Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İŞTE MÜSLÜMANLARA YAPILANLAR...Guantamono.. (2 Kullanıcı)

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Rus zulmünden kareler



Kafkas dağlarında yüzyıllardır süren şanlı bir istiklal savaşıdır ÇEÇENİSTAN.
Çeçenistan'da rus zulmü tüm hızıyla sürerken Unutmamak adına bir kez daha Rus'ların Müslüman Çeçen Kardeşlerimize karşı giriştiği katliam fotoğrafları ve objektiflere yansıyanlar durumun ne kadar kötü olduğunu hepimize bir kez daha hatırlatıyor.






















z




 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
ALMANYA'DA İSLAM'A KARŞI GÖSTERİ!


Almanya'da, camileri hedef alan ırkçılara karşı halk ayağa kalktı. Neonaziler, 1 agustos cumartesi günü Hessen eyaletinde gösteri yapacak. Alman ve göçmen dernekleri ise gösteriyi engellemeye çalışacak.

Almanya’da, Neonazilerin camileri hedef alan yürüyüşüne karşı, bu kez Alman ve göçmen dernekleri gösteri yapacak. Irkçı ve İslam karşıtı politikalarıyla tanınan Almanya Nasyonalist Demokrat Partisi (NPD), 1 Ağustos Cumartesi bugün Hessen eyaletinin Friedberg ve Nidda kasabalarında İslamlaşma ve cami yapımını protesto etmek için yürüyecek. Ülke genelinde üyelerine yürüyüşe katılmaları çağrısı yapan NPD, sabah saatlerinde Friedberg'de, öğleden sonra da yakın kasaba Nidda'da sokaklarda gösteri yapacak.

KARŞI GÖSTERİ YAPACAKLAR

Neonazilerin protesto yürüyüşünün duyulması üzerine bölge halkı karşı atağa geçti. Alman ve göçmen dernekleri karşı gösteri hazırlığına başladı. Bugüne kadar 77 dernek, karşı gösteriye katılacağını açıkladı. Yerel basının haberlerine göre katılımcıların sayısı her geçen gün artıyor. NPD'li ırkçılara karşı dayanışmaya gösterilerine destek veren dernekler arasında, kilise ve cami dernekleri, antifaşist dernekler, sendikalar ve kasaba idareleri bulunuyor. Her iki
kasabanın girişlerini ve ana tren istasyonunu tutacak olan göstericiler, Neonazileri kasabalara sokmamakta kararlılar. Friedberg Belediye Başkanı Michael Keller, Neonazilere karşı halkı sabah saatlerinde şehir meydanında toplanma çağrısı yaptı. Bölgedeki Nidda, Florstadt ve Wölfersheim gibi kasaba yönetimleri de halka dayanışma çağrısı yaptı. NPD'liler sık sık İslam ve cami yapımına karşı gösteri düzenliyor. Neonazilerin gösteri yapmayı planladığı Friedberg ve Nidda kasabalarında



İSLAM DÜŞMANLIĞINI FUTBOLADA TAŞIDILAR

Schalke'den Hz. Muhammed'li marş!



Milliyet Gazetesi'nin haberine göre Alman 1. Ligi Bundesliga'nın köklü kulüplerinden Schalke 04´ün çok ilginç bir yönü ortaya çıktı. Forma rengi mavi-beyaz olan Schalke 04´ün kulüp marşının bir bölümünde, "Hz.Muhammed de renklerin arasında mavi-beyazı seçti" sözleri yer alıyor.
"Mavi ve beyaz, seni nasıl seviyorum", "Mavi ve beyaz, beni terketme" dizeleriyle başlayan dört kitalık marşın üçüncü kıtasında, Hz. Muhammed ile ilgili şu ifadelere yer veriliyor:

"Hz.Muhammed bir peygamberdi. Futbol oyunundan haberi yoktu. Buna rağmen bütün ihtişamlı renklerden arasından, kendisi için mavi-beyaz´ı seçti." Schalke´nın ünlü Veltins Arena Stadı´nı dolduran binlerce mavi-beyazlı taraftar, maçların başlamasına az bir süre kala, hep bir ağızdan bu marşı okuyarak adeta stadı inletiyor.

Milyonlarca Schalke taraftarının yıllardır diline doladığı marşı, Hans J.König´in 1963 yılında yazdığı belirtilirken, Hz. Muhammed´in mavi-beyaz renkleri tercih ettiğine dair herhangi bir kaynak ya da hadis yer almıyor. Schalke 04´ün resmi internet sitesinde yer verilen ve YouTube - Broadcast Yourself. gibi paylaşım sitelerine yüklenen marş hakkında, "Hz. Muhammed´in bununla ne alakası var" şeklinde yorumlar bulunuyor. Schalke 04'ün marşının Türkçe çevirisi şöyle:
Mavi ve Beyaz, seni nasıl seviyorum
Mavi ve Beyaz, beni terketme
Mavi ve Beyaz yalnız gökyüzüdür
Mavi ve Beyaz bizim futbolun süsüdür
Bir Krallığımız olsaydı
Schalkelilerin aynısı gibi yapardık
Bütün genç ve güzel kızlar
Mecburdurlar hepsi,
Mavi ve Beyaz`la dolaşmaya
Hz. Muhammed bir Peygamber`di
Futbol oyunundan haberi yoktu
Buna rağmen bütün o ihtişamlı renklerden
Kendisi icin Mavi ve Beyaz`ı seçti
Gecede bin ateş
Bize bu büyük şans getirdi
Bin arkadaş, beraber ayakta dururlarsa
FC schalke hiçbir zaman batmaz


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
selam

ey nazımın nazı
davud taşlı çocuk
selam
intifadasw0.jpg

toprağa
yalnızken düşene
Ve oradan çıkana
kırılana
yerilene
Ve kovulana
ffoe7.jpg

.....
bir ömür boyu
bir dava boyu
Çöle vurana
39013129sx7ir1.jpg

arkasında kudüs’ü
gazze’yi
Ve seni bırakana
ey gözümün nuru
hazanımda beni
hüzne makber eden davetçi
Ve doğurgan analar
Ve eli taşlı çocuklar
olacak olan oluncaya kadar
iz koyana selam
iraq3145mfjn8qa9.jpg

selam
göğümden ip salan kuşa
mescide
beşiğe
Ve ondaki halid’e
atıldığı zaman taşa
gönlüme
Islık çalan yaşa
düşerken yaprağa
yaşına ve kurusuna
hurmaya
dabbe için damlaya
düştüğü ana
görünmeyen hüdhüd’e
küsüp giden bülbüle
yasin’e
bahara ve güle
selam
sdsssdfsny6.jpg

.....
selam filistin
selam intifada
selam davud taşlı çocuk
selam ibrahim sözlü can
iffeti meryem olan anam
Ve bacım selam
filistinma7.jpg

.....

bir gazze sokağında
ah! Çocuğum
bir muhammed halid yüreği
bir şekaki yüreği
olabilseydim keşke
toplayıp kavgamı
yaralı göğsüme değil
gözlerime
en gören yerine
intifada diye
koyabilseydim
alıp filistin’i
batan bir iğne gibi
ümmetin gözüne
sokabilseydim keşke

filistin2sj5.gif

ey yüreği
yüreğim olan arkadaş
bunu yapabilseydim keşke
adszmt9.png

ama
bir filistindir bu sabah yüreğim
orası kadar
yetim bir duygu taşıyorum şimdi
ellerim sapanda
gözlerim yollarda
ömer bekliyorum
bir de

1filistinqr6.jpg

bedir’de gelen dostların
bir kez daha gelmesini
Çünkü sözleri vardı
geleceğiz dediler
Ve ben
geleceklerine inanıyorum
ümidim
şu gezen bulutlar kadar
rahmet dolu
ümidim
şu doğan güneş kadar
hayat dolu
sdsdfxq4.jpg

sahi!
sen de böyle
benim gibi misin?
ey timsah gözyaşlarında
yüzen dostum!
kizrg1yo0.jpg

dedim ya
ben
şu gezen bulutlar kadar
rahmet doluyum
hayat doluyum
Çünkü kitapta
konuşurken
duydum
bahar yarındır, dedi
yarın
Çiçekler gülecek
yarın
yasinler büyüyecek
Ve hurmalar
esmer olacak
“sabah yakın değil mi? dedi.
foto922mc8.jpg

Ya MUNTAKİM ALLAH...
 

Emine Emel

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Nis 2009
Mesajlar
397
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Inş kardeşim
paylaşım için allah razı olsun
kalplerimiz bir dualarımız zorda olan kardeşlerimize
rabbim hepimize yardım etsin
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Haçlı seferine gitmişler!.



Onlar kendilerini `Müslümanları ve İslam dinini yeryüzünden silmekle görevli Haçlılar` olarak tanımlıyorlar.

Irak`ta katliamlara imza atan Blackwater`la ilgili davada eski çalışanlar yöneticilerin `Müslümanları ve İslam dinini yeryüzünden silmekle görevli Haçlılar` olduğunu iddia etti. Çalışanlar Iraklı öldürmeye teşvik edilmiş

ABD’nin Irak işgalinin kaydadeğer kısmını özel güvenlikçilere devretmesinin sonucunda bir dizi sivil katliama imza atan Blacwater şirketine açılan davada iki eski çalışan tüyler ürpertici ifadeler verdi. Irak hükümetinin 2007’de ülkeden çıkması talimatı verdiği ve 2009’de lisansını uzatmayı reddettiği, buna rağmen ABD Dışişleri Bakanlığı ile bazı sözleşmeleri süren ve faaliyetlerini artık Xe adı altında devam ettiren şirkete açılan davada, Blackwater’ın kurucusu ve eski yöneticisi Erik Prince’in Haçlı zihhiyetiyle hareket ettiği dile getirildi.

‘Tapınak şövalyeleri’
Yakınları öldürülen 60 Iraklı adına Amerika’da açılan davada, haftabaşında biri deniz piyadeliği yapmış iki eski çalışan kimlikleri açığa çıkarsa hayatları tehlikeye girebileceği için takma isimle çarpıcı ifadeler verdi. Tanıklardan biri, Prince’in kendini ‘Müslümanları ve İslam dinini yeryüzünden silmekle görevli bir Haçlı olarak gördüğünü’ söyledi. Prince’in Irak’a kasten kendisi gibi Hristiyanlığın üstünlüğüne inanan elemanları gönderdiğini aktaran tanık, “Bu adamların Iraklıları öldürmek için herfırsatı kullanmasını istiyordu. Bunların çoğu Haçlı Seferlerinde Müslümanlara karşı savaşmış Tapınak Şövalyeleri’nin işaretlerini kullanıyordu. Çalışanlar sürekli ırkçı ve aşağılayacı ifadeler kullanırdı” dedi.

Prince’in şirketlerinin Iraklıların canlarının alınmasını teşvik etmekle kalmayıp ödüllendirdiğini de söyleyen tanık, meslektaşlarından edindiği bilgilere dayanarak, Prince’in Blackwater hakkındaki soruşturmayı yürüten federal yetkililerle işbirliği yapan ya da yapmaya hazırlanan çalışanları öldürttüğünü de iddia etti. Blackwater korumalarının öldürdükleri Iraklılarla böbürlendiklerini, zihinsel dengeyi değiştiren ilaçlar ve steroidler kullandıklarını, çocuk fahişelerle birlikte olduklarını da anlatan tanıklar, aşırı güç kullanılan olayların videoya kaydedildiğini, akşam izlendikten sonra silindiği, Prince ile diğer yöneticilerin suç isnad eden video, e-posta ve belgelerin tümünü yok ettiklerini, suç içeren eylemlerini ABD Dışişleri’nden sakladıklarını belirtti. Prince özel uçaklarını kullanarak Irak’a kaçak silah sokmakla, adamlarına Iraklılara en büyük zararı verecek yasadışı patlayıcı mermiler kullandırmakla, haraç kesmik ve vergi kaçırmakla da suçlanıyor.

Şirket ise suçlamaları reddedip 17 Ağustos’taki duruşmada gerekli yanıtı vereceğini duyurdu. Daha önce Avrupa Parlamentosu Blackwater’ın Tapınak Şovalyeleri ile aynı dönemde faaliyet gösteren Papa’ya bağlı Malta (st. John) Şövalyeleri ile bağlantılarına dair rapor hazırlamış, Jeremy Scahill’in 2007’de yayımlanan kitabında da Blackwater’ın yöneticilerinin kendilerini zamanımızın Haçlıları sanan Hristiyan fanatikler olduğu aktarılmıştı.


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Haçlı Seferleri Avustralya'dan Başlatılıyor


Avustralya'da her geçen gün artan İslam ve Müslüman karşıtlığı, Hıristiyan liderlerinin sonbaharda düzenlemeyi planladığı İslam karşıtı konferans ile yeni bir boyut kazandı. Daha önce Sdney'de Müslümanların okul açma planını protesto eden Hıristiyan liderler, 21 Kasım'da “Avustralya'nın Geleceği ve Küresel Cihad” konulu konferansta Hıristiyanlığın Avustralya'nın mirası olduğuna ve İslam'ın bunu tehdit ettiğine vurgu yapacak.


PAPAZLARA ‘TOPLANIN' ÇAĞRISI



Avustralya'daki papazları konferansa davet eden Evanjelik Kilisesi lideri Fred Nile, İslam ve Hıristiyanlık arasındaki çatışmanın kendilerini kaygılandırdığını ve bu yüzden Hıristiyanlığı korumak için böyle bir konferansın önemli olduğunu söyledi.



IRKÇILIK SUÇLAMASINDAN DEĞİL, MÜSLÜMANLARDAN RAHATSIZLIK DUYUYOR



Daha önce İslam ve Müslümanlara karşı ırkçı ifadeler kullandığı için mahkemeye çıkarılan Nile, ırkçılık suçlamalarından rahatsız olmadığını, kendisine rahatsızlık veren şeyin Müslümanlar tarafından yargılanması olduğunu kaydetti.



İSLAM'A KARŞI ‘YETER' DİYECEK



The Herald gazetesine konuşan bir başka Evanjelik lider Danny Nalliah ise, Avustralya'nın Hıristiyanlığı korumak için birçok nedeni bulunduğunu belirterek, İslam'ın kendilerine tehdit oluşturduğunu öne sürdü. Nalliah, “Belli bir yerden sonra bizlerin ‘yeter' demesi lazım. Ulusumuz Hıristiyanlık değerlerine sahip çıkmalı” dedi


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
8586302.jpg



İşkence milyonerleri



13 Ağustos 2009


CIA’nın “sert” terör sorgularının mimarı olan Amerikalı iki psikolog, 11 Eylül saldırılarının ardından kısa sürede milyonlarca dolar kazandı. Ancak Jim Mitchell ve Bruce Jessen şimdi mahkeme önüne çıkarılmaktan korkuyor.

ABD Başkanı Barack Obama, selefi George W. Bush tarafından 11 Eylül sonrasında başlatılan tartışmalı terörle mücadele programına 7 ay önce son vermişti. Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı’nın (CIA) yürüttüğü programda, yabancı terör zanlılarına işkence edilerek istihbarat toplanıyordu.

Programın iki kilit ismi ise çoktan milyoner oldu. New York Times Gazetesi, “su tahtası” gibi işkence yöntemlerini, ABD tarihinin en önemli terörle mücadele programına sokan iki psikoloğun şimdi yargılanmaktan korktuğunu yazdı.

Sorgu deneyimleri sıfırdı

Jim Mitchell (58) ve Bruce Jessen (60), Amerikan Hava Kuvvetleri’nden emekli olan iki psikologdu. Emekliliklerinde yeni iş fırsatları ararken, 2001’de hiç ummadıkları yağlı bir müşteriyle temasa geçtiler: CIA.

Aslında ne Mitchell, ne de Jessen, daha önce gerçek bir CIA sorgusuna katılmıştı. Terör uzmanı da değillerdi. Buna karşın, ordu kökenli olmaları ve psikoloji “uzmanlıkları”, 11 Eylül ertesinde CIA tarafından apar topar işe alınmaları için yeterli oldu.


8586303.jpg




Ayakta tutma, su tahtası

Dr. Jessen, Kore Savaşı’nda ABD’nin, askerlerin esir düşme ihtimaline karşı geliştirdiği SERE adlı eğitim programı konusunda uzmandı. Dr. Mitchell ise bir teorisyendi. 1960’larda ortaya atılan “öğrenilmiş çaresizlik” kuramıyla ilgileniyordu. Mitchell, dostu ve meslektaşı Jessen ile birlikte ilk sorgu talimatnamesini 2002’de hazırladı. Önerilen yöntemler arasında, tokat atma, uykusuz bırakma, uzun süre ayakta tutma, duvara çarpma ve su tahtası da vardı.





El Kaide’nin 3 numarasını o sorguladı

Dr Mitchell, 2002 martında Tayland’a gidip, El Kaide’nin üç numarası diye tanıtılan Ebu Zübeyde’nin gizli sorgusuna şahsen katıldı. Zübeyde’nin soğukta çırılçıplak soyulup yüksek sesli rock müzikle uykusuz bırakılmasını emreden oydu. Sonraki iki haftada Zübeyde bir kutuya tıkılıp duvara çarpıldı ve 83 kez su tahtasına yatırıldı. İşkence, ancak iki psikolog “Tamam, tüm itirafları aldık” deyince sona erdi.

Çoğu uzman, böyle durumlarda zanlının gerçekleri değil, sorgucuların istediklerini söylediğini vurguluyor. CIA de onca “itirafa” rağmen Ebu Zübeyde’yi resmen suçlamadı; ama “sert” sorguyu en az 27 zanlıda daha kullandı. Bu arada iki psikoloğa her gün 1000-2000 dolar ödeniyordu.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Saddam bağışladı, devlet el koyuyor !



Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in desteğiyle yaptırılan konutlarda oturan depremzedeler, kira ödeyemeyince kapı önüne kondu.
1999 yılında yaşanan depremin üzerinden tam 10 yıl geçti. Acılar hala çok taze, problemler bitmiyor.
Bir sıkıntı da dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in hibe ettiği petrol karşılığı Kocaeli'nde yaptırılan 'Arızlı Irak Kızılay'ı Konutları'na ilişkin yaşanıyor. Burada, 2 ay kira ödeyemeyen depremzedeler, protokol gerekçe gösterilerek evden çıkarılıyor. Bu yolla boşalan 54 konuta ise vali yardımcıları ve emniyet mensubu gibi bürokratlar yerleştirildi.

'HİBEYDİ' AMA KİRALIK
Deprem sonrası Türk ve Irak Kızılayı arasında imzalanan protokolle 10 milyon dolarlık hampetrol hibe eden Irak, 9 milyon dolarıyla bir site kurulmasını, 1 milyon dolarla eşya alınmasını istedi. Evler, depremde birinci dereceden yakınını kaybeden ve kirada olup evi yıkılanlara verildi. 2001'de konutlara 237 aile yerleşti. Aileler 5 yıllık sözleşme imzalayarak, ilk yılın ardından kira ödemeye başladı. Başlangıçta 20 TL olan bedel zamanla 212 TL'ye çıktı. Ancak sosyal güvence ve gelirden yoksun pek çok aile bu bedeli karşılayamayarak evsiz kaldı.
Depremzedeler, 'kira talebini' 2004 yılında yargıya taşıdı ve açılan davayı kazandı. Mahkeme 'hibe edilen maldan gelir elde edilmesini' hukuka aykırı buldu. Ancak valilik, 'ortak gider' adı altında ücret almaya devam etti. 2006 yılında 5 yıllık sözleşme süresi bitti. Ve 2 ay üst üste kira ödemeyen evden çıkartılmaya başlandı. 90 aile, bu şekilde tahliye edildi. Daireler ise valilik personeli ve emniyet mensuplarına lojman olarak tahsis edildi. Valiliğin 2006'da imzalattığı ikinci sözleşme de 2011'de son bulacak. Dairelerin mülkiyetini talep eden depremzedeler ise konuyu AİHM'e taşıdı.
SESiMiZi DUYAN YOK MU?
Depremzede Emine Yılma isyan etti: Saatlerce enkazda 'Kimse yok mu' diye bağırdık. Yine aynı şekilde bağırıyoruz. 2 evladımı, 3 kardeşimi, annemi, babamı kaybettim. Kardeşim ellerimde can verdi. Yetim maaşı kira, elektrik, doğalgaza gidiyor. Herhalde çocuklarımın kabirlerinin ortasına girip yatacağım...
ŞEKERLİ EKMEĞE TALİM
Ahmet Şafak (76) depremde eşi, 2 oğlu ve torununu kaybetti. Yalnız yaşıyor, elektriği ve suyu kesik. Her öğün, şekerli suya ekmek batırıp karnını doyuruyor. Şafak, 'Gelirim yok. Depremde sakat kaldım. Adıma kredi çekilmiş, emekli maaşıma el kondu' diyor.
BÜROKRATA SIFIR DAİRE
Gölcük'te eşini, iki oğlu ve gelinini kaybeden Habibe Karaman ise 'Boşaltılan evlere binlerce lira masraf ediliyor. Bürokratlar için her şey silbaştan yenileniyor' diye konuştu.
'ÇEVİK KUVVET'LE ATIYORLAR
Evİnden çıkarılmak istenen Gülizar Yamak, Valiliğe ateş püskürüyor. Yamak, 'Bizi evden atıp bürokratları yerleştiriyorlar. 200-300 polis getiriyorlar, kamyonu da dayıyorlar kapıya, insanları evlerinden atıyorlar.' dedi.
BUNLAR PADiSAH TORUNU MU?
Kocaelİ Valisi Gökhan Sözer ise kentte depremden zarar görenlerin sadece bu aileler olmadığını, marjinal gruplar tarafından kullanıldıklarını söyledi. Sözer, 'Bunlar padişah torunu mu, devlet bakacak. Kira öderlerse kalırlar. Kimseye kirasını ödediği halde çık demedik, ajite ediyorlar' diye konuştu.

LOJMANA ONAY ALDIK
Irak'ın 'geçici konut kurulması' için verdiği yardımla depremzedelere geçici olarak tahsis edilecek kalıcı konut, sosyal tesis ve kamu lojmanı yapıldığını belirten Sözer, o dönemde Başbakanlık onayının da alındığını söyledi. Konutların 5 yıl süreyle tahsis edildiğini belirten Sözer, 'Afete uğradın sana ömür boyu maaş bağladım, ev verdim' böyle bir şey dünyada yok. İlk yıl ücret alınmadı, doğalgaz parasını da devlet ödedi. Sonraki 4 yılda ortak giderleri ödeyerek kaldılar' dedi.
Vali Sözer, mahkeme kararı içinse 'Sitenin ortak giderlerini oturanlar karşılamak zorunda. 2006'da 5 yıllık sözleşme doldu. Hepsinin çıkması gerekirdi ama insanları sokağa atmadık. 'Burası kamu konutudur. Kamu konutunda kalanlara lojman kirasını ödeyin, kalın' dedik' diye konuştu.

EVİNİ DEVREDEN BİLE OLDU
Depremzedelere geçen yıl yardım yaptıklarını belirten Sözer, 21 kişinin kendi isteğiyle çıktığını, 5 kişinin evini başkasına verdiği, 45 kişinin ücret ödemediği için çıkarıldığını söyledi.
Kaynak: Akşam


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
israil-filistinlilerin-organlarini-caliyor-medium-0.jpg


İsrail, Filistinlilerin organlarını çalıyor




19 AĞUSTOS 2009



İsrail'le ilgili korkunç iddia! İsveç'te yayımlanan bir gazete, İsrail askerlerinin, Filistinlileri organlarını çalmak amacıyla öldürdüğünü iddia etti.


İsrail basınına habere göre, İsveç'in önde gelen gazetesi "Aftonbladet", "Çocuklarımızın organlarını yağmalıyorlar" başlıklı haberinde, Filistinlilerin, "Gazze Şeridi ve Batı Şeria'da İsrail askerlerinin, yakaladıkları gençlerin cesetlerini organları kayıp şekilde teslim ettiği" iddiasını aktardı.


İzleri süren gazeteci


Donald Boström imzalı haberde, Nablus, Cenin ve Gazze'den Filistinlilerin, "Çocuklarımız, gönülsüz organ bağışçısı olarak kullanıldı" şeklindeki sözlerine ve cesetlerin birkaç gün sonra otopsi yapılmış şekilde gece iade edildiği yolundaki iddialarına yer verildi.

Haberde, bir süre önce Amerika'da New Jersey'deki bazı Amerikalı hahamların, organ nakillerinde insan böbreği satışlarında aracılık ettikleri yolunda suçlamalarla karşı karşıya geldiğine de atıfta bulunuldu.

Birinci Filistin intifadası döneminde, 1992'deki bir organ çalma iddiasının aktarıldığı haberde, İsrail ordusunun, Nablus bölgesinde askerlere taş atan bir genci yakaladığı, gencin göğsünden ve ayaklarından ve karnından vurulduğu, daha sonra bir askeri helikopterle, "bilinmeyen bir yere" götürüldüğü, 5 gece sonra gencin cesedinin, yeşil hastane giysilerine sarılmış olarak geri getirildiği anlatıldı.


İsrail habere çok kızdı


Habere tepki gösteren İsrail Dışişleri Bakanlığı, İsveç'in İsrail'deki Büyükelçisine protesto notası vermeye hazırlanıyor.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Daniel Ayalon, "Bu düpedüz iftira" diyerek, İsveç hükümetinden bu asılsız iddiaları yayımlayan gazetenin kınanmasını istediklerini belirtti.

Dışişleri sözcüsü Yigal Palmor da Stockholm'deki İsrail Büyükelçiliğinin hem İsveç hükümetini, hem de gazeteyi sert dille kınadı ve haberin gazetede yayımlanmasını da İsveç basını için bir "utanç kaynağı" olarak niteledi. Palmor, "Demokratik bir ülkede bu türden orta çağ iftiralarına yer olmaması lazım. Bu, İsveç demokrasisi ve tüm İsveç basını için utanç verici bir makale" diye konuştu.


Amacım gerçeklere dikkat çekmekti


İsrail'deki İsveç Büyükelçisi Elisabet Borsiin de haberi kınayarak, bunun İsrail vatandaşları için olduğu kadar, kendileri için de şoke edici ve korkunç olduğunu vurguladı. İsveç'te basının özgür olduğunu söyleyen Borsiin, "ancak basın ve ifade özgürlüğünün de belirli bir sorumluluğu içermesi gerektiğini" kaydetti.


Başbakanlık Basın Bürosu Direktörü Dani Siman da ordu radyosuna, haberi yazan kişinin İsrail karşıtı görüşleriyle bilindiğini ve bunun kendilerini şaşırtmadığını söyledi.


Haberi yazan Donald Boström ise kendisine yöneltilen Yahudi karşıtlığı iddialarını yalanladı ve Haaretz gazetesine "İnsanların beni anti-Semitist olarak suçlamasından çok üzgünüm" dedi. Gazeteci, New Jersey'deki konu ile soruşturulması gereken iddialarla ilgili bağlantılara dikkati çekmeyi amaçladığını ifade etti.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Israilli Zenginler böbrek buluyor

/ İsrail 4 milyon böbreği ne için bekletiyor?

İsrailli Zenginler böbrek buluyor / İsrail 4 milyon böbreği ne için bekletiyor? Konunun detaylarını yazmadan önce bilgilerinizi tazelemek istiyorum Türkiye’de organ nakli konusunda ilginç haberler yayınlandı. Kalp nakli, böbrek nakli derken organ ticareti gündeme geldi. Hatta Organ Mafyası’nın kimsesizleri ve çocukları kaçırarak böbreklerini çaldıkları yazıldı.. Fakir ailelerin ebeveynleri ya da çocuklarının organ satışı konusunda organ ticareti yapanlar ile işbirliği içerisinde olduğu iddia edildi.

Türkiye’de organ kaçakçılığına adı karışan doktorların müşterileri nedense hep zengin İSRAİLLİLERDİ…

İsrail bu konuda önemli… Hindistan üzerinden yapılan organ kaçakçılığının başlıca müşterilerinin de YAHUDİ asıllı Amerikalı zenginler olduğu yazılı – çiziliyor. Bu iş dikkatimi çekiyor..

Bir dostumun “İSRAİL 4 milyon böbrek donörünü bilgi bankasında neden her an ulaşılabilir hazır durumda bekletiyor” sorusunu cevaplandırmak oldukça zor… Türkiye ve Hindistan’daki organ kaçakçılığı haberleri ile bu bilgileri birleştirince işin aslı değişiyor…
Sizce neden? İsrail’liler ırklarından dolayı böbreklerini bizlere kıyasla çok daha çabuk tükettikleri için mi? Böbrek değişikliği dini bir vecibe olduğu için mi? Ölümsüzlük iksirinin ilk adımının böbrekleri tazelemekten geçtiği için mi (Yaşlı İsraillilerin gençlerin böbreklerini tercih etmelerinden dolayı) Aklınıza bu anlamda her türlü soru gelebilir… Cevabı bilen var mı? Vakıa var, ama ya cevap…

.......
.


D.EVLİYAOĞLU
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
22 Ağustos 2009 Cumartesi




İsrail zindanlarında 15 yıl


Filistin Esirler Etüt Merkezi sorumlusu Rafet Halil Hamduna, İsrail zindanlarında yaşadıklarını anlattı. İşte, İsrail’in duvarlar arkasında kalan işkence yöntemleri...

Rafet Halil Hamduna, samimi bir dostunun İsrail askerleri tarafından şehit edilmesiyle birlikte İntifada’ya katıldı. Filistin topraklarının özgürlüğü için mücadele verirken İsrail askerleri tarafından tutuklandı. Siyonist İsrail’in duvarlar arkasındaki yasa dışı uygulamalarına şahit oldu. 15 yıl boyunca İsrail zindanlarında kalan Hamduna, Filistinli esirlerin durumunu, esirlere yapılan işkenceleri ve şu anda sorumluluğunu yürüttüğü Esirler Etüt Merkezi’nin çalışmalarını Vakit’e anlattı.

Röportaj: Samet Doğan

- Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

- İsmim Rafet Halil Hamduna. Cibaliya kampında 1970 yılında dünyaya geldim. Lise eğitimim de dâhil ilk eğitimimi kampta gördüm. Daha sonra Ramallah’ta üniversiteye kaydımı yaptırdım. Tutuklanmam sebebiyle de yarıda bırakmak zorunda kaldım. İsrail askerleri tarafından katledilen bir dostumun şehadetinden etkilenerek İntifada’ya katıldım. İşgalci iki İsrail askerine ateş açtığım için tutuklandım.

ÜZERİME KAYNAR SU DÖKEREK İŞKENCE YAPTILAR

- İsrail askerleri tarafından tutuklandınız. Bize tutuklanma anını ve sonrasını anlatır mısınız?

- İsrail askerleri tarafından işgal edilen Askalan bölgesinde tutuklandım. Orada iki işgalci İsrail askerini hedef alan bir eylem gerçekleştirmiştim. Tutuklandıktan sonra fizikî ve psikolojik baskılara maruz kaldım. Sorgulama esnasında askerler ve polisler bedenime kaynar su döktüler, evimi yıkmakla tehdit ettiler, uykusuz bıraktılar, insan onurunu kırıcı fiili uygulamalar ve hakaretlerle çeşitli işkenceler yaptılar. Tabii bu ağır işkenceler sonrasında suçumu gayri meşru yollardan itiraf ettirdiler. Bu itirafım sonrasında 25 yıl hüküm giydim. Ayrıca tehdit ettikleri gibi evimi de yıktılar. Şahsi avukatımın mahkemeye itirazda bulunmasından sonra bu süre 15 yıla düştü. Tutukluluğum sırasında neredeyse İsrail’in bütün hapishanelerini gezdim. Ramla, Askalan, Nafha, Esseba, Robmunim, Culbuğ ve Hedarim gibi çeşitli hapishanelere intikal ettirildikten sonra 2005 yılında Nefha çöl hapishanesinden özgürlüğüme kavuştum. Ve tam olarak 15 yılım İsrail zindanlarında geçti.

ZİNDANDA KUR’AN’A SARILDIM

- İsrail hapishanelerinde zaman nasıl geçiyordu?

- İçeriye alındıktan sonra zamanımı çok iyi değerlendirdim. Çeşitli kitaplar okudum. Zindanda Kur’an-ı Kerim’e sarıldım. Kur’an’dan cüzler ezberledim. İbranice ve İngilizce öğrendim. Kendi dilimi güçlendirdim. Hatta bir tanesi fikir kitabı olmak üzere 6 roman yazdım. Bunlardan bazılarının isimleri şöyle: ‘Kalbim ve Kamp’, ‘Ceninli Aşık’, ‘Zihnin Derinliklerindeki Çığlık’, ‘Zindan ve Sürgün Arasında Şahadet’... Bir müddet sonra İsrail’de açık öğretim yoluyla üniversite okumaya başladım. Henüz cezaevindeyken Sosyoloji ve İnsan bilimleri olmak üzere iki üniversiteden mezun oldum. Özgürlüğüme kavuşunca da yüksek lisansımı tamamladım.

- Cezaevinden ayrıldıktan sonra neler yaptınız?

- Şu anki resmî vazifem; Mahkûmlar Müsteşarlığı ve İsrail Araştırma Komisyonu Başkanlığı. Bunlarla bağlantılı olarak çalışmalar yapıyorum. Mesela ansiklopedi araştırmaları ve çeşitli okumalar yaparak farklı medya kollarıyla araştırmalarımızı yayımlıyorum. İsrail’in Filistin davasına karşı ilk başlattığı tutuklamalarından İsrail zindanlarındaki Filistin-Arap tutuklularına kadar konuyla alakalı takibatları yürütüyorum. Ayrıca Esirler Etüdü diye bir merkez açtık. Burada Filistin davasında olan esirlerle ilgileniyor, İsrail’in esirlere karşı uygulamaya koyduğu çalışmalara karşılık, tercümeler, neşriyatlar, çeşitli takrirler ve insan hukuku merkezleriyle insani kurum ve kuruluşlara konuyla alakalı doğru bilgileri ulaştırıyoruz. Ayrıca konferanslar veriyor ve de gazetelerle mülakatlar yapıyoruz. Kudüs Üniversitesi’nde öğrencilere, İsrail medyasıyla ilgili eğitim veriyor ve İbranice öğretiyoruz.

FİLİSTİNLİ ESİRLERE YAPILANLARI SANSÜRSÜZ YAYIMLIYORUZ

- Esirler Etüt Merkezi’nden bahseder misiniz?

- 2005 yılında cezaevinden çıktıktan sonra araştırmacılar ve Filistin davasına önem gösteren aktivistlerle birlikte kurduk. Genel olarak işlerimizi internet aracılığıyla yapıyoruz ve kurduğumuz internet sitesinde Filistinli esirler ve Siyonist İsrail’in uygulamalarını sansürsüz yayımlıyoruz. Tabii bu uğraşımız, Filistinli esirlerle ilgilenen tek bir kuruluş gibi algılanmasın, daha pek çok samimi kardeşimiz bu alanda emek harcıyor. Tabii biz İsrailiyyat ve esirler hakkında bütün bu alandaki kuruluşları tamamlar nitelikteyiz.

Filistinli esirlere gelince gerçekten zor durumdalar, onlar bizlerden, Araplardan ve İslam âleminden yardım bekliyorlar. Biz durumları yakinen takip ettiğimizden bu davayı ahlaki, insani, dinî ve millî bir yükümlülük olarak görüyoruz. İsrail, esirlerimiz üzerinden ‘terörizm’ politikası yürütüyor; ‘terörist, kan içici veya yasadışı’ gibi kavramlarla onları dünyaya kötü gösterme derdinde.

İSRAİL ZİNDANLARINDA SİSTEMATİK İŞKENCELER YAPILIYOR

- İsrail zindanlarında tutuklu bulunan Filistinliler ne durumdalar? Mesela hâlâ onlara eziyet ediyorlar mı?

- Size ilk olarak tutukluların sayısını vereyim: Yaklaşık olarak 25 İsrail hapishanesinde 10 binin üzerinde Filistinli esir bulunmakta. Bunlardan 400 tanesi çocuk ve 100’e yakını da kadın esirlerden oluşmakta. Bu tutuklamaların büyük çoğunluğu kanunlara aykırı tutuklamalar. Yani hiçbir çalışmaya veya kuruluşa katılmaksızın tutuklanan kişiler de var.

61 yıldır Filistinliler, İsrail zindanlarında gözle görülmemiş işkencelerle psikolojik baskılardan tutun gayri ahlaki uygulamalara kadar durmadan işkence altındalar. İsrail demokratikleşme çağrısında bulunmasına rağmen, yıllar yılı insan hukukuna aykırı, etik olmayan ve insanların özgürlüğünü kısıtlayan uygulamalara gidiyor. Hatta şunu söyleyebilirim ki; daha tutuklanma aşamasında, İsrail mahkemelerinin göz yummasıyla işkenceler yapılmaya başlanıyor. Filistin mücadelesine gönül verenleri normal esirlerden ayırıyor, farklı bir bölmede sistematik işkencelere maruz bırakıyorlar, bu şekilde şehit olan onlarca insanımız var. Netanyahu hükümetiyle birlikte müteşeddit Aitzhak Aheronovic’in İçişleri’ne gelmesi, Filistinli esirlerde derin kaygı oluşturdu. Şu anda cezaevlerine İçişleri Bakanlığı’ndan baskı geldiğini ve oradaki görevlilerin Filistinli esirlere daha şiddetli davranmaya başladıklarını biliyoruz.

Gerçekten zor durumda olanlar var; 20 yıldır hiçbir hüküm belli olmaksızın cezaevinde kalanlar ve bunlardan onlarcasının hasta olması, hasta olanlara ilaç ve doktor temini olmadığı yüzünden yine birçokları şehit olmaktalar. Ayrıca siyasileri durmadan işkence altına alıyorlar, uykusuz bırakıyor, şiddetli işkence sonrası tedavi etmeden saatlerce acı içinde kıvranmalarını izliyorlar. Zaten tutuklama döneminde tutukluların ailelerinden sevdiklerini karşısına getirip tehditle, belki suçu bile olmadığı davaları üzerine yıkıyorlar.

Burada değinmemiz gereken önemli bir konu da, esirleri aileleriyle görüştürmemeleridir. Dünyanın bütün her yerinde bu tabii hak olarak bilinirken İsrail, Filistinli aileleri, evlatlarıyla, eşleriyle ve aileden herhangi birisiyle görüştürmüyor. Bu yasak 3 yıldır uygulanmakta. Aileler cezaevlerinde bulunan yakınlarının ihtiyaçlarını gideremiyorlar. Cezaevi yöneticileri ise bu ihtiyaçları kantinde çok yüksek fiyatlara satıyorlar.

FİLİSTİNLİ KADIN ESİRLER İŞKENCELERDEN DOLAYI ŞEHİT OLUYOR

- Peki, İsrail zindanlarındaki kadın tutukluların durumu nedir?

- İsrail zindanlarında 60’ın üzerinde kadın tutuklu bulunmakta. Bunlardan anne olanlar, hasta olanlar ve yanında çocuğu olanlar var. Bu bayan kardeşlerimizin tutuklanma sebebi ise halkının ve Filistin topraklarının özgür olması için gayret sarf etmeleridir. Onlar da tutuklanmalarından başlayarak cezaevinde de sistematik işkence görüyorlar. Aç bırakılıyor, psikolojik işkencelerle ruh hâlleri bozuluyor ve aileleriyle görüşemiyorlar. Yine İsrail zindanlarında işkencelere dayanamayarak şehit olan bayan esirler de oluyor.

KOĞUŞLARDA TOPLUCA NAMAZ KILMAK YASAK

- İsrail zindanlarında Filistinli esirlerin ibadetlerine, dinî uygulamalarına karışıyorlar mı?

- Evet, ibadetlerini yerine getirmekte ciddi zorluk çekiyorlar. Bu konuda İslam âleminden, Araplardan ve bizlerden dua beklemekteler. Zaten mübarek Ramazan ayındayız. Biz bu konuyu merkez olarak değerlendirmekteyiz.
Sıkıntıların ardı arkası kesilmiyor. Mesela çok talep edilmesine karşın, içeriye İslami kitaplar sokmak yasak. İçeride topluca namaz kılmak da yasaklanmış durumda. Zaten cemaat olacak kadar geniş hücreler de yok.

İSLAM TOPLUMUNUN ÖNCÜLERİ ESİRLER MESELESİNE EĞİLSİN

- Özgürlüğüne kavuşan esirler için neler yapıyorsunuz?

- İnanıyorum ki esirler davası, yeniden gözden geçirilip taşıdığı insanlık dramının dünyaya duyurulması gerekiyor. Evet, birçok küçük çaplı cemiyetler ve müesseseler bu hususta çalışma yürütüyorlar. Bunun yanı sıra bütün İslam âlemi bu davanın bir ucundan tutmalı. Aktivistler, akademisyenler, insan hukukunu gözetenler kısacası İslam toplumunun öncülerinin bu meseleye eğilmelerini temenni ediyorum. Dediğim gibi bu konuda sıkıntılarımız olmasına rağmen elimizden geleni yapıyoruz.


ŞU MÜBAREK RAMAZAN-I ŞERİF HÜRMETİNE...
BU SİYONİST HAÇLILARI KAHREYLE RABBİM...
YA MUNTAKİM-İNTİKAM ALICI ALLAH...
BİZLERİ İNTİKAMINA MEMUR ET...
YA CEBBAR...
YA KAHHAR...
GÖZÜ YAŞLI ANALARIMIZ HÜRMETİNE...
BOYNU BÜKÜK FİLİSTİN YETİMLERİ ÇOCUKLARIMIZ HÜRMETİNE...
Amin...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
8654030.jpg



CIA'nın matkaplı sorgusu

MÜSLÜMAN ESİRLERE ABD ŞEYTANLIĞI


22 Ağustos 2009



CIA ile ilgili skandallara bir yenisi eklendi. Bu kez CIA'nın kibarca "sorgulama teknikleri" dediği işkence yöntemlerinnden biri daha deşifre edildi. CIA ajanlarının, bir El Kaide üyesini konuşturmak için matkap kullandığı belirtildi.

ABD'nin saygın gazetelerinden Washington Post'un haberine göre, 2000 yılında Yemen'de Amerikan gemisi USS Cole'ye karşı girişilen kanlı saldırının bir numaralı sanığı olarak yakalanan Suudi vatandaşı Abdürrahim El Nasıri'yi konuşturmak için ajanlar sorgu sırasında matkap ve tabancaya "müracaat etti."



YAPMADIKLARINI BIRAKMAMIŞLAR


Gazeteye göre, 2002 Kasımı'nda ele geçirilen Nasıri, dört yıl CIA'nın gizli cezaevlerinden birinde tutulduktan sonra Guantanamo'ya sevk edildi. Nasıri'ye sorgular sırasında "suda boğma" yöntemi de uygulandı.

2004 yılında kaleme alınan bir istihbarat raporuna dayandığını belirten gazetenin haberine göre, ajanlar Nasıri'ye tabanca gösterip veya vücuduna çalışan matkap yaklaştırıp işbirliği yapmasını istediler, aksi halde kendisini öldürecek veya yaralayacaklarını söylediler.

Gazete, işkenceyle ilgili federal yasanın ölüm tehdidini yasakladığını hatırlattı.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
CIA'nın 'işkence taktikleri'



Terör zanlısını konuşturmak için, gözlerinin önünde annesine cinsel tacizde bulunmakla tehdit etmişler...

ABD Adalet Bakanı Eric Holder'in savcı John Durham'ı, ABD Merkezi Haberalma Örgütü (CIA) elemanlarının zanlılara kötü muamele ve işkence yaparak yasaları ihlal edip etmediklerini incelemek üzere görevlendirmesinin ardından, bakanlık tarafından istihbarat teşkilatının sorgulama tekniklerini kapsayan rapor yayımladı. CIA'in ''Terörle Mücadele ve Sorgulama Faaliyetleri Eylül 2001-Ekim 2003'' başlıklı ve Mayıs 2004 tarihini taşıyan 109 sayfalık çok gizli raporunun konu başlıkları dahil önemli bir kısmının karartılarak ağır bir sansürle yayımlandığı görüldü.
Sansüre rağmen, raporda CIA'in deniz aşırı ülkelerdeki cezaevlerinde uygulanan bir dizi kötü muameleye ilişkin ayrıntılar yer alıyor. Bunlar arasında gözaltındaki bir zanlının aile üyelerine cinsel saldırı tehdidi, sahte infaz, silah ya da matkapla korkutma, zanlıyı kusturuncaya kadar yüzüne sigara dumanı üfleme gibi unsurlar bulunuyor.
cia-iskence2.jpg
Raporda, bu sorgulamalarda teröristlerin belirlenmesi, olası planların engellenmesi gibi kritik önemde bilgiler elde edilmesinin sağlandığı, bazı teröristlerin kötü muamele sonrası önemli bilgiler verdiği iddiaları yer alıyor.
Sorgulama yöntemlerine ilişkin ayrıntılı bilgiler verilen raporda, bir CIA sorgucusunun 2002 yılında ABD savaş gemisi USS Cole'a bombalı saldırıyla suçlanan Abdülrahim El Neşiri adlı zanlıya işbirliği yapmaması halinde annesini ve ailesini oraya getirebileceklerini söyleyerek cinsel tehditte bulunduğu görülüyor.
Bir başka olayda da bir CIA sorgucusunun müfettişlere, 11 Eylül 2001 saldırılarının baş mimarı Halid Şeyh Muhammed'e "Amerikan topraklarında bir saldırı olması halinde CIA'in çocuklarını öldüreceğinin" söylendiğini anlatıyor. O sırada Muhammed'in oğullarının da Pakistan'da gözaltında olduğu belirtiliyor.


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
8671140.jpg



İsrail Gazze'de tünel bombaladı






26 Ağustos 2009


İsrail, Gazze Şeridi ile Mısır sınırındaki bir yeraltı tünelini havadan bombaladı. Sağlık görevlileri, saldırıda 3 Filistinli işçinin öldüğünü açıkladı. Saldırıda 7 Filistinli de yaralandı.

İsrail ordusunun bir sözcüsü, Gazze'deki militanların dün İsrail'in güneyine roket atmasından sonra İsrail uçaklarının tüneli bombaladığını söyledi. Roket saldırısında ise bir İsrail askerinin hafif yaralandığı belirtildi.

Filistinli sağlık görevlileri, İsrail saldırısında tünelin çökmesi sonucu 3 işçinin öldüğünü, 7'sının yaralandığını kaydetti.

Sınırdaki tüneller, İsrail ablukası altındaki Gazze Şeridi'ne yiyecek ve silah kaçırmak için kullanılıyor.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Suikast şirketleri, işkence endüstrisi, verilen ihaleler!


CIA, suikast timleri, bazı ükelerdeki gizli sorgu/işkenceler, siyasi suikastlerler, Blackwater gibi konularda bu köşede çok şey yazdık. Sızan her bilgiyi aktarmaya özellikle önem verdik. Çünkü sadece işgal altındaki ülkelerde değil, dünyanın birçok ülkesinde, Türkiye'ye demokrasi eğitimi veren ve bu konuda burnundan kıl aldırmayan Avrupa demokratik ülkelerinde bile gizli cezaevleri işletiliyor, insanlar dünyanın birçok bölgesinden kaçırılıp buralara getiriliyor, sonra kendilerinden bir daha haber alınamıyordu. Belki binlerce kişi bu şekilde kayboldu, kaçırıldı. Devletler ve istihbarat kuruluşları, istihbarat şirketlerine ihaleler dağıtıyordu. Konusu insan hayatı olan, konusu esir ticareti olan ihalelerdi bunlar.


Barack Obama'nın ABD'nin başına geçmesiyle dünyaya yayılan genel iyimserlik havası, böyle giderse etkisini çabuk kaybedecek. O süslü cümlelerin arkasından uygulamalar göremedik. Şikayet ettiğimiz şeyler bugün aynen devam ediyor ve Obama, sembolik olarak bile müdahale etme sözü verdiği bütün alanlardan geri çekildi. Şimdi bir yandan kendi sistemiyle uğraşırken, belki gerçekle yüzleşirken diğer yandan Anti-Semit ilan edilme aşamasına gelecek kadar etrafı karışmış durumda.


Bizim konumuz ABD'nin, CIA'nin işkence endüstrisi. ABD'nin bir çok ülkeyle bu yönde özel anlaşmalar yaptıklarını biliyoruz. Guantanamo ve Ebu Gureyb dışında, bazı ülkelerin başkentlerinde, ana caddelerden girilen işkence merkezleri, çöllerdeki esir kampları hakkında hiçbir somut gelişme olmuyor. CIA ihaleler açıyor, belki Türkiye'den bile bu ihalelere giren oluyor. "Suikast şirketleri" kuruluyor ve ihaleler kapışılıyor. Milyonlarca dolar dağıtılıyor. Bu istihbarat şirketleri, suikast şirketleri öyle söylendiği gibi terörle, El Kaide'yle savaşmıyor. Sadece sorgu evleri de işletmiyor. Dünya genelinde belirlenen hedefleri tek tek bulup ortadan kaldırıyor.


Ve bu iş bugün hâlâ bütün hızıyla devam ediyor.


Hemen her gün CIA işkenceleriyle ilgili yeni haberler okuyoruz. En son işkence taktiklerinin bir kısmını öğrendik! Zanlının gözlerinin önünde annesine cinsel tacizde bulunma tehdidi, çocuklarını öldürme tehdidi, sahte infaz, silah ya da matkapla korkutma, zanlıyı kusturuncaya kadar yüzüne sigara dumanı üfleme vs..


Bütün bunlar ABD Adalet Bakanlığı'nın raporlarında yer alıyor ve kasıtlı olarak kamuoyuna sızdırılıyor. Böylece daha vahim gerçekler gizleniyor, güya eleştiriliyor, önlemler alınıyor, bir itirafta bulunuluyor! Ancak gerçek hiç de öyle değil. Gerçek olduğu gibi gizleniyor. Gerçek bugün İsrail'in Negev Çölü'nde, Romanya'da, Tayland'da, Kuzey ve Orta Afrika ülkelerinde devam ediyor. İşte bu gerçek ortaya serildiğinde ABD'nin ve onunla anlaşma yapan, işkence endüstrisinin üyeleri olan ülkelerin bütün pislikleri ortaya çıkacak.


Jeremy Scahill, 20 Ağustos'ta The Nation'da "Blackwater: CIA Assassins?" başlıklı bir yazı yayınladı. "CIA, 2002 Nisan ayında, Amerika'nın Afganistan'daki operasyonlarının ilk safhalarında, Afganistan'a küçük bir tim yerleştirmesi için Blackwater'a 5 milyon dolardan fazla bir para ödedi" cümlesiyle başlıyor yazı. Afganistan işgalinden hemen sonra ilk yirmi kişilik tim bu ülkeye yerleşti. Ardından sayısız insan benzer şekilde görevlendirildi. Ardından insanlar kaçırıldı, öldürüldü, sorgulandı, işkence edildi. Onlar Kunduz-Mezar-ı Şerif arasında binlerce esiri öldürüp toplu mezara koyan türden gövlilerdi!


"Örtülü paramiliter faaliyetler yürüten Operasyonlar Müdürlüğü'nde çalışmış eski bir CIA saha operatörü olan Jack Rice, The Nation'a yaptığı açıklamada "CIA'nin Blacwater'la çevirdiği iş beni korkutuyor. Teşkilat tüm yönetimi ve yetkiyi özel bir kuruluşa, Blackwater gibi bir kuruluşa devrettiğinde kontrolü kaybeder ve ne olup bittiğini anlamaz" dedi. "Bunu daha da kötüleştiren, arkanızı dönüp inkar edebilmenizdir. 'Biz değildik, kararları alan biz değildik' diyebilirler. Her iki durumdan da yaralanmaktır bu. Amerikalılar adına yapılan işkenceler hakkında duyduklarımıza benziyor; birilerini Suriyelilere, Mısırlılara veya başka birilerine verip sonra da arkamızı dönüp "insanlara işkence etmiyoruz" dememize benziyor."


CIA bütün kirli işlerini bir şirkete devretmiş, o şirket hedef bölgelerde istediği suçu özgürce işlemiş, insanlık suçlarına imza atmış, ama CIA bundan muaf olmuş. Talimatlar CIA'dan ancak sorumluluk yok. Organizasyonda, Ürdün Kralı Abdullah'ın CIA bağlantısı olan isim de var. Mesela ben buradan, Şeyh Ahmet Yasin'in şehid edildiği o füze saldırısından hemen önce, şimdi bitkisel hayatta olan Ariel Şaron'un çiftliğindeki toplantıda bu suikastin konuşulduğuna inanıyorum. Ürdün Kralı Abdullah ve Şaron'un olduğu o gizli toplantıda başka kimler vardı acaba? Bütün büyük suikastleri bu şekilde düşünebiliriz.


Suikastlerin izini takip edeceğiz. Çünkü devam ediyor, edecek de. Devam ettikçe de bizlerin gerçek fotoğrafı görmesi kolaylaşacak. Bir hafıza silme operasyonu yapılıyor şu an, unutturma çalışması. Değişen hiçbir şey yok aslında.



İbrahim Karagül

26 Ağustos 2009
 

zrrtt

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
3 Mar 2009
Mesajlar
118
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
104
Suikast şirketleri, işkence endüstrisi, verilen ihaleler!


CIA, suikast timleri, bazı ükelerdeki gizli sorgu/işkenceler, siyasi suikastlerler, Blackwater gibi konularda bu köşede çok şey yazdık. Sızan her bilgiyi aktarmaya özellikle önem verdik. Çünkü sadece işgal altındaki ülkelerde değil, dünyanın birçok ülkesinde, Türkiye'ye demokrasi eğitimi veren ve bu konuda burnundan kıl aldırmayan Avrupa demokratik ülkelerinde bile gizli cezaevleri işletiliyor, insanlar dünyanın birçok bölgesinden kaçırılıp buralara getiriliyor, sonra kendilerinden bir daha haber alınamıyordu. Belki binlerce kişi bu şekilde kayboldu, kaçırıldı. Devletler ve istihbarat kuruluşları, istihbarat şirketlerine ihaleler dağıtıyordu. Konusu insan hayatı olan, konusu esir ticareti olan ihalelerdi bunlar.


Barack Obama'nın ABD'nin başına geçmesiyle dünyaya yayılan genel iyimserlik havası, böyle giderse etkisini çabuk kaybedecek. O süslü cümlelerin arkasından uygulamalar göremedik. Şikayet ettiğimiz şeyler bugün aynen devam ediyor ve Obama, sembolik olarak bile müdahale etme sözü verdiği bütün alanlardan geri çekildi. Şimdi bir yandan kendi sistemiyle uğraşırken, belki gerçekle yüzleşirken diğer yandan Anti-Semit ilan edilme aşamasına gelecek kadar etrafı karışmış durumda.


Bizim konumuz ABD'nin, CIA'nin işkence endüstrisi. ABD'nin bir çok ülkeyle bu yönde özel anlaşmalar yaptıklarını biliyoruz. Guantanamo ve Ebu Gureyb dışında, bazı ülkelerin başkentlerinde, ana caddelerden girilen işkence merkezleri, çöllerdeki esir kampları hakkında hiçbir somut gelişme olmuyor. CIA ihaleler açıyor, belki Türkiye'den bile bu ihalelere giren oluyor. "Suikast şirketleri" kuruluyor ve ihaleler kapışılıyor. Milyonlarca dolar dağıtılıyor. Bu istihbarat şirketleri, suikast şirketleri öyle söylendiği gibi terörle, El Kaide'yle savaşmıyor. Sadece sorgu evleri de işletmiyor. Dünya genelinde belirlenen hedefleri tek tek bulup ortadan kaldırıyor.


Ve bu iş bugün hâlâ bütün hızıyla devam ediyor.


Hemen her gün CIA işkenceleriyle ilgili yeni haberler okuyoruz. En son işkence taktiklerinin bir kısmını öğrendik! Zanlının gözlerinin önünde annesine cinsel tacizde bulunma tehdidi, çocuklarını öldürme tehdidi, sahte infaz, silah ya da matkapla korkutma, zanlıyı kusturuncaya kadar yüzüne sigara dumanı üfleme vs..


Bütün bunlar ABD Adalet Bakanlığı'nın raporlarında yer alıyor ve kasıtlı olarak kamuoyuna sızdırılıyor. Böylece daha vahim gerçekler gizleniyor, güya eleştiriliyor, önlemler alınıyor, bir itirafta bulunuluyor! Ancak gerçek hiç de öyle değil. Gerçek olduğu gibi gizleniyor. Gerçek bugün İsrail'in Negev Çölü'nde, Romanya'da, Tayland'da, Kuzey ve Orta Afrika ülkelerinde devam ediyor. İşte bu gerçek ortaya serildiğinde ABD'nin ve onunla anlaşma yapan, işkence endüstrisinin üyeleri olan ülkelerin bütün pislikleri ortaya çıkacak.


Jeremy Scahill, 20 Ağustos'ta The Nation'da "Blackwater: CIA Assassins?" başlıklı bir yazı yayınladı. "CIA, 2002 Nisan ayında, Amerika'nın Afganistan'daki operasyonlarının ilk safhalarında, Afganistan'a küçük bir tim yerleştirmesi için Blackwater'a 5 milyon dolardan fazla bir para ödedi" cümlesiyle başlıyor yazı. Afganistan işgalinden hemen sonra ilk yirmi kişilik tim bu ülkeye yerleşti. Ardından sayısız insan benzer şekilde görevlendirildi. Ardından insanlar kaçırıldı, öldürüldü, sorgulandı, işkence edildi. Onlar Kunduz-Mezar-ı Şerif arasında binlerce esiri öldürüp toplu mezara koyan türden gövlilerdi!


"Örtülü paramiliter faaliyetler yürüten Operasyonlar Müdürlüğü'nde çalışmış eski bir CIA saha operatörü olan Jack Rice, The Nation'a yaptığı açıklamada "CIA'nin Blacwater'la çevirdiği iş beni korkutuyor. Teşkilat tüm yönetimi ve yetkiyi özel bir kuruluşa, Blackwater gibi bir kuruluşa devrettiğinde kontrolü kaybeder ve ne olup bittiğini anlamaz" dedi. "Bunu daha da kötüleştiren, arkanızı dönüp inkar edebilmenizdir. 'Biz değildik, kararları alan biz değildik' diyebilirler. Her iki durumdan da yaralanmaktır bu. Amerikalılar adına yapılan işkenceler hakkında duyduklarımıza benziyor; birilerini Suriyelilere, Mısırlılara veya başka birilerine verip sonra da arkamızı dönüp "insanlara işkence etmiyoruz" dememize benziyor."


CIA bütün kirli işlerini bir şirkete devretmiş, o şirket hedef bölgelerde istediği suçu özgürce işlemiş, insanlık suçlarına imza atmış, ama CIA bundan muaf olmuş. Talimatlar CIA'dan ancak sorumluluk yok. Organizasyonda, Ürdün Kralı Abdullah'ın CIA bağlantısı olan isim de var. Mesela ben buradan, Şeyh Ahmet Yasin'in şehid edildiği o füze saldırısından hemen önce, şimdi bitkisel hayatta olan Ariel Şaron'un çiftliğindeki toplantıda bu suikastin konuşulduğuna inanıyorum. Ürdün Kralı Abdullah ve Şaron'un olduğu o gizli toplantıda başka kimler vardı acaba? Bütün büyük suikastleri bu şekilde düşünebiliriz.


Suikastlerin izini takip edeceğiz. Çünkü devam ediyor, edecek de. Devam ettikçe de bizlerin gerçek fotoğrafı görmesi kolaylaşacak. Bir hafıza silme operasyonu yapılıyor şu an, unutturma çalışması. Değişen hiçbir şey yok aslında.



İbrahim Karagül

26 Ağustos 2009


müdür naber yav?
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt