vaktileyl
Kayıtlı Kullanıcı
Melalin Koynunda Bir Gece
Gecenin karanlığını okşuyor bakışlarım. titrek ellerimde bir nâme, usul usul dolaşıyorum puslu yolları. kaldırımlar asortik kızların çığlıklarına boğuluyor. sokak lambaları âr perdelerini çekiyor yüzlerine. irâdesini yitirmiş yüreğim koy veriyor kan yüklü gözyaşını... durulmuyorum...
patikalara dalıyorum ağır aksak... ulu câmi avlusunda okuyorum o kutsi kelamı uludağ'a karşı... setbaşı'nı dolaşıyorum. akan; akarken acılı çığlıklarını duymayan sahte insanlara isyan eden bir ırmağı mahzun mahzun seyrediyorum... yeşil'e uzanıyorum şuurunu yitirmiş bir derviş edâsıyla... minik bir kızın avuçlarına boşaltıyorum hüzün yağmurlarımı...ve vedâsıyla ödüyor bana, keder örülü gönlümü.
dolu doluyum. göz yaşım boğuyor beni, boşalamıyorum. mahcûb bir edâyla salıyorum kendimi emir sultan'a.. sen düşüyorsun yüreğime sonra... tereddütler, bocalayışlar, çelişkilerle yüklü yasaklar... palyaço kılığındaki bir kızda arıyorum bakışlarını... adını "dipsi" olarak veriyor. birkaç mısra düşüyor dudaklarımdan:
" utanıyorum gözlerinden yosun
alnımdaki terden utanıyorum
mevsimler değişik mesafe uzun
mevsimlerden utanıyorum.
ağlamak neye yarar bu yaştan sonra
sevmek neye yarar.." devam edemiyorum... her şeyi neden bu kadar erken yapmıştım. neden. pişmanlık bir ömür göğsüme asacağım bir boncuk mu olacaktı. bilmiyordum. belki de...
hayatın her alanında başarısız bir kimse olarak kendimi yargılarken; kendi kendimin celladı olmak... gökten ilâhi bir el buna hakkım olmadığını bildiriyor. telaşlıyım. karasızım. melâlin koynunda bir gece daha geçiriyorum. tükeniyorum. gücüm yok. bir bebeğin avuçlarına bırakıyorum bakışlarımı. senin hatırına, diyorum. çığlıklar atıyor; anlamadığı halde. evet onun hatırına bari diyorum. bebekler umudumuz değil miydi? evet; ama bizim gibi olmayacaklarsa...hüznümü gökyüzüne üç yıldıza karşılık ödünç veriyorum, sabaha merhaba diyorum.
Nurullah ULUTAŞ
Gecenin karanlığını okşuyor bakışlarım. titrek ellerimde bir nâme, usul usul dolaşıyorum puslu yolları. kaldırımlar asortik kızların çığlıklarına boğuluyor. sokak lambaları âr perdelerini çekiyor yüzlerine. irâdesini yitirmiş yüreğim koy veriyor kan yüklü gözyaşını... durulmuyorum...
patikalara dalıyorum ağır aksak... ulu câmi avlusunda okuyorum o kutsi kelamı uludağ'a karşı... setbaşı'nı dolaşıyorum. akan; akarken acılı çığlıklarını duymayan sahte insanlara isyan eden bir ırmağı mahzun mahzun seyrediyorum... yeşil'e uzanıyorum şuurunu yitirmiş bir derviş edâsıyla... minik bir kızın avuçlarına boşaltıyorum hüzün yağmurlarımı...ve vedâsıyla ödüyor bana, keder örülü gönlümü.
dolu doluyum. göz yaşım boğuyor beni, boşalamıyorum. mahcûb bir edâyla salıyorum kendimi emir sultan'a.. sen düşüyorsun yüreğime sonra... tereddütler, bocalayışlar, çelişkilerle yüklü yasaklar... palyaço kılığındaki bir kızda arıyorum bakışlarını... adını "dipsi" olarak veriyor. birkaç mısra düşüyor dudaklarımdan:
" utanıyorum gözlerinden yosun
alnımdaki terden utanıyorum
mevsimler değişik mesafe uzun
mevsimlerden utanıyorum.
ağlamak neye yarar bu yaştan sonra
sevmek neye yarar.." devam edemiyorum... her şeyi neden bu kadar erken yapmıştım. neden. pişmanlık bir ömür göğsüme asacağım bir boncuk mu olacaktı. bilmiyordum. belki de...
hayatın her alanında başarısız bir kimse olarak kendimi yargılarken; kendi kendimin celladı olmak... gökten ilâhi bir el buna hakkım olmadığını bildiriyor. telaşlıyım. karasızım. melâlin koynunda bir gece daha geçiriyorum. tükeniyorum. gücüm yok. bir bebeğin avuçlarına bırakıyorum bakışlarımı. senin hatırına, diyorum. çığlıklar atıyor; anlamadığı halde. evet onun hatırına bari diyorum. bebekler umudumuz değil miydi? evet; ama bizim gibi olmayacaklarsa...hüznümü gökyüzüne üç yıldıza karşılık ödünç veriyorum, sabaha merhaba diyorum.
Nurullah ULUTAŞ