olduğu hallerle hallendirsin. Bizim gayemiz konu katkısından çıkmıştır.

Evvelinizin ve ahirinizin afiyet ve selamet olmasını Cenab-ı Haktan niyaz ederim.
Biz dua ediyoruz, dualarınızı istirham ediyoruz.
 

gülivefa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2008
Mesajlar
199
Tepki puanı
0
Puanları
16
Yaş
39
hayırlı akşamlar efendim öncelikle bu denli mühim bir konuya deyindiğiniz için ALLAH üteala sizden razı olsun. zamanında bizde çalgılı ilahi dinliyorduk. üzülerek söylüyoruz ama dinliyorduk.hatta dinlemekle kalmıyor bu yaptığımızın ibadet olduğunu sanıyorduk. halden hale giriyor kendimizi birşey zannediyorduk.ama elhamdülillah rabbim bize acıdı merhamet edip hakikati gösterdi. ALLAH üteala kendisinden razı olsun osman ünlü hoca vesile oldu çok güzel anlattı izah etti. ama yinede zor oldu kabullenmek. neticede haram. ve haramlar nefse tatlı gelir.hele cehalet, cehaleti kabullenmek hiç kolay değil. ama mühim olan zoru başarmak. nekadar tatlı gelsede lezzet versede tert edebilmektir maharet. gerçi boyle anlatmakta doğru değil malumunuz günahları gizlemek lazım. heleki böyle büyük günahları ama ibret olsun diye anlatmak istedim hoşgörünüze sığınıyorum.en nihayetinde üç yıl oldu terk edeli..rabbim böyle önemli konularda layıkıyla.delilleriyle,konuşenlardan,konuşturanlardan vesile olanlardan binlerce defa razı olsun.hayırlı uzun ömürler verin.inşaallah bizlerede hakkıyla istifade etmek. hayatımıza geçirmek nasib eylesin.. hocamıza ve size dua ediyoruz.dualarınızıda istirham ediyoruz..selam ve dua ile
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
hayırlı akşamlar efendim öncelikle bu denli mühim bir konuya deyindiğiniz için ALLAH üteala sizden razı olsun. zamanında bizde çalgılı ilahi dinliyorduk. üzülerek söylüyoruz ama dinliyorduk.hatta dinlemekle kalmıyor bu yaptığımızın ibadet olduğunu sanıyorduk. halden hale giriyor kendimizi birşey zannediyorduk.ama elhamdülillah rabbim bize acıdı merhamet edip hakikati gösterdi. ALLAH üteala kendisinden razı olsun osman ünlü hoca vesile oldu çok güzel anlattı izah etti. ama yinede zor oldu kabullenmek. neticede haram. ve haramlar nefse tatlı gelir.hele cehalet, cehaleti kabullenmek hiç kolay değil. ama mühim olan zoru başarmak. nekadar tatlı gelsede lezzet versede tert edebilmektir maharet. gerçi boyle anlatmakta doğru değil malumunuz günahları gizlemek lazım. heleki böyle büyük günahları ama ibret olsun diye anlatmak istedim hoşgörünüze sığınıyorum.en nihayetinde üç yıl oldu terk edeli..rabbim böyle önemli konularda layıkıyla.delilleriyle,konuşenlardan,konuşturanlardan vesile olanlardan binlerce defa razı olsun.hayırlı uzun ömürler verin.inşaallah bizlerede hakkıyla istifade etmek. hayatımıza geçirmek nasib eylesin.. hocamıza ve size dua ediyoruz.dualarınızıda istirham ediyoruz..selam ve dua ile

Allahü teala razı olsun . Memnun olduk ve yazınızdan ibret aldık.

Cenabı Hak ehli sünnet alimlerinin gösterdikleri o nurlu caddeden ayırmasın. O büyüklerin sözlerini kabul etmek hele hele tatbik etmek ve sevmek Allahü tealanın en büyük ihsanlarındandır buyuruluyor.

Mübarek olsun. Dua eder hususi dualarınızı beklerim.
 

gülivefa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2008
Mesajlar
199
Tepki puanı
0
Puanları
16
Yaş
39
Allahü teala razı olsun . Memnun olduk ve yazınızdan ibret aldık.

