Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Zikir Kavramı (1 Kullanıcı)

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Zikri İhyâ Etmek, Zikirle İhyâ Olmak

Müslüman; zikri yozlaştıran, Kur’an ve Sünnet ölçüleri içinde bütüncül anlamlarından soyutlayan ve zikir gibi büyük bir ibâdete bid’atler karıştıranlara ve sünnetteki âdâbına uymayanlara bakarak, zikirden gâfil olamaz.
Zikri yeniden ihyâ etmek ve zikirle ihyâ olmak zorundadır. Kur’an kavramlarını yozlaştırıp dejenere etmek, anlamlarını daraltmak ne kadar yanlış ise; kuru, yavan, aşksız, bereketsiz, zikirsiz, takvâsız, ihlâssız din anlayışının da insanı kurtarmasını beklemek o kadar yanlıştır.
Günümüz muvahhid gençliği, diğer insanlara ve özellikle müslümanlara aşırı eleştiri oklarını yöneltir, tenkit kılıcıyla kendinden başka tüm mü’minleri doğrarken, nefsini ihmal etmekte, eleştirdiği yarı doğruların yerine tam doğruyu kendi şahsında örnek olarak gösterememektedir.
Bu tavır da, müslümanlararası kördöğüşü andırmaktadır.

İslâm, bir kötülüğü yıkarken, yerine mutlaka ondan çok daha hayırlı bir alternatifi getirmiş ve insana sunmuştur. Soyut tartışmalar, pratiğe/eyleme dökülmeyen iddialarla Allah’ın rızâsına erişilmez.

Zikirdeki yanlışlardan yola çıkarak bir müslümanın zikirsiz bir hayatı tercih etmesi, ancak, şeytanın sağdan yaklaşmasıyla izah edilebilir.
“İman edenlerin Allah Allah’ı zikretme ve O’ndan inen hak/gerçek için kalplerinin saygıyla yumuşaması zamanı daha gelmedi mi?...
(57/Hadîd, 16)

“...İlâhınız bir tek İlâhtır. O’na teslim olun! (Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevâzi insanları müjdele! Onlar öyle kimselerdir ki, Allah zikredildiği zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler; namazı kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler (Allah için harcarlar).”
(22/Hacc, 34-35)

“Rabbini, içinden, yalvararak ve O’ndan korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah ve akşam zikret. Gâfillerden olma!”
(7/A’râf, 205)

Allah, zikreden, zikir okuyanlara yemin etmiştir. Bu yemin, Allah’ın verdiği şerefi ve bu konunun insan açısından Allah’ın râzı edecek önemine vurgu yapılmak için olsa gerektir.
“Saf saf dizilmişlere; Toplayıp sürenlere; Zikir okuyanlara yemin ederim ki, ilâhınız birdir.”
(37/Sâffât, 3-4)
Bu âyetlerde özellikleri sayılanların melekler olduğu söylenmiştir. Ayrıca, bunların gök cisimleri, ruhlar, kudsî cevherler, Kur’an âyetleri, âlimler ve gâziler olduğunu söyleyenler de vardır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Allah’ı zikretmekten yüz çevirenlere şeytan musallat olur. Şeytan ise insanın düşmanıdır
(43/Zuhruf, 36).

Rabbimiz’in övdüğü insanlar, her durumda, çarşıda-pazarda, işinde-gücünde, alımda-satımda... Allah’ı zikretmekten, O’nu hatırlayıp O’nun hükümlerine bağlı kalmaktan geri durmayanlardır. “Öyle adamlar vardır ki (Allah’ı tesbih ederler), ne ticâret ne de alışveriş onları Allah’ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.”
(24/Nûr, 37)
İnsan her durumda Allah’ı zikretmekle mükelleftir. Bir kulu, Allah’ı zikirden alıkoyacak hiçbir sebep olamaz/olmamalıdır. Mü’min, rahatlık ve âfiyette Allah’ı zikrettiği ve şükrettiği gibi; musîbetler, âfet ve felâketler olduğunda da Allah'a sığınmak, O’nun yardımını istemek mecbûriyeti hisseden kimsedir. Zikir, içindeki hevâsına karşı zafer silâhı olduğu gibi, dış düşmanlara karşı da zikir, çok önemli bir silâhtır. O yüzden savaş anında, düşmanlarıyla çarpışırken de Allah’ı, hem de çok zikretmek emredilmiştir: “Ey iman edenler! (Savaşmak için) herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebât edin ve Allah’ı çok zikredin ki başarıya erişesiniz.”
(8/Enfâl, 45)


Kamer sûresinde dört kez şu âyet tekrarlanır: "Biz Kur'an'ı zikir (öğüt, uyarı, hatırlama) için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu?"
(54/Kalem, 17, 22, 32, 40)
Burada Yüce Allah'ın dört defa Kur'an'ın kolaylaştırmasının gerekçesini tekrarlaması gerçekten dikkat çekicidir. Bu durum bizi devamlı sûrette Allah'ın mesajını okuyup onu pratiğe geçirmenin mecburiyetini ortaya koyar. Yüce Rabbimiz iman edenlerden kendisini çokça zikretmelerini/anmalarını ister
(33/Ahzâb, 41).
Seyyid Kutub bu âyetin tefsirini yaparken Allah'ı zikretme olayını şöyle açıklar:

"Allah'ı anmak demek ona kalpten bağlanmak, sürekli olarak onun gözetimi ve denetimi altında yaşamaktır. Yoksa kuru kuruya Yüce Allah'ın adını tekrarlayıp durmak değildir. Kur'an Allah'ı anmak ile insanın geçirdiği bazı vakitler ve durumlar arasında bağ kurar. Amaç, bu vakitleri ve durumları Allah'ı anmakla donatmak ve onunla ilişki halinde olma bilinci ile renklendirmektir."

Zikir;
dille, bedenle ve kalple olmak üzere üç kısımda mütâlaa edilmiştir.
Dilin zikri,
Allah'ı güzel isim ve sıfatlarıyla yâd etmek, hamdetmek, tesbih edip yüceltmek, Kitabını okumak ve O'na duâ etmektir.
Bedenin zikri
her uzvu ne ile emr olunmuş ise onunla meşgul etmek ve yasaklardan alıkoymaktır.
Esmayı zikir üç çeşittir:
Birincisi,
Allah'ın varlığına delâlet eden delilleri düşünmek ve şüpheleri defederek sıfat ve esmâyı ilâhiyeyi tefekkür etmek.
İkincisi, ilâhî hükümleri, emir ve yasakları, va'd ve vaîdi ve bunların delillerini düşünmek.
Üçüncüsü ise enfüsî ve âfâkî tüm varlığı ve bunlardaki yaratılış sırlarını temâşâ ve tefekkür ile her zerrenin kudsî âleme ayna olduğunu görmektir. Zikrin bu makamının sonu yoktur.

Zikir, bütün kısımlarıyla birlikte kalple doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilidir. Zira yapılan ameller, kalbi -müsbet ya da menfî- bir şekilde etkileyecektir. Çünkü insanın maddî ve mânevî yönü arasında şaşılacak derecede bir ilişki vardır. "Bu alâka sebebiyledir ki ruhta meydana gelen bir eserin ruha birtakım etkileri olur. Meselâ sıradan bir örnek olmak üzere bir ekşi hayal etmekten diş kamaşır ve bir fâcia hayalinden baş ağrısı, harâret veya baygınlık meydana gelir ki bunlar ruhtan bedene inen eserlerdir. Aynı şekilde bedende birtakım fiil ve davranışın tekrarından nefiste kuvvetli bir meleke meydana gelir ki bu da bedenden ruha çıkan eserlerdir. Bu yüzden insanda hüsn-i tefekküre engel olmayacak şekilde ve kendisine işittirecek kadar dil ile zikir yapıldığı zaman bu dille zikirden hayalde bir etki oluşur. Ve bundan ruha bir nûr yükselir. Sonra bu nurlar ruhtan dile, lisandan hayâle, hayalden akla yansır. Karşılıklı aynalar gibi birbirini takviye ve biri diğerini geliştirerek kemal noktasına eriştirir. Bunun mertebelerine son yoktur.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Zikir, kalple doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilidir.

Zikir, bütün kısımlarıyla birlikte kalple doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilidir. Zira yapılan ameller, kalbi -müsbet ya da menfî- bir şekilde etkileyecektir. Çünkü insanın maddî ve mânevî yönü arasında şaşılacak derecede bir ilişki vardır. "Bu alâka sebebiyledir ki ruhta meydana gelen bir eserin ruha birtakım etkileri olur. Meselâ sıradan bir örnek olmak üzere bir ekşi hayal etmekten diş kamaşır ve bir fâcia hayalinden baş ağrısı, harâret veya baygınlık meydana gelir ki bunlar ruhtan bedene inen eserlerdir. Aynı şekilde bedende birtakım fiil ve davranışın tekrarından nefiste kuvvetli bir meleke meydana gelir ki bu da bedenden ruha çıkan eserlerdir. Bu yüzden insanda hüsn-i tefekküre engel olmayacak şekilde ve kendisine işittirecek kadar dil ile zikir yapıldığı zaman bu dille zikirden hayalde bir etki oluşur. Ve bundan ruha bir nûr yükselir. Sonra bu nurlar ruhtan dile, lisandan hayâle, hayalden akla yansır. Karşılıklı aynalar gibi birbirini takviye ve biri diğerini geliştirerek kemal noktasına eriştirir. Bunun mertebelerine son yoktur.

Zikir, dil ve beden ile yapılan kalbî bir uyanıklık içinde gerçekleştirilmelidir. Zira zikir, gafletin zıddı demektir. Dolayısıyla gafleti gidermeyen zikir, hakikatte zikir değildir. Nitekim Allah'ı zikir için farz kılınan namazı
(20/Tâhâ, 14)
gafletle edâ edenler kınanılırken
(107/Mâûn, 4-5),
onu huşû içinde yerine getirenler methedilmiştir
(23/Mü'minûn, 1-2).
Yine aynı şekilde
"Mü'minler ancak o kimselerdir ki Allah zikredilince kalpleri ürperir."
(8/Enfâl, 2) âyeti,
zikrin âdeta gönlü titretecek derecede bir şuur içinde yapılması gerektiğine dikkat çekerken, Hz. Peygamber'e hitâben yapılan:
"Rabbini, içinden yalvarıp yakararak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam zikret, gâfillerden olma"
(7/A'râf, 205)
uyarısı dakalbî hassâsiyetin nasıl olması gerektiğine açık bir şekilde delâlet etmektedir.

Zikir, Allah'ı tekrar e devamlı kendine merkez olarak alma ânıdır. Zikir, dünyayı Allah'ın hidâyetine/kılavuzluğuna göre biçimlendirmek için inancın ve ruhsal hayatın ifadesidir. Zikir, tefekkürden sonra gelen bir davranış tarzıdır. Arınma, önce tefekkür ve sonra da tezekkürle gerçekleşir. Tefekkür bir talep, çağrıştırmaktır. Zikir ise, zihinde çağrışımı yapılmış nesnenin bizzat içinde var olmaktır.

Seyyid Kutub'un belirttiği gibi
Allah'ı anma, hayatın dışında bir olay olarak algılanmamalıdır. Allah'ı zikir/anmak demek, O'nun emirleri doğrultusunda yaşamı düzenlemek demektir. Vahiyle bütünleştiğimiz oranda zikir eylemini gerçekleştirebiliriz. Zikrin bir de toplumsal boyutu vardır. Cemaat boyutu en fazla olan Cuma namazına Allah'ı zikretmeye koşmamız isteniyor
(62/Cum'a, 9-10).
Dikkat edilirse Cuma konusundaki âyetlerde namaza çağrıldığı zaman Allah'ı anmaya koşulması, namazdan çıkıldıktan sonra yeryüzüne dağılındığında da Allah'ın çok anılması isteniyor.
Bu da bize toplumsal hayatta Allah'ın belirleyiciliğinden uzaklaşılmaması, hayatımızda laik bir alan olmaması gerektiğini vurgular.

Zikir, "ez-Zikr" diye nitelendirilen Kur'an'ı okumak, düşünmek, öğüt almak ve yaşamaktır.
Salât etmek zikirdir.
Kur'an'ın hükümlerini uygulamak zikirdir.
Yapmakla Allah'ın rızâsını kazanacağımız her eylem zikirdir.
Zikretmek, anlamanadan, kurukuruya bir şeyleri tekrar etmek, vird haline getirmek değil;
aksine zikri anlamak ve anladığımızı pratiklerle göstermektir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Allah'ın zikri ile kalplerin titremesi:

Zikir, tam anlamıyla gerçekleştiği zaman kalpler onunla uyanır, titrer ve kendine gelir. “İman edenlerin Allah Allah’ı zikretme ve O’ndan inen hak/gerçek için kalplerinin saygıyla yumuşaması zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan birçoğu fâsıktır/yoldan çıkmış kimselerdir.”
(57/Hadîd, 16) "Mü'minler, Allah zikredildiği/anıldığı zaman kalpleri titreyen kimselerdir." (8/Enfâl, 2) Kalbin titremesi, duyarlılık göstergesidir. Allah'tan bahsedilmesine, kendisine Allah'ın hükmü hatırlatırlamsına rağmen yanlışı değiştirmeyen, ürpermeyen ve gidişatını düzeltmeyen, (gerçek) mü'min olma vasfını kaybeder. Böylesi bir duyarlılıktan uzak olarak yapılan zikirler gerçek zikir değildir. Sarhoş bir halde atılan "Allah" nâraları, ancak Allah'ın gazabını celbettirir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Zikirden Uzaklaşmak:

Zikirden uzaklaşmak, kişinin özünden uzaklaşması demektir. Çünkü zikir; aklın, düşünce ve duyguların tertemiz bir şekilde faâliyette olması demektir. İnsanın doğru yolda yürüdüğünün işaretidir. Zikirden uzaklaşmak ise bâtıla geçişin ve çöküşün bir başlangıcıdır. Allah'ın kitabının zikir olduğunu hatırlarsak, Kur'an'dan uzaklaşmak demek; dalâlete/sapıklığa düşmek, İlâhî kitabın ışığından mahrum olmak, karanlıkta kalmak demektir. Rabbimiz, kitabına karşı ilgisiz kalan kimselerin kalplerinin katılaşmış olduğunu bildiriyor ve onlara "yazıklar olsun!" diyor: Allah'ın, göğsünü İslâm'a açtığı kimse, Rabbinden gelen bir nur üzerinde değil midir? Kalpleri Allah'ın zikrine karşı katılaşmış olanlara yazıklar olsun! Bunlar apaçık bir sapıklık içindedir."
(39/Zümer, 22)

Allah'ın zikrinden uzaklaşanlar, şeytanın kardeşi olurlar. Şeytan da onları doğru yoldan uzaklaştırır. Bâtıllarla oyalar. Fakat, insanın bundan hiç haberi olmaz da kendini hidâyette zanneder: "Allah'ın zikrini kim umursamazsa, ona bir şeytanı musallat ederiz de, artık o, ondan hiç ayrılmayan bir arkadar olur. O şeytanlar onları doğru yoldan ayırırlar da onlar kendilerinin hâlâ doğru yolda olduklarını zannederler."
(43/Zuhruf, 36-37)

Kıyâmet günü Allah'ın zikrinden, yani kitabından uzaklaşmış olan kimse, feryad ederek şöyle der: "Ah ne olurdu peygamberle birlikte bir yol tutsaydım! Yazıklar olsun bana! Ne olurdu filanı (bâtıl yolcusunu) dost edinmeseydim! Çünkü zikir (Kur'an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü bırakıp rezil rüsvay eder. Peygamber der ki: 'Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı terkettiler."
(25/Furkan, 27-30)
Sonuçta, Rabbin zikrinden uzaklaşmak, azâbı getirir: "Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, Allah onu çok ağır bir azâba sokar."
(72/Cinn, 17)
"Şeytan onları hükmü altına almış ve Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte bunlar, hizbuşşeytandır (şeytanın taraftarlarıdır). İyi bilin ki hüsrana uğrayacak, kaybedecek olanlar, şeytanın taraftarlarıdır."
(58/Mücâdele, 19)

Zikir kelimesinin; düşünme, hatırlama, anma, öğüt ve uyarı gibi anlamlar taşıdığını Kur'an'dan yola çıkarak biliyoruz. Dolayısıyla zikrin gerçekleşmesi için bu anlamların bir bütünlük arzetmesi gerekir. Kitabın zikir olması ile kişinin zikretmesi arasında bir bağlantı vardır. Zikir, sadece dil ile bir "anış"tan ibâret değildir. Bir ismi tekrar tekra söylemek, tek başına bir zikir sayılmaz. Söylemenin ötesinde olması gereken şartlar vardır.
Bunlar:
Düşünmek
(3/Âl-i İmrân, 191),
öğüt almak
(37/Sâffât, 13; 7/A'Râf, 3),
hatırlamak
(5/Mâide, 110), Rabbin ismi (esmâü'l-hüsnâ'dan biri) olması, yani "Hû" kelimesi gibi aslında zamir olan birçok kişi için kullanılıp onların yerini tutan bir kelime olmamalıdır
(76/İnsan, 25-26; 73/Müzzemmil, 8).
Allah'ı çokça zikredilmesi istenen âyetlere
(3/Âl-i İmrân, 41; 33/Ahzâb, 41-42; 62/Cum'a, 10)
dikkat edildiğinde, bizden istenen zikrin sayısal değerinden bahsedilmediği görülecektir.
Yani,
"şu isimleri şu kadar tekrarlayın"
şeklinde bir emir yok. Zikrin sabah akşam çokça yapılması, her yerde ve her zaman Allah'ı zikretmenin istenmesi gösteriyor ki, dil ile çok çok tekrarlama yerine (ondan daha önemli olarak); hatırlama, düşünme, idrâk etme, ifade etme ve öğüt alma, hep zikir halidir. Bilinçsiz bir şekilde yapılan tekrardan öte, gerçek zikrin, düşünerek, ibret alarak şuurlu bir şekilde yapılan hareketler olduğu bilinmelidir.

