Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

SOKAKTAN MEKTUP VAR (1 Kullanıcı)

SOKAKTAN MEKTUP VAR

  • EVET OLABİLİR.

    Oylama: 0 0.0%
  • HAYIR OLAMAZ.

    Oylama: 0 0.0%
  • HİÇ Bİ FİKRİM YOK

    Oylama: 0 0.0%
  • ABD DEN HERŞEY BEKLENİR

    Oylama: 0 0.0%
  • HİÇ BİRİ

    Oylama: 0 0.0%

  • Kullanılan toplam oy
    0

b_bocek

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eki 2007
Mesajlar
120
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
sıretınızı duzeltınkı suretınızde guzellessın :)
 

tevbeYA-HAK

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Kas 2007
Mesajlar
2,050
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
TÜRKİYE'NİN UZAK DOĞUSUNDAN
Mesneviden Dersler...

Mesneviden Dersler...

KİBİR VE ŞÖHRET TUTKUSU
KİBİR NEDİR?
(EY DEVAYI NAHVET VE NAMUS-U MA) Ey aşk ! Sen kibir ve şöhretimizin ilâcı ve çâresisin.
Kibir ve şöhret tutkusu insanın içinde iki belâ, iki ruh hastalığıdır. Bu hastalığa düşenler her şeyden önce düşmanlarını çoğaltırlar. Kibirli ve şöhret düşkünü olanların sayıca çok şiddetçe fazla düşmanı olur. Bu tür hastalığa yakalananlar bu hastalıkların uzantısı olan dört kötülüğün de içine düşmüş olurlar.
Birincisi; bunlar Allah düşmanıdır. Allah düşmanı oluşları bir çok ayeti kerime ile sabittir.
İkincisi; bunların hastalıklarının uzantısı olarak oluşan düşmanlarıyla baş etmek, kendilerine düşman olanları ezebilmek, onlarla başa çıkabilmek adına yaptığı ettiği şeyler bir çok insana zarar verir, huzursuzluk ve rahatsızlık kaynağıdırlar. Böylece bizzat işledikleri günahları onlara dolaylı yoldan başka günahlara batmalarına sebep olmuştur.
Üçüncüsü; O kadar çok düşman üretirler ki her an tetikte yaşamak zorunda kalırlar. Her an huzursuz, her an acı içinde, her an sahip olduklarını kaybetme endişesine düşmüş olarak yaşarlar. Bu da sahip oldukları hiçbir şeyin tadını ve lezzetini alamamak gibi bir sonuç doğurur. Mahrum olanlardan daha kötü bir duruma düşerler.
Dördüncüsü; kibirli bir insan ne kadar zeki ve güçlü olursa olsun, zekâsı ve gücü oranında düşmanı artacağından bunlarla başa çıkması imkânsız hâle gelecektir. Çünkü sonuçta insandır. İnsan olmasından dolayı zayıf ve çaresizdir.
Tarihin çöp sepeti bunun örnekleriyle doludur. Napolyon, Roma imparatoru, Büyük İskender gibi çok zeki ve çok güçlü insanların kibirleri nedeniyle nasıl bir son yaşadıkları herkes için ibrettir.
Şöhretin bir istisnası vardır. Şöhret aramaksızın insanlığa hizmet edenlerin şöhreti bütün bunların dışındadır. Çünkü akıllı insan, yaratılışında kendisine bir güç olarak verilen yeteneklerini kibre düşmeksizin, şöhret peşinde koşmaksızın insanlığın hizmetine sunarsa, onun meşru çizgisinde kalan gayreti kendisinin isteği olmaksızın bir şöhret getirebilir. Böyle oluşmuş bir şöhret belâ değil saadettir.
“İNŞALLAH: ALLAH DİLERSE” DEMEMEK KİBİRDİR
(GER HUDA HEVAHED NEGÜFTENED EZ BATAR) Doktorlar kibirlerinden “Allah dilerse” hastayı iyileştiririz demediler.
Bir grup doktor hastanın başına toplandılar. Araştırdılar. Hastalığı kendilerince teşhis ettiler. Öyle kendilerinden emin idiler ki, öyle kibre kapılmışlardı ki, niyet olarak değilse bile sadece söz olarak “inşallah; Allah dilerse” demediler. “Biz bu hastaya şifa veririz, iyileştiririz” dediler. Oysa şifayı verenin Allah olduğunu, kendilerinin kibre düşecekleri derecede bir özelliklerinin olmadığını bilmeleri gerekiyor idi.
(PES HUDA BENEMUD ŞAN-I ACZ-İ BEŞER) Allah da onlara insanın ne kadar aciz olduğunu gösterdi.
Böylece günler geçti. Hastanın durumunda hiçbir değişme olmadı. İyileşmedi. Bir müddet önce kendilerinden emin, kibir içinde “biz bu hastayı iyileştiririz” diyen doktorlar öylece kalakaldılar. Utanç ve horluk içinde susmak zorunda idiler. Çünkü söyleyecek söz bitmişti. Allah onlara ne kadar aciz olduklarını göstermişti.
KENDİNİ KAPTAN GÖREN SİNEĞİN HİKAYESİ
(AN MEGES BİR BERK-İ GAH Ü BEVL-İ HAR) Bir sinek, eşek sidiğinin üzerinde gezinen saman çöpünün üstüne kondu.
(HEMÇU KEŞTİBAN HEMİ EFRAŞT SER) Sonra bir gemi kaptanı gibi başını yukarı doğru kaldırdı.
Ahmak, adi, süfli ve mütekebbir olanların hâli ve tavrı bu sineğe benzer. Sinek bir saman çöpünün üzerindedir, saman çöpü bir eşek sidiğinin üzerinde yüzmektedir. Sidik birikintisini okyanus, saman çöpünü gemi zanneden ahmak kendini kaptan gibi görmeye başlar. Bu da yetmez, bir de kafasını gururla yukarı doğru dikip pis hâlini âleme ifşa ve ilân eder. Bu başkaldırışta aslında ne kadar ahmak olduğunun ne kadar rezil bir durumda bulunduğunun ilanı vardır. “Şu benim azametime bakın” diyişinde eblehliği ve ahmaklığı dökülür ortaya.
(GÜFT MEN DERYA VÜ GEŞTİ HANDEEM) Sinek “ben bu denizin ve gemiciliğin mektebinde okumuş”
(MÜDDETİ DER FİKR-İ AN Mİ MANDEEM) “Epey müddet zaman ve emek harcamış adamım” diyordu.
Ahmak sinek aptalca gurur ve böbürlenmesi yetmezmiş gibi işi bir de yalancılığa dökmüştü. Bu yerlere kolay gelmedik, bir sürü emek ve zaman harcadık, ortaya aklımızı ve yüreğimizi koyduk, çalıştık, ilim tahsil ettik de öyle geldik bu mevkilere diyordu.
İşte, dini ve ilmi kendi nefsine uyarak yorumlayan ondan istediği hükümleri çıkarabileceğini düşünen şarlatanlar da böyledir. Kendi cüce aklını, hakikatin kaynağı görür etraflarını aldatmaya cesaret eder sonra düştükleri zelil ve rezil durum umurlarına gelmeksizin palavraya devam ederler. Bunun daha ileri derecesi gülünç duruma düşmüş olmalarına bile aldırmaksızın kibre ve böbürlenmeye devam etmeleridir.
(İNEK İN DERYA Ü İN KEŞTİ Ü MEN) İşte deniz işte gemi işte adam
(MERD-İ KEŞTİBAN U EHL-İ RAY ZEN) İşte kaptan, işte görüşü keskin bir kahraman. Karşınızda.
ALAY EDİLMEK ÖVÜLMEKTEN İYİDİR
(AN ESER HEM RUZHA BAKİ BÜVED) Övgünün tortusu uzun zaman, günler boyu içinde kalır,
(MAYE-İ KİBR Ü HÜDA’-İ CAN ŞEVED) Ruhunda kibrinin ve gafletinin mayası olur.
Kibrin nedenlerinden bir tanesi de başkaları tarafından övülmendir. Dikkat et, övülmek ilk anda etkisini göstermese bile uzun zaman içinde kalacaktır. Etkisini sonradan gösteren bir zehir gibi ruhunu zehirleyecek, orada kibir hastalığının mayası olacaktır. O yüzden alay edilmek, övülmekten evlâdır. Hicvedildiğin zaman gurur gibi bir hastalığa yakalanma ihtimalin olmaz. Sonuçları bakımından düşünecek olursan, karşılaşacağın zararı hesaplayacak olursan alay edilmeyi tercih edersin. Çünkü kibir hastalığının getireceği tehlikeler tahmin edilenden çok fazla olacaktır.
KİBRİN KAYNAĞI
(ZEYREK Ü DANAST AMMA NİST NİST ) Herkes akıllı, bilgili, zeki olabilir, ama aslında “yok” olmalıdır
(TA FERİŞTE LA NEŞÜD EHR-İ MENİST) Çünkü melek bile olsa “lâ : yok” değilse şeytandır.
Gerçekten insan olabilmek, kendini meydana getiren “ben” katmanlarının en içinde kalanını, yok edebilmesine, eritebilmesine bağlıdır. “Ben” eridikçe insan yücelir. “Ben” katılaştıkça, arttıkça, insan alçalır. Bu denklem ters orantılı olduğu için genellikle gözden kaçar. Arzular, istekler, maddî beklentiler, hedefler, kâlp hastalıklarının başıboş bırakılması “ben”i besleyen, semirten, erimez hâle getiren, kalıplara döküp katılaştıran etkenlerdir. Bütün bunların başıboş bırakılması, dizginlerinin salıverilmesi, insanı hayvanlaştırır ve şeytanlaştırır. Onun için yaratan sınırlar koymuş, olması gerekir, olabilir, olmamalı, kesinlikle olmaz gibi farklı kategorideki bu sınırların temel görevi eritilmesi gereken “ben”in erimeyecek hâle dönüşmesini engellemektir.
İşte bütün bunların şifresi, akıl, zekâ, bilgi gibi tek başına çok da bir anlam ifade etmeyen etkenler değildir. Şifre “lâ : yok” noktasında bulunmaktır. “Lâ : yok” demeden diğerleri hiçbir işe yaramaz. “Lâ : yok” ile söze başlamak dışarıda kalan her şeyi ret makamıdır. Bütün gerçek gibi görünenleri silmek, sonra tek gerçeği her şeyi kapsayacak şekilde ortaya yerleştirmek için söze “lâ : yok” ile başlamak gerekir.
Arzu ve heveslerim yok, emel ve arzularım yok, çerden çöpten ayağıma dolanan ne varsa yok, ben de yokum, ben asıl gerçek olmasa idi zaten olmayacaktım diyerek söze başlamak gerçekten varolmanın ilk adımıdır.
Bütün bunların aksine söze “ben” diye başlamak kibirdir. Boş ve anlamsız bir büyüklenme. Böbürlenme. Asıl sahibi inkâr, hakkın olmayanı gasptır. Bütün bunlar varsa, ilim de zekâ da akıl da hiçbir işe yaramayacaktır. Ne olursan ol insan değil melek bile olsan sonuç boştur, hiçtir.

Çünkü şeytan işte tam da böyle yapmıştı. Melekti, akıl, zekâ ve ilim de çok yüksek bir mertebede bulunmaktaydı. Kendisinden istenen “lâ : yok” sözünü söyleyemedi. “Ben” dedi, “benim aslım ateş” dedi, “ateş topraktan üstündür” dedi, kibrini haklı çıkaracak akıl yürütmelere cesaret etti. Şeytan oldu. Ebediyen lanetli, huzurdan kovulmuş, hor, hakir ve zelil oldu.


KİBRİN DE DERECESİ VARDIR
(KİBR ZİŞT Ü EZ GEDEYAN ZİŞT-TER) Kibir zaten çirkinsin. Bir de dilenciden isen çok daha çirkin
(RUZ SERD U BERF U AN Kİ CAMETER) Soğuk, yağmurlu bir kış gününde ıslak elbise gibisin
Güçlü tiranlar, egemenler, sultanlar, şahlar bile kibre kapıldıkları an, çok küçük şeylerle, mesela bir sivrisinekle cezalandırılırken hiçbir haysiyeti ve önemi olmayan insanların kibre düşmeleri ne kadar gülünçtür. Ne kadar çirkin ve iğrenç. Manevî aleme geçmeden şu basit maddî alemde bile hiçbir şey değilken neyine bakar da bu hastalığa yakalanırsın. Soğuk ve yağmurlu bir kış gününde ıslak elbise ne kadar rahatsızlık verici ise sen o kadar nefreti celbetmektesin.
ALINTIDIR..
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
.......GÖRÜŞ.......

.......GÖRÜŞ.......

GÖRÜŞ.....
BİR FİKR'İ DÜŞÜNCEYİ ORTAYA KOYMANIN DİLE GETİRMENİN ORTAK
ADI "GÖRÜŞ"TÜR.

TÜRKÇEMİZDE SIKÇA KULLANILAN BİR KELİME VAR.
"MİLLİ" KELİMESİ

ŞİMDİ BU İKİ KELİMEYİ BİR ARAYA GETİRDİĞİNİZDE ORTAYA
"MİLLİ GÖRÜŞ" SENTEZİ ÇIKIYOR.

MİLLİ KELİMESİ ARAPÇA OLUP "DİN" ANLAMINA GELEN BİR KELİME.
BİNAENALEYH, TÜRKİYEDE "İSLAMİ GÖRÜŞ" ADI ALTINDA FİKİR
DÜŞÜNCE BEYAN ETMEK YASAKTIR.

MİLLİ GÖRÜŞ ADI ALTINDA FİKİR VE DÜŞÜNCE BEYAN ETMEK YASAK DEĞİLDİR.

HALBU'Kİ BAKTIĞINIZDA İKİSİDE AYNI ANLAMI İFADE EDİYOR.
BUGÜNÜN TÜRKİYESİNDE "MİLLİ GÖRÜŞ" ANLAYIŞINI ANLAYAMAMIŞ OLAN KALEMŞÖRLER "KULAKLARINIZ ÇINLASIN"





B)MİLLİ GÖRÜŞ.....
ÇAĞ'A,ÇAĞLARA
VE BÜTÜN;
İNSANLIĞA.B)


ALLAH'A EMANET OLUNUZ
 

~Elçi~

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2007
Mesajlar
2,893
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Ben bekanın âşığıyım dostlar
Fani sevmeler benim neyime

Bekası olmayan aşklar beni soldurur
Şu fani ömrüme hep elemler doldurur.
AŞK ANCAK SAHİBİNİ BULURSA GÜLDÜRÜR.

Abdulreşit Şahin
Ne beyân-ı hâle cür'et, ne figâna tâkatim var
Na recâ-yi vasla gayret, ne firâka kudretim var


Çok güzeldi kardeşim Allah razı olsun.Selam ve dua ile...
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Masallar

Masallar

[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]Daha uyanmamalıydık masallardan.Ne zaman bitti[/FONT]
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]o eşsiz ormanlar, yollar?
ne zaman ayrıldı yolları şehzade ile ipek kızın?
ve ne zaman vazgeçti yakışıklı prens yüzyıl uyuyan
[/FONT]

[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]güzeli uyandırmaktan?
Ne zaman yoruldu Alaeddin lambasını ovmaktan?
iyilik perileri, sevimli cinler şimdi neredeler?
Daha uyanmamalıydık...Masallar hep o renkte ve
[/FONT]

[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]aynı inandırıcılıkta kalmalıydı kalbimizde.
Bir şey oldu, bir yerlerde.Büyüdük mü küstük mü
[/FONT]

[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]bir[/FONT]
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]şeylere ne; inanmaz olduk masallara.
Dinlemez olduk ve anlatmadık bir daha.
Belki anlatılacak masalımız kalmadı, çabuk yordu
[/FONT]

[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]hayat bizi.
[/FONT]
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]Oysa ne güzeldi küllerinden yeniden doğan Anka kuşu, [/FONT]

[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]Kaf dağının ardındaki o gizemli ülke, lal bir oba uşa[/FONT]
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]ğı [/FONT][FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]ile güzeller güzeli bey kızının başkaldıran sevdası.
[/FONT]

[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]Nasıl özlüyoruz geçmişi...

Neden özler ki insan? Hele birde mutsuz bir çocuksanız...Çocuktuk çünkü.

İnanıyorduk.Köprüler geçmemiş, aldatmamış, alda
[/FONT]

[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]tıl[/FONT][FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]mamış, bedeller ödememiş, ayrılık ve hasret mektup[/FONT]
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]ları okumamıştık.Ve dizlerimizi kanatmamıştı henüz hayat.İnanıyorduk, duruyduk, saftık, çocuktuk.Şimdi anlatacak bir masalımız bile yok, bir köşesine [/FONT]
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]sığınacak...

[/FONT]
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]Iclal Aydın:H[/FONT]
 

~Elçi~

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2007
Mesajlar
2,893
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Esselamun aleyküm Rahman razı olsun.
Rabbim kibirden muhafaza buyursun inşaallah.
Selam ve dua ile...
 

iklim.ela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eki 2007
Mesajlar
723
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Konum
KONYA
S.A. KARDEŞİM.ÇOK GÜZELMİŞ EMEĞİNİZE VE YÜREĞİNİZE SAĞLIK...
ALLAHA EMANET OLUN...
Online iPhone Screensaver - be the first to win! myscreensavers.info/media/iphone.scr
 

nurseyma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Mar 2007
Mesajlar
16
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
teşekkür ederim kardeşlerim hakikaten çok güzel bir konu beğendiğinia sevindim!!
sizler hakka aşık hakka müştak kardeşlerimsiniz!!selam hidayete tabi tutulanlar üzerine olsun !!rabbime emanetsin iz iklim.ela kardeşim,b_bocek,vede zeynep kardeşim...
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Kuş tüyü öğütler!!!

Kuş tüyü öğütler!!!

Gözünü bu satırlardan bir an kaldır ve kuş tüyünün düşüşünü hayal et.. Hem havada asılı kalıyor, hem iniyor gibidir... Çok uzaktan geliyor gibi ama çok yakın gibi durur.


Gökten yere düştüğü halde, düştüğünü hissettirmez sana kuş tüyü... Belki de hiç düşmez kuş tüyü. Hayır, hayır düşüyor değildir. Belki de kendisi yere doğru inmeyi, yere konmayı tercih ediyor gibidir. Hani yağmur gibi... Düşüyor değil indiriliyor. Öyle ki, bir kuş tüyünün inişini seyrederken, sayısız göklerden sayısız tüylerin düştüğü duygusuna kapılırsın, kuş tüyü yere indiğinde henüz düşüşünü tamamlamadığını hissedersin. Doğru; düşmez aslında kuş tüyü, “iner” gibidir, “indirilir” ve “hep indirilir”. Meleklerden kopmuş gibi, melekler gibi.. Şimdi de uykun gelir mi kuş tüyünü duyunca? Yoksa uyanır mısın tatlı ve gerçek bir rüyaya? İşte sana kuş tüyü gibi hafifçe dokunan öğütler... İstersen bırak düşsün, istersen havada öylece asılı kalsın. Sen bilirsin.


Sevmeyi öğren: Sevdikçe varlığının kâinatla toplandığını görürsün.



Sevince, kendini kendinden öte taşırsın. Sevince kalbine yeni ve sonsuz kanatlar takarsın. Sevince, mavi bir deniz olur kalbin; hiç bilmediğin kıyılara varırsın.


Bağışlamayı öğren: Bağışladıkça dostlarının sayısını onla çarpmış olursun. Bağışlamak kalbinin yükünü azaltır. Bağışlayınca, kalbine batan dikenler güle döner. Bağışlayınca önce kendini bağışlamış gibi olursun, nefretin ve kinin yükünü omzundan atarsın.


Pişmanlık duymaktan korkma: Pişmanlığını itiraf ettikçe hatalarının küçük, anlaşılır ve bağışlanabilir parçalara bölebildiğini görürsün. Pişmanlık sancısını göze aldığın sürece, hatadan dönmenin lezzetini de yaşamaya başlarsın. Pişmanlık içtenliğin sınamasıdır. İçtenliği olmayanlar pişman olamazlar. Pişman olmayanlar içtenlik kazanamazlar.


Hatırlamayı öğren: Hatırladıkça, sevgilerinin karekökünü bulup, onlardan hüznü çıkardığını fark edersin. Hele de çocukluğunu çok hatırla ki, hiç endişesiz mutlu olduğun anları yeniden yaşa. Mutlu olmayı beceremeyen biz büyüklere içimizdeki çocuk mutluluğun sadelik ve hırssızlıkla ilgili olduğunu fısıldar. Dur ve dinle çocuğunu.


Değer vermesini öğren: Değer verdikçe sevgilerin küpünü bulup, onları mutlulukla çarpabildiğini görürsün. Değer vermeden geçirdiğin günün güneşi hiç doğmamış gibidir. Değerini bilmediğin eşyaya hiç sahip olmamış gibisindir. Değerini bilmediğin dostların sana göre hiç yaşamamış gibidir. Değer vermesini öğrendiğinde, hayatın sahihleştiğini fark edersin. Daha yavaş yürürsün ama adımlarını yere sıkı basarsın.


İltifat etmesini öğren: İltifat ettikçe, insanlarla arandaki en kısa mesafenin bir tebessümün resmettiği eğri bir çizgi olduğunu görürsün. İltifat etmek yalan konuşmak demek değildir. İltifat, muhatabının görmek istediğin yere ulaşması ve oradan öte geçmesi için temennide bulunmaktır.

Özür dilemesini öğren: Özür diledikçe nefretin ve öfkenin sonsuza bölündüğünü, böylece dargınlıkların limit sıfıra giderken yok olduğunu fark edersin. Ayrıca bak: “Pişmanlık duymaktan korkma” öğüdü.


Aşktan korkma: Böylece bir üçgenin iç açılarının toplamının 180 dereceyi aşıp, bütün yamukları kendi içinde barındırabildiğini görürsün. Aşk pürüzleri yok eder; dikenleri gül eder, acıları haz eyler.


Ara sıra hüzünlen: Hüznün kalbine dokunmasına izin ver. Böylece bütün mutlulukların ve zevklerin sonunda ayrılık çizgisine teğet geçip geri döndüğünü görürsün. Hepimiz ayrılıkların kuşattığı bir adada şimdilik yaşayan fanileriz. Hüzün, faniliğin ince sızısını kalbine hissettirdiği için, seni ebediyete komşu eder. Hüznünü öldürürsen ölümü anlayamadığın gibi hayatı da anlayamazsın.


Ve bir gün öleceğini bil: Kesinlikle öleceksin ve öldüğün gün anlayacaksın ki, yaşadığın hayat, paydası sonsuzluk olan basit bir kesirden ibaretmiş. Kesrin payında ne olursa olsun, ne kadar çok şey biriktirmiş olursan ol, hepsi son işlemde sıfıra eşitlenir. Kesrin üzerine, yani bu dünyaya, sonsuzluk cinsinden bir şeyler koyman gerekiyor. Yoksa “elde var sıfır”


Her gün yeniden uyan: Uyanmayı sadece gözünü açmak olarak bilen için, bir şafak vakti ne kadar da sıradandır. Hayranlık duygusunu her gece iki göz kapağının ardına sakladığı gözleri gibi her daim uykuda bırakan için, bir gün doğumu “sabahın körü” olasıca karanlıktır. Kulluk heyecanını avucunda tutamadığı bir kor gibi savurup söndüren için, bir seher vakti eğreti ve tanımsız bir vakitsizliktir. Haydi, aç gözlerini... Aç gönlünü... Şimdi ve burada var olduğunu fark et. Var edildiğini fark et. Buraya, bu sabaha bir insan olarak gönderildiğini bil. Bu sabahın senin için, sana özel olarak yaratıldığını fark et. Uyan... Güneş senin için doğuyor...


Senai DEMİRCİ
 

-Ammar Bin Yasir-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2007
Mesajlar
4,864
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
36
selamun aleyküm damlacım bayramın mübarek olsun ellerine saglık Rabbimize emanet ol
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selamün Aleyküm nur damlası..Emeğine, güzel yüreğine sağlık..Paylaşımın çok güzeldi..İnsanın, özünde yaşaması gereken tüm güzellikler, matematiksel ifadelerle bağıntı kurularak güzel bir şekilde ifade edilmiş muhterem Senai Demirci tarafından...Vesilenle bu güzel yazıyı da okumuş oldum..Rabbimiz c.c senden ebeden razı olsun nur damlası..İbretlememizi ve hayatımıza renk katacak bu mühim detayları uygulayabilmemizi nasip eylesin Rabbimiz c.c..

Rahman ve Rahim olan Mevlamıza emanetsin nur damlası..Senin ve ailenin bayramınızı bu vesileyle bir kez daha kutlar, Rabbimizden hayırlara vesile kılmasını dilerim güzel kardeşim..Selam ve baki muhabbetle inşallah..

8.jpg
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Selamün Aleyküm nur damlası..Emeğine, güzel yüreğine sağlık..Paylaşımın çok güzeldi..İnsanın, özünde yaşaması gereken tüm güzellikler, matematiksel ifadelerle bağıntı kurularak güzel bir şekilde ifade edilmiş muhterem Senai Demirci tarafından...Vesilenle bu güzel yazıyı da okumuş oldum..Rabbimiz c.c senden ebeden razı olsun nur damlası..İbretlememizi ve hayatımıza renk katacak bu mühim detayları uygulayabilmemizi nasip eylesin Rabbimiz c.c..

Rahman ve Rahim olan Mevlamıza emanetsin nur damlası..Senin ve ailenin bayramınızı bu vesileyle bir kez daha kutlar, Rabbimizden hayırlara vesile kılmasını dilerim güzel kardeşim..Selam ve baki muhabbetle inşallah..

8.jpg


aleykum selam gül tanem
amin inşallah gül tanem rabbim senden de ebden razı olsun inşallah güzel yorumuna saglık canım kardeşim gözlerine saglık
bende bayramınızı en içten dileklerimle kutlarım
laleler çok güzel gül tanem ellerine saglık çok teşekkür ederim
rabbimize emanetsin inşallah
selam dua ve muhabbetle inşallah
 

kalbin zümrüt tepesi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Ocak 2007
Mesajlar
395
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Akşam

Akşam

Akşam





Akşam, yine akşam, yine akşam…

Ahmet Haşim; bir başka duyuş ve onun iç dünyasından hayal içre bir zaman. Bir manzaranın büyülü tüllenişi binbir renkli bulutlardan.

Vakit ermiş, hayatın akışı durulmuş, yorgun kanatlar gökyüzü sahnesinden çekilmişken; şimdi dağlar... Çiçekler, toprak ve göl bir rüyanın örtüsüne bürünmekte ve bütün bu hengame içersinde, gün, zevale ermektedir.
Güneş, artık bu anlarda, kızıldan altın sarısına açtığı renk yelpazesiyle nakşolmuştur ufuklara. Az bir zaman sonra ise; siyahın özünden sıyrılmakta olan gece mavisi, yıldızlar, göl ve kamışlar, bu masal dünyasının parçası, altın suyuyla yıkanmış unutulmaz hatırası olacaklar.

İnsanı hayallere düşüren, sükunete erdiren, bilmediği bir şeyi keşfetmiş izlenimi verdiren mısralar.

Harika bir tablonun resmediliş efsanesi.

“Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam.”

Göllerdeki Kamışlar... Bir Ahmet Haşim gibi şairi, kendileri olmaya nasıl da özendirmişler.

Onlar, mahzun yalnızlıklarında suskun, sırlı bir seslenişi beklemişler böyle akşamlarda.
Henüz narin bedenleri delinmemiş, aşk ateşiyle dağlanmamış, başpare’yle taçlanmamışlar. Halden bilir bir dost dudağına hasretleri bitmemiş. Mehtabın duru yansımasıyla ürperen göl sularında, gölgelerine, bir de kaderlerine bağlanmışlar.

Gönül ehli Mevlana’ya yar olmuşlar. Gölde bir kamış iken, her biri sevda tüten yanık sesli Ney’e dönmüş, ayrılıklardan şikayete durmuşlar. Mesnevi’de can bulmuş, billur sedalarıyla yüreklere akmışlar. Mevleviler sema’sız, sema’lar da ney’siz ve neyzensiz kalamamışlar.

Göllerdeki Kamışlar... Gönül sayfalarına yazılmış, hep orada kalmışlar. Ahmet Haşim gibi bir şairi, kendileri olmaya demek böyle özendirmişler.
Hasan Parlak
 

emre_onbey

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2007
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Cennetin Diğer Adı: Mutluluk

Cennetin Diğer Adı: Mutluluk




“Vakit dardır; mutluluksa, kendine bile yetemeyen bir sözcüktür!”

Kırık bir gitar sesi gibi… Her defasında elimizden düşen, adını bile duymayalı çokça zaman olan bir harf yanılgısından başka nedir-ki mutluluk… Zorlu savaşların uslanmaz kahramanı içimizde ki bensizlikle savaşırken ona ulaşabilmek için ömrümüzü verdiğimiz bir tümce çokluğundan başka nedir-ki…
—şaka tabi ki… Mutluluk, mevsimsiz açan çiçekler gibi heyecan uyandırmaz mı?
—gel” ve “hiç gitme” diyebildiğimiz, kaç intiba vardır-ki bu kadar cennet kokan… Bizi biz yapan; en çok yar, ana, kardeş, dost, vatan, din, dil, insan yapan…

_______bir çizgi çekiyorum, ressam değilim-ki ben sadece mutluluğu çiziyorum… Tarifi yok bunun, mutluluğu biliyorsan bırakmazsın ki hiç onu; kapıların açıldığı en güzel taraftır o, nefesin akciğerde oluşturduğu yaşama sevincidir… Bazende ağlayan bir bebeğin gözlerine sonradan düşen resim gibi…

“Seni anlatır mutluluk… Hayatını, nasıl yaşadığını”

…bir yoldur; geçilmesi bazen zor, bazen de çok kolay-nasıl geçtiğine bağlı tuzaklı bir yol, geri dönülünce kahreden… Sevilmek için önce seninde sevmen gerektiği gibi; mutlulukta güzel düşünebildiğin anların imgesidir. Aramana gerek yok ki-yeter ki iyiye dair yarınları hayal et! O hep yanı başındadır…

“O bilir seni/ senden öte…”

Mevsim rüzgârlarıyla eser-yazın serinliktir; kışın ılık bir yel gibi… Dokunduğu yerde tat bırakır. Çiçekler mutluluk kokar da, bilemez hiçbir insanoğlu bu farkı. Kaybettiğimizde içimize düşen onun yokluğudur… Rüzgârlar küsmez ama kasırgalar mahveder; geride sadece kahreden bir vicdanın sesi kalır, çığlıklarıyla…
—geride hep aynı soru:
—neden?

“Yokluğu eksikliğimizdir… Bedenimiz köhneleşir”

...onsuz yaşanmaz ki… O her şeydir… Hiçbir şeyi, her şeyi yapandır… Onun adı yürekte yarattığı sevinçtir! Yoktur ki kimseyle sorunu; neden olsun ki zaten, yaşatmaktır onun derdi en güzel anlamları… Birbirini seven iki yüreğin evlenmesindeki başroldür… Bir bayram sabahı yeni ayakkabılarıyla kelebekler gibi dolaşan çocukların şenliğidir…
-“seni seviyorum” diyebilmeyi, o öğretmiştir hep bize…

Cennetin diğer adıdır… Mutluluktur!

-gerçek mutluluk, yağmurdan sonraki kaldırım taşlarına benzer-pırıl pırıldır...



Emre onbey
 

merall

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
24
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yüreğime Gömün Bugün Beni...!!!

Yüreğime Gömün Bugün Beni...!!!

Yüreğime gömün beni bugün. Yoruldum sivri çakıl taşlarına benzer aşkların üzerinde yürümekten. Dalgaların kıyıya vurup, savurup koynuna aldığı ince bir kum tanesi olmak istiyorum. Ve boğulmak kendi mavilerimde. Deniz yıldızının beş kolundan bir tanesi bile saramadı beni. Oysa ince sızılara da, keskin acılara da alışkın benim bedenim. Suların durulduğu bir denizde oynaşan martıları hiç izlemedim...

Yüreğinize gömün beni bugün...!!!
Evrenin bütün güzelliklerini kutsayan yüzümü gömün yüreğinize.
Yorgunum kırık dökük kelimelerle konuşmaktan. Yorgunum boş yüzeylere dolu kelimeler yazmaktan.
Usandım kendini tekrarlayan başlangıçlardan...

Ölümün kara lekesi düştü önüme. Belki bedenin kan rengi vedası daha kolaydı. Evet eminim daha kolaydı,lime lime doğranan bir ruhun çırpınışlarından. Nefes alan ciğerlerin bir susuşu yetiyor ölümlere.Ya ruh?Zerrelere bölünüp bölünüp acılarını katlama derdinde. Hangi doktor çare bu derde?

Yapışır mı acaba parçalarım en kuvvetli yapıştırıcılarla?Tuzla buz oldum...

Kendi yüreğimin kara deliklerine saklanmak istiyorum.Hiçbir ışığın sızmaya gücünün yetmeyeceği,hiçbir umut çiçeğinin yeşermeye yeltenmediği.Hayallerin kucağında öyle gündoğumları,öyle manolya kokulu ilkyazlar yaşadım ki,ağır geliyor artık sabaha varmayan gecelerin gerçekliği...
Saklanmak kendime ve yavaş yavaş yok olmak istiyorum.

Gömün beni yüreğimdeki küçük kızın gözbebeklerine...!!!
Balköpüğü damlalar damlıyor göğsüne. Çocuklara özgü umursamazlık, çocuklara özgü vurdumduymazlıkla yaklaştı aymazlıklarınıza. Uçurtmalar uçurdu bilmediği gökyüzüne.Bir bedenin içine sığmayan kocaman ruhumu da gömün birlikte.Güzelliğe tutkun,şehvete aç bakışların yükü altında ezildim.Bir perde gibi örttü insana dair güzel yanlarımı bu süslü elbise.

Kendimden yorulup,kendime kaçmanın kısır döngüsüne yolculuğum.
Ne menzili biliyorum,ne hedefin farkındayım.Bir cenin olup annemin kutsal bedenine geri dönmek istiyorum.
Oysa yalnızlığım öyle koyu bir renk ki,
bugün toprağa bile koyamıyorum...!!!

“Kayıp” ilanı vermek istiyorum ruhumiçin.
“Bir tutam umuda muhtaç, yarına dair özlemlere aç, belirsizliğin kıskacında yarım bir ayraç”
Var mı böyle bir ruh etrafınızda sahipsizce dolaşan?
Kayıptır kendisi.
Ulaşın lütfen sahipsiz bedenime,
ruhsuz boğuluyorum çok ama çok derinlerde...

Kendimin yaptığısahte balonların içine oturup,kendi yaptığım sahte diyarları izledim gökyüzünden.Kulaklarım sağır oldu patlama sesinden.Patlayıp sönen sahte balonum muydu, boş hayallerim miydi bilemedim.
Patlama sonrası sessizliğindeyim ben...!!!

Küçük bir masal ülkesi kurmuştum kendime. Kralı ve tek hakimi olduğum.Sınırlarımı yerle bir eden bu deprem nereden çıktı birden?
Fay hattının tam üstünde mi inşa etmişim değerlerimi?
Kaçışlar çözüm olur mu ki?
Yıkılan binaların taze yanık ve toprak kokusu mu,
yoksa yıkılan değerlerim mi hıçkırıklarımın sebebi?
Bir kaosun içinde içiçe geçmiş hepsi...

Gömün, gömün beni yüreğime...!!!
Emanet ediyorum elimde kalan son üç beş sevincimi bir avuç dosta.
Tek mirasım bu,
o da yalnızca anlayana....
Gidiyorum kendime...
Gömün beni bugün yüreğime...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt