Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İŞTE MÜSLÜMANLARA YAPILANLAR...Guantamono.. (1 Kullanıcı)

topluiğne

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Ağu 2009
Mesajlar
3
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
nerelerdesin zırttttt zorttttttt gözükmüyorsun ::D zırttttlamaya geldin yine beni görünce kacma ::D ısırmam
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Birgün annemin yanına dönmeyi ümit ettim.



ABD terörist olduğuna karar verip Küba`daki üssü Guantanamo`ya götürdüğünde henüz 12 yaşındaydı. O çocuk 7 yıl sonra serbest bırakıldı. Çocuğun ilk sözü ise şu oldu: Bir gün annemin yanına dönmeyi ümit ettim. ABD`nin Guantanamo tutukevinden 3 gün önce serbest bırakarak ülkesi Afganistan`a gönderdiği Muhammed Cevad, tutuklanıp Guantanamo`ya gönderildiğinde 12 yaşında olduğunu söyledi.

Britanya`nın saygın gazetelerinden The Times`ın internet sitesinde yer alan mülakatta Cevad, tutsak olarak geçirdiği 7 senesini anlattı.
2002 yılının Aralık ayında, 12 yaşındayken, Amerikan özel kuvvetlerini Kabil`e götürmekte olan bir cipe el bombası attığı şühpesiyle gözaltına alınan Cevad, olayda iki asker ve bir çevirmeni yaralamakla suçlanıyordu.

İlk olarak Kabil`in kuzeyindeki bir hava üssüne götürülen Cevad, daha sonra ABD`nin Küba`daki tutukevi Guantanamo`ya nakledilmişti. ABD`de görülen davada hakimin, baskı altında ifade verdiğine hükmetmesinin ardından Cevad serbest bırakılmıştı.

AFGANİSTAN`DA OLMAK HAYATIMIN EN MUTLU ANI
Guantanamo`da 6 yıl olmak üzere toplam 7 yıl süren tutukluluk halinden sonra memleketinde ailesi ve arkadaşlarıyla bir araya gelen Cevad, “Bütün bunlardan sonra Afganistan`da olmak hayatımın en mutlu anı” dedi.

Cevad, “Hiçbir şey yapmadım, beni boş yere aldılar. Tek yapabildiğim bir gün özgür kalıp ülkeme, annemin yanına dönmeyi ümit etmekti” diye konuştu.

Aile dostlarının anlattığına göre Cevad, ülkesine döndüğünde, aradan geçen sürede çok değiştiği için annesi tarafından tanınmamış. Heyecandan bayılan kadın, ancak oğlunun başındaki doğum izini görünce ikna olmuş.



Aile dostları Cevad`ı dokuz ay boyunca aradıklarını, başına ne geldiğini öğrenemediklerini söylüyor. Annesi onun Guantanamo`da olduğunu Uluslararası Kızılhaç Komitesinden bir yetkilinin evlerine yaptığı ziyaret sırasında öğreniyor.

Guantanamo`da mahkumlara işkence edildiğini, yemek verilmediğini ve uyutulmadıklarını anlatan Cevad, İslam`ın ve Kur`an-ı Kerim`in aşağılandığını da öne sürdü.

HERŞEYİ ANLATACAĞIM
Yaşananların tümünü Kabil`de düzenleyeceği basın toplantısında anlatacağını belirten Cavid, “Hapisteydim ve hiç mutlu değildim. Beni tehdit ettiler. Bunların hepsini anlatacağım” diye konuştu.

Avukatı Eric Montalzo, yaşına rağmen Cevad`a yetişkin gibi davranıldığının altını çizdi. Amerikalı yetkililer, Cevad`ın Guantanamo`dan bırakılan en genç tutsak olduğunu kabul ediyor, ancak Cevad`ın yakalandığında 18 yaşında olduğunu savunuyor.

Muhammed Cevad`ın geleceğe dair planlarının başında eğitim almak geliyor. Cevad, “önce ülkesinde, sonra `belki` yurt dışında eğitim alarak doktor olmak istediğini` söylüyor.




 

esma34

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ağu 2009
Mesajlar
36
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
ya arkadaşlar ben dayanamıyorum bu görüntülere
Allah yardım etmiştir inşallah
bir yandanda düşünüyorum NE BÜYÜK İMTİHAN...
Ben veya ailem kaldıramazdı böyle birşeyi herhalde...
 

edam005

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Ara 2008
Mesajlar
982
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
paylaşımın için sağolasın kardeşim mürmüdük..
(onlar istesede istemesede .Allah nurunu elbet tamamamlayacaktır.)..
Bu ayet bana öyle huzur veriyorki...kardeşlerimizin çektiklerinin Rabbimin yanında mükafatı büyük...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
KKTC'de çirkin girişim ?



Rumların Kıbrıslı Türklere yaptığı zulme son vermek için "Allah Allah" sesleriyle şehid ve gazi olan Türk askerinin ruhu bakın nasıl incitiliyor.



KKTC'de Kur'an Kurslarını hedef alan açıklama ve eylemleriyle Kıbrıslı Türklerin din eğitimine engel olmaya çalışan Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası'na tepkiler çığ gibi büyüyor.
Yasa dışı Kur'an kursları verildiği iddia edilen Akova, Değirmenlik ve Alayköy sakinlerinin oluşturduğu "İnancıma ve Din Özgürlüğüme Sahip Çıkıyorum Hareketi", Kuran kurslarına karşı eylem yaptığı ve köylerde kuran kurslarının verildiği okullardaki sınıfları işgal ettiği gerekçesiyle Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası'nın (KTÖS) önüne siyah çelenk bıraktı.
Hareket üyeleri ellerindeki ellerinde "Dinimiz İslam öğrenmek hakkımızdır" ve "Kıbrıs Türkü Müslüman'dır""İnancını bilmeyen kendini asla bilemez "Bilmek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır", yazılı pankartlar taşıdı.
"İnancıma ve Din Özgürlüğüme Sahip Çıkıyorum Hareketi" pankartlarla sloganlar atarak KTÖS Lokali önüne yürüdü ve burada yaptıkları açıklamaların ardından sendika önüne siyah çelenk bıraktı.
"Şeriat düzeni istemiyoruz"
KKTC polisinin geniş önlem aldığı olayın ardından KTÖS yetkilileri, çelengin gerçek sahibinin, Türkiye'nin Lefkoşa Büyükelçiliği olduğunu iddia ederek, çelengi Büyükelçiliğe bırakma kararı aldı. Büyükelçilik önüne giden grup, "Ankara elini yakamızdan çek", "Son son son işgale son", "Ankara biz senin kuklan değiliz" ve "Şeriat düzeni istemiyoruz" sloganları atıp alkışlarla Büyükelçiliği protesto etti.
Sendikacılardan ilginç savunma
Sendikacılar, Türkiye'nin 1974'te adaya Kıbrıs Türk halkını korumak için geldiğini ancak şimdi yok etmeye çalıştığını savunurken Türkiye'yi protesto ettiklerini söyledi.
Sendikacılar, "Bu ülke bizim, bunu herkes böyle bilecek" diyerek, ileri sürdükleri "Taşıma nüfusla irade değiştirilmesine ve Türkiye'nin dayatmalarına" öğretmenlerin izin vermeyeceğini söyledi. Ferdi Sabit Soyer liderliğindeki Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Gençlik Örgütü, bugün, "Geçmişin Karanlığı Geleceğe Işık Olamaz" sloganıyla, tarih kitaplarının değiştirilmesi ve zorunlu din eğitimini protesto eylemi yaptı. CTP Gençlik Örgütü Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı'na yürüdü.



Milli Gazete Online


 

edam005

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Ara 2008
Mesajlar
982
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
uzun zamandır kıbrısdan bunu bekliyordum..
çirkinleşen yüzünü görmemek için kör olmak gerekiyordu ki artık aşikar oldu......
asimile olmuş güya( rum zihniyetli )türküm diyenlerin işi daha da büyütecekleri muhakkak..
görelim mevla neyler neylerse güzel eyler
bu işin altından daha neler çıkacak bakalım...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
61656.jpg




Talat: Kuran Kursları rahatsız edici


Kıbrıs'ta ikinci tur görüşmeler öncesinde konuşan KKTC Cumhurbaşkanı, kur'an kurslarını "Son derece rahatsız edici" buluyormuş


31 Ağustos 2009

Adada ikinci tur görüşmeler öncesinde soruları cevaplayan KKTC Cumhurbaşkanı Talat, Kıbrıs'ta kalıcı bir bölünmenin giderek daha güçlü bir olasılık haline geldiğini söyledi.

Talat KKTC'de açılan kuran kurslarıyla ilgili olarak ta "Son derece rahatsız edici, gidişatı kötü görüyorum" diye konuştu.

Talat şunları söyledi: "Son derece rahatsız edicidir. Ve bu ülkede ilk defa çıkmıştır. Bunun olmaması lazım. Bunun doğru olanı da, din eğitiminin okullarda verilmesidir. Okul zamanı verilmesidir. Yaz tatillerinde değil. Gidişatı kötü görüyorum. Kıbrıs'ta olmayan şeyler oluyor."

Kıbrıs'ta 3 Eylül'de başlayacak olan ikinci tur görüşmeler öncesinde müzakerelerde gelinen aşamayı da değerlendiren Talat,"Görüşmeler sonsuza kadar sürmez. Dur diyeceğimiz nokta mutlaka olacak" ifadesini kullandı.

"Kalıcı bölünme gün geçtikçe daha güçlü bir ihtimal haline geliyor" diyen Talat, Kıbrıs satılıyor iddialarına karşı çıkarak "Kimse endişe etmesin, Kıbrıs'ta Kıbrıs Türkünün ve Türkiye'nin aleyhine olacak bir anlaşma olmaz. Karşılıklı kabul edilebilir bir anlaşma peşindeyiz. Bu anlaşma da Kıbrıslı Türklerin ve Türkiye'nin aleyhine olamaz" dedi.
 

kasım hadi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2007
Mesajlar
5,714
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
56
bu zülmün elbetteki bir hesabı olacaktır.
o güne kadar ALLAHIM sen bizlerin imanımızı ve sabrımızı kuvvetlendir.amin.
selametle
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
zolu41b008e841b008e9by.jpg



CIA'in işkence uygulamalarında yeni iddia





ANKARA (A.A)
Dünya çapında faaliyet gösteren İnsan Hakları için Doktorlar (PHR) örgütü, Amerikan Merkezi Haberalma örgütünün (CIA) çalıştırdığı doktorların, şimdiye kadar bilinenlerden daha fazla CIA'nın gizli "işkence programında" yer aldığı suçlamasında bulundu.

İngiliz The Guardian gazetesinin internet sitesinde yayımlanan habere göre, ABD'nin terör zanlılarını tuttuğu Guantanamo, Ebu Garib, Bagram ve diğer gözaltı tesislerindeki işkence iddialarında doktorların rolünü araştıran PHR, CIA'nın "geliştirilmiş sorgulamalarını" izlemeleri için çalıştırdığı doktor ve psikologların insanlar üzerinde yasa dışı deney yapmaya yaklaştıklarını, hatta belki de yaptıklarını kaydetti.

Bu doktorların CIA'nın sorgulama tekniklerinin etkinliği üzerine çalıştığını belirten PHR, sağlık uzmanlarının, CIA'nın gizli "işkence programı"nın geliştirilmesi, uygulanması ve yasal gerekçelendirilmesinin her aşamasında yer aldığını bildirdi.

PHR'nin "İşkenceye Yardım"a ilişkin son raporunda, doktorların CIA'nın sorgulama tekniklerini, etkili olup olmadığını belirlemek üzere aktif olarak izlemesi ve rızaları olmadan gözaltındakileri denek olarak kullanması en ağır suçlama olarak yer aldı.

Raporda, doktorların bu tür verileri toplamasının da "yasa dışı deney"i işaret eden bir uygulama olduğu belirtildi.


NÜRNBERG YASASI


Her tür ortam ve zamanda, insanlar üzerinde rızasız yapılan deneyler 1947'den bu yana, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerin kullandığı doktorların yargılanması sonrası çıkarılan ve 10 ilkeyi içeren Nürnberg yasası uyarınca yasak.

Cenevre anlaşmaları da mahpuslar ve savaş esirleri üzerinde tıbbi deneyleri yasaklarken, bunu "ağır ihlal" olarak niteliyor.


AMERİKAN TABİPLER BİRLİĞİ


ABD'deki doktorların en büyük meslek örgütü Amerikan Tabipler Birliği de doktorların rolünün araştırılması konusunda Barack Obama yönetimi ve resmi kurumlarla diyaloğa açık olduklarını belirterek, "doktorların işkence ve sorgulamaya katılmasının temel etik ilkelerin ihlali" olduğunu vurguladı.

Uluslararası Kızılhaç örgütünün Nisan ayında basına sızan bir raporunda, CIA'nın sorgulamada suda boğulma hissi verilen "waterboarding" uygulaması sırasında görevli sağlık personelinin esirin parmağına yerleştirilen nabız ölçer bir aletle oksijen doygunluğunu izlediği ortaya çıkmıştı.

Kızılhaç bu tür uygulamaları "tıbbi etiğin ağır ihlali" olarak kınamıştı.

PHR başta insanlar üzerindeki deneylerle ilgili suçlamalarına dayanak olarak, mahkemelerin baskısı sonucu iki hafta önce ancak ağır biçimde sansürlü olarak yayımlanan, CIA'nın kendi müfettişinin hazırladığı 2004 yılına ait sorgulama yöntemleriyle ilgili raporunu alıyor.

CIA'nın, şimdi dünyada yaygın biçimde işkence iddialarını gündeme getiren programında yer alan doktorlar için resmi soruşturma açılmasını isteyen bu tıbbi etik örgütü, bu programlara kaç doktorun katıldığını, neler yaptıklarını, ne kayıtlar tuttuklarını, ne gibi "bilimsel" uygulamalar yaptıklarını bilmek istiyor.


03.09.2009
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
KIBRIS TÜRKLERİNE KARŞI HAÇLI OPERASYONU!



Kıbrıs'ta bir süredir din dersi kurslarına yapılan baskı konuşuluyor. Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası'nın (KTÖS) yasal mevzuata uygun açılan din kurslarına baskın yapıp eğitimi engellemesi tepki görüyor.

Kıbrıs halkının din eğitimi konusundaki sıkıntıları sürüyor. Önceki yıllarda polislerin bastığı din dersi kursları bu sefer bir öğretmen sendikasının hedefinde. Kursların, laikliğe ve Atatürkçülük'e aykırı olduğu iddiasıyla KTÖS mensubu bir grup öğretmen, Din İşleri Başkanlığı (Kıbrıs Müftülüğü) ile Milli Eğitim ve Spor Bakanlığı'nın imzaladığı protokolü görmezden gelerek kursları bastı.

Bunun üzerine çıkan tartışmalar Kıbrıs'ta ve Türkiye de de yankılanarak özellikle din'i hassasiyet taşıyan keisimlerin Kıbrıs'ta neler oluyor ? sorularını beraberinde getirdi..

İşte bizde bu açıdan sizlere KIBRIS ve Kuran Kurslarına dolayısı ile İslam'a karşı gerçekleşen adı konulmuş bilinçli operasyonun hangi merkezlerce yürütüldüğünü araştırdık ve analiz ettik.

Talat: Kur'an kursları Kıbrıs'a yakışmıyor..

Tartışmalara KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ta dün Milliyet'e yayınlanan bir röportajında dolaylı olarak katılmıştı. Talat Milliyet'e verdiği demeçte Kur'an Kurslarıyla ilgili olarak şöyle konuşmuştu:

"Son derece rahatsız edicidir. Ve bu ülkede ilk defa çıkmıştır. Bunun olmaması lazım. Bunun doğru olanı da, din eğitiminin okullarda verilmesidir. Okul zamanı verilmesidir. Yaz tatillerinde değil. Gidişatı kötü görüyorum. Kıbrıs'ta olmayan şeyler oluyor."

Bunu söyleyen Cumhurbaşkanı Talat'a sormak istiyoruz

Kıbrıs Türk Gençliği hangi maksatla İstanbul'a götürüldü?

Ayşe KOCATÜRK isimli yazar buna şu şekilde cevap veriyor

'İstanbul’a götürülen gençlerimiz, diğer taraftan Rum Patiriği Barthelomos’a ziyarete götürüldüler. Çünkü, yeni moda olarak çıkarılan “Dinler arası diyalog” sloganı ile Hristiyanlığın, Kıbrıs Türk çocuklarına da sevdirilmesi hedeflenmiştir...'

Kıbrıs Türklerine Hristiyanlık aşılayan Mistyonerler için neler yaptınız?

İşte Kıbrısta yayın yapan Volkan Gazetesinin gündeme taşıdğı misyonerlik faaliyetleri ve İslamın Kıbrıs Müslümanlarından nasıl soyutlandığının en güzel örneği ...

-Ada’da bu faaliyetler gerçekleşirken, 2008 yılının daha başlarında kiliselerin eksenine sokulmak istenen Kıbrıs Türklerinin son durumunu büyük bir cesur yüreklilikle neşreden Volkan gazetesi, 2 Ocak 2008 tarihinde, uzun bir dönemden beri KKTC′de devam eden Histiyanlık propagandası eğitiminin ve ayinlerinin son günlerde daha da yoğunluk kazandığını kamuoyuna duyurdu.

Devamla, “Kilise evlerde yapılan eğitim ve ayinler, apartmanlara ve konferans salonlarına taşındı. Gazete muhabirlerimizin araştırmaları sonucu, 25 Aralık akşamı 19.30- 22.00 saatleri arasında Lefkoşa′da Ortaköy′de bulunan "Major Konferans" salonunda büyük bir ayin düzenlendiği ve bu ayine yaklaşık olarak 100 kişinin katıldığı öğrenildi. Ayini, Andrew Mackenzie Swanson ile eşi Daphne Jean Swanson yönetirken, ayinde org eşliğinde İngilizce ve Türkçe olarak ilahiler okundu; Hristiyanlık propagandası ve eğitimi yapıldı. Ayine katılanlara Türkçe bröşürler dağıltıldı. KKTC′de Hristiyanlık propagandası ve eğitimi yapan Swanson çiftinin avukatlarının Emine Erk olduğu ve Swanson çiftinin çok sık olarak Başbakanlık Müsteşarı Öntaç Düzgün ile de görüştükleri öğrenildi.

Öntaç Düzgün ile yaptıkları görüşmelerde, Hristiyanlık′ta mezhepler bulunduğunu ve kendilerinin “Genişletilmiş İncil” mezhebine bağlı olduklarını belirtip, Lefkoşa′da kilise açmalarına izin verilmesini istediler.

Bu faaliyetlerin sürdürüldüğü Kıbrısın Kuzeyinde bu misyoner çiftin KKTC tarafından en üst düzeyde ağarlanması acaba ? sorularını gündeme getirmiş ve AB uğruna verilen bu tavizlerin bir göstergesi olarak tarihe geçmiştir.Türkiye Kıbrısta bu hadiseler yaşanırken neler yapıyor diye sormaya gerek duymuyoruz çünkü; Türkiye'de misyonerlik faaliyetleri bugün tam anlamı ile tarihin en mükemmel seviyesinde serbestlik yaşarken Kıbrıs'a bu şekilde bir müdahalesi söz konusu olmayacaktır.Velhasıl aynı şekilde Türkiye de de başörtülü genç kızlarımız halen daha çağdışı bir yöntem ile Üniversitelerden uzaklaştırılmakta olup Hiristiyan Batı kültürünün ürünü olan giyim tarzları özendirilerek Müslüman Türk Gençliği asimile edilmektedir.



xxx2.jpg

Öte yandan aynen Türkiyede ki başörtüsü sorununu ve Kuran Kursları hadisesinde yaşanılan sıkıntılar Kıbrıs'ın adı Türk olan kesiminde de yaşanılan asimilasyon örneği veyahut adını tam olarak koymak gerekirse İSLAM DIŞI'LIK çağdaşlık adı altında sürdürülüyor.KKTC'de kur'an ve Din eğitimine karşı sürdürülen operasyonlarda adı KTÖS olan bir sendika ve üyesi bulunan bazı öğretmenler başı çekiyor. Bu sendika ve destekçilerini ortak hedefi Türklerin ve Rumların ortaklaşa yaşayacağı 'BİRLEŞİK BİR KIBRIS' ve İslamdan arınmış bir Kıbrıs.
KTÖS İsimli sendikanın internet sitesini incelediğimizde batı tandanslı İngiliz uyruklu etolog, yazar, evrim kuramcısı RİCHARD DAWKİNS'e raslamaktayız .KTÖS din'e karşı başlatılan operasyonunda bu adamın bir söylemini kendine prensip edinmiş görünüyor. Ve aynen siteden aktarıyoruz

RİCHARD DAWKİNS der ki: " Çocuk siyasi ve ekonomik olarak nerede duracağını bilecek yaşta değildir. Aynı şekilde din konusunda da nerede duracağını bilemez. Çocuğun dini vardır diyemezsiniz, sadece çocuğun ailesinin dini vardır. Çocuk olgunluk çağına gelmeden siz ona kendi dininizi veya bir başkası kendi dinini baskı ederse, bu çocuğun kişilik ve gelişim haklarına saldırı olur. Bu durum çocuk sömürüsüne girer ki, suçtur.

Bu görüşü benimseyen Batıcı bir görüşün Kıbrıs'ta ki Mümessili olan KTÖS kıbrıs'ta hem Osmanlı hemde 1974'te verilen mücadelenin ruhunuda dinamitlemiş olmaktadır.

Sanırım KTÖS'ü açıklamak için tüzük'lerinde yer alan aşağıda ki sözler yetecektir.

'KTÖS Kıbrıs’ın bir bütün olarak Avrupa Birliği üyesi olması ve bir kültürler mozaiği olan Avrupa Birliği’nin ilke ve normlarının hayata geçmesi için mücadele etmektedir'

YAŞASIN BARIŞ VE BIRLEŞIK KIBRIS IÇIN ORTAK MÜCADELEMIZ!
YAŞASIN YUNANISTAN, TÜRKIYE VE KIBRIS HALKLARININ KARDEŞLIĞI!
YAŞASIN BARIŞ!


KKTC'de İslam'ın öğrenilmesine karşı çıkan sözde aydınlar;ve KTÖS

Güzelyurt'ta düzenlenen Rum'un ayinine neden ses çıkarmazsınız?


8724906.jpg

Avrupalı Hristian misyonerlerinin cirit attığı Kıbrıs Türk kesiminde İslam toplumsal hayattan dışlanması sonucunda bir sürü gencin hristiyan Rumların tarafına geçerek din değiştirdiği bilinen bir gerçek olmakla beraber Rum kiliselerinin aktif bir biçimde Kıbrıs Türk tarafında her türlü serbestlikle çalıştığı ve faaliyetlerini sürdürdüğü de biliniyor ..İşte Rum Haçlı Kiliselerle ilgili sadece 30 Rum'un listede isimleri olmamasından dolayı geri çevrilmesi bile bakın hangi mecralarda tartışılıyor ? İşte aşağıda ki haber ve yorum sizin...

Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Dimitris Hristofyas, bugün başlaması planlanan müzakere sürecinin ikinci turunu son anda bir hafta erteledi. Hristofyas, bir grup Rum’un önceki gün KKTC’deki Aziz Manas Kilisesi’ndeki ayine katılamamasını gerekçe gösterdi.

RUM lider, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın önceki gün ortaklaşa yaptığı ‘vakit kaybetmeden anlaşma’ çağrısına erteleme kararı alarak cevap verdi. Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile buluşan Hristofyas’ın sözcüsü aracılığıyla açıkladığı erteleme kararı ve gerekçesi KKTC Cumhurbaşkanlığı’nı tatmin etmedi. KKTC Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Hasan Erçakıca, Hristofyas’ın ertelemeye gerekçe gösterdiği sınır kapısından geçemeyen Rumların, kendi aralarındaki sorunlar nedeniyle ayine kaçırdığını açıkladı.


30 Rum ayine katılamadı
Rumlar, 5 yıldır Güzelyurt ilçesindeki Aziz Mamas Kilisesi’nde 2 gün süren ayin düzenliyor. Rum ‘hacı adayları’ önceki gün KKTC ile Rum kesimini birbirine bağlayan 6 sınır kapısından normal bir şekilde geçerek ayine katıldı. Halen kapalı olan Yeşilırmak kapısında da BM aracılığıyla isim listeleri verilerek geçiş planlandı. Bir grup Rum, BM listesinde isimleri bulunmamasına rağmen kapıdan geçmeye kalktı. Türk polisinin listede isimleri bulunmayan 30 kişiyi geri çevirdi.
Rum kesimi hiristiyanlığı ön plana alarak gerçekleştirdiği ve AB destekli sürdürdüğü faaliyetlrine devam ederken hem Türkiye hemde Kuzey Kıbrıs Türk Müslümanlarına karşı meydan okumasını sürdürüyor.Halbu ki Kıbrıs tamamı ile Türk adası olarak Osmanlıdan günümüze dek varlığını sürdürmüş ve bugün AB sevdası uğruna elimizden tam anlamı ile çıkarılmak istenen bir konuma gelimiştir
İşte yıllardır AB kapısında dilenen ve AB'ye girmek için çabalayanların Kıbrıs ve tarihi olarak Türkiye'nin hinterlandı içerisinde yer alan bölgelerde ki etkisizliğine örnek teşkil edecek davranışları AB haçlılarına faaliyet alanı doğurmuş ve bugün gelinen aşamada hem Türkistan hem Kıbrıs ve bütünü ile İslam alemi Haçlı Misyonerlerinin kuşatmasına açılmıştır.
Kıbrısta yaşanan son gelişmelere bu açıdan bakacak olur AB haçlı komisyonlarında planlanan hadisenin tam anlamı ile ihanete ortak olan bazı kesimlerle birlikte gerçekleşen hirstiyanlaştırma operasyonunun bir parçası olduğuda görülüyor. Yakın bir gelecekte Kıbrıs' Türk Müslümanlarının tam anlamı ile asimile edilip dinden uzaklaştırılması sağlanacak ve hem kuzey hemde güney kıbrıs'ın birleşik bir KIBRIS olarak Haçlılar için Akdenizde bulunan EN öenmli merkez üssü konumuna getrilecektir.

KTÖS'ün öncelikle kendisini hangi medeniyete bağlı hissetiğine karar vermesi gerekiyor.

Batı -Haçlı medeniyetini yoksa Türk-İslam medeniyeti mi?Zaten sorunların başında da bu yatmaktadır.​


AKP'li Türkiye'nin bugüne kadar Kıbrıs sorununa yaklaşımı hususunda ki son derece tutarsız politikaları sonucunda yaşanılan kaos Kıbrısta ki gerçek dinamikleri yerinden etmiş ve bunun yerine AB ile ortaklaşa sürdürülen çözüm KKTC'ye dayatılmıştır.Kıbrıs Akdenizde bulunan son derece mühim ve stratejik mevki konumu ile her dönem sorunların yaşadığı yer olmuştur.Şunu açıkça bildirelim ki Kıbrıs'ı kim eline geçirirse Akdeniz hakimiyetini de eline geçirmiş olur.Kıbrıs üzerinde hem AB-D'nin hem İsrail'in hem de Rusların planları vardır .Ve bu planlara alternatif bir çözümün merkezi yine ANADOLU'dan başka bir yer değildir.Türkiye mevcut potansiyelini AB-D politikalarına indexleyerek oldukça büyük zaman kaybına uğramış ve KIBRIS'ı kaybetmekle karşı karşıya kalmıştır.Osmanlının yani tarihin KIBRIS ile ilgili uyguladığı politik süreci işletmesi gerekli olan bir Türkiye kesinlikle kendi planları ile bu meselede yer almalıdır.

Irak'ı Afganistan'ı ,Flistini Türkiye'nin milli davası olmaktan çıkaran unsur ile Musul,Kerkük,Batı Trakya ve Kıbrıs'ı milli davamız olmaktan çıkaran merkez aynıdır.Özellikle Kıbrıs'ta 'altın vuruş' yapmak isteyen misyoner teşkilatlar ve Avrupa Birliği bu meseleninde çözümüne en büyük engeli teşkil ederler.Velhasıl AB'de aynen misyoner teşkilatı gibi çalışmaktadır.



 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Son Söz'ü Büyük Doğu Mimarına bırakıyoruz. ve İşte;
Necip Fazıl'a Göre Kıbrıs .......




necip-fazil-kisakurek-genclige-hitabe.jpg
(Bu "Kıbrıs Beyanatı", "BD Yayınları" arasında çıkan "Konuşmalar" isimli eserden iktibas edilmiştir.

KIBRIS BEYÂNATI

*** Bir muhasebe yapmak gerekirse bize göre Kıbrıs meselesini nasıl değerlendirirsiniz?

- MEMLEKETTE hemen her davada olduğu gibi, Kıbrıs meselesinde de, haysiyetli bir anlayış bulunduğuna kani değilim. Yirmi yıllık Kıbrıs çıbanı patlak verdi vereli, aylar geçtiği halde, ortada hâlâ meselenin peçesini kaldırabilmiş bir kalem veya ağız göremiyorum. Mesele dâima bakireliğini muhafaza etmekte ve benim bu zamana dek susmaktaki zaman kaybım, teşhis bakımından herhangi bir gecikme ifâde etmekten uzak bulunmakta...

Türk’e göre Kıbrıs, "yurtta sulh, cihanda sulh" gibi pasiflerin pasifi ve hertürlü taarruz potansiyelinden yoksun, bütün derdi nefsini müdaafadan ve kabuğuna çekilip oturmaktan ibaret bir telakki gözüyle... Evet, böyle bir telakki gözüyle kocaman bir "hiç"tir.

Başta Araplar ve Osmanlılar tarafından, içeride tam bir oluştan sonra dışarıyı ve dünyayı kendisine irca, yani taarruzî bir gâye uğrunda feth ve teshir edilen Kıbrıs, ancak böyle bir davranış gözüyledir ki, her şeydir.

***Kıbrıs ekenomisi ve stratejisi hakkında çok şey söylendi, fakat "etnik" bakımdan değeri nedir?

-HAKİKAT adına çekinmeden bildirelim ki, Kıbrıs Türklerinin (etnik) Türk kanadında mevkii -iyiler ve halisler daima müstesna- Türk ruhunun gerçek ve sağlam nescini vâdetmekte zayıftır. Ve zaten mesele, 80-90 bin Türkü kurtarmaktan ibaretse, Balkanlardan Ortaasyaya kadar milyonlarca esir Türk yaşarken böyle bir rizikoya girmeyi emredici bir imtiyaz ve hususîlik arzetmekten uzaktır.

***Kıbrıs üzerinde emeli olan devletlere göre Kıbrısın durumu nedir?

- SORUNUZU, Yunan ve İngilize göre, Amerika ve Moskofa göre, Araplar ve İsraile göre Kıbrıs şeklinde bölümlere ayırarak cevablandırayım.

Yunana göre Kıbrıs; efendileri hesabına, tepesine "Büyük Yunanistan ve Elenizm" yazılı putlu bayrağı dikilmiş (fantazik) ve hayalî bir bekçilik kulesinden başka birşey değildir. O, Kıbrısı, tek başına ne bir atlama taşı diye kullanabilir ne de bir iç oluşun sınır karakolu olarak muhafaza edebilir.

İngilize göre Kıbrıs; İngiltere, Sultan Abdülhamidden âriyet suretiyle aldığı Kıbrısı, Asya ve Afrikadaki İmparatorluğunun dalyan bekçiliği kulubesi olarak, İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar muhafaza etti ve bu savaşı kazanmasına rağmen İmparatorluğunu kaybedince artık bu yükü taşımaktan vazgeçti; orada bir iki noktayı elinde ve emrinde bulundurmakla yetindi. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Kıbrıs, ortada kaldı; ve (stratejik) bakımdan gözleri kendine dönük olup da el uzatmaktan çekinen büyük kuvvetlerin ses çıkaramayacağı bir kukla devlet haline getirilmekten başka bir tasviye şekline imkân bırakmadı.

Amerikaya göre Kıbrıs; İkinci Dünya Savaşı arkasından, onun, bayrağını dünya çapında bir hakimiyet sahasına dikme sevdasına düşmüş olması bakımından, birinci derecede kıymet sahibi bir kontrol, murakabe, müdahale ve gerektiğinde taarruz merkezidir; bütün yükü karşılıksız çekilecek bir (strateji) noktasıdır... Batılı diplolamatların Kıbrısı, "batırılamaz kocaman bir uçak gemisi" diye vasıflandırmaları yerindedir. Ve işte 6. filoyu; daima arkalarında gezen ve hep sayıları arttırılan Moskof deniz kuvvetlerinin Akdenizde mevcut hikmetleri de, bu noktaya, bu noktanın belirttiği mânâya bağlıdır.

Moskofa göre ise Kıbrıs; şimdilik (tez) ve (aksiyon) Amerikada, (antitez) ve (reaksiyon) kendisinde olarak tam tersidir. Moskofun, Kıbrıs etrafında her Amerikan adımını çelmelemek, işi çıkmaza sokmak ve o havzada bir kargaşalık zemini sürdürmekten gayrı hiçbir politikası olamaz; ve üçüncü dünya savaşını açmak kararını vermedikçe elinden hiçir şey gelemez. Kıbrısta hakimiyet kaydedecek bir Amerikalı eli, Sovyetlere göre, Bakü ve İran petrollerinden Arap yarımadasına ve Şimal Afrikasına kadar dünyanın şah damarı olan petrol sahasını, avucunda tutmak mânâsına gelir ve bu elin mutlaka bileğinden kavranması gerekir. Bu noktadan idrak edilmesi gerekir ki, KIBRIS’IN BÜTÜN EHEMMİYET VE KIYMETİ, AMERİKA İLE RUSYA ARASINDADIR.

***Ortadoğu açısından Kıbrısın ehemmiyeti?

- ARAPLAR ve İsraile göre Kıbrısı değerlendirirken bu soruya ister istemez geleceğiz. Kıbrısta fethedilemez bir kal’a halinde Amerikan üslenmesi İsraili mesut edeceği kadar, petrol havzasındaki Arap dünyasını berbat eder. Zira oradan desteklenecek ve İsrail topraklarından hız alarak gelişecek bir toslama, Irak, Hicaz ve Libya müsellesinin çerçevelediği büyük ve hayatî madde "petrol" sahasını her an kontrolü altına alabilecek bir harekete yolaçabilir. Hatta Kıbrısa istinatlı bir kontrol, herhangi büyük bir inkişaf ve ihtilât takdirinde İran ve Kafkas petrollerine kadar yalayıcı bir sınır çizebilir.

O HALDE İSRAİLE, KIBRISTA AMERİKAN ÜSLENMESİNİ ELİNDEN GELDİĞİNCE KOLAYLAŞTIRMAK, ARAPLARA DA ENGELLEMEK DÜŞER.

TÜRKE GÖRE KIBRIS; ESASTA BİR "LÜZUMSUZ" VE "DEĞERSİZ"İN, ARTIK KAT’İ BİR LÜZUM VE DEĞER HALİNE GETİRİLDİĞİ VE BİR HATANIN DOĞRU OLARAK YÜRÜTÜLDÜĞÜ NOKTA OLMUŞTUR. TERS VE YANLIŞ BİR PASIN GOLE ÇEVRİLMESİ GİBİ...

Yunan için de vaziyet, gerçekleşmez bir servet gayesinin sarhoşluğuyla ana sermayesini tehlikeye düşüren ve (elenizm) rüyasını kâbusa çeviren ve sonunda kendisini apışmış bırakan hayali bir hedef...

İngiliz için gidenin bir daha gelmiyeceği hakikatini ihtar edici ve buna rağmen biraz tutunmayı ve geleceği kollamayı tavsiye kılıcı bir bekleme iskelesi...

Amerika ve Rusya hesabına da karşılıklı (aktivite-harekiyet) yolları bakımından hayatî kıymet...

Neticede İsrail ve Araplar için, birinin Amerika, öbürünün de ister istemez Rusya taktiğine yardımcılığını gerektiren en nazik bir mevkii...

İşte, bize, Kıbrıs hareketi sırasında gayet sıcak ve fedakar bir yüz gösteren Arap dünyasını, kavimler arasındaki din birliği yanında, bu ölçüye bağlı görmek lâzımdır. Amerikanın Kıbrıs davasında oynayacağı son rol billurlaşıncaya kadar, İslam ve Arap âlemi Türkiyeye yardım çehresi göstermekle mükelleftir. Her halde, Yunan hegemonyası altnda bir Kıbrıs, bu idâre karşısına dikili bir Türk maniası Araplarca hoş görülemez. Böyle olursa, petrol idealinin tepesine br de haç bindirilmiş olur.

Amerikanın Kıbrısta üslenmesi, bugünden "oldu-bitti" ifade edici bir başlangıç olduğuna ve hatta Yunanlıdan fazla Türkü tercih ettiren bir mânâ belirttiğine göre de, kıskaca alınmış ve "ehven-i şer"ler peşinde hayat tedarikine zorlanmış ülkeler için, Kıbrısta köprübaşı kuran bir Türkiye daima tercih unsuru teşkil eder. Bizim için de bu, tercih unsuru olmak mevkii, bugünlük, nefs müdaafamızın en doğru, yahut mecburî stratejisini gösterir.

Yunanın Amerikaya omuz çevirme cilveleri yapmasındaki sebeb işte bu tercih noktasında düğümlenmekte ve neticede nasıl olsa bir teselli mükâfatı kazanacağını bilmekten gelen bir naz ifade etmektedir.

***Teşekkür ederiz Üstadım.

(1974)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Ebu Gureyb canavarı: 800 fotoğrafım daha var
Irak'taki Ebu Gureyb Cezaevi'nde yaptığı işkenceden dolayı yıl 3 hapis cezası alan ABD'li Lynndie England, “Neden pişman olacakmışım!” dedi ve cezaevinde çekilmiş 800 'hatıra' fotoğrafının daha olduğunu itiraf etti. O, dünyayı ayağa kaldıran işkence fotoğraflarında sıkça gördüğümüz ABD'li kadın asker Lynndie England. Fotoğraflar çekildiğinde henüz 21 yaşındaydı. England, hayatını anlattığı 'Tortured' (işkence) isimli bir kitap çıkardı. Dail Mail'e konuşan England, Iraklılara yaptıkları konusunda 'Onlar bize 20 kat fazlasını yaparlardı. Neden özür dileyeyim! Ben suçlu değilim, görevimi yapıyordum' dedi. Ebu Gureyb'de çekilmiş 800 fotoğraf daha olduğunu söyleyen England ayrıca, “Onları yayımlarsam Beyaz Saray sarsılır” dedi.
Amerkan tipi ahlaksız böyle oluyor demek…

“Leblebiden un olmaz
Yasemin odun olmaz
Kadın kadındır ama
Her kadın kadın olmaz”
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
10049.jpg


TİMSAHIN GÖZYAŞLARI..
ABD: Afganistan'daki ölüler için üzgün!




Beyaz Saray, Afganistan'da NATO saldırısında 90 kişinin ölmesinden dolayı üzgünmüş!




05 Eylül 2009

ABD yönetimi, Afganistan'da NATO operasyonu sırasında 90 kadar sivilin ölmesinden ötürü üzüntüsünü açıkladı.


Beyaz Saray sözcüsü Robert Gibbis yaptığı açıklamada, "Bu tür çatışmalarda can kaybı, özellikle de sivil can kayıpları olabiliyor. Tüm bu olaylarda geçmişte de üzüntümüzü bildirdik ve bildirmeye de devam edeceğiz" dedi.

Afganistan'ın kuzeyindeki Kunduz'da NATO güçlerinin mücahidlere yönelik düzenlediği hava saldırısında petrol tankerlerinin patlaması sonucu yaklaşık 90 kişinin öldüğü bildirilmişti.


Ajanslar
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
70548.jpg



İsrail çocuklar için de askeri mahkeme kuruyor



İsrail, tek suçları işgale karşı taş atmak olan Filistinli çocukları, artık askeri çocuk mahkemesinde yargılayacak.


04 Eylül 2009


İsrail, bugüne kadar tek suçları işgalcile karşı taş atmak olan Filistinli çocukları, askeri çocuk mahkemesinde yargılamaya karar verdi. Palestine Monitor gazetesinde yayınlanan haberde, İsrail Savunma Bakanlığı Merkezi Komuta başkanı general Gadi Shamni'nin, 29 Temmuz'da 1644 sayılı askeri talimatı imzaladığı duyuruldu. Talimat ''tek başına bir çocuk mahkemesi hakimi ya da çocuk mahkemesi hakiminin başkanlık ettiği bir heyet tarafından yönetilen, birinci derece askeri çocuk mahkemesi '' kurulmasını öngörüyor.


İsrail 42 yıl önce Filistin topraklarını işgal ettiğinden beri Filistinli çocuklar, yetişkinlerin yargılandığı askeri mahkemelerde yargılanıyordu. Her yıl 700'ü aşkın Filistinli çocuk İsrail askerî mahkemelerinde hakim karşısına çıkıyor ve en yaygın suçları da ''taş atmak''. Tecrit Duvarı'na taş atmak da bu kapsama dahil. Yanlarında bir avukat ya da aile üyesi olmaksızın sorguya alınan çocukların büyük çoğunluğu kötü muameleye maruz kaldıklarını ve itiraflarda bulunmaları yönünde zorlandıklarını ifade ediyor. Ayrıca soruşturmalar BM'nin İşkence Karşıtı Komitesi tarafından Mayıs 2009'da önerildiği gibi videoya kaydedilmiyor.


Şu anda İsrail hapishanelerinde, yetişkin tutuklularla ve bazen de kriminal suçlar işlemiş olan İsrailli mahkumlarla birlikte ve gayri insanî koşullar altında tutulan 342 Filistinli çocuk bulunuyor. İsrail mahkemeleriyse reşit olmayan Filistinli siyasi suçluları hiçbir surette özel olarak nazar-ı itibara almıyor ve ''itirafların'' büyük çoğunluğunun baskı ve işkence altında yapıldığını da gözardı ediyor.


İsrail genelkurmayını54n bu talimatı, çocukların yargılanması hususundaki ilk düzenleme olsa da, hüküm teamüllerinde köklü değişiklikler söz konusu değil. ''Çocuk suçluların yargılanması'' hakkındaki 132 sayılı Askerî emre göre İsrail Yetkilileri üç grup gayrıreşit tanımaktadır: 12 yaş altındaki ''çocuklar', 12 -14 yaşları arasındaki ''gençler'' ve 14-16 yaşları arasındaki ''genç erişkinler''. İsrailliler yasal erişkinliğe 18 yaşında ulaşırken, 16 yaş ve üzerindeki İşgal Edilmiş Filistin Bölgesi sakinleri reşit sayılıyor!


Son düzenleme güvenilirlik açısından bir çok şüphe doğuruyor; bazı eleştirmenler düzenlemenin uluslararası yasaya saygı kisvesi olduğunu düşünüyor


Uluslararası Çocuk Savunma örgütü (DCI) İsrail ve Filistin bölümünün avukatlarından biri olan Halid Kuzmar düzenleme hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getiriyor:


''Talimatı okuduktan sonra diyebilirim ki yeni hiçbir şey yok. Sadece kelime oyunu yapıyor ve askerî sistemlerinin gerçeklerini örtbas etmek için faydasız yüzeysel değişiklikler yapmaya çalışıyorlar. Üstelik bu talimat, düzenlemenin içinde birtakım koşulları çiğneme yolunu açabilecek olan askeri savcıya olağanüstü bir yetki de veriyor. Filistinlilerin İsrail askeri yönetimi altında yaşadığı 42 yıl boyunca gençleri korumaya yönelik bir sistem hiç varolmadı. Askeri yetkililer yeni düzenlemeler yapmak için müthiş bir gücü elinde bulunduruyor ve Filistinli çocuklara istedikleri gibi muamele ediyor."


DOĞU KUDÜS'TE TUTUKLANAN ÇOCUK



İsrail'de bulunan Sivil Haklar Organizasyonu'nun avukatı Limor Yehuda " Çocukları tutuklayan ve mahkemede gayrireşitlerle ilgilenen insanların ilgili uluslararası yasa ile belirlenen profesyonel yetiye sahip olup olmadıkları temel meseledir'' şeklinde görüş bildirdi. DCI –Filistin de aynı kaygıları taşıyor: "1644 sayılı Askerî talimat, çocuğun yasal işlemler bitene kadar hapis öncesi gözaltında tutulup tutulmayacağını belirlemek için yapılan tüm celseleri, bir 'çocuk hakimi' karşısında dinlenme gereğinin dışında tutmaktadır''. Sonuç olarak problem taş atan Filistinli çocuklar değil, bu çocukların direndiği katı askerî rejimin bitmek tükenmek bilmeyen işgal politikasıdır."
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
70627.jpg



Filipinler'de Direniş Lideri Mücahid Basilan, Esir Düstü...



Filipinler'de 30 yıldır Moro bölgesinin bağımsızlığını savunan MILF'in liderlerinden Basilan esir düstü.


05 Eylül 2009


Filipinler'de faaliyet gösteren Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) üyesi Smawtin Basilan'ın, Midsayap'taki evinde yakalandığı belirtildi.

Basilan'ın, MILF'in en çok arananlar listesinde bulunan lideri Ameril Umbrakato'nın önemli yardımcılarından biri olduğu belirtiliyor.

12 bin adamı bulunan direniş örgütü MILF, 30 yıldır Filipinler'in güneyinde bağımsız bir İslam devleti kurmak için savaşıyor.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
ABD, İsrail şov!



ABD hükümeti durdurulmalı açıklaması yapıyor, İsrail önce düşündüğünü söyleyip, sonra yeni inşaatlara izin veriyor

Obama hükümetinin yeni Ortadoğu yol haritasında ilk şart olarak ortaya koyduğu İsrail'in yasadışı yerleşimleri durdurma isteği, siyasi bir şova dönüştü.

ABDli yetkililer, 'sadece geçici bir süre için' Batı Şeria'daki yerleşimlerin durdurulması çağrıları yaparken, İsrail yönetimi bir yandan 'ha şimdi ha yarın' diyerek tüm dünyayı oyalıyor, bir yandan binlerce yeni illegal birim için onay veriyor.
Son olarak, İsrail başbakanı Benyamin Netanyahu'nun, geçici süre için durdurma kararı almadan önce yeni inşaatlara onay vereceği basında yer aldı.
Beyaz Saray sözcüsü Robert Gibbs, bu haberlerin kendilerini "hayalkırıklığına uğrattığını" söyledi.
Netanyahu'nun yardımcılarından biri ise, birkaç yüz yeni yerleşim biriminin çoktan onaylandığını, Batı Şeria'da 2500 apartman inşaatının da sürdüğünü açıkladı.
İLLEGAL YERLEŞİMLERE HERKES KARŞIYSA, NEDEN HERGÜN YENİLERİ İNŞA EDİLİYOR?
İşgal topraklarında yerleşim yerleri kurma politikası geçmişi oldukça eskiye uzanan İsrail, yıllardır uluslararası toplum tarafından kınanır. Filistin toprakları üzerine kurulan yerleşimlerin 'yasadışı' olduğuna yönelik onlarca BM kınaması, bir o kadar da mahkeme kararı olmasına rağmen, bir yandan bu yasadışı yerleşimler yükselmeye, genişlemeye ve kalabalıklaşmaya devam ediyor.
Obama'nın başa gelmesinin ardından, ABD yönetimi barış görüşmelerinin yeniden başlaması için yerleşimlerin durdurulmasını en önemli şart olarak İsrail'in önüne koydu. Bu en önemli şart, sadece geçici bir dönemi kapsıyordu, ve Doğu Kudüs'te süren yıkımları, yahudi yerleşimlerini kapsamıyordu. Buna rağmen, İsrail, zorla da olsa telaffuz edebildiği 'Filistin Devleti'nin toprakları üzerine inşa ettiği illegal yerleşimleri durdurmaya yanaşmıyor.

İsrail'in resmi verilerine göre, Doğu Kudüs ve Batı Şeria'daki 144 Yahudi yerleşim biriminde toplam 33 bin kişi yaşıyor.

İSRAİL'İN 'DİN TEMELLİ IRKÇI İDEOLOJİSİ' VE YERLEŞİMLER
"El Halil bizimdir, bizim kalacak" şarkıları eşliğinde yeni yerleşim birimleri inşa etmeyi sürdüren İsrail'in 'din temelli ırkçı ideolojisinin' özünü Netanyahu açıklıyor: "Yahudi halkı ile İsrail arasındaki ilişkinin 3 bin 500 yıllık bir geçmişi var. Yudea ve Samarya'da, İbrahim, İshak ve Yakup'tan da önceki atalarımız yaşıyordu. Oralar bizim için yabancı topraklar değil, bilakis atalarımızın ülkesi."
Netanyahu'nun Yudea ve Samarya diye bahsettiği 'vadedilmiş topraklar' sadece Batı Şeria'yı değil, kuzeydeki Cenin kentinden güneydeki El Halil'e kadar tüm bölge.
Yalnızca El Halil ve Nablus kentlerinde değil, Golan Tepeleri'nde Gazze'de ve Sina Yarımadası'nda da Yahudi yerleşim birimleri inşa edildi. 1976 yılında Sina Yarımadası'nda kurulan başlıca yerleşim yeri, tamamen Yahudilerden oluşan bir kent olan Yamit idi.
YAHUDİ YERLEŞİMLER....
Yerleşimler Filistin mahalleleri arasına yerleştirilen saatli bombalar gibi..
Yerleşimler, aralarında inşa edilen yollar ve barikatlar yüzünden Filistin köylerini, aileleri birbirinden ayırıyor.
Yerleşimler, İsrail askerlerine gerek kalmadan aşırı ırkçı yahudilerin günü birlik Filistinli çiftçileri taciz etmesinin yolunu açıyor.
Yerleşimler, varolan tüm uluslararası yasalara göre illegal.
Yerleşimler tüm dünya tarafından bir şekilde yanlış bulunuyor ve 'kınanıyor'.,
Öte yandan, yerleşimlerin 'doğal büyümesi' hız kesmeden devam ediyor.
İsrail ve uluslararası toplum ödüle layık bir siyasi şov ortaya koyarken, Filistin toprakları parça parça yahudileştiriliyor.




 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
ASDER VE YAŞ MAĞDURLARI


Günlük olaylar yazı serisi nevzatlaleli@gmail.com


Yıllardır her Ağustos ayında YAŞ Yüksek Askeri Şura toplantısı yapılır, terfi alarak bir üst rütbeye çıkacak subay ve ast subaylar ile emekliye ayrılacaklar karara bağlanır. Bu arada “YAŞ kararı ile ordudan bir takım subay ve ast subayların atıldığına” şahit oluruz.
Ordudan atılan bu subay ve ast subayların atılma gerekçesi ya irtica olarak veya disiplinsizlik suçu olarak kamuoyuna duyurulur. Kimse de olayın enini boyunu öğrenemez. YAŞ kararları kesin olup bunları yargıya taşımak da mümkün değildir.
Eğitim ve öğrenimini, talim ve terbiyesini uzun yıllar orduda almış bu subay ve ast subayların bir anda ne oldu ve nasıl oldu da irtica ile ilişkilendirildi, bunu anlamak mümkün değildir. Sonra “İrtica nedir” veya “nemenem bir şeydir” bunun da bir tarifi, bir açıklaması da yoktur. Eğer ortada bir suç varsa bunun yasalarımızda açıklaması yapılmalı ve her kes bu tarif edilen suçu işlememeli değil midir?
Söz buraya gelmişken, AKP’nin iktidara geldiği günden beri YAŞ toplantılarına katılan hükümet üyeleri olarak alınan YAŞ kararlarına “birer şerh koyarak imzaladıklarını” görüyoruz. Bu şerh bir işe yarayacaksa konmalıdır. Mesela YAŞ kararları yargıya gidebilecekse işte o zaman bir işe yarayabilir. Ama yargıya da kapalı olan YAŞ kararlarına şerh koymak pratikte ne işe yarıyor, bir bilen varsa lütfen açıklasın?
ASDER İFTAR VERDİ
İşte bu YAŞ kararlarıyla ordudan atılan subay ve ast subaylar “Gasbedilen haklarımızı aramak ve uğradığımız haksızlığı kamuoyuna duyurabilmek için…” diyerek bir dernek kurmuşlar. Bu derneğin adını ASDER, yani Adaleti Savunanlar derneği olarak söylemektedirler. Genel Başkanlığını Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi yapıyor.
Bu dernek mensupları ve dostları 22 Ağustos Akşamı İBB Florya Sosyal Tesislerinde, iftar yemeğinde buluştular ve konuları ile ilgili çeşitli açıklamalar yaptılar.
İftar yemeğinde önce toplanan derneğin Yüksek istişare kurulu; “Fatih Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Yeni şafak Gazetesi Yazarlarından Prof. Sn. Nazif Gürdoğan, YAŞ mağduru, Prof. Dr. Em. Tbp. Alb. Ahmet Alper, Prof. Dr. Em. Tbp. Alb. Nevzat Tahran, Uşak Üniversitesi Öğr. Üyesi ve İBB Başkanı Danışmanı Prof. Em. Dz. Öğr. Bnb. Sn. İskender Pala ve diğer üyelerin iştirakleri ile…” toplandı ve aşağıya özet olarak aldığım açıklamaları yaptı.
ASDER’İN ÇALIŞMALARI
Bu günlerde gazete ve televizyonlarda sık sık karşımıza çıkan “Demokratik açılım” sloganlarıyla güney ve güneydoğu sorunlarımıza çözüm bulmaya çalışan AKP hükümetinin, haksızlığa uğramış bunca subay ve ast subayın haklarının demokratik yollardan aranması hususunda bir teşebbüste bulunmadığına işaret eden ASDER üyeleri;
· ASDER üyelerinin oluşturduğu manevi güç ve birikim ile milletimize temel insan hak ve özgürlüklerinin gelişmesi hususunda önemli hizmetler verdiği,
  • · “Başbakan olarak katıldığı ilk YAŞ toplantısında, şerh koyarak, YAŞ ile re'sen
emeklilik işlemini hukuk dışı bulan, Cumhurbaşkanımız Sn. Abdullah Gül'ü, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, önceki hukukumuza da güvenerek makamlarında ziyaret etmek için yaptığımız talebin, karşılıksız kaldığı,
· ASDER'in fikri çalışmalarını, ülkenin temel meselelerinin çözümüne yöneltmesi;
· Mart başında ki panelin konusunu “Demokratik Açılım” adıyla tartışmasının, seçtiğimiz isabetli olması;
· YAŞ Mağduru ASDER üyelerinin gasp edilmiş haklarını almalarının ilk işaretinin, yeni mağdurlar yaratılmasına son vermek olacağını, ancak Ağustos 2009 şurasının bu işareti vermediği,
· 28 Şubat'ın mimarlarının bu gün, milletin vicdanında sanık sandalyesine oturtulduğunu, hâkim karşısında da sanık sandalyesine oturtulacakları zamanın uzak olmadığı,
  • · Siyasi iradenin, TSK üzerinde de, diğer Kamu Kurumları üzerinde de muktedir olması gerektiğini, ASDER'in de bu yöndeki çalışmalarına devam edeceği,
· Hukukun üstünlüğüne inanıyorsak ve ülkemizde adaleti tesis etmek istiyorsak “Demokratik Açılım” paketine YAŞ Mevzuatının düzeltilmesi de dâhil edilmelidir” gibi görüş ve çalışmalar belirtildi.
BİR YENİ YAŞ MAĞDURU
Şahısların değil olayların önemli olduğu böyle bir YAŞ mağdurunu yakından tanımak imkânı buldum. Elinde dosya halinde belgelerle dolaşıp durmaktaydı. Kendisini takın takip metoduyla bir müddet araştırdım. Cesur, girişken, zeki, çalışkan, inançlı bir genç olduğunu gördüm. Kendisine itimat edile bilineceğini anladım. Konuşmamız esnasında bana;
“Nevzat Bey, yıllarca ordumuzda hizmetlerde bulundum. Bir ilçede Jandarma bölük komutanlığı yaptım. Yaptığım hizmet ve çalışmalar, o ilçenin bağlı olduğu ili Valisi tarafından da tespit edilmiş olmalı ki bana İl’in başlıklı olarak basılmış ve Vali beyin imzası da üzerinde bulunan kocaman bir “Teşekkür belgesi” verdiler. Bunu bir güzel hatıra olarak saklamaktayım” dedi bu teşekkür belgesini gösterdi.
“Vatan sevgisi, millet sevgisi ve bayrak sevgisi gibi mukaddes değerlerimize bağlılık ile bu uğurda canımızı bile vermeye hazır olan bizlerin, ordudan atılma gibi bir işleme tabi tutmalarını bir türlü affedemiyorum. Bu hakkımı, bu gün değilse yarın mutlaka Allah’ın huzurunda isteyeceğim” diyerek bir acı iç geçirmesi yaptı.
Senin ordudan atılmana sence ne sebep olmuş olabilir diye sorduğumda da;
“ Bölük komutanlığı yaptığım ilçede sarhoşların, ayyaşların ve özellikle fuhuş yapanların mekân tutuğu bir ağaçlıklı mesire yeri vardı. Bu çirkin halinden dolayı oraya hiçbir aile gitmemekteydi. Ben burada kanunu uyguladım ve fuhuş yapanları dağıttım. Sonra bir gün bir dergide banim resimlerimi de kullanarak, “ilçemizde irtica kol geziyor…” başlığında haber yapıldığını gördüm. Bu uydurma haberin her hangi bir tesiri olabileceğini zannetmiyordum. En azından ordumuzun sahip olduğu istihbarat gücüyle benim hakkımda bir araştırmam yapılır zannediyordum.
Fakat heyhat…

Bu haber maalesef benim için referans olarak kullanılmış, hakkımda hiçbir tetkik ve araştırma yapılmamış” olduğunu gördüm.
NEVZAT LALELİ



 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt