Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

SOKAKTAN MEKTUP VAR (1 Kullanıcı)

SOKAKTAN MEKTUP VAR

  • EVET OLABİLİR.

    Oylama: 0 0.0%
  • HAYIR OLAMAZ.

    Oylama: 0 0.0%
  • HİÇ Bİ FİKRİM YOK

    Oylama: 0 0.0%
  • ABD DEN HERŞEY BEKLENİR

    Oylama: 0 0.0%
  • HİÇ BİRİ

    Oylama: 0 0.0%

  • Kullanılan toplam oy
    0

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Gül ile bülbül bu ilahi aşkın en güzel ve nakışlı rehberleri. Zaten iki cihan serverinin misali olan güle de böyle büyük bir vazife yaraşırdı. Onlar zahirde ayrı da olsalar kalben birbirlerine bağlılar ve müthiş bir ortaklıkla kainata sevginin dersini veriyorlar. Kainatta her geçen gün sevgililer azalsa da...

Gerçek sevgi sahipleri, kemmiyette az olsalar da güzellik için yeterler şu aleme!....
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
“Elif”tir İnşallah...


Varlığın alfabesinde dimdik duruştur.


“Lâm”dır İnşallah...


Yokluğun koynunda dupduru bir b/akıştır.


“Mim”dir İnşallah...


Hicranın solgun yanağına dosdoğru bir Muhammedî eğiliştir
 

ipekkk

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Şub 2008
Mesajlar
49
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Ne kadar güzel bir paylaşımdır böyle emeğine sağlık Allah'a emanet ol güzel kardeşim...: )
 

Im_muslim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
3,194
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Selamünaleyküm kardeşim emeğine sağlık...ALLAH razı olsun paylaşımınız için...
En büyük sıkıntılar peygamberlere gelmiştir.

Ey Izdırap anladım ki her şey seninle
Sen Hakk'a giden yollarda vuslata vesile.


ALLAHa emanet olunuz...
selam ve dua ile...
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selamün aleyküm kardeşim.
Emeğinize sağlık. Çok güzeldi paylaşımınız.
Rahman c.c bizlere davamızın yılmaz kahramanları için Allah yolunda infak edebilmeyi; bir dua, ya da demir kumbara olsun, bir şeyler yapabilmeyi nasip eylesin.. İslam'ın gelecek güzel günlerinin mimarları olarak biiznillah bizler de yer alabilenlerden olalım sevdamızın kervanında inşallah..

Allah c.c kardeşlerimizin yardımcısı olsun inşallah..''Duasız olmaz, ama dua da yetmez..''

Allah c.c razı olsun kardeşim.Selam ve dua ile.
 

fatmana

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Tem 2007
Mesajlar
1,902
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
selamün aleyküm kardeşim..çok güzeldi..çok duygulandım....emeğinize sağlık...hayırlı akşamlar .ALLAH(C.C.) EMANET OLUN
 

sengul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
733
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Konum
İSTANBUL
bir varmış...bir yokmuş...

bir varmış...bir yokmuş...

Aslan’ın Sarayı








Aslan ormandaki hayvanları sarayına davet etmiş. Hem onlarla tanışmak, hem de ormanın sorunlarını konuşmak istiyormuş.

İlk olarak içeri giren ayı saraydaki kokuyu beğenmemiş. Eliyle burnunu tutup yüzünü buruşturmuş. Ağzından da “Öffff çok pis kokuyor.” Sözleri dökülmüş. Aslan bu işe çok kızmış. Sarayını kötüleyen ayıyı bir pençede yere serip öldürmüş.

İkinci olarak sarayı giren maymun olanları gördüğü için “Efendim sarayınız mis gibi kokuyor.” Aslan maymuna da kızmış. Abartıyor, bana şirin görünmek istiyor diyerek bir pençede maymununda işini bitirmiş.

Bütün bu olayları gören tilki aslanın huzurunda tek bir söz bile söyleyememiş. Bu kez aslan sormuş. “Söyle bakalım sarayımı beğendin mi? Kokusu nasıl?
Tilki işi kurnazlığa vurarak. “Sayın kralım ben bu günlerde nezle olmuşumda burnum koku almıyor.” Demiş.
 

sengul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
733
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Konum
İSTANBUL
Keloğlan, komşularının sürülerine çobanlık yaparak hayatını kazanır, günlerini dağlarda, bayırlarda sürü peşinde dolaşarak geçirirmiş. Anasından başka kimsesi yokmuş. Bir gün anasına padişahın kızıyla evlenmek istediğini söylemiş.

Keloğlan kel, kimsesiz, fakir biridir. Ancak padişahın kızıyla evlenmek istediğini söyleyebilecek, bunun için girişimde bulunacak medeni cesarete sahiptir. Kompleksi yoktur. Kişinin düşüncelerini açıklıkla, komplekse kapılmadan söylemesi gerektiği mesajı çocukta müsbet bir tesir bırakacaktır.

Padişah, Keloğlan’ın ‘Ali Cengiz Oyunu’nu öğrendiği takdirde kızını ona vereceğini söylemiştir. Ne var ki, Ali Cengiz, oyunlarını öğrenmek isteyenlere 40 günde öğretmekte, ancak 40. günü akşamı öğrenip öğrenmediğini sorduğunda “Öğrendim” diyenleri öldürmektedir. Her şeye rağmen keloğlan padişahın istediğini kabul eder.

Böylece bu masalı okuyan veya dinleyen çocuğa zahmet çekmeden rahmete kavuşamayacağı, zorlukları göze almadan başarıya ulaşamayacağı fikri verilir.

Keloğlan en sonunda çeşitli zorlukları, engelleri aşarak Ali Cengiz Oyunu’nu öğrenir. Padişah’ın karşısına çıkar “Padişah, karşısındakinin Keloğlan olduğunu anlayınca, biraz düşünür. Anasına hakikaten söz verdiğini hatırlar. Sözden dönmek olmaz, hem verdiği sözü tutmamak büyüklüğe de yakışmazmış
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
01234567890bir


paylaşım için sağolun,

selametle..
 

sengul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
733
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Konum
İSTANBUL
ali cengiz oyunu

ali cengiz oyunu

Güreş ustası Ali Cengiz, çırağına 39 oyun öğretmiş ama 40. sını öğretmemiş. Çırak her şeyi öğrendiğini sanıp, ustasını güreşe davet etmiş. Amacı, ustasını alemin önünde yenerek, ustalığını ilan etmekmiş. Güreşe başlamışlar. Çırak ustasından öğrendiği 39 oyunu da yapmış. Güreş başa baş sürerken, usta çırağına öğretmediği 40. oyunu sergilemiş ve tabi çırağı tuşa getirmiş.
 

Nevin_1982

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
5,000
Tepki puanı
8
Puanları
38
Yaş
42
Konum
sakarya
Zam-AN sız Nida Çığlıkları..

Zam-AN sız Nida Çığlıkları..

ZAM-AN diyorduk herşeye...

acılarımızı,sevinçlerimizi,umudumuzu,hayallerimizi,sevdiklerimizi,önemsediğimiz ne varsa yürek adına..hepsini zamana sığdırıyorduk...

hep geleceğe dairdir beklentilerimiz...herşeyin bir yarını vardır yaşam kaygımızda.

ZAMAN..nede çok anlamlar yüklemiştik sana...
ilaç diyorduk;zaman herşeyin ilacı...alışırız diyorduk;zaman en büyük yardımcı...

peki acaba zaman neydi?...neydide bu kadar herşeyin müsebibi olmuştu..ne anlama geliyordu da sorumlusuydu yaşadıklarımızın ve dahi nasırlaşan yaralarımızın..

yarınları hiç bitiremediğim,dünümü bugünümü umudumu yarına endekslediğim soluduğum bir hayat... lügatımda zaman...

zamanın kısa olduğunu bilmezmi insan..?ibret almazmı yaşananlardan..?
nasıl anlatmalıyım ey nefsim sana ZAM-AN ı...

aynaya bak.. yüzümdeki çizgiler ne anlama geliyor....ellerim..peki ellerim..artık eskisi gibi değil.....görmezmi gözlerim...gören gözler kayıpta...
yetişemiyordu ..yaşam sevdamıza.çizgiler yetmiyordu anlamaya..

evet HAYAT ÇOK KISA...

ey dünya ehli...sıra sende...ben hala anlamıyorum...beraber düşünelim mi?.
sevdiklerimiz yakınlarımız gün ve gün dünyadan ahirete intikal ederken...kara toprağı hep düşlesek ne yazar..ateş düştüğü yeri yakar..biz sadece seyirciyiz...iki damla gözyaşı.. aklımıza gelince de dua...ya sonra..?
hey millet ben geldim..yarın ne yapalım..?

yarın yine bitmiyor görüyormusun...ruhum alışmış dünyaya...ZAMAAAAAN vardır nasılsa...

acaba zamana sorsam cevaplarmı dersin..?
nesin sen ey ZAM-AN..?

cevap:aynaya bak...
........:bakıyorum ama daha çok ZAM-AN var beyazlara...yetmiyor gafil kalbimin anlamasına..

cevap:annene,babana olmadı büyük annene büyük babana bak..ve sor...?beni en çok onlar iyi anlatabilir..
........:babanne..!babanne sana zaman demek istiyorum ZAMAN._??

cevap:kızııııım bende daha dün senin gibiydim...şimdi zor yürüyorum görüyormusun..
sonra devam eder: deden beni kaçırdığında.......................
hala dün gibi aklında...anılarla avunmada... ama 81 yaşında...

ben mi..?ben onlara yetişemem..daha çok gencim...

hey gidi zaman..sen ki ibretini hiç gizlemezsin...kısacık olduğunu hep gösterirsin...ama...

biz bu gafletten sıyrılana kadar da beklemez misin..?
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
______selamün aleyküm çok çok güzeldi muhtereM
ellerinize saglık emeginize saglık
pencerenin açık unutulması gibi geçiyor zaman,
rüzgarın pencereden sızması gibi…

ayrılığın yasaklanması gibi geçiyor zaman,
pişmanlığın saklanması gibi…

zamanın unutulması gibi geçiyor zaman,
unutmanın zamanlanması gibi…

çığlığın geciktirilmesi gibi geçiyor zaman,
gecikmenin çığlığa dönüşmesi gibi…

velhasıl geçiyor zaman…

rabbime emanetsiniz
selAM VE DUA İLE__________
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selamün Aleyküm Nevin Ablam.
Emeğinize sağlık..Beğeniyle okudum çok güzel bir paylaşımdı. Rabbimiz c.c razı olsun inşallah.. Hayatta her daim doğru kararlar verebilmek ve zamanı, zamanın hakkını vererek yaşamak için, mutlulukları ''an''larla sınırlamamalı, onlara ''ZAM'' vermeliyiz..Rahman c.c bizleri, zamanın kıymetini bilen kullarından eylesin..Amin..Selam ve baki dua ile Rabbimize emanetsiniz inşallah..Hayırlı ve bereketli akşamlar..B)
 

sengul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
733
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Konum
İSTANBUL
ceviz kabuğu

ceviz kabuğu

Yeşil alanı ile ünlü olan Sağlık Köyü,yine horozların sesleri ile güne uyanmıştı.Cıvıl cıvıl kuş şakırtıları,ara sıra kişneyen atların seslerine karışıyordu.Köyün ortasından akan dere bu büyülü görüntüyü tamamlayan bir fon gibi duruyordu.
Köyün sakinleri çoktan kalkmış ve kahvaltılarını yapmıştı.Yavaş yavaş evlerinden çıkmaya başlayan köy sakinleri,bahçelerine doğru yol almaya başlamıştı.Sağlık Köyü,civarın en yeşil köyüydü.Ancak asıl önemli olan köyün yetiştirdiği cevizlerin çok değerli ve çok güzel olmasıydı.Öyle ki,köyün cevizleri tüm yurtta tutulmuş ve hatta dış ülkeler de köyün cevizlerine talip olmuştu.Bu nedenlerden dolayı köylü rahat ve zengin bir hayat sürmekteydi.
Köyün görüntüsüne uygun bir şekilde yeşile boyalı ve demirden yapılmış bir kapıdan yaşı 60 civarında olduğu tahmin edilen birisi çıkar.Ak sakalı ile adeta masallarda anlatılan yaşlı kişileri andıran bu kişinin çıkmasından yaklaşık yarım dakika sonra yaşı 13 olduğu rahatça tahmin edilen bir çocuk çıkar.Yaşlı adamın yanına gelerek elini tutar ve konuşmaya başlar:
-Dedeciğim,haydi geç kalmadan bahçemize gidelim.
Torununun bu işgüzarlığı dedenin hoşuna gider ve gülümseyerek konuşur:
-Ahmet,senin çalışkanlığını görünce babanı hatırlıyorum.Baban da çok çalışır ve hiç boş durmazdı.Buralar ona dar geldi,Almanya’da daha çok çalışıp daha çok kazanacağını düşündü.Bu nedenden dolayı da onu buralarda tutamadım.
Dede ve torun kah konuşarak kah susarak yollarına devam ederler.Yolun sağında ve solunda yer alan bahçelerde çalışan ve ara sıra birbiri ile şakalaşan insanlar dikkati çekmekteydi.Dedenin,köylü tarafından sevildiği belli oluyordu.Geçtikleri her bahçeden dedeye iltifatlar yağdırılmakta ve çay içmeye davet edilmekteydi.Dede ile torun kendi bahçelerine geldiklerinde güneş tam tepeye dikilmiş ve ortalığı sıcağı ile kavuruyordu.Bir şeyler yemeleri gerektiğini düşünen dede torununa seslenir:
-Ahmet,öncelikli olarak bir şeyler yiyelim,işimize ondan sonra başlayalım.
-Peki dedeciğim,sen nasıl istersen…
Getirmiş oldukları çıkınlarını açarlar ve yiyeceklerini çıkarırlar.Yavaş yavaş yiyeceklerinden yemeye başlarlar,bir taraftan da ayranlarını yudumlarlar.Ağaçların altında yemek yemenin tadı da bir başka oluyordu.Ahmet bunu dile getirmeden edemedi:
-Dedeciğim,bu yeşillikler altında karnımızı doyuruyoruz ya,bu bana müthiş bir haz veriyor…
-İşin güzel tarafı,şehirlerde yaşayan insanlar bizim bu yaptığımızı senede bir kaç defa yapıyor ve buna piknik adını veriyorlar.Bizim köylü insanlarımız ise bu yaptığımız şeyi küçümsemekte ve her zaman ki olağan bir olay olduğunu söylemekteler.İnsanlar ceviz kabuğunu doldurmayacak şeylerden zevk almasını unuturlarsa,ceviz kabuğunu doldurmayacak şeylerden hır çıkartmayı öğrenirler.
Ahmet,dedesinin bu konuşmasından bir şey anlamamış ve düşünmeye başlamıştı.Torununun çok zeki olduğunu bilen dede ise hiç konuşmadan torununu gözlemeye başlamıştı.Yaklaşık beş dakika sonra Ahmet konuşur:
-Dedeciğim,anladığım kadarıyla insanların küçük şeylerden mutlu olması gerektiğini ve küçük şeyleri büyütmeyerek kavga etmemesi gerektiğini ifade ediyorsunuz…Doğru anlamış mıyım?
-Doğru anlamışsın.Ahmet,insanlar küçük şeylerden mutlu olsalardı bugünkü gibi çevre kirlenmesi olmazdı,kutuplardaki buzullar erimezdi.Küçük şeylere kızmasalardı boşanan aileler olmazdı,ülkeler biraz kazanç için diğer ülkelere saldırmazdı.Ama insanlar ne yapıyorsa kendilerine yapıyorlar.Bizler bu Dünya’nın variscileri değiliz,sadece bu Dünya’yı torunlarımızdan emanet aldık ve emaneti sahipleri olan sizlere düzgün bir şekilde bırakmak zorundayız.
Dedesinin konuşmaları Ahmet’i çok etkilemişti ve onu birkaç dakika düşünceye dalmaya itmişti.Sonunda dedesine dönerek konuşmaya başlar:
-Dedeciğim,ben ceviz kabuğunu doldurmayacak güzelliklerden mutlu olacağım ve ceviz kabuğunu doldurmayacak çirkinlikleri göz ardı edeceğim.
Torununun bu güzel sözü dedeyi duygulandırmıştı ve torununa dönerek:
-Torunum,umarım diğer insanlar da senin gibi düşünür ve bu Dünya’yı temiz ve düzgün bir şekilde torunlarına bırakmaları gerektiğini anlarlar…İşte bu duygu ceviz kabuğunu defalarca dolduracak kadar büyük bir duygudur.
 

sengul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
733
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Konum
İSTANBUL
yoksul kunduracı

yoksul kunduracı

+7

Eski zamanlarda, ülkenin birinde yoksul bir kunduracı ve karısı yaşarmış. Kunduracı çok yaşlandığı için artık eskisi gibi çalışamıyormuş. Kazandıkları para ancak karınlarını doyurmaya yetiyormuş.
Kunduracı, bir gece elinde kalan son deriyi de ertesi gün ayakkabı yapmak için hazırlayıp tezgahın üzerine koymuş. Yatmaya gitmiş.
Ertesi sabah her zamanki gibi erkenden kalkmış.
Tezgahın üzerine bakınca çok şaşırmış. Çünkü bir çift ayakkabı duruyormuş. Ayakkabılar öyle güzelmiş ki, müşterilerden biri bunları görünce çok beğenmiş.
Hemen satın almış. Yaşlı kunduracı kazandığı paralarla iki çift ayakkabı yapabilecek kadar deri satın almış.
Derileri o akşam yine ertesi gün ayakkabı yapmak üzere hazırlamış. Sabahleyin kalktığında bu kez iki çift ayakkabı bulmuş.
Dükkana gelen müşteriler ayakkabıları çok beğenip bol bol para vermişler.
Kunduracı bu durumdan çok memnunmuş. Artık pazara gidip yeterince deri alabilecekmiş.
O akşam yine derileri hazırlarken ertesi sabah ne göreceğini tahmin edebiliyormuş.
Gerçekten de düşündüğü gibi olmuş. Sabah kalktığında dört çift gıcır gıcır ayakkabı tezgahın üzerinde duruyormuş.
Günler böyle geçmeye başlamış.
Yoksul kunduracı artık geçim sıkıntısı çekmiyormuş. Kazandığı paralarla istediği kadar deri alabiliyormuş. Hatta bir miktar da para arttırıp gelecek günler için saklıyormuş.
Kunduracı bir gün karısına:
- Bu böyle olmayacak. Bize yardım edenlerin kim olduklarını mutlaka öğrenmemiz gerek. Bunun için bu gece saklanarak onları gözetleyeceğim, demiş.
Yine derileri hazırlayıp tezgahın üzerine bırakmış. Karısı da odanın aydınlanması için mum yakarak masanın üzerin koymuş.
Bütün hazırlıklar tamamlanınca karı koca odadaki dolabın içerisine girerek beklemeye başlamışlar.
Vakit gece yarısı olunca birden tıkırtılar duyulmaya başlamış. Kapı açılmış. Çok sevimli iki minik adam içeri girmişler.
Tezgahın yanına gelerek kunduracının bıraktığı derilerden ayakkabı yapmaya başlamışlar.
Karı koca hayretle onları izliyorlarmış. Cüceler işlerini bitirerek sabaha karşı gitmişler.
Ertesi gün kunduracı düşünmeye başlamış. Kendisini fakirlikten kurtaran bu adamlara teşekkür etmek istiyormuş, ama nasıl?
Akşam olunca karısına:
- En iyisi minik adamlar için güzel kıyafetler hazırlayalım, demiş.
Hemen işe koyulmuşlar. Onlar için minik elbiseler, ayakkabılar hazırlamışlar.
Ertesi gece kunduracı tezgahın üzerine kesilmiş deriler yerine hazırladıkları hediyeleri bırakmış.
Yine bir mum yakarak dolabın içine saklanmışlar.
Az sonra kapı açılmış. Minik adamlar tezgaha yaklaşınca kendileri için bırakılan hediyeleri fark etmişler.
Sevinçle dans etmeye başlamışlar. Sonra hoplaya zıplaya gitmişler. İki minik adam bir daha hiç görünmemişler.
Ama, kunduracı ile karısı, minik adamlar sayesinde kazandıkları parayla ömür boyu rahat yaşamışlar. Onları da hiç unutmamışlar.
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
ankara
selamun aleykum.
teşekkürler
hayırlı geceler.
 

sengul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
733
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Konum
İSTANBUL
baloncu

baloncu

Küçük çocuk, baloncuyu büyülenmiş gibi
takip ederken, şaşkınlığını gizliyemiyordu.
Onu hayrete düşüren şey,
"Bizim eve bile sığmaz" dediği o güzelim balonların
adamı nasıl havaya kaldırmadığı idi.
Baloncu dinlenmek için durakladığında o da duruyor
ve sonra yine takibe koyuluyordu. Bir ara adamın
kendisine baktığını farkederek ona doğru yaklaştı
ve bütün cesaretini toplayarak:
-Baloncu amca, dedi. Biliyormusun benim hiç balonum olmadı.
Adam çocuğu söyle bir süzdükten sonra:
-Paran var mı? diye sordu. sen onu söyle.
-Bayramda vardı, diye atıldı çocuk, önümüzdeki bayram yine olacak.
-Öyleyse bayramda gel, dedi adam. Acelem yok, ben beklerim.
Çocuk sessizce geri döndü. O ana kadar balonlardan
ayırmadığı gözleri dolu dolu olmuş, yürümeye bile mecali
kalmamıştı. Bir kaç adım attıktan sonra elinde olmadan
tekrar onlara baktığında, gördüklerine inanamadı.
Balonlar, her nasılsa adamın elinden kurtulmuş ve
yol kenarındaki büyük bir akasya ağacının dallarına takılmıştı.
Çocuk, olup bitenleri büyük bir merakla takip ederken,
baloncu ona doğru dönerek:
-Küçük, diye seslendi. Balonları ağaçtan kurtarırsan
birini sana veririm. Yapılan teklif,
yavrucağın aklını başından almıştı.
Koşarak ağacın altına doğru yöneldi ve ayakkabılarını
aceleyle fırlatıp tırmanmaya başladı.
Hedefine adım-adım yaklaşırken duyduğu heyecan,
bacaklarını kanatan akasya dikenlerinin acısını
hissettirmiyordu. Sincap çevikliğiyle balonlara
ulaştığında bir müddet onları seyretti ve
dallara dolanan ipi çözerek baloncuya sarkıttı.
Ancak balonlardan birisi iyice sıkıştığından
diğerlerinden ayrılmış ve ağaçta kalmıştı.
Çocuk onu kurtarmaya kalkışsa,
dikenlerden patlayacağını çok iyi biliyordu.
İster istemez balonu yerinde bırakıp
aşağıya indi ve adam dönerek:
-Birini bana verecektiniz, dedi. Hangisi o?
Adam elini tersiyle burnunu sildikten sonra:
-Seninki ağaçta kaldı evlat, dedi. İstersen çık al.
Çocuk bu sefer ayakta bile duramadı.
Kaldırım kenarına oturup baloncunun
uzaklaşmasını bekledikten sonra,
dallar arasında parlayan balona uzun uzun bakarak:

"Olsun", diye mırıldandı. "Olsun." Ağacın üzerinde
kalsa da, bir balonum var ya artık..
 

sengul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
733
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Konum
İSTANBUL
mürşidi olmayan

mürşidi olmayan

Cüneyd-i Bağdadi Hazretlerinin müridlerinden birisi kendi kendine:

— Ben artık kemale erdim, bir mürşidin himayesine ihtiyacım yoktur, diye düşünüyor ve sohbeti terkederek kendi halvetinde kalıyordu. Bu derviş birgün seher vakti uyurken bir rüya gördü. Rüyasında kendisini gayet güzel bağlar ve bahçeler içinde buldu. Etraftan akan ırmaklar ve kendisine her hizmeti gören hizmetçiler vardı. İstediği leziz yemeklerden yedi ve gönlünce eğlendi.

Uyandığı zaman gayet sürür duyuyordu. Bu rüyasını diğer müridlere anlattı. Müritler de gelip Şeyh Cüneyd-i Bağdadî Hazretlerine anlattılar. Hazreti Şeyh onun halvetine gelip halini şöyle bir seyredince, baktı ki, gurur ve kibir dimağına işlemiş, şeytanın tamamen esiri olmuş, nefs-i emmare tam hakim halde.

— Bu gece seni Cennete götürecekler. Cennete girince üç defa «La havle velâ kuvvete illa billahil aliyyil aziym» de, dedi.

Gece müridi rüyasında Cennete götürdüler. Şeyhin sözü aklına gelip üç kere okudu. O anda gördüklerini hep unutup kendisini bir çöplükte buldu. Etrafına baktı ki, çöplük ve pislik içinde kalmış. Hata ettiğini anladı. Çok göz yaşı döktü. Şeyhin huzuruna varıp ayaklarına sarıldı, kusurunun bağışlanmasını diledi. Hazreti Şeyh de onun kusurunu afvedip müridleri arasındaki yerini almasını sağladı. Hazreti Cüneyd bu hadise üzerine şöyle söyledi:

— Her müride bir mürşid gerek, aksi takdirde şeytan-ı aleyhilâ'ne gelir ona mürşid olur.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt