Necm suresi ayet 32
Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada (bile), sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.
Onlar günahların ve fuhşiyatın büyüklerinden sakınırlar. Bunun bilincinde olarak Rabblerinden mağfiret dileyenler, tevbe edenler hüs-nâya ulaşacaklardır. Şüphesiz ki Rabbin mağfireti geniştir. Günahların büyüklerinden sakınıldığı sürece, bu konuda hassas davranıldığı sürece Rabbimiz kusurlarımızın örtüleceğini, ufak tefek işlenen günahların, kusurların ciddiye alınmayacağını, sıfırlanacağını anlatıyor. Bakın Nesâî’de İbni Hibban’dan Rasulullah Efendimizin şöyle buyurduğu rivâyet edilmektedir:
“Bir kul beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, malının zekâtını verir ve yedi büyük haramdan da sakınırsa ona cennetin bütün kapıları açılır ve o kul dilediği kapıdan girer.”
Bu yedi büyük günahla alâkalı olarak da şunlar sayılır: Zina, içki, sihir, iffetli bir mü’mine zina iftirası, haksız yere bir Müslümanı öldürmek, fâiz yemek, savaşta düşman karşısından kaçmak. Tabi büyük günahlar bunlarla sınırlı değildir, başka hadislerde başkalarının da sayıldığını biliyoruz. Kimileri buna karşı gelmekte ve itiraz etmektedir. “Efendim, Allah’a karşı işlenen günahın büyüğü küçüğü olmaz, günahın kime karşı işlendiği önemlidir” demeye çalışıyorlarsa da, hadislerde geçtiği için böyle diyoruz. Kur’an’da da Rabbimiz böyle buyuruyor.
Hattâ daha fazla lütufları da vardır Rabbimizin. Ama kötülere, kötülük işleyenlere, kötülük kazananlara Rabbimiz tarafından takdir edilen ceza işlediklerinin aynıdır ya da işlediklerinin bir mislidir. Kötülüğün karşılığı misli mislinedir. Ama Rabbimizin iyilere, iyiliklerine takdir ettiği mükafat böyle değildir. İyilik ve kötülüklerin karşılıkları farklıdır. İyiliklere kat kat mükafat veren, karşılık veren Rabbimiz günahın karşılığını tamtamına veriyor. Bir sevaba on mükafat, bin mükafat verilirken, bir günaha bir ceza, iki günaha iki ceza verilmektedir.
Anlıyoruz ki günahların ve sevapların kat sayıları farklıdır. İyiliğin karşılığı bazen bire on, bazen bire yedi yüz, bazen bire sonsuz mükafat iken, kötülüğün karşılığı ise sadece bire birdir. Rabbimiz ne kadar da merhametlidir bizim için değil mi? Hattâ bakın bir adam bir günah işlemeye niyet edip azmetse ama sonra da Allah korkusundan, âhiret endişesinden dolayı onu yapmaktan vazgeçse, onun karşılığında bir sevap verilecektir.
Allah sizi topraktan yarattığı zaman, siz toprak iken ve siz annelerinizin karnında bir cenin iken de, toprak olarak ve de ana karnında bulunduğunuz sırada, sizi en iyi bilendir. Onun için kendinizi te-mize çıkarmayın. Çünkü O kimin muttakî olduğunu en iyi bilendir. Sizi toprak iken adam eden, sizi ana rahminde bir cenin iken size anlama gücü veren, sizi vahyine, kendi bilgisine muhatap kabul eden, kendi bilgisini aktaran, sizi vahiyle bilgilendiren, size hayatın mânâsını, Rab-binizi tanıtan, sizi halife yapan, yeryüzüne egemen kılan, tüm varlıklara hükmetme yetkisi veren O’dur. Sizi irade sahibi kılan, seçme hakkı tanıyan, yeryüzünde yaratıcınız olarak kendisine rağmen size isyan etme, zatına kafa tutma hakkı veren O’dur.
Öyleyse ey Allah kulları, gelin Rabbinizin, sahibinizin lütfedip size verdiği bu yetkiyi kötüye kullanmayın. Halbuki siz Rabbinizi, Rab-binizin lütuflarını, yaratılışınızı, imtihan için bu dünyada bulunan kullar olduğunuzu, kendinizin dünyada yaratıcının vekili olarak bulunduğunuzu unutup, asil olduğunuzu zannedip kendi kendinizi temize çıkarmaya çalışıyorsunuz. Kendinizi tezkiye etmeye kalkışıyorsunuz. Buna hakkınız yoktur diyor Rabbimiz.
İnsanları mutlak anlamda yalnızca Allah tezkiye edebilir. Çünkü mutlak yaratıcı meydana getirici O'dur. Nefsin hangi yolla ve nasıl tezkiye edileceğini ancak O bilir. Fücurdan, günahtan, isyandan sakı-nabilmenin, doğru yola (hidâyete) girebilmenin yöntemini O bildirir. Rabbimizin bildirdiği tezkiye yollarına uymayıp da kendini temize çı-karanlar, bir anlamda kendilerini üstün görenler (kitap ehli olanlar) ya-nılıyorlar. Allah (cc), gönderdiği Kitabı göz ardı edenleri ve onu az bir para karşılığı satanları âhirette tezkiye etmeyecek, onları temize çı-karmayacak (Bakara,174). Allah'a verdiği sözden dönenlerin durumu da bundan farklı değildir (Âl-i İmrân,77).
Nefsin temiz olduğuna, gerekli feyzi alıp gelişmiş olduğuna hükmetmek ve onu hep temize çıkarmak. (Nitekim, şâhitlik yapanı tezkiye etmek bu anlamdadır.) Ancak, bu şekilde nefsi temize çıkar-mak yanlıştır. Yaptığı amelin sonucunu bilmeden, kaderin sırlarına ulaşmadan nefsi temize çıkarmak bir böbürlenme ve gurura kapılma-dır. Kitap ve sünnet rehberliğinde bir hayat yaşayarak takvâ sahibi ol-madan, Allah'ın emir ve yasaklarını yerine getirmeden "kalbim temiz" diyenlerin yanlış yaptıkları açıkça görülmektedir. Nefsi temizlemenin en kestirme yolu, takvâ sahibi olmaktır. Takvânın kapsamı, bunun en geçerli yol olduğunu gösterir. Zâten insanın nefsine fücuru ve takvâyı öğreten Rabbimizdir. Nefsi temizleyip kurtuluşa ermek, şüphesiz fücuru terk edip takvâya sarılmakla mümkün olabilir. Peygamberimiz (a.s) şöyle duâ ederdi:
"Allah'ım! Benim nefsime takvâsını ver ve onu temizle. Sen onu temizleyenlerin en hayırlısısın. Sen onun velîsi ve mevlâsısın."
(Müslim, Zikir ve Duâ 18)
Adamlar hem Allah tarafından yaratılmışlar, Allah tarafından bu dünyaya getirilmişler, her şeylerini Allah’a borçlular, hem de Allah’a iftira edip, Allah’ın istemediği bir hayatı yaşayıp, Allah’ın Kitabından, peygamberinin örnekliğinden habersiz bir hayat yaşayıp “biz şu anda Allah’ın istediği hayatı yaşıyoruz, bizler Allah’ın sevgili kullarıyız, bizler cennetin ta ortasına lâyık kimseleriz” diyerek tezkiye ediyorlar. “Biz kitap ehliyiz, bizim kitabımız var, bizim Tevrat’ımız, İncil’imiz, Kur’an’ımız var” diyerek kendilerini temize çıkarıyorlar. Ama gelin görün ki adamların kitaplarıyla uzaktan ve yakından hiçbir ilgileri yok. Allah diyor ki, biz sizi biliriz. Sizin öncenizi de sonranızı da en iyi bilen biziz. Sizin yok olduğunuz, henüz yaratılmadığınız döneminizi de, ana rahminde kendinizi bile bilmediğiniz dönemlerinizi bilen biziz. Gelecekte ne olacağınızı, başınıza nelerin geleceğini, nasıl bir çizgi takip edeceğinizi de biz biliyoruz. Öyleyse kendinizi günahsız, kusursuz görerek temize çıkarmaya kalkışmayın. İyiye kötüye Allah karar versin. İyilerin iyiliğine, kötülerin kötülüğüne siz değil Allah karar versin.
Kendi kendimizi temize çıkarmadan, tezkiye etmeden, durumumuzdan mutmain olmadan yana olmayalım. Kendimize güvenmeden yana olmayalım. Yaptığımız konuşmalarla, birilerini dinlemelerinizle veya infaklarınızla, ikramlarınızla, berikiler cemaatlarıyla, ötekiler hocalarıyla, hacılarıyla kesin cennete gideceğimizi iddia ederek kendi kendimizi tezkiyeden yana olmayalım. İşte bilelim ki bizim bu mutmain halimiz değişimin önündeki en büyük engeldir. Bizim değişimimizin önündeki en büyük engel budur.
Çünkü tarihte Yahudi’nin değişiminin önündeki en büyük engel buydu. Hristiyanın önündeki en büyük engel de buydu. Onlar bu inançlarından dolayı değişmeye gerek görmediler. Mutmaindiler çünkü bu konuda. O halleriyle cennete girecek olan bu insanlar, İslâm’ı kabule gerek görmediler. İşte bakın bu mutmain ve değişime gerek duy-mayan, değişime razı olmayan, statik ve durağan hayatlarını, geleneklerini devam ettirmeden yana olan bu insanları reddediyor Allah. Öyleyse şunu kesinlikle kabul etmek zorundayız ki, hiçbirimiz kendi durumumuzdan mutmain olmamalıyız. Hiçbirimiz kendi kendimizi tezkiyeden yana olmamalıyız. Hiçbirimiz statükodan yana olmamalıyız. Çünkü bu değişimin önüne dikilmiş en büyük engeldir. “Ben iyiyim! Biz iyiyiz!” putu bilelim ki değişmenin önüne dikilmiş en büyük engeldir.
Hiçbir zaman unutmayalım ki tezkiye Allah’a aittir. Allah’a karşı kendi kendimizi tezkiye etmeye cüret etmediğimiz gibi, başkalarını da tezkiye etmeye hakkımızın olmadığını bilelim. Buhârî ve Müslim’in bu konuda Rasulullah Efendimizden rivâyet ettikleri hadisler çoktur. Bir hadislerinde Allah’ın Resûlü: “Bir kimseyi tezkiye edip cennetlik olduğunu söyleyen kişinin yüzüne toprak atın.” buyurur. Yine bir defasında bir kişinin bir kişiyi övüp tezkiye ettiğini gördü de, Allah’ın Resûlü ona şöyle buyurdu: “Yazık sana! Bu yaptığınla kardeşinin boynunu kopardın.” Sözlerine şunları ekledi: “Herhangi biriniz birini övecekse bari ‘böyle olduğunu zannediyorum’ desin ve Allah’a karşı hiç kimseyi tezkiye etmesin.”
Unutmayalım ki tezkiye sadece Allah’a aittir. Allah kimin için temizdir demişse o temizdir, kimin için murdardır demişse o murdardır. Allah’ın kitabında temiz dedikleri, Allah’a, Allah’ın istediği biçimde ve peygamber örnekliliğinde iman etmiş Müslümanlardır. Değilse Allah’ın kıstaslarına uymadan bir kişi ben Müslümanım demekle kendisini temize çıkarma hakkına sahip değildir. Kur’an’ın öngördüğü, Ra-sulullah Efendimizin örneklediği şekilde yaşayanlar ancak temizdirler. Allah’ın istemediği bir hayatı yaşayanlara Allah necis demişse, pis demişse onlar istedikleri kadar kendilerini tezkiye etmeye çalışsınlar onlar pistirler.