Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

-sağlık sektöründeki son gelişmeler- (1 Kullanıcı)

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Kurban Eti ve Sağlığımız

Kurban Eti ve Sağlığımız

25624237ef94pf6.jpg


Prof. Dr. Recep Akdur, nezle ve grip virüslerinin hasta kişilerin öksürük ve hapşırıklarıyla ellerine, oradan da diğer insanlara bulaştığını, bu nedenle bu hastalıkların en önemli bulaşma yolunun eller olduğunu söyledi.

Bayramda akraba ve dost ziyaretlerine gidildiğinde bol bol tokalaşılıp öpüşüldüğünü kaydeden Akdur, böylece hasta olanların çevresindekilere nezle ve grip virüsü bulaştırdıklarına dikkati çekti.

Nezle ve grip olan kişilerin bayramda kesinlikle hiç kimseyle tokalaşıp öpüşmemesi gerektiğini bildiren Akdur, “Aksi takdirde sevdiklerine bayram hediyesi olarak nezle ve grip vermiş olurlar” diye konuştu.

Nezle ve gribi başkalarına bulaştırmak istemeyenlerin öksürürken ve hapşırırken kirlenen ellerini sık sık yıkamaları gerektiğini anlatan Akdur, “Aslında sevdiklerimize grip ve nezle hediye etmemenin en kesin yolu, hasta olanların bayram ziyaretlerine giderken bez maske takmasıdır” dedi.

Dilara Koçak Hangi bakteriler gıda kaynaklı hastalıklara neden olur?
Escherichia coli ( E. Coli) hayvanların bağırsak sistemlerinde bulunur ve kesim esnasında ete bulaşabilir. Bu organizmalar normalde herhangi bir zarara neden olmazlar. E. coli düzgün temizlik ve yeterli pişirmeyle kolaylıkla yok edilebilir aksi takdirde kanlı ishal ortaya çıkabilir Salmonella kümes hayvanları, köpekler, kediler gibi birçok hayvanların bağırsak sistemlerinde bulunabilir. Kesim esnasında ete bulaşabilir, dondurma işlemi bu mikroorganizmayı öldürmez, fakat düzgün pişirme ile yok edilebilir. Eğer çiğ et ve / veya suları pişmiş gıda ile veya salata gibi çiğ tüketilecek gıdalar ile temasa geçerse çapraz-bulaşma olabilir. Salmonella ishal ve mide iltihabına sebep olur. Staphylococcus aureus sığırların derilerinde bulunur fakat insanların ellerinde, solunum yollarında veya boğazlarında da taşınabilir. Çoğu gıda kaynaklı hastalık salgınları gıda işindeki personellerin ellerinden ve yanlış sıcaklık uygulamasından sonra gıdada ısıya dirençli toksinlerden dolayı meydana gelmektedir; genelde akut kusmayı takiben ishal gözlenir. Gıdanın hijyenik işlenmesi ve soğutulması stafilokoksik gıda kaynaklı hastalıkları önleyebilir.

Ellerinizi sık yıkayın Gıdaları hazırlamaya başlamadan önce ellerinizi sıcak su ve sabunla yıkayın. Çiğ gıdaları hazırladıktan sonra pişmiş gıdalara dokunmadan önce ellerinizi yıkamalısınız. Gıdaları hazırlamadan önce eğer elinde herhangi bir kesik veya enfeksiyon varsa onun üzerini iyice kapattığınızdan emin olun.

Bütün yüzeyler temiz olmalı Gıdalar kolayca kontamine olabildikleri için hazırlarken kullanılan yüzeyler temiz olmalıdır. Zemin temizliğinde kullanılan bezler, el havlusu veya bulaşık kurulama havlusundan ayrı tutulmalıdır.
Yemek pişirmeden önce kullandığınız aletleri, kapları, kesme tahtasını ve tezgâhı sıcak sabunlu su ile yıkayıp durulayın. Gıdaları hazırlamak için de temiz su kullanmak, içmek kadar önemlidir.

Dengeli beslenmeye dikkat Kurban etlerini sebzelerle birlikte pişirin
Etle yapılan yemeklerin hafif olması için kendi yağıyla pişirin
Kızartmadan kaçının, haşlama ve ızgarayı tercih edin
Sakatatların çok yüksek miktarda kolesterol içerdiğini unutmayın

Sindirim problemi çekmemek için Etin sindirimi diğer besin maddelerine göre zordur. Yeni kesilmiş hayvanların etleri sert olduğundan özellikle sindirim zorluğuna yol açar. Mide-bağırsak hastalığı olan kişilerin, kurban etlerini hemen tüketmeyip, buzdolabında birkaç gün beklettikten sonra, haşlama veya ızgarada pişirme yöntemiyle tüketmeleri daha uygun.
Kızartma yapmayın
Etlerin pişirilmesinde haşlama, ızgara gibi yöntemler tercih edilmeli, kızartmalardan mutlaka kaçınılmalı.
Etlerin sebzelerle birlikte pişirilmesi veya tüketilmesi, besin çeşitliliği sağlanması açısından sağlıklı bir yöntemdir.
Etleri kömürleştirmeyin
Izgarada, etle ateş arasındaki uzaklık eti yakmayacak, kömürleşme sağlamayacak şekilde ayarlanmalı. Yüksek ateş, yüzeydeki proteinleri birdenbire katılaştıracak ve ısı etin iç kısmına ulaşamayacaktır. Etler, kesinlikle çiğ veya az pişmiş tüketilmemeli.

Kurban kesim yerleri dezenfekte edilmeliKesim yapılacak yerlerin zeminde su ve kanın birikmemesi sağlanmalı, aksi takdirde bakteri bulaşma riski artar. Ete temas eden bıçak ve satır gibi aletler temiz olmalı, kesim işini yapacak olan görevliler mutlaka kişisel temizliklerine özen göstermeli.

Toksoplazmozis tehlikesine dikkat!Etler çiğ ya da az pişmiş olarak tüketildiğinde, hayvanlardan insanlara birçok hastalık bulaşabilir. Hamilelerde düşüklere yol açan ''toksoplazmozis'' ile insan vücudunda yıllarca yaşayabilen, yediği besinlere ortak olarak onları zayıf düşüren sığır tenyasıdır.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Hafıza kaybına dijital çözüm

Hafıza kaybına dijital çözüm



Alzheimer hastalığı gibi hafıza sorunu olanlara yardımcı olacak minik ve insanın üzerinde taşıyabileceği dijital bir kamera geliştirildi.

Microsoft tarafından üretilen Sensecam adlı kamera, hafızanın hızlı şekilde canlandırılmasını sağlamak için daha sonra izlenmek üzere, gün içinde yaşananların her 30 saniyede bir fotoğrafını çekiyor.
Testler olumlu
Testler sonucu, kameranın, hafıza sorunu olanlara, olayları ve buna bağlı duyguları hatırlamalarında yardımcı olduğu görülürken, uzmanlar,dijital kameranın genel hafıza kaybı sorunu ve Alzheimer hastalığı gibi daha ciddi durumda olanlar tarafından rahatlıkla kullanılabileceğini belirtiyorlar.

Amerikan ve İngiliz üniversitelerince denemeleri yapılmakta olan kamera, avuca sığabiliyor ve 30 binden fazla görüntüyü depolayabiliyor.

Hafızaya olumlu etki
Beyin enfeksiyonu nedeniyle hafıza kaybına uğrayan 63 yaşındaki bir kadın üzerinde yapılan testlerde denek, iki hafta boyunca görüntüleri iki günde bir ve bir saat süreyle yeniden izledi.

Olayları anımsamasına herhangi bir yardım olmadığında her şeyi beş gün içinde unutan deneğin testler sırasında hafızası gözle görülür biçimde düzeldi ve iki hafta sonunda yaşadığı olayların yüzde 90'ını anımsamaya başladı.

Çalışmalar sürüyor
Araştırmacılar, kamerayı belirli bir hastalığı olmamasına karşın tipik hafıza kaybı olan sağlıklı yaşlılar ile Alzheimer hastaları üzerinde de deniyorlar.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Kayıp hafızayı geri getirdiler!

Kayıp hafızayı geri getirdiler!


50 yaşındaki birinin iştahını azaltmak için beynindeki 'hipotalamus' bölgesine elektrik akımı verildi; hastanın iştahı değişmese de hafızası 'parladı'. Kişinin daha hızlı öğrenmesini de sağlayan yöntem, Alzheimer hastalarında denenecek

Kanada'da obezite tedavisi amacıyla beyni elektrik akımıyla uyarılan bir hastanın hafızasının güçlendiği görüldü.

Tesadüf eseri keşfedilen bu bulgunun Alzheimer gibi hastalıkların tedavisinde kullanılabileceği belirtiliyor.

Toronto Western Hastanesi'nde obezite tedavisi gören 50 yaşındaki bir adam, ilaç tedavisi, diyet değişikliği ve psikolojik terapiye cevap vermeyince doktorlar, 'derin beyin stimülasyonu' olarak adlandırılan bir yönteme başvurmaya karar verdi.

Parkinson, kronik ağrılar ve depresyon gibi bazı rahatsızlıkların tedavisinde kullanılan bu yöntemle, hastanın beynine bağlanan elektrotlarla, iştahı kontrol ettiği sanılan 'hipotalamus' bölgesine elektrik akımı verilmeye başlandı. Elektrikli uyarıların hastanın iştahını azaltmadığı, ancak yıllar önce yaşadığı olayları çok net bir şekilde hatırlamasını sağladığı görüldü.

30 YIL ÖNCESİNE DÖNDÜ

Hastanenin nöroşirurji profesörü Andres Lozano, hastanın yaşadıklarını şöyle anlattı: "20 yaşlarındayken arkadaşlarıyla bir parkta olduğunu hatırladı. Uyarının yoğunluğu arttıkça detaylar da daha canlı hale gelmeye başladı. O zamanki kız arkadaşını gördü. Görüntü renkliydi. İnsanların kıyafetleri ayırt edilebiliyordu ve bir şeyler konuşuyorlardı, ancak ne söylediklerini çıkaramadı."

DAHA ÇABUK ÖĞRENDİ

Hastanın, üç hafta boyunca derin beyin stimülasyonu uygulanmasının ardından yapılan öğrenme testlerinde daha başarılı olduğu ve elektrotlar açıkken hafıza testlerinde daha iyi sonuçlar elde ettiği de belirtildi.

Prof. Lozano, bu keşfin araştırma ekibi için sürpriz olduğunu belirterek, "Bu bulgunun hafıza bozuklukları yaşayanlara faydalı olmasını umuyoruz" dedi. Lozano, bu yöntemin Alzheimer hastalarında da etkili olup olmadığını belirlemek için yeni testlere başladıklarını söyledi. İlk olarak 6 Alzheimer hastası üzerinde deney yapıldığı, bunlardan 3'ünün beyinlerine elektrotların yerleştirildiği belirtildi.

Başarılı olunursa, beyin için kalp pilini andırır bir uyarıcı geliştirilmesi söz konusu olacak.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Dünyaca ünlü beyin cerrahı: Cep telefonu kanser nedeni

Dünyaca ünlü beyin cerrahı: Cep telefonu kanser nedeni

Tıp alanında çok sayıda ödül sahibi İngiliz beyin cerrahı Prof. Vini Khurana, cep telefonlarının sigaradan
da asbestten de daha zararlı olduğunu ve kansere yol açtığını öne sürdü.
Cep telefonu üreticilerine seslenen Khurana, cep telefonlarındaki radyasyon oranının mutlaka düşürülmesi gerektiğini savundu.
Halka da "cep telefonlarınızı mümkün olduğu kadar az kullanın, mecbur olmadıkça kullanmayın" çağrısında bulunan Prof. Vini Khurana, hükümetin de acil önlemler alması ve cep telefonu üreticilerinin radyasyon seviyesini düşürmesini sağlaması gerektiğini ifade etti.
Khurana’nın araştırmasının sonuçları, cep telefonlarının sağlığa muhtemel zararları konusunda bugüne kadar yapılmış en olumsuz tahmin olarak kabul edilirken, Khurana’nın araştırmasının sonucunda hazırladığı
makale IoS adlı sağlık dergisinde yayımlandı.
Khurana, 10 yıl boyunca cep telefonu kullananların beyin kanserine yakalanma oranlarının iki kat arttığını öne sürdüğü araştırmasında, beyin kanserlerinin gelişmesinin de 10 yıl kadar süre aldığını belirtti.
Bilimsel araştırmalar alanında 16 yılda 14 ödül alan ve 40’a yakın makalesi bulunan Prof. Khurana’nın, araştırması sırasında cep telefonlarının etkileri konusunda bugüne kadar yapılmış 100’den fazla araştırmanın sonuçlarını da yeniden değerlendirdiği bildirildi.
Cep telefonlarının beyin tümörlerine yol açtığının gelecek 10 yıl içinde kesinlikle kanıtlanmasını beklediğini de belirten Khurana, hemen önlem alınmazsa gelecek 10 yılda beyin tümörü vakalarında büyük artış görülebileceğini ifade etti
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Doktorlardan kundak uyarısı

Doktorlardan kundak uyarısı




sp.gif

Bebeklerin kundağa sarılmasının ortopedik açıdan zararlı olduğu ve kalça çıkığı vakalarında doğal iyileşmeyi engellediği bildirildi...
sp.gif

İzmir Kent Hastanesinde görevli Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Yücel Tümer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bebeği kundağa sarmanın, özellikle Türkiye'de sıkça görülen kalça çıkığı rahatsızlığının tedavisi açısından sakıncalı olduğunu belirtti.

Prof. Dr. Tümer, şu bilgileri verdi:

'' Kundak, ortopedik açıdan kesinlikle zararlıdır. Bebekler doğduklarında kalçalarını ve dizlerini bükerek ve kalçalarını yana açarak sırt üstü yatarlar. Bu pozisyon yeni doğan bir bebeğin doğal pozisyonudur. Bu pozisyonda kalça ve diz çevresindeki kaslar gevşektir. Bu doğal pozisyon, bizim kalça çıkıklarını tedavi ettiğimiz pozisyonun aynıdır. Bu sayede çocuklar iyileşmektedir. Geleneksel kundağa sarma yöntemiyle bebeğin doğal iyileşme pozisyonun bozulması, kalça çıkıklarının doğal iyileşmesini engeller.''

Prof. Dr. Tümer, kalça çıkığı vakalarında erken tanının çok önemli olduğunu da belirterek, '' Çıkık ilk aylarda tanınırsa tedavisi kolay ve masrafı azdır. Basit bandajlarla birkaç ay içinde hasta iyileştirilebilir. Kalça çıkığı ne kadar geç fark edilirse tedavisi de o derece güçleşir'' dedi.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Kekemelik tarih oluyor

Kekemelik tarih oluyor


Kekemelik, tedavi edilmezse birçok psikiyatrik hastalığı da beraberinde getiriyor. Uzman konuşma terapisti Leyla Arslan, "Herkesin konuşması, birbirinden parmak izi kadar farklıdır. Bu yüzden kişilere göre tedavi yöntemi seçerek, başarılı sonuçlar alınabilir" diyor.

Konuşmanın akıcılığındaki ritim bozuklukluğu olarak tanımlanan kekemelik, en sık 3-4 yaşlarında görülüyor. Çocukların yaşadığı sinirsel gerilim sonucu ortaya çıkan hastalık, tedavi edilmediğinde insanların sosyal ortamdan uzaklaşmasına neden oluyor. Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi'nden Uzman Konuşma Terapisti Leyla Arslan, "Kekemeliğin çok çeşitli belirtileri vardır. Çocuklarda çoğunlukla, hece tekrarları yapma, ünlü seslerle başlayan kelimeleri uzatarak konuşma, kelimeler arasında beklemeler, yavaş konuşma, konuşurken ayağını yere vurma, boynunu ileri geri hareket ettirme, ağzı aşırı açma, el hareketleri ya da kafa hareketleri yardımıyla konuşma şeklinde görülür" diye konuştu.

KLİNİK TEDAVİSİ ŞART
Konuşma bozuklukların hem fiziksel hem de psikolojik yönden incelenmesi gerektiğini vurgulayan Arslan, "Klinik yaklaşımla, kekemeliğin nedenleri araştırıldığı zaman psikiyatrik bir tanı konuluyor" diye konuştu. Konuşmanın akıcılığını bozan nedenlerin birbirinden farklı olduğunun unutulmaması gerektiğini kaydeden Arslan, "Klinik uygulamasında konuşma akıcılığını kazandırılır. Çoğu kez ikincil olarak başka bir sorunu ya da durumda çözülür. O yüzdendir ki kekemeliğin tedavisinde çok çeşitli ve değişik tedavi yöntemleri gelişmiştir" şeklinde konuştu.

AKICI KONUŞABİLİRSİNİZ
Hastalığın tedavi edileceğinin unutulmaması gerektiğini kaydeden Arslan, bu tür rahatsızlığı olanların mutlaka doktora gitmesi gerektiğini belirterek, "Yıllarca hayali kurduğunuz şekilde akıcı konuşmanın mümkün olduğunu unutmayın. Bu sizin elinizde, yeter ki tedaviye başlayın" dedi.

DEPRESYON KONUŞMAYI ETKİLİYOR
Depresyon, farklı kişileri farklı biçimlerde etkiler. Genelde kendilerine güvenleri yoktur. Kederli ve olumsuz düşüncelerle dolu olurlar. Konsantre olmakta ve karar vermekte zorlanırlar. Unutkanlık, huzursuzluk, sabırsızlık, enerji azlığı en sık görülen belirtilerdir. Bu ruh durumunun konuşmayı etkilememesi mümkün değildir. O yüzden bazı konuşma bozukluklarında sözcükler arasında beklemeler, güvensiz ses tonu depresyonun iz düşümü gibidir.

TEKRARLAYAN DAVRANIŞLAR
Bu tanıyı almış kişilerde genellikle sinirlilik ve hafif bir felaket duygusu ortaya çıkmakta ve kendisini rahatlatmak için bazı davranışları tekrar tekrar yapmaktadır. Tekrarlayan davranışlar tutarlılık gösterdiği için güven verir. Duygularda olan bu durum düşünce düzeyinde de konuşma düzeyinde de görülür ve kelime tekrarları, hece tekrarları sürer gider. Problem sorumluluğu alabilecek bir başka kişinin varlığı durumunda ortadan kalkar. Bu kişiler de seanslarda terapistle konuşurken, arkadaşları onunla birlikte konuşurken rahattırlar, yalnız konuşurken tekrarlar artar.

ANKSiYETE BOZUKLUKLARI
Bu tanıyı almış olan bireylerde konuşma ve davranışlara bir korku duygusu eşlik eder. Birey bazı ortamlarda ve aşırı stres altında hızlanır, tonlama yapamaz ve nefesi düzgün kullanamadığı için konuşmanın akışını kontrol edemez. Kendi kendine normal konuşurken, bazı kişilerin yanında, otorite olan kişiyle, karşı cinsle, kalabalık ortamda, alışverişte, lokantada, dolmuşa para verirken, aşırı terlemeyle birlikte artar. Bu nedenle, mümkün olduğu kadar konuşmamayı seçer
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Kansızlık En Çok Kadınlarda Görülüyor

Kansızlık En Çok Kadınlarda Görülüyor




Özcan, yaptığı açıklamada, kansızlığın doğurganlık çağındaki kadınlarda en sık görülen hastalık olduğunu, tedavi edilmediğinde ciddi sağlık problemlerine yol açabileceğini bildirdi.


Kansızlığın, genel olarak kan üretimine katkıda bulunan demir, B-12 vitamini ve folik asit eksikliğine bağlı nedenlerden ötürü meydana geldiğini anlatan Özcan, kansızlığın en belirgin olarak ''çabuk yorulma'' ile kendini gösterdiğini söyledi.

Özcan, ''Bir kişi daha önceleri yarım saat yürüdüğünde yorulmazken 10 dakika içinde yoruluyorsa kan değerlerine bakılması gerekir. Nefes darlığı, konsantrasyon güçlüğü, üşüme, uykuya eğilim, soğuktan hoşlanmama, saç dökülmesi ve tırnak kırılması da kansızlığın yaygın belirtileridir'' diye konuştu.

Demir eksikliğinin en çok kan kaybıyla söz konusu olduğunu ve kansızlığın ençok kadınlarda görüldüğünü belirten Özcan, şunları kaydetti:

''Her 100 kadından 70-90'ında, demir, B-12 ve folik asit eksikliğine bağlı kansızlık görülmektedir.

Demir eksikliği, kadınlarda erkeklerden çok daha fazladır. Kadınlarda ortalama 13 yaşından itibaren menopoz dönemine kadar geçen süre içinde, her ay regl dönemlerinde kan kaybı olduğundan, doğurganlık çağındaki kadınlar, genellikle yaşamlarının bir döneminde bu sorunla karşılaşmaktadırlar.

Erkeklerde ise bu oran kadınlara oranla azdır. Erkeklerde görülen kansızlığın nedenleri de iyi sorgulanmalı, başka hastalıklara ilişkin bulgu olabileceği düşünülerek incelenmelidir.''

Özcan, kansızlığın bir diğer nedeni olan B-12 vitamini eksikliğinin ise en çok vejetaryenlerde görüldüğünü ifade ederek, ''Özellikle kırmızı et yemeyen kişilerde ya da sosyo-ekonomik koşullara bağlı olarak et tüketemeyenlerde sıklıkla görülmektedir'' dedi. B-12'nin mideden emilen bir vitamin olduğunu belirten Özcan, gastrit gibi bazı özel mide hastalıklarında bu vitaminin eksikliğiyle karşılaşıldığını söyledi.

Özcan, folik asit eksikliğinin ise taze yeşil sebze ve yeşillik tüketmeyen kişilerde ve çok alkol alanlarda sık görüldüğünü ifade ederek, vücudun gelişim dönemlerinde ve gebelikte folik asik gereksiniminin arttığını bildirdi.


-''ISPANAKTAKİ DEMİR HEMEN HEMEN HİÇBİR İŞE YARAMAZ''-


Demirin gıdalarla temin edilmesinin çok zor olduğunu belirten Özcan, halk arasında demir deposu olarak bilinen kimi gıdaların demir verimliliğin sanılanın aksine çok az olduğunu söyledi. Özcan, ''Örneğin ıspanaktaki ve pekmezdeki demir hemen hemen hiçbir işe yaramaz. Tonlarca ıspanak yeseniz 1 kutu haptan elde ettiğiniz başarıyı elde edemezsiniz. Kilolarca pekmez yeseniz de yeterli düzeyde kan yapıcı olmaz'' dedi.

Bu tür gıda desteklerinin ancak kansızlık sorunu yaşamayan sağlıklı bireyler için uygun olabileceğini ifade eden Özcan, hastalık halinde besin takviyeleri yerine hekim kontrolünde ilaç tedavisi uygulanması gerektiğini vurguladı.

Özcan, bazı kan kanserlerinin de kansızlığa neden olabildiği için doğru tanı konulmasının çok önemli olduğunu, kansızlığın nedenlerinin yaşa, cinsiyete, mevcut hastalıklara göre kapsamlı olarak irdelenmesi gerektiğini kaydetti.

Demir eksikliğinin en az 6 ay boyunca ağızdan alınacak haplarla tedavi edildiğini anlatan Özcan, ''B-12 eksikliği için de ilk yüklemenin ardından ayda bir ömür boyu kalçadan iğne yapılmaktadır'' dedi.

Özcan, folik asit eksikliğinin de hekim kontrolünde düzenli kullanılacak haplarla tedavi edildiğini kaydetti.

Kansızlığın tedavi edilmediğinde, kişinin yaşam kalitesinin düşmesine neden olabildiğini belirten Özcan, ''Uzun süren kansızlık, vücudun tüm sistemlerini bozacaktır. Zekadan cinsel yaşama kadar negatif etki edebilen kansızlık, özellikle, kalp ve böbrek yetmezliğinin gelişmesine neden olabilir. Bu nedenle mutlaka tedavi edilmelidir'' diye konuştu. A.A
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
20 yaş ve sütdişleri 40 hastalığa ilaç olarak saklanıyor ...

20 yaş ve sütdişleri 40 hastalığa ilaç olarak saklanıyor ...



Dişlerden alınan kök hücreler Alzheimer, Parkinson ve felç gibi birçok hastalığın tedavisini kolaylaştırıyor. Aileler, çocuklarının sütdişlerini Amerika'daki diş bankasına gönderip, ilaç niyetine saklatıyor.....
Diş Hekimi Dr. Erkan Onurlu ve Diş Hekimi Dr. Burcu Nur Doğan diş saklatma yöntemi ile ilgili sorularımızı cevaplandırdı:
* Dişten kök hücre üretilip, hastalıkların tedavisinde kullanılabiliyor mu?
Yapılan çalışmalar, kök hücre nakli ile tedavi edilebilen hastalıkların gün geçtikçe arttığını gösteriyor. Kök hücre, vücudumuzdaki hücrelerin ana prototipi olarak düşünülebilir. Bütün hücrelerimizi meydana getiren bu kök hücreler, kordon kanından elde edilebildiği gibi günümüzde artık dişlerden de elde edilebiliyor. Dişten sağlanmasının avantajı; doğumdan sonra da bu hücrelerin saklanmasına veya bilim ilerlediğinde hastalık durumlarında bir dişimizden feragat ederek, hastalanan dokularımız için sağlıklı hücreler elde edilip bunların hastalıklılarla yer değiştirmesine olanak sağlayabilmesi.
ENFEKTE OLMAMALI!
* Dişten kök hücre alma işlemi nasıl gerçekleşiyor?
Çekilen veya eksfoliye olan yani zamanı geldiği için soketinden ayrılan diş, mekanik yöntemlerle parçalanıyor. Bu işlem sırasında bir motora bağlı ya da herhangi bir şekilde dönen aletlerin kullanılmaması gerekiyor. Çünkü oluşan ısı, elde etmek istediğimiz diş dokularında hasara yol açabilir. Bu nedenle diş sıkıştırılarak sert dokuları parçalanıp, içindeki yumuşak dokular ele geçiriliyor. Bu prosedürler sırasında herhangi bir şekilde dokular enfekte olmamalı. Bundan sonraki aşama, gerekli laboratuvar koşullarında dişin pulpasındaki kök hücrelerin canlı olup olmadığının tespit edilme aşamasıdır. Çeşitli göstergelerle elde edilen hücrelerin kök hücre olduğu ve hücrelerin enfekte olmadığı kesinleşince, dişten istenen hücreler alınmış olur.
TÜM DİŞLERİ KAPSAYACAK
* Yetişkinlerin dişlerinden de kök hücre alınabiliyor mu?
Yetişkinlerin dişlerinden de kök hücre alınabiliyor. Hücreleri sizin için saklama işini gerçekleştiren kurumlar, bunun için 20 yaş dişlerinden faydalanabileceğimizi söylüyor. Ama literatürdeki yeni gelişmelere bakacak olursak, bu yelpaze çok yakında genişleyebilir. Belki de tüm dişlerden alınabilir.
* Dişlerden ne kadar kök hücre elde ediliyor? Bu açıdan en değerli dişler hangileri?
Dişlerden ne kadar kök hücre elde edildiği aslında çok önemli değildir. Çünkü eğer istersek, bu hücreleri sayıca çoğaltmak mümkün. Şu sıralar rutin olarak 20 yaş dişlerinden ve sütdişlerinden kök hücreler elde ediliyor ve bunlar saklanıyor. Fakat aslında yapılan çalışmalar, ileride tüm dişlerden kök hücre elde edebileceğimizi gösteriyor. Bunların hangilerinin en zengin kaynak olduğu ise henüz kesinleşmiş değil.
Alzheimer ve felce şifa oluyor!
Diş kök hücreleri, diğer kök hücre türlerine göre daha geniş bir potansiyele sahip. Dişlerden elde edilen mezenkimal kök hücreler, ABD'de 40'tan fazla çalışmada kullanılıyor. Bunlar arasında, MS, Alzheimer, Parkinson, felç ve kalp-damar gibi hastalıklarla ilgili olanlar da var.
Göbek kordonu saklatma gibi...
Kordon kanından alınan kök hücreler ile dişlerden alınan kök hücreler arasında fark var mı? Varsa, nasıl bir fark?
Dişten elde edilen kök hücrelerin kordon kanına göre daha fazla bölünme ve farklılaşma potansiyeline sahip olması bekleniyor. Çünkü diş, birkaç dokunun birleşiminden oluşuyor ve bazı dokuların oluşumu, diş kendini risk altında hissettiğinde devam edebiliyor. Bu hücreler, dişi oluşturan dokuların tümüne dönüşebilmeli. Dişimizin içinde dişi besleyen damar ve sinir ağının bulunduğu pulpa dokusu var. Kök hücreler de bu dokudan elde ediliyor. Kordon kanında ise sadece kan hücreleri olduğu düşünülebilir. Bir ihtimal de kordon kanından da, dişten de elde edilseler; vücuttaki tüm hücrelere dönüşme potansiyellerinin olması. Ancak şu an bu dönüşümü sağlayan uyaranları bilemiyoruz. Bunun yanında kordon kanından kök hücre elde edilmesi, uzun süredir üzerinde çalışılan bir konu. Uzun zamandır bu yolla tedaviler yapılıyor. Bu açıdan bakıldığında dişten kök hücre elde edilmesi yeni bir yöntem. Bence bu; yeni gelişmelere gebe bir konu.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Beyaz saçlılara müjdeli haber

Beyaz saçlılara müjdeli haber




00049259.jpg


İngiliz ve Alman bilim adamları, hastalık ya da aşırı stres yüzünden beyazlaşan saçlara eski rengini veren bir ilaç geliştirdi.

Manchester ve Lübeck üniversiteleri tarafından üretilen ilaçta bulunan molekül, saça renk veren pigmentleri harkete geçirerek saçın doğal rengine kavuşmasını sağlıyor. Uzmanlar, vücutta doğal olarak bulunan saç rengi pigmenti “melanin”i harekete geçiren hormon K(D)PT’yi suni olarak üretti.

Şampuan olarak geliştirilecek ilacın kadın ve erkeklerde beyaz saçları önleyeceği tahmin ediliyor. Teknik, şimdilik yaşlanmadan ağaran saçlara çözüm sunmuyor. Ayrıca sadece laboratuvarda denenen ilaç, henüz saçın tamamını eski rengine kavuşturmayı da vaat etmiyor.


KENTHABER​

 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Tıpta yeni bir devrim: Işıktan şırınga

Tıpta yeni bir devrim: Işıktan şırınga




siringa.jpg


St Andrews Üniversitesi'nden bilim adamları salt ışığın şeklini alan yeni bir şırınga modeli geliştirdiler. Yöntem, spesifik hastalıkların keşfine ve tıbbi tedavinin gelişmesine katkıda bulunacak.

Fizik, Astronomi ve Biyoloji Okulları arasındaki işbirliğinde St Andrews araştırmacıları, "photoporation (lazer yardımıyla hücrelere madde enjekte etme)" isimli yönteme dayanan yeni bir teknik geliştirdi. Bu yenilikçi yöntem, genler ve ilaçlar gibi çözünebilir bileşiklerin ışık yardımıyla bireysel hücrelere enjekte edilmesi ile spesifik hastalıkların potansiyel keşfine izin veriyor ve tıbbi tedavinin gelişmesine katkıda bulunuyor.

Fizik ve Astronomi Okulu'ndan Professor Kishan Dholakia ve Biyoloji Okulu'ndan Dr Frank Gunn-Moore'un liderliğinde yürütülen çalışmada, Dholakia, "Bu yöntem bugüne kadar lazer ışığının hücre yüzeyinde gayet küçük ve kusursuz noktalara odaklanması gerektiğinde bunu engelliyordu. Ama şimdi yeni tekniğimiz çevreye yayılmadan lazer ışınının şeklini kullanarak dar ve uzatılmış olarak kalabiliyor" dedi.

Dr Frank Gunn-Moore, "Uzman olmayanların da kullanabileceği lazerin yeni şekli, kesin odaklanmaya ihtiyaç duymadan hücrenin herhangi bir parçasını hedefleyebilme yeteneğine sahip ve yoluna çıkan nesneler onu durduramıyor. Işık insan saçı kalınlığındaki lif boyunca ilerliyor" dedi.

Bu teknikle hastanelerde yaygın olarak kullanılan insan vücudunun içinin görüntülenmesi anlamına gelen endoskopi sisteminin geliştirilebileceğini söyleyen Dr Gunn- Moore, "Bu yeni teknik için oldukça heyecanlıyız. Bu yöntem endoskopiyle kullanılabilen bir makine yapmamıza yardımcı olacak. Aynı zamanda spesifik hastalıkları tedavi etme imkanı verecek ve yeni ilaçların test edilmesinde bize yardımcı olacak" diye konuştu.


ZAMAN​
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
uykusuzluğa ne kadar dayanabilirsiniz?

uykusuzluğa ne kadar dayanabilirsiniz?

81401.jpg


Uyku neden gereklidir? Günde ne kadar uyuyamız gerekiyor? Eğer birkaç gün uykusuz kalırsak vücudumuzda neler olur? Buna benzer soruların yanıtlarını merak ediyorsanız, işte cevapları:

Yeni doğan bebekler günde 20 saat uyurken, 4 yaşına kadar olan çocukların 12 saat, 10 yaşına kadar olanların ise günde ortalama 10 saat uykuya ihtiyaçları var. Yaşlılar ise günde 6-7 saat uyurken birçok yetişkine ise gecede 7-9 saat uyku yeterlidir.Howstuffworks.com isimli sitede yer alan haberde, iyi bir gece uykusundan sonra insanlar kendilerini çok iyi hissetikleri belirtiliyor. Peki bu nasıl oluyor? Biz uykudayken vücudumuzda neler oluyor? Çocuklarda büyüme hormonu ile bağışıklık sistemi için önemli olan kimyasallar uyku sırasında salgılanıyor. Eğer yeterince uyumazsanız, hastalıklara karşı direçsiz olursunuz ve çocuklar ise yeterince gelişemezler.

Hiç kimse niçin uyduğumuzu gerçekten bilmiyor, ancak işte size bununla ilgili çeşitli teoriler:

· Uyku, vücuda kasların, diğer dokuların onarılması ve yaşlı, ölü hücrelerin yenilenmesi için şans veriyor.

· Uyku beyine hafızayı düzenlemesi ve depolaması için şans veriyor. Rüyaların da bu sürecin bir parçası olduğu düşünülüyor.

· Uyku enerji tüketimini yavaşlatıyor, böylece günde 4-5 kez yerine 3 kez yemek yiyoruz.

· Uyku beynin yeniden şarj edilmesinin bir yoludur.

Niçin uykuya ihtiyacımız var?

Niçin uykuya ihtiyacımız olduğunu anlamanın yolu, yeterince uyumadığımızda neler olduğuna bir göz atmaktan geçer:

· Uyumayan insan, ertesi gün sinirli olur ve çok çabuk yorulur.

· İki gece uykusuz kalan insan ise daha kötü olur. Konsantrasyonu bozulur ve dikkat süresi düşer, fazla hata yapar.

· 3 günlük uykusuzluktan sonra ise kişi halüsinasyon görmeye başlar ve aklını toparlayamaz, düşünemez. Eğer uykusuzluk devam ederse, kişi idrak yetisini de yitirir.

Her gece 2-3 saat uyuyan insanda da zaman geçtikçe aynı problemler görülüyor. Eğer uykusuzluk süresi 3 günden de fazla olursa, kişinin durumu daha da kötüleşiyor ve hatta ölüme kadar gider.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Hararetinizi Gidermek İçin Vişne, Limon, Elma ve Nar Suyu İçin

Hararetinizi Gidermek İçin Vişne, Limon, Elma ve Nar Suyu İçin


nar.jpg


Yaz sıcaklarıyla baş etmede dengeli beslenmenin rolü büyük. Günde 5 porsiyon meyve ve sebze ya da bunların suyunun tüketimini öneren uzmanlar, sıcaklarla artan hararetin meyve sularıyla ferahlatılabileceğini belirtiyor.


Vişne yemek ve suyunu içmek, vücutta biriken fazla suyun kolaylıkla atılmasına yardımcı oluyor. Elma suyu, kan şekerini koruyarak leziz ve ferahlatıcı bir seçenek sunuyor. Antioksidan yönünden son derece zengin olan narın mevsimi dışında da suyunu içerek faydalanılması öneriliyor. Demir eksikliği yaşayanlara limon serinliği, vücudu toksinlerden arındırmak için üzüm tavsiye ediliyor.

Vişne , fazla suyu atıyor

Bol miktarda A ve C vitamini içeren vişne, meyvenin özünde bulunan ferahlatıcı ve serinletici etkisi sayesinde susuzluğu gideriyor. Ateşli hastalıklardan sonra asitleşen kanı temizlemeye yardımcı olan vişne, vücutta biriken fazla suyun dışarı atılması ve mide ile karaciğerin düzenli olarak çalışmasında etkin rol oynuyor.

Elma suyu, kan şekerini koruyor

Kan şekerini kontrol altında tutma özelliği bulunan elmanın suyu ise sıcak yaz günlerinde serinlemek isteyenlere sağlıklı bir seçenek sunuyor. 100 gram elmanın antioksidan aktivitesi 1.500 miligram değerinde C vitaminine eşdeğer bulunuyor.

Şifa kaynağı: Nar suyu

Son zamanlarda oldukça popüler olan nar suyu, antioksidan özellikleri sayesinde kötü kolesterol düzeyini düşürebildiği gibi, iyi kolesterolü de yükseltmeye yardımcı oluyor. Her gün içilecek bir bardak nar suyunun, koroner hastalıkların riskini azaltmaya yardımcı olacağı belirtiliyor. Karaciğeri koruyucu etkisi de bulunan nar, ekşimsi ve ferahlatıcı tadıyla yaz mevsiminin vazgeçilmezleri arasındaki yerini alıyor. Mustafa AydIn İstanbul
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
moralinizi düzelten 10 besin:

moralinizi düzelten 10 besin:

Üzgün ve moraliniz kötü olduğu zaman D ve B vitaminlerinin, omega 3'ü barındıran besinler tavsiye edilirken, fast food ve cips gibi abur cuburlardan uzak durulmasının şiddetle altı çiziliyor.

Ispanak
Eksikliği depresyona davetiye çıkartan B vitamini bolca bulunduran bu sebze mutluluk hormonu serotonin salgılanmasına katkı sağlar.

Hindi eti
Hindi içinde bulundurduğu tryptophan sayesinde serotonin ve melatonin salgılar. Vücutta doğal olarak üretilmeyen tryptophanı besinlerden almalıyız.

Ceviz
Yapılan araştırmalar omega 3 enjekte edilen farelerin morallerinin değiştiğini ve omega 3'ün de et haricinde en çok cevizde olduğunu ortaya koydu.

Süt
Günlük olmayan sütlerde (soya sütü, badem sütü gibi) serotinin salgılanmasına büyük katkısı olan D vitamini miktarı yüksek.

Soya
Soya, aynı hindi gibi tryptophan ürettiği için mutluluk hormonu sağlar. Ayrıca enerji seviyesini ani bir biçimde değiştirmediği için duygu kargaşası yaşanmaz.

Somon
Omega 3'ü en çok barındıran besin somon balığı. Eğer bulamıyorsanız ya da sevmiyorsanız ton balığı da iyi bir alternatif

Fasulye
Kişiye enerji veren protein ve demir barındırdığı için fasülye tüketmek tavsiye edilmektedir.

Çikolata
Çikolata beynin endorfin salgılamasını böylelikle mutluluk hormonu serotonin üretmesini tetikler. Uzmanlara göre bitter çikolata daha faydalı

Karbonhidrat
Tam tahıllı ekmek, yulaf gibi karbonhidratlar tüketildikten sonra ani duygu değişimi yaşatmıyorlar. Ayrıca B vitamini salgılanmasına katkıda bulunuyorlar.

Muz
Tryptophan deposu olan muz, içerdiği demir ve potasyum ile birlikte depresyondan kurtulmak için iyi bir doğal ilaç.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Domuz gribinin yan etkisi

Domuz gribinin yan etkisi

Domuz gribinin etkisi nedeniyle İngiltere'de çocuklara verilen anti-virüs ilaçlardan 'Tamiflu', çocuklarda çeşitli yan etkilere sebebiyet verdiği ortaya çıktı.

İngiltere'de kendilerinde domuz gribi belirtilerini fark edenlere Tamiflu ilacının alınması öneriliyor ve bugüne kadar yaklaşık 150 bin çocuğa 'Tamiflu' ilacının verildiği belirtildi. Çocuklar üzerinde yapılan araştırmada, Tamiflu ilacını alan çocukların yüzde 53'ünde yan etkilere rastlandığı ortaya çıktı. İngiltere Tıp Kurumu uzmanı Peter Holden, Tamiflu ilacının aşırı kullanıldığını belirterek, bu ilacın hafif belirtileri olanlara önerilmemesi gerektiğinin altını çizdi. Holden, "Tamiflu almak için gerekli olan ölçütün değiştirilmesi gerekir." dedi.

Yapılan araştırmada toplamda 103 çocuğa Tamiflu ilacı verildi ve bunlardan 43 çocuğun ilacın yen etkilerine maruz kaldıkları gözlendi.

Sağlık Korumu Ajansı (Health Protection Agency) tarafından yapılan araştırma, İngiltere Tıp Kurumu Başkanı Sir Liam'ın, "Domuz gribi salgını zirveye ulaştı."sözlerini açıkladığı zamana denk geldi.

Liam, son bir hafta içinde İngiltere'deki doktorların 110 bin yeni domuz gribi vakasına rastladıklarını açıkladı. En sık görülen yan etkiler mide bulantısı ve gece çocukların kabus görmeleri gibi etkiler dikkat çekti.

İngiltere'de 27 kişinin domuz gribinden hayatını kaybettiğini açıklayan Sir Liam, geçtiğimiz hafta itibariyle 793 kişinin domuz gribi belirtileri nedeniyle hastanelerde tedavi gördüklerini söyledi.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Ölüm hariç her derdin devası bitki..

Ölüm hariç her derdin devası bitki..

81403.jpg


peygamber otu denilen Çörekotu, son yıllarda tüm dünyanın ilgi gösterdiği bir şifa kaynağına dönüştü.

Antik Yunan döneminin meşhur doktoru Dioscorides'in baş ve diş ağrısı tedavilerinden El Biruni'nin yazılı eserlerine, İbn-i Sina'nın üzerine yaptığı çalışmalardan Mısır'ın efsanevî hükümdarı Tutankamun'un kabrine, İncil ayetlerinden Peygamber Efendimiz'in hadislerine kadar tarihin hemen her döneminde çörekotunun gizemli etkilerine ve şanına rastlamak mümkün.Bu konuya günümüzün bilim adamları da ilgisiz kalmamış, Amerika ve Avrupa'da yoğun bir şekilde çörekotu üzerine araştırmalar yapılıyor.

DEVA UZAKTA DEĞİL MUTFAKTA

Zaman Gazetesi Cuma Eki'nin haberine göre, tarih boyunca destekleyici bir tedavi aracı olarak bilinegelmiştir çörek otu. Özellikle Akdeniz çevresindeki toplumlarda yaygın bir şekilde kullanılırken bugün tüm dünyanın ilgi gösterdiği bir şifa kaynağı durumuna gelmekte... Antik Yunan döneminin meşhur doktoru Dioscorides'in baş ve diş ağrısı tedavilerinden El Biruni'nin yazılı eserlerine, İbn-i Sina'nın üzerine yaptığı çalışmalardan Mısır'ın efsanevi hükümdarı Tutankamun'un kabrine, İncil ayetlerinden Peygamber Efendimiz'in hadislerine kadar tarihin hemen her döneminde çörek otunun gizemli etkilerine ve şanına rastlamak mümkün. Bu konuya günümüzün bilim adamları da ilgisiz kalmamış, Amerika ve Avrupa'da yoğun bir şekilde çörek otu üzerine araştırmalar yapılmış.

Toplum olarak bitkisel çözümler konusunda yeteri kadar bilinçli olmadığımız için çörek otunu da hakkıyla değerlendirebildiğimiz söylenemez. Oysa çörek otunun bugün insanların etkisi altında bulunduğu birçok rahatsızlığa deva olduğu biliniyor. Almanya ve Mısır'da çeşitli ilaçların yapımında kullanılan çörek otunun başlıca faydaları şunlar: Bağışıklık sistemindeki düzensizlikleri giderir, romatizma ve alerji tedavisinde kullanılır, vücuda dinçlik ve kuvvet verir, mide ve bağırsak gazlarını giderir ve hazmı kolaylaştırır. Bunların dışında suyu sivilcelere iyi gelirken kokusu da baş ağrısını gidermede etkili.

Çörek otu, daha çok hamur işlerinde kullanılan bir ot olmasının yanında şifa verici etkisini artırmak adına pek çok alternatif kullanım şekline sahip. Fiyatı da oldukça uygun. Baharatçılardan ve aktarlardan kolayca elde edilebilecek çörek otunun bir kilogramı 10-15 TL arasında.

ÇÖREK OTU YAĞI NEYE İYİ GELİR?

Astım ve bronşiyal problemler: Kahve içerisine bir çay kaşığı çörek otu yağı karıştırılıp günde iki defa alınır. Aynı zamanda, her gece çörek otu yağı ile göğüs ovulur ve kaynar su içindeki çörek otu yağının buharı nefesle içeri çekilir.

Sırt ağrısı ve romatizmal problemler: Az bir miktar çörek otu yağının hafifçe ısıtılması ve daha sonra romatizmalı alanın yoğun bir şekilde sıvazlanması da faydalı bir kullanım yoludur.

İshal: Bir fincan yoğurt ile bir çay kaşığı çörek otu yağının karıştırılıp belirtiler kayboluncaya kadar karışımdan günde iki defa içilmesi tavsiye ediliyor.

Grip ve soğuk algınlığı: Her bir burun deliğine 3-4 damla çörek otu yağı akıtmak, burun tıkanıklığına ve soğuk algınlığına iyi geliyor.

Saç problemleri: Çörek otu yağı ile düzenli bir şekilde saçlara masaj yapılması, saçların erken kırlaşmasını önlüyor.

Baş ağrısı: Alın ve kulaklara yakın yüz kısımları çörek otu yağı ile ovularak kafa bandajlanır. Aynı zamanda bir çay kaşığı çörek otu kahvaltıdan önce alınır.

Sağlıklı cilt: Bir çorba kaşığı çörek otu yağı ile bir çorba kaşığı zeytinyağı karıştırılır. Bu karışım ile yüz ovulur ve en az bir saat böyle devam edilir. Sabunla yıkanır ve durulanır.

Yüksek tansiyon: Kahvaltıdan önce her sabah iki diş sarımsakla birlikte herhangi bir içeceğe bir çay kaşığı çörek otu yağı karıştırarak alın. Çörek otu yağı ile bütün vücudunuzu ovun ve üç günde bir kez 1,5 saat güneş ışınlarına maruz bırakın. Bu işlemlere bir ay devam edin.

Uyku bozukluğu: Balla karıştırılmış herhangi bir sıcak içeceğe bir çay kaşığı çörek otu yağı ilave edilip akşamları içmeye devam edilir.

ÇÖREK OTUNUN KULLANIM ŞEKİLLERİ

Şeker hastalığı

Bir fincan bütün çörek otu, bir fincan su teresi veya hardal tohumu, yarım fincan nar kabuğu ve yarım fincan şahtere otu karıştırılır. Toz haline getirmek için mikserden geçirilir. Bir ay boyunca, her gün kahvaltıdan önce bir çay kaşığı çörek otu yağı ile birlikte bir çay kaşığı karışım alınır. Hindistan'da yaygın bir kullanım şekli olan bu tarif, daha çok şeker hastalığına karşı etkili.

Saman nezlesi

Bir yemek kaşığı çörek otu bir bardak limon suyuna karıştırılıp hastalık belirtileri kayboluncaya kadar günde iki kez alınır.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
kabızlığın 1 numaralı ilacı

kabızlığın 1 numaralı ilacı

Bu meyve doğada kendiliğinden yetişmesi nedeniyle tamamen organik ve oldukça da yararlı bir besin...

Dünyada organik ürünlerin hızla yükselişe geçtiği ve ürünlerin doğallığının tartışıldığı bir dönemde, doğada kendiliğinden yetişen, kaktüs türü bir bitkinin meyvesi olan “dikenli incir” tam bir C vitamini deposu.Vücut direncini artırma, güç ve zindelik verme özelliği bulunan dikenli incir, kabızlık gibi sindirim sistemi rahatsızlıklarında da etkili. Tarsus Ziraat Odası Başkanı Ali Ergezer Türkiye'nin hemen hemen yer yöresinde görülen ancak, Akdeniz ve Ege'de daha sık rastlanan yabani bir bitki olan dikenli incirin, halk arasında ‘Frenk İnciri’, ‘Frenk Yemişi’ olarak da adlandırıldığını belirtti.

ÇOK DA LEZZETLİ

Doğada hiçbir hormon veya katkı maddesi olmadan kendiliğinden yetişen dikenli incir, bu nedenle tamamen organik. Genelde soğuk tüketilen, bu nedenle satıcıların buz parçalarının üzerine serdiği meyve son derece de lezzetli olmasıyla dikkat çekiyor.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Dondurma diye bakın ne yiyor muşuz?

Dondurma diye bakın ne yiyor muşuz?

80465.jpg


Market ve bakkallarda dondurma diye satılan ürünlerin bir kısmının aslında dondurma olmadığını neredeyse kimse bilmiyor. Bu ürünlerin ambalajında genelde "Ice cream" yazıyor. Etiket bilgileri ise mercekle okunacak kadar küçük oluyor.


Zaman Gazetesi'nin haberine göre, Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Nazım Kaya, tüketicileri dondurmalar konusunda uyardı. NazımKaya, "Tüketicilere 'dondurma' adıyla gayri sıhhi 'buzlu' yiyecekler sunuluyor, 'Yenilebilir Buzlu Ürünler Tebliği'ne göre üretilen ürünler dondurma değildir. Buz karışımları ve sütlü buz ürünlerine yenilebilir buzlu ürünler denir ve bu ürünler tüketicilere dondurma adı altında satılıyor." dedi. Tüketiciler dondurmayla sütlü buz farkını bilmediği için genelde tüm ürünleri dondurma niyetine alıyor. Gerçek dondurmada neredeyse katkı maddesi bulunmazken, bu tür ürünlerin içeriğindeki katkı maddelerinin çokluğu dikkat çekiyor. Türkiye'de dondurmalara konulan katkı maddelerinin yarıdan fazlasının dünyanın birçok ülkesinde yasaklandığını belirten Nazım Kaya, "Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın 'E' kodlu katkı maddelerinin birçoğunu yasaklamadığını belirterek tüketicilerin de bu konuda bilgilendirilmesinin önemli olduğunu vurguluyor.

Kaya, bazı dondurmalara, kıvam tutturma bahanesiyle domuz ve sığır kemiklerinden elde edilen E-441 (jelatin) kodlu katkı maddesinin ilave edildiğini kaydederek, bu maddenin Türkiye'de yasal olduğunu; ancak üretildiği hayvanın domuz olma ihtimalinin yüzde 70 civarında olmasından dolayı bu katkı maddesinin kullanılmasıyla tüketicilerin inanç ve hassasiyetlerinin hiçe sayıldığını ifade etti. Dondurma sektörünün bir kısmının şeker yerine sağlıksız yapay tatlandırıcılar kullandığına dikkat çeken Kaya, doğal salep yerine sun'i salep, süt yerine su ve süt tozu, meyve yerine yapay meyve boyası ve aromaların katıldığını belirtti.

Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği'ne göre "Dondurma Tebliği" ve "Yenilebilir Buzlu Ürünler Tebliği" olmak üzere iki ayrı tebliğ var. Piyasada dondurma sanılarak tüketilen bu ürünlerin çoğu aslında dondurma değil. Büyük çoğunluğu içinde süt bile barındırmayan 'yenilebilir buzlar'. İçindeki maddelerin çoğu ise dünyanın birçok medeni ülkesinde sağlık nedeniyle yasaklanmış katkılardan oluşuyor. Ancak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 'E kodlu' bu katkıların büyük çoğunluğunu yasaklamış değil. Üreticiler ürünlerinin dondurma olmadığını gizlemek için "ICE CREAM" gibi yabancı dil ifadelerini büyükçe harflerle yazarken 'yenilebilir buzlu yiyecek' gibi ifadeleri ise küçük puntolarla yazıyor. Bu nedenle "gerçek dondurma" yemek isteyenlerin etiketleri iyi okuması gerekiyor..
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Neden Aşırı Terlediğimiz Anlaşıldı

Neden Aşırı Terlediğimiz Anlaşıldı

20090709091958_terleme.jpg



Aşırı terleme ve bu terin yaydığı kötü kokuyla hepimizin başı dertte.Neden aşırı terlediğimizi merak ediyorsanız...

Yaz aylarının gelmesiyle beraber pekçok insanın şikayet ettiği konuların başında aşırı terleme ve bu terlemenin neden olduğu kötü kokular gelir. Bu kokulardan kimse hoşlanmaz.

Aslında basit medikal ilaçlar kullanarak kötü kokulardan kurtulabiliriz. Bilim adamlarının yaptıkları araştırmalar neticesinde korku hissinin yaydığı sinyallerin buna neden olduğunu görmüşlerdir.

Bulgular koku alma duyumuzun daha çok geliştiğini ve başkalarının yaydığı kokuyu almada daha çok etkin olduğumuzu göstermekte.

Almanya’da yapılan çalışmalar neticesinde Dr Bettina Pause, 49 gönüllü öğrenci ile sözlü olarak yaptığı çalışmalarda koltuk altlarına emici pamuklar yerleştirdi Aynı grup ile bisiklet sürerken de incelemelerde bulunan doktor daha sonra bu gönüllü öğrencilerin beyin dalgalarını bir monitöre yansıtarak panik halindeki aşırı terlemelerini ve spor yaparken terledikleri zaman kullandırtığı pamukları kendilerine koklatarak beynin kokuya verdiği tepkiyi inceledi.

Korku ve endişeye bağlı olan terlemelerde, terin daha çok koktuğu görüldü ve bu tür hastalar ancak medikal ilaçlar kullanarakbu kötü kokudan kurtulabilirler.

Kokuya aşırı duyarlı insanlar başkalarıyla yakın temas kurmaktan kaçınırlar.
Araştırmalar kadınların kokuya duyarlılığının erkeklerden daha fazla olduğunu ve bağışıklık sistemlerinin de daha sağlam olduğunu göstermiştir.
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Uykunun Bilinmeyen Gerçekleri

Uykunun Bilinmeyen Gerçekleri

İşte ömrümüzün büyük bir bölümünü geçirdiğimiz uykuyla ilgili bilinmeyen gerçekler.

Uyku insanın olmazsa olmazları arasında ve yaşamla ölüm arasında bir geçiş sanki. İşte uyku hakkında bilinmesi gereken 20 bilimsel gerçek...

1. En uzun uyanık durma rekoru 18 gün, 21 saat ve 40 dakika. Rekoru kıran kişi bu süre boyunca halüsünasyon gördüğünü, paranoya yaşadığını, görüşünün bulanıklaştığını, konuşmasının kaydığını, hafıza ve konsantrasyon kaybı yaşadığını söyledi.

2. Tıbbi inceleme olmadan birisinin gerçekten uyanık olduğunu anlamak imkansızdır. İnsanlar gözleri açık ve farkında olmaksızın şekerleme yapabilirler.

3. Beş dakikadan önce uykuya dalarsanız bu uykuya muhtaç olduğunuz anlamına gelir. Uykuya dalma süresinin idealı 10 ve 15 dakika arasındadır. Bu, sizin yorgun olduğunuza ve derin uykuya hazır olduğunuzu söyler.

4. Rüyaların uzun bir süre boyunca REM (Rapid Eye Movement – Hızlı göz hareketi) sırasında olduğuna inanılıyordu ancak REM'in olmadığı uyku periyodlarında da rüya görülebilir. Rüya görmediğimizde hiç uykumuzun olmaması muhtemeldir.

5. REM rüyaları genellikle kötü olaylar dizisi tarafından domine edilir, ama REM periyodu dışındaki rüyalar kendini tekrar eder ve hayali düşünce gibidir. Örneğin, uyandığınızda telefonunuzu bir yerde unuttuğunuz hissiyatına kapılırsınız.

6. REM uykusundaki bazı göz hareketleri uyku anında yapılan belli hareketlerin aynısıdır. Örneğin rüyanızda film izlerseniz gözleriniz sabit durur, ama bir şeyler ararsanız gözleriniz gerçek hayatta yaptığınız gibi sağa sola bakar.

7. Filler REM uykusu dışında ayakta uyurlar.

8. Bazı bilimadamları rüyalarda hatırlamaya değer şeylerin görüldüğünü iddia ederken, bazıları da unutulması gereken tecrübelerin görüldüğünü söyler.

9. Rüyaların hiçbir amacı yoktur ancak iki şeyden doğar: uyku ve şuur.

10. Bilim adamları 1998 senesinde bir insanın dizinin arkasına parlak bir ışık tutarak beynin uyuma-uyanma saatini ilk haline getirdiler. Deneyi yapanlar bu olguyu açıklayamadı.

11. İngiliz Savunma Bakanlığı araştırmacılar askerlerin biyolojik saatleriyle oynamayı başararak onları 36 saat uyanık tuttu. Çok küçük optik lifler askerlerin retinasına çok küçük boyutlardaki bir çerçeve içinde yerleştirildi. Bunun sayesinde askerler kendilerini henüz uyanmış gibi hissediyordu.

12. 199 Exxon Valdez yağ akıntısı, Challenger uzay mekiği faciası ve Çernobil nükleer kazasının hepsinin, orada bulunan görevlilerin uykusuz halde çalıştıkları için gerçekleştiği ortaya çıktı.

13. Bazı insanların uyanmak istediği saatten erken ve ya geç uyanmasını sağlayan ‘biyolojik alarm' stres hormonu salgılamasından oluşuyor. Araştırmacılar bunun uyanmanın verdiği stresi yansıttığını söylüyor.

14. Dijital alarmlı saatten gelen çok az bir ışık bile tamamen uyanık olmasanız da uyku düzeninizi bozar. Işık hüzmesi beyindeki ‘nöral anahtarı' kapatır ve uyku için gereken vücut kimyasallarının dakikalar içinde kaybolmasına neden olur.

15. İnsanlar, hayvanlara göre üç saat daha az uyur.

16. Avlanma ya da saldırılma riski bulunan ördekler, beyninin bir tarafını uyutabilirken, diğer yandan da uyanık kalabilir.

17. Viktoryan döneme ait günlüklerde yetişkin bir insanın gecede 10 saat uyuduğunu ortaya çıkarttı.

18. Uykuyla ilgili bildiğimiz her şey geçmiş 25 senede bulundu.

19. Saatler geri alındığında Kanada'da çalışanlara fazladan verilen 1 saatlik uyku izni gününde, trafik kazalarının gözle görülür derecede düştüğü gözlendi.

20. Uzmanlar, uyku düzenini bozan en ‘cazibeli' şeyin 24 saat internet bağlantısı olduğunu söylüyor.
alıntı
 

torressa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2009
Mesajlar
923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Süt zayıflatır mı?

Süt zayıflatır mı?

Çocukluk döneminde tüketilecek sütün kişiler üzerinde önemli faydaları olduğu bildirildi.

sutlktututu.jpg
Uzmanlar, insanlarda görülebilecek kemik erimesi, diş çürükleri ve yüksek tansiyon gibi rahatsızlıklara karşı sütün faydalı olduğunu belirtiyor. Yağı azaltılmış sütün kilo problemi yaşayan ve zayıflamak isteyenlere de önemli katkı sağladığı bildirildi.
İl Sağlık müdürü Dr. Kadir Çetinkara, süt tüketiminin sağladığı yararlarının toplumun büyük bir kesimi tarafından ya bilinmediğini yada önemsenmediğini hatırlatarak, özellikle çocukluk döneminde mutlaka süt tüketimine anne ve babaların dikkat etmesini istedi. Çetinkara, okul çağındaki çocukların süt tüketimi noktasında ailelerin özendirici olmalarını isteyerek, şu bilgileri verdi: "Dengeli bir besin ögesi içeriğine sahip olan süt yaşamın her döneminde vazgeçilmez olup özellikle okul çağı çocuklarının kemiklerin güçlü olması ve sağlıklı beyin gelişimi için gereklidir. Sağlığın yaşan boyu korunması için yeterli ve dengeli beslenmede sütün önemi büyüktür. Yaşam boyunca kadınlarda yüzde 45-50, erkekler de yüzde 20-30 oranında kemik kaybı oluşmakta ve içerdiği kalsiyum sebebiyle süt kemik erimesinden korunmak için çok önemlidir."
İl Sağlık Müdürü Kadir Çetinkara, yapılan araştırmalarla sütün insanlarda birçok rahatsızlığı engelleyici özelliği olduğunu açıkladı. Kadir Çetinkara, kilo problemi yaşayıp zayıflamak isteyenlere bile yağı azaltılmış süt önerildiğini hatırlatarak, "Süt sindirim sistemini rahatlatması, bağışıklık sistemini güçlendirmesi, optimal kan basıncını sağlayarak yüksek tansiyondan koruma gibi fonksiyonları vardır. Doyurucu özelliği ile insanlara tokluk hissi vermektedir. Yağı azaltmış sütte bu noktada insanlarda kolesterolü düşürmekte ve metabolizmayı hızlandırarak zayıflama iyi bir besin maddesi özelliğine sahip olmaktadır" dedi. Çetinkara, sağlığın korunması adına ileri yaşlarda görülebilecek hastalıkların önüne geçilmesi adına sütün önemli besin maddesi olduğunun da yapılan araştırmalarla ispatlandığına işaret etti. Ancak Türkiye genelinde olduğu gibi Kayseri'de de tüketilen süt miktarının çok az olduğuna vurgu yaptı. Gelişmiş ülkelere göre ciddi anlamda süt tüketiminde geri kalındığını anlatan Çetinkara, "Sağlığımız için her bireyin günde en az 2 su bardağı süt veya süt ürünleri tüketmesi gerekir. En azından kendimizde ve çocuklarımızda süt tüketimini alışkanlık haline getirmek içinde çaba sarf etmeliyiz" diye konuştu.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt