Müşrikler kuduruyordu
Âlemlerin Efendisi
aleyhissalâtü vesselâm
mescid-i haramda namaz kılıyor,
beri yanda bir müşrik gurubu
oturmuş konuşuyorlardı.
Mevzû,
Sevgili Efendimiz’di
aleyhisselâm
Ne yapmalı,
ne etmeli, Onun yaktığı
(bu islâm meş’alesini)
söndürmeliydi bir
an önce.
Ama bir şey yapamıyorlar,
bunun için de öfkeden
kuduruyorlardı.
Ebû Cehil kâfiri,
Hiddetle yandaşlarına dönüp;
Yetti gayri. O secdeye gitsin, koşup
ensesine ayağımla basacağım,
göreceksiniz!
dedi.
Öbürleri teşvik ettiler:
Tabii ya, geç bile kaldın.
Az sonra
Server-i kâinât Efendimiz
secdeye inince, mel'un
fırladı hemen.
Koşarak gitti ve yaklaştı arkadan.
Fakat “Zınk!” diye durdu ve
yüzgeri kaçmaya başladı.
Oradakiler bir mânâ
veremedi buna.
Yaklaşınca sordular:
Hayrola, ne oldu sana böyle?
Neden kaçıyorsun?
Görmediniz mi?
Neyi görecektik?
Ateş deryasını
Hayretle birbirlerine baktılar.
Biz bir şey görmedik yâ Ebâ Cehil.
Yâhu Onunla aramızda
(büyük bir Ateş deryası)
peydah oldu. Bir adım
atsaydım yanardım,
dedi.
Az önce iri iri lâflar eden Ebû Cehil,
şimdi zelil ve hakir duruma
düşmüştü.
Peki ibret almış mıydı?
Hayır. Zira bu,
Nasip meselesiydi