Tesbih:
Tesbih; Allah’ı O’na yakışmayan şeylerden tenzih etmek (uzak tutmak)tir. Tesbih, bir anlamda, Allah’ı büyük tanıma, O’na noksan sıfatları yakıştırmama, “sübhânallah” demek ve O’na ibâdet etmektir. Bu, bir çeşit Allah’ı zikirdir. Bazı âlimlere göre tesbih, zikrin türlerinden biridir.
Tesbih; Allah’ı, kutsal yüceliğine lâyık olmayan kusur ve noksanlıklardan, insanların ilâhlar/tanrılar hakkında düşündükleri eksik sıfatlardan gerek inanç, gerekse söz ve kalp ile tenzih etmektir, uzak tutmaktır. Allah Teâla yücedir, uludur, azimdir. Hiç bir şey O’nun benzeri ve dengi değildir. O en yüce sıfatlara sahiptir. İnsanların aklına gelebilecek bütün eksik ve noksan sıfatlardan, kusurlardan uzaktır. Allah hakkında, insanlara ait şeyler düşünülmez. O, bütün bunların dışındadır. İşte, Allah’ı mükemmel (en yüce) sıfatlarla düşünmek, O’nu noksan sıfatlardan tenzih etmek (uzak tutmak) tesbihtir.
Aynı kökten gelen “Sübhân” Allah’ın bir ismidir. Yani, çok tenzih edilen, Allah’a inanmayanların O’nun hakkında düşündüklerinden ve söylediklerinden, her türlü kusurdan uzak olan demektir. “Sübhânallah” cümlesi, Allah’ın bütün eksikliklerden uzak, ama yüce sıfatların sahibi olduğunu ifade eder. Allah’ın zatının temizliğini ve kutsallığını da anlatır. Bu cümle; hem bir zikir, hem Allah’tan yardım isteme, hem de bazen bir şeye hayret edildiği zaman kullanılan bir ifadedir.
Allah’ı tesbih etmeyi ifade eden âyetler Kur’an’da bir hayli fazladır. Kur’an, Allah’ı zikretmeyi ve tesbih etmeyi beraber anıyor. Bu durum her iki ibâdetin ortak yanları olduğunu gösterir. “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Ve O’nu sabah akşam tesbih edin.” (33/Ahzâb, 41-42; 3/Âl-i İmrân, 41). Sabah ve akşam vakitleri zikir ve Allah’ı tesbih için en uygun zamanlardır. Ancak sabah-akşam ifadesi bütün günü kapsaması sebebiyle, âyet; Allah’ı her an zikredin, tesbih edin, bunu devamlı yapın anlamına da gelir. “Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, Güneşin doğuşundan önce ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.” (20/Tâhâ, 130; Ayrıca bkz. 40/Mü’min, 55; 50/Kaf, 39). “Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.” (15/Hıcr, 98; Ayrıca bkz. 25/Furkan, 58; 52/Tûr, 48; 56/Vâkıa, 74, 96; 87/A’lâ, 1; 110/Nasr, 3).
Kur’an’ın haber verdiğine göre yerde ve gökte olan bütün yaratıklar Allah’a tesbihte bulunurlar. Kur’an bunu bazen geçmiş zaman kipiyle ‘tesbih etti’ şeklinde, bazen şimdiki zaman kipiyle ‘tesbih eder-ediyor’ şeklinde vermektedir. Bu, varlıkların geçmişte ve şimdi sürekli tesbih ile meşgul olduklarını gösteren bir gerçektir (57/Hadid/1; 59/Haşr, 1, 24; 61/Saff, 1; 24/Nûr, 41; 62/Cuma, 1 vd.).
Canlı veya cansız varlıkların nasıl tesbih ettiklerini bilmiyoruz. Bu konuda birçok açıklama yapılmıştır; ama doğrusu onların tesbihlerinin nasıl olduğunu anlamak hem zor, hem de bunu anlama diye bir görevimiz yoktur. Bize düşen, bütün varlıkların ister istemez Allah’a teslim olup O’nu tesbih ettiklerini bilmek ve böyle bir gerçeğe şüphe duymadan inanmaktr. Bunu kabul ettikten sonra, onlar gibi bu yüce zikre katılmak, onlarla beraber Allah’a tesbihte bulunmaktır. Tıpkı Dâvud (a.s.) ile birlikte tesbih etsinler diye boyun eğdirilen dağlar gibi (21/Enbiyâ, 79; 38/Sâd, 18). “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, O’nu tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ama siz onların tesbihlerini anlayamazsınız. O Halim’dir, bağışlayandır.” (17/İsrâ, 44). Onların tesbihlerini anlayamacağımıza göre, bu konudaki gayret boş bir çabadır. Burada önemli olan, evrendeki bu imana katılmak, bu koro ile beraber, âlemlerin Rabbini, O’nun lâyık olduğu gibi zikretmek/anmaktır.
Allah’ın Sübhân Oluşu:
Allah (c.c.) aynı zamanda “Sübhân”dır. Bütün yaratıklar, canlı ve cansız her şey, insanların bütün hücreleri, bazı insanların dilleri, sürekli Allah’ı tesbih ederler. O, bu anlamda çok çok tesbih edilendir. O, kendisi hakkında düşünülen bütün noksan sıfatlardan uzaktır. O, kendi dışındaki her şeyden münezzehtir (tenzih edilmiştir). Kur’an, Allah’ın “sübhân” olduğunu sık sık vurgulamaktadır. “Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah’ın dışında ilâhlar olsaydı, hiç tartışmasız, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın sahibi Allah, Sübhan’dır; onların nitelendirdikleri şeyden uzaktır.” (21/Enbiyâ, 22). “Üstünlük ve güç (izzet) sahibi Allah, sübhândır, onların nitelendirmekte olduklarından yücedir.” (37/Sâffât, 180; Ayrıca bkz. 12/Yûsuf, 108; 17/İsrâ, 1, 93, 108; 27/Neml, 8; 28/Kasas, 68; 43/Zuhruf, 13; 68/Kalem, 29).
Melekler, zaman zaman Allah’ın ‘Sübhan’ olduğunu söylerler (2/Bakara, 32). Mü’minler de inkârcıların Allah hakkında düşündükleri yanlış şeylere cevap verirken, Allah’ın onların nitelemelerinden çok uzak olduğunu dile getirirler, Allah’a “Sen Sübhânsın” derler (3/Âl-i İmrân, 191; 5/Mâide, 116; 21/Enbiyâ, 87; 4/Nisâ, 171; 10/Yûnus, 18; 16/Nahl, 57; 30/Rûm, 40).
Namaz ve Tesbih İbâdeti:
Mü’minler ‘tekbir’le namaza girdikten sonra, önce “Sübhâneke” duâsını okurlar. Namazın hemen başında Allah’ın bütün noksan sıfatlardan uzak olduğunu, müşriklerin nitelemelerinden yüce olduğunu dile getirirler. Bu imanla namaza başlarlar, namazı, yalnızca, bu tesbih ettikleri Allah (c.c.) için kıldıklarını ortaya koyarlar. Mü’minler rükûda iken “Sübhâne rabbiye’l-azîm (Yüce olan Rabbimi tesbih ederim)”, secdelerde ise sürekli “Sübhâne Rabbiye’l-a’lâ (Ulu olan Rabbimi tesbih ederim)” derler.
“Bir adam Peygamberimize gelerek, ‘Ey Allah’ın Rasulü, ben Kur’an’dan bir sey seçip alamıyorum. Bana yetecek bir şey öğretir misin?’ dedi. Peygamberimiz buyurdu ki, şöyle de: “Sübhane’llahi ve’l hamdüli’llahi ve lâ ilâhe ilallahu va’llahü ekber, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah.(Allah’ım Seni tesbih ederim, hamdler Sana aittir. Senden başka ilâh yoktur. Allah en büyüktür, bütün güç ve kuvvet Allah’ındır).” (Ebû Dâvud, Salât 139, hadis no: 832, 1/221; Nesâî, İftitâh 32, 2/110).
Peygamberimiz yine buyuruyor ki: “Iki kelime vardır; bunlar dilde hafif, terazide (mizanda) ağır, Rahman’ın yanında da sevimlidirler (Bunlar): ‘Sübhanallahi ve bihamdihî (Allah’ım seni hamdinle tesbih ederim), Sübhanallahi’l azîm (Yüce Allah’ım Seni tesbih ederim)’ sözleridir.” (Müslim, Zikir ve Duâ 10, hadis no: 2694, 4/2072; Buhârî, Deavât 65, 8/107, Eymân 19, 8/173; Tirmizî, Deavât 61, hadis no: 3467, 5/512).
Peygamberimiz, başka birçok hadisinde, tesbih’te bulunmanın, tevhid kelimesini söyleminin ve istiğfarda bulunmanın önemine ve sevaplarının çok olacağına işaret buyuruyor. Her bir rükünde ve rekâtında bol bol tesbih yapılarak kılınan namaza ‘Tesbih namazı’ denilir.
Namazdan sonra
otuz üç defa ‘sübhanallah’,
otuz üç defa ‘el-hamdülillâh’,
otuz üç defa da ‘Allahü ekber’ demek,
zenginlerin fakirlere sadaka verip yardım etmeleri gibi sevabı çok olan zikirlerdir. Bunlar ‘Sübhanallah’ ile başladıkları için hepsine birden “tesbih duâsı” denmektedir (Ebû Dâvud, Harac ve İmâret, hadis no: 2987, 3/150; Ahmed bin Hanbel). Namazdan sonra, önemli zikir ifadeleri olan bu tesbihleri yapmak sünettir (Müslim, Mesâcid 144; Tirmizî, Deavât 35; Nesâî, Sehv 91). Türkçe’de ‘tesbih’ diye bilinen, otuz üçlü veya doksan dokuzlu taneler, aslında ‘tesbih âletidir. Halk ‘tesbih’ deyince bu tesbih âletini hatırlamaktadır.