Cenabı Hak ehli sünnet alimlerinin gösterdikleri o nurlu caddeden ayırmasın. O büyüklerin sözlerini kabul etmek hele hele tatbik etmek ve sevmek Allahü tealanın en büyük ihsanlarındandır buyuruluyor.

Mübarek olsun. Dua eder hususi dualarınızı beklerim.

AMİN!!! mevla teala razı olsun.daha yolun çok gerisindeyiz.öğrenicek tatbik edicek çok şey var.inşaallah rabbimiz sekmeden ilerlemek nasib eylesin.ve ÖZELLİKLE bu konuda diyer üye kardeşlerimizden ve bilhassa sizden DUA TALEB EDİYORUZ!!! efendim.mümkünse hususen ederseniz ve bugün ederseniz çok seviniriz.ALLAHüteala razı olsun ve sevdiklerinin izinden ayirmasın.hakkınızı helal edin.bu arada aşure gününüzü tebrik ederiz diğer üye kardeşlerimizinde tebrik ederiz.Hayırlara vesile olmasini,hayırlar getirmesini,ve o hayırların daim olmasini temenni ederiz. ALLAHüteala ya emanet olunuz. hayırlı günler....
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
AMİN!!! mevla teala razı olsun.daha yolun çok gerisindeyiz.öğrenicek tatbik edicek çok şey var.inşaallah rabbimiz sekmeden ilerlemek nasib eylesin.ve ÖZELLİKLE bu konuda diyer üye kardeşlerimizden ve bilhassa sizden DUA TALEB EDİYORUZ!!! efendim.mümkünse hususen ederseniz ve bugün ederseniz çok seviniriz.ALLAHüteala razı olsun ve sevdiklerinin izinden ayirmasın.hakkınızı helal edin.bu arada aşure gününüzü tebrik ederiz diğer üye kardeşlerimizinde tebrik ederiz.Hayırlara vesile olmasini,hayırlar getirmesini,ve o hayırların daim olmasini temenni ederiz. ALLAHüteala ya emanet olunuz. hayırlı günler....

Amin...

Teşekkür ederiz. Sizinde geçmiş aşure gününüz mübarek olsun. Cenabı Hak nice kıymetli gün ve gecelere kavuştursun.

İki cihan seadeti ihsan eylesin. Her an kendisi ile bulundursun. Estağfirullah biz hakkımızı helal ettik sizde edin.
 

titretttinhoca

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2009
Mesajlar
298
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
87
bulbulun sesi nefsi sehvetleri harekete geciriyorsa onu dinlemek bile uygun degildir
butun serlerin kaynagi nefistir hevadir bu yuzden bu hevayi tetikleyen ne varsa o kotudur
ister kamis borusu ister bogaz borusu olsun farketmez
musiki aletlerin kendisinde bir sey yok bu yuzden Imam Gazali musik askikin askini fasikin da fiskini arttirir buyurdu

insan sesiyle soylenen sarkilar eger nefsin hevasini arttiriyorsa onun da dinlenmesi uygun olmaz

olcu budur eger kotulugun kaynagini kavalda goruyorsaniz coook yaniliyorsunuz

asirilik kotudur asiri yemek yemek de uygun degildir asiriya kacan her zaman yanilir olculu olmak lazim
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
bulbulun sesi nefsi sehvetleri harekete geciriyorsa onu dinlemek bile uygun degildir
butun serlerin kaynagi nefistir hevadir bu yuzden bu hevayi tetikleyen ne varsa o kotudur
ister kamis borusu ister bogaz borusu olsun farketmez
musiki aletlerin kendisinde bir sey yok bu yuzden Imam Gazali musik askikin askini fasikin da fiskini arttirir buyurdu

insan sesiyle soylenen sarkilar eger nefsin hevasini arttiriyorsa onun da dinlenmesi uygun olmaz

olcu budur eger kotulugun kaynagini kavalda goruyorsaniz coook yaniliyorsunuz

asirilik kotudur asiri yemek yemek de uygun degildir asiriya kacan her zaman yanilir olculu olmak lazim

İmam-ı gazali hazretleri o sözü müzik için söylemedi çalgısız sade insan sesi için söyledi. Yoksa çalgının her türlüsü haramdır.Linkten bakabilirsiniz.



İmam-ı Gazali hazretleri ve musiki .:.: www.dinimizislam.com :.:.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt