_YUSUF_
Yönetici
- Katılım
- 26 Haz 2008
- Mesajlar
- 4,070
- Tepki puanı
- 1,043
- Puanları
- 113
- Yaş
- 43
Nisa-136
Nisa-136
“Ey İnananlar! Allah'a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanmakta sebat gösterin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa düşmüştür.”
Ey mü’minler, iman edin Allah’a ve Resûlüne. Haddinizi bilin de Allah’a Allah’ın istediği biçimde iman edin. Tüm hayatınızda söz sahibi olarak, hayatınızda egemen olarak Allah’a iman edin. Gönderdikleriyle hayatınızı düzenlemek üzere Allah’a iman edin. Boyunlarınızdaki kulluk ipinin ucunu kendisine teslim etmek ve hayat programını uygulamak üzere Allah’a iman edin. Sizin adınıza seçimini seçim kabul edip iradelerinizi kendisine teslim etmek üzere Allah’a iman edin. Sizi yaratan, size hayat veren ve şu anda sahip olduğunuz her şeyi size bahşeden ama yaşadığınız bu hayatın sonunda size verdiği bu hayatı geri alıp verdiklerinin tümünden sizi hesaba çekecek olarak Allah’a iman edin.
Ve de O’nun elçisine de iman edin. İmanlarınızın tam olabilmesi için o elçiye de iman edin. Çünkü o peygamber kendisi de Allah’a iman ediyor. Allah’a ve Allah’ın kelimelerine, Allah’ın âyetlerine iman ediyor. Yâni onun getirdiklerinin tamamı Allah’tandır. Kendisinden hiçbir şey söylemez o. O peygamber Allah sözcüsüdür. Allah’ın yeryüzündekilerin hayatlarına karışma noktasında odak nokta seçtiği varlıktır. Onun getirdiklerinin tamamı, onun tüm hayatı sizi ilgilendirmektedir. Şâyet onun getirdikleri arasında sizi ilgilendirmeyip de sadece kendisini ilgilendiren bir şey varsa zaten onlar belirtilmiştir.
İman noktasında, İslâm noktasında, teslimiyet noktasında mü’minler peygamberlerle aynı saftadır. Peygamber Rabbinden kendisine indirilenlerin tümüne iman etti. Çünkü peygamber kitabın ilk muhatabı, vahyin ilk sorumlusu ve ilk muhbir-i sâdığıdır. Onun için peygamber Rabbinden kendisine indirilenlerin tamamına iman etti. Ve onun inandıklarına mü’minler de iman ettiler. Öyleyse peygamber örnekliğinde Allah’a bir iman gerçekleştirin. Peygamber örnekliğinde bir hayat yaşayın. Peygamberin iman ettiği gibi iman edin.
Hayatınızı bu imanla düzenleyin. İmanlarınızı hayatınızda görüntülemeden yana olun. İman kaynaklı bir hayat yaşamadan yana olun. Düşünceleriniz, amelleriniz, eylemleriniz, sevmeleriniz, küsmeleriniz, zevkleriniz, hayat tarzınız, dostluk ve düşmanlık anlayışlarınız, hükümleriniz, kararlarınız, hukuklarınız, eğitimleriniz, sosyal ve siyasal yapılanmalarınız, tüm hayatınız imanlarınızdan kaynaklansın.
Ey iman edenler, iman edin Allah’a ve Resûlüne. İman edin Resûlüne indirdiği kitabına, yâni Kur’an’a ve daha önceki Resullerine indirdiği kitaplara da iman edin. Allah’ın gönderdiği tüm kitaplara iman edin. Evet kıyamete kadar insanlığın problemlerini çözmek ve insanlara yol göstermek üzere peyderpey indirilmiş şu Kur’an’a ve daha önceki toplumlara bir çırpıda indirilmiş kitapların tümüne iman isteniyor bizden.
İşte bir önceki âyette istenen adâleti ikâme, âdil davranmak ancak bununla mümkün olacaktır. Adâlet Allah’a, peygamberlere ve onlara gönderilen Allah kitaplarına imanla mümkün olacaktır. İnsanlar ancak Allah’a, Allah’ın elçilerine ve Allah’ın kitaplarına imanla, teslimiyetle, bu kitaplar rehberliğinde bir hayat yaşamakla hevâ ve hevesleriyle hareket etmekten kurtulabileceklerdir. Allah’tan ve Allah’ın gönderdiği hayat programı kitaplarından habersiz yaşayan insanların hevâ ve heveslerinden kurtulup âdil davranmaları asla mümkün değildir. Hayatlarını düzenleyecek kadar vahiy bilgisine ulaşamayan insanların hevâ ve heveslerinden kurtulmaları mümkün değildir. Öyle değil mi? Allah’a, Allah’ın peygamberlerine, Allah’ın kitaplarına inanmayan insanlar neye iman edecekler de? Neye inanacaklar da bu insanlar? Hayatlarını neyle düzenleyecekler de?
Elbette vahyi tanımayan insanlar ya kendi hevâ ve heveslerine göre kendilerinin ortaya koydukları, kendilerinin oluşturdukları kitaplara, yasalara veya kendileri gibi acizlerin, cahillerin oluşturdukları kitaplara, yasalara, onların istek ve arzularına iman edecekler. Ve vahyin dışında onların yaptıklarının tamamı ifsattan, bozgunculuktan, huzursuzluktan başka bir şey de sağlamayacaktır. İşte Hz. Ademle başlayan insanlık tarihinin başından sonuna kadar elimizdeki şu kitabın yorumundan, değerlendirmesinden anlıyoruz ki, ne zaman ki insanlar Allah’a evet demişler, yollarını Allah’a sormuşlar, Allah’ın kitaplarına evet deyip hayatlarını o kitapla düzenlemişler, Allah’ın elçilerine evet deyip onlar rehberliğinde bir hayatı yaşamışlarsa, Allah’ın kitaplarına ve elçilerinin mesajlarına kulak vermişlerse mutlak doğruyu, mutlak hakkı ve mutluluğu yakalamışlardır.
Ama her ne zaman ki insanlar Allah’a evet dememişler, Allahtan gelen hayat programına teslim olmamışlar, vahye kulak vermemişler, peygamberlere iman etmemişler ve hayatlarını kendi kendilerine düzenlemeye kalkışmışlarsa yeryüzünde hep kan dökmüşler, hep zulmetmişler, hep bozgunculuk yapmışlardır. İşte Rabbimizin bu âyetine göre bundan kurtuluşun tek çaresi Allah’a imandır, Allah’ın yol gösterici kitaplarına ve peygamberlerine imandır. Değilse:
Kim Allah’ı, Allah’ın vahiy göndererek insan hayatına karışma unsurları olan, Allah’ın kullarıyla diyaloğunun odakları olan melekleri, kitapları, peygamberleri ve âhiret gününü inkâr ederse son derece derin ve uzak bir sapıklığa düşmüştür. Yolunu ve gâyesini artık bulamayacak bir sapıklığa yuvarlanmıştır. Sûrenin 116. âyetinin ifadesiyle bu kişi artık küfrün ve şirkin berzahına yuvarlanmıştır.
Evet sapıklık, kâfirlerin ve müşriklerin tek ve ilk özelliğidir. Kâfirin ve müşrikin ayrılmaz vasfı sapıklıktır. Kâfirler her düşüncelerinde, her fikirlerinde, her anlayışlarında, her eylemlerinde, her kararlarında, her yasalarında büyük bir sapıklık ve yanlışlık içinde hayat sürmektedirler. Onların bu sapıklıktan kurtulup hakkı, doğruyu bulmaları mümkün değildir. Çünkü onlar hakkın, doğrunun kaynağı olan Allah’a, Allah’ın kitaplarına, peygamberlerine, meleklerine inanmamaktadırlar. Hayatlarını vahiy kaynaklı yaşamamaktadırlar. Düşüncelerini Allah ve peygamber kaynaklı geliştirmemektedirler. Bu halleriyle onların hakkı, doğruyu bulma imkânları yoktur. Nereden bulabilecekler de doğruyu? Nereden ulaşabilecekler de hakka? Kitabı ve peygamberi gündemlerinden çıkaran insanlar nereden ulaşabilecekler de hak bilgisine? Allah ve Resûlünden başka hakka ulaşmak mümkün mü? Kitap ve sünnetten başka yerde hak bulmak mümkün mü? İşte bu iman olmazsa bilelim ki sosyal hayatta sadece zulüm vardır, ifsat vardır, bozgunculuk vardır. İşte zulüm içinde bulunanlardan bir grup:
Nisa-136
“Ey İnananlar! Allah'a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanmakta sebat gösterin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa düşmüştür.”
Ey mü’minler, iman edin Allah’a ve Resûlüne. Haddinizi bilin de Allah’a Allah’ın istediği biçimde iman edin. Tüm hayatınızda söz sahibi olarak, hayatınızda egemen olarak Allah’a iman edin. Gönderdikleriyle hayatınızı düzenlemek üzere Allah’a iman edin. Boyunlarınızdaki kulluk ipinin ucunu kendisine teslim etmek ve hayat programını uygulamak üzere Allah’a iman edin. Sizin adınıza seçimini seçim kabul edip iradelerinizi kendisine teslim etmek üzere Allah’a iman edin. Sizi yaratan, size hayat veren ve şu anda sahip olduğunuz her şeyi size bahşeden ama yaşadığınız bu hayatın sonunda size verdiği bu hayatı geri alıp verdiklerinin tümünden sizi hesaba çekecek olarak Allah’a iman edin.
Ve de O’nun elçisine de iman edin. İmanlarınızın tam olabilmesi için o elçiye de iman edin. Çünkü o peygamber kendisi de Allah’a iman ediyor. Allah’a ve Allah’ın kelimelerine, Allah’ın âyetlerine iman ediyor. Yâni onun getirdiklerinin tamamı Allah’tandır. Kendisinden hiçbir şey söylemez o. O peygamber Allah sözcüsüdür. Allah’ın yeryüzündekilerin hayatlarına karışma noktasında odak nokta seçtiği varlıktır. Onun getirdiklerinin tamamı, onun tüm hayatı sizi ilgilendirmektedir. Şâyet onun getirdikleri arasında sizi ilgilendirmeyip de sadece kendisini ilgilendiren bir şey varsa zaten onlar belirtilmiştir.
İman noktasında, İslâm noktasında, teslimiyet noktasında mü’minler peygamberlerle aynı saftadır. Peygamber Rabbinden kendisine indirilenlerin tümüne iman etti. Çünkü peygamber kitabın ilk muhatabı, vahyin ilk sorumlusu ve ilk muhbir-i sâdığıdır. Onun için peygamber Rabbinden kendisine indirilenlerin tamamına iman etti. Ve onun inandıklarına mü’minler de iman ettiler. Öyleyse peygamber örnekliğinde Allah’a bir iman gerçekleştirin. Peygamber örnekliğinde bir hayat yaşayın. Peygamberin iman ettiği gibi iman edin.
Hayatınızı bu imanla düzenleyin. İmanlarınızı hayatınızda görüntülemeden yana olun. İman kaynaklı bir hayat yaşamadan yana olun. Düşünceleriniz, amelleriniz, eylemleriniz, sevmeleriniz, küsmeleriniz, zevkleriniz, hayat tarzınız, dostluk ve düşmanlık anlayışlarınız, hükümleriniz, kararlarınız, hukuklarınız, eğitimleriniz, sosyal ve siyasal yapılanmalarınız, tüm hayatınız imanlarınızdan kaynaklansın.
Ey iman edenler, iman edin Allah’a ve Resûlüne. İman edin Resûlüne indirdiği kitabına, yâni Kur’an’a ve daha önceki Resullerine indirdiği kitaplara da iman edin. Allah’ın gönderdiği tüm kitaplara iman edin. Evet kıyamete kadar insanlığın problemlerini çözmek ve insanlara yol göstermek üzere peyderpey indirilmiş şu Kur’an’a ve daha önceki toplumlara bir çırpıda indirilmiş kitapların tümüne iman isteniyor bizden.
İşte bir önceki âyette istenen adâleti ikâme, âdil davranmak ancak bununla mümkün olacaktır. Adâlet Allah’a, peygamberlere ve onlara gönderilen Allah kitaplarına imanla mümkün olacaktır. İnsanlar ancak Allah’a, Allah’ın elçilerine ve Allah’ın kitaplarına imanla, teslimiyetle, bu kitaplar rehberliğinde bir hayat yaşamakla hevâ ve hevesleriyle hareket etmekten kurtulabileceklerdir. Allah’tan ve Allah’ın gönderdiği hayat programı kitaplarından habersiz yaşayan insanların hevâ ve heveslerinden kurtulup âdil davranmaları asla mümkün değildir. Hayatlarını düzenleyecek kadar vahiy bilgisine ulaşamayan insanların hevâ ve heveslerinden kurtulmaları mümkün değildir. Öyle değil mi? Allah’a, Allah’ın peygamberlerine, Allah’ın kitaplarına inanmayan insanlar neye iman edecekler de? Neye inanacaklar da bu insanlar? Hayatlarını neyle düzenleyecekler de?
Elbette vahyi tanımayan insanlar ya kendi hevâ ve heveslerine göre kendilerinin ortaya koydukları, kendilerinin oluşturdukları kitaplara, yasalara veya kendileri gibi acizlerin, cahillerin oluşturdukları kitaplara, yasalara, onların istek ve arzularına iman edecekler. Ve vahyin dışında onların yaptıklarının tamamı ifsattan, bozgunculuktan, huzursuzluktan başka bir şey de sağlamayacaktır. İşte Hz. Ademle başlayan insanlık tarihinin başından sonuna kadar elimizdeki şu kitabın yorumundan, değerlendirmesinden anlıyoruz ki, ne zaman ki insanlar Allah’a evet demişler, yollarını Allah’a sormuşlar, Allah’ın kitaplarına evet deyip hayatlarını o kitapla düzenlemişler, Allah’ın elçilerine evet deyip onlar rehberliğinde bir hayatı yaşamışlarsa, Allah’ın kitaplarına ve elçilerinin mesajlarına kulak vermişlerse mutlak doğruyu, mutlak hakkı ve mutluluğu yakalamışlardır.
Ama her ne zaman ki insanlar Allah’a evet dememişler, Allahtan gelen hayat programına teslim olmamışlar, vahye kulak vermemişler, peygamberlere iman etmemişler ve hayatlarını kendi kendilerine düzenlemeye kalkışmışlarsa yeryüzünde hep kan dökmüşler, hep zulmetmişler, hep bozgunculuk yapmışlardır. İşte Rabbimizin bu âyetine göre bundan kurtuluşun tek çaresi Allah’a imandır, Allah’ın yol gösterici kitaplarına ve peygamberlerine imandır. Değilse:
Kim Allah’ı, Allah’ın vahiy göndererek insan hayatına karışma unsurları olan, Allah’ın kullarıyla diyaloğunun odakları olan melekleri, kitapları, peygamberleri ve âhiret gününü inkâr ederse son derece derin ve uzak bir sapıklığa düşmüştür. Yolunu ve gâyesini artık bulamayacak bir sapıklığa yuvarlanmıştır. Sûrenin 116. âyetinin ifadesiyle bu kişi artık küfrün ve şirkin berzahına yuvarlanmıştır.
Evet sapıklık, kâfirlerin ve müşriklerin tek ve ilk özelliğidir. Kâfirin ve müşrikin ayrılmaz vasfı sapıklıktır. Kâfirler her düşüncelerinde, her fikirlerinde, her anlayışlarında, her eylemlerinde, her kararlarında, her yasalarında büyük bir sapıklık ve yanlışlık içinde hayat sürmektedirler. Onların bu sapıklıktan kurtulup hakkı, doğruyu bulmaları mümkün değildir. Çünkü onlar hakkın, doğrunun kaynağı olan Allah’a, Allah’ın kitaplarına, peygamberlerine, meleklerine inanmamaktadırlar. Hayatlarını vahiy kaynaklı yaşamamaktadırlar. Düşüncelerini Allah ve peygamber kaynaklı geliştirmemektedirler. Bu halleriyle onların hakkı, doğruyu bulma imkânları yoktur. Nereden bulabilecekler de doğruyu? Nereden ulaşabilecekler de hakka? Kitabı ve peygamberi gündemlerinden çıkaran insanlar nereden ulaşabilecekler de hak bilgisine? Allah ve Resûlünden başka hakka ulaşmak mümkün mü? Kitap ve sünnetten başka yerde hak bulmak mümkün mü? İşte bu iman olmazsa bilelim ki sosyal hayatta sadece zulüm vardır, ifsat vardır, bozgunculuk vardır. İşte zulüm içinde bulunanlardan bir grup: