Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yaşayan Necip Fazıl, Yürüyen Büyük Doğu ! (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
abdulhamid.jpg


moskof.jpg


oveben.jpg


peygamberhalkasi.jpg
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
BEKLENEN NİZAM​

· Yüz yıldanberi bir toplu iğne yapmaktan bile âciz yaşayan bu milleti, radyosunu, otomobilini, traktörünü, dikiş makinesini, falanını ve filanını zorlayacak bir nizam… “İstersen bunları tenekeden yap; fakat kendin yap!” diyecek bir nizam…

· Türk gümrüklerinden, hayat devlet ihtiyaçları müstesna, tek Garp âletinin geçmesine müsaade etmiyecek bir nizam… Tâ bu âletlerle rekabet edici Türk sanayi ve imâl kudreti doğuncaya kadar başka çıkar yol görmiyecek bir nizam…

· Bütün Garp âlemini, Türkün ve onun ruhî idaresinde bütün Asyalıların gözüne tılsımlı bir umacı gibi görünmekten çıkaracak bir nizam… Garp âlemini, (Rönesans)dan beri sadece aklın fetih hakkını kullanmış ve eşyayı teshir etmiş bir müspet bilgiler hârikasından ibaret gösterecek ruh plânında taklide değer hiçbir kıymeti bulunmadığını meydana çıkaracak bir nizam… Ve mevcut Garp bilgilerini maharetle çalacak ve onları ehliyetle Türke mal edecek bir nizam…

· Türkiye’de tek bir kahve köşesine bile izin vermeyecek ve saatte 35 milyon kilovat çapındaki millî enerjiyi tasarruf edecek bir nizam…

· Sinemayı, tiyatroyu, edebiyatı, fikriyatı, hattâ ilmi bile mutlaka millî şekilde verimlendirecek bir nizam… Bunlar bir kere millîleştikten sonra da onları beynelmilel çapa ulaştıracak bir nizam…

· Kârhane, meyhane, kumarhane ve bütün rezalethanelere “paydos!” diyecek bir nizam…

· Ruhumuzu dayadığımız mukaddes ölçülerin hem düşmanlarına, hem de dost görünüp bu ölçüleri anlamayan ham yobaz bozuntularına hayat hakkı tanımayacak bir nizam…

· Çoraptan serpuşa, harften binaya, muaşeret edebinden bütün ifade şekillerine kadar (plastik) plânda şahsiyetin ne demek olduğunu meydana çıkaracak bir nizam…

· Adam öldüreni hemen öldürecek, hırsızlık edeni bir daha edemez hale getirecek; ve bütün ictimaî ihtilâtlarında ferde öz evinden daha emin sığınaklar gösterecek bir nizam…

· Dâva adamlarının nasıl çalışacağını belirtecek; ve en büyük göz mütehassısını en şiddetli trahom mıntıkasında hayatını feda etmeğe zorlarken, en büyük terbiyecinin de en hücrâ köyde bir jandarma erinden farksız yaşamasını sağlayacak bir nizam…

· Memlekette tek sahipsiz çocuk, tek serseri, tek işsiz, tek sakat bırakmayacak ve hiç olmazsa bunları göz planından sürecek bir nizam…

· Ve nihayet halkın nefsaniyetini değil, Hakkı razı edecek ve Kurultayın büyük duvarına “Hakimiyet Hakkındır!” düsturunu kazıyacak bir nizam…

· Nizamların nizamı olan düzen, iki heceli ve beş harfli bir isim taşır: İSLÂM…​
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Büyük Doğu Mimarı'nı Rahmet ile anıyoruz

50806_332666773411955_332638460081453_3488_539_b.jpg


Onu çeşitli şekillere ve kalıplara sokarak anlatmak ve Büyük Doğu aksiyon ruhunu incitici şekilde sahtecilik tüten kelimelere bürünmemek adına bu büyük fikir ve dava ve de aksiyon adamının ölmeden önce kaleme aldığı vasiyetini sizlere sunuyor ve bir kez daha rahmet ile anıyoruz..

Necip
Fazıl’ın ölmeden önceki vasiyeti ise şöyle,

- Nasıl, nerede ve ne şekilde öleceğimi Allah bilir. En büyük korkularımdan biri, nice müellifin başına geldiği gibi, ölümümden sonraki tahriflerdir.
- Beni, ayrıca hususi vasiyetimde gösterdiğim gibi, İslami usullerin en incelerine riayetle gömünüz!
- Cenazeme çiçek ve bando muzika gönderecek makam ve şahıslara uzaklığımız ve kimsenin böyle bir zahmete girişmeyeceği malum. Fakat bu hususta bir muziplik zuhur edecek olursa, ne yapılmak gerektiği de beni sevenlerce malum... Çiçekler çamura ve bando yüzgeri koğuşuna...
- Cenazemde, namazıma durmayacaklardan hiç kimseyi istemiyorum! Nede, kim olursa olsun, kadın... Ve bilhassa, ölü simsarı cinsinden imam! Ve "bid"at" belirtici hiçbirşey!...
- Başucumda ne nutuk, ne şamata, ne medh, ne şu, ne bu... Sadece Fatiha ve Kur"an...
- Mezarımda ilahi ve ulvi isim ve sıfatlardan ve benim beşeri ve süfli isim ve sıfatlarımdan hiçbir iz bulunmayacak... Mevlid de istemem! Onu, uhrevi rüşvet vasıtası yapanlara bırakınız! Sadece Kur"an...
- Şimdi sıra en büyük dileğimde... Müslümanlardan, Eğer bu davada hizmetim geçtiğine inanan varsa, şunları istiyorum: Her ferdin, herhangi bir kifayet hesabına yanaşmaksızın, benim için "
Necip Fazıl"ın kaza borcuna karşılık" niyeti ile bir günlük (Beş vakit) namaz kılması ve yine birgün oruç tutması... Mevtanın ardından, onun için kaza namazı Şafii içtihadında caizdir ve aynı içtihat Hanefilerce de rahmettir. Her ferdin, en aşağı yüz Tevhid kelimesi okuyup sevabının mislini bana hediye etmesi... 70 bine dolması lazım... Bir de, üzerimde hakkı olanların bunu Allah rızası için helal etmeleri... Ölünceye dek, üzerimdeki Allah ve kul haklarından mümkün olanını ödeyebilmek için elimden geldiği kadar cehdetmek azmindeysem de ne olacağını, nereye, hangi noktaya varabileceğimi bilmiyorum ve yardımı müslümanlardan bekliyorum. "Şey"en lillah" tabiriyle bana Allah için birşey veriniz! Yardımınızı esirgemeyiniz!
- Allah’ı, Allah dostlarını ve düşmanlarını unutmayınız! Hele düşmanlarını!...
- Olanca sevgi ve nefretinizi bu iki kutup üzerinde toplayınız!
- Beni de Allah ve Resul aşkının yanık bir örneği ve ardından bir takım sesler bırakmış divanesi olarak arada bir hatırlayınız!”

 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
39
Benim de bu cihana gelişim memleket sevdasından...
Benim de bu dünyadan gidişim memleket sevdasından...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Ramazanda Mirzabeyoğlu'nu Hatırlamak








“Devr-i Dâim”
eder hayat; bahar olur, yaz gelir, mevsim döner, zaman sürer, yine kış, yine bahar, yine yaz… Ömrümüz varsa da yoksa da sürer gider hayat, bilmediğimiz bir vakte kadar.
Ve “Hoş Geldin Ya Şehri Ramazan” deriz şu zamanlarda ve biterken de o mübarek ay, “Allah seneye tekrar kavuştursun.” diye de dua ederiz.
Yine deriz ki; “Ramazan bereketiyle geliyor.” Fakir- zengin her sofra daha bir bereketlenir; dualar, niyazlar, Kur’ân-ı Kerim tilâvetleri… Ramazan Ya…Bin aydan daha hayırlı bir gecenin içinde olduğu ay, Kur’ân-ı Kerim’in Levh-i Mahfuz’da indirildiği, Ya Ramazan…
Bu ayda daha çok ibadet eder, daha çok Kur’ân-ı Kerim okur ve dinler, zikir ve tesbih eder çoğu kimse.
Cemiyet plânında da sosyal yardımlaşmaların, dayanışmaların ehemmiyetini daha bir hatırlar, fakirleri daha gözetir, hakka daha çok riayet etmeye çalışırız.
Hatta bazıları, Ramazanlık tesettüre girer, Ramazanlık namazlar, teravihler kılınır, içki gibi kötü alışkanlıklardan bir aylığına da olsa vazgeçilir.
Bazı basın- yayın organları “Ramazanlık iman”a ererler ya da tam tersi, Müslümanların bazı inanışlarıyla dalga geçilir ve bazı kimseler aşağılanır.
Tiribüne oynanır bazen de; çarşaf çarşaf Ramazan ekleri yayınlanır, Ramazanlık sohbetler…
Davetler karşılıklı ve abarttıkça abartılır,şaşalı iftarlar verilir.
Öyle ya da böyle Ramazan’ın ehemmiyetindendir tüm bunlar.
Peki bu ehemmiyete rağmen, idrak edemediklerimiz ya da etmek istemediklerimiz, hatırlayamadıklarımız ya da hatırlamak istemediklerimiz, görmediklerimiz ya da görmek istemediklerimiz, duymadıklarımız ya da duymak istemediklerimiz, önemsemediklerimiz ya da önemsemek istemediklerimiz…
Oruçlarımızı tutmuşuzdur sonuçta, gerisinin pek de önemi yoktur belki de, ya da gerisi teferruattır:
Ciğerleri barut kokan çocukları…
Çocuklarına bakmak için bedenini satan anaları…
Tanımadığı, bilmediği kişililerin çocuklarını karınlarında taşıyan, hayata rağmen hayat kadınlarını…
Sömürdükçe şişen sermaye patronlarını…
Gün ışığını çok kısa vakitlerde görmeye, bazen de görmeden ölmeye alışık maden işçilerini…
Bir işçinin ya da memurun ömrü boyunca göremeyeceği parayı bir gecede götüren popüler kültürün popüler şarkıcılarını…
Şu günlerde zar zor başörtüsüyle üniversiteye gidebilse de sanki akli bâliğ olma yaşı üniversitede başlarmış gibi, lisede veya ilköğretimde başını örtmesi yasak olan kızlarımızı…
Çalışma hayatında ise kamusal alanda başörtüsüyle hep yasaklı olan hanımları…
Hakla hükmetmeyen zalim yöneticileri…
Zulmün akıllara ziyan envai çeşidini…
O güzelim memleketimin haritasının bir bölümünden damlayan kanı…
Kolu, bacağı, gövdesiyle ayrı yerlerde gömülen katliam kurbanlarını…
Tükenmeye yüz tutmuş dünyamızda tükenen insanlığı…
Ve tüm dünya coğrafyalarında an be an yaşanmakta olan insanlık dramına tek çare olan KURTARICI FİKRİ...
Bu fikrin mimarını hatırlayacak mıyız?
O ki; insanı kobay dünyanın tüm sahteliklerine, çirkinliklerine, kötülüklerine, zulmüne karşı koyan ve esaretine rağmen mahkûm olmayan;
“Hakim bir davayı temsil ettiğime göre, mahküm tavrı takınamayacağım tabiidir…”diyen kişiyi, SALİH MİRZABEYOĞLU’nu hatırlayacak mısınız?
Hatırlar mısınız, bundan 14 yıl önce bir Ramazan günü çocuğunu diğer çocuğu ve eşiyle ilkokuldan almaya gittiğinde, ilkokul bahçesinde zorla götürülerek; emniyette kendisine :
“Yukarıdan bastırıyorlar İbda C Örgütü Lideri olduğunu kabul edeceksin!” diye dayatıldığını ...


MİRZABEYOĞLU’nun “Ben fikir adamıyım.” demesine karşılık yine emniyette kendisine “Aslanım, savcı senin kitaplarını okuyacak değil ya, buradan önüne ne giderse o.” karşılığı verildiğini ve öyle de olduğunu…
Hiçbir delil ve isbatın bulunmamasına rağmen terör örgütü liderliğiyle suçlanarak idam cezasına çarptırıldığını…
Mahkemesi devam ederken bulunduğu koğuşa emniyet güçlerince bir saldırı düzenlendiğini…
Emniyet güçlerinin “Noel Baba” operasyonu adını verdikleri bu saldırıda, bir kişinin öldürüldüğü ve onlarca kişinin yaralandığını, hatırladık mı?
Saldırı sonrasında 100 kadar askerden oluşan ölüm koridorunda kendisine öldüresiye şiddet uygulandığını…
Bu halde , kan revan içindeyken mahkemeye çıkarıldığını…
Ardından Kartal F tipi Cezaevine götürüldüğünü ve burada kendisine Telegram- Zihin Kontrolü işkencesi uygulanmaya başlandığını ve o gün bugün, 14 yıldır bu işkencenin sürdüğünü…
25 Haziran 2000’de fikirlerini kontrol altına alarak değiştirmek isteyen Telegram işkencesine ve Telegramcıların “ya fikirlerin ya canın” dayatmalarına en güzel cevapla fikirlerini muhafaza etmeyi canına tercih ederek, şehâdet – fedâ eylemi gerçekleştirdiğini…
2005 yılından bu yana tam tecritte olduğunu…
14 yıldır bir insana yapılabilecek en ağır, en aşağılık, en insanlık dışı işkenceyi, Telegramı ifşa ettiğini; Telegram ve Ölüm Odasıeserlerinde bunu ortaya koyduğunu bilecek misiniz?
Ve en önemlisi bunların kendisine niye yapıldığını, tüm bu hukuksuzluklara ve işkenceye niçin muhatap bırakıldığını…
Sadece ve sadece fikirlerinden dolayı zulme uğratıldığını bilecek miyiz?
İnsanlığın topyekûn kurtuluşuna vesile olacak vasıta sistemin mimarı olduğunu kim bilecek, anlayacak, hissedecek ve gereklerini kuşanacak?
Kendilerinin bir mütefekkir, bir sanatkâr, bir âlim olduğunu; esir edilmeden önce 42 eserin altında imzası bulunduğunu …
Esaret şartlarına ve Telegrama rağmen bugün, her biri şâh eser- şâheser değerinde 56 eserin müellifi olduğunu …
Ve O’nun şair yönünü, şiirlerini hatırlayabileceksek şayet şu ifadesinin ne anlam taşıdığını bilecek miyiz?

“Ben yıllardır şiir yazamıyorum. Bu durum, bu dilden anlayan kimseye birçok şey söylemeli!”
Hatırlar mıyız bunları, hatırlayacak mıyız bu Ramazanda SALİH MİRZABEYOĞLU’nu?.
Hadi hatırladık ne yapacağız? Bir kötülüğe üç şekilde karşı olmanın hangisini tercih edeceğiz?( Bir kötülük gördüğünüzde, onu elinizle düzeltin; eğer buna gücünüz yetmezse, dilinizle düzeltin; eğer buna da gücünüz yetmezse kalbinizden buğzedin; buğzetmek imanın en zayıf fiilidir.)

Yoksa iftarda içeceğimiz serin bir bardak suyu ve gün boyunca yemeyi düşündüğümüz yemekleri hatırlamak daha mı ağır basacak? İftarın verdiği rehâvetle ise çok da böyle derin ve gergin konuları hatırlamaya takatimiz mi olmayacak, bilinmez.
Yine de Ramazan, yine de Rahmet ayı, yine de mübarek olsun…


Fatma PARMAKSIZ

20 Temmuz 2012

 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
MARAŞ HİTABESİ



4.6.1988 tarihinde Maraş’ta yapılan Üstadı anma toplantısına İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu tarafından gönderilmiştir

Sevgili Gönüldaş'lar!



Üstadı anmak üzere toplandığımız şu günde, aranızda bulunamamış olmaktan dolayı üzgün değilim; çünkü biz, bu tip tertipleri, İBDA remzi etrafında Büyük Doğu kavgasının vesilesi bilenleriz!... Demek ki, surat gösterme heveslisi değil de, «gerektiği yerde ve gerektiği gibi görünen» bir stratejinin tayin ve tatbikinde olan savaşçılarız!...



Mücadelemizin fikir, sanat ve fiilî cepheler hâlindeki çok yönlülüğü, kısacası; bu cephe genişliği ve eski palavracı mücadele anlayışının yıkılması zarureti, hemen takdir edeceğiniz gibi her tarafı tarassut mecburiyetinde olan Merkez Kumandanlığı’nın oradan oraya hatır-gönülle taşınmasına imkân vermiyor!... Ama temsilcisi pekâlâ bu boşluğu doldurabilir ve kendisine tevdi edilen görevi ifâ edebilir!... Size, Yalçın Turgut vasıtasiyle en derin muhabbetlerimi ve selâmlarımı yolluyorum!...



Benim gözümde Maraş ve Maraşlı ruhu, iki yönden dikkat çekicidir...



Birincisi; her mekânın ortalama bir mânâ husisiyeti ifade ediyor olması dolayısiyle, rahmetli Üstadım’ın Maraş’lı bir kökten gelmesi... Hem onun Maraş’lı olması ve hem de bunu bizzat şeref addetmesini nasıl görmezden gelebilirim ki?...



İkincisi ise; doğrudan doğruya İBDA’nın Maraş ruhunun kundağına sarınması... İBDA, ruhuna tercüman olacak en verimli maden ocaklarından birini Maraş’ta ve Maraşlı’da bulmuştur; mânâsının kurmayları arasında bizzat Maraşlıların bulunmasından gurur duyar!...



Sevgili Gönüldaşlar!

Rahmetli Necip Fazıl’ı anmak üzere toplandığımız şu günde, ölü ağlayıcılarına mahsus ve ölüye karşı mesul olmamanın rahatlığı içinde palavradan güzellemelerle ananlara karşılık, siz, maledilecek ve kollektif hâle getirilecek olan ulvî soydan hakikatin maliki ile fikir kelleri arasındaki farkı, ona muhatap olma haysiyeti bakımından bilhassa hatırlayınız, anlayınız, anlatınız!... «Yürüyen Büyük Doğu» ve «Yaşayan Necip Fazıl» idrakı, bunu gerektirir!...

Hepinizi, atan tek bir yürek samimiyeti, dava aşkı, gönüldaş sadakati, inkılâp şuuru ve İBDA ruhuyla selâmlıyorum!... Bu selâma muhatap olanlar, elbette «Yüzsüzün Bekleyişi» isimli şiirimde işaretlediğim menfî tiplerden farklı olanlardır:

Otur sen şeytanî vaatte
Hesapsız vade ümit sahte!
Bozulmasın keyfin ey kütük
Haksıza karşı itaatte!
Gözü saksı altında böcek
Rahat kazanç istirahatte!
Ne ektin bilmem ne biçersin
Ümit mihrakı şefaatte!
Aklını başına sersem kul
Beklemek hakkı şecaatte!
Gerçek fikir şimdide vade
Yürek tetikte göz saatte!

Salih Mirzabeyoğlu






 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
"Ve yalnız ben.. Gözlerim, sökmeye yakın şafak aydınlığını seyre hazır, o olağanüstülüğü bekliyorum.. Olağanüstülük ?.. Ömrümün bütün girinti ve çıkıntılarını kendisine mahsus bildiğim büyük zuhur.. Muazzam bir İslâmi zuhur.. Başıma ne geldiyse, bu yüzden !.."

KUMANDAN SALİH MİRZABEYOĞLU




 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt