kırgınım…
beni yüreğime kırgın bırakan herkese;
bir şehre,
bir dünyaya,
bu dünyanın, tebessümü unutmuş insanlarına,
sözlerini, dillerinde yüreklerin katili olarak besleyenlere….
-bir çocuk gibi-
yüreğimin elinden tutup, sadece onunla oynamak istiyorum,
vefayı sadece o’ndan ummak ve ona vefalı olmak istiyorum…
kırgınım,
elimden oyuncağımı alanlara,
yüreğimle oynadığım oyundan bahsedince benimle alay edenlere,
dostum bildiğime değer vermeyenlere,
yüreğimin ayağıyla yürüyüp gittiğim mekanı beğenmeyenlere,
onun telkiniyle tutunduğum dalı kesenlere,
onun sözünü dinlediğim vakit, benim sözümü dinlemeyenlere…
kırgınım,
bir lahzacık ömürde tûl-i emelleri hatrına, içime derin yaralar açanlara,
bir lahzacık huzur için,
yürek mabedimi -tûl-i ömürde dahi- onarılamayacak kadar çok talan edenlere,
yürek mabedime destûrsuz girenlere; zoru kullananlara..
...
biraz da kendime kırgınım,
biraz da kızgın…
yüreğimi herkesin bırakmasına rağmen ben de bir vakt-i seherde bırakabildiğim için,
biraz da kendime kırgınım,
pişman olacağım adımları atarken yüreğime sormadığım için,
-o, adımlarıma yol çizmeye aday iken-
sol tarafındakini ihmal edenlerin sözlerine değer verebildiğim için,
yüreğimin tutunduğu etekleri bırakıp, ete kemiğe bürünenlerin ardından bakakaldığım için…
biraz da kendime kızgınım;
güneş hırsızlarına, güneşimin yerini söylediğim için,
sır bildiğimi, sırrıma değer vermeyenlerle paylaştığım için…
ey sır!
içimde kalsaydın keşke…
içimi aydınlatsaydın keşke…
içimde hissetseydim yakın olan’ın yakınlığını;
-güneş’in aydınlığında-
ey sır!
uçurmasaydım yürek mâbedimden seni,
seninle yükselmeye talip olabilseydim semaya..
ey sır!
bahsetmese miydim senden kimselere,
kimselerin olmadığı yerlerde seni içimde beslese miydim?
bencil mi olsaydım yoksa sevmek konusunda …
ey sır!
içimde, içimdekiyle konuş; sessizce…
ben kırılırım, yüreğime küstüğüm vakit kendime,
ben kızarım kendime…
yeter ki sen,
içimde mahfûz olan sevdanın adı ol!
...