Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kuran-ı Kerim ezber dersimiz (1 Kullanıcı)

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
Aklımda tutamıyor, ezber yapamıyorum!





Büyük zatlar, hâfıza geriliğinden ve ezberleyememekten şikayette bulunan insanları şu hadis-i şerifte tarif edilen dört rekatlık namaza ve arkasından yapılan duaya yönlendirmişlerdir:


Bir gün Hazreti Ali, ALLAH Rasûlü’ne gelip Kur’an’ı hâfızasında tutamamaktan yakınır; “Bu Kur’an göğsümden uçup gidiyor Onu ezberimde tutamıyorum” der Bunun üzerine Rasûl-ü Ekrem Efendimiz ona, “Cuma gecesinin son üçte birinde kalk; o, meleklerin şahit olduğu zamandır, onda yapılan dualar kabul edilir Şayet o saatte kalkamazsan, gecenin evvelinde veya ortasında kalk ve dört rek’at namaz kıl Birinci rek’atında Fatiha ile Yasin’i, ikinci rek’atında Fatiha ile Duhan’ı, üçüncü rek’atında Fatiha ile Secde suresini, dördüncü rek’atında ise Fatiha ile Mülk suresini oku Tahiyyâtı bitirdiğin zaman Cenâb-ı Hakk’a güzelce hamd ü senâda bulun Bana ve diğer peygamberlere de salavât getir Erkek-kadın bütün mü’minler için ALLAH’tan mağfiret dile Bu okuduklarının akabinde de şu duayı söyle!” buyurur ve kitaplarda “Hıfz duası” adıyla yer alan duayı tekrar etmesini ister (Bu dua, “Kur’an’ı hıfz etme namazı ve duası” başlığı altında Mealli Dua Mecmuası’nın 87 sayfasında da mevcuttur)


Hazreti Ali (kerremallahu vechehu) tarif edildiği üzere bunu beş veya yedi gece yapar ve ALLAH Rasûlü’ne gelip şöyle der: “Ya Rasûlallah! Ben daha önceleri dört-beş ayeti bile ezberleyemiyordum Fakat şimdi kırk ayet kadar ezberleyebiliyorum Onu okuduğumda da sanki ALLAH’ın kitabı gözümün önündeymiş gibi oluyor Yine önceleri bir hadisi duyup tekrar ettiğimde tam ezberleyemezdim Fakat, şimdi hadisleri işitip onları rivayet ettiğimde bir harf bile kaçırmıyorum” (Tirmizî, Daavât, 114)


Ailem Dergisi
Sayı:244
 

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
502
Puanları
83
Yaş
43
ayet no:163-164
(163.ayet 23.sayfanın en altında bir satır)
( 164.ayet 24.sayfanın ilk ayeti beş satır)



esselamün aleyküm ve rahmetüllahi ve berekatüh...
hayırlı günler hepinize bütün kardeşlerim cumanız mübarek olsun
ibadet ve dualarımızın kabul olması dileğiyle
Rabbimiz bizleri yalnız başımıza bırakmasın

selam ve dua ile
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
aleyküm selam ve rahmetullahi ve berekatühü Erhan kardeşim ve tüm kardeşlerim hayırlı cumalar. amin kardeşim. Rabbim şeytanın kötülüklerin nefsimizin bildiğimiz ve bilmediğimiz şeylerin şerrinden bizleri korusun.
 

imported_mine_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Şub 2007
Mesajlar
368
Tepki puanı
1
Puanları
0
selamün aleyküm arkadaşlar hayırlı sabahlar..hayırlı cumalar cumamız mübarek olsun inşallah rabbim güzel cuma saatleri hürmetine gönlümüzden geçen muradlarımızı hakkımızda hayırlı eylesin inşallah...
 

YaralıGönül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 May 2009
Mesajlar
1,053
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
Ve Aleyküm Selam. Es Selamün Aleyküm kardeşlerim. hayırlı cumalar herkese.


KAFİRLER İSTEMESEDE , ALLAH NURUNU TAMAMLAYACAKTIR.(saff/8)
 

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
502
Puanları
83
Yaş
43
amin..amin..amin..mine kardeşim güzel duaların için Allah celle celalüh razı olsun
ve aleyküm selam..sizlerede hayırlı cuamalar imne kardeşim ve fotucu kardeşim hoş geldiniz...

selam ve dua ,ile
 

ayşe-rana

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Tem 2008
Mesajlar
1,732
Tepki puanı
46
Puanları
48
Yaş
50
tamam o zaman elif lam mimi namazda namaz haricinde ezbere okuyalım. şimdi bu mesajımı ezberi bitiremeyen varsa eğer görmesin :) yarın vericem ders olarak. bildiğiniz şekilde. bugün yüzünden okuyabilir ezberi tamamlayanlar.

(Cinnilerin azılılarına Bekara suresindeki şu âyetlerden daha şiddetli gelen bir şey yoktur. "Ve ilâhüküm ilâhün vâhidün" den itibaren iki âyet.) [Deylemi]

ayet no:163-164(163.ayet 23.sayfanın en altında 24.sayfanın ilk ayeti)

Islamiyet.gen.tr, Gelişmiş Kur'anda Ara Sistemi, Kur'an-ı Kerim'de Ara, KurandaAra, Kuran da Arama, Kuran, Kur'an, Kuran-i Kerim, kuranikerim, Quran, qur'an, Al qur'an, Quran, holyquran, holy, coran, kuruan, koran, corano,koraani, islam, muslim, alla
Bakara, Bakara Suresi, Bakara oku, Bakara dinle, sure, süre, Bakara suresi oku, kuran, kuran oku, kuran dinle, kurani kerim, kerim, kuran kerim / TÜRKÇE KURAN-I KERİM DİYANET MEALİ / KURAN.Gen.Tr, Kuran, Kur'an, Kuran-i Kerim, kuranikerim, Qura

selamün aleyküm,
sılacığım kırmızıyla olan en son satır mı ezberlenecek.

aleyküm selam erhan kardeşim,
tüm güzel gönüllü kardeşlerim hayırlı cumalar.
dün endoskopi yaptırdıktan sonra yoğun bakıma alınan bir ablamıza dualarınızı eksik etmeyin.
sabah arkadaş söyledi.su içmiş endos.den önce.
hemşireye söylemişler bir şey olur mu diye.
doktora söylemyi unutmuş hemş.
eve gidince fenalaşmış.
ciğerine su kaçmış ve kalp yetmezliği de olmuş.
velhasılı yoğun bakımda can çekişiyor.
kardeşleriyle yaşıyormuş,aileleri memlekette.
o ve tüm zor durumdaki müslüman kardeşlerimizin hayırlı kurtuluşa ermeleri için dua edelim inşALLAH.
 

NDYZLF

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Mar 2009
Mesajlar
960
Tepki puanı
6
Puanları
0
Yaş
44
Selamün Aleyküm
Herkese hayırlı cumalar,
Ayşe Rana kardeşim rabbim acil şifalar versin..
Sıla ablacığım sizden de Allah razı olsun..Sayenizde öğreniyoruz.

Rabbim hepimize zihin açıklığı versin bu yolda daim etsin..
Selam ve dua ile...
 

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
502
Puanları
83
Yaş
43
selamün aleyküm,
sılacığım kırmızıyla olan en son satır mı ezberlenecek.

aleyküm selam erhan kardeşim,
tüm güzel gönüllü kardeşlerim hayırlı cumalar.
dün endoskopi yaptırdıktan sonra yoğun bakıma alınan bir ablamıza dualarınızı eksik etmeyin.
sabah arkadaş söyledi.su içmiş endos.den önce.
hemşireye söylemişler bir şey olur mu diye.
doktora söylemyi unutmuş hemş.
eve gidince fenalaşmış.
ciğerine su kaçmış ve kalp yetmezliği de olmuş.
velhasılı yoğun bakımda can çekişiyor.
kardeşleriyle yaşıyormuş,aileleri memlekette.
o ve tüm zor durumdaki müslüman kardeşlerimizin hayırlı kurtuluşa ermeleri için dua edelim inşALLAH.




selamün aleyküm....
ayşe ablam hoş geldin cümanız mübarek olsun inşallah...
üzüldüm o kardeşimize..dualarımız kardeşimizle inşallah..
dualarınızı esirgemeyin inşallah
selam ve dua ile
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
2.GÜNÜMÜZ

euzubillehimineşşeydanirracim
bismillehirrahmanirrahim

ARKADAŞLAR İLK ÖNCE TÖVBE EDELİM:estağfurullah el azim ve etubu ileyk

SONRA RABBİMİZE HAMD EDELİM (elhamdülillehi Rabbil alemin)
PEYGAMBERİMİZE SALAVAT GETİRELİM(Allahumme salli ala seyidina Muhammed in ve ala ali seyyidina Muhammed.)

İLİM AYETİMİZİ OKUYALIMGâlû subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke entel alîmül hakîm )


Meali: - melekler: “biz, (sana itiraz olunmaktan) seni tenzih ederiz.senin bize öğrettiğinden başka, hiç bir ilmimiz yok. Muhakkak sen her şeyi hakkı ile bilensin, üstün hikmet sahibisin.” Dediler.



6. inne meal üsri yüsra(. Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.)


EZBERİ KOLAYLAŞTIRMAK İÇİN DUAMIZI OKUYALIM(Rabbi yessir vela tuassir Rabbi temmim bil hayr-Rabbim kolaylaştır Rabbim zorlaştırma Rabbim bu işimi hayırlısıyla tamamına erdir)

2.DERSİMİZ
BAKARA SURESİ 163-164.AYETLER
(163.ayet 23.sayfanın en altında bir satır --ve ilehüküm ilehüm--ile başlıyor)
( 164.ayet 24.sayfanın ilk ayeti beş satır--inne fi halkıssemeveti--ile başlayan uzun ayet)

en alttaki ayet-bir satır
Islamiyet.gen.tr, Gelişmiş Kur'anda Ara Sistemi, Kur'an-ı Kerim'de Ara, KurandaAra, Kuran da Arama, Kuran, Kur'an, Kuran-i Kerim, kuranikerim, Quran, qur'an, Al qur'an, Quran, holyquran, holy, coran, kuruan, koran, corano,koraani, islam, muslim, alla

ilk ayet-beş satır
Islamiyet.gen.tr, Gelişmiş Kur'anda Ara Sistemi, Kur'an-ı Kerim'de Ara, KurandaAra, Kuran da Arama, Kuran, Kur'an, Kuran-i Kerim, kuranikerim, Quran, qur'an, Al qur'an, Quran, holyquran, holy, coran, kuruan, koran, corano,koraani, islam, muslim, alla




yukarıdaki dua salavat tövbe mutlaka okuyoruz.
aşağıdaki linkten ya da Kuranlarımızdan okuyabiliriz.
mealini okuyalım.
yüzünden en az elli kere okuyalım.
ayet ayet ezberleyelim. birinci sayfada ezberi daha kolay yapabilmek için ipuçları var tekrar okuyalım.


BAKARA SÛRESİ
Medine döneminde inmiştir. Kur’an-ı Kerim’in en uzun sûresi olup 286 âyettir. Adını, 67-73. âyetlerde yer alan “bakara” (sığır) kelimesinden alır. Sûre, İslâm hukukunun ana konularıyla ilgili pek çok hüküm içermektedir.

Türkce Meal


Bismillahirrahmânirrahîm
163.Sizin ilahınız bir tek ilahtır. Ondan başka ilah yoktur. O Rahmân'dır, Rahîm'dir.

164.Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah'ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.



 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
bakara suresi

163-Ve ilâhüküm ilâhün vâhid, lâ ilâhe illâ hüver-rahmânür-rahîm.
164-İnne fî halkıs-semâvâti vel-ardı vahtilâfil-leyli ven-nehâri vel-fülkilletî tecrî fil-bahri bimâ yenfeun-nâse ve mâ enzelallàhu mines-semâi min mâin feahyâ bihil-arda ba'de mevtihâ ve besse fîhâ min külli dâbbetin ve tasrîfir-riyâhi ves-sehàbil-müsehhari beynes-semâi vel-ardı leâyâtin likavmin ya'kılûn.

BAKARA SÛRESİ
Medine döneminde inmiştir. Kur’an-ı Kerim’in en uzun sûresi olup 286 âyettir. Adını, 67-73. âyetlerde yer alan “bakara” (sığır) kelimesinden alır. Sûre, İslâm hukukunun ana konularıyla ilgili pek çok hüküm içermektedir.

Türkce Meal


Bismillahirrahmânirrahîm
163.Sizin ilahınız bir tek ilahtır. Ondan başka ilah yoktur. O Rahmân'dır, Rahîm'dir.

164.Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah'ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.
 

Hüzünlü

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Şub 2008
Mesajlar
2,636
Tepki puanı
16
Puanları
38
Selamün Aleyküm arkadaşlar

Hayırlı Cumalar. Gününüz aydın olsun, bugününüz dünden çok daha güzel olsun inşallah.. Her gününüz hayırlı, sağlıklı ve bereketli olsun, işleriniz rast gitsin inşallah.
 

Hüzünlü

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Şub 2008
Mesajlar
2,636
Tepki puanı
16
Puanları
38
Ezberlemede biraz geciktim. İşler çok yoğun olduğu için fırsat bulamadım, ama inşallah hafta sonu ezberlemeye çalışırım. Sıla canım, bilgilendirici yazılarını da okudum. Allah razı olsun. Çok sağol. Hayırlı Cumalar..
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
163-164. AYETLER TABERİ TEFSİRİ

163- Sizin ilahınız tek bir ilahtır, ondan başka ilah yoktur. O, çok merhamet edendir ve çok bağışlayandır.

Ey insanlar, ibadet edilmeye layık olan ilahınız tek bir ilahtır. Ondan baş­ka ilah yoktur. Ondan gayrısına ibadet etmeyin. Ona bir başka şeyi eş koşma­yın. Çünkü onun misli ve benzeri yoktur. O, çok merhamet edendir ve çok ba­ğışlayandır.

*Bir kısım âlimler, Allah tealanın birliğini şöyle izah etmişlerdir: "Al-lah´m benzeri ve emsali yoktur. Yani, Allah teala, aynı cinsten olan şeylerin biri değildir. Çünkü onun için cins söz konusu değildir. Yine Allah teala herhangi bir bütünün bölünen parçalarından biri değildir. Çünkü o, herhangibir şeyin parçası değildir. Yine Allah tealanın bir ´ligi, birbirine benzeyen iki şeyin aynı oluşu anlamında bir birlik değildir. Zira onun benzeri ve emsali yoktur.

Diğer bir kısım âlimler ise Allah tealanın birliğini şöyle izah etmişlerdir: aiisîî îeala bütün yaratıklardan ayndır. Yaratıklardan hiçbir şey onun varlığı içi­ne girmez. Allah teala da yaratıklardan herhangi birine hulul etmez. O, ayrıdır, yalnızdır, tektir.

Âyet-i kerimede Allah tealadan başka hiçbir ilah olmadığı zikredilmekte­dir. Bunun anlamı" Âlemlerin, AUahtan başka hiçbir rableri yoktur." Kullarının, Allah´tan başka ibadet etmeye layık görecekleri hiçbir ilah yoktur. Allah teala­nın dışındaki tüm varlıklar, onun yaratıklarıdır. Bu itibarla bunların hepsinin Al­lah´a itaat etmeleri, emrine boyun eğmeleri, onun dışındaki ilah, put ve tağutlara ibadet etmeyi bırakmaları gerekir. Çünkü bunların hepsi Allah´ın yaratıklarıdır. Bu itibarla Allah´ın Hanlığını kabul etmek ve onun bir´liğini ikrar etmek zorun­dadırlar. Ayrıca dünyada, içinde bulundukları bütün nimetler ve âhirette erişe­cekleri bütün mükâfaatlar, Allah´a ortak koşulan putlara ait değil sadece Allah´a aittir. Diğer yandan Allah´a ortak koşulan şeyler, dünyada da âhirette de ne her­hangi bir zarar verme gücüne sahiptirler ne de fayda sağlamaya. O halde bütün yaratıklar, Allah´tan başka ilah olmadığını kabul etmeli ve onun emir ve yasak­larına boyun eğmelidirer." demektir.

Görüldüğü gibi âyet-i kerime, müşrikleri, sapıklıklarından dolayı uyar­makta, onları, inkarcılıktan vazgeçip tevhid inancına dönmeye çağırmaktadır. Bu âyetten sonra gelen âyette ise, Allah´ın birliğini gösteren delilleri, aklını kul­lanacak olan müşriklere ğOsiennekte ve Onları uyararak şöyle buyurmaktadır: [102]



164- Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ve gündüzün değişmesinde, insanların faydasına olan şeylerle, denizde yüzün gemilerde, Allah´ın, gökten su indirip onunla, yeryüzünü ölümünden sonra diriltme­sinde, yeryüzünde her türlü canlıyı yaymasında, rüzgârı ve yerle gök ara­sında emre hazır olan bulutları çeşitli yönlere çevirmesinde, aklını kulla­nan bir topluluk için çeşitli ibretler vardır.

Şüphesiz göklerin ve yerin yoktan var edilmesinde, daha önce yapılmış bir benzeri olmaksızın meydana getirilmesinde, birbirinin zıddı olan gece ve gündüzün birbirlerini takibetmelerinde, gece gidince gündüzün, gündüz gidince de gecenin gelmesinde, insanlığın faydasına olan şeylerle denizlerde yüzen ağır yüklü gemilerde, yeryüzü kuraklaştıktan sonra, Allah´ın, gökten yağmur indirip onunla insanlar için yiyecek, hayvanlar için de yem olmak üzere yerden ibtkiler çıkarmasında, insan ve hayvanlardan her canlıyı yeryüzünde muhtelif yerlere dağıtmasında, rüzgarı bazen aşılayıcı, bazen bulutları sürükleyici, bazan da her şeyi alt üst eden bir rüzgâr olarak çeşitli yönlere çevrimesinde, sizin ve hayvan­larınızın hayat kaynağı olan yağmuru taşıyan bulutlan, çeşitli yönlere sevketme-sinde, bütün bunlarda, aklını kullananlar ve Allah´ın birliğini gösteren delilleri anlayanlar için, bunları yaratanın tek bir ilah olduğuna dâir alâmet ve deliller vardır.

Allah Teala bu âyette insanlara, ilahlarının, tapmış oldukları put ve Ta-ğutlar değil, kendilerine bu nimetleri veren Allah olduğunu haber vermekte ve her türlü ibadet ve taata ancak kendisinin layık olduğunu beyan etmektedir.

Taberi diyor ki: "Bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi hakkında iki görüş et­mektedir.

Ata b. Ebu Rebaha göre Ayet-i kerimenin nüzul sebebi şudur: Resulullah, müşriklere, Allahtan başka hiçbir ilah olmadığını ve Allah´ın tek bir ilah oldu­ğunu bildirince onlar: "Allah´ın bir olduğuna dair delil nedir? Biz bunu inkâr ediyoruz. Biz, bir´den çok ilahımız olduğunu söylüyoruz." dediler. Bunun üze­rine Allah teala bu âyeti, putlara tapan müşriklere karşı Resulullah´a bir delil ol­ması için indirdi. Zira âyet, Allah´tan başka tapılan putların hiçbir şey yapama­dıklarını, Allah tealaınn ise âyette zikredilen her şeyi yaptığnı beyan ediyor ve böylece müşrikleri susturuyor,

Ebudtlerda ve Said b. Cübeyr´e göre ise âyet-i kerimenin nüzul sebebi, müşriklerin, Resulullah´tan bir mucize istemeleridir. Allah teala onlara, gelip geçici olan bir mucizeyi gönderme yerine devamlı kalan ve akl-ı selimlere hita-bedip ikna eden bu âyet-i kerimeyi göndermiştir ki düşünsünler ve şirklerinden vaz geçsinler. Bu hususta Said b. Cübeyr diyor ki: "Kureyş müşrikleri, Yahudi­lere "Bize Musa´nın getirdiği mucizeleri anlatır mısınız?" dediler.Yahudiler de onlara Hz. Musanın asasını ve beyaz el mucizesini Anlattılar.Kureyş müşrikle­ri,Hıristiyanlara da, Hz. İsa´nın getirdiği mucizeleri sorduhır.Hıristiyanlar da onlara, Hz. İsa´nın, körleri ve alaca hastalığını yakalananları iyileştirdiğini, Alah´ın izniyle ölüleri dirilttiğini anlattılar.Kureyş müşrikleri bu defa da Resu-lullah´a: "Allah´a dua et de Safa tepesini bizim için altın yapsın ve düşmanlara karşı güçlenmiş olalım." dediler.Bunun üzerine Resulullah da rabbinden bunu istedi. Allah teala da ona:"Ren onlara istediklerini verir Safa tepesini alhn yaparım fakat artık ondan sonra da yalanlamalarına devam edecek olur­larsa ben onları, âlemlerden kimseyi uğratmadığını bir azaba uğratırım" buyurdu. Resulullah da: "Kavmimi bana bağışla da ben onları gün be gün davet edeyim." dedi. İşte bunun üzerine Allah teala bu hayet-i kerimeyi indirdi. Bu âyette zikredilen hususlar, Resulullah´a güveni sağlama bakımından. Sata tepesinin altına dönüşmesinden daha büyük ve daha etkilidir.

Taberi diyor ki: "Doğru olan görüş şudur ki: "Allah teala bu âyet-i keri­meyle kullanın, birliğine ve ilahhkta tek oluşuna dair uyarmıştır. Âyetin asıl nü­zul sebebi budur. Atâ´mn da dediği gibi bu âyet-, Resulullah´a müşriklere karşı bir delil de olabilir. Said b. Cübeyr ve Ebudderda´nın dediği gibi, müşriklerin. Resulullah´tan istediklerini bir mucizenin yerine inmiş te olabilir.

Taberi diyor ki: "Eğer denilecek olursa ki: "Bir kısım kâfirler, göklerin ve yerin yaratılmasının ve âyette zikredilen diğer şeylerin, Allah tarafından meyda­na getirildiklerini inkâr ederler. Allah´ın yaratıcılığını inkâr edenlere karşı Al­lah´ın bunları yarattığnı söylemek, onun varlığını ve birliğini gösteren bir delil olur mu? "Cevaben denilir ki: Allah´ın varlığını ve birliğini inkâr eden mülhid-lere doğrudan delil olmasa da, Allah´ın yaratıcılığın kabul eden fakat ona bir la­kım putları ortak koşan müşriklere karşı, Allah´ın birliğini ispat eden kesin bir delildir. Zira Allah teala onlara: "Ben bu şeyleri yaratıyorum, sizin bana ortak koştuğunuz şeyler ne yapıyor? Hiçbir şey yapmıyor." diyerek onları sustunmıştur. [103]

[102] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/388.

[103] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/389-390.
 

Hüzünlü

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Şub 2008
Mesajlar
2,636
Tepki puanı
16
Puanları
38
selamün aleyküm,
sılacığım kırmızıyla olan en son satır mı ezberlenecek.

aleyküm selam erhan kardeşim,
tüm güzel gönüllü kardeşlerim hayırlı cumalar.
dün endoskopi yaptırdıktan sonra yoğun bakıma alınan bir ablamıza dualarınızı eksik etmeyin.
sabah arkadaş söyledi.su içmiş endos.den önce.
hemşireye söylemişler bir şey olur mu diye.
doktora söylemyi unutmuş hemş.
eve gidince fenalaşmış.
ciğerine su kaçmış ve kalp yetmezliği de olmuş.
velhasılı yoğun bakımda can çekişiyor.
kardeşleriyle yaşıyormuş,aileleri memlekette.
o ve tüm zor durumdaki müslüman kardeşlerimizin hayırlı kurtuluşa ermeleri için dua edelim inşALLAH.

Allah Şafi ismi hürmetine ablamıza şifa versin inşallah. Ayşe kardeşim sizin kızınız nasıl oldu? Geçmiş olsun, Allah şifa versin.
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
23. 05. 2000 AKRA TEFSİR SOHBETİ
(Bakara: 163 - 164)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

Hazırlayanlar: Dr. Metin Erkaya & M. Esad Erkaya


------------------

ALLAH'IN VARLIĞI VE BİRLİĞİ



Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
Aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler! Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi, ihsânı, ikramı, hem dünyada, hem ahirette üzerinize olsun... Cenâb-ı Hak iki cihanda sizi sevindirsin, bahtiyar eylesin...


a. Allah'ın Birliği


Bakara Sûre-i Şerifesi'nin 163. ayet-i kerimesine gelmiş bulunuyoruz. Bu ayet-i kerime ve bundan sonraki 164. ayet-i kerime üzerinde yapmak istiyorum sohbetimi... Önce bu iki ayet-i kerimenin mübarek metinlerini okuyalım. Bismillâhir-rahmânir-rahîm:



(Ve ilâhüküm ilâhün vâhid, lâ ilâhe illâ hüver-rahmânür-rahîm.) (Bakara: 163)
Ondan sonraki biraz uzunca... Bismillâhir-rahmânir-rahîm:



(İnne fî halkıs-semâvâti vel-ardı vahtilâfil-leyli ven-nehâri vel-fülkilletî tecrî fil-bahri bimâ yenfeun-nâse ve mâ enzelallàhu mines-semâi min mâin feahyâ bihil-arda ba'de mevtihâ ve besse fîhâ min külli dâbbetin ve tasrîfir-riyâhi ves-sehàbil-müsehhari beynes-semâi vel-ardı leâyâtin likavmin ya'kılûn.) (Bakara: 164) Sadakallàhul-azîm.

Birinci ayet-i kerime kısa. Rabbül-àlemîn, Tebâreke ve Teàlâ Mevlâmız buyuruyor ki:
(Ve ilâhüküm ilâhün vâhid) "Ve sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. (Lâ ilâhe illâ hû) Ondan başka hiçbir ilâh yoktur, sadece o vardır. (Er-rahmânür-rahîm.) O Rahman ve Rahîm'dir." (Bakara: 163)
Bu ayet-i kerimenin sebeb-i nüzûlü hakkında buyruluyor ki: Kureyş'in İslâm'a karşı olan kâfirleri dediler ki: (Yâ muhammed, sıf lenâ rabbeke vensübhü)
"--Ey Muhammed bize Rabbini vasfeyle, onun evsafını bize söyle!" dediler.
Bu nesebe-yensübü; sevilenin güzel evsâfını saymak mânâsına. Hattâ şiirin, kasidenin böyle konuya geçen kısmına da nesîb deniliyor. Yâni, demiş oluyorlar ki Kureyşliler: "Anlat bakalım, senin Rabbin ne sıfatlara sahiptir? Onu medheyle bakalım, evsafını söyle!" dediler. Onların bu istekleri üzerine bu ayetler nâzil oldu.
Onlar müşrik oldukları için putlara tapıyorlar, 360 tane put doldurmuşlar Kâbe-i Müşerrefe'ye. Her kabilenin bir putu var, herkesin evinde bir put var. Elleriyle yaptıkları putlara tapınıyorlar.
Bu ayet-i kerime ve Kul hüvallàhu ehad Sûresi inmiş. Kul hüvallàhu ehad Sûresi de, Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin varlığının, birliğinin ve evsâfının neler olduğunu anlatan ayetlerden oluşuyor.

Burada buyruluyor ki: (Ve ilâhüküm ilâhün vâhid) Bütün insanlara, bütün zevil-ukla, bu ayet-i kerimeyi duyup anlayacak şartta ve sıfatta olan herkesin dinlemesi gereken, muhatap olarak kulak vermesi gereken bir hitâb-ı ilâhî: "Ey insanlar, ey mahlûkàt, ey yaratıklar! Sizin ilâhınız, rabbiniz, mâbudunuz tek bir ilâhtır!" Yâni şerîki, nazîri, ortağı yoktur. İki tane değildir. Hayır tanrısı, şer tanrısı, karanlık tanrısı, aydınlık tanrısı; bunların hepsi aynı görünüşü başka yönlerden görünce farklı sanmak gibi çarpık düşünceler...
İşte buna maalesef Zerdüştîler, İranlılar, Sâsânîler, İran'daki eski kadim milletler böyle iki tanrı düşünmüşler; Yezdan ve Ehrimen, Ahura-mazda ve Hürmüz diye iki tanrı düşünmüşler. Tarihten onları misal verebiliriz, bu sapık, yanlış düşünceye saplanmış kimselerin misalini vermek gerekirse.

Sonra, bazıları da her varlığı tanrı sanmış. Kendisine korku uyandıran, hürmet uyandıran, endişe uyandıran, dikkatini çeken, gözünde gönlünde büyüttüğü her varlığı tanrılaştırmış, putlaştırmış. Kimisi yıldızlara, aya, güneşe tapmış; kimisi dağlara tapmış; kimisi eski kahramanlara, millet büyüklerine tapmış... Kimisi de Yunanlılar gibi, her konunun ayrı tanrısı olduğunu düşünmüş; aşk tanrısı, şarap tanrısı, harp tanrısı gibi... Hàşâ sümme hàşâ, (Sübhànallàhi teàlâ, ammâ yek￾lüz-zàlimûne ulüvven kebîrâ) Cenâb-ı Hak bunların hepsinin söylediği iftiralardan, yalanlardan, yanlışlıklardan, sapıklıklardan münezzehtir.
Kimisi, "Allah oğul edindi, Allah'ın oğlu var, Allah'ın oğlu oldu." demiş. Kimileri, "Melekler Allah'ın kızlarıdır." demişler. Bunların hepsinin yanlışlığı bu ayet-i kerime ve İhlâs Sûresi ile ortaya konulmuş oluyor.
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
"Ey insanlar! Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Yâni şerîki, nazîri yoktur." Akıl da düşünse, bunu bulabilir. Çünkü:


(Lev kâne fîhimâ âlihetün illallàhu lefesedetâ) "Yerde gökte, yerin göğün yöneticisi olarak iki tane tanrı olsa, iki tane kuvvet olsa, ortalığı karıştırırlar, birbiriyle çatışırlardı." Birisinin yaptığını, ötekisi yaptırtmamak isterdi. Hangisinin dediği olacak?.. Birisinin dediği olacaksa, işte güçlü olan o... O zaman iki taneye lüzum olmuyor. Böyle yalan yanlış tasavvurlar olmaz, olmuyor, olamaz. Onun için burada Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin varlığı gayet kesin bir ifade ile bildiriliyor.
İnsanoğulları çok uzun asırlardan beri yeryüzünde yaşarken, bilgilerinin azlığından, tecrübelerinin, ilimlerinin geriliğinden, tarihte böyle yalan yanlış şeylere tapınmışlar. Öküze tapmışlar, kendi etraflarındaki bazı şeylere tapmışlar. Eskimoların beyaz ayıya taptığı söyleniyor. Hindistan'da yılana tapanlardan bahsediliyor. Hattâ üçyüz-dörtyüz tane din olduğu söyleniyor.
Kimisi Buda'ya tapıyor. Bir zamanlar aralarında yaşamış bir insan olduğunu bildikleri halde onun heykelini yapmışlar, tapıyorlar. Hattâ bizdeki put sözü de, köken olarak Buda kelimesinden geliyor. Çünkü atalarımız onu görmüşler. O heykele taptıklarını görünce, bir misal olarak onu söylemişler. Sonra put kelimesi özel isim olmaktan çıkıp, cins isim isim olarak dilimize yerleşmiş.

Cenâb-ı Hakk'ın şeriki, nazîri yoktur. Ondan başka mâbudlar yoktur. Ay, güneş tanrı olamaz! Dağ, ova tanrı olamaz! Beyaz ayı, öküz tanrı olamaz! Bunları artık Yirminci Yüzyıl'ın insanları anlıyorlar. Bunu söylersek, rahatlıkla kabul ettirebiliriz.
Cenâb-ı Hak oğul edinmemiştir, hanım edinmemiştir. Bunlar da çok büyük iftiralar, çok yanlış şeyler. İşte onlara anlatmamız lâzım!
Dedik ki: "İkibin yılı Tevhid Yılıdır. Artık insanlar tarihteki korkunç hatâları, kendilerini mahveden hatâları; hattâ muhterem bildikleri büyüklerinin bile razı olmayacağı hatâları terketsinler!" dedik.
Hazret-i İsâ kendisine tapılmasına razı olmaz. Kendisinin ilâh edinilmesini kendisi söylememiş. Annesinin ve kendisinin tanrı edinilmesini kendisinin söylemediği kesin. O razı değil. Hattâ bazı din büyükleri bunu kabul etmemişler, açıklamışlar.

Milâdî 325 senesinde, Kostantin İznik'te bir meclis toplamış. Yüzlerce papaz toplanmış, çeşitli İncilleri incelemişler. Teslisi, üçlemeyi, triniteyi orada çıkartmışlar. Ondan önce olmayan bir şeyi yerleştirmiş bu konsül... Kostantin'in suçu çok büyük.
Sonra, "Hayır, Allah birdir!" diyen Arius isimli papazı afaroz etmişler, dışlamışlar, bir de cezalandırmışlar. Koğmuşlar demek ki, nasıl olduysa... Demek ki içlerinde Allah'ın birliğini söyleyen varmış.
Sonra, Amerika'da Uniteryan, yâni Allah'ın birliğini kabul eden hristiyanlar var. Müslümanlara yakın diye bazıları onları tenkit etmişler. Müslümanların söylediği de o; Allah üç değildir, birdir. Hattâ bazı Amerikan reisicumhurları da Uniteryan mezhebindenmiş. Ama Avrupa'da tutunamamışlar, Amerika'ya gidip, orada yerleşmek zorunda kalmışlar.
Zâten Amerika'ya, o ilk bulunduğu, göçlerin olduğu sırada, Avrupa'da tutunamayan çeşitli baskı altındaki topluluklar gitmişler. Orada özgür yaşama imkânını bulmuşlar. Her kasaba, her şehir, her bölge paylaşılmış. Oralara yerleşmişler, kendi kafalarınca yaşıyorlar.
Meselâ Amerika'da Salt Lake City denilen bir yer var. Bazı arkadaşlar gitmiş, görmüş, ordakilerle tanışmışlar. Orada poligami dedikleri çok kadınla evlilik serbest. İçki yasak, tütün yasak... Demek ki, çeşitli inançları orada sürdürme ortamını, hürriyet ortamını bulmuşlar, dinleri için çalışmışlar. Hâlâ da çılışıyorlar dünyanın her yerinde.

Tabii, bizim de Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin varlığını, birliğini, işte bu ayet-i kerimede belirtilen gerçekleri anlatmamız lâzım!.. Biz haklıyız, ilim bizden yana, akıl bizden yana, mantık bizden yana... Ötekilerin yanlışlığı da, mantıksızlıkları da kesin olarak ortada... O halde, bizim vazife yapmamız kalıyor. Bunun için tabii, her türlü imkânları kullanmamız lâzım! Bu yanlış inançtaki insanlara ulaşmamız lâzım!..
Bazıları bizim arkadaşlara gelmişler, kendi dinlerine davet etmeye çalışmışlar. Bizim arkadaşlar da demişler ki:
"--Siz yanlış yapıyorsunuz. İyi bir şey yapıyoruz sanıyorsunuz ama, yanlış bir şeye çağırıyorsunuz. Böyle yanlış bir şeye bizi çağıracağınıza, asıl siz Allah'ın varlığını, birliğini kabul edin, yeri göğü yaratan Allah'ı kabul edin!" diye güzel telkinlerde bulunmuşlar.
Ama, yaşlı kimseleri, ihtiyarları, ölümden korkan, hayatının sonunun geldiğini hisseden, iyi bir şeyler yapmak isteyen insanları, başka kavimlerin üzerine koşturtuyorlar. İşte bu Avustralya'da çevreyi görüyoruz. Yeni Gine'yi, geri kalmış adaları görüyoruz. Oradaki tahsili olmayan, İslâm'ı bilmeyen, dinler tarihi ile ilgili konuları bilmeyen kimselere yardım edip, ilaç verip, elbise verip, açlıktan kurtarıp, kesenin ağzını açarak, onları kendi okullarına alıp, iyi yaşam tarzı sağlayıp, ama sonunda kendi fikirlerini verip, bir bakıma ahiretlerini mahvediyorlar.
Biz müslümanların da çalışması lâzım!.. Zâten bütün hak dinlerin mensublarının Allah'ın varlığını, birliğini kabul edip, müslüman olması lâzım! Onun için çalışması lâzım! Onlara karşı gerçekleri söyleme gayretini göstermesi lâzım, dini için çalışması lâzım!.. Bu çok önemli bir nokta.

"Ve sizi mâbûdunuz, ilâhınız tektir." Yâni böyle ikileme, çok tanrı düşünme vs.; bunların hepsi yanlış. (Lâ ilâhe illâ hû) Bu da ilk cümleden sonra, "Evet, tamam, bizim tanrımız birmiş de, bir taneymiş de, acaba başka tanrılar olabilir mi?" diye düşünen olursa; "Hayır!" diye, başka hiçbir tanrı olmadığını, daha kesin bir ifade ile, hiç başka türlü düşünmeye meydan kalmayacak şekilde ifade eden bir ikinci cümle ile kuvvetlendirmiş oluyor. "Ondan başka hiçbir ilâh yoktur!" Yâni, "Rabbiniz birdir, ondan başka hiçbir ilâh yoktur."
"Evet benim rabbim birdir ama, benimkinden başka ilahlar var mı?" gibi bir yanlış düşünceye kayılmasın diye, onu gayet kesin bir şekilde, kuvvetli bir ifade ile anlatıyor. (Lâ ilâhe) "Hiçbir ilâh yok; (illâ hüve) ancak o var! Ondan başka hiçbir ilâh yok!"

Lâ'ya, nâfiyetül-cins derler Arapçada; kendisinden sonra gelen cinsten hiç başka bir şeyin olmadığını bildirir. (Lâ ilâhe) "Hiçbir ilâh yoktur..." Hepsini reddediyor, olmadığını beyan ediyor. (İllâ hû) "Ancak o vardır." Hepsini nefyettikten sonra, olanı açıklıyor. Böylece hepsini temizledikten sonra, bir tanesinin olduğunu kuvvetli anlatmış oluyor. Arap dilinin bir güzel ifadesi bu.
Ancak o var. Hû, zamirdir Arapçada, o mânâsına geliyor. (Lâ ilâhe illallah) da diyoruz biz. (Lâ ilâhe illâ hû) da desek, Hû da Allah-u Teàlâ Hazretleri'ni en güzel ifade eden kelimelerden birisidir. O deyince, gayet güzel anlaşılıyor. Onun için, bazıları demişlerdir ki, "Hû ism-i a'zamdır."
Daha kuvvetli rivayetlerde ise, "Allah ism-i şerifi ism-i a'zamdır." denilmiş. Çünkü bütün sıfatları taşıyor, bütün sıfatları ifade ediyor. Bütün sıfatlara sahib olan zâtın ism-i hası, özel ismi olduğundan ism-i a'zam odur diye beyan edilmiş.
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
Bu arada bir hadis-i şerifi nakledelim: Esmâ bint-i Yezîd ibn-i Seken RA'dan şöyle rivayet edilmiş:



(İsmullàhil-a'zamü fî hâteynil-âyeteyn) "Allah'ın ism-i a'zamı bu iki ayettedir." Birisi şimdi okuduğumuz Bakara Sûresi'nin 163. ayet-i kerimesi: (Ve ilâhüküm ilâhün vâhidün lâ ilâhe illâ hüver-rahmânür-rahîm) (Bakara: 163) İkinci ayet-i kerime de: (Elîf, lâm, mîm. Allàhu lâ ilâhe illâ hüvel-hayyül-kayyûm.) (Âl-i İmran: 1-2)
Bu ikisinde de tabii müşterek olmuş olan, (hû) zamiri olmuş oluyor. Onun için, bu hadis-i şerife dayanarak (hû) zamiri ism-i a'zamdır denmiş oluyor. Sûfiyye de çok geniş anlamları gönlümüzün gözüne açtığı için, bu (hû) zamirini Allah'a delâlet eden mânâsıyla, "Hû" zikri olarak zikrederler. Bazı tarikatlarda telkin edilen zikirlerden bir tanesidir. Artık "Hû... Hû... Hû..." deyince, tevhidde en yüksek mertebeyi ifade etmiş oluyor. Oraya da ulaştırıyor ve bir nefeste çıkıveren kelimecik, insanın gönlünde Cenâb-ı Hakk'ın sevgisini, aşkını, muhabbetini meydana getiriyor. Çünkü, artık birden bire bütün esmâ ve sıfâtıyla Hak Tebâreke ve Teàlâ Hazretleri'ni ifade etmiş oluyor, düşünmüş oluyor. Ona olan aşkı, sevgisi, aşkullahı, muhabbetullahı ziyade oluyor.
"Hû" olarak, "Yâ Hû!" olarak, "Yâ men lâ hû, illâ hû!" gibi şekillerle, tekrar tekrar onu zikrederek o şevklerini, tevhid zevklerini perçinlemişler.

Peygamber SAS Medine-i Münevvere'ye vâsıl olduğu zaman, bu ayet-i kerime nâzil olmuş:


(Ve ilâhüküm ilâhün vâhid, lâ ilâhe illâ hüver-rahmânür-rahîm.) (Bakara: 163)
Allah'ın varlığını, bir tek olduğunu, şerîki, nazîri olmadığını ifade eden bu ayet-i kerimeyi Mekke'nin müşrikleri duyunca, demişler ki:
"--Bu kadar insana bir ilâh nasıl yetişecek, yeter mi?.."
"--Yâni insan sayısınca ilâh mı olsun?.." Onların sözüne karşılık herhalde böyle bir şey söylenebilirdi. "Ne demek istiyorsunuz? Cenâb-ı Hak ülûhiyyetinin kudretiyle bütün varlıkları yaratmış, hepsine de yetişir, her insana da yetişir."



(Ve hüve alâ külli şey'in kadîr.) [O her şeye kadirdir.] (Hûd: 4)
Ama müşriğin kafası almadığı için, bu kadar insana bir tane tanrı az gibi düşünüyorlar. Tabii alıştığından insanın kurtulması çok zor. Onlar 360 tane puta alışmışlar, herkesin bir putu olsun istiyorlar. Onun üzerine, 164. ayet-i kerime nâzil olmuş.

b. Kureyşlilerin Mûcize İstemeleri

Şöyle de anlatılıyor, İbn-i Abbas RA'dan rivayet edelim, rivayeti okuyalım:



(Etet kureyşün muhammeden sallallàhu aleyhi ve sellem, ve kàlû) Kureyş müşrikleri, Kureyş kabilesinden ileri gelen ve Peygamberimizle uğraşan insanlar Peygamber Efendimiz'e geldiler ve dediler ki:
(Yâ muhammed! İnnâ nürîdu en ted'uve rabbeke en yec'ale lenes-safâ zeheben feneşterî bihil-hayle ves-silâha fenü'mine bike ve nukàtile meake) "Yâ Muhammed biz istiyoruz ki, sen Rabbine dua et de, Allah bize şu Safâ tepesini altın yapsın!.."
Hani Safâ ile Merve var ya... Şimdi kralın sarayının kenarında olan, şöyle üzerinde kubbe bulunan, Mescid-i Haram'a köşe olan yer. Orası bir tepeydi eskiden. Etrafı biraz daha çukur. Cebel-i Ebî Kubeys'in eteğinde ikinci bir yükseltiydi Safâ tepesi. Safâ kaygan taş demek. Orada kaygan taşlardan bir çıkıntı olduğundan, oraya Safâ tepesi demişler.

Peygamber Efendimiz'in evi de, Safâ tepesinde mescide döndüğümüz zaman, sağ taraftaki alanda kalıyordu. Şimdi orası da mescide katıldı. Tâ ilerideki caddeye kadar Peygamber Efendimiz'in doğduğu eve kadar, Peygamber Efendimiz'in mahallesi, Mescid-i Haram'ın avlusu içine alındı, yâni duvarla çevrilmiş oldu. Ama Efendimiz'in doğduğu ev, kütüphâne olarak şimdi kullanılan binâ onun dışında... Biraz aşağı kısmında avlu duvarları var. Orası Peygamber Efendimiz'in mahallesiydi, o civarda oturuyorlardı.
Merve tepesi de, Safâ'da durup Kâbe'ye baktığımız zaman, sağ karşı tarafa geliyor. Onun da sol tarafında Dârun-Nedve'leri vardı Kureyşlilerin, yâni toplantı yaptıkları, kabile toplantılarını yaptıkları yerler vardı. Ebû Cehil'in ve sâirenin evleri de o taraftaydı. Şimdi oralarda abdest alma yerleri [ve tuvaletler] yapmışlar. Tecellî, yâni Cenàb-ı Hakkın cezası, o müşrikliklerinden dolayı, evleri öyle şeye nasip olmuş.

Öyle deyince, yâni "Safâ tepesini altın yap da, o zaman biz altınları alalım. Onunla atlar alalım, binekler alalım, silahlar alalım, sana inanıp seninle beraber çarpışalım!" demişler.
Tabii müşriklerin bir adeti var. Tarih boyunca peygamberler târihini okuduğumuz zaman, Nuh AS olsun, İbrahim AS olsun, Mûsa AS hele hele artık o çok bilinen bir şey, onun Firavun'la olan şeyleri daha çok kayda geçmiş, nisbeten daha yakın zamanda... Mucizeleri gördükleri halde inanmamaya devam edebiliyor. Yâni, "Şunu yaparsan, şuna da dua et, şöyle olursa artık inanacağız demişler. Mûsa AS'a, "Bu azâbı bizden kaldır, inanacağız!.. Şöyle bir şey göstersen inanacağız!" demişler. Demişler amma, onlar gösterildiği zaman inanmamışlar.
Bir de şimdi bunlar Safâ tepesinin altın olmasını istiyorlar. Altın olsun ama bir de paralanacaklar, pullanacaklar, kuvvetlenecekler. İman da etmedik derlerse çok büyük güçlerle, kuvvetlerle, müslümanlara daha büyük zararlar verecekler.
Cenàb-ı Hak, her şeyi bilen Mevlâ Tebâreke ve Teâlâ Hazretleri Peygamber Efendimiz'e başka mucizeleri ihsan etmiş. Eski peygamberlere nice mucizeler vermiş. Bizim Peygaberimiz'e de onların istedikleri mucizeleri vermiş. Meselâ; Ay'ın ikiye ayrılmasını istemişler. Ay'ı ikiye ayırmış. Birisi bir tepenin üstünde, birisi öbür tepenin üstünde görmüşler. Öyle yaparsan inanırız dedikleri halde inanmamışlanr.
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
Demek ki Cenàb-ı Hak, Peygamber Efendimiz dua edince veriyor ama, ötekiler yine iman etmiyorlar. Onun için bu sefer Peygamber Efendimiz demiş ki:


(Evsik￾lî lein deavtü rabbî feceale lekümüs-safâ zeheben letü'minünne bî) "Bana söz verin, te'kid edin, yemin edin, garanti, teminat verin; ben Rabbime dua edip de, Safâ tepesini altın yaparsam, bana inanacağınıza dair söz verin!" demiş. Sonra dua etmeye kalkınca, (feetâhü cibrîlü) Cebrail AS gelmiş. (Fe kàle: İnne rabbeke kad a'tâhümüs-safâ zeheben) Demiş ki:
"--Rabbin Safâ tepesini onlara altın olarak vermiş bil. Yâni, duanı kabul eder. Ama, (in lem yü'minû bike) eğer yine sana inanmazlarsa; (azzebehüm azâben lem yüazzibühû ehaden minel-àlemîn) artık âlemlerde başka kimseyi azaplandırmadığı bir azapla azaplandıracak! Tamam mı, istersen altın yapsın?.." demiş.
Peygamber Efendimiz, kavminin mucizeyi gördüğü halde inanmaması tehlikesi karşısında demiş ki: (Rabbi lâ)
"--Yapma yâ Rabbi! Safâ tepesini altın yapma ve onların istediklerini verme! Çünkü inanmazlarsa, helâk olurlar. (Bel da'ni) Bana müsaade buyur, (ve kavmî) ben kavmimin karşısında çalışayım, peygamberlik dâvetimi yapayım. (Felied'uhüm yevmen biyevmin) Gün gün onları çağırayım, yavaş yavaş anlasınlar, iknâ olsunlar da, helâk olmasınlar."

Çünkü kavminin helâk olmasını istemiyordu. Rauf ve Rahîm olduğu için Peygamber-i Zişânımız, istemiyordu. Hattâ Taif'te kendisini taşlayıp, dişini kırıp, vücudunu kanattıkları zaman bile; "Yâ Rabbi sen bunları affet, helâk etme, azab gönderme; çünkü bilmiyorlar. Anlayacaklar." diyordu.
Sonra kavmi bazı şiddetli zalimlerin helâki için, "Yâ Rasûlallah, beddua et de şunlar helâk olsun!" dedikleri zaman; "Ben bedduacı bir peygamber olarak gönderilmedim!" diye, onlara lânet etmemişti, beddua etmemişti. Sonra onların çocuklarının, nesillerinin hepsi müslüman oldular, İslâm'a güzel hizmetler ettiler. Yâni Efendimiz'in sabrı daha güzel oldu.
İşte bu ayet-i kerime bunun üzerine nazil oldu. Başka bir rivayette, Cebrâil AS:



(Ve keyfe yes'elûnekes-safâ ve hüm yeravne minel-âyâti mâ hüve a'zamü mines-safâ) diye de buyurmuş Peygamber Efendimize. Yâni, "Senden Safâ tepesinin altın olmasını nasıl isterler ki, ondan daha büyük olan mucizeleri, âyetleri gördüler ve âyât-i Kur'aniyyeyi, nice âyetleri dinlediler. Niye istiyorlar? Onlarda mü'min olmadılar, bunda da olmazlar." diye geçmiş oluyor.

c. Akıl Sahipleri İçin İbretler

İşte onun üzerine yâni bu istekleri üzerine bu âyet-i kerime 164. âyet-i kerime nâzil oldu. Onu da okuyalım çıkartalım, çünkü konu birliği var:



İç içe olanları birleştirirsek, burada ayet-i kerime yedi şey sayıyor:
1. (İnne fî halkıs-semâvâti vel-ard)
2. (Vahtilâfil-leyli ven-nehâr)
3. (Vel-fülkilletî tecrî fil-bahri bimâ yenfeun-nâs)
4. (Ve mâ enzelallàhu mines-semâi min mâin feahyâ bihil-arda ba'de mevtihâ)
5. (Ve besse fîhâ min külli dâbbeh)
6. (Ve tasrîfir-riyâh)
7. (Ves-sehàbil-müsehhari beynes-semâi vel-ard)
(Leâyâtin likavmin ya'kılûn.) "Bu yedi şey akleden insanlar, akleden bir kavm, topluluk için âyetlerdir, belgelerdir, delillerdir." (Bakara: 164)
Yâni, "Onlar belge istiyorlar, delil istiyorlar, mucize istiyorlar. İşte bunlar kafalarını kullanırlarsa tefekkür ederlerse, Allahın verdiği aklı kullanırlarsa, Safâ tepesinin altın olmasından daha önemli bir belgedir. Safâ tepesinin altın olması bir seferlik olaydır ama, bu olayları düşünürlerse, bunlar daha muazzam âyetlerdir, mucizelerdir." diye bunları sıraladı.
Şimdi bunları açıklayalım:

1. (İnne fî halkıs-semâvâti vel-ard) "Hiç şüphe yok ki semâların yâni göklerin ve yerin yaratılmasında..." Tabii nereye bağlı bu sayılanlardan birincisi: (Leâyâtin likavmin ya'kılûn) "Akleden kavim için, topluluk için bir çok âyetler vardır." Yerin göğün yaratılmasında birçok mucizeler, birçok şâyân-ı dikkat belgeler vardır demek. Birisi bu.
Cenàb-ı Hak bu yeryüzünü yaratmış ve gökleri yaratmış. Etrafımıza bakıyoruz, engin uçsuz bucaksız bir fezâ... Sonunu görmemiz mümkün değil! Çünkü bazı yıldızların ışıkları milyarlarca senede geliyor gözümüze. Şu anda ışığı gözümüze gelmiş olan yıldızlar, belki orada patladı, helâk oldu ama, onları da milyarlarca sene sonra bakanlar görecekler; eğer dünya duracaksa... Eğer daha ötelerde başka şeyler varsa, onların ışıkları da henüz o kadar milyar sene geçmediği için, bizim gözümüze gelmediğinden onları da göremiyoruz.
Onun için kâinâtın derinliğini, sonunu görmemiz en sonundaki şeyleri görmemiz imkânsız. Işık hızıyla milyarlarca sene seyahat ediyor da, ışık gözümüze öyle geliyor.

Bu kâinâtın yaratılışı, bu güneşler, bu aylar, yıldızlar, bunların seyyar ve sabit olanları, gezegen olanları, duranları, bizim bakışımıza göre ışıl ışıl... Bunların hepsi ve yeryüzünün yapısı, çekirdeği, yanardağları, dağları, ovaları, dereleri, denizleri ve bunların içindeki yaratıklar... Düşündüğü zaman bunların hepsi birer mucize, birer belge... Bunlar kendi kendine, kânun-u ilâhiye göre; fizik kânunları, kimya kânunlarına göre, gök kânunlarına göre, uzay kânunlarına göre hareket eden bu gök cisimleri, bunların yaratılışları; bunlarda çok belgeler vardır, deliller, mucizeler vardır.
Âyet kelimesinin çoğulu âyât gelir. Meselâ muallime-muallimât gibi sonu böyle "ât" gelirse, Arapçada müennes kelimelerin, yâni dişi kelimelerin çoğulu böyle yapılır. Âyet kelimesi müennestir; belge, işâret, bir şeyi isbat edici delil mânâsına.
Kur'an-ı Kerim'in âyetleri de, insanı imana getiren belge olduğu için, Allah o cümlelere de âyet ismini vermiş. Ama Kur'an-ı Kerim dışında gökyüzündeki, yerdeki bir takım olaylar da insanı imana, Allah'ın varlığını birliğini idrake götürüyorsa, onlar da âyettir. Yâni mûcizedir, mûcize-i kevniyyedir. Yâni oluşlarla, maddî âlemle ilgili olaylar da, Allah'ın varlığını gösteriyor. Meselâ, bir yerde duman varsa, ateş olduğunu gösterdiği gibi. Göklerin ve yerin yaratılışında çok belgeler var! Ne demek yâni, Safâ tepesinin altın olması küçük bir şey!.. Yerin, göğün yaratılışı çok daha muazzam değil mi?..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt