Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kuranda namaz kavramı (1 Kullanıcı)

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
b) Bedduâ

İsra suresi ayet 11
İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir. İnsan, pek acelecidir.

Bu, Mekkeli kafirlerin saçma isteklerine, Hz. Peygamber'den (s.a) bahsettiği azabı hemen indirmesi isteklerine verilen cevaptır. Bu bir önceki ayetle de yakından ilgilidir. Sanki şöyle denmek istenir: "Ey akılsız insanlar topluluğu, iyilik isteyeceğinize, azap istiyorsunuz. Allah'ın azabının uğradığı topluluğun çektiklerini görmüyor musunuz?"
Burada, kendilerine yaptıkları işkenceler ve daveti inatlarından ötürü reddetmeleri nedeniyle kafirlerin helâk olması için dua eden müminlere de gizli bir uyarı vardır. Bu topluluğun içinde sonradan müslüman olan ve İslâm'ın en kuvvetli temsilcileri haline gelen bir çok kimse vardı. İşte bu nedenle Allah: "İnsan pek acelecidir." demektedir. İnsan Allah'a sadece anlık acil ihtiyaçları için dua eder. Oysa daha sonra yaşanan tecrübe gösterir ki eğer Allah onun duasını kabul etmiş olsaydı, bu kendisi için daha kötü olurdu.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
c) Hidayet dilemek için duâ

Fatiha suresi ayet 6
Sen bizi doğru yola ilet

Ey Allah'ım, kendilerine nimet verdiğin kullarını muvaffak kıldığın o doğru yolda, bizleri de kararlı olmaya muvaffak kıl. Biz»eri, kendilerine itaatta bulunma ve ibadet etme nimetini verdiğin, meleklerin, Peygamberlerin, imanın*da sadık insanların, şehitlerin ve salih kullarının yoluna ilel."Sen bizi doğru yola ilet." âyet-i kelimesindeki "Bizi ilet" diye tercüme edilen "İhdina" kelimesi "Hidayettin" kökünden türemiştir. Mânâsı "Açıklamak, göstermek, götürmek, başarılı kılmak"tır.

Taberi buradaki ifadenin, "Sen bizi doğru yolda kararlı olmaya muvaffak kıl. O yolda yürümekte bize başarı ihsan et." mânâsına geldiğini söylemiş ve Abdullah b. Abbas'ın da âyeti bu şekilde izah ettiğini rivayet etmiştir. Deh-hak'tan, Abdullah b. Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Cebrail, Muhammed'e dedi ki: "Ey Muhammed, de ki: "Sen bize doğruya götüren yolu ilham et." Allah tealamn, Muhammede doğru yolu ilham etmesi, onu muvaffak kılma*sı demektir.

Taberi diyor ki: "Bu âyetin ifade ettiği mânâ, bundan önceki âyetin ifade ettiği mânâ gibidir. Yani bu âyette de kul'a. rabbine itaat etmekte kararlı olmaya muvaffak kılınmasını istemesi emredilmektedir. Buna göre bu ve bundan önceki âyetlerin mânâsı şöyledir: "Ey Allahım, sadece sana ibadet ederiz. Senin hiç bir ortağın yoktur. İbadeti senin dışındaki ilah ve putlara değil, yalnızca sana tahsis ederiz. Sen bize, sana ibadet etmemizde yardım et. Sen bizleri, kendilerine ni*met verdiğin Peygamberlerini ve itaatkâr kullanın muvaffak kıldığın yola ve u-sule muvaffak kıl."

Taberi diyor ki: "Hidayetin, başarıya ulaştırma mânâsına geldiği Arap di*linde yaygın olan bir husustur. Nitekim şu âyetteki hidayetten türetilen Layehdî kelimesi de bu anlamdadır... Allah zalim kavmi hidayete erdirmez. Yani Allah, zalim bir kavmi hakka muvaffak kılmaz. Gönüllerini imana açmaz. Bir kısım âlimler, "Sen bizi hidayete erdir." ifadesini "Sen bizim hidayetimizi artır." şeklinde izah etmişlerdir.

Taberi, bu izah şekliyle şu üç mânâdan birinin kastedileceğini söylemiş*tir.

Birincisi
Burada ifade edilen "Hidayetin artırılmasından" maksat, "Açıklamak" demektir. Yani, Allah teala Resulullaha, farz kılman emirlerin açıklanmasını istemesini emretmiştir ve Resulullah "Ey Allahım, sen bana farz kıldığın emirleri açıkla." demekle memurdur. Taberi diyor ki: "Bu izah şekli doğru değildir. Zira, Allah, kuluna farz kıldığı her ibadeti açıklayarak ve delille*rini zikre derek farz kılar. Artık emir ve yasakların açıklanmasını istemeye ge*rek yoktur.

İkincisi
Buradaki hidayetin artırılmasından maksat, "Yeni emirlerin farz kılınmasıdır." Buna göre Resulullahın, Allah tealadan, yeni ibadetler farz kılma*sını talep etmesi istenmektedir. Kul'un böyle bir şeyi istemesi söz konusu olma*yacağından bu izah tarzı da isabetli değildir.

Üçüncüsü
Buradaki hidayetin artırılmasından maksat, kul'un, rabbinden yardım ve tevfikini artırmasını istemesidir. Bunu, kul'un geçirdiği ömründe yap-nıış olduğu ameller için istemesi beklenemez. Çünkü o ameller geçmiştir, onlar için yardım istenemez. Fakat kul'un, bu yardımı gelecekte yapacağı ameller için istemesi doğrudur. Bu da bizim izah ettiğimiz şekle uygundur. Ve kadercilere bir cevaptır. Zira onlar, Allah tealanın mükellef kıldığı her görevde kul'una yar*dım etme mecburiyetinde olduğuna inanırlar. Halbuki âyette kul'un yükümlü oiduğu ibadetleri yerine getirmek için rabbinden yardım ve tevfik istemesi emre*dil mektedir.

Taberi diyor ki:
"Diğer bir kısım âlimlerde "Sen bizi doğru yola ilet" ifa*desini, "Sen bizi, âhirette cennetin yoluna ilet." şeklinde izah etmişlerdir. Bunun bir benzeri olarak ta şu âyeti zikretmişlerdir." ... Onlara cehennemin yolunu gösterin. Allah tealanın. "Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz." kelamı, bu âyetin bu şekilde yorumlanmasının doğru olmadığını ortaya koymaktadır.

Ayrıca, sahabi ve tabiinden olan bütün müfessirler bu âyetie zikredilen "Sırat" kelimesinin, âhiretteki sırattan başka bir sırat okluğu hususunda iltifak etmişlerdir. Bu sebeple "Sen bizi doğru yola ilet." ifadesini "'Sen bize cennetin yolunu göster." şeklinde izah etmek doğru değildir. Doğru olan: "Sen bizi. öm*rümüzün geri kalan bölümünde hidayetten ayınna. Onda kararlı kıl." şeklindeki izahtır.

"Doğru yol" diye tercüme edilen "Sıratelmüstakim" ifadesi çeşitli şekillerde izah edilmiştir. Taberi, diyor ki: "Müfessirler aslında "Kendisinde eğrilik bulunmayan açık bir yol. "mânâsına geldiği hakkında ittifak etmişlerdir. Fakat Araplar Sıratı müstakim"! mecazi olarak, her doğru söz ve amel için kullanmışlardır. Bu âyetteki "Sıratel Müstakim'in mecazi mânâda anlaşılması daha evladır.

Taberi diyor ki:
"Âyeti şu şekilde izah etmek daha uygundur. "Ey Alla*rı im, sen bizi, razı olduğun şeylerde ve kendilerine nimet verdiğin kullarını mu*vaffak kıldığın doğru söz ve amellerde karalı olmaya muvaffak kıl." Evet işte "Sıratel müstakim"in mânâsı budur. Zira, Allanın, kendileri*ne nimet verdiği Peygamberlerin, sıddiklann ve şehitlerin muvaffak kılındıkları şeylere muvaffak kılınan bir kul İslâmı kabule. Peygamberleri tasdike, Allah'ın '.itabına sımsıkı sarılmaya, Allah'ın emrettiklerini yapmaya, yasaklarından ka*çınmaya, Peygamberin usulüne uymaya, Hz. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali ve bütün salih kulların izini takibeîmeye muvaffak kılınmış olur. İşte bütün bunlar "Sıratel müstakim"dir.

 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
c) Hidayet dilemek için duâ

Bakara suresi ayet 70
Onlar: "bizim için rabbine dua et de onun mahiyetini bize açıklasın, çünkü onu karıştırdık, seçemez olduk. Fakat Allah dilerse şüphesiz doğruyu buluruz." dediler.

Onlar: "Rabbinden iste de onun mahiyetini bize iyice açıklasın. Çünkü biz onu karıştırdık. Onu, benzeri sığırlardan ayıramıyoruz. Seçemediğimiz bu sığırın ne okluğunu, Allah'ın dilemesi ve emriyle bileceğiz dediler.

Taberi diyor ki: "İsrailoğullan, peygamberlerine eziyetlerini artırıp inatçı davranışlarını sürdürünce Allah da onların cezalannı şiddetlendirdi. İbn-i Abbas'm da dediği gibi İsrailoğullan alelade bir sığırı alıp ta kesseydiler onlara yetecekti. Fakat onlar işi zorlaştırınca Allah da onları iyice zora soktu.

Atâ diyor ki: "Eğer onlar." Allah dilerse şüphesiz doğruyu buluruz." de-meseydiler ve işi böylece Allah'ın dilemesine bırakmasaydılar bu işin sonu gelmeyecekti. Demek ki emredileni yapmak, hem Allah'ın emrine uymak hem de kolay olanı yapmak demektir. İlahi emirlere kayıtsız şartsız teslim olmak, kulun yapacağı en güzel iştir. Aksi takdirde kendisini zora sokanı Allah o zorlukla başbaşa bırakır.

Peygamber efendimiz bu hususa işaretle şöyle buyurmuştur:

"Ben sizi bıraktığım sürece siz de beni bırakın. Zira sizden öncekiler (çokça) soru sormaktan ve Pcygambcrlcriylc ihtilaf etmekten helak olmuşlardır. Ben size birşeyi yasakladığımda ondan kaçının. Bir şeyi emrettiğimde de gücünüzün yettiği ölçüde onu yapın.
Taberi, Abdullah b. Abbas, Ubeyde es-Selmani, İkrinıe, Mücahiü, İbn-i Cüreyc, Katade ve İbn-i Zeyd'in "Şayet İsrailoğullan en basit bir sığın alıp ta kesmiş olsalardı elbetteki onlar için yeterli olacaktı. Fakat onlar işi zora soktular. Allah da onların işini zorlaştırdı. " şeklindeki ifadelerini naklettikten sonra bir usul-i Tefsir kaidesi olarak şunu zikretmiştir. "Allah tealanın kitapta zikrettiği ve Peygamberinin diliyle bildirdiği emir ve yasaklarının umumuna ve zahirine bakılır. Bunların hususiliğine ve bâtınına bakıImaz metinde, onların umumi olan zahiri hükümlerini hususileştirecek olan bir nass bulunacak olursa o zaman umumi olan hüküm bırakılarak hususi olan hüküm alınır. Hususi durumlarda âyetin hususi hükmü geçerlidir? Onun dışındaki durumlarda ise âyetlerin genel hükümleri geçerlidir.

Taberi sözlerine devamla diyor ki: "Yukarıda isimleri zikredilen sahabi ve tabiîler, İsrailoğullannı, kendilerine gelen emri genel mânâda almayıp özelleştirmek istemelerinden dolayı onları kınamışlardır. Böylece bizim "Nasslann zahirine itibar edilir ve'onların genel hükümleri geçerlidir. Yeter ki onları hususileştiren bir nass bulunmasın." şeklindeki görüşümüzün, onların görüşlerine uygun düştüğü, hükümlerin husisiliğini iddia edenlein ise yanlışlığı ortaya çıkmaktadır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
c) Hidayet dilemek için duâ

Arâf suresi ayet 89
"Allah bizi ondan kurtardıktan sonra, bizim tekrar sizin dininize dönmemiz Allah'a karşı yalan yere iftira düzmemiz olur. Rabbimiz olan Allah'ın dilemesi dışında, ona geri dönmemiz bizim için olacak iş değildir. Rabbimiz, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Biz Allah'a tevekkül ettik. Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında 'Sen hak ile hüküm ver,' Sen 'hüküm verenlerin' en hayırlısısın."

Allah bize hidâyetini gönderip bizi dalâletten, sapıklıktan kurtardıktan sonra tekrar o eski dalâlet ve sapıklığa dönecek olursak o zaman bizler Allah’a açık bir iftirada bulunmuş oluruz. Eğer Rabbi-mizin gönderdiği hakkı, hidâyeti doğru yolu tanıdıktan sonra, Rabbi-mizden gelen hakka inandıktan sonra eğer sizin sapıklıklarınıza, si-zin milletinize, sizin dininize, sizin anlayışlarınıza, sizin yasalarınıza, sizin dolandırıcılıklarınıza, sizin rüşvetlerinize, sizin kılık-kıyafet anlayışınıza, sizin hukuk anlayışınıza, sizin hayat anlayışınıza dönersek, sizin gibi inanır sizin gibi yaşamaya kalkışırsak o zaman Allah’a karşı en büyük iftiraya kalkışmış oluruz. Eğer sizin bu sapık dininize, bu sapık hayat tarzınıza dönersek Allah’a en büyük iftirayı yapmış oluruz.



Eğer sizler de bizler de Allah’ın bu hükümlerini duyduktan sonra, Allah’ın yolunu ve hidâyetini tanıdıktan sonra sanki bütün bunları duymamış gibi, tanımamış gibi hâlâ eski hayatımıza devam edecek olursak Allah’a en büyük iftirayı yapmış oluruz. Bir peygamber için asla geri dönüş yoktur. Peygamber yolunun yolcuları için de bu böyledir. Peygamber de peygamber yolunun yolcuları da hidâyeti tanıdıktan ve ona iman ettikten sonra tekrar eski küfürlerine eski şirklerine dönmektense bin defa ateşe atılmayı tercih ederler.



Çünkü gerçekten hakkı tanıdıktan sonra insanın onu bırakıp bâtıla uyması çok daha zor, çok daha çetrefilli ve yorucudur. Tevhidi tanıyan Allah’ı tanıyan, Allah’a kulluğu tanıyan bir adamın Allah’ı bırakıp da Allah’tan başkalarına kulluğu, insanda insanlık haysiyeti bırakmaz, öldürür. Böyle bir insanın, insanlar tarafından boynuna gem vurulup zorla Allah’tan başkalarına kulluğa çağrılması kadar kor-kunç ve hakir bir şey düşünülemez. Yeryüzünde bundan daha hakir bir kulluk türü de düşünülemez.



Öyle değil mi? Allah bile kâinatın sahibi ve yaratıcısı olduğu halde, insanların sahibi olduğu halde insanlardan böyle zoraki bir kulluk istememektedir. Ama bâtıl bu şekilde hâkimiyetini kurunca, gücü eline geçirince insanlar hem akıllarını, hem dinlerini, hem nesillerini hem de servetlerini kurtaramazlar. İnsanlar bâtıllara karşı mükellefiyetlerinin gereği olarak her şeylerini kaybederler.



Çünkü doyumsuzlardır ve insanların her şeylerine el koyarlar. En sonunda bu bâtıllar insanların namuslarına bile el atarlar. Bir baba, kızını bâtılların istediği okumaktan, bir koca, karısını bâtılların is-tediği gibi giyinmekten bile kurtaramaz. Halbuki Allah’a kullukta bu risklerin hiç birisi yoktur.



Evet Şuayb (a.s) diyor ki:

Eğer biz Allah’ı ve Allah’ın hidâyetini, Allah’ın yasalarını tanıdıktan sonra sizinkilere uyarsak Allah’a en büyük iftirayı yapmış oluruz. Çünkü bizi Allah yarattı ve bu hayatı bize Allah verdi. Bu hayatı bize veren Rabbimiz bunun için vermedi. Kendisinden başkalarına kulluk etmemiz için vermedi bu hayatı. Bu hayatı bize bizi kendilerine kulluğa çağıranlar vermedi. Bu hayatı bizi kendi yasalarına boyun bükmeye çağıranlar vermedi. Bizi de, yaşadığımız bu hayatı da onlar yaratmadı.

Üstelik de Rabbimiz bizi bu hayattan kurtardıktan sonra, küfürden, şirkten, ahlâksızlıktan ve tüm pisliklerden kurtardıktan sonra. Bizi küfrün şirkin karanlıklarından tevhidin aydınlığına çıkardıktan sonra nasıl olur da sizin bizi çağırdığınız karanlık hayatınıza dönebiliriz? Nasıl olur da sizin pislik içindeki hayatınıza dönebiliriz? Sizin bu ahlâksızlıklarınızı nasıl kabul edebiliriz? Bir müslümanın küfürden, şirkten ve tüm pisliklerden kurtulduktan sonra tekrar eski pisliklere dönmesi nasıl mümkün olacaktır? Bir müslüman için böyle bir durumla karşı karşıya gelmesi bin defa ateşe atılmaktan daha beter bir şeydir. Çünkü bu dünyanın ateşi belki onun canını alabilir ama imanını asla. Dünyada yanma insanın canını alacaktır belki ama onun cennetini asla alamayacaktır.

Bizim oraya, sizin çağırdığınız hayata dönmemiz asla müm-kün değildir. Böyle bir düşünceyi böyle bir fikri akıllarımızın ucundan bile geçirmiyoruz. Ama Rabbimizin istemesi hariç. Yâni biz sizin bizi kendisine çağırdığınız hayata asla razı olmayacağız ama Allah’ın di-lemesi müstesna diyorlar.

Çünkü güç ve kuvvet Allah’tadır. Kalpleri evirip çeviren, kalplere hâkim olan Allah’tır. Biz sadece O’na tevekkül edecek, O’na güvenip sığınacak, sadece O’na dua edecek, sadece ona kulluk etmeye devam edeceğiz; ötesinde nelerin olacağını bilmiyoruz. Allah hakkımızda ne hükmetmişse onu göreceğiz diyorlar.



Çünkü Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Her şey O’nun bilgisi dahilindedir, diyorlar ve sonra da Rablerine dua ediyorlar. Ya Rabbi! Sen bizimle kavmimizin arasını aç! Onlarla bizim aramızda hükmünü ver ya Rabbi! Onlarla bizim aramızda hükmünü hak ile ver ya Rabbi! Çünkü kitabını hak ile indiren sensin! Peygamberini hak ile gönderen sensin! Gökleri, yerleri, varlıkları hak ile yaratan sensin ya Rabbi! Elbette Rabbimiz onlarla bizim aramızda hükmünü hak olarak verecektir diyorlar. Ve sen hüküm verenlerin, arayı açanların en hayırlısısın.



Evet Hz. Şuayb işi Allah’a bırakıyor. O Allah’a teslim bir peygamber olarak insanların tekliflerini reddeder ama meşiet-i İlahiye de karışmaz. Zira o sadece bir elçidir ve Allah’ın bu mevzudaki muradını da bilmemektedir. İşte böylece Ulûhiyet kavramının Peygamber şahsında billurlaşmasını görüyoruz. Allah’ın elçisinin kuvvet kaynağını görüp O’na sığındığını görüyoruz. Rabbine Rabbin istediği biçimde sığındığını gören toplumun da O’nu bırakıp her dönemde olduğu gibi ona inanan mü’minlere yöneldiklerini görüyoruz. Alçaklar Peygambere dokunamıyorlar. Ona iliştikleri zaman biliyorlar başlarına nelerin geleceğini de ona inanan garibanların üzerine gidiyorlar. Peygamberi dize getiremeyince çevresindeki mü’minlere yükleniyorlar.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
c) Hidayet dilemek için duâ

Kehf suresi ayet 24
Ancak: "Allah dilerse" (yapacağım, de) . Unuttuğun zaman Rabbini zikret ve de ki: "Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir.

Peygamber (s.a) ve müminlere kendi yararlarına şöyle bir emir verilmesine neden olmuştur: Hiç bir zaman "bu işi yarın yapacağım" demeyin, çünkü onu yapıp yapamayacağınızı bilemezsiniz. Siz ne gaybı bilebilirsiniz, ne de her şeyi yapmaya gücünüz yeter. Eğer unutarak ve yanılarak böyle bir şey söylemişseniz hemen Allah'ı anın ve "inşaallah" deyin. Bunun yanısıra siz "yapacağım" dediğiniz işte sizin için bir hayır olup olmadığını da bilmiyorsunuz. Belkide ondan daha hayırlı bir iş yapabilirsiniz. Bu nedenle Allah'a güvenmeli ve "Umulur ki Rabbim beni bu meselede doğru yola daha yakın bir şeyle bana hidayet verir" demelisiniz.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
c) Hidayet dilemek için duâ

Kasas suresi ayet 22
Medyen'e doğru yöneldiğinde de: "Umarım Rabbim, beni doğru bir yola yöneltip iletir" dedi.

Hem Kitab-ı Mukaddes, hem de Kur'an'ı Kerim Musa'nın (a.s) Mısır'dan ayrıldıktan sonra Medyen'e gittiğinde müttefiktirler. Fakat Talmud, Hz. Musa'nın Habeşiştan'a gittiğini ve orada kralın gözdesi olduğu yolunda saçma bir hikaye anlatır. Güya kralın ölümünden sonra ahali Hz. Musa'yı (a.s) kralları ilan etmiş ve kendisine müteveffa kralın dul karısını eş olarak vermişlerdi.
Fakat krallığının 40 yılı boyunca bu zenci karısıyla hiç ilişkiye girmemişti. Daha sonra sadece görünüşte Hz. Musa'nın eşi olan bu Habeşiştan kraliçesi halkına şöyle diyecekti: "Bu yabancı niçin sizi yönetmeye devam ediyor? O hiçbir zaman Habeş tanrılarına tapmadı." Bunun üzerine Habeş halkı kendisini tahttan indirdi, bir çok değerli hediyeler verip büyük bir törenle kendisini uğurladı. Hz. Musa sonra Medyen'e geldi ve orada -aşağıda zikredilen- olaylarla karşılaştı. O sıralarda 67 yaşındaydı.
Bu hikâyenin saçma olduğunun apaçık delili şudur: Güya Kuzey Irak bölgesindeki Assria ülkesi o günlerde Habeşiştan'ın egemenliği altındaymış ve gerek Hz. Musa, gerekse selefi olan Habeş kralı Asuri isyancıları bastırmak için oraya bir ordu göndermiş. Şimdi, tarih ve coğrafyaya azıcık aşinalığı olan kimse açıp bir haritaya bakarak bizzat görebilir: Bir kere Asyria ülkesi, Habeş ordusu tarafından ancak ve ancak Mısır, Filistin ve Suriye'yi egemenliğine aldıktan sonra fethedilebilir. Yahut tüm Arabistan'ın kendi nüfuzu altında olması gerekir, ya da en azından öyle güçlü bir Habeş donanması olmalıdır ki Hind okyanusu ve İran körfezinden geçerek Irak'ı fethedebilsin. Oysa tarih Habeşistan'ın ne bu ülkeleri egemenliği altına aldığını, ne de bu kadar güçlü bir donanmaya sahip olduğunu kaydetmiştir. Bu İsrailoğulları'nın, kendi tarihleriyle ilgili olarak ne kadar eksik malumata sahip olduklarını ve Kur'an'ın onların hatalarını nasıl düzelttiğini ve gerçek olayları tüm saflığıyla nasıl gözler önüne serdiğini gösterir. Gelgelelim Hıristiyan ve Yahudi müsteşrikler Kur'an'ın tarihî olayları naklederken İsrail kaynaklarından faydalandığını hiç utanmadan iddia ederler.

Doğru yol:
"Yani onu Medyen'e sağ salim götürecek yol." Medyen o günlerde Firavun'un imparatorluk sınırları dışında idi. Mısır o zamanlar Sina yarımadasının tümüne hakim değildi ve sadece iç batı ile güney bölgelerinde hakimdi. Akabe körfezinin doğu ve batı kıyılarına yerleşmiş bulunan Medyen halkı Mısır'ın etki ve hakimiyetinden korunmuştu. Hz. Musa'nın (a.s) Mısır'ı terkettikten sonra öncelikle Medyen'i seçmesinin nedeni budur. Zira burası en yakın bağımsız yerleşim bölgesiydi. Fakat Medyen'e ulaşmak için Mısır bölgesinden geçmek, yol üzerindeki Mısır polis ve asker mıntıkalarından uzak durmak zorundaydı. Allah'a kendisini Medyen'e sağ salim ulaştıracak doğru istikamet üzere kılması için dua etmesinin nedeni buydu.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
d) İyi sonuç için duâ

Ali imran suresi ayet 8
"Rabbimiz, bizi hidayete eriştirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve yanından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen."

O, ilimde ileri gidenler derler ki: "Ey rabbimiz, bizi hidayete kavuşturup iman etmeye muvaffak kıldıktan sonra, kalblerimizi doğruluktan kaydırma. Kendi katından bizlere rahmet, başarı ve hakta kararlılık bahşet. Şüphesiz ki, sen kullarına nimetini çokça nasibedensin.

Taberi diyor ki: "Allah teala bu âyet-i kerimede sağlam ilim sahibi olanları: "Ey rabbimiz, sen bizim kalblerimizi hidayete erdirdikten sonra haktan saptırma." şeklindeki dualarından dolayı övgüsüne layık gördüğüne göre kaderi inkâr eden bir kısım cahillerin. "Allanın, bazı kullarının kalblerini itaatinden saptırması bir zulümdür." demelerinin açık bir yanlışlık olduğu ortaya çıkmaktadır. Zira mesele onlann iddia ettikleri gibi olsaydı: "Ey rabbimiz, bizi hidayete kavuşturduktan sonra kalblerimizi haktan saptırma." diyenler övülmez bilakis kınanırdı. Ve ilimde ileri gidenler: "Ey rabbimiz, sen bizim kalblerimizi haktan kaydırma." derlerken, "Ey rabbimiz sen, bize zulmetme, bize haksızlık yapma." demiş olurlardı ki böyle bir duayı ilmi sağlam olanlar değil cahiller yapmış olabilir. Çünkü Allah teala kullarına asla zulmetmez, onlara haksız davranmaz. Ni*tekim bunu kullarına bildirerek şöyle buyurmuştur: "... Rabbin, kullarına karşı asla zulmeden değildir.

Kaderi inkâr eden Kaderiyye fırkasının ileri sürdüğü iddia fasit olduğuna göre buradan anlaşılmaktadır ki, Allah tealanın, kullarından bazılarının kalbini itaatinden saptırması onun tarafından bir adalettir. Bu nedenledir ki, kendisinden, kalblerini saptırmamasını isteyen kullarını övmüştür. Nitekim bu hususta Allah tealanın nezdinde büyük mevkii olan Resulullahın dahi ondan kalbini hakta kararlı kılmasını ve değiştirmemesini istemesi de bu gerçeği göstermektedir. Bu hususta Resulullahtan, birbirini destekleyen çeşitli hadisler rivayet edilmiştir.

Şehr b. Havşeb, Ümrnü Selemeden şunları işittiğini rivayet etmiştir.

Ümmü Seleme demiştir ki: "Resulullah (s.a.v.) dualarında çokça "Ey kalbleri çeviren AHahım, sen benim kalbimi dinin üzere sabit kıl." derdi. Dedim ki "Ey Allanın Resulü, kalbler değişir mi? Resullah buyurdu ki: "Evet, Allahın, Âdemoğullarından yarattığı hiçbir beşer yoktur ki onun kalbi Allahın paımakla-nndan iki parmağı arasında bulunmuş olmasın. Eğer Aziz ve Celil olan Allah dilerse o kalbi düzeltir, dilerse kaydırır. Biz, rabbimiz olan Allahtan dileriz ki bizi hidayete kavuşturduktan sonra kalblerimizi haktan kaydırmasın. Yine ondan dileriz ki bize katından rahmet bahşetsin. Çünkü o, çokça bahşedendir." Ümmü Seleme diyor ki: Dedim ki: "Ey Allahın Resulü, benim, kendim için yapacağım bir duayı bana öğretmez misin?" Resulullah dedi ki: "Evet, öğretirim." De ki: "Ey, Peygamber Muhammedin rabbi olan Allahim, sen benim günahlarımı affet, kalbimin öfkesini gider ve sağ kaldığım müddetçe beni saptıran fitnelerden koru.

Diğer bir rivayette Şehr b. Havşeb diyor ki:

"Ümmü Sekmeye dedim ki: "Ey müminlerin annesi, Resulullah senin yanında kaldığı zaman onun en çok yaptığı dua neydi?" Dedi ki: "Onun en çok yaptığı dua: "Ey kalbleri (halden hale) çeviren Allahım sen kalbimi dinin üzere sabit kıl." duasıydı. Dedim ki: "Ey Allahın Resulü, "Ey kalbleri çeviren Allahım sen kalbimi dinin üzere sabit kıl." şeklindeki duanı ne çok yapıyorsun?" dedi ki: "Ey Ümmü Seleme, hiçbir insan yoktur ki onun kalbi Aziz ve Celil olan Allahın pamuklarından iki parmağı arasında bulunmuş olmasın. O, dilediğini düzeltir dilediğini kaydırır.

Enes, b. Malik diyor ki: "Resulullah (s.a.v.) "Ey kalbleri çeviren Allahım, sen kalbimi elinin üzere sabit kıl." diyerek çokça dua ederdi. Dedim ki: "Ey Allahın Resulü, biz sana ve getirdiklerine iman ettik sen bizim için korkuyor musun?" Dedi ki: "Evet, çünkü kalbler, Allahın parmaklarından iki pamıağı arasın*dadır. O, bunları dilediği gibi çevirir

Nevvas b. Sem'an el-Kilâbî diyor ki: "Ben Resulullahin şöyle buyurduğunu işittim: "Hiçbir kalb yoktur ki o, âlemlerin rabbi olan Allahın parmaklarından iki parmağının arasında bulunmuş olmasın. O, kalbi düzeltmek istediğinde düzeltir, kaydırmak istediğinde de kaydırır." Nevvas diyor ki: "Resullah şöyle derdi: "Ey kalbleri çeviren Allahım, sen, kalblerimizi dinin üzere sabit kıl. Terazi, Aziz ve Celi olan rahmanın elindedir. Onun ketlerinden birini kaldırıp diğerini indirir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
d) İyi sonuç için duâ

Ali imran suresi ayet 16
Onlar ki: "Rabbimiz, biz gerçekten iman ettik. Artık günahlarımızı bize bağışla ve o ateş azabından bizleri koru" diyenler;


"Onlar ki" buyruğu yüce Allah'ın: "Takvaya erenler" buyruğundan bedeldir. Bunu mef ul de kabul edebiliriz. Yani: "Onlar... diyenlerdir." Övmek suretiyle nasb olarak da kabul edilebilir.
"Ey Rabbimiz biz gerçekten iman ettik" tasdik ettik. "Artık günahlarımızı bize bağışla." Bu, günahların bağışlanması için Allah'a yapılan bir duadır. "Ve o ateş azabından bizleri koru.",

"Sabredenler" masiyetlere ve arzularına karşı direnenler. İtaatlere devam edenler diye de açıklanmıştır.

Ali imran suresi ayet 17
Sabredenler, doğru olanlar, gönülden ibadet edenler (Allah yolunda) infak edenler ve seherlerde Allah'tan mağfiret dileyenlerdir.

"Doğru olanlar" yani davranışlarında, sözlerinde samimi olanlar: "Gönülden ibadet edenler" itaat edenler "infak edenler" Allah yolunda mallarını harcayanlar. Yüce Allah, bu âyet-i kerimede kendilerine cennetlerin vadolunduğu takva sahiplerinin durumlarını açıklamaktadır.
Yüce Allah'ın: "Ve seherlerde Allah'tan mağfiret dileyenlerdir" buyruğunun anlamı hususunda farklı açıklamalar yapılmıştır.
Enes b. Malik der ki: Burada sözü geçenler, Allah'tan mağfiret dileyenlerdir. Katade ise, sözü geçenler namaz kılanlardır, demektedir.
Bu görüşler arasında bir çelişki yoktur. Çünkü bunlar hem namaz kılarlar, hem Allah'tan mağfiret isterler. Özellikle "seher vakti"nin söz konusu edilmesi duanın vakti olması ve isteklerin karşılanma ihtimali yüksek bir zaman olmasıdır. Rasûlullah (sav) yüce Allah'ın Hz. Yakub'un çocuklarına söylediğini naklettiği: "Sizin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim" (Yusuf, 12/98) buyruğunu açıklamak üzere şöyle buyurur: "Yakub onların bu mağfiret isteklerini seher vaktine erteledi." Bu hadisi Tirmizî rivayet etmiştir.
Peygamber (sav) da Hz. Cebrail'e: "Gecenin hangi vaktinde yapılan dua kabule şayandır?" diye sorunca Hz. Cebrail: Bilemiyorum, şu kadar var ki Arş seher vaktinde sarsılır" diye cevap verdi.
"Seher" denildiği gibi "sehr" de denilir. ez-Zeccâc der ki: "Seher" gecenin geçip ikinci fecrin çıktığı vakte kadarki zamandır. İbn Zeyd ise, bu vakit gecenin sonuncu altıda biridir, demektedir.
Bundan daha sahih olanı, hadis imamlarının Ebu Hureyre'den naklettikleri şu hadis-i şeriftir: Peygamber (sav) buyurdu ki: "Aziz ve celil olan Allah, her gece gecenin ilk üçte biri geçince dünya semasına iner ve der ki: Ben melik olanım. Ben melik olanım. Var mı Bana dua eden? Ben de onun duasını kabul edeyim. Var mı Benden dilekte bulunan? Ben de ona istediğini vereyim? Benden mağfiret isteyen var mı? Ben de ona mağfiret edeyim. Ve bu tan yeri ağarıncaya kadar böyle devam eder, gider." Müslim'in bir rivayetinde ise "sabah fecr ağarıncaya kadar" şeklindedir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
d) İyi sonuç için duâ

Ali imran suresi ayet 191
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler.
Ve derler ki:
"Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru."


Yani, "Bu ayetler (işaretler) , Allah'tan gafil olmayan ve tabiat hadiselerini bir hayvan gibi değil, düşünen bir insan gibi gözleyen herkesin hakikat'ı anlamasını sağlayabilir."

Evrenin sistemini yakından gözlemeleri, onları, bu hayattan sonra cezaları ve mükâfatları ile bir ahiret hayatının varolduğu fikrine götürür. Sistemin kendisi, arka-planında varolan hikmeti açıkça ortaya koyar. Bundan da anlaşılacağı üzere Hakim (hikmet sahibi) olan Yaratıcı'nın insanı yaratmasının belli bir amacı vardır. Her şeyin insanın kullanımına verilmesi ve Allah'ın, insanı, iyiyi kötüden ayırdedebilecek bir idrak merkezi ile donatmış olması açıkça gösterir ki, Allah insanı bu yaratılış amacına uygun olmadığı konusunda hesaba çekecektir. Bunun sonucu, dünyada yaptığı iyilikler nedeniyle mükâfat alacak, kötülükler nedeniyle de cezalandırılacaktır. Bu düşünce insanı, kişinin amellerinin hesaba çekileceği, ölümden sonra bir hayatın varolması gerektiği sonucuna götürür. Bu düşünceye ulaşma insanı ahiret'te cezaya çarptırılma korkusuyla doldurur ve bu nedenle kendisini Cehennem azabından koruması için Allah'a dua etmeye yöneltir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
d) İyi sonuç için duâ

Ali imran suresi ayet 193
"Rabbimiz, biz: "Rabbinize iman edin" diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür."

Aynı şekilde, evreni gözleme, doğru düşünebilen kimseleri, rasûllerin, evrenin başlangıcı, sonu ve yaratılış gayesi ile ilgili olarak ortaya koydukları dünya görüşünün asıl doğru görüş olduğu sonucuna götürür. Böylece onlar tarafından tavsiye edilip ortaya konan hayat tarzının tek doğru yol olduğu anlaşılır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
d) İyi sonuç için duâ

Ali imran suresi ayet 194
"Rabbimiz, peygamberlerine va'dettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi 'hor ve aşağılık' kılma. Şüphesiz Sen, va'dine muhalefet etmeyensin."

Bu onların Allah'ın verdiği söz konusunda şüpheye düştükleri anlamına gelmez. Fakat bu, sadece, onların söz verilen mükâfatlara kendilerinin lâyık olup olmadıklarını öğrenme konusundaki tedirginliklerine delâlet eder. Bu nedenle onlar Allah'a dua ederler: "Rabbimiz, bizi affet sen sözünden dönmezsin." Çünkü onlar kâfirlerin kendilerini bu dünyada: "Şunlara bakın, rasûllere inanmaları bile onları sefaletten kurtaramadı" diyerek alaya almaları gibi ahiret'te alaya alınmaktan korkmaktadırlar
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
d) İyi sonuç için duâ

Araf suresi ayet 126
.."Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi müslümanlar olarak öldür."

Şartların kendi aleyhlerine döndüğünü görünce Firavun, başka bir plan kurdu. Bu sefer de, tüm gösterilerinin Hz. Musa (a.s) ve sihirbazların kurmuş oldukları bir tuzağın neticesi olduğunu söyledi. Ve sonra, yaptığı bu suçlamanın doğru olduğunu itiraf etmeleri için de sihirbazları şiddetli bir ceza ve ölümle tehdit etti. Fakat bu da aleyhine döndü. Sihirbazlar bu yeni inançlarında kararlı ve uğrunda da her türlü zulme katlanmaya hazır olduklarını gösterdiklerinde bu sayede, Hz. Musa'nın (a.s) getirdiği gerçeğe olan inançlarının herhangi bir oyun değil, imanlarının samimi bir itirafı olduğunu ispatladılar. Bu yüzden de Firavun, hak ve adalet hususunda takınmış olduğu yalandan tavrı bırakmış ve açıkça despotluğa ve zulme başlamıştır.
Bu bağlamda, ayrıca dikkatten kaçmaması gereken önemli bir husus da; İmanın, bir kaç saniye içerisinde sihirbazların yapılarında meydana getirdiği inanılmaz değişikliktir. Aynı insanlar, atalarının dinine yardım etmek uğruna evlerini, barklarını terk etmişlerdi. Ve daha bir kaç dakika önce, sıkılgan ve mütevazi bir şekilde, Firavun'dan, Hz. Musa ile olan mücadelede eğer başarılı olurlarsa kendilerine ne gibi mükafatlar verileceğini soran bu insanlar şimdi, gerçek inancın cesareti ve şecaatiyle doluyorlardı. Önünde tazimle eğildikleri ve mükâfatlar istedikleri aynı krala karşı şimdi meydan okuyacak kadar cesur ve kahraman olmuşlardı. Fakat, şimdi inançlarının doğruluğuna öyle kani olmuşlardı ki artık tehdit edildikleri en korkunç işkenceler karşısında bile, bundan vazgeçmeyi düşünmüyorlardı.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
d) İyi sonuç için duâ

Araf suresi ayet 156
Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yöneldik. Dedik ki: "Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise her şeyi kapsamıştır onu korkup sakınanlara, zekâtı verenlere ve bizim ayetlerimize iman edenlere yazacağım."

Yine Musa, "Rabbim, sen bizlere, dünyada iken salih ameller işlemeyi, âhirette de günahlan bağışlanan kimseler olmayı yaz Şüphesiz ki bizler, sana yöneldik ve tevbe ettik." diye dua etmiş Allah da "Senin kavmine isabet ettirdi*ğim bu sarsıntı benim azabımdır. Bu azabımı, yaratıklarımdan dilediğime yapa-nm. Rahmetim ise dünyada iken her şeyi kuşatmış iken âhirette onu, bana ortak koşmakve isyan etmekten kaçınanlara, mallarının zekâtını vererek ve vücutla-nyla salih amel işleyerek kendilerini arındıranlara, âyet ve delillerimize iman edenlere mahsus kılacağım." diyece cevap vermiştir.

Âyet-i kerime'de, Hz, Musa'nın "Biz.sadece sana yöneldik" dediği zikre*dilmektedir. Burada ifade edilen "Yönelme"den maksat, Abdullah b. Abbas, Sa-id b. Cübeyr,, İbrahim et-Teymi, Katade, Mücahid, Ebul Aliye ve Dehhaka göre "Sana tevbe ettik." demektir. Hz. Ali (r.a.) demiştir ki:. "Yahudilere "Yahudi" adının verilmesinin sebebi, onların, "Biz ancak sana yölendik." demeleridir.

Âyet-i kerime'de "Rahmetin her şeyi kuşatmıştır." buyuru İm aktadır.

Müfessirler, rahmetin, her şeyi kuşatmasının ne demek olduğu hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

a- Abdullah b. Abbas, Ebubekr el-Hezlî, İbn-i Cüreyc ve Katadeye göre, her ne kadar âyette, Alah'ın rahmetinin her şeyi kuşattığı zikredilmiş ise de bun*dan sonra gelen âyette de belirtildiği gibi aslında, Allah'ın rahmetinin, Hz Mu-hammed'in ümmetini kuşattığı beyan edilmek istenmiştir. Bu hususta:

Ebubekir el-Heziî ve İbn-i Cüreyc bu âyetin izahında şunlan söylemiş-lerdr: "Rahmetim her şeyi kuşatmıştır." âyet-i Kerimesi inince İblis: "Ben de o şeylerden biriyim." demiştir. Bunun üzerine Allah Teâlâ, îblis'in bundan fayda*lanamayacağını beyan ederek: "Ben o rahmetimi, benden korkan, zekâtlannı ve*ren ve âyetlerimize İman edenlere tahsis edeceğim." âyetini göndermiş bu defa da Yahudiler: "Biz de Allah'tan korkuyor, zekâtımızı veriyor ve rabbimizin âyetlerine iman ediyoruz." demişler. Bunun üzerine Allah Teâlâ, Yahudilerin de bundan nasibi olmadığını beyan ederek: "Rahmetime layık olan o kişiler, ümm-hi (okur-yazarlığı olmayan) Peygambere tabi olanlardır." âyet-i Celilesini gön*dermiş ve rahmetinin, Muhammed ümmetine tahsis edildiğini beyan etmiştir.

b- Hasan-ı Basrî ve Katade'ye göre: "Bunun mânâsı "Rahmetim, dünyada Mümin, kâfir, günahkâr veya salih olan herkesi kaplamıştır. Fakat âhirette onu özellikle benden korkan zekâtını veren, âyetlerime iman eden ve Muhammede isyan etmeyen kullanma tahsis edeceğim." demektir.

c- İbn-i Zeyd ise demiştir ki: "Bu âyetin mânâsı: "Azabıma dilediğimi uğratırım." Fakat rahmetimden

kaynaklanan tevbeyi kabul etme kapısı herkese açıktır." demektir. Yeni buradaki "Rahmeften maksat, tevbedir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
d) İyi sonuç için duâ

Yusuf suresi ayet 101
"Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkânını) verdin, sözlerin yorumundan da (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada da, ahirette de benim velim Sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni salih olanların arasına kat."

Hz. Yusuf'un (a.s) dudaklarından en mutlu anında dökülen bu cümleler, gerçek bir müminin faziletleri en takdire şayan bir örnek halinde seyretmeye imkan vermektedir. Bir zamanlar kardeşlerinin kıskınçlık yüzünden kendisini öldürmeye teşebbüs ettikleri, çölden gelme bir adam... Birçok hadisenin ardından şimdi tahtta oturmakta...
Ailesinin tüm üyeleri kıtlık nedeniyle mecbur kalmış, yardım için huzurunda durmaktadır. Eğer onun yerinde dünya iktidarını ele geçirmeyi başarmış bir başkası olsaydı bunu, gücüyle övünmek, başarısıyla büyüklük taslamak, öfkesini çıkarmak, mağlub ettiği düşmanlarını kaba alaylarına maruz bırakmak için bir fırsat olarak kullanacaktır. Bunun tam aksine, gerçek Allah eri tamamiyle farklı biçimde davranır. Aynı şekilde Hz. Yusuf (a.s) , büyüklük taslayacağı ve kasılacağı yerde kendini böyle iktidar sandalyesine kadar yükselterek ve uzun süredir ayrı kaldığı insanlarla bir araya getirerek lütuf ve inayetini esirgemeyen Rabbine şükretmiştir. Kardeşlerinden intikam almak, onların bu boyun bükmüş halleriyle alay etmek yerine, olanları hatırlatacak tek bir kelime etmemiş hatta tüm suçu kendisiyle kardeşleri arasını bozan Şeytan'a yükleyerek onları savunmuştur. Hatta bunu gizli bir rahmet olarak bile değerlendirmiştir. Allah'ın kendisini tahta dek yükselttiği takdirinin sırlı vesilelerinden biri olarak... Bunları birkaç kısa cümleyle ifade ettikten sonra kendisini zindanda çürütüp bırakmak yerine hüküm ve mülk bağışlayan Rabbine şükranla yönelmiş ve yaşadığı sürece kendisini mümin ve müslüman bir kul olarak bırakmasını ve öldükten sonra da salihler zümresine katmasını niyaz etmiştir. Ne saf ve yüce bir ahlak örneği!
Tuhaftır ki, Hz. Yusuf'un (a.s) bu konuşması ne Talmud'ta ne de Kitab-ı Mukaddes'te yer almaktadır. Bu kitaplar Hz. Yusuf'un (a.s) kıssasıyla digerleri hakkında tutarsız ve önemsiz ayrıntılarla doludur gerçi ama yine de bu kitapların, manevi değerleri talim eden ve peygamberlerin gerçek ahlakı ve görevleri üzerine ışık tutan böyle şeyleri ihtiva etmemesi gerçekten gariptir.
Böylece kıssanın sonuna gelindiğinde, okuyucuya Kur'an'daki Hz. Yusuf (a.s) kıssasının Kitab-ı Mukaddes ve Talmud'ta anlatılandan kesin farklarla ayrıldığı tekrar hatırlatılmış olmaktadır. Bu kitaplar üzerine yapılacak mukayeseli bir araştırma gösterecektir ki, Kur'an'daki kıssa, diğer iki kitapta anlatılandan birçok önemli bölümde ayrılmaktadır.Kur'an bazı durumlarda ilave olaylardan haber vermekte, bazı durumlarda bir takım olayları kasten atlamakta, veya Kitab-ı Mukaddes ve Talmud'da anlatılan
bazı bölümleri nefyetmektedir. Bu yüzden Rasulullah'ın (s.a) bu kıssayı yalnızca Yahudilerden işittiği şekliyle aktardığını iddia etmek için kimseye açık kapı kalmamaktadır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
d) İyi sonuç için duâ

Şuara suresi ayet 83
Rabbim, bana hüküm ve hikmet bağışla ve beni salih olanlara kat;

Bu duanın yapıldığı zamanda Hz. İbrahim (a.s) peygamberliğe getirilmiş bulunduğundan, burada hükm, peygamberlik anlamında değildir. Bu dua peygamberlikten önce yapılmış olsa bile, peygamberlik, istek üzerine verilmeyip Allah'ın dilediğine bahşettiği bir şey olduğundan, yine peygamberlik anlamında değildir. Burada hükm, hikmet, ilim, doğru ile yanlışı ayırdetme ve yargı gücü demektir. Hz. Peygamber'den de (s.a) buna benzer bir dua nakledilmektedir ": Bize eşyayı olduğu gibi göster."

Beni salihlerin arasına kat": "Bana dünyada içinde yaşanacak salih bir topluluk ver ve ahirette beni salihlerle birlikte haşret." Salihlerle haşrolmakla kurtuluşa ermek aynı anlama gelir. Dolayısıyle, ahirete, mükafat ve cezaya inanan herkesin duası olmalıdır bu. Dünyada iken bile salih bir kişi, Allah'ın kendisini ahlâksız ve kötü bir toplum içinde yaşamaktan korumasını ve salihlerin içine katmasını arzular. Salih ve dindar bir kişi, içinde yaşadığı toplum ahlâkî-manevî yönden temizleninceye veya hakkın, doğrunun ve namusluluğun ilkelerine uygun bir başka topluma katılıncaya kadar asla rahat edemez.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
d) İyi sonuç için duâ

Şuara suresi ayet 84
Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver.

Sonrakiler içinde benim için lisan-ı sıdk kıl": "Bana, benden sonraki nesillerin ölümünden sonra beni, kendileri kötü olmakla kalmayıp arkalarında da kötülükten başka birşey bırakmayan zalimlerden biri olarak değil, iyi ve dindar biri olarak anmaları nimetini bahşet. Bana öyle salih ameller işlemeyi nasib et ki, hayatım başkaları için gelecek tüm zamanlarda bir ışık kaynağı olsun ve ben de, insanlığa faydalı olanlar içinde sayılayım."
Bu, dünyevi yücelik ve şöhret duası değil, ancak kalıcı ve değerli hizmetler sonucu kazanılabilecek gerçek büyüklük ve şöhret duasıdır. Bir insanın böyle gerçek ün ve şan kazanmasının iki hayırlı yönü vardır:
1) Dünyadakiler, kötü örnekler karşısında kendilerine takva aşılayacak ve doğru yolu izlemede cesaret verecek iyi bir örnek bulurlar.
2) Salih kişi, yalnızca ortaya koyduğu güzel örneği izleyerek doğruya yönelen nesillerin işlediklerinden de mükafat almakla kalmaz, kendi amellerine ek olarak, nesiller boyunca Kıyamet Günü'ne kadar insanlara yararlı olmakta devam eden, arkasında bıraktığı hidayet çeşmelerinden dolayı, milyonlarca insanın kendi lehine şahitliğini kazanır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
d) İyi sonuç için duâ

Şuara suresi ayet 85
Beni nimetlerle-donatılmış cennetin mirasçılarından kıl,

Şuara suresi ayet 86
Babamı da bağışla, çünkü o şaşırıp-sapanlardandır.

Bazı müfessirler, Hz. İbrahim'in (a.s) babasının bağışlanması için yaptığı bu duayı, bağışlanma ve her halûkârda İman'la bağlantılı ve İman'a bağlı olduğundan, babasına İslâm'ı kabul nimetini bahşetmesi için Allah'a dua ettiği şeklinde yorumlamışlardır. Fakat bu yorum, Kur'an'daki ilgili diğer ayetlere uygun düşmemektedir. Kur'an, Hz. İbrahim'in (a.s) , babasının acımasız davranışları karşısında yurdunu terk ederken şöyle dediğini anlatır: "Sana selam olsun" dedi, "senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim; şüphesiz o bana karşı çok lütufkârdır" (Meryem: 47) . Bu sözünü yerine getirmek için yalnızca babası için değil, hem annesi, hem de babası için istiğfarda bulunmuştur: "Rabbimiz, beni anne-babamı bağışla..." (İbrahim: 41) . Fakat ardından, bir müminin babası bile olsa, Hakk'ın düşmanının istiğfarı hak etmeyeceğini farketti: "İbrahim'in babası için istiğfarı, yalnızca ona karşı yaptığı bir vaatten ötürü idi; fakat, kendisine onun Allah düşmanı olduğu açık-seçik belli olunca ondan uzaklaştı..." (Tövbe:114) .

Şuara suresi ayet 87
Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün küçük düşürme,

Yani, "Hüküm Günü herkesin önünde, ben çaresiz görüp dururken, babama azab ederek üzerime leke getirme."
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
d) İyi sonuç için duâ

Şuara suresi ayet 87
Ve beni insanların diriltilecekleri gün küçük düşürme,

Allah'a temiz bir kalple gelenden başka kimseye malın ve oğulların fayda vermeyeceği o günde beni rezil rüsva etme, beni perişan etme ya Rabbi. Yâni babası kâfir olarak bir kimse olarak, kâfir bir babanın oğlu olarak, bir kâfirin evlâdı olarak ben o gün rezil rüsva olacağım. Ya Rabbi, ne olur beni böyle rezil rüsva bir konumda tutma! şeklinde tefsir edenler olmuşsa da mânâ pek öyle değil gibi, bun-dan genel bir mânânın olduğunu anlıyorum ben. Bundan daha genel bir mânâ ile, ya Rabbi beni o diriliş gününde günâhları çok olup, sevabı az olup cenneti hak edemeyen reziller içinde eyleme beni ya Rabbi diye dua etmiş olabilecektir İbrahîm (a.s).
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
d) İyi sonuç için duâ

Neml suresi ayet 19
..."Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat."

" Rabbim ! Beni nefsimle başbaşa bırakma ! (günah işlemekten beni koru) , (....) lütfettiğin nimetlerinden dolayı sana şükretmemi ve senin beğeneceğin faydalı iş yapmamı gönlüme ilham et !" cümlesi şunu demek ister: "Ey Rabbim ! Sen bana fevkalade üstün yetenekler bahşettin. Ancak, en ufak bir gaflet ve dikkatsizlik göstersem kulluk hududlarını aşabilir ve kibirlenip neticede doğru yoldan sapabilirim. Bundan dolayı, ey Rabbim, kötülüklerden beni alıkoy ki, tüm nimetlerinden dolayı nankörlük etmeyeyim ve sana karşı minnettarlığım devam etsin."

Ayetin "Beni salih kullarının arasına al." kısmı muhtelemen şuna işaret eder: " Ben ahirette iyi kullarının arasına alınayım ve onlarla beraber cennetine girenlerden olayım. " Çünkü salih amel işleyen kimse kendiliğinden salihlerden olur. Gene de insanın, sadece iyi amellerinin sonucu cennete girmesi mümkün değildir. Bu husus ancak Allah'ın rahmetine bağlıdır. Hadis-i Şerife göre Hz. Peygamber (s.a) bir gün şöyle buyurdular: "Sizden birisinin sadece amelleri, o kişiyi cennete sokamaz." "Durum sizin için de aynı mı, ya Rasûlellah?" diye sorulduğunda da: "Evet, yüce Allah'ın beni kaplayan rahmeti olmadıkça, ben dahi, sadece amellerimin desteği ile cennete giremeyeceğim" diye cevap verdiler.
"En-neml" insanlardan müteşekkil bir kabile, 'nemle'de bu kabileye mensup bir fert mânâsına alınırsa, Hz. Süleyman'ın (a.s) bu münasebetle yapmış olduğu duası yersiz ve mânâsız olur. Netice itibariyle bir kimsenin kabilesini güçlü bir hükümdarın ordularının yaklaşmakta olduğu hususunda uyarmasında, o hükümdarı, Allah'a böyle bir dua yapmaya zorlayacak olağanüstü hiçbir durum olmaması gerekirdi. Maamafih böyle muhteşem ve anlamlı bir güce sahip birisinin, karıncanın konuşmasını uzaktan duyabilmesi ve anlamasında şüphesiz o kimseyi gurur ve kibire sevkedecek bazı olağanüstülükler vardır. Bu da insanı gurur ve kibire sevkeder. Ancak böyle bir durumda, Hz. Süleyman'ın (a.s) yaptığı duanın bir anlamı olabilir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
DUA VAKİTLERİ VE ORTAMLARI
d) İyi sonuç için duâ

Tûr suresi ayet 28
"Hiç şüphesiz, biz bundan önce O'na dua (kulluk) ederdik. Gerçekten O, iyiliği bol, esirgemesi çok olanın ta kendisidir."

Biz, dünyada ailemizin içinde iken rabbimizin azabından ve cezalandırmasından korkuyorduk. Fakat o bize lütufta bulundu. Bizi, korktuğumuz dehşetli azaptan korudu. Biz, dünyada iken sadece ona kulluk ediyorduk o da kulluğumuzu kabul etti ve bize dilediğimizi verdi. Şüphesiz ki o, kullarına karşı çok lütufkâr ve yaratıklarına karşı çok merhametlidir. Onlara, tevbe etmeleri halinde azabetmez.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt