_YUSUF_
Yönetici
- Katılım
- 26 Haz 2008
- Mesajlar
- 4,070
- Tepki puanı
- 1,043
- Puanları
- 113
- Yaş
- 43
Nisa-110
Nisa-110
“Kim kötülük işler veya kendine yazık eder de sonra Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah'ı merhamet sahibi olarak bulur.”
Kim bir kötülük işler de, kim bir başkasına kötülük yapar veya şirkten başka bir günah işler, yahut kendi kendine zulmeder, yâni şirke düşerek kendi kendisine zulmederse. Arkadaşlar insanın kendi nefsine zulmetmesi, kendi kendisine zulmetmesi demek insanın kendisini Allah’a kulluk ortamının dışına çıkarması, Allah’ın istemediği bir hareket tarzının içine girmesi, Allah’ın kendisini görmek istemediği bir atmosferde bulunması demektir. Allah’ın kendisi için çizdiği yaşam biçiminin dışında nefsinin hevâ ve hevesleri istikâmetinde bir hayat yaşaması demektir. Allah’ın kitabını bırakarak, Resûlünün örnek kulluğunu terk ederek bir kişinin kendi istek ve arzuları peşinde bir hayata yönelmesi onun hayrına değildir. Bir insanın hayrı onun yaratıcısının belirlediği hayatın içinde olmasıdır.
Eğer bir insan hayatını, zamanını, imkânlarını, fırsatlarını, elini, ayağını, gözünü, kulağını, aklını, fikrini, kalbini, düşüncesini, iradesini, seçimini yaratıcısının emrine teslim eder, kendisi adına yaratıcısının seçimini seçim kabul ederse işte bu onun hayrınadır. Ama tüm bunları Allah’ın emrine değil de kendi aklının, düşüncesinin emrine teslim ederse işte bu da onun için hayır değil, kazanç değil kayıptır.
Evet Allah’a teslim olmayarak, Allah’ın belirlediği bir hayata yönelmeyerek, günah işleyerek, kendi kendisine zulmeden, kendi kendisini cehennem yolunda tutan, kendi kendisini ateşe götüren, kendi kendisine yazık eden, kendi kendisini boşa harcayan, ama sonra da aklını başına alarak bu yaptığından vazgeçerek Allah’tan mağfiret dilerse, bağışlanmasını dilerse Allah’ın kendisine Ğafûr ve Rahîm olduğunu görecektir. Allah böyle günahlarından dönen kulunu affedecektir. Arkadaşlar, gerçekten biz kullarına Rabbimizin en büyük lütfudur bu.
Çünkü insan yaratılış gereği, fıtrat gereği günah işleyebilme özelliğindedir. Öyle yaratılmıştır. İnsan melek gibi tamamen günah işleme özelliğinden uzak bir varlık değildir. İşte bizi böyle yaratan, bizim fıtratımızı herkesten daha iyi bilen yaratıcımız bize din gönderirken bizim bu fıtratımızı göz ardı etmiyor. Bizim fıtratımıza uygun bir din, bir hayat programı gönderiyor. Bizim günah işleyebileceğimizi bilerek günahtan kurtulma yollarını da bize gösteriyor.
Öyleyse asla unutmayalım ki Rabbimiz bizi böyle sürekli bir günah psikozu altında ezilmekten kurtarıyor, bize arınma yollarını, tevbe ve dönüş yollarını da gösteriyor.
Şu anda herkesin günahtan kurtulma yolları açıktır. Eğer kul olarak biz bizi zarara götürecek, bizi cehenneme götürecek bir harekette bulmuşsak hemen arkasından tevbe eder, Rabbimize döner, bu yaptığımızdan pişman olur ve bir daha yapmamak üzere yalvarır yakarırsak, Rabbimizin bağışlamasına teslim olursak, kesinlikle bilelim ki Allah bizi affedecektir. Bu sadece Müslümanlar için değil top yekun insanlık için bir lütuftur. İnsanlar, işledikleri günahlar ne olursa olsun, ne kadar olursa olsun eğer ondan vazgeçip bir daha o günahlara dönmemek üzere Allah’a yönelirlerse Allah’ı Ğafûr ve Rahîm bulacaklardır. Ama kesinlikle Allah’ın Ğafûr ve Rahîm oluşu da sizi aldatmasın. Çünkü:
111. “Kim günah işlerse bunu ancak kendi aleyhine yapmış olur. Allah bilendir, Hakîm'dir.”
Kim bir kötülük yaparsa, kim bir günah işlerse ancak kendi aleyhine işlemiştir. İşlediğinin cezasını çekecek, sonucuna katlanacak olan kendisidir. Kötülük işleyen kişi kendi kendisine yazık etmektedir. Kendi kendisini ateşe atmaktadır. Allah herkesin ne işlediğini, ne niyet taşıdığını, yaptıklarına karşılık kendisine nasıl bir ceza vereceğini çok iyi bilendir. Allah hikmet sahibidir, yaptığı her işi bir hikmetle yapandır ve işlediklerinden ötürü günahkârları cezalandırması da Rabbimizin hikmeti gereğidir.
112. “Kim yanılır veya suç işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur.”
Kim bir hata (Küçük günah) ya da büyük bir günah işler de, sonra da işlediği bu suçu suçsuz, temiz bir kimsenin üzerine atarsa muhakkak ki ona büyük bir iftira etmiş ve apaçık bir vebal, bir günah yüklenmiş olur. Gerek yapmadığı bir günahla başkalarını suçlamak şeklinde, gerekse kendi işlediği bir suçu, bir günahı başkalarının üzerine atmak şeklinde olsun gerçekten bu büyük bir iftiradır. Adam kendisi bir suç işliyor, bir hırsızlık yapıyor, sonra da kendisini temize çıkarabilmek için adâletten, doğruluktan uzaklaşıyor ve onu suçsuz birisinin üzerine atıyor. Bu gerçekten çok kötü bir şeydir. Toplumda işlenen bir suçun suçsuz birisinin üzerine atılması, suçlunun suçsuz, suçsuzun da suçlu makamında görülmesi toplum içinde tüm dengeleri alt üst edip, toplumu büyük bir kargaşaya sürükler.
Halbuki bir Müslümanın böyle bir yola tevessül etmesi onun için en büyük bir kayıptır. Çünkü bir Müslüman kendi aleyhine bile olsa, babasının, anasının, yakın akrabalarının, kavminin, kabilesinin zararına bile çıksa verdiği hükümlerinde doğruluktan, haktan, adâletten ayrılmaması gerekmektedir. Önceki âyetlerde demeye çalışmıştım, bir Müslüman karşısındaki bir yahudi bile olsa, bir hıristiyan, bir dinsiz, bir ateist bile olsa vereceği hükmünde haktan ayrılmaması gerekiyor
Ama bakın ki Müslüman olduğunu, Allah ve Resûlüne itaat ettiğini söyleyen bir adam ve onun kavmi işlediği hırsızlık suçunu o suçla ilgisi olmayan suçsuz bir yahudi’nin üzerine atarak, ırkçılık zihniyetiyle peygambere yanlış beyanlarda bulunarak peygamberi yanıltma ve suçsuz birisinin suçluluğuna hükmetmesine sebep olmaya çalışıyorlardı.
Nisa-110
“Kim kötülük işler veya kendine yazık eder de sonra Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah'ı merhamet sahibi olarak bulur.”
Kim bir kötülük işler de, kim bir başkasına kötülük yapar veya şirkten başka bir günah işler, yahut kendi kendine zulmeder, yâni şirke düşerek kendi kendisine zulmederse. Arkadaşlar insanın kendi nefsine zulmetmesi, kendi kendisine zulmetmesi demek insanın kendisini Allah’a kulluk ortamının dışına çıkarması, Allah’ın istemediği bir hareket tarzının içine girmesi, Allah’ın kendisini görmek istemediği bir atmosferde bulunması demektir. Allah’ın kendisi için çizdiği yaşam biçiminin dışında nefsinin hevâ ve hevesleri istikâmetinde bir hayat yaşaması demektir. Allah’ın kitabını bırakarak, Resûlünün örnek kulluğunu terk ederek bir kişinin kendi istek ve arzuları peşinde bir hayata yönelmesi onun hayrına değildir. Bir insanın hayrı onun yaratıcısının belirlediği hayatın içinde olmasıdır.
Eğer bir insan hayatını, zamanını, imkânlarını, fırsatlarını, elini, ayağını, gözünü, kulağını, aklını, fikrini, kalbini, düşüncesini, iradesini, seçimini yaratıcısının emrine teslim eder, kendisi adına yaratıcısının seçimini seçim kabul ederse işte bu onun hayrınadır. Ama tüm bunları Allah’ın emrine değil de kendi aklının, düşüncesinin emrine teslim ederse işte bu da onun için hayır değil, kazanç değil kayıptır.
Evet Allah’a teslim olmayarak, Allah’ın belirlediği bir hayata yönelmeyerek, günah işleyerek, kendi kendisine zulmeden, kendi kendisini cehennem yolunda tutan, kendi kendisini ateşe götüren, kendi kendisine yazık eden, kendi kendisini boşa harcayan, ama sonra da aklını başına alarak bu yaptığından vazgeçerek Allah’tan mağfiret dilerse, bağışlanmasını dilerse Allah’ın kendisine Ğafûr ve Rahîm olduğunu görecektir. Allah böyle günahlarından dönen kulunu affedecektir. Arkadaşlar, gerçekten biz kullarına Rabbimizin en büyük lütfudur bu.
Çünkü insan yaratılış gereği, fıtrat gereği günah işleyebilme özelliğindedir. Öyle yaratılmıştır. İnsan melek gibi tamamen günah işleme özelliğinden uzak bir varlık değildir. İşte bizi böyle yaratan, bizim fıtratımızı herkesten daha iyi bilen yaratıcımız bize din gönderirken bizim bu fıtratımızı göz ardı etmiyor. Bizim fıtratımıza uygun bir din, bir hayat programı gönderiyor. Bizim günah işleyebileceğimizi bilerek günahtan kurtulma yollarını da bize gösteriyor.
Öyleyse asla unutmayalım ki Rabbimiz bizi böyle sürekli bir günah psikozu altında ezilmekten kurtarıyor, bize arınma yollarını, tevbe ve dönüş yollarını da gösteriyor.
Şu anda herkesin günahtan kurtulma yolları açıktır. Eğer kul olarak biz bizi zarara götürecek, bizi cehenneme götürecek bir harekette bulmuşsak hemen arkasından tevbe eder, Rabbimize döner, bu yaptığımızdan pişman olur ve bir daha yapmamak üzere yalvarır yakarırsak, Rabbimizin bağışlamasına teslim olursak, kesinlikle bilelim ki Allah bizi affedecektir. Bu sadece Müslümanlar için değil top yekun insanlık için bir lütuftur. İnsanlar, işledikleri günahlar ne olursa olsun, ne kadar olursa olsun eğer ondan vazgeçip bir daha o günahlara dönmemek üzere Allah’a yönelirlerse Allah’ı Ğafûr ve Rahîm bulacaklardır. Ama kesinlikle Allah’ın Ğafûr ve Rahîm oluşu da sizi aldatmasın. Çünkü:
111. “Kim günah işlerse bunu ancak kendi aleyhine yapmış olur. Allah bilendir, Hakîm'dir.”
Kim bir kötülük yaparsa, kim bir günah işlerse ancak kendi aleyhine işlemiştir. İşlediğinin cezasını çekecek, sonucuna katlanacak olan kendisidir. Kötülük işleyen kişi kendi kendisine yazık etmektedir. Kendi kendisini ateşe atmaktadır. Allah herkesin ne işlediğini, ne niyet taşıdığını, yaptıklarına karşılık kendisine nasıl bir ceza vereceğini çok iyi bilendir. Allah hikmet sahibidir, yaptığı her işi bir hikmetle yapandır ve işlediklerinden ötürü günahkârları cezalandırması da Rabbimizin hikmeti gereğidir.
112. “Kim yanılır veya suç işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur.”
Kim bir hata (Küçük günah) ya da büyük bir günah işler de, sonra da işlediği bu suçu suçsuz, temiz bir kimsenin üzerine atarsa muhakkak ki ona büyük bir iftira etmiş ve apaçık bir vebal, bir günah yüklenmiş olur. Gerek yapmadığı bir günahla başkalarını suçlamak şeklinde, gerekse kendi işlediği bir suçu, bir günahı başkalarının üzerine atmak şeklinde olsun gerçekten bu büyük bir iftiradır. Adam kendisi bir suç işliyor, bir hırsızlık yapıyor, sonra da kendisini temize çıkarabilmek için adâletten, doğruluktan uzaklaşıyor ve onu suçsuz birisinin üzerine atıyor. Bu gerçekten çok kötü bir şeydir. Toplumda işlenen bir suçun suçsuz birisinin üzerine atılması, suçlunun suçsuz, suçsuzun da suçlu makamında görülmesi toplum içinde tüm dengeleri alt üst edip, toplumu büyük bir kargaşaya sürükler.
Halbuki bir Müslümanın böyle bir yola tevessül etmesi onun için en büyük bir kayıptır. Çünkü bir Müslüman kendi aleyhine bile olsa, babasının, anasının, yakın akrabalarının, kavminin, kabilesinin zararına bile çıksa verdiği hükümlerinde doğruluktan, haktan, adâletten ayrılmaması gerekmektedir. Önceki âyetlerde demeye çalışmıştım, bir Müslüman karşısındaki bir yahudi bile olsa, bir hıristiyan, bir dinsiz, bir ateist bile olsa vereceği hükmünde haktan ayrılmaması gerekiyor
Ama bakın ki Müslüman olduğunu, Allah ve Resûlüne itaat ettiğini söyleyen bir adam ve onun kavmi işlediği hırsızlık suçunu o suçla ilgisi olmayan suçsuz bir yahudi’nin üzerine atarak, ırkçılık zihniyetiyle peygambere yanlış beyanlarda bulunarak peygamberi yanıltma ve suçsuz birisinin suçluluğuna hükmetmesine sebep olmaya çalışıyorlardı.