2. (Vahtilâfil-leyli ven-nehâr) "Gecenin ve gündüzün ihtilâfında..." Yâni bu ne demek?.. Gecenin gitmesi, gündüzün gelmesi; gündüzün gitmesi, arkasından gecenin gelmesi... Bu da bir muazzam olay!
Bu gece nasıl oluyor, gündüz nasıl oluyor? Bunu eskiden insanlar bilmiyorlardı, ama ilmin ilerlemesi sonunda anladılar ki, bu dünyanın dönüşüyle oluyor. Sonra gece yaz günlerinde kısa, kış günlerinde uzun oluyor. Gündüz de tersi oluyor. Birisi ötekisinin aleyhine büyüyor, ötekisi küçülüyor.
Bu gece ve gündüz muazzam bir olay... Eğer dünya kendi ekseninde dönmeseydi güneşin etrafında döner miydi?.. Dönerdi. Nitekim Ay dünyanın etrafında, kendi ekseni etrafında dönmeden dolaşıyor. Yâni hiç bir şekilde kıpırdamadan, dünyanın döndüğü gibi kendi ekseni etrafında dönmeden dolaşıyor. Bir tarafında, insanoğlunun inip de ayak basamayacağı kadar güneşten dolayı sıcaklık var, korkunç bir sıcaklık var. Bir tarafında da daimî karanlık var. Yâni Ay'a o çok sıcak yere insanoğlu inemedi. Çünkü orası hep güneşe bakan kısım. Muazzam sıcak...
Düşünün, Arabistan'a gidenler düşünsün; insan devamlı güneşte kalsa dışarıda, nasıl gölge arıyor! Ki, o bir şey değil. Çünkü dünyanın etrafında hava tabakası var, ozon tabakası var, bulutlar var... Onlar birtakım ışınları süzüyor. Ama Ay'da hiç bunların birisi yok. Orası korkunç bir sıcaklık içinde. Hayatın sürmesine, bizim hayatımızın hiç olmazsa sürmesine imkân olmayan zor şeyler.
Dünya da öyle olabilirdi. Öyle olmamış, Allah-u Teàlâ Hazretleri dünyayı döndürmüş. Bunda çok ibretler var.
Gecenin, gündüzün olması hayatın devamı için çok önemli bir şey. Düşündükçe insan ne kadar muazzam bir yaratılış, ne kadar ince bir hesap, ne kadar güzel bir şey bu gece gündüz diye anlar.
3. (Vel-fülkilletî tecrî fil-bahri bimâ yenfeun-nâs) Fülk, Arapça'da gemi demek. "O gemi ki denizde yüzüyor, insanlara fayda verecek şeyleri taşıyor." Yâni insanlara fayda verecek şeyleri taşıyarak, insanları taşıyarak, insanların ihtiyacı olan maddeleri taşıyarak, gemi denizin üstünde gidiyor. Bunda da büyük ibretler var.
Bu ummanlarda, denizlerde büyük ibretler var. Yeryüzünün büyük bir kısmının deniz olmasında, karaların az olmasında hikmet var. Bu denizler güneşten ısınınca, buharlaşıyor. Bu buharlar havaya bulut olarak çıkıyor. Yeryüzündeki hayatın ana sebeplerinden, vetirelerinden birisi su...
Ummanlar, okyanuslar, denizler ve onun üstünde gemiler batmıyor. Kanunlar var, fizik kanunları var. Bir maddenin ağırlığı, ötekisinin hafif olması... Bunların hepsinde ibretler var. Yâni düşündüğün zaman, bütün ilimlere burada böyle atıflarda, işâretlerde bulunuluyor. O da büyük bir ibret verici olay.
4. (Ve mâ enzelallàhu mines-semâi min mâin feahyâ bihil-arda ba'de mevtihâ) "Gökten Allah'ın su cinsinden indirdiği yağmurlarda ve onunla yeryüzü ölmüş gibiyken onu diriltmesinde de çok ibretler var!"
Gökten yamurların yağması gerçekten ne kadar muazzam bir olay... Yâni nasıl yaratmış Cenàb-ı Rabbül-àlemin; sular buhar oluyor, küme küme bulutlar oluyor. Cenàb-ı Hak suları taşıttırıyor. Sonra gökten yere yağıyor. Yeryüzü ölmüş gibiyken, bitkiler ölmüş gibiyken, sararmış solmuşken, susuzluktan kırılıyorken gökten yağmur yetişiyor.
Yağmura bizim ecdâdımız ne güzel isim vermiş, "rahmet" diye... Rahmet yağıyor diyoruz. Yağmur demiyoruz, rahmet diyoruz. "Rahmet yağıyor, koş çamaşırları topla, ıslanacak!" diyoruz. Ama gerçekten, yağmurlar Cenàb-ı Hakk'ın ne kadar büyük bir kudreti, ne kadar güzel bir rahmeti ki; bitkiler onunla yeşeriyor, hayvanlar, insanlar o sulardan istifade ediyorlar. Onlarla biten meyvaları, sebzeleri, yeşillikleri yiyorlar. Onları yiyerek büyüyen mahlukları, koyunları, diğer evcil hayvanları yiyorlar; evcil olmayan hayvanları avlıyorlar.
Yâni ne kadar muazzam bir düzen, tabiatın düzeni. Bu suların yukarıdan yağıp da, ölüyken, ölmüş gibiyken yeryüzünün bu sularla dirilmesi... Bunlar da büyük ibretler.
5. (Ve besse fîhâ min külli dâbbeh) "Ve Cenàb-ı Hakk'ın yeryüzüne her çeşit mahlûkattan cins cins yaratıklar yayması..." Yâni bu da büyük ibret verici bir şey. Yeryüzüne, çevremize bakıyoruz; gözümüzün gördüğü, görmediği tanıdığımız, tanımadığımız her birisi bir vazifeli nice mahlûk var. Hepsinin faydası var...
Şimdi meselâ, "Aman mikropları niye yarattı Cenàb-ı Hak?" dese birisi; onların da faydası var. Bakterilerin, mikropların faydası var. Şimdi bazı maddeler var, bazı naylon çeşitleri, plastik çeşitleri, dayanıklı; onları çürütemiyor bakteriler. Batılılar "Onları nasıl yok edeceğiz?" diye düşünüyorlar, insanların başına belâ oluyor. Çabuk çürüyenini arıyorlar.
Hatta Almanya'da, geç çürüyen, sağda solda çöp olarak kalan maddeleri kullanmayı yasakladılar. Yerine böyle kâğıt gibi, bez gibi eşyaları koyma, alışveriş yapıldığı zaman alınanları koyma malzemeleri teşvik ettiler. Ötekileri de yasaklıyorlar, çünkü çevre bozuluyor.
Demek ki mikropların da, bakterilerin de hepsinin bir görevi var. Böceklerin, ağaçların, arıların, kuşların, sineklerin, çiçeklerin tozlaşmasında vs... Yâni hangi mahlûka baksanız, hangi olayı inceleseniz, onlarda Cenàb-ı Hakk'ın varlığına, birliğine, kudretine, ilmine, sanatına sonsuz âyetler, yâni belgeler, işâretler var.
Burada tabii atladığım kelime; (dâbbeh) ne demek? İsm-i fâilin müennesi bu sîga. "debbe" Yeryüzünde kımıldamak, yürümek demek. Kımıldayıp haraket eden her şeye dâbbeh derler. Böyle yeryüzünde hareket eden nice mahlûk. Yâni canlı hayvan dediğimiz şeyler.
Onları yaymış çeşit çeşit Cenàb-ı Hak. Hepsinin kendine göre meziyetleri, güzellikleri var. Çölde deve yaratmış; ayakları kuma batmıyor, geniş. Sırtında yağ ve su biriktirebiliyor. Bacakları uzun, kumlara batmayacak şekilde.
Sulak yerlerde, suya müsait hayvanlar yaratmış. Bazı mahluklar hem suda yaşıyor, hem havada uçuyor. Bazıları hem toprakta yaşıyor, hem suda yaşıyor. Kimisi toprağın derinliklerinde... Solucanlar, yılanlar, böcekler, türlü türlü mahlûkat... Bunların hepsi ibret.
6. (Ve tasrîfir-riyâh) "Ve rüzgârların oradan oraya esmesinde çok büyük ibretler var." Yâni, yeryüzünde hava hareketleri olmasa, rüzgârlar olmasa durum ne olurdu, ne kadar güç durumlar olurdu. Bu rüzgarların hepsinde çok faydalar var.
Rüzgarların oradan oraya sevkedilmesinde çok hikmetler var.
7. (Ves-sehàbil-müsehhari beynes-semâi vel-ard) "Yer ile gök arasında musahhar durumda, yâni orası imkân olarak ona açılmış, insanların emrine verilmiş bulutlar." Bulut, yağmur tanelerinden oluşan bir varlık. Ne yapıyor?.. Rahmet getiriyor, yağmur getiriyor, gölge getiriyor. Güneşin fazlalığını, zararlı ışınlarını süzüyor. Bunda da çok ibretler var.
İşte bu sayılanlar altı mı oldu, yedi mi oldu; bütün bunların hepsinde, (leâyâtin) çok belgeler, mûcizeler, deliller var.
(Likavmin ya'kılûn) Kavim ne demek?.. Bizdeki kavmiyet, Türk kavmi, Rus kavmi, Bulgar kavmi filân mânâsına değil; insanların topluluğu mânâsına.,, "İnsan toplulukları için, daha doğrusu akleden topluluklar için, akleden insanlar için, nice nice belgeler vardır."
İşte bu akletmek çok önemli. Cenàb-ı Hak'ın yarattığı kullara bahşettiği nimetlerin içinde, en kıymetlisi akıldır. Çünkü imanı da insan akıl ile algılayıp kabul ediyor, değerlendiriyor. Ama akl-ı selim olmalı, yâni akıl sağlam çalışmalı. Eğer bozuksa, bozuk akıl doğru değerlendiremez; bozuk terazi doğru tartmadığı gibi, bozuk ayna doğru görüntü vermediği gibi, yamuk testerenin doğru kesmediği gibi... Her şeyin yamuğu iyi olmaz.
Şöyle hastalıksız, sağlıklı, esen, sâlim akla sahip, akledebilen, tefekkür edebilen, aklını kullanan, bilgiyi değerlendirebilen insanlar için çok belgeler vardır.
Yeryüzü bir kitaba benzetilmiş, zarif insanlar tarafından. Ve bu yeryüzündeki varlıklar ve cereyân eden olaylar da, hepsi birer âyete benzetilmiş. Yâni akıllı bir insan bu yeryüzü kitabının sayfalarını çevirip, olaylara, varlıklara bakıp, buradan çıkartılması gereken bilgileri çıkartır. Alınması gereken dersleri alır, imanını kuvvetlendirir.
En kuvvetli imana sahip olan insanlar, en âlim insanlardır. Allah'ı en iyi bilen, Allah'a en iyi kulluk eden, Allah'tan en çok korkan, en çok edebine sahip olan, takınan insanlar âlim insanlardır, aklını kullanan insanlardır.
(İnnemâ yahşellâhe min ibâdihil-ulemâ) [Kulları içinden ancak alimler, Allah'tan gereğince korkar.] (Fâtır: 28) Onun için ilim ve âlim çok kıymetlidir. Akıl çok önemlidir İslâm'da... Hatta İslâm'ın beş ana amacından bir tanesi aklı korumaktır. İslâm niçin gelmiştir, Allah niçin peygamberler gönderiyor, İnsanlara neyi öğretmek murad ediyor Cenàb-ı Hak?..
Bir; doğru inancı öğretmek, imanı korumak... İki; aklı hâkim kılmak, aklı korumak. Onun için aklı gideren içki vs. uyuşturucu yasak. Çünkü aklı engelliyor, akıl nimetini kullandırtmıyor. İslâm aklı korumayı amaçlıyor.
Sonra, nesli korumayı amaçlıyor. Neslin sağlam, sahipli ve itinâlı büyümesini sağlamaya çalışıyor. Onun için zina yasak... Onun için evlilik var... Anne belli, baba belli, sorumlulukları belli nesil yetişecek.
Ondan sonra, malı korumayı amaçlıyor. Onun için malı telef etmek yoktur. İslâm'da zarara zararla mukàbele yoktur. Birisi bana zarar verdi diye onun malına zarar verilmez.
Böylece İslâm beş şeyi koruyor. Bütün Allah'ın âyetleri, ahkâmı incelendiği zaman bu muazzam gayeler ortaya çıkıyor.
Demek ki, İslâm her güzel şeyin korunmasını amaçlayan, bozgunculuğu, bozmayı yasaklayan bir sistem. Fesad da bozulma demek Arapça'da zâten. Salâh da, sàlih olmak, uygun olmak, iyi olmak demek. Her şeyin salâhını sağlamak, fesâdını engellemeye çalışmak amacını güdüyor.
İslâm'ın koruduğu en başta gelen şeylerden birisi de akıl... Aklı olanlara ne mutlu! Aklını kullananlara ne mutlu! Aklı sâlim olanlara, selim olanlara ne mutlu!..
Cenàb-ı Hak kullarına çok büyük meziyetler veriyor, ama bazıları bu meziyetleri güzel kullanmıyorlar. Bu aklımızı Cenàb-ı Hak nasib etsin, yerli yerinde kullanalım!.. Cenàb-ı Hakk'ın rızasına uygun işler yapalım!.. Ömrümüzü güzel geçirelim, hayat imtihanını başaralım ve Cenàb-ı Hakk'ın huzuruna sevdiği, razı olduğu kullar olarak varalım!.. Akleden insanlardan, kavimlerden olalım!.. Etrafımıza bakıp gerçekleri gören insanlardan olalım!..
Gözleri açık olduğu halde, bakar kör olanlardan, Allah'ın âyetlerini görmeyenlerden, kâinâtı anlamayanlardan, varlıklardan derslerini çıkarmayanlardan, gàfillerden, câhillerden, kâfirlerden, müşriklerden Cenàb-ı Hak bizi uzak eylesin... İman ile yaşatsın; huzuruna sevdiği, râzı olduğu mü'min-i kâmil kullar olarak varmayı nasib etsin... Cennetiyle, cemâliyle cümlenizi, cümlemizi müşerref eylesin...
Aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler! Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
23. 05. 2000 - AVUSTRALYA
t000523.html
ALINTIDIR
Bu gece nasıl oluyor, gündüz nasıl oluyor? Bunu eskiden insanlar bilmiyorlardı, ama ilmin ilerlemesi sonunda anladılar ki, bu dünyanın dönüşüyle oluyor. Sonra gece yaz günlerinde kısa, kış günlerinde uzun oluyor. Gündüz de tersi oluyor. Birisi ötekisinin aleyhine büyüyor, ötekisi küçülüyor.
Bu gece ve gündüz muazzam bir olay... Eğer dünya kendi ekseninde dönmeseydi güneşin etrafında döner miydi?.. Dönerdi. Nitekim Ay dünyanın etrafında, kendi ekseni etrafında dönmeden dolaşıyor. Yâni hiç bir şekilde kıpırdamadan, dünyanın döndüğü gibi kendi ekseni etrafında dönmeden dolaşıyor. Bir tarafında, insanoğlunun inip de ayak basamayacağı kadar güneşten dolayı sıcaklık var, korkunç bir sıcaklık var. Bir tarafında da daimî karanlık var. Yâni Ay'a o çok sıcak yere insanoğlu inemedi. Çünkü orası hep güneşe bakan kısım. Muazzam sıcak...
Düşünün, Arabistan'a gidenler düşünsün; insan devamlı güneşte kalsa dışarıda, nasıl gölge arıyor! Ki, o bir şey değil. Çünkü dünyanın etrafında hava tabakası var, ozon tabakası var, bulutlar var... Onlar birtakım ışınları süzüyor. Ama Ay'da hiç bunların birisi yok. Orası korkunç bir sıcaklık içinde. Hayatın sürmesine, bizim hayatımızın hiç olmazsa sürmesine imkân olmayan zor şeyler.
Dünya da öyle olabilirdi. Öyle olmamış, Allah-u Teàlâ Hazretleri dünyayı döndürmüş. Bunda çok ibretler var.
Gecenin, gündüzün olması hayatın devamı için çok önemli bir şey. Düşündükçe insan ne kadar muazzam bir yaratılış, ne kadar ince bir hesap, ne kadar güzel bir şey bu gece gündüz diye anlar.
3. (Vel-fülkilletî tecrî fil-bahri bimâ yenfeun-nâs) Fülk, Arapça'da gemi demek. "O gemi ki denizde yüzüyor, insanlara fayda verecek şeyleri taşıyor." Yâni insanlara fayda verecek şeyleri taşıyarak, insanları taşıyarak, insanların ihtiyacı olan maddeleri taşıyarak, gemi denizin üstünde gidiyor. Bunda da büyük ibretler var.
Bu ummanlarda, denizlerde büyük ibretler var. Yeryüzünün büyük bir kısmının deniz olmasında, karaların az olmasında hikmet var. Bu denizler güneşten ısınınca, buharlaşıyor. Bu buharlar havaya bulut olarak çıkıyor. Yeryüzündeki hayatın ana sebeplerinden, vetirelerinden birisi su...
Ummanlar, okyanuslar, denizler ve onun üstünde gemiler batmıyor. Kanunlar var, fizik kanunları var. Bir maddenin ağırlığı, ötekisinin hafif olması... Bunların hepsinde ibretler var. Yâni düşündüğün zaman, bütün ilimlere burada böyle atıflarda, işâretlerde bulunuluyor. O da büyük bir ibret verici olay.
4. (Ve mâ enzelallàhu mines-semâi min mâin feahyâ bihil-arda ba'de mevtihâ) "Gökten Allah'ın su cinsinden indirdiği yağmurlarda ve onunla yeryüzü ölmüş gibiyken onu diriltmesinde de çok ibretler var!"
Gökten yamurların yağması gerçekten ne kadar muazzam bir olay... Yâni nasıl yaratmış Cenàb-ı Rabbül-àlemin; sular buhar oluyor, küme küme bulutlar oluyor. Cenàb-ı Hak suları taşıttırıyor. Sonra gökten yere yağıyor. Yeryüzü ölmüş gibiyken, bitkiler ölmüş gibiyken, sararmış solmuşken, susuzluktan kırılıyorken gökten yağmur yetişiyor.
Yağmura bizim ecdâdımız ne güzel isim vermiş, "rahmet" diye... Rahmet yağıyor diyoruz. Yağmur demiyoruz, rahmet diyoruz. "Rahmet yağıyor, koş çamaşırları topla, ıslanacak!" diyoruz. Ama gerçekten, yağmurlar Cenàb-ı Hakk'ın ne kadar büyük bir kudreti, ne kadar güzel bir rahmeti ki; bitkiler onunla yeşeriyor, hayvanlar, insanlar o sulardan istifade ediyorlar. Onlarla biten meyvaları, sebzeleri, yeşillikleri yiyorlar. Onları yiyerek büyüyen mahlukları, koyunları, diğer evcil hayvanları yiyorlar; evcil olmayan hayvanları avlıyorlar.
Yâni ne kadar muazzam bir düzen, tabiatın düzeni. Bu suların yukarıdan yağıp da, ölüyken, ölmüş gibiyken yeryüzünün bu sularla dirilmesi... Bunlar da büyük ibretler.
5. (Ve besse fîhâ min külli dâbbeh) "Ve Cenàb-ı Hakk'ın yeryüzüne her çeşit mahlûkattan cins cins yaratıklar yayması..." Yâni bu da büyük ibret verici bir şey. Yeryüzüne, çevremize bakıyoruz; gözümüzün gördüğü, görmediği tanıdığımız, tanımadığımız her birisi bir vazifeli nice mahlûk var. Hepsinin faydası var...
Şimdi meselâ, "Aman mikropları niye yarattı Cenàb-ı Hak?" dese birisi; onların da faydası var. Bakterilerin, mikropların faydası var. Şimdi bazı maddeler var, bazı naylon çeşitleri, plastik çeşitleri, dayanıklı; onları çürütemiyor bakteriler. Batılılar "Onları nasıl yok edeceğiz?" diye düşünüyorlar, insanların başına belâ oluyor. Çabuk çürüyenini arıyorlar.
Hatta Almanya'da, geç çürüyen, sağda solda çöp olarak kalan maddeleri kullanmayı yasakladılar. Yerine böyle kâğıt gibi, bez gibi eşyaları koyma, alışveriş yapıldığı zaman alınanları koyma malzemeleri teşvik ettiler. Ötekileri de yasaklıyorlar, çünkü çevre bozuluyor.
Demek ki mikropların da, bakterilerin de hepsinin bir görevi var. Böceklerin, ağaçların, arıların, kuşların, sineklerin, çiçeklerin tozlaşmasında vs... Yâni hangi mahlûka baksanız, hangi olayı inceleseniz, onlarda Cenàb-ı Hakk'ın varlığına, birliğine, kudretine, ilmine, sanatına sonsuz âyetler, yâni belgeler, işâretler var.
Burada tabii atladığım kelime; (dâbbeh) ne demek? İsm-i fâilin müennesi bu sîga. "debbe" Yeryüzünde kımıldamak, yürümek demek. Kımıldayıp haraket eden her şeye dâbbeh derler. Böyle yeryüzünde hareket eden nice mahlûk. Yâni canlı hayvan dediğimiz şeyler.
Onları yaymış çeşit çeşit Cenàb-ı Hak. Hepsinin kendine göre meziyetleri, güzellikleri var. Çölde deve yaratmış; ayakları kuma batmıyor, geniş. Sırtında yağ ve su biriktirebiliyor. Bacakları uzun, kumlara batmayacak şekilde.
Sulak yerlerde, suya müsait hayvanlar yaratmış. Bazı mahluklar hem suda yaşıyor, hem havada uçuyor. Bazıları hem toprakta yaşıyor, hem suda yaşıyor. Kimisi toprağın derinliklerinde... Solucanlar, yılanlar, böcekler, türlü türlü mahlûkat... Bunların hepsi ibret.
6. (Ve tasrîfir-riyâh) "Ve rüzgârların oradan oraya esmesinde çok büyük ibretler var." Yâni, yeryüzünde hava hareketleri olmasa, rüzgârlar olmasa durum ne olurdu, ne kadar güç durumlar olurdu. Bu rüzgarların hepsinde çok faydalar var.
Rüzgarların oradan oraya sevkedilmesinde çok hikmetler var.
7. (Ves-sehàbil-müsehhari beynes-semâi vel-ard) "Yer ile gök arasında musahhar durumda, yâni orası imkân olarak ona açılmış, insanların emrine verilmiş bulutlar." Bulut, yağmur tanelerinden oluşan bir varlık. Ne yapıyor?.. Rahmet getiriyor, yağmur getiriyor, gölge getiriyor. Güneşin fazlalığını, zararlı ışınlarını süzüyor. Bunda da çok ibretler var.
İşte bu sayılanlar altı mı oldu, yedi mi oldu; bütün bunların hepsinde, (leâyâtin) çok belgeler, mûcizeler, deliller var.
(Likavmin ya'kılûn) Kavim ne demek?.. Bizdeki kavmiyet, Türk kavmi, Rus kavmi, Bulgar kavmi filân mânâsına değil; insanların topluluğu mânâsına.,, "İnsan toplulukları için, daha doğrusu akleden topluluklar için, akleden insanlar için, nice nice belgeler vardır."
İşte bu akletmek çok önemli. Cenàb-ı Hak'ın yarattığı kullara bahşettiği nimetlerin içinde, en kıymetlisi akıldır. Çünkü imanı da insan akıl ile algılayıp kabul ediyor, değerlendiriyor. Ama akl-ı selim olmalı, yâni akıl sağlam çalışmalı. Eğer bozuksa, bozuk akıl doğru değerlendiremez; bozuk terazi doğru tartmadığı gibi, bozuk ayna doğru görüntü vermediği gibi, yamuk testerenin doğru kesmediği gibi... Her şeyin yamuğu iyi olmaz.
Şöyle hastalıksız, sağlıklı, esen, sâlim akla sahip, akledebilen, tefekkür edebilen, aklını kullanan, bilgiyi değerlendirebilen insanlar için çok belgeler vardır.
Yeryüzü bir kitaba benzetilmiş, zarif insanlar tarafından. Ve bu yeryüzündeki varlıklar ve cereyân eden olaylar da, hepsi birer âyete benzetilmiş. Yâni akıllı bir insan bu yeryüzü kitabının sayfalarını çevirip, olaylara, varlıklara bakıp, buradan çıkartılması gereken bilgileri çıkartır. Alınması gereken dersleri alır, imanını kuvvetlendirir.
En kuvvetli imana sahip olan insanlar, en âlim insanlardır. Allah'ı en iyi bilen, Allah'a en iyi kulluk eden, Allah'tan en çok korkan, en çok edebine sahip olan, takınan insanlar âlim insanlardır, aklını kullanan insanlardır.
(İnnemâ yahşellâhe min ibâdihil-ulemâ) [Kulları içinden ancak alimler, Allah'tan gereğince korkar.] (Fâtır: 28) Onun için ilim ve âlim çok kıymetlidir. Akıl çok önemlidir İslâm'da... Hatta İslâm'ın beş ana amacından bir tanesi aklı korumaktır. İslâm niçin gelmiştir, Allah niçin peygamberler gönderiyor, İnsanlara neyi öğretmek murad ediyor Cenàb-ı Hak?..
Bir; doğru inancı öğretmek, imanı korumak... İki; aklı hâkim kılmak, aklı korumak. Onun için aklı gideren içki vs. uyuşturucu yasak. Çünkü aklı engelliyor, akıl nimetini kullandırtmıyor. İslâm aklı korumayı amaçlıyor.
Sonra, nesli korumayı amaçlıyor. Neslin sağlam, sahipli ve itinâlı büyümesini sağlamaya çalışıyor. Onun için zina yasak... Onun için evlilik var... Anne belli, baba belli, sorumlulukları belli nesil yetişecek.
Ondan sonra, malı korumayı amaçlıyor. Onun için malı telef etmek yoktur. İslâm'da zarara zararla mukàbele yoktur. Birisi bana zarar verdi diye onun malına zarar verilmez.
Böylece İslâm beş şeyi koruyor. Bütün Allah'ın âyetleri, ahkâmı incelendiği zaman bu muazzam gayeler ortaya çıkıyor.
Demek ki, İslâm her güzel şeyin korunmasını amaçlayan, bozgunculuğu, bozmayı yasaklayan bir sistem. Fesad da bozulma demek Arapça'da zâten. Salâh da, sàlih olmak, uygun olmak, iyi olmak demek. Her şeyin salâhını sağlamak, fesâdını engellemeye çalışmak amacını güdüyor.
İslâm'ın koruduğu en başta gelen şeylerden birisi de akıl... Aklı olanlara ne mutlu! Aklını kullananlara ne mutlu! Aklı sâlim olanlara, selim olanlara ne mutlu!..
Cenàb-ı Hak kullarına çok büyük meziyetler veriyor, ama bazıları bu meziyetleri güzel kullanmıyorlar. Bu aklımızı Cenàb-ı Hak nasib etsin, yerli yerinde kullanalım!.. Cenàb-ı Hakk'ın rızasına uygun işler yapalım!.. Ömrümüzü güzel geçirelim, hayat imtihanını başaralım ve Cenàb-ı Hakk'ın huzuruna sevdiği, razı olduğu kullar olarak varalım!.. Akleden insanlardan, kavimlerden olalım!.. Etrafımıza bakıp gerçekleri gören insanlardan olalım!..
Gözleri açık olduğu halde, bakar kör olanlardan, Allah'ın âyetlerini görmeyenlerden, kâinâtı anlamayanlardan, varlıklardan derslerini çıkarmayanlardan, gàfillerden, câhillerden, kâfirlerden, müşriklerden Cenàb-ı Hak bizi uzak eylesin... İman ile yaşatsın; huzuruna sevdiği, râzı olduğu mü'min-i kâmil kullar olarak varmayı nasib etsin... Cennetiyle, cemâliyle cümlenizi, cümlemizi müşerref eylesin...
Aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler! Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
23. 05. 2000 - AVUSTRALYA
t000523.html
ALINTIDIR