Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?" (1 Kullanıcı)

tsunami

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2006
Mesajlar
4,691
Tepki puanı
15
Puanları
36
Yaş
38
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

s.a
dünki soruma cvp gelmemiş onu belirteyim ve yeni sorularıma geçeyim biliyorsunuz bu aralar havalar soğudu ayrıca çalışan insanlar bilirler işyerlerinde abdest almak oldukça zordur gelelim soruma bir abdestle kaç vakit namazı kılınır?bi sorum daha olacak televizyon bulunan bir odada namaz kılına bilirmi?şimdiden allah razı olsun.aeo;)
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

tsunami yazdı:
s.a
dünki soruma cvp gelmemiş onu belirteyim ve yeni sorularıma geçeyim biliyorsunuz bu aralar havalar soğudu ayrıca çalışan insanlar bilirler işyerlerinde abdest almak oldukça zordur gelelim soruma bir abdestle kaç vakit namazı kılınır?bi sorum daha olacak televizyon bulunan bir odada namaz kılına bilirmi?şimdiden allah razı olsun.aeo;)

selamünaleyküm kardeşim soruna kaynak ismini yazamıycam ama daha iyice araştırıp yazıcam benim bildiğim bi abdestle en fazla 3 vakit namaz kılınır fakat mekruhtur die biliyorum.

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Ümmetim Kıyamet günü çağırıldıkları vakit abdestin izi olarak (nurdan) bir parlaklıkları olduğu halde gelirler. Öyleyse kimin imkanı varsa parlaklığını artırsın."
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

tsunami yazdı:
s.a
bir sorum olacaktı?biliyorsunuz bayanlar erkekler gibi değil hemen heryerde namazlarını eda edemiyorlar.peki yolculuk yapan bir bayan namazını nasıl kılabilir ?;)

A.S. ABLAM,
ZENNEDERSEM CEVAP ALAMADIĞINIZ SORU BU İDİ,
ŞİMDİ SORUYU İYİCE ANLAMAK İSTİYORUM. YOLCULUKTAN KASTIMIZ MESCİDİN OLMADIĞI BİR YER İSE EĞER, KADINLAR ARAZİDE NAMAZLARINI OTURARAK KILARLAR, BİRDE SEFERİ HÜKMÜNE GİRECEK UZAKLIK İSE, SÜNNET NAMAZLARINI KILMAZLAR, AKŞAM NAMAZI İSTİSNA OLAMKA ÜZERE, FARZ NAMAZLARINIDA 2 REKAT OLARAK KILARLAR
AKŞAM NAMAZININ FARZINI 3 REKAT OLARAK TAM KILARLAR.
BİRDE YATSI NAMAZININ 2 REKAT FARSINDAN SONRA 3 REKAT VİTİR NAMAZINIDA TAM KILARLAR.
İNŞALLAH FAYDALI OLMUŞUZDUR.
EĞER ANLAŞILMAYAN BİR YER VARSA LÜTFEN BİLDİRİN , TEKRAR GÖZDEN GEÇİRELİM.
K.S.EO.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

S.A.
BİRDE GENEL OLARAK YOLCULUK NAMAZI İLE İLGİLİ GENEL BİLGİ VERELİMDE EKSİK VARSA TAMAMLANSIN İNŞALLAH

YOLCULUK NAMAZI


Islâm dini kolaylık dinidir. Yolculukta genellikle bir takım sıkıntılar olabileceği için yolcuya bazı ibadetlerin ifasında kolaylıklar getirilmiştir. Ramazanda yolculuğa çıkan kimsenin orucunu kazaya bırakmasının mübâh oluşu, abdestte mest üzerine mesh süresinin üç güne çıkarılması ve dört rek'atli namazı iki rek'at olarak kılması bunlar arasında sayılabilir. Işte bu sonuncuya "kasr-ı salât" denir.

Sabah ve akşam namazlarının farzları ile sünnetlerde kısaltma söz konusu değildir.

Hanefilere göre yolcunun dört rek'atlı namazı iki rek'attan ibarettir. Bu gerçekte, dördü ikiye indirme anlamında olmayıp, yolcunun farzının tamamı o kadardır. Dörde tamamlarsa son iki rek'at nâfile olur. Ancak bu mekruhtur. Kötü bir iş yapılmış ve sünnete muhalefet edilmiş sayılır. Şâfiîlere göre iki rek'at kılmak ruhsat, dört kılmak azîmettir (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', Beyrut 1402/1982, I, 91, 92; Ibnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, Mısır 1389/1970, II, 27 vd.)

Hanefiler bu konuda kitap ve sünnete dayanır.

Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Yeryüzünde yolculuğa çıktığınız zaman, kâfirlerin size fenalık yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur" (en-Nisâ, 4/101).

Hz. Âişe'den şöyle dediği nakledilmiştir: "Namaz ikiser rek'at olarak farz kılınmıştır. Mukîmın namazına ilâve yapıldı, yolcunun namazı ise aslı üzere bırakıldı" (Buhârî, Salât, 1; Müslim, Müsâfırîn,1; Ebû Dâvud II, 3).

Abdullah b. Abbas ve Enes (r. anhüm) Rasûlüllah (s.a.s)'ın yolculuk sırasında, dönünceye kadar namazlarını iki rek'at olarak kıldığını bildirmişlerdir (Ahmed b. Hanbel, III, 45; Buhârî, Taksîr, 2; el-Askalânî, Fethu'l-Bârî, Mısır 1378/1959, III, 216, 217).

Diğer yandan Hz. Ömer yolcunun namazının, Rasûlüllah (s.a.s)'ın diliyle kısaltma söz konusu olmaksızın tam iki rek'at olduğunu belirtmiştir (Buhârî, Küsûf, 4; Ibn Mâce, Ikâme, 73, 124).

Abdullah b. Ömer'den de şöyle dediği nakledilmiştir: "Rasûlüllah ile yolculuk yaptım. Iki rek'at üzerine ilâve yapmadı. Yine Ebû Bekir, Ömer ve Osman ile yolculuk yaptım. Onlar da bu şekilde kıldılar" (Buhârî, Taksîr, II).

Imam Şâfiî'ye göre, yolcunun namazı, mukimin farzı gibi dört rek'attır. Ancak yolcu için namazı iki rek'at olarak kılmak bir ruhsattır. Dört rek'at kılması ise azîmet niteliğindedir. Şafiîler de bu konuda kitap ve sünnete dayanırlar. Onlara göre yolcunun namazı kısaltabileceğinden söz eden âyetteki (en-Nisâ, 4/101). "sakınca yoktur" ifadesi farzlar ve azîmetler için değil, mübah ve ruhsata bağlı ameller için kullanılır. (el-Kâsânî, a.g.e., I, 91, 92).

Şafiîler sünnetten ise şu hadise dayanırlar: Âllah Teâlâ, yolculukta size namazın yarısını bağışlamıştır. O'nun bağışını kabul ediniz" (Müslim, MüŞâfirîn, 4; Ebu Dâvud, Sefer, 1; Tirmizî, Tefsîru Sûre, 4/20; Nesaî, Havf 1; Ibn Mâce, Ikame, 73; Dârimî, Salât, 179; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 25, 36, VI, 63). Şâfiîler bu hadisi şöyle yorumlar: Kendisine bağış yapılan kimse, bağışı kabul edip etmemekte serbesttir. Nitekim, insanlar arasındaki bağışlarda da durum böyledir. Diğer yandan,namazdaki bu kısaltma, yolculukta karşılaşılan güçlükler yüzündendir. Ramazan orucunda olduğu gibi, yolcular kendi durumuna göre, dileyen tam, dileyen kısaltarak kılabilir (el-Kâsânî, a.g.e., I, 92).

Yukarıda verdiğimiz Hz. Aişe'den nakledilen ve namazın iki rek'at olarak farz kılındığını bildiren hadisi, Şâfiîler; "Iki rek'at olarak takdir edildi veya kısaltmak isteyen yolcu için iki rek'at olarak farz kılındı" şeklinde değerlendirirler. Ahmed b. Hanbel'e ve Imam Şâfiî'den bir görüşe göre, namazları kısaltarak kılmak daha fazîletlıdır. Imam Şâfiî, başka bir görüşünde yolcunun oruç tutmasına kıyas yaparak, yolculukta namazları tam kılmanın daha faziletli olacağını ifade etmiştir. Imam Mâlik ise, yolculukta namazın iki veya dört kılınması hâlinde her ikisinin de sünnete uygun düşeceğini belirterek birleştirici bir yol izlemiştir (bk. Ibn Abdilber, el-Kafi, Riyad 1400/1980, I, 244; Behûtî, Şerhu Müntehâ'l-Irâdât, Beyrut t.y., I, 277; Ahmed Davudoğlu, Müslim Şerhi, IV, 85).

K.S.E.O.
 

tsunami

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2006
Mesajlar
4,691
Tepki puanı
15
Puanları
36
Yaş
38
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

s.a
soruma cvp verdiğiniz için allah razı olsun.ama benim sormak istediğim bu değildi seferi yolculukta mesela otobüsle yapılan yolculukta herhangi bir vakit namazı otobüste bir bayan nasıl eda edebilir? unutmayalımki bayanlar heryerde namazını kılamıyorlar.aeo;)
 

evindar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2006
Mesajlar
1,413
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

selamünaleyküm mtekik abi,

ölüm haberi aldığımızda ne demeliyiz ve neler yapmalıyız hem ölen için hemde geriye kalan yakınlarımız için???

selamünaleyküm
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

S.A. ABLAM,
HERHANGİ BİRİMİZ ÖLÜM HABERİ ALDIĞIMIZDA, MUSİBETE UĞRADIĞIMIZDA
"İNNALİLLAHİ VE İNNA İLEYHİ RACİUN " (ALLAHTAN GELDİK VE YİNE ONA DÖNÜCÜLERİZ) DESİN.
ŞU HADİS İNŞALLAH KONUYU DAHA İYİ ANLAMAMIZA VESİLE OLACAKTIR.

Ebu Musa el-Eşari(ra) anlatıyor :

"Resülullah(sav) buyurdular ki: "Müslüman bir kulun çocuğu ölünce,
Allah-u Teala meleklerine:
"Kulumun çocuğunu aldınız öyle mi?" diye sorar.
Melekler:
"Evet" cevabını verirler.
Yüce Allah:
"Demek onun gönül meyvaını aldınız ha?" diye buyurur.
Melekler:
"Evet" derler.
Mevla-i Zülcelal:
"Peki kulum ne söyledi?" diye sorar.
Melekler:
"Sana hamd etti ve : "İnna lillah ve inna ileyhi raciun"(Şüphesiz biz Allah'ınız ve O'na döneceğiz) dedi." cevabını verirler.
Bunun üzerine Allah-u Teala:
"(O halde) kulum için cennette bir köşk inşa edin ve ona : "Hamd Köşkü" adını koyun." buyurur. Tirmizi, Riyaz'üs-Salihin, (3,1395)

K.S.E.O.
 

karapece

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Eki 2006
Mesajlar
332
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

s.a
Kardeşlerim öncelikle sizden ricam lütfen GİZLİ NİKAH yaptırmayın gerçi Allah'ın izni ile sizler böylesi zararlı ve korkunç tehlike arz eden bir yanlışa düşmezsiniz ama en azından çevremizdekileride uyaralım sizden bunu Allah için istiyorum
Bakın bir kardeşimiz gizli nikah yapmış gerçi onun durumu çok daha farklı hem gizli nikah hem muta nikahı ki muta nikahı kişiyi dinden çıkarır.neyse konumuyu arz edeyim bu kardeşimiz nikah kıydığı kişinin baskılarından o kadar bunalıyor ki ona ayrılmak istediğini söylüyor uzun bir müddet sonra bu adam kardeşimizi boşamaya ikna oluyor ve kardeşimize 3 defa benden boşsun demiş. fakat bu adam bu olaydan 1,5 ay sonra tekraar dönmek istediğini söylüyor ve kardeşimiz bana gelerek yardım istedi birçok araştırma sonunda ona bunun cevabını verdim kesinlikle dönemezsin dedim fakat beyefendi dönebileceği konusunda ısrar ediyor
şimdi bu kardeşimiz bu adama dönebilir mi dönemez mi alın size soru
Adamla başa çıkamıyorum :****hangi fetvayı versem bir kılıf uyduruyor evet lütfen cevap verin...ve lütfen bu gizli nikah konusunda biraz daha çevremizi uyaralım
kardeşlerimizin madur olmasını istemiyorum lütfen
SELAM VE DUA İLEB)
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

karapece yazdı:
s.a
Kardeşlerim öncelikle sizden ricam lütfen GİZLİ NİKAH yaptırmayın gerçi Allah'ın izni ile sizler böylesi zararlı ve korkunç tehlike arz eden bir yanlışa düşmezsiniz ama en azından çevremizdekileride uyaralım sizden bunu Allah için istiyorum
Bakın bir kardeşimiz gizli nikah yapmış gerçi onun durumu çok daha farklı hem gizli nikah hem muta nikahı ki muta nikahı kişiyi dinden çıkarır.neyse konumuyu arz edeyim bu kardeşimiz nikah kıydığı kişinin baskılarından o kadar bunalıyor ki ona ayrılmak istediğini söylüyor uzun bir müddet sonra bu adam kardeşimizi boşamaya ikna oluyor ve kardeşimize 3 defa benden boşsun demiş. fakat bu adam bu olaydan 1,5 ay sonra tekraar dönmek istediğini söylüyor ve kardeşimiz bana gelerek yardım istedi birçok araştırma sonunda ona bunun cevabını verdim kesinlikle dönemezsin dedim fakat beyefendi dönebileceği konusunda ısrar ediyor
şimdi bu kardeşimiz bu adama dönebilir mi dönemez mi alın size soru
Adamla başa çıkamıyorum :****hangi fetvayı versem bir kılıf uyduruyor evet lütfen cevap verin...ve lütfen bu gizli nikah konusunda biraz daha çevremizi uyaralım
kardeşlerimizin madur olmasını istemiyorum lütfen
SELAM VE DUA İLEB)


A.S. KARDEŞİM.

ÖNCELİKLE ÇOK HASSAS OLAN BU KONUDA İSTERSEN MUTA NİKAHI KONUSUNDA BİLGİLERİMİZİ TAZELEYELİM, ONDAN SONRADA ESAS SORUMUZA CEVAP ARAYALIM.
MUT'A NİKAHI NE DEMEKTİR. İSLAM DİNİNDE YERİ NEDİR?


Mut'a nikahı, ücret mukabilinde belli bir süre için kadınla evlenmektir. Cahiliyette mübah olduğu gibi İslam'ın ilk günlerinde de mübahtı. Sonra nesh edilip yürürlükten kaldırırdı. Tirmizi şöyle diyor: "Mut'a nikahı İslam'ın ilk günlerinde idi. Adam bir şehre gittiğinde kimse ile tanışmadığından orada kalacağı süre kadar bir kadınla evlenebilir. O da eşyasına bakar, muhafaza eder, işini düzene kordu." Mut'a nikahının haram olduğuna dair ittifak vardır. Rafiziler ile Şiiler hariç bütün ulema haram olduğunu kabul ediyor.

İbn Abbas, mut'a nikahının uzun zaman nesh edilmediğini söylüyordu. Bilahare mensuh olduğunu kabul ederek ilan etti.

Bir gün İbn al-Zubeyr ile İbn Abbas arasında mut'a nikahı hususunda ihtilaf oldu. İbn Zübeyr, İbn Abbas ta'rizen: "Ne oldu bazı kimselerin gözü kör olduğu gibi basireti de kapandı. Mut'a nikahının helal olduğunu söylüyor" dedi. Çünkü İbn Abbas hayatının sonuna doğru gözlerini kaybetmişti. İbn Abbas, İbn Zübeyr'e cevaben: "Ne kadar kabasın! Müttakilerin önderi olan Allah'ın Resulü'nün mut'a nikahına cevaz verdiğini gördüm" dedi. Bundan anlaşılıyor ki İbn Abbas neshden habersizdi, nesh durumunu öğrenince görüşünden döndü. Sa'id bin Cübeyr'den şöyle rivayet edilmiştir: "İbn Abbas bir gün bir hutbe okudu dedi ki: Mut'a nikahı leş, kann ve domuz eti gibidir" (al-Fıkh ala'l-Mezahib al-arba'a).

SİZLER BUNA BAKARKEN BENDE GİZLİ NİKAH VE NİKAHIN DÜŞMESİ İLE İLGİLİ ARAŞTIRMA YAPAYIM İNŞALLAH

K.S.EO.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

S.A.
KARDEŞİM ŞİMDİ AŞAĞIYA ALDIĞIM TALAK BAHSİ "ŞAMİL İSLAM ANSİKLOPEDİSİ" İSİMLİ ESERDEN ALOINMIŞTIR.
YALNIZ ARKADAŞINIZIN DURUMU GERÇEKTEN ÇOK KARIŞIK GİBİ, MESELA KENDİSİNİN MEZHEBİ (MUTA NİKAHINA ŞİİLERDEN BAŞKA OLUR DİYEN MEZHEB YOK) EĞER Şİİ DEĞİLSE ZATEN NİKAHTA OLMAZKİ, ARTI BU NİKAH SADECE SÖZDE BİR NİKAHMI, YOKSA EVLİLİK GERÇEKLEŞMİŞMİDİR. BUNLARI SİZ DEĞERLENDİRİRSİNİZ İNŞALLAH GENİŞ BİR ŞEKİLDE AŞAĞIDA VAR,
BUNA RAĞMEN ANLAŞILMAYAN BİR DURUM OLURDA, YADA OLAY HAKKINDA DAHA GENİŞ BİLGİ VERMEK İSTERSENİZ ONUDA BELİRTİNİZ.

TALÂK

TALÂK



İslâm hukukunda, nikâhla kurulan evlilik bağını çözmek, ortadan kaldırmaktır. Boşama anlamında tatlîk şeklinde kullanılır.

İslâm'a göre evlilikten maksat, huzurlu bir aile hayatı kurmak ve böyle bir yuvada iyi bir nesil yetiştirmektir. Ama, böyle yüce gayelerle kurulan evliliklerin hepsinin başarıya ulaşması mümkün değildir. Bazan ölüm ve hastalık gibi tabii engeller, bazan da geçimsizlik, münaferet, eşlerin birbirini sevmemesi, anlaşamama gibi eşlerden kaynaklanan engeller evliliğin başarı ve devamına mani olur. İslâm, evliliğin asıl gayesinden uzaklaştığı, eşlerin bir arada huzurla yaşamalarına imkan kalmadığı, ihtiyaç ve zaruretlerin gerektirdiği hallerde evliliğin sona erdirilmesine izin vermiştir. Bu izin doğrultusunda evliliğe, erkek tarafından doğrudan ya da kadından aldığı bir bedel karşılığında son verilebileceği gibi, talâk hakkını elinde tutan kadın tarafından, hakim veya hakem kararıyla da son verilebilir.

Talâkın Hikmeti:

Evliliğin huzur ve mutluluk içinde devam ettirilebilmesi, her şeyden önce eşlerin birbirini sevip saymalarına bağlıdır. Hemen her evlilik bu düşünceyle kurulur. Fakat hepsinin bu hedefe ulaştığı söylenemez. Bõyle güzel ve samimi duygularla evlenenler daha sonra mutlu olamamışlar ve olmaları da mümkün değilse, ömür boyu bu müşterek hayata katlanmalarının bir anlamı yoktur. Bu durumda evliliğe son vererek ızdıraptan kurtulmaları gerekir.

İnsanı maddi ve manevi özellikleriyle ele aldığımızda, onun her yönüyle mükemmel olmadığını görürüz. Bu nedenle, taraflardan biri, evliliğin kuruluşunda veya devamı sırasında bir hata, kusur yapmış olabilir. Bu hata veya kusurların telafisi imkansız da olabilir. Tarafların bunun cezasını bir ömür boyunca çekmeleri doğru değildir. Öyleyse çözüm, çekilmez hale gelen evliliği sona erdirmek, tarafların belki de mutlu olabilecekleri diğer bir evliliğe imkan tanımaktır.

Talâkın Hükmü:

İslâm gerçekçi bir dindir. Yani hükümleri, insan fıtratında var olan gerçekler dikkate alınarak konulmuştur. İnsanı en iyi tanıyan Cenab-ı Hak, bu durumlardan haberdar olduğu için, çekilmez hale gelen evliliklerin son verilmesine müsade etmiştir: "Talâk (boşama) iki keredir. Sonra ya iyilikle geçinmek ya da güzellikle ayrılmak gerekir. (el-Bakara, 2/229). "Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınızda iddetleri vaktinde boşayın, iddeti de sayın.." (et-Talâk, 65/1). Hz. Peygamber de "Allah nezdinde helalin en sevimsiz olanı boşamadır." buyurmuştur (Ebû Davûd, Talâk, 3).

Bu naslardan da anlaşılacağı gibi talâk caizdir, mübahtır. Ancak, ihtiyaç ve zaruret halinde başvurulması gereken bir çaredir. talakın genel hükmü bu olmakla birlikte, bu hüküm yerine göre değişir. Meselâ, bid'i boşamalar haramdır. Kusuru bulunmayan bir eşi usulüne uygun olarak boşamak mekruh; dindar ve iffetli olmada eşi boşamak mendub; geçimsizlik halinde hakemlerin gerekli bulunduğu boşama farz; sevilmeyen eşin boşanması ise caizdir.

Talâk Yetkisi:

a- Boşama hakkı prensip olarak erkeğindir. Evlilik hayatında yüklendiği sorumluluk ve külfet açısından erkek buna daha layık görülmüştür. Ne var ki, talâkın geçerli olabilmesi için erkeğin bazı şartlara sahip olması gerekir. Bunlar, akıl ve bulûğdur. Mükrehin (zorlanan, ölümle tehdit edilen), sarhoşun, medhuşun (öfke halindeki kimse, talâk ehliyetine sahip olup olmadığı, yani bunların talaklarının geçerli olup olmadığı alimler arasında ihtilaflıdır. Hanefilere göre bunların talakları geçerlidir.

b- Nikah akdinde şart koşulursa, talâk hakkı kadına veya üçüncü bir şahsa devredilebilir. Talak hakkının devredilmesine tefviz; boşama hakkı kendisine devredilen kadına mufavvaza denir. Bu durumda kadın istediği zaman talâk hakkını kullanabilir. Erkek dilerse, boşama hakkını nikahtan sonra da kadına devredebilir.

Talâkın Çeşitleri:

Biçimi ve sonuçları bakımından talâk çeşitlere ayrılır. Biçiminin Kur'an ve sünnetin belirlediği kurallara uygunluğu açısından talâk sünn ve bid'i olmak üzere ikiye ayrılır. Sonucunda evlilik hayatına dönüş imkanı tanıyıp tanımaması bakımından da talâkın ric'î ve bain olmak üzere iki çeşidi vardır.

a- Sünnî Talâk:

Sünnî talâk (talâk-ı sünn), Kur'an ve sünnetin talimatına uygun olan boşama biçimidir. Bu talâk biçiminin üç temel şartı vardır. Bunlar eşin hayız halinde bulunmaması, hayızdan temizlendikten sonra cinsî temasın olmaması ve boşanmanın yalnız bir talakla yapılmasıdır. İmam Mâlik, Evzaî, Sevrî ve bir görüşünde İmam Şafiî'ye göre bir temizlik içinde üç defa ve birbirini izleyen üç temizlik içinde üç kere boşamak sünnete aykırı ve bid'attır. Buna göre temizlik durumunda ve cinsi temas olmadan yapılan boşamadan sonra iddet sayılmalı, iddetin bitiminde ikinci boşama yapılmalı, ikinci iddet süresinden sonra da üçüncü boşama ile evlilik sona erdirilmelidir.

Hanef hukukçular ise bir temizlik süresinde üç defa boşamayı bid'at kabul etmekle birlikte, üç temizlik içinde üç kere boşamayı bid'at değil sünni boşama sayarlar.

b- Bid'î Talâk:

Kadını hayız günlerinde veya temizlik halinde cinsi temastan sonra yahut temizlik halinde birden fazla boşamak sünnete aykırı olduğundan bid'î talâk (talâk-ı bid') adını alır. Bu çeşit boşama dinen haram kılındığı için, bu yola başvuran koca günahkar olur; buna rağmen boşama geçerlidir, hukukî sonuçlarını doğurur.

Hanefi, Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre bid'î talâkla boşama muteberdir. Ancak, bu yola başvuran kimse İslâm'ın koyduğu kurallara uymadığı için günaha girer. Bu konu, aşağıdaki meselelere benzetilmiş ve kıyas yapılmıştır:

1- Cuma namazı kılmakla yükümlü olan kimseler, cuma saatinde alış veriş yaparlarsa, "Cuma günü namaz için nida olunduğu zaman Allah'ın zikrine (cuma namazına) koşunuz. Alış verişi bırakınız" (el-Cum'a, 62/9) ayetine muhalefet ettikleri için günahkar olurlar. Ancak, yaptıkları alış veriş hukuki açıdan geçerlidir; satıcı bedeli, alıcı da satılan malı almaya hak kazanır.

2- Gasbedilen bir tarla üzerinde veya gasbedilen bir elbiseyle namaz kılma halinde, gasbdan dolayı günahkar olunur. Buna rağmen kılınan namaz geçerlidir.

Diğer yandan, Hz. Ömer'in oğlu hayız halindeki karısını boşamıştı. Hz. Ömer durumu Allah Resulune arzetti. Resulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: "Ona emret, karısına dönsün. Sonra, onu temizlenip hayız görünceye ve sonra temizleninceye kadar nikâh altında tutsun. Bundan sonra da isterse tutsun, isterse birleşmeden boşasın. İşte Allahu Teâlâ'nın kadınların içinde boşanmasını emrettiği iddet budur" (Buharî, Talâk, Bab 1).

Bu hadis-i şerife göre Resulullah (s.a.s) İbn Ömer'e bid'î talâkla boşadığı karısına dönmesini emretmiştir. Boşanan eşe dönmek ise ancak boşamanın gerçekleşmesinden sonra mümkün olabilir. Hatta Buharî'nin bir başka rivayetinde İbn Ömer'in şöyle dediği belirtilir: "Karımı hayız halinde iken boşamam, benim hakkımda bir talâk hesab edildi" (el-Askalanı, Büluğu'l-Meram, Terc. A. Davudoğlu, c. 3, s. 363).

Bazı şii ve Mutezile hukukçularına göre bid'î talâk geçerli değildir. İbn Hazm, İbn Teymiye ve İbn Kayyim de bu görüşe uymuşlardır. Bunlar şu hadise dayanmaktadırlar: "Kim bizim emrimize uymayan bir amel işlerse, bu amel merduddur, makbul değildir" (İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, c. 3, s. 24-25).

c- Ric'î Talâk:

Yeni bir nikâh akdi yapılmadan erkeğin eşiyle normal aile hayatına dönmesine imkan veren boşama şekline ric'î talâk denir. Ric'î talâkın başlıca üç şartı vardır. Bunlar;

1- Boşadığı karısıyla daha önceden fiilen evlenmiş, karı-koca hayatı yaşamış bulunmak;

2- Hanefilere göre sarih boşama sözleriyle boşamış olmak ve şiddet, mübalağa ifade eden bir kelime söylememiş olmak;

3- Üçüncü boşama hakim kullanmamış olmaktır.

Ric'î boşamadan sonra erkek eşine, "Evliliğimizi devam ettirmek istiyorum", "Sana dönüyorum" gibi sözle; eşini öpmesi, şehvetle yaklaşması ya da cinsî temasta bulunması gibi fiillerle geri dönebilir.

d- Bain Talâk:

Yeni bir nikâh akdedilmeden erkeğin normal evlilik hayatına dönüşüne imkan vermeyen boşama şekline bain talâk denir.

1- İddet süresi içinde evliliğe dönülmeyen ric'î boşama,

2- Nikâhtan sonra, fakat birleşmeden ve halvet-i sahihadan önce yapılan boşama,

3- Hanefilere göre kinai sözlerle veya mübalağa ve şiddet ifade eden sözle boşama,

4- Kadının isteğiyle bir bedel üzerine anlaşarak boşama (muhalaa),

5- Hakim kararıyla gerçekleşen boşanma,

6- Üçüncü talâkın kullanıldığı boşama bain talâk sonucunu doğurur. Üçüncü talâkın kullanılması dışındaki boşamalarda kadınla erkeğin ayrılığına beynunet-i sugra (küçük ayrılık) denir. Bu durumda eşler yeni bir nikâh akdiyle evlilik hayatına dönebilirler. Üçüncü talâkın kullanılması durumunda ise eşler birbirinden kesin biçimde ayrılır. Buna, beynunet-i kübra (büyük ayrılık) denir. Beynunet-i kübrada kadın başka bir erkekle gerçek bir evlilik tecrübesi yaşamadan ilk kocasıyla yeniden evlenemez.

Bain talâkın doğuracağı çeşitli sonuçlar vardır. Buna göre,

1- Evlilik bağı sona erer. Karşılıklı haklar düşer. Sadece iddet süresince kadının koca evinde kalması ve nafakasının koca tarafından sağlanması hakkı devam eder.

2- İddet sırasında kocanın ric'at hakkı yoktur. Ancak iki tarafın rızasıyla ve yeni bir mehirle yeniden evlenmeleri mümkündür.

3- Talâk hakkının bir bölümü kullanılmış ve eksilmiş olur. Eğer üçüncü talâk hakkı kullanılmışsa, bu durumda beynunet-i kübra meydana gelir.

4- Müeccel mehrin ödenmesi gerekir .

5- Tevarüse engel olur.

Talâkta Şahit Bulundurma:

Boşama ile ilgili konulara yer verilen Talâk Suresi'nde, boşamada şahit bulundurma konusunda, "Kadınlar iddetlerini doldurunca onları ya güzelce evinizde tutun veya onlardan güzelce ayrılın. İçinizden iki adil kimseyi de şahit tutun..." (65/1) buyurmaktadır. İmam Buharde sünn talâkı, "Sünnet olan boşama kadını temiz iken, birleşmeden boşamak ve iki de Şahit bulundurmaktır."(Buharî, Talâk, I) şeklinde tarif etmiştir.

Bu delillere dayanan İsnaaşeriye ve İsmailiye mezhepleri, iki adil şahit önünde yapılmayan boşanmanın geçerli olmadığı görüşünü benimsemişlerdir. Buna karşılık cumhur, Hz. Peygamber ve sahabe devrindeki uygulamalara bakarak, "Nasların hükmü amir (emredici) değildir, şahitsiz boşama da geçerlidir" demişlerdir. Çağdaş hukukçulardan Muhammed Ebu Zehra, boşamayı güçleştireceği, anormal boşamaları önleyeceği, gerektiğinde ispatı kolaylaştıracağı gerekçeleriyle, "Eğer bize imkan verilse, boşamanın muteberliği için şahitlerin şart olduğu görüşünü tercih ederdik" diyerek anılan görüşün günümüzdeki önemini ifade etmiştir (Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, c. 1, s. 310).

Boşama mehri:

Mehir, evlenirken erkeğin karısına vermesi gereken maddî bir meblağdır. Bu, para, altın, gümüş, ziynet eşyası, ev, tarla, dükkan, mal, mülk vb. olabilir. Aslolan mehrin nikâh esnasında peşin verilmesi iken, kadın kabul ederse mehrinin tamamını veya bir kısmını te'cil edebilir. Yani, kocasının ödeme işlemini sonraya bırakabilir. İsterse, aldığı veya alacağı mehrin tamamını veya bir kısmını kocasına hibe de edebilir. Erkek, karısını boşadığı zaman, daha önce ödememişse mehrini ödemek mecburiyetindedir. Bu mecburiyet, bir nevi geçici boşama olan ric'î talakta değil, boşamanın tamamen kesinleşmiş hali olan bâin talâkta ortaya çıkar, Erkek nikahlandığı karısını, birleşme (yatma) veya sahih halvetten önce boşarsa, mehrinin yarısını verir. Birleşme veya sahih halvetten sonra boşarsa, mehrin tamamını vermesi gerekir. Birleşme veya sahih halvetten önce, kadının sebep olmasıyla ayrılık vaki olursa, kadının mehir alma hakkı olmaz, yani mehir düşer. Sahih halvet, kimsenin göremeyeceği ve ansızın gelemeyeceği bir yerde nikâhlı çiftlerin baş başa kalmalarıdır. Bu şartlar bulunmaksızın çiftlerin bir arada bulunmasına da fasid halvet denir. Meselâ, nikâhlı çiftlerin sokakta, insanların içinde, kapı ve penceresi açık evde yan yana gelmeleri gibi.

Nikâh kıyılırken mehir tayin edilmişse, böyle bir kadını boşayan kocanın mehr-i misil (benzer mehir) ödemesi gerekir. Mehr-i misil, kadının emsaline bakılarak takdir edilen mehirdir. Bu hususta göz önüne alınacak ölçüler, yaş, güzellik, servet, yasadığı çevre, akıl, dindarlık, bekarlık veya dulluk, bilgi, güzel ahlak, sosyal ve kültürel seviye gibi hallerdir.

Yemin Kasdıyla Talâk:

Dil alışkanlığı ile her sözün arasında "vallahi" diyen kimse, yemine niyet etmedikçe sorumlu olamayacağı gibi, aynı şekilde yemine ve boşamaya niyet etmeksizin "şart olsun", "boş olsun" sözlerini kullanan kimse, bu sözleri ile karısını boşanmış olmaz (lağv yemini gibi). Fakat bir kimse boşama niyetiyle değil de yemin niyetiyle bu sözleri söyler ve meselâ "şu işi yaparsam veya yapmazsam karım boş olsun" derse, bunun hüküm ve neticesi ne olur mevzuu tartışılmıştır. "Böyle bir yeminin mevzuu gerçekleşmediği takdirde karı boş olur" şeklindeki fetva, sahâbe devrinden sonra ortaya çıktığı için, bid'î talâk sayılabilir.

Yemin niyetiyle kullanılan talâk kelimesinin hükmü mevzuunda üç görüş vardır:

1- Cumhûra göre, bu boşamanın bir şarta bağlanması (ta'lik) kabilindendir şartı gerçekleşince boşama da tahakkuk etmiş olur. Buna delâlet eden naslar ve sahâbe fetvaları vardır.

2- İbn Teymiyye'ye göre yemin niyetiyle söylenen talâk boşanma neticesi doğurmaz; fakat yemin kefareti gerekir.

3- İbnu'l Kayyim'e göre, ne boş olmayı, ne de kefareti gerektirir. Çünkü Hz. Peygamber ve sahâbeden nakledilen rivâyetler yemin kastıyla yapılan ta'lik'e değil, belli bir işin neticesine göre boşama niyetiyle yapılan ta'lik'e aittir. Yemin kastiyle olan ta'lik'in böyle bir netice doğuracağına ait hiçbir nas yoktur. Ayrıca Hz. Ali, Şurayh ve Tavûs "talâk üzerine yemin edip yeminini yerine getiremeyen kimseye bir şey lâzım gelmez" diye fetvâ vermişler; buna muhâlif bir sahâbi de çıkmamıştır.

Muhalaa:

Herhangi bir nedenle evlilik hayatını sürdürmek istemeyen kadının kocasına ödediği bir bedel karşılığında evlilik bağından kurtulmasına muhalaa denir. Bu boşanma biçiminde kadın istemediği evlilikten kurtulurken, erkek de uğrayabileceği maddi zararı telafi ederek yeniden evlenme imkanını elde etmiş olur.

Allah-u Teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de, "...Kadınlara vermiş olduğunuz bir şeyi geri almak helal değildir. Meğer ki karı ve koca Allah'ın çizdiği sınırlara riayet edememekten korkalar. Şayet onların, ilahi sınırlara riayet edemeyeceklerinden korkarsanız zevcenin kurtulmak için bir şey vermesinde ikisi için de günah yoktur...” (el-Bakara, 2/229) buyurarak muhalaa yoluyla boşanmayı meşru kılmıştır.

Boşamaya ehil olan erkekle boşanmaya ehil olan kadın, aynı zamanda muhalaaya da ehildir. Cumhura göre, muhalaa, kadının istediği üzerine kocasıyla karşılıklı anlaşmaya bağlıdır ve anlaşma gerçekleşince neticesi de meydana gelir. Buna karşılık Hasan Basrî ile İbn Şîrîn boşanmanın meydana gelmesi için hakimin hükmünü şart koşmuşlardır.

Tefviz-i Talâk:

İslâm hukukunda, boşama hakkı prensip olarak kocaya tanınmıştır. Bazı durumlarda kadının talebi üzerine hâkimin de evliliğe son vermesi mümkündür. Mahkemede boşanma sebebi olabilen haller mezhepler arasında ihtilaflı olmakla birlikte, hastalık ve kusur, kocanın nafakayı kesmesi, kayıplık ve hakem yoluna başvurulmuş olması bunlar arasında sayılabilir. Koca, hanımını mahkemeye başvurmadan bizzat boşayabileceği gibi, vekil aracılığı ile de boşayabilir. Yetkili kılınan vekil, hanım da olabilir. Koca boşama yetkisini bizzat eşine vermişse, bu yetki vermeye "tefviz" karısına da "mufavvaza" denir. Böylece tefviz, kocanın boşama yetkisini karısına vermesi, diye belirlenebilir. Bu vekâleten farklı bir tasarruf olup, bundan kocanın rücû etmesi mümkün değildir.

Tefviz-i talâk'ın dayandığı deliller. Kitap ve sünnettir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulur: "Ey Peygamber, zevcelerine de ki: Eğer siz dünya hayatını ve onun zinet ve ihtişamını arzu ediyorsanız, gelin size boşanma bedellerini vereyim de hepinizi güzellikle salıvereyim. Eğer Allah'ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu diliyorsanız şüphe yok ki, Allah, içinizde güzel hareket edenler için büyük bir mükafat hazırlamıştır." (Ahzâb, 33/28-29). Bu ayet, Hz. Peygamber'in zevcelerinin onda olmayan bazı zinet ve eşyayı istemeleri üzerine nâzil olmuştur. İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre, karıların dünyayı tercihinden maksat boşanmayı istemeleridir. Bu Ayet inince Allah'ın elçisi, hanımlarını muhayyer bıraktı, dileyen kalır, isteyen de boşanabilirdi. Ancak ayetin hükmü karsısında Hz. Peygamberin pâk zevceleri çok üzülmüş ve hepsi onu tercih etmişlerdir.

Hz. Âîşe (r.a)'den rivâyete göre şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.s) bizi muhayyer bıraktı ve biz Allah'ı ve Resulunü tercih ettik. Bu muhayyerlik bizim aleyhimize bir hüküm meydana getirmedi." Diğer bir rivâyette ise "Resulullah bunu bir boşama olarak saymadı" demiştir (Buhârı, IX, 302). Bu hadis, kadın boşama yetkisine sahip olduktan sonra, kocasını değil de kendi nefsini tercih ederse, bunun bir boşama sayılacağına delâlet eder.

Koca, karısına boşanma yetkisini, başlangıçta nikâh akdi sırasında verebilir. Kadın, erkeğe, "Bir boşama hakkı elimde olmak üzere seninle evlendim" dese, erkek de "O şekilde seni karılığa kabul ettim" diye kabulde bulununca tefviz gerçekleşir. Evliliğin devamı sırasında da kadına boşanma yetkisi verebilir.

Ancak şunu da belirtelim ki, erkekle kadını, boşanmada eşit duruma getiren tefviz-i talâk hakkı, uygulamada pek az görülmüştür. Müslüman kadın, bilinçlenip diğer haklarına sahip çıkarken tefviz-i talâk hakkını da gözden uzak tutmamalıdır. Bu hakkı evliliğin eşiğindeki gençlerin düşünmesi ve ilerisini görerek sahip çıkması bazı güçlükler doğurabilir. Daha işin başında, bunun evlenecek erkekle pazarlık konusu yapılması, müstakbel eşlerin birbirine güvensizliği anlamına gelebilir. Bu nedenle, konunun genel bir hak olarak ele alınması ve nikah akdi ile birlikte doğan bir prosedüre bağlanması daha uygudur.

Hakim Kararıyla Boşanma (Tefrik):

İslâm hukukunda boşama, prensip olarak kocanın tek yanlı iradesiyle ve mahkeme kararına gerek olmaksızın meydana gelir. Koca, bizzat boşayabileceği gibi, vekil aracılığı ile de boşanabilir, ya da karısına boşama yetkisi (tefviz) verebilir. Ancak bazı boşanma sebepleri ortaya çıkınca, kadının da mahkemeye başvurarak evliliğe son verdirmesi mümkündür. Evliliğin bu şekilde sona erdirilmesine "tefrik" denir. Bu boşanma sebeplerini dört maddede toplayabiliriz. 1- Hastalık ve kusur, 2- Nafakayı kesmek, 3- Kayıplık, 4- Şiddetli geçimsizlik ve pek fena muâmeleler.

1- Hastalık ve kusur: Evlilik akdi sırasında mevcut olan veya daha sonra meydana gelen bazı hastalık ve kusurlar nedeniyle karının boşama davası açma hakkı vardır. Kocanın mahkemeye başvurmadan evliliğe son verme imkânı her zaman bulunduğu için, bu durumda onun dava açma hakkı söz konusu olmaz. Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf'a göre, kadına boşanma için hâkime başvurma imkânı veren kusurlar beş tanedir. Kocanın iktidarsız (innin) olması, husyelerinin çıkarılmış bulunması, cinsiyet uzvunun kesik olması, onun büyü, sihir vb. etkilere bağlı olması, erkeğin cinsiyetinin erkek mi, kadın mu olduğunun belirli olmaması.

Ancak, bu kusur ve hastalıklar bilinerek evlenilmişse, artık bunlara dayanarak boşama talebinde bulunamayacağı konusunda görüş birliği vardır.

2- Nafakayı kesmek: Bir erkek, hanımının maişetini sağlamakla yükümlüdür. Koca, bunu kendiliğinden sağlarsa mesele kalmaz. Aksi halde kadının başvurusu üzerine hâkim nafakaya hükmeder. Ancak koca fakir olur ve hâkimin hükmettiği nafakayı ödeyecek malı bulunmazsa durum ne olur? Acaba kadın buna dayanarak boşanma davası açabilir mi? Bu konuda iki görüş vardır.

a- Ebû Hanîfe'ye göre, bu sebebe dayanarak hâkimin boşamaya karar vermesi caiz değildir. Kadının sabretmesi, gerekirse kocasının izni ile çalışması ve kocasının nafakayı borçlanması gerekir. Kadın borçlanma yoluyla da nafakayı temin edemezse, kocası ölseydi ona kim nafaka verecek idiyse, ondan alır. Bunlar sonradan kocaya rücu ederler. Delil şu ayettir. "Eğer borçlu darlık içinde ise, o halde ona genişlik vaktine kadar mühlet vermek vardır" (el-Bakara, 2/280).

b- İmam Şâfiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'e göre, kadın bu sebeple boşanma davası açabilir. Delili şu ayettir: "Siz kadınları cayılabilir (ric'ı) talâkla boşadığınız zaman, iddetlerini bitirmeye yakın, onları ya iyilikle tutun veya iyilikle boşayın. Yoksa haklarına tecavüz için zararlarına olarak tutmayın” (el-Bakara, 2/231). Bu ayet, nafakası temin edilmeyen kadının zorla nikâh altında tutulamayacağını ifade etmektedir (eş-Şirazî, el-Mühezzeb, I, 174, 175).

1917 tarihli Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnâmesi bu konuyu Ebû Hanife'nin görüşüne uygun olarak düzenlemiştir.

3- Kayıplık: Bulunduğu yer ve hayatta olup olmadığı bilinmeyen kimseye "mefkûd" denir. Hayatta olduğu halde evine gelmeyen kimseye de "gaib" denir.

Ebû Hanîfe ve Şâfi'ye göre mefkûdun ölümüne hükmetmek için, karısı ve malı için akranlarının hayatı kadar bir süre beklemek gerekir. Böyle bir karar evliliğini de sona erdirir. Gâiblik hâlinde ise, boşanma davası açma hakkı bulunmaz.

İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'e göre hâkim, kocanın yeri bilinmez ve üzerinden bir yıl da geçmiş bulunursa, kadının isteği üzerine evliliğe son verir. Yeri bilinen gâib kocaya ise ihtar eder ve eve dönmesi için makul bir süre tanır. Bu süre geçtiği halde dönmezse evliliğe son verir.

4- Şiddetli geçimsizlik ve kötü muamele:

Koca, eşine karşı iyi davranmaz ve zulme varan muâmelelerde bulunursa, karı hâkime başvurarak boşanma dâvası açabilir mi? Prensip olarak karı, kocanın zulmünü önlemek için her zaman mahkemeye başvurabilir. Hâkim zulmünü önler ve ona karısına iyi muâmele etmesi için nasiatte bulunur. Geçimsizlik her iki eşten olabilir. Mağdur olan eş, hakem yoluna başvurabilir.

Hakem yoluyla boşanma:

Anlaşmazlığa düşen kimselerin arasını bulmak üzere görevlendirilen kimseye "hakem" denir. Hakem kararlarının uygulanması genellikle tarafların rızasına bağlıdır. Hâkim kararı ise zorla uygulanır. Hakem muamelatın pek çok konularında söz konusu olabilir. İslâm aile hukukunda daha çok eşlerin birbiriyle anlaşamaması halinde başvurulan bir yoldur.

İslâmda karı-koca birbirine iyi davranmak ve iyi niyet kurallarına uymak zorundadır (en-Nisâ, 4/19), Geçimsizlik halinde erkeğin karısına öğütte bulunması, onu yatağında bir süre yalnız bırakması veya te'dîpte bulunması hakkı vardır (en-Nisâ, 4/34). Kocanın eşine iyi davranmaması hâlinde, onun zulmünü önlemek için her zaman mahkemeye başvurma hakkı vardır. Hâkim haksızlığı önler, karısına karşı iyi muâmele etmesini kocaya emreder ve öğütte bulunur. Tekerrür hâlinde hâkim onu cezalandırır. Geçimsizlik kimi zaman her iki eşten kaynaklanabilir. Mağdur olan eş hâkime başvurarak hakem yolu ile ara bulma veya boşanma isteğinde bulunabilir.

Hakem tayini ile ilgili ayette şöyle buyurulur:

"Eğer karı ile kocanın aralarının açılmasından korkarsınız, o vakit kendilerine erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar, barıştırmak isterlerse, Allah aralarındaki dargınlık yerine geçime, onları uyuşmaya muvaffak buyurur" (en-Nisâ, 4/35). Bu ayette hitap hâkimleredir. Koca, geçimi sağlamaya muvaffak olamamışsa, eşlerden birinin hâkime başvurarak hakem tayinini talep etmek hakkı doğar.

Hakemlerin eşlerin hısımlarından olması daha uygundur. Çünkü eşleri iyi tanır, geçimsizlik sebeplerini bilir ve ara bulmaları daha kolay olur. Fakat hâkimin, hakemleri yabancı kişilerden seçmesi de mümkündür (Alûsî, Rûhu'l-Beyân, V, 26).

Ebû Hanîfe ve Ahmed b. Hanbel'e göre, eşler özel yetki vermedikçe hakemler boşamaya karar veremez. Çünkü onlar vekil durumunda olup verilen yetki dışına çıkamazlar. Ayette hakemlerin yetkisi ise "ıslâh"tan ibarettir. Ancak eşler hakemlere özel yetki vermişse, bu takdirde boşamaları mümkündür. Evlilik düzeninin bozulmasında kusurlu olan eşin özel yetki vermek istemeyeceği açıktır.

İmam Şâfiî'nin bu konuda iki görüşü vardır. İlk görüşü Hanefiler gibidir. İkinci görüşüne göre ise, ayetteki hakem, hâkim demektir. Hâkim kendine gelen davayı tarafların rızası olmasa da hükme bağlama yetkisine sahiptir (es-Sâbûn, Tefsru Âyâti'l-Ahkâm, I, 472).

Hakem yolu ile boşanma da tefvîz-i talâkta (kadına boşama hakkı vermek) olduğu gibi, erkekle kadını boşanmada eşit duruma getiren haklardandır. Ancak bu usûl, Osmanlı İmparatorluğu uygulamasında geniş yer bulamamıştır. Çünkü hâkimler, başvuru hâlinde arabuluculuk (ıslâh) görevini kendileri yapıyorlardı. Hâkem usûlü, boşama değil arabulma müessesesi olarak yaygınlaşmıştı (eş-Şirâz, el-Mühezzeb, II, 74; er-Remlî, Nihâye, VI, 44).

1917 tarihli Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnâmesi hakem usûlünü geçimsizlikte kusur prensibinden hareketle Mâlikî mezhebine göre düzenlemiştir. Konuya ilişkin 130. madde şöyledir: "Karı koca arasında anlaşmazlık ve geçimsizlik meydana gelip de taraflardan biri hâkeme başvurursa, hâkim iki tarafın ailelerinden birer hakem tayin eder. Bir veya iki taraf ailesinden hakem tayin olunacak kimse bulunamaz veya bulunup ta hakem olacak vasıflara hâiz olmazsa hariçten münasiplerini tayin eder. Bu sûretle teşekkül eden aile meclisi tarafların iddia ve savunmalarını inceleyerek aralarını ıslâha çalışır. Bu mümkün olmadığı taktirde kusur kocada ise aralarını tefrik eder. Kusur karıda ise mehrin tamamı veya bir kısmı üzerine muhalaa eyler. Hakemler ittifak edemezlerse hâkim gerekli vasıfları haiz diğer bir hakem heyeti veya taraflara akrabalığı olmayan üçüncü bir hakem tayin eder. Hakemlerin vereceği hüküm kesin olup itiraz edilemez. " Aynı kararnâmenin 131. maddesinde; yukarıdaki usûle göre olan boşanmanın bir bâin talâk sayılacağı ve usûlüne göre tescil edileceği belirtilir.

Eşlerin hakem kararına itiraz edememesi, bu hükmün şahitliğe değil, geçimsizlik sebepleri incelendikten sonra hakemlerin takdirine dayanması ile açıklanır (Hukuk-ı Âile Kararnâmesi 130. madde esbâb-ı mucibe layihası, Cerîde-i ilmiye, yıl: 4, sayı: 34, s. 1021 vd.; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam Hukuku, İstanbul 1983, s. 398-400).


 

karapece

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Eki 2006
Mesajlar
332
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

ALLAH razı olsun abi ama bunları zaten kendisine anlattım hatta daha fazlasını anlattım kendisi hanefi...ya zaten açıkcası şu saatten sonra bu konuyu araştırmak bir tarafa kardeşimize de yardım etmeyi düşünmüyorum çünkü kendisi adama geri dönmüş bile bende tehtid edilmemle kalmış oldum size gerçekten teşekkür ederim RABBİME EMANET OLUN!
 

evindar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2006
Mesajlar
1,413
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

Ecel değişir mi?

selamünaleyküm
 

adviye_34

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Kas 2006
Mesajlar
161
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

karapece yazdı
a.s hayırlı cumalar muhterem 2 aydır namaz kıldığını söylüyorsun 34 senedir kılmamışsın Rabbin sana namaza başladığında kaç senedir nerdeydin çekil sonra gel deyip başından savmadı ve aksine sana huzur vermiştir kalbinde anlamsız bir huzur vardır .değil mi ama sen çabuk pes etmiş görünüyorsun KAZA NAMAZI RAHMANA YAPILAN ÖZÜR GBİDİR... VE AYNI ZAMANDA HESAB ETME İSTERSEN ÇÜNKÜ DİLİN UÇUKLAR :) SEN YİNE DEVAM ET ALLAH YARDIMCIN OLSUN B)B) B) B) B) SELAMUN ALEYKUM kardeşim diyeyim çünkü benden küçüksün .herşey nasip kısmetle olduğunu hepimiz biliyoruz.rabbim demekki bana şimdi nasip etti bende başladım .rabbim beni bu doğru yolundan ayırmasın amin. pes etmeye gelince ben öyle birşeyi ima edecek birşey yazmadım aksine dahada hırslandım ve hesapladımki 7300 kere kaza namazı etmem gerekiyor ki buda günde 4günlük kazalarımı kılarsam senede1460yapıyor ve 5senede 20yıllık kaza namazımı kılmış oluyorum rabbimden tek dileğim zaten borçlarımı eda etmeden canımı almasın selam ve du aile kalın hayırlı geceler.
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

adviye_34 yazdı:
karapece yazdı
a.s hayırlı cumalar muhterem 2 aydır namaz kıldığını söylüyorsun 34 senedir kılmamışsın Rabbin sana namaza başladığında kaç senedir nerdeydin çekil sonra gel deyip başından savmadı ve aksine sana huzur vermiştir kalbinde anlamsız bir huzur vardır .değil mi ama sen çabuk pes etmiş görünüyorsun KAZA NAMAZI RAHMANA YAPILAN ÖZÜR GBİDİR... VE AYNI ZAMANDA HESAB ETME İSTERSEN ÇÜNKÜ DİLİN UÇUKLAR :) SEN YİNE DEVAM ET ALLAH YARDIMCIN OLSUN B)B) B) B) B) SELAMUN ALEYKUM kardeşim diyeyim çünkü benden küçüksün .herşey nasip kısmetle olduğunu hepimiz biliyoruz.rabbim demekki bana şimdi nasip etti bende başladım .rabbim beni bu doğru yolundan ayırmasın amin. pes etmeye gelince ben öyle birşeyi ima edecek birşey yazmadım aksine dahada hırslandım ve hesapladımki 7300 kere kaza namazı etmem gerekiyor ki buda günde 4günlük kazalarımı kılarsam senede1460yapıyor ve 5senede 20yıllık kaza namazımı kılmış oluyorum rabbimden tek dileğim zaten borçlarımı eda etmeden canımı almasın selam ve du aile kalın hayırlı geceler.


allah yardımcınız olsun sabır..inş..allah a emanet olun...herşey düzelir inş..selam ile..
 

karapece

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Eki 2006
Mesajlar
332
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

a.smübarek ben orda kötü birşey yazmadım sadece hesabın tahminin varsa tahmininden fazladır manasında latife yapılarak söylenmiş birşeydi kırıldıysanız özür dilemesini de bilirim ama siz yazdığımı dikkatli okumamışsınız...bak ben dört sene önce dönüş yaptım şuanda peçeliyim yani yazdıklarımı kibirlenmek için yazmadım ama yine siz nasıl anlamak isterseniz buyurun öyle anlayın...dilerim duanız kabul olur ama dunızı daha güzelleştirelim rabbim üzerinizdeki kazaları tamamlamayı nasib etsin ve ömrünüze hayırlı ömür katsın selam ve dua ile
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

S.A. ARKADAŞLAR
KİMSENİN SORUSU YOKMU

KSEO
 

karapece

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Eki 2006
Mesajlar
332
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

a.s abi seni mi kırıcam aşk olsun
hen kendi işlediğim bir şeyi sormak istiyorum
dönüş yapmadan önce çok mükemmel okey oynardım felaket taş çalardım
şindi dün akşam ALLAH hidayet etsin babamlar okey oynuyorlardı babam kardeşim amcamın kızları bende otururken birde baktım ki oyuna müdahale ediyorum oynamayın diceğim yerde sen git yok o taşı al yok şunu şura ya koy gibisinden katılı verdim oynamadım sadece şey ettim:(:( acaba ben kumar oynamış gibi günaha girmişmiyimdir
gerçi yaptığımın farkına varınca hemen bıraktım ve bol bol istiğfar çektim ama hala içim rahat değil evet soru istediniz abim işte soru cevabı alıyım şimdi:(
 

ADALETIMAHZA

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eyl 2006
Mesajlar
3,630
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Web Sitesi
www.islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

adviye_34 yazdı:
karapece yazdı
a.s hayırlı cumalar muhterem 2 aydır namaz kıldığını söylüyorsun 34 senedir kılmamışsın Rabbin sana namaza başladığında kaç senedir nerdeydin çekil sonra gel deyip başından savmadı ve aksine sana huzur vermiştir kalbinde anlamsız bir huzur vardır .değil mi ama sen çabuk pes etmiş görünüyorsun KAZA NAMAZI RAHMANA YAPILAN ÖZÜR GBİDİR... VE AYNI ZAMANDA HESAB ETME İSTERSEN ÇÜNKÜ DİLİN UÇUKLAR :) SEN YİNE DEVAM ET ALLAH YARDIMCIN OLSUN B)B) B) B) B) SELAMUN ALEYKUM kardeşim diyeyim çünkü benden küçüksün .herşey nasip kısmetle olduğunu hepimiz biliyoruz.rabbim demekki bana şimdi nasip etti bende başladım .rabbim beni bu doğru yolundan ayırmasın amin. pes etmeye gelince ben öyle birşeyi ima edecek birşey yazmadım aksine dahada hırslandım ve hesapladımki 7300 kere kaza namazı etmem gerekiyor ki buda günde 4günlük kazalarımı kılarsam senede1460yapıyor ve 5senede 20yıllık kaza namazımı kılmış oluyorum rabbimden tek dileğim zaten borçlarımı eda etmeden canımı almasın selam ve du aile kalın hayırlı geceler.



ALLAH KABUL ETSİN,NE MUTLU ADINA ÇOK SEVİNDİM.BEN DE 35 YAŞINDA BAŞLADIM NAMAZA VE HESAP YAPTIM 6430 GÜN KAZA NAMAZI BORCUMU BULDUM İNŞALLAH.ERGENLİKLE BERABER BAŞLADIM HESABA VE HAYZ GÜNLERİNİ HESAPTAN ÇIKARDIM VE RABBİM BU RAKAMI ÇIKARTTI BANA.ALDIM KABUL ETTİM VE EYLÜL AYINDAN BERİ KAZALARA BAŞLADIM.ÇALIŞTIĞIMDAN HERGÜN 1 GÜN KAZA EDEBİLİYORUM.BU HESAPLAMA YÖNTEMİNİ DİYANET YETKİLİSİ AÇIKLAMIŞTI.KAZA NAMAZLARIMA GEÇ BAŞLADIM.2004 TEN BERİ NAMAZ KILIYORUM AMA NASİP BU ZAMANA DİYORUM ARTIK.RABBİM KABUL EDER CÜMLEMİZİNKİNİ İNŞALLAH.

BU ARADA BENİM SORUM ŞU,BENİM ORUÇ BORÇLARIM DA VAR VE HESABINI YAPTIM,İNŞALLAH ONLARI DA TUTMAK NASİP OLUR.ORUÇLA İLGİLİ ÖZEL BİR DURUM YOK DEĞİL Mİ?YANİ ARA ARA TUTUP SAYIYI TAMAMLAMAK MÜMKÜN MÜ?ALLAHA EMANET OLUN.RABBİM ER GEÇ HERKESİ NAMAZLA BULUŞTURSUN İNŞALLAH.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

karapece yazdı:
a.s abi seni mi kırıcam aşk olsun
hen kendi işlediğim bir şeyi sormak istiyorum
dönüş yapmadan önce çok mükemmel okey oynardım felaket taş çalardım
şindi dün akşam ALLAH hidayet etsin babamlar okey oynuyorlardı babam kardeşim amcamın kızları bende otururken birde baktım ki oyuna müdahale ediyorum oynamayın diceğim yerde sen git yok o taşı al yok şunu şura ya koy gibisinden katılı verdim oynamadım sadece şey ettim:(:( acaba ben kumar oynamış gibi günaha girmişmiyimdir
gerçi yaptığımın farkına varınca hemen bıraktım ve bol bol istiğfar çektim ama hala içim rahat değil evet soru istediniz abim işte soru cevabı alıyım şimdi:(

s.a. kardeşim,
sorunun direk cevabını henüz bulamadım, ama bu vesile ile konu ile ilgili bir alıntı yaparak bilmeyen kardeşlerimizede bilgi vermiş olalım inşallah.
sizin sorunuza ise fatva verecek bilgi birikimimiz olmadığı için verilmiş bir fetva varsa onu bulmaya çalışıyoruz.

Çayına oynamak da kumardır ve haramdır. Bu oyunları oynamak tahrimen mekruhtur. Devamlı oynanırsa haram olur. Oyun oynamak malayanidir, boş iştir.

İnsan, dünyaya oyun ve eğlence için gelmemiştir. Dünya iş ve kazanç yeridir. Dünya ahiretin tarlasıdır. Burada ne ekilirse, ahirette o biçilecektir. Boş vakit fırsat ve ganimettir. Faydalı iş yapmadan vakit geçirmek vakti öldürmek olur. Dünyada yapılan her işin, her nefesin hesabı kıyamette sorulacaktır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamet günü, herkes ömrünü ve gençliğini nerelerde geçirdiğinden, malını nereden kazanıp nerelere harcadığından ve ilmi ile amel edip etmediğinden sorguya çekilecektir.) [Tirmizi]

Ömür, ilim, mal ve beden, Allahü teâlânın kullarına verdiği bir sermayedir. Bu sermayeyi Allahü teâlânın bildirdiği yerlerde harcamalıdır. Vakit geçtikten sonra pişmanlığın faydası olmaz. Onun için gençliğin, malın, sağlığın kıymetini bilmeli, dünyada ahireti kazanacak işler yapmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Beş şeyden önce beş şeyin kıymetini bil! İhtiyarlıktan önce gençliğin, hastalıktan önce sağlığın, meşguliyetten önce boş vaktin, fakirlikten önce zenginliğin ve ölümden önce hayatın kıymetini bil!) [Ebu Nuaym]

Peygamber efendimiz, tavla oynayan bir grup insana buyurdu ki:
(Oyunla meşgul olan el ve kalblere, boş ve bâtıl sözlere yazıklar olsun!) [Beyheki]

Böyle oyunları parasız, eğlence için oynamak da uygun değildir. Çünkü hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Satranç ve dama oynayan, ellerini domuz kanına bulaştırmış gibi olur.) [Müslim]

(Tavla oynadıktan sonra kalkıp namaz kılan, irin ve domuz kanı ile abdest alıp namaz kılana benzer.) [İ. Ahmed]

(Satranç, tavla ve benzeri haram olan oyunları oynayanlara rastladığınız zaman, selam vermeyin! Selamlarını da almayın!) [Deylemi]

Yukarıdaki hadis-i şeriflerin açıklaması olan fıkhi hüküm ise şöyledir:
(Tavla, satranç, 14 taş gibi oyunları oynamak tahrimen mekruhtur. Devamlı oynanırsa haram olur. Eğer bir farzı yapmaya mani olursa yahut para için oynanırsa yine haram olur.) [Redd-ül muhtar 5/253]

Görüldüğü gibi, parasız olarak ara sıra oynamak harama yakın mekruh, devamlı oynanırsa haramdır. Çayına da oynamak kumar olduğu için yine haramdır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimsenin boş şeylerle vakit geçirmesi, Allahü teâlânın onu sevmediğinin alametidir.) [Mektubat-ı Rabbani]

İmam-ı Malik hazretleri buyurdu ki:
(Satranç ve dama oynayan Allah ve Resulüne asi olmuş sayılır.) [U. Kübra]

İmam-ı Gazali hazretleri ile İmam-ı Şafii hazretleri, ara sıra satranç oynamanın mubah, devamlı oynamanın ise tenzihi mekruh olduğunu bildirdiler. Nitekim, İmam-ı Şafii hazretleri, (Satranç oynamak, din ve mürüvvet sahiplerinin âdeti değildir) buyurdu.

Bu yazılardan anlaşıldığına göre, Hanefilerin satranç dahil bütün oyunları oynamaları doğru değildir. Şafiilerin ise, ara sıra yalnız satranç oynamaları caizdir.


k.s.e.o.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "SORULARLA DİNİMİZİ ÖĞRENELİMMİ?"

evindar yazdı:
Ecel değişir mi?

selamünaleyküm

ALEYKUM SELAM ABLAM,
İNŞALLAH SORUNUZUN CEVABI OLUR.



(Ra'd suresindeki, (Allahü teâlâ, dilediğini siler. Dilediğini değiştirmez. Ümm-ül-kitab, Ondadır) mealindeki ayette, levh-i mahfuz bildirilmektedir. Ümm-i kitab, ezelî olan kelam-ı İlahinin ismidir. Melekler, bunu anlayamaz. Zamanlı değildir. Allahü teâlâdan başka, kimse bilmez. Hiç yok olmaz. Levh-i mahfuzda değişiklik olur. İnsanın, işine göre, ömrü ve rızkı değişir. İyiler kötü, kötüler iyi olarak değiştirilebilir. Böylece biri ölümüne yakın, iyi işler yapıp, son nefeste iman ile gider. Bir başkası kötü amel işler, imansız gider. Bunun için, Resulullah her zaman, (Allahümme, ya mukallibelkulub, sebbit kalbi, ala dinik) duâsını okurdu. Hadis-i kudside, (İnsanların kalbi Rahmanın kudretindedir. Kalbleri, dilediği gibi çevirir) buyurulmuştur. Yani, Celal ve Cemal sıfatları ile, kötüye ve iyiye çevirir. Levh-i mahfuza, kıyamete kadar gelecek insanların iyileri, said olarak, kötüleri de, şaki olarak yazıldı.

Kader değişmez. Kaza, kadere uygun olarak meydana gelir. Kaza, her gün çok değişip, sonunda kadere uygun olunca, yaratılır. Kaza-i muallak şeklinde yaratılacağı yazılmış olan bir şey, kulun iyi ameli ile değişip yaratılmaz. İmam-ı Gazali hazretleri, (Kaza-i muallak, Levh-i mahfuzda yazılıdır. Eğer o kimse, iyi amel yapıp, duâsı kabul olursa, o kaza değişir) buyurdu.

Hadis-i şerifte, (Kader, tedbir ile, sakınmakla değişmez. Fakat kabul olan duâ, o belâ gelirken korur) buyuruldu. Duânın belâyı önlemesi de, kaza ve kaderdendir. Kalkan, oka siper olduğu gibi duâ da, Allahü teâlânın merhametinin gelmesine sebeptir. Bir hadis-i şerifte, (Kaza-i mu'allakı, hiçbir şey değiştiremez. Yalnız duâ değiştirir ve ömrü, yalnız, ihsan, iyilik arttırır) buyuruldu.

Allahü teâlânın takdirinin, yani kaderin, Levh-i mahfuzda yazılması kazadır. Bir kimseye takdir edilen belâ, kaza-i mu'allak ise, yani, o kimsenin duâ etmesi de, takdir edilmiş ise, duâ eder, kabul olunca, belâyı önler. (Ecel-i kaza)’yı da, iyilik etmek geciktirir. Fakat, (Ecel-i müsemma) değişmez. Ecel-i kazaya bir misal verelim: Bir kimse, eğer iyi iş yapar, yahut sadaka verir, hac ederse ömrü 60 yıl, bunları yapmazsa 40 yıl takdir edilmişse, vakit tamam olunca, eceli bir an gecikmez. Birinin 3 gün ömrü kalmış iken akrabasını, Allah rızası için ziyaret etmesi ile, ömrü 30 yıla uzar. 30 yıl ömrü olan da, akrabasını terkettiği için, ömrü 3 güne iner.

Takdir, ezelde Levh-i mahfuzda yazılmıştır. Yani, Levh-i mahfuzda olacak değişiklikler ve ömürlerin artması ve kısalması da, ezelde yazılmıştır ki, buna kaza-i muallak denir.( Lübab-üt-te'vil)

Allahü teâlânın kaderi [ezeldeki ilmi] nasıl ise, Levh-i mahfuzdaki değişiklikler, ona uygun olur.

Hz. Ömer yaralanınca, Ka'bül-ahbar, “Ömer daha yaşamak isteseydi, duâ ederdi. Çünkü onun duâsı elbette kabul olur” buyurdu. İşitenler şaşırıp, “ (Ecel, bir an gecikmez ve vaktinden önce gelmez) mealindeki âyet-i kerimeye ne dersin” denilince, buyurdu ki: “Evet, ecel hazır olunca, gecikmez. Fakat, ecel hasıl olmadan önce, sadaka ile, duâ ile, iyi amel ile, ömür uzar. Fatır suresinde, (Herkesin ömrü ve ömürlerin kısalması yazılıdır) buyuruluyor.”) [Levh-il-mahfuz ve Ümm-ül-kitab]


K.S.EO.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt