mürmüdük
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 7 Tem 2009
- Mesajlar
- 6,952
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 53
- Web Sitesi
- anadoluhaber.blogcu.com
ÜZERİNDE DURMAMIZ GEREKEN ÖNEMLİ KONU
Saadeddin Ustaosmanoğlu
Neden kurtulamıyoruz bu durumdan?
SÖZ’le girelim mevzuya; sözün zaman ve mekânı teshîr edebilmesi için, hâl ve makama uygun olması gerekir. Bu, sözün ahlâkî yönü îtibariyle intikâli demektir ki, fikri kuru bilgi olmaktan çıkarıp, muhataba ahlâklı olarak ulaştırmak mânâsına gelir. Üzerinde durmamız gereken önemli bir mevzudur bu.
Hani, bereket deyince anladığımız şey var ya! Aynen bunun gibi, yapıp ettiklerimizin bereketsizliğinin de ne mânâya geldiğini bilmeden, yapıp ettiklerimize devam ediyoruz... Yorgunluk alâmetlerinin kendini iyiden iyiye hissettirdiği noktada hissettiğimiz bu hâl, idrâk edemiyoruz ki, AŞK hâlinin mahrumiyetiyle alâkalıdır.
Aşk hâli ne?..
Aşk hâlinin, adı üzerinde, HÂL olması îtibariyle anlatılacak bir yönü yok; ancak yaşanır. Yaşananın da anlatılması zahmetine girmek gerekmez, o görünür. İhlâs, taklidi mümkün olmayandır. Aşk da bütünüyle ihlâstan ibaret. Veliyye’nin şu sözü aşkla bağlılığın ne güzel misalidir: “Fatiha-i Şerife ile hâcetini gideremeyene yazıklar olsun.”
"Bir of çeksem karşıdaki dağlar yıkılır" diyene nisbet; "Bir Allah desem kâinat dize gelir" demenin mânâ derinliğinin izine düşmek gerek. Mâdâsı; yorgunluğa, bezginliğe, yılgınlığa ve riyakârlığa yelken açmak demek.
Prof. Ali Muhammed Sallâbi, Sıddık-ı Ekber hakkında yazdığı eserinde şöyle diyor: «Ebubekir (r.a.) İslâm davası için bu kadar emek sarfederken hedefi, ne insanlar arasında övgüye mazhar olmak, ne de dünya malı kazanmaktı. Tam aksine onun asıl hedefi, Allah’ın rızasıydı.
Bundan dolayı bir gün babası kendisine şöyle demişti: “Senin özellikle zayıf insanları hürriyetine kavuşturduğunu görüyorum, bir dahaki sefere eğer birilerini aynı şekilde hürriyetine kavuşturmayı istersen, gücü kuvveti yerinde olanları seç ki, sana yardımları dokunsun.”
Bu sözlere karşılık Ebubekir (r.a.) şöyle dedi: “Benim tek istediğim Allah’ın rızasını kazanmaktır.”»
Sallabî’nin bu mânâda yorumu: “Böylece kölelerden ve özgür insanlardan oluşan az bir grup bir araya gelerek, anayasası tevhîd inancı esasına dayanan devletin temelini attılar ve İslâm medeniyetini oluşturdular.”
Başyücelik devleti nasıl kurulacak?.. Herkesin nefsinde ıstırabını şiddetle duyması gereken soru.
Himmetimiz
Himmetinin kuvvetine inanılan KUMANDAN’a nisbet edilen himmet(imiz) uzun vâdede kırılma noktalarında hasar görüyorsa, himmetin kavîliğinde problem var demektir.
Abdülkerim Cîlî Hazretleri İnsan-ı Kâmil isimli eserinde; “Himmet bir şeyi niyetine alıp ayağı üzerine kalkınca niyetine kavuşur” dedikten sonra, bu kavuşmanın sebebleri bâbında şöyle diyor:
«1- Hâle bağlı bir durumdur:
Mânâsını açarsak şöyle deriz: Niyetle tayin edilen şeyin olacağına kesin bir yakîn sahibi olmak…
2- Fiiliyata bağlı bir durumdur:
Mânâsını açarsak şöyle deriz: Himmet sahibinin duruşları ve hareketleri, tüm olarak Himmet edip niyetine aldığı şeye uygun olmalıdır.
Ahvâli yukarıdaki gibi olmayana “Himmet Sahibi” denmez ki…
O yutucu temennîlerin peşinde koşan ve yalancı emellerin sahibidir…
Yeni bir memleket arayan gibidir; fakat mezbeleden ayrılmaz.»
1999’un muhteşem HURÛC’unu anlamayanlar veya anlar gibi olup da bir müddet sonra pörsüyenler veya pörsüdüğünü zannetmeyip patinajda kalanlar(ımız), yutucu emellerin peşinde koşarken Himmet sahibi olduğu zannını yaşayanlar mıydı acaba? Yalancı emeller hangimize ne kadar gerçek göründü?
Kalblerinde nâhoşluk olanlar İlâhî takdir gereği hizmetlerini görüp, vakti geldiğinde aslî makamlarına(!) dönecekler elbet. Dönüyorlar da. İhlâsla örülmüş çile duvarları nâhoşlara geçit vermez. Vermeyecek.
İnsan-ı Kâmil’den:
«Ve de şunu da ümitsizliğe kapılmadan aklından çıkarma; Hurma çekirdeği ekildiği zaman, ancak hurma ağacı olarak yeryüzüne salınır… Başka ağaç olarak meydana çıkmaz…
Yani; "Her şey aslına rücû eder…"
Şunu da bil ki!..
Hem ile Himmet’i karıştırma…
Kâinatta herhangi bir şeye tutunan kimsenin tutunmasının ismi Hem’dir; onun ismi Himmet değildir…
Bu açıklamanın daha da mânâlısı şöyledir:
Himmet özünde yüksek makamdadır, aşağılarla onun bir bağlantısı bulunmaz…
Çünkü; Himmet celâl ve ikram sahibi Yüce Zât’a bağlıdır.
«Hem» ise; böyle değildir… Zira; Hem; kalbin herhangi bir şeye yakın olsun uzak olsun meylidir…»
Hem “Hem”e tâbî olduk, hem de ona Himmet zannıyla baktık; olmadı. Üzerinde durmamız gereken önemli konular var!
Furkan Dergisi, Nisan 2010, s. 36