BEN SENİ UNUTMAK İÇİN SEVMEDİM
BEN SENİ UNUTMAK İÇİN SEVMEDİM
BEN SENİ UNUTMAK İÇİN SEVMEDİM
Anladım, aşkın ardına düşünce seni. Nisan’ın avuçlarımıza bırakıverdiği müjdeyi... Günler seni solukluyor şimdi... Firavunların bile bir şeyler beklediği o kapı, sonuna kadar açılıyor şimdi. Kalplerin çiçeklenme zamanı şimdi... Ömür defterinden tertemiz bir sayfa açıp, gül kokulu notlar düşme zamanı şimdi... Fazlalıkları atma zamanı, topraktan, sudan, çocuklardan, ağaçlardan ve oruçtan af dileme zamanı şimdi... Bir yetimin gözyaşlarını silme, merhametle beraber kazınan yüreklere merhamet etme zamanı şimdi... Duaların göğe çıkma zamanı şimdi... Muhammedsiz muhabbette susma zamanı şimdi... Taşlaşmış yüreklerimizi taşımaktan yorulmuş, dönmeye mecali kalmamış dünyanın aklanma, hafifleme zamanı şimdi... Dikenlerin bile bir hoş, gayrı gül kokma zamanı şimdi... Hira’nın mahzunluğunu üzerinden atma zamanı şimdi... Sen varsın ya, al güneşin gökyüzünü terk etme zamanı şimdi... Yine geldi Rahmet ayı demek ki affa layık birileri var hala yeryüzünde, seni sevenler sayesinde aklanıyor yerküre, onları bulma zamanı şimdi...
Anladım; seni sevmek de zor, yazmak da... Rüyalarıma girmedin, gözüme rengini vermedin, soluğuma karışmadın hala... Kelimelerimi sevgiye batırıp çıkarıyorum, cümlelerimi sevginle kuruyorum ama sevgimi anlatamıyorum sana... Hırkanı, sakalını koruduğum kadar sahip çıkamıyorum manevi mirasına... Adını aramıyorum -günün hastalıklarına ait kirlilikte- kıyına vardığımda... Tanımlamaya elverişsiz bir yolculuğa çıksam, içimin nadaslı tarlalarında, yüreğim filtreden geçebilse Ramazan’da, elimden tutsa rahmet melekleri, her gün bir hücrem arınsa. İman sancısını bir nebze olsun hissedebilsem yüreğimde...
“Özlenenle” özleyenin bitimsiz vuslatı biter mi? Yaşamın anlamı canlanır mı? Kalbin gün dönümü başlar mı?
"La" ile yıkıp, "illallah" ile inşa etsen yepyeni bir hayatı. Ya da senin rolünü oynasak hiç olmazsa, toplasak sokaklardan Ebu Zer’leri, uzatsak ellerimizi çağın yetimlerine, zedelerine... Güneş gibi yalnız güvercinlerin değil, sırtlanların üzerine de doğsak. Yarasalar bile yok edemese ışığımızı... Senede bir gün girer miydin rüyalarımıza?
Sana ne dost, ne yar, ne sırdaş diyeceğim.
Sana hem dost, hem yar, hem sırdaş diyeceğim.
Anladım; bir gün kokladığım gül kokusu sonuncusu olacak. Para için hayatını harcayanlar, karşılığında daha kıymetli bir şey alamayacak. Mezar taşı önünde kırılan hayal, hayalden sayılmayacak. Ben kendime ağlarken Uhud da bize ağlayacak. Milyonlarca yürek, milyonlarca koku, milyonlarca heyecan, milyonlarca yaşanmışlık... gibi herkes soğuk ve dar rakamların içine sıkışabilir bir hal olacak. Nice kaprisler, hırslar nefretleri gözkapaklarının gerisinde sıralanacak, ödünç alınan renkler, gülüşler iade edilecek. Borç alınan bakışlar verilecek. Bin birlik bire inecek, çokluk tekleşecek. Tüm insanlar aynı safta dizilecek. Başkalarını kalbinde yaşatacağını söyleyenlerin bu kalpleri sessizleşecek...
Anladım; hiçlikten geldik, her şeye uğradık. Sadece her şeyin alnına bir “Niçin?” sorusunu yapıştırmak için. Yokken niye var edilmişiz, her şey bir hiçken neden her şey olmuş? Anladım; tatlı bal bize zehirli bir sineğin eliyle yedirilir. İpek, elsiz bir sineğin eliyle giydirilir. Elektronlar fırıl fırıl dönerler yörüngelerinde. Anladım; kir ve çöp yeryüzüne insanla gelir. Büyüyünce doktor olmak isteyen çocuklar, büyüyünce cellât olur. Miras için babalarını, kalpleri için sevdiklerini, ilkeleri için kendilerini öldürür. Anladım; kötü bakan, Yusuf’u çirkin görür ve iskemlenin ayağına vurmak kıymetlenir. Karanlığı sevenler ışığa hasetlenir. Vahşi hayvanlar hiç olmasa vahşiliğini bilir. Anladım...
Anladım; dayatmadan başka dil bilmeyen soğuk bakışların önünde Ammar’ın (r.a.) kırgın yüreğinden değil, çatlamış dudağından içeriksiz bir reddiye çıkmıştı. Sonra içinde bir deprem yaşayan Ammar (r.a.)’ın Efendimize koşuşu.. ve Efendimizin Ammar (r.a.)’ın yüreğine bıraktığı o muştu: "Yüreğini dinle, duy sesini bak ne diyor?" Peki, benim kalbim kimi söylüyordu. Kalbimin efendileri cesetlerimizin üzerinde piramitler inşa ediyordu. Yüreğimiz sahipsiz kaldıkça, sahiplerimiz daha çok cefa ediyordu. Ağızlarımız açılıp, dişlerimiz, göz kapaklarımız kaldırılıp gözlerimize bakılıyordu. Biz şükrediyorduk, burnumuza kanca takıp sokaklarda gezdirmiyorlardı. Sahi gezdirmiyorlar mıydı?
Anladım; kuşu ölen komşu çocuğuna taziyeye giden Resul (s.a.v.)’ün sözleri bize erişmez. Yağmur yağarken ıslanan, ıslanınca "Tufan"ı düşünen Fahr-i Kâinat’ın yanağından süzülen damlalar bizim gözlerimize değmez. Delikanlılar ve genç kızlar omzumuza dokunarak yürürler, sararmış hüzünleri acemi şiirleri ve masum hoyratlıkları kalbimize dokunmaz. Musa (a.s.)’nın ardında yürüyor olsak deniz bize açılmaz...
Anladım; pencereleri açılarak havalandırılmayan bir ev, ağır ağır örümcekleri karşılıyor. Kapağı açılmayan küp yosunlara kucak açıyor... Senin hicret ettiğin kalp duruyor. Çölde balıklar yüzerken, Boğaz’da kelimeler kuruyor. Ay’ı koparılmış gök gibi, aşılı bir omuz gibi yerin hala duruyor. Avucu veren istememizi istemiş. Kalpler seni istiyor. "Sevgili, en sevgili, ey sevgili seni bekleyemedim ben. Uzatma dünya sürgünümü.” diyen bir dil ver bana... "Seni çağıracak bir ses ver bana" diyor.
Anlat; araba camından el sallayan nefsimi nasıl sallayacağım? Nasıl oturtacağım sanık sandalyesine, hala kendini masum görürken nasıl razı edeceğim cam fanusa? Haydi anlat! Vücudumuzun bir parçasının geçirdiği rahatsızlık, hani bütün vücudu kan ter içinde bırakırdı, tüm vücut bundan elem duyardı? Kol kesilirken, dudak gülüyor; ayak kesilirken kollar el çırpıyor; bir göz oyulurken, bir diğer göz futbol maçı seyrediyor. İzlerimiz sadece rüzgârı ilgilendiriyor. Neden? Anlat; bu görkemli mabetler niye? Günahkâr dudaklarımın siyah lekeler bırakacağı beyaz eller nerede? Kömür dudaklarım neden katran karası ellerde? Ben neden yokum Nuh’un gemisinde?
Ne olur anlatsana! Bizim Peygamberi (s.a.v.) ısırmasın diye, ayağını yılan deliğinin üstüne kapatan Hz. Ebu Bekir’imizi, suikastı haber alınca Peygamberin (s.a.v.) yatağına yatan Hz. Ali’miz vardı. Son yudum suyu birbirlerine gönderip susuz şehit olan sahabelerimiz, "İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi gerçekten sevmedikçe iman etmiş sayılmazsınız." diyen Peygamberimiz vardı... "Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz." diyen Yunus’umuz, düşmanın attığı taştan değil, dostun attığı gülden incinen Hallac-ı Mansur’umuz vardı. Anlat; saadet asrında olsak nereye düşerdik, Ömer’in düşmanı mı olurduk yoksa! En sevgili, ey sevgili! Kiramen Kâtibin şimdi ne yazıyordur bizim hakkımızda?
Anladım; kolay anlatılıyor 63 yıl, kolay yazılıyor, kolay yaşanmıyor oysa... Demek ki yanımızdasın, helak olmadık hala... Minicik gövdesiyle, Kaf dağını taşıyor, toz kanatlı kelebek... Ve biz çağın modern Ebu Cehillerinden daha çok üzüyoruz seni... Kimimiz Züleyha’ ya yenik, kimimiz saraya... Ne sabır kaldı Eyüp’ten, ne Lokman’dan öğüt... Zulüm baş tacı... Sen parladıkça biz kararıyoruz... Ama yine de anlat! Ellerimizi bağlayacak mıyız yoksa iki yana mı sallayacağız? Herkes göz ucuyla birbirine bakıyor, önümüzdekiler şaşkın, yanımızdakiler de... Bu durumda eller havaya mı kaldırılmalı "affet" mi demeli, rahmet ayı hatırına anlat...
Anladım; dünyanın güneş sisteminin diğer hayatsız, neşesiz gezegenlerinden farkı Sen... Dokunduğu her şeyi merhametiyle altına çeviren Sen... Sözlerini sevgi ipliğiyle teyelleyen Sen... Nisanın canlılık, kâinatın yaratılış sebebi Sen... Aşkın, vefanın sembolü Sen... Menekşenin mor kalbine giren Sen... Firavun ruhluya, Nemrut kafalıya bile dua eden Sen..." Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun" dedirten Sen... Tufan bulutlarıyla aramızdaki tek set Sen... Aydan önce doğan ay Sen... Çölde açan bir gül Sen, rengi solmaz, kokusu tükenmez bir gül... Sevgisinin bedelini ödeyen Yakuplar alabilir senin kokunu... Ama Sen’i çok özledik... Bizi bu çağa karşı dik tutacak olan Senin kokun. Yel essin Ya Rasulallah... Kokun gelsin... Anlayana...
Sevda sahilinde uzunca bir yol yürüdüm.
Eliften asama dayanarak,
Uzadı yollar, vuslat hep uzadı.
Gölgeler sarp dağlar oldu önümde.
Ayağıma sevgilerden, taşlar gelip yürüdü.
Ben yürümeyi hiç bilemezdim,
Sen önümde, hep önümde yürümeseydin