Ve Gittin...
Ve Gittin...
Gelisinde böyleydi, davetsiz, aniden. Hiç olmadik zamanlarda mi gelirdin, yoksa ben mi bilirdim senin gelecegin zamanlari? Biliyor musun hep uzaklara götürüyorsun beni?Elimin erisemediklerine, kendime birakiyorsun beni. Bir bosluk doguyor kalbime, biçare bekleyisler, yagmur yagsin istiyorum; ama ikindi vaktinde yagsin yagacaksa da. Sen yokken fark etmiyor yagmurun zamani. Günes her gün masriktan magribe dogru yol aliyor da; sadece sen varken fark ediyorum kizilligini. Sonra üsümelerim basliyor, sarilip bir battaniye yumusakligina, Çay zamani dostluklar geliyor aklima.
Sen, uzaklara bakmanin diger adi. Sebepsiz susmalarimin, kendime kizmalarim, iç hesaplasmalarimsin. Bu mevsim umut koydum adini, hep hüzün olacak degil ya! Bana özlemeyi, umut etmeyi, balkon oturmalarini, yildizlara isim takmayi sen ögrettin. Senle ögrendim, meger ne çocukmusum. Aglamak hep çocuklara has degilmis, sen geldiginde yagmur vardi, günes batmak üzere... Ben agladim. Uzak sehirlerde, yüzlerine soguk ranza demirlerinin soguklugu degmis çocuklar geldi hatirima. Yüzüme degen ranza demirlerinin soguklugu geldi. Bozuk paranin henüz kiymeti harbiyesini kaybetmedigi zamanlar, bugday, arpa verip de legen, mandal, karpuz aldigimiz zamanlar...
Kömür yanardi sobalarda, bir baska gece izlenirdi TRT de, komsularimiz vardi, tüm ihtiyarlar hep iyi yürekliydi. Ne kadar sade yasardik, karmasasiz, yalansizdi iliskilerimiz. Senle fark ediyorum bunlari. Çocuk olasim geliyor, bayram arefesi heyecanlarim yok simdi. Yerli mali haftasi mi? Fesfood dururken... Adini umut koydum. Her mevsim biraz daha fazla umut ederek yasiyoruz geçmisi. Daha fazla özleyerek. Yasama sevincim oluyorsun, hüzzam zamanlari sadece senle aniyorum. Kimi yagmur oluyorsun avuçlarima düsen, kimi uzun boylu yürüyüsler. Sen gelince anliyorum, günesli ve güzel günler olmayacak artik, serin ikindilerim oluyorsun, yagmur yüklü bulutlarla hasbihal ediyorum. Kül rengi gök kubbenin altinda, ilk yagmur tanesine avuç açmisken yeryüzü, günün ilk ezani okunurken, anladim ki gitme vaktidir. Hesapsiz, aniden sessizce,geride onca yarim kalmislikla, biteviye hasretlerle, gittin!.. Öylece kalakaldim, ne yaptimsa alistiramadim yüregimi yalnizligina, susturamadim iste, geldin ve gidiyorsun... Sevgilim... Eylül. Bu mevsim adini umut koymustum. Ama onca yazidan sonra bir seyi fark ettim. Ne zaman ki gelsen sen,uzak sehirlerde, beklide kimseye belli etmeden gizli gizli aglayislarimiz oluyorsun yastik altlarinda. Yatili okullarin ilk gün acemiligi oluyorsun. Bir hayat bitmis oluyor sen geldiginde, yeni hayatlarimiz oluyor. Her yenisi bir eskisinin, hem sonu hem baslangici olurken, bütün bu baslangiçlar hep senle basliyordu. Hem baslangiciydin hayatimin hem sonu, senin adin umut olmali, vazgeçemeyisler yani, kopamayislar hayattan, yeniden baslamalar hayata. Uzaklara bakmanin son aksam üstüleri, kis sohbetlerinin basladigi vakit.
Ve sen sevgilim, bir eylül günüydü tanisikligimiz, hüzünlü baslamisti hikayemiz. Hüzünlü bitti, aylardan eylüldü... ve bir eylül daha bitti bugün, ben sözümde durdum, gece yarisi alip battaniyemi ve bir kahve ismarlayip kendime, en uzaktaki en sönük yildizi aradim, sonra birlikte ögrendigimiz dualari okudum. Bir kere daha baktim uzaklara, bir tek damla düstü avuçlarima, yagmur degildi, sicakti çünkü, bildim sözünde durdun sende... Ben mi agladim sevgilim, bir sonraki Eylül'e sakladim yarim kalan hüzünlerimi, bekleyislerimi, umut edislerimi..
Ahh Eylül!.. Gidisinde böyleydi, davetsiz, aniden. Hiç olmadik zamanlarda mi giderdin, yoksa ben mi bilirdim senin gidecegin zamanlari? Zaman, 2007 Ekiminin 1. gün dogumu. Hafif yagmur disarida, dilimde bir misra;
“Adin tereddüt olmali senin; rengin sari olmali, yüzünde yarim gülücük, dag ve deniz karisimi kokun, güz meneksesi gözlerin... Adin Eylül olmali senin”
alinti