Muhammed el-Behiy, zikrin Kur'an'da öncelikli ve ağırlıklı olarak Kur'an anlamında kullanıldığını belirtir ve şöyle der:

"Zikir, Kur'an'da çok yerde Allah'ın kitabı olan Kur'an anlamında kullanılmıştır. Zikir, daha sonra 'tesbih'e, tesbihin yapıldığı ve zâhidlerin devam ettiği yere isim olarak verilmişse de, bu isimlendiriş, tesbihte aslolanın Kur'an ve âyetleri olmasından ileri gelmektedir. Allah'ı zikir, O'nu sürekli biçimde hatırında tutmak, O'ndan gâfil olmamak, O'nu anmaktır. Allah'a anmak; mü'min insanı Allah'ın yüceliği, azameti ve korkusu karşısında şuurlandırarak açık bir anlayış kazandıran bilinçli bir işlemdir. Bu aklî davranışın insan hayatındaki eseri; doğruluk, Allah yoluna uyma, kendisine ve başkasına kötülük veren şeyden kaçınma şeklinde belirir. Mü'min kişi, her şeyden önce insandır. Bu yüzden kendisinde yanılma ve unutma olabilir. Allah yoluna uymasına engel olan hatalı durumları görülebilir. Yanılır, unutur veya hata ederse; Allah'ı anması, bütün bu durumlardan önceki güvenle yürüdüğü doğru çizgiye dönmesi gerekir. Kur'an, bu konuda mü'minlere şöyle sesleniyor: "O takvâ sahipleri, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı zikrederler. O'nu hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe istiğfâr ederler..."
Özetle,
Allah'ı zikir, olumlu davranışa iten aklî ve ruhî bir işlemdir. Zikir (Kur'an), sözden önce anlamdır. Sembolik bir tablodan öte bir değer ve fonksiyon taşır."
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Yusuf Kerimoğlu, zikir kavramını açıklarken, zikrin İslâmî hükümleri bilmek ve ahkâmı edâ etmek olarak ifade eder ve şöyle der:
Bir mükellef, sahih bir itikada sahip olmadığı ve ihlâsı esas almadığı müddetçe, sâlih amel işleyemez. Müslümanlar, zikir ibâdetini edâ ederek gafletten kurtulabilirler. Bir hususa işaret etmekte fayda vardır: Yeryüzündeki hilâfet vazifesini hakkı ile edâ etmeye niyet etmeyen kimselerin, bazı lafızları "dudak servisi" ile tekrarlamalarına zikir denilemez. Kur'ân-ı Kerim'de zikir ehli, şeriatı bilen ve ahkâmını hakkı ile edâ eden kimseleri ifade için kullanılmıştır:
"Bilmiyorsanız zikir ehlinden sorunuz."
(16/Nahl, 43) âyet-i kerimesindeki incelik budur.

Zikir, insanı Allah'a yaklaştırır. O'nu çok zikreden O'na daha çok yaklaşacaktır. Allah'ın zikrini dilinden düşürmeyen, kalbinden eksiltmeyen, aklından çıkarmaya kişi ile Allah araksındaki uzaklık, soğukluk kalkar. Allah'a karşı insanda bir ünsiyet, samimiyet ve muhabbet oluşur. Allah'ı zikreden kişi, Allah ile beraberdir. O'nun yasakladığı, rızâ göstermediği bir durumla karşılaşınca zikirullah sâyesinde ona yaklaşmaz. Allah'ın herşeyi her an görüp işittiğini, bildiğini insanın devamlı aklından çıkarmaması, zikirdir, zikrin ta kendisidir. Bunun bir diğer adı takvâ ve ihsandır. Bu anlamıyla zikirden başka hiçbir şey, insanda Allah kontrolünü, murâkabeyi sağlayamaz. Mü'min, karşılaştığı sıkıntılar ve musîbetler ânında Allah'a yönelir, O'na sığınır, O'na tevekkül eder. Bu vasıflar, Allah'ı iyi tanıyan, O'nunla beraber olan, O'nu zikreden kişilerde yer alır. Son zamanlarda yapılan araştırmalarda Allah Teâlâ'yı zikretmek sûretiyle yeni yeni beyin hücrelerinin faâliyete geçtiği, beyinde yeni galerilerin açıldığı, böylece insan için yeni açılımlar meydana geldiği, zikrin bu yolda yeni sıçramalar yaptırdığı ortaya çıkmıştır. Zaten "zikir ehli" olan Kur'an vârisleri olan âlimlerin olaylara yaklaşımında bu husus açıkça görülmektedir.

Müslümanların ayrılmaz vasıfları olan cihad ve zikir, görünüşte birbirlerine hiç benzemeyen vasıf ve amel gibidir. Fakat iyice araştırıldığında, birbirlerine çok yakın, birbirlerini tamamlayan, netice itibarıyla aynı noktada birleşen iki amel olduğu görülecektir. İnsanın kendi nefsi ve şeytanla olan cihadında zikir, bu cihadın ta kendisidir. İnsan, nefsinin ve şeytanın kötülüklerinden ancak Allah'ı zikretmek/hatırlamak sûretiyle kurtulabilmektedir. Ve insanın düşmanlarla yaptığı cihadında en büyük desteği zikir sağlamaktadır. Allah'ın zikriyle bütünleşmiş bir bünye, bâtılı düşman ilan etmiş, bâtılla cepheleşmiş ve onun asla uyuşmaz hale gelmiştir.

Müslümanlar olarak, zikirle emrolunduğumuz gibi, cihadla da emrolunduk. Hak adına, Allah’ın askeri olarak bâtıla karşı savaşmak müslüman olmanın gereğidir. “İman edenler Allah yolunda savaşırlar; kâfirler de tâğut (bâtıl dâvâlar ve şeytan) yolunda savaşırlar.O halde şeytanın evliyâsına/dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın düzeni ve tuzağı zayıftır.”
(4/Nisâ, 76)
Müslüman, bâtılın temsilcilerine karşı yürüteceği bu cihad ve savaşı, “îlâ-yı kelimetullah” (Allah’ın adının yücelmesi) için yapmak zorundadır. Cihadı yerine getirdikçe Allah Teâlâ’nın ismi yücelmekte, Allah’ı zikretmiş olmakta, cihada yönelmektedir. Müslümanların sahip olmakla emrolundukları cihad ve zikir vasıflarını bu noktada birbirlerinden ayırmak mümkün değildir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Zikrin Psikolojik Faydaları

Her çeşit ibâdet ve zikir, insanı Rabbine yaklaştırır. Kendisinin O'nun koruma ve gözetiminde olduğu duygusunu verir; bağış umudu güçlenir, içinde gönül rahatlığı oluşur, üstüne sekînet ve huzur iner. "İyi bilin ki kalpler, ancak Allah'ın zikriyle tatmin olur, huzur bulur." (13/Ra'd, 28) "Allah'ı çok zikredin; umulur ki bu sâyede kurtulursunuz." (62/Cum'a, 10). Rasûlullah (s.a.s.) da, Allah'ı zikretmenin insanın içinde huzur ve sükûnet yaydığını dile getirmiştir: “Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere otururlarsa, melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar, üzerlerine sekine (huzur, feyiz) iner ve Allah onları yanındakilere (meleklere) zikreder.”
(Müslim, Zikir 25, 30, hadis no: 2689, 2700, 4/2069; Tirmizî, Deavât 7, hadis no: 3375)

İnsanın huzur ve sükûna erebilmesi için, mutlaka vücudun kontrol mekanizması durumunda olan kalbin mutmain olabilmesiyle mümkündür. Bunun içindir ki, karaktersiz, kişiliksiz, renksiz kişiler, ya da iki yüzlü, iki kişilikli, çifte standartlı olan yahûdiler, Allah'ı yeterince zikretmez, gerektiğinden çok az zikrederler
(4/Nisâ, 142).
Allah'ı zikretmeyen kâfir veya gâfiller, dünyada da ıstırap ve stresden, bunalım ve şikâyetlerden kurtulamaz, huzûr-ı kalp denilen saâdeti yakalayamaz. Ve esas mutluluğun âhirette olduğunu bilen ve unutmayanlar için, bu istekleri de zikir sâyesinde olacaktır: "... Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar için Alla bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır."
(33/Ahzâb, 35)
Şeytanın vesvese ve tuzaklarına, haramları güzel gösterip mü'mine Allah'ı ve kendisinin müslümanlığını unutturmasına karşı en etkili silâh; kişinin diliyle, kafasıyla, gönlüyle ve her organı aracılığıyla yaptığı eylemleriyle zikretmektir.

Allah'ın zikri, kulunu kendine yaklaştırır, onu gözetimine alır, nimet ve rızâsıyla doları, kendini güven ve huzur duyguları kaplar. Zikir, kesinlikle ruhu canlandırır. Allah'ın rızâsı ve bağışı yolunda umudunu güçlendirir, rahatlama ve mutluluk duyguları verir. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.): “Allah’ı zikredenle zikretmeyen, diri ile ölü gibidirler.”
(Buhârî, Deavât 67)
Zikir, stres ve kaygıya sebep olan anlayış ve psikolojiyi giderir. Kalp, âdeta Allah'ı zikretmek için yaratılmıştır. Zikir, kalbin kasvetini, katılık ve karanlığını giderir; Gam ve kederi, hüzün ve tasayı, gönül darlığı ve can sıkıntısını dağıtır. Allah'ı zikreden insan, nimetlerin farkına varıp şükreden insandır, zikir ve şükrü yüzünden anlaşılan, devamlı tebessüm içinde olan kimsedir.

Kalplerin ancak Allah'ı zikretmekle tatmin olabileceğini bildiren Ra'd sûresi 28. âyetini açıklarken, Bayraktar Bayraklı şunları söyler: "Âyette yer alan "zikir" kavramı, Allah'ı anmak ve düşünmek mânâlarını ifade etmektedir. İnsanın Allah'ı düşünmek üzere yoğunlaşması, kalpte bazı değişimleri meydana getirmektedir. Bu değişimlerin en önemlisi, en dirini ve en kalitelisi, tatmin denen doyum merhalesini yakalamasıdır. "Kalp", gelişme ve değişme süreci içinde daima yeni merhalelere geçer ve geçmeye de âşıktır. Doyuma ulaşmadan, onu daha aşağı bir seviyede tutmak ve onu orada hapsetmek, ona yapılacak en büyük zulümdür. Mânâsı değişim olan "kalp", daima daha şerefli merhalelere uzanarak huzurunu bulacaktır. Madde âleminde duyulacak olan lezzet ve doyumun ötesinde daha kaliteli lezzet ve doyumların olduğunu kalp bilir ve daima onlara sevdâlı olduğunu insana hissettirir. Kalp ile akıl, beraberce ilâhî bilgi ve ilâhî nur sâyesinde bu merhaleleri aşmak isterler. Bu merhalelerin en sonu, Allah'ı düşünerek varılan doyum noktasıdır. Kalp o noktada bir karara ulaşır. Bütün değişimlerden geçerek değişmeyene ulaşma merhalesi dediğimiz bu mertebe, mutluluğun en son noktası olmaktadır."

Zikir, kalpleri doyuran, iştahların aç gözlülüğünü gideren, susuzları suya kandıran, akılları hedefine ulaştıran bir ibâdettir. Zikir kul için uyanıklılıktır, şuurdur, bilinçli olmaktır. Zikir takvaya ulaştırır, takvayı öğretir, takvaya arkadaş eder. Zikir şuurları diri tutar, gönülleri gafletten korur. Zikir ilaçtır, zikir iksirdir, zikir âb-ı hayattır, zikir canlara can katan merhemdir. Zikir yoksullukları kanaat zenginliğine, yalnızlıkları ebedi ve bitmez dostluğa, mahrumiyetleri ilâhí ilgiye dönüştürür. Zikir dünyalık korkuları giderir, endişeleri umuda çevirir, hayalleri götürür; onun yerine solmaz gerçekleri yerleştirir. Zikir boş kuruntular (ümniyye) yerine Allah’ı bilme, takdir etme, önünde kul gibi eğilme ve O’ndan isteme cesareti arama ümidini verir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
İnsan, zikir sâyesinde,
iç dünyasında oluşan huzur, sükûnet, doygunluk, tatmin ve ilâhî aydınlığın yardımıyla, hayatın geçici ve iğreti çemberini yarıp zorlukları aşarak, geldiği yer olan baba vatanı Cennet'e geldiği gibi saf ve temiz bir şekilde geri dönme imkânını elde eder. Zikirle insan ayrı bir güç ve olgunluk kazanır. Allah'ın da insanı zikretmesi, ancak kişinin gereği gibi Allah'ı zikretmesiyle mümkün olacaktır
(2/Bakara, 152).
İnsan, Allah'ı zikretmez, unutursa; Allah da onları terkeder, hidâyet ve rahmetini keser; yani mecâzi anlamda Allah da onları unutur: "Onlar Allah'ı unuttular, Allah da onları unuttu!"
(9/Tevbe, 67)

Zikir çeşitlerinin en üstünü,
Kur'an okumaktır.

Bu yüzden, kalbin temizlenmesinde, psikolojik problemlerinin çözümünde ve ruhun şifa bulmasında büyük yeri vardır. "Biz Kur'an'dan mü'minlere şifa ve rahmet olan şeyler indiriyoruz. Zâlimlerin ise ancak hüsrânını/ziyanını artırır."
(17/İsrâ, 82)


"Ey insanlar! SizeRabbinizden bir öğüt, gönüllerindekine bir şifâ, mü'minler için bir hidâyet ve rahmet gelmiştir."
(10/Yûnus, 57)
"... De ki: 'O, iman edenler için hidâyet/doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifâdır. İman etmeyenlere gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'an onlara kapalıdır..."
(41/Fussılet, 44)

Günahların bağışlanması, Cehennemden kurtulmak, Cennete girmeyi başarmak için Kur'an okumanın faziletini ortaya koyan hadisler, günahkârlık duygusundan doğan nefisteki stresten kurtulmak için, Kur'an'ın çok önemli bir ilaç olduğunu gösteriyor. Kur'an, yalnızca günahkârlık hissinden dolayı insanın içinde oluşan gerginliğin değil; aklî ve psikolojik bunalımlar ve ruhî rahatsızlık durumlarının hepsi için bir ilaçtır. Kur'an, kalplerde olanın, gönüllerdeki şüphe ve aşırılıkların şifasıdır.

Onda hakkın bâtılı nasıl giderdiğinin, eşyayı olduğu gibi görmeyi sağlayan bilgi, düşünce ve kavramayı bozan şüphe hastalıklarını nasıl yok ettiğinin açıklaması vardır. Onda hikmet, korkutma, özendirme ve kalbin iyi olmasını sağlayacak ibret alınması gerekli şeyleri hikâye etme yollarıyla güzel öğüt verme vardır. Kalbi kendisine yararlı şeylere teşvik eder, zararlı olacak şeylerden uzaklaştırır. Kalp, daha önce yanlışın bağımlısı, doğrunun düşmanı olsa bile, böylece doğruyu sever, yanlıştan nefret eder.

Kur'an, bozuk irâdenin nedeni olan hastalıkları giderir. Kalp düzelince, irâde de düzelir, yaratıldığı hale, fıtrata döner. Ayrıca beden de normal haline kavuşur. Vücudun, gelişim ve güçlenmesi gibi kalp de, temizleyici ve güçlendirici olmaları sebebiyle iman ve Kur'an'la beslenir. Kalbin gelişmesi, bedenin gelişmesi gibidir.

Müslüman, Allah'ın zikrine devam ettiği zaman, kendisinin Allah'a yakın, O'nun himayesi ve gözetiminde olduğunu hisseder; bu durum da, içinde metânet ve güce bağlı bir şuur ile güven, dinginlik ve mutluluk duymasına neden olur. Allah'ın zikri, insanın gönlünde güven ve tatmin hissi uyandırdığı için, hayatın sıkıntı, zahmet ve tehlikelerinin önünde zayıflık, ve âcizlik duyulduğu ve hiçbir güvence ve yardımcı bulunamadığı zamanda, insanın hissettiği stresin ilacı olmaktadır. "Kim Benim zikrimden (Beni zikretmekten) yüzçevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacaktır (onun dar bir geçimi, geçim sıkıntısı vardır)."
(20/Tâhâ, 124)

Başta namaz olmak üzere bütün ibâdetler, zikirdir veya zikre yardımcı birer unsurdurlar. Namaz kılan kişi, namazda, her biri birer zikir olan tekbir getirmekte, Kur'an okumakta, tesbih etmekte, Allah'a hamd ü senâ etmektedir. "... Bana ibâdet/kulluk et; Beni zikretmek için namaz kıl."
(20/Tâhâ, 14)

Zikretmeyenler, ya da zikirden yüz çevirenler ebedî açlığa, doyumsuzluğa, mutsuzluğa, sıkıntılı bir hayata ve yalnızlığa mahkûmdurlar. Kur’an; bedenin, kalbin ve toplumun mutluluğunu şu veciz ifadeyle ortaya sermektedir: “Dikkat edin, kalpler ancak Allah’ın zikriyle tatmin olur (doyar).”
(13/Ra’d, 28)

“İman edenlerin Allah Allah’ı zikretme ve O’ndan inen hak/gerçek için kalplerinin saygıyla yumuşaması zamanı daha gelmedi mi?...
(57/Hadîd, 16)

Allah CC'ye hamd olsun zikir konusunu bitirmiş olduk

Allahım! Bize hakkı hak olarak göster ve ona uymayı nasip et; batılı da, batıl olarak göster ve ondan da sakınmayı nasip et. Amin
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt