Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

SOKAKTAN MEKTUP VAR (1 Kullanıcı)

SOKAKTAN MEKTUP VAR

  • EVET OLABİLİR.

    Oylama: 0 0.0%
  • HAYIR OLAMAZ.

    Oylama: 0 0.0%
  • HİÇ Bİ FİKRİM YOK

    Oylama: 0 0.0%
  • ABD DEN HERŞEY BEKLENİR

    Oylama: 0 0.0%
  • HİÇ BİRİ

    Oylama: 0 0.0%

  • Kullanılan toplam oy
    0

~Elçi~

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2007
Mesajlar
2,893
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Esselamun aleyküm kardeşim Rahman razı olsun.
Efendimize layık bir ümmet olabilmemiz duası ile...
Allah a emanetsiniz inşaallah.
 

Nevin_1982

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
5,000
Tepki puanı
8
Puanları
38
Yaş
42
Konum
sakarya
Evlenince Bir Çift Ayakkabı mı Olacağız?

Evlenince Bir Çift Ayakkabı mı Olacağız?

Paz, 20/04/2008 - 11:00 — Ayşegül Genç
Bu bir gelenekti,
gelinlik kız kulağını kapıya dayar dinlerdi..
genç kız kalbini kadere dayar beklerdi..

Kapının pervazına dokununca, sivrilmiş bir kıymık elini hafifçe çizdi. Bir kaç kandamlası birikti, karardı ama akmadı. Küçük bir “ah” dedi ve sonra yuttu bu “ah”ı.
İçeride bir dünya kurulduğunu biliyordu ama ya bu dünya kalbinin enkazı üstüne kuruluyorsa? Gittikçe sıkıntı bastı. Holde dolanıyor, biraz sonra bitecek bir mahpusluğun geçmek bilmeyen son dakikalarını yaşıyordu. Kapıların hepsi asi bir gelin gibi, gri kilitleri boyunlarına takınmıştı. Duvardaki resim çerçeveleri bu holün dış âleme açılan tek pencereleriydi sanki. Yarı karanlık bu yer belki altı metrekareydi ama içinde büyüttüğü evhamlar her kareyi doldurmaya yetiyordu.
Bir an ayakkabılara ilişti gözü. Çatlamış betonun üzerine çıkarılmış, birbirinden bağımsız ama birbirinin tamamlayıcısı bir çift ayakkabı… “karı-koca gibi” dedi içinden. Biri nereye giderse öteki de oraya gider; kâh biri öndedir, kâh diğeri… Biri tenden soyununca diğeri de soyunur, biri eskiyince diğeri de eskir ama nedense biri hep diğerinden önce delinir. Arkadan vuranı da çoktur, destek olanı da… “ayakkabı işte” dedi bir çifti tutup düzeltirken… Ayrı duran “iki” yi “bir” ledi, uçlarını aynı yöne çevirdi.
Gelen gencin ayakkabısıydı bunlar, biraz eskiceydi. Demek ki giyecek daha iyi bir ayakkabısı yoktu. Bunlara ihanet etmediğine ve hemen değiştirip atmadığına göre kanaatkâr birisidir diye düşündü… Demek ki bir ucu Hz. İsa’dandı...
Ayakkabı bağlarına takılmış ot tohumları çarptı gözüne birden. İçinden “öndeki yoldan değil arkadaki patikadan gelmiş” dedi. Evin önü asfalttı ve tüm mahalleli bu yolu kullanırdı. Kimse kestirme olan arazi yolunu sevmezdi. Sanki toprak ve çamur kendilerine çok uzakmış gibi kaçarlardı bu patikadan. Oysa o çok severdi bu yolu, yalnızlığını yolun iki tarafına saça saça yürürdü. Saçtığı yalnızlıklar toprağa karışırdı, kendisi felaha. “o yolu kullanmış” dedi. Bu tohumlar benim de eteğime yapışır her seferinde. Toprağı seviyor dedi ve minik bir gülümseme ekledi düşüncelerine. Demek ki bir ucu Hz. Âdem’dendi.
Bir ara kapı aralandı ve ellerini gördü misafirin. İri ve damar damardı elleri. Okumuş diyorlardı ama elleri neden yıpranmış acaba dedi içinden. Bu bir anlık bakışa perçinlenen resim; sanki bünyesinde mücadeleyi besliyordu. “Eller bulutlar gibi hafifse dokunmamıştır demire yahut küreğe; beyazsa ve kararmamışsa, ne mürekkep izinden nasip almıştır, ne de duvarsıvasından. Çalışan o eller sıva karmış, mala tutmuş gibiydi… Demek ki bir ucu Hz. İbrahim’dendi.
Şimdi sesini duyuyordu gencin, ağır ağır konuşuyordu. Kelimeleri; bir kemalat torbasına elini daldırıp seçer gibi alıyor ve dudaklarına yerleştiriyordu. Sesi ahenkliydi.Kaba söz, kaba bir bedenden çığ gibi düşer, düştüğü yeri hayattan koparır. Katı ve sertçe söylenmiş her harf, diğer harflerden zifte batırılarak ayrılmıştır kenara. Serkeş bir dile değdiğine pişman olup ortasından kırılır nazlı elifler… O çok nazikti. Sesi kuşdiline çarpıp dönüyor gibiydi. Demek ki bir ucu Hz. Süleyman’dandı.
Ne güzeldi dilinde en sevgili. Efendimizden bahsediyordu. Kendiyle birlikte efendimizin aşkını da getirmişti. Yastık örtüleri daha da beyazlamış, çiçekli danteller gülümsemişti. Cama meyleden sardunya, bir yaprağını bu tarafa çevirmişti. Sehpadan düşen tespih sanki vecde gelmişti. Efendimiz diline değmişti ya sanki tüm oda aydınlanmış, eşyaların özünde kandiller yanmıştı. Sevindi onun efendisini sevdiğine. Demek ki bir ucu Hz. Muhammed Mustafa’dandı. (sav)
Methini çok duymuştu gencin ama yüzünü hiç görmemişti. “Boyu posu, kaşı gözü bir tavada eritmeli takva ölçeğine dökmeli dedi sessizce. Tüm beşerin gözlerini bir zindana hapsedip, hadi gönül gözlerinizi açın diye bağırmalı.”

Kasları yavaş yavaş gevşiyordu nedense. “çok komik dedi biz şimdi evlenince bir çift ayakkabı mı olacağız?”, gülümsedi. Ben eteklerimi kapı eşiklerine değdirerek geçerken onun bir bakışından anlayacağım acıktığını ve o aynanın karşısında tıraş olurken bir bakışımdan anlayacak sofranın hazırlandığını.
Sonra bir anda açıldı kapı, az önce zindana kilitlediği gözlerin içinden sıyrılan o iki göz esaretten kaçıp çoktan yerleşmişti gencin yüzüne.
Bir an ruhunda yağmurlar başladı, midesinde bir dağ peydahlandı sanki dizleri sağa sola kayan ayaklarına hükmedemez oldu. Kafasını çevirdi, boynunu çevirdi, kaşlarını-ağzını-burnunu çevirdi ama gözlerini bir türlü çeviremiyordu. Kapıyı açan kimdi bilmiyordu, yine o bilinmeyen kişi kapıyı kapattı, gözleri de kapının sarı tahtasına kapandı… Dakikalardır dolanıp duran ayaklar o an sabit kaldı ve içinde yükselen dağın karları ağır ağır çözülmeye başladı… Bir koku vardı içinde… Kardelenler kokar mıydı?
Güzellik;
Hafif, esen bir rüzgâr gibi ferahlatıcı,
Pürüzsüz bir denizde yansıyan ışık gibi sakin…
Ay gibi haledendi…
Ve güzelliği çocukların ellerine bölüştürülen ekmek gibi sıcacıktı. İşte o an anladı gencin demek ki bu hali de Hz. Yusuf’tandı…
Ve yine anladı ki o kıymık elini neden peşinen kanatmıştı!
 

suaranur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Nis 2008
Mesajlar
44
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
boyle bir dostunuz oldumu

boyle bir dostunuz oldumu

Çok samimi iki dost, arkadaşlardı. Fakat bir tanesi çok kurnaz, atılgan ve hareketli,
Diğeri ise çok saf, dürüst ve sessizdi.
Bir gün kurnaz olan arkadaş, diğer arkadasın yanına giderek
İslerinin bozulduğunu söyler ve kendisinden para ister.
Samimi dostu onu hiç kırmaz ve elindeki bütün
Parayı arkadaşına verir.
Arkadaşı bu parayla islerini düzeltir. Bir süre sonra kurnaz olan yine
Arkadaşının yanına gider ve arkadaşının evlenmek
Üzere olduğu nişanlısını çok beğendiğini ve kendisine vermesini ister.
Arkadaşı çok şaşırır, ne diyeceğini bilemez.
Fakat aralarında o kadar kuvvetli bir sevgi vardır ki arkadaşına hayır diyemez,
nişanlısını arkadaşına verir.
Zaman içinde Saf olanın isleri bozulur ve birden arkadaşı aklına gelir
(ben ona sıkıştığında iyilik yapmıştım diyerek)
arkadaşının is yerine gider ve kendisine çalışması
için is vermesini ister. Arkadaşı ona is vermez.
Bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde geri döner
Ama yinede arkadaşına kızamaz.
Bir gün sokakta dolaşırken yanına hasta ve yaslı bir adam yaklaşır
Fakir olduğu için ilaç alamadığını söyler. Bizimki yaşlı adamcağıza acır,
istediği ilaçları alır ve adamcağıza verir.
Kısa bir süre sonra yaşlı adamın öldüğünü duyar.
Yaşlı adam çok zengindir ve bütün mirasını kendisine bırakmıştır.
Saf adam artik zengindir. Biraz da sevdiği dostuna olan
Kırgınlığıyla dostunun işyerinin karşısında bir ev alır ve oraya yerleşir.
Bir gün evinin kapısını dilenci bir kadın çalar.
Yaşlı kadın çok aç olduğunu, kendisine yemek vermesini ister.
Bizim saf hiç düşünmeden kadını içeri alır karnini doyurur,
Kimsesi olmadığını öğrendiği kadına
Kendisinin de yalnız olduğunu söyler ve bu evde birlikte yaşayalım sen
evin islerini ve yemekleri yaparsın der,
Yaşlı kadın hiç düşünmeden kabul eder. Bir süre sonra yaşlı kadın bizimkine,
Kendine uygun bir kız bulup evlenmesini söyler,
Bizimki böyle bir kızı nasıl bulacağını, kendisinin tanıdığı olmadığını söyler.
Yaşlı kadın ona uygun bir kız tanıdığını ve kendisiyle görüştürebileceğini söyler.
Görüşmeler sonucunda evlenmeye karar verilir ve düğün davetiyeleri basılır.
Bizimkisi kırgın olduğu halde çok samimi dostunu yinede unutamamıştır.
Biraz da geldiği konumu görmesi açısından samimi arkadaşına da davetiye gönderir.
Düğün günü gelir çatar. Saf adam düğün salonunda bir şeyler söylemek isteğiyle
Mikrofonu alır ve baslar yaşadıklarını anlatmaya;
Eskiden çok sevdiğim bir dostum vardı.
Bir gün isleri bozulunca benden borç para istedi elimdeki bütün parayı verdim.
Evlenmek üzere olduğum nişanlımı çok beğendiğini söyleyerek benden istedi.
Çok üzülerek onu da kendisine verdim.
Çünkü biz gerçek dosttuk onun üzülmesini istemedim.
İslerim bozulduğunda onun fabrikasına gittim ve çalışmak için kendisinden is istedim.
Bana is vermedi. Çok üzüldüm, ama yinede arkadaşıma kızmıyorum Çünkü biz gerçek dosttuk.
Bu konuşma üzerine kurnaz olan arkadaşı daha fazla dayanamaz mikrofonu
Eline alır ve baslar konuşmaya;
Benim de bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı.
İslerim bozulduğunda kendisinden para istedim, bütün parasını bana verdi.
Sonra ondan nişanlısını istedim, üzülerek nişanlısını da verdi.
Nişanlısını istememin nedeni o kadının arkadaşıma layık olmamasıydı .(Hayat kadınıydı )
Kendisi çok saf olduğu için arkadaşımı o kadından bu şekilde kurtardım.
İsleri bozulduğunda gelip benden is istedi,
Arkadaşımı kendi emrimde çalıştıramazdım, o yüzden is vermedim.
Günün birinde karşılaştığı yaşlı adam benim babamdı.
Babam ölmek üzereydi, onu arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona ben bıraktırdım.
Evine gelen dilenci kadın benim annemdi.
Ona bakıp iyi yaşamasını sağlamak için gönderdim.
Su anda evlenmekte olduğu kişi de benim kız kardeşim.
Onu arkadaşımla evlenmesine ben ikna ettim.
DEĞERLİ MİSAFİRLER iSTE BİZ BÖYLE DOSTUZ!!!
 

MAZLUMkul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2008
Mesajlar
940
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Adının Baş Harfiyim...

Adının Baş Harfiyim...

Adının baş harfindeyim, ‘f’ tipi yalnızlıkta…

Adından başlayarak sayıyorum ölüme kaç adım kaldığını. Sara nöbetlerinde sarsılan bedenim düşüne yatılmaz intiharlara kalkışıyor. Ceplerimde bir yangın ertesizliğine zerk edilmiş kanamalı günahlar. Ey zahmin! Aşk, iki deniz arası çırpınışların uykusuzluğunda yapayalnız kâbuslar görmek belki de. Sonrasına geç kalınmış hayatın iz bırakmamışlığında kaybolan hayallerimin yolu darağacına çıkıyor zemherilerde. İki büklüm rüyalarım. Bana sebep, bana ziyan atalarından miras gülüşün. Kaç durak sonra bitecek otobüs gürültüsü boyunca uzayan gitmelerin?

Hıncımın saçlarını tarıyorum esaretin ensesinde ispiyonculuğa soyunan lanetkârın yol’suzluğuna dikenli teller batsın diye. Sevmekten yargılı bir sonbahar düşü gibi gelip duruyorsun saçlarımın rüzgârına. Muammalığı tutuluyor gecenin ay dolunayken. Olmamışlığım zamanın karabasanlarına sığmazken içimden dehşetini kabullenemediğim hüzzam ağıtlar geçiyor. Seni duymak için sağır ediyorum iç denizleri dalgalandıran fırtınanın türküsünü. Duası devşirilmesin aşkın. Ruhuma uzanan nefesine göm beni. Yüzüne sar güzelleşeyim diye. Avuç içlerimi yokluyor güle har sıcaklığın. Kaçsam kaç sen sonra terk eder gözlerin beni? Eceliyle ölmeyen turnalar ayaza vuruyor haykırışlarını. Kaybediş turnaya ecel midir zahmin?

Arkandan ağlayan susuşlarımı galiz sancılarla ve sensizliğin karşı koyulmazlığıyla alazlıyorum. Dokunduğun yerleri bana uçurumlaşıyor tenimin. İçim aşkın yas renginde. Kime çarpsam ihtilal sorumlusu kalbimi ve hangi yağmurdan erken uyandırsam gözlerimi, yenilgiyi kuşanıyor ömrüm. Sevdalı yanlarım derme-çatma uykulara yaslanan. Sol bileği aşktan kesik bir sürgünlük benimkisi, inadıma acının sırtına yol alan. Asaletini kurşun rengi toprakların üstüne yağdıran, kalmaktan yorgun düşen bu aşk benim. Durup durup ayrılık biriktiriyorum akşamüstü kanayışlara. Ensemizden mi üflenecek sur, kabzedilmeden evvel düşlerimiz? Bu sensizlik seansları hiç bitmeyecek mi ve ateş sonrası külle yıkanır mı ´kirletilmiş aşk’ dediğin?

Yitirdiğimiz ne varsa şimdi hepsi mayınlı bir duruşla sınıyor beni. Harf harf eksiltirken alın yazımı silinmişlik, ben doğruları söylüyorum ama yalan kalıyorum hüznün şahitliğine. Başkasına aitliği ispatlanamamış aşkın kötürümlüğüne jurnal dururken çehren, siyah bir uğultu yokluyor kahrımı. Recmedilmeye yatırılan kalbimin günahkârlığı susuşundan belli. Ah bu ben! Mazeretleri çürüterek aslını günbatımında hecelemeyi öğrenemedin. Çek kokunu yalnızlığımdan, boğuluyorum. Sana ihanetten öldüğümü gözlerine duyurma zahmin!

Uyu ve rüyama kahırlansın hasır altı edilen gözyaşımın tuzu. Ömrümden uzun acılarım var benim, ucu babama çıkan. Sen uyurken hiç ağladın mı? Kendine kör kalmayan aynalarım kırıldı, döküldü sırrımın sahtiyanı yüzümden. Sınanmamış hayatın denenmemiş intiharlarıydı solukladığım. Ruhumun tanrıçası yalnızlık ısıttı bileklerimi kasım akşamlarında. Miraca kalktı kuşlar karanlık aldatırken kan hevesli soyumu. Yusuf gömleğini yırtsın şimdi Züleyha diye…

Sensiz olamayacak kadar sen dursam da kaşlarımın çatıklığına… Sevilmenin öznesi hep sen olsan da, yüklemi uçurum bu kan revan cümlenin. Gelme, iade-i taahhütlü değil yokluğun.

Geleceksen, kalbimi sensizlikten arındırayım öyle gel.

CENGİZHAN KONUŞ


____________________________________________________________________________
Aşk ile düşmeli yola ! Arkaya bakmadan...
Koşmalı hatta dur durak bilmeden...
Uzak yakın demeden...
Ateşi avuçlayıp belki...
Dua silahıyla kuşanıp dalmak karanlığa !
Zira borcumuz var adı VEFA !
Yakışmaz uzak durmak yakışmaz korkmak...
MUHABBET FEDAİLERİNE !
Hadi nefer !
Işık ordusu seni bekler ...
Paslı yürekleri elbette sinendeki merhamet temizler !
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Aşk ile düşmeli yola ! Arkaya bakmadan...
Koşmalı hatta dur durak bilmeden...
Uzak yakın demeden...
Ateşi avuçlayıp belki...
Dua silahıyla kuşanıp dalmak karanlığa !
Zira borcumuz var adı VEFA !
Yakışmaz uzak durmak yakışmaz korkmak...
MUHABBET FEDAİLERİNE !
Hadi nefer !
Işık ordusu seni bekler ...
Paslı yürekleri elbette sinendeki merhamet temizler !


Selamün Aleyküm kardeşim. Hayırlı, nurlu ve bereketli sabahlar olsun inşallah.. Çok güzel bir paylaşımdı. Beğeniyle okudum.. Kelimeler öylesine dile gelmiş ki yazarın kaleminden.. Anlatılanlarla adeta sevginin, fedakarlığın resmi çizilmiş..Kelimeler öylesine dokunaklı ve kalplere kazınacak cinsten.. Emeğinize sağlık. Rabbimiz c.c razı olsun kardeşim. En Emin'e emanet olunuz..Selam ve baki dua ile inşallah.
 

MAZLUMkul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2008
Mesajlar
940
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Aşk ile düşmeli yola ! Arkaya bakmadan...
Koşmalı hatta dur durak bilmeden...
Uzak yakın demeden...
Ateşi avuçlayıp belki...
Dua silahıyla kuşanıp dalmak karanlığa !
Zira borcumuz var adı VEFA !
Yakışmaz uzak durmak yakışmaz korkmak...
MUHABBET FEDAİLERİNE !
Hadi nefer !
Işık ordusu seni bekler ...
Paslı yürekleri elbette sinendeki merhamet temizler !


Selamün Aleyküm kardeşim. Hayırlı, nurlu ve bereketli sabahlar olsun inşallah.. Çok güzel bir paylaşımdı. Beğeniyle okudum.. Kelimeler öylesine dile gelmiş ki yazarın kaleminden.. Anlatılanlarla adeta sevginin, fedakarlığın resmi çizilmiş..Kelimeler öylesine dokunaklı ve kalplere kazınacak cinsten.. Emeğinize sağlık. Rabbimiz c.c razı olsun kardeşim. En Emin'e emanet olunuz..Selam ve baki dua ile inşallah.

Allah razı olsun aliye ablam
Beğenmenize sevindim, yorumunuz için ayrıca teşekkür ederim
Rabbim yar ve yardımcınız olsun
 

-Ammar Bin Yasir-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2007
Mesajlar
4,864
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
36
aşk denen şey mecnun gibi..

aşk denen şey mecnun gibi..

a1wo8.jpg




Gül kokusuna bürünmüş her yer… Bilirim bu güzellik sendendir…
Bende her ne varsa sendendir…Gönül menzile varmakta bedense gurbette… Gönül gözü her daim
seni görmekte, seni özlemekte…
Buralarda hem yalnızım hem değilim… Kimsesiz biçareyim
kimine göre…Sen varsın ben bilirim de başkaları görüp bilemez ki…
Sezemez ki bendeki güzelliği… Aşkı bilemez ki… Yanıp yanıp
kavrulup yok olmanın ve hergün yeniden doğmanın ne demek
olduğunu bilemez ki…
Aldığım her nefeste olduğunu bilemez ki… Candan geçmenin ve
bir cananı seçmenin ne demek olduğunu… Gözler kör olmuş,
ağızlar dilsiz, kulaklar sağır… Ahhhhhhhhh Sultanım sayende
gören bir gözüm, duyan bir gönlüm var… Senden ötesi ve öncesi yok… Sende geçmişim ben öteki diyarlara… Yüce Rabbimin yolunu senin aşkınla bulmuşum…Beşeri aşklar var şimdilerde… Hem de adına bir görüşte aşk dedikleri…Varsınlar da menzile bir görüşte aşk nasıl olurmuş bir görsünler…Hatta görmeden aşık olmanın ne demek olduğunu…Kimi görüp de vurulur sana, kimi görmeden düşer aşkın kucağına… Aşk nasıl olurmuş, aşık nasıl olurmuş bir görsünler…Tüm sofilerin aşık sana ben gibi…
Deli divane yolunda… Ateşin etrafında ki pervane misali kalpleri
seyri seferde… Güle aşık bülbül gibi devamlı şakımakta gönüller…
Her daim seni özlemekte… Gurbette belki bedenler ama gönül hep
senin yanında… Kah seninle namazda saf tutuyor, kah hizmetten
hizmete koşuyor…Rabıta ile sana halini arz ediyor… Sevdasını, özlemini duyuruyor… Biliyor ki duyuyor, işitiyorsun… Ey Sultanım, gül
kokulu Evlad-ı Resul vuruldu bu gönül , bu can sana… Gurbette
sensiz senle geçirmekte zamanları, doldurmakta saniyeleri, dakikaları, saatleri…Yola düşme, menzile varma vakti geldi mi zaman kavramını yitirmekte bu gönül için… Aşk denen şey için mecnun misali yollara
vurmakta kendini… Ey Sultanım kimse bilmez bu hallerimi…Kime
diyeyeyim ki… Aynı dili konuşamadıktan sonra…Bir sensin dilimden
anlayan, konuşmasam da, konuşamasam da dile getiremediklerimi…
Bu gönlün senin için nelerden geçtiğini…Ey Sultanım beni gurbet
elde sensiz bırakma…Bu gönlü aşkından çevirme...
alıntıdır
 

MAZLUMkul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2008
Mesajlar
940
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
...eyy Aşk...

...eyy Aşk...

Eyy Aşk

Bir geldin. Hasretini bıraktın zindanıma. Karanlık karanlığa düştü. Gece gecenin üstüne indi.

Parmaklıklar dağıldı; yüzün esir aldı beni. Taşlar toz oldu; özlemin taş kesildi. Gözlerine zincirlediler gözlerimi. Gidişin hüzünlü bir sonbahardı, unutmadım.

Yıldırımlar düşürdün bakışından göğsüme… Saçlarım beyaz alev aldı. Yandım. Taş üstünde taş oldum. Suskunluğum utançtan duvarlar ördü. Sağnak sağnak yağmur oldum, yağdım küskünlüğümün çölüne. Çığ olup kendi yalnızlığıma katlandım. Uzaklığını yorgan yaptım çıplak ruhuma. Sözün güneşin yüzünü güldürürdü, unutmadım.

Sessizliğin yeniden yeniye yanmış bir kül gibi. Rüzgâr aldı nefesimi. Buzdan sütunlara çarpıldı sesim. İçimin içinde bir gurbet oldun. Sen gittin gideli, dağlar yollardan saklanır oldu. Öyle derinleşti ki vadiler; gölgeler içine girmeye nazlandı. Bütün çöllerin tozlarını yutmuş gibi dudaklarım, ah etmekten bile usandı. Susuşun ibret dolu bir kitaptı, unutmadım.

İçimde hep su sesi arıyorum. Denizler kurumuş… Lâl dudaklar susmuş.. Kıyılardan çekilmiş hayat; kemikler un ufak olmuş. Çöllerinden geçiyorum sensizliğin. Sessizliğin çığlığını büyütüyorum yüreğimde. Gelişin bir taze bahardı, unutmadım. Kalbine girdiğim yollara pusular kurulmuş. İnsan insana kavuşmuyor artık. Anka kuşları dirilmiyor yeniden. Küller bile yanmış yakılmış; ateş yeniden kendine gebe kalmıyor artık. Hıçkırıklar yalanın harmanına karışmış; gelmiyor gelemiyor yittiği yerden. Bakışın canlara can katardı, unutmadım.

Bütün bağlardan kurtuldum. Geceleri gecelerin koynuna sürdüm. Bütün ışıkları gözlerinin karasına çaldım. Yanağının kıyısına geldim. Ellerinin ateşinden serinlik umdum. Gözlerim seni gördüğü için güzel. Işık senin yüzüne vurduğu için aydınlık. Yağmur senin göğsüne dokunduğu için serin. Rüzgâr senin tenine vurduğu için nefeslenir. Dualar senin dudağına dokundu diye göklerin kapısına dayanır. Duruşun dağların başını dik tutardı, unutmadım.

Günahlarımı biliyorum, utanıyorum. İsyanlarım çok oldu; yüzüme bakamıyorum. O kadar unuttum ki, unuttuğumu hatırlamıyorum. Bana nasıl bakacağını merak ediyorum. Ürperiyorum. Ürperiyorum. Ya tanımazsan beni… “O beni sevmedi!” dercesine görmezden gelirsen ağlayan gözlerimi? Hayır, hayır, böyle olmayacak, emin olmak istiyorum. Senin müşfik bakışında, toprağın yağmura doyması gibi sonsuz bir serinliğe kavuşacağım. Senin bakışında sonsuz bir hülyânın eteğine varacağım. Özlemin cennetin kokusu bana, sana susadım.


Ne hüznü eksilir ne sana doyar bu gönül. Sen gittin, çiçekler ezildi dünyada. Sen gittin, rüyaları boğuldu bebelerin. Sen gittin, sesi duyulmaz oldu derelerin. Sen gittin, yüreklerden kan çekildi. Sen gittin, can tenden
usandı. Sen gittin, dağ dağa küstü. Sen gittin, alev üşüdü. Sen gittin, aşk kalplerden çekildi. Kıyılara vurdu aşıkların cesedi. Vuslatın cennet çiçeği bana. Baharlardan hep seni sordum.

Senin serinlettiğin suları içiyor ceylanlar. Martılar senin yürüdüğün göklerde geziniyor. Kelebekler senin yüzünün değdiği bahçelere yayıyor kanatlarını. Bebelerin senin tebessümünü içiyor ana sütünden evvel. Şu dar göğsümün kozasından çıkmaya çalışıyorum. Sonsuz genişliklerin sırrı iki dudağının arasında saklı. Bir kelâm söyle n’olur! Her hecenin arefesinde seni duymak istiyorum. Hitabın denizleri taşırıyor kıyılarıma, nereye baksam sana dokunuyorum.

Sev beni cananın olayım. İçimden aksın bütün ırmaklar. Senin kıyılarını kucaklayan kocaman bir derya olayım. Rüzgârlar savursun beni, yağmurların hepsi alnıma düşsün, taşların hepsi göğsüme düşsün. Senin ayaklarını öpen kocaman bir dağ olayım. Çöller savrulsun, dağlar aradan çekilsin, yokuşlar ve inişler bitsin ki yürüdüğün yollara toz olayım. Senin hasretinle yanar her yanım, bütün ufuklardan seni umarım.

Çöldeyim, susuzum. Dudağın bana Leylâ. Kuyularda Yusuf’um. Sözlerin bana Züleyhâ. Ateşlerde İbrahim’im. Gözlerin bana deryâ. Sancılar içinde Meryem’im. Bakışın bana İsâ. Yaralar içinde Eyyub’um. Hasretin bana şifâ. Ölüler içinde bir ölüyüm. Ellerin bana musallâ.

SENAİ DEMİRCİ
 

s.s.s

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2008
Mesajlar
2,871
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
47
:A gel de sigara içme şimdi,bide içme diyosun bana...........
 

MAZLUMkul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2008
Mesajlar
940
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
sen gene de içmeeeeeeeeeeeee

bu Peygamber Efendimize(s.a.s) yazılmış bir metin
ne kadaar derin duygularla yazılmış değil mi...

"Sev beni cananın olayım. İçimden aksın bütün ırmaklar. Senin kıyılarını kucaklayan kocaman bir derya olayım. Rüzgârlar savursun beni, yağmurların hepsi alnıma düşsün, taşların hepsi göğsüme düşsün. Senin ayaklarını öpen kocaman bir dağ olayım. Çöller savrulsun, dağlar aradan çekilsin, yokuşlar ve inişler bitsin ki yürüdüğün yollara toz olayım. Senin hasretinle yanar her yanım, bütün ufuklardan seni umarım.

Çöldeyim, susuzum. Dudağın bana Leylâ. Kuyularda Yusuf’um. Sözlerin bana Züleyhâ. Ateşlerde İbrahim’im. Gözlerin bana deryâ. Sancılar içinde Meryem’im. Bakışın bana İsâ. Yaralar içinde Eyyub’um. Hasretin bana şifâ. Ölüler içinde bir ölüyüm. Ellerin bana musallâ."
 

s.s.s

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2008
Mesajlar
2,871
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
47
seninle ikimiz kalmışız sitede.seni yalnız bırakmak istemiyorum.hadi sende yat artık geç oldu
 

MAZLUMkul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2008
Mesajlar
940
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
ben uyuyamıyorum biliorsun, ama tamam bende çıkarım şimdi,a.e.o.
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,573
Tepki puanı
32
Puanları
48
Yaş
38
ALLAH yardımcınız olsun:):):):K
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt