Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hz Peygamber'den (s.a.v) Gençlere 50 Nasihat (3 Kullanıcı)

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Özel olan da şudur: Aileye ve akrabaya yumuşak, nazik davranmak iyi muamelede bulunmaktır. Aşağıdaki hadis-i şerîf de bu anlamı pekiştirir:

“Sizin en iyiniz, ailesine ve akrabalarına en iyi davrananınızdır. Ben kendi aileme ve akrabalarıma hepinizden daha iyi davranıyorum.”

Anne babaya, kardeşler ve akrabalara iyi davranmanın vesile ve yolları elbette bir taneyle sınırlı değildir.

Onları dinleyip isteklerini yerine getirmek, onlara karşı saygılı olmak, hürmet etmek, nazik davranmak gibi yol ve vesilelerle iyi birer evlat olun; siz kazanıp siz kârlı çıkarsınız. Allah sizi en güzel şekilde gözetsin ve korusun.
 

hasgül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2009
Mesajlar
1,965
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Selamun aleyküm, emeğinize sağlık...
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
İslam Yumuşaklık Dinidir

Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor:

Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Allah yumuşak huylu ve naziktir. Bütün işlerde yumuşaklık ve nezaketi sever.”


Buhârî ve Müslim

Bir önceki hadis-i şerîfte yer alan aile ve akrabaya yumuşak davranma ahlâkını ele almıştık. Bu hadis-i şerîfte ise, bir derece daha ileri giderek, bütün işlerde yumuşak ve nazik olma vasfını anlatacağız.

Bütün işlerde yumuşak ve nazik olmak niçin?!

Çünkü Allah yumuşak huylu ve naziktir.

Yumuşaklık; nezaket, şefkat ve acıma duygularından kaynaklanır.

Çünkü Allah-u Teâlâ, en yüce nazik dosttur. Bunu yüce Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) bize böyle öğretmiştir.

Nasihatın özünden uzaklaşmak ya da sözü çok fazla uzatarak hedefinden sapmak istemiyorum.

Çünkü Allah yumuşak huylu ve naziktir. Bundan dolayı her işimizde ve her halimizde bize kolaylık gösterir, hoşgörü ile davranır. Himayesi bizi dört bir yandan sarar, şefkat ve merhameti bizi çepeçevre kuşatır. Varlık âlemindeki en küçük atomdan, sonsuz kainata ve ezelden ebede kadar içine alır bizi kuşatır.

Bu yüzden... kendimize, diğer insanlara, eşyaya ve hayvanlara kolaylık gösterip yumuşak davranmamız ve nâzik olmamız farzdır.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Bütün hal ve hareketlerimizde, bütün işlerimizde kendimize karşı yumuşak ve nazik davranırız. Zira Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükler ve ancak onunla yükümlü tutarız.”[Enam suresi,152]

Irkı rengi ve yaşı ne olursa olsun bütün insanlara yumuşak ve nazik davranırız.

Allah’ın bizim için, yaşantımızı kolaylaştırsın diye yarattığı eşyaya da yumuşak ve nazik davranırız.

Aynı şekilde hayvanlara da...

Yumuşaklık ve nezaketi Allah’ın Kitab’ında bizim için koyduğu prensipler ve kriterler çerçevesinde ve sevgili Peygamberimiz’in (s.a.v.) sünneti doğrultusunda belirler ve bir disipline bağlarız. Bu konuda en küçük bir ifrat ve tefrit, aşırılık ve gevşeklik göstermeyiz. Her işimizde ve davranışımızda akıl ve mantığı hakem yapar, bunların gösterdiği doğrultuda hareket ederiz.
 

hayri07

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Şub 2009
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
emeğinize sağlık kardeşim selametle kalın.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
İYİLİK ve TAKVADA YARDIMLAŞMAK GERÇEK KARDEŞLİĞİN SEMBOLÜDÜR

Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor:

Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâm verdiğinde selâmını almak, hastalandığında ziyaret etmek, vefat ettiğinde cenazesini uğurlamak, davet ettiğinde davetine icabet etmek, aksırdığında rahmetle dua etmektir.”


Buhârî, Müslim ve Ebû Davud

Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı çoktur. Bu haklardan bazıları, Allah Resûlü’nün (s.a.v.) yukarıdaki hadisinde açıkladığı ve yerine getirilmesini tavsiye ettiği beş haktır.

Bu beş hakkı kısaca açıklayalım:
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Selâmı Almak

Bilakis selâmı yaymak ve yaygınlaştırmak.

Sevgili gençler...

Çünkü, Allah Resûlü (s.a.v.) bir başka hadis-i şerîfinde şöyle buyurmaktadır:

“Yemek yediriniz, selâmı yayınız, insanlar uyurlarken gece namaz kılınız; selâmetle cennete giresiniz.”


Allah-u Teâlâ da Kur’an’ında bakın şöyle buyurmaktadır:

“Bir selâm ile selâmlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile o selâmı alın; yahut aynı ile karşılık verin.”[nisa suresi 86]

“Orada birbirlerine esenlik dilekleri ise ‘selâm’dır.”[yunus suresi 10]

Pek çok İslam ülkesinde, müslüman bireyin şahsiyetini ve hatta genel sosyal yapıyı sarsan, sıkıntıya sokan işlerden bir tanesi de, müslümanların hem biçim hem anlam olarak gayr-i müslim milletlerin selâmını benimsemiş olmalarıdır. Müslüman halklar selâmlaşırlarken, ‘bonjour’ ve ‘bonsuar’,[3] ‘günaydın’ ve ‘tünaydın’[4]... ya da ‘iyi günler’, ‘iyi akşamlar’, ‘iyi sabahlar’, ‘hayırlı akşamlar’, ‘hayırlı sabahlar’... diyorlar.[5] İslam’ın saygın selâmı ‘es-selâmü aleyküm ve rahmetûllahi’ sözünü unutmuşlar, çok ender kullanıyorlar.

Selâmı yaymak, herkese selâm vermekle gerçekleşir. Zira herkese selâm vermek, davranış edebine ve dostça ilişkiler kurup tanışık olma prensibine bağlılığın bir gereğidir.

Sevgili gençler...

Sizler bu edebi ve prensibi yerine getirmeye en layık, en uygun müslümanlarsınız. Çünkü sizler, henüz sosyal hayâtın başlangıcındasınız. Küçüklüğünüzden itibaren kendinizi bu edeb ve prensibe alıştırır ve birbirinize selâm verip alırsanız... gönül ve ruhlarınız peygamberî edebin ışıltılarıyla büyür, yetişkin birer insan olursunuz.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Hastayı Ziyaret Etmek

Hasta ziyareti, bir çeşit tesellidir; bireyler arasında sosyal bağları sağlamlaştırır ve dostça ilişkileri güçlendirir. Zira Peygamberimiz’in (s.a.v.) bir başka hadis-i şerîfinde haber verdiği gibi “Müslüman müslüman için, birbirine kenetlenip destek veren müstahkem bir binanın tuğlaları gibidir.”

İşte bu peygamberî edeb ve yüce tâlimat, küçük yaşlardan itibaren çocuklarımızın vicdanlarına nüfuz edip orada yer edinebilirse, geçen zamanla birlikte orada iyice yerleşecek, derinlere kök salarak büsbütün sağlamlaşacaktır. Kökleri, tertemiz besini emerek iyice beslenecektir. Gövde ve dalları güçlenip sertleşecek, artık ona hiçbir rüzgar zarar veremeyecek ve hiçbir fırtına onu yerinden sarsamayacaktır.

Beraber ilim meclislerine gittiğimiz arkadaşlarımızdan ya da okulda birlikte olduğumuz sınıf arkadaşlarımızdan bir tanesi hastalanarak, ilim meclislerinden ve derslerden kesilmiş, bir süredir ortalıkta görünmemektedir. Öncelikle yapmamız gereken şey, ondan haber almaya çalışmaktadır. Sonra da ziyaret etmek... Ziyaretimiz, onun üzerinde öyle olumlu, öyle güzel etki ve duygular bırakacaktır ki, belki de bu ziyaretimiz, hasta arkadaşımızın üzerinde birtakım psikolojik etkiler yapacak ve bu da hastanın iyileşmesini hızlandırıp tekrar eski sağlığına kavuşmasını sağlayacaktır.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Cenazeyi Uğurlamak

Bazı insanlar, çocukların cenazelerde hazır bulunmamalarını gerektiren bir masumiyet ve yaşama arzusu taşıdıklarına inanırlar. Bazıları da, çocukların cenazelerde hazır bulunmaları engellenmeli, der.

Biz böyle düşünmüyoruz. Çünkü, ölüm her gün yaşadığımız ve tanık olduğumuz bir hak ve hakikattir. Çocukların cenazede hazır bulunmalarının, onu kabre kadar uğurlamalarının ve aynı şekilde bizzat defin işlemini izlemelerinin hiçbir zararı yoktur. Zira küçük yaşta bu hakikati kavramak, çocuğu bu hakikatle yoğuracak ve dolayısıyla çocuk sürekli olarak bu duygu ve bilinci içinde taşıyacaktır.

Ayrıca cenazeyi uğurlamak, çocukta her davranışını kontrol eden daimi bir iç denetim mekanizması kuracaktır. Bütün hal, hareket ve davranışlarında bu korkuyu, Allah’ın sorgulamasından ve azap etmesinden duyduğu korkuyu beraberinde taşıyacaktır.

Aynı şekilde çocuk, bedenin toprak altına terkedilişini bizzat gözleriyle izleyecektir. Görecektir ki, bütün dünya onu orada kendi haline terketmekte; malı, çocukları ve hanımı, onu hayâta bağlayan her şeyi ondan uzaklaşmaktadır.

Cenazeyi uğurlamak sadece erkeklere özgü bir davranıştır. Hanımların, ister küçük olsunlar ister büyük, cenazeyi uğurlamaları yasaklanmıştır. Eğer onlar cenazeyi uğurlayacak olurlarsa bu davranışlarından dolayı sevap alamayacakları gibi günaha girerler.[6]

Ayrıca insanın cenazeyi uğurlamayıp, bu amelden dolayı sevab alabilmesi için mutlaka gerekli olan cenaze uğurlama âdâbını en güzel biçimde öğrenmelidir.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Davete İcabet Etmek

Faydalı ve güzel şeyler anlatılacaksa konferans davetine, dostça ilişkileri pekiştirip yardımlaşmayı sağlayacaksa ziyaret davetine ve çağrılan düğün ziyafetine icabet etmek
.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Aksırana Dua Etmek

Aksırmak, bronş yollarının açılmasından dolayı meydana gelir. Bu esnada dimağda biriken mikroplar ağız ve burundan dışarı atılır.

Bunu bu şekilde planlayıp düzenleyen ve insanı en güzel biçimde yaratan Allah ne yücedir!

Aksırma halinde ve diğer bütün hallerde Allah’a hamd etmek farzdır.

Aksıran kimse: “elhamdülillah...” der.

(Bu esnada kenara çekilmiştir. Zira Hz. Peygamber bize böyle öğretmiştir.)

Aksıranın bu hamdini duyan kimse de ona: “yerhamükellah...” diye dua eder. Kendisine dua edildiğini duyan, aksıran kimse de: yehdina’llahu ve yehdiküm ve yuslih baleküm (ya da yağfirullahu lena ve leküm) diye karşı duada bulunur.[7]

Sevgili gençler...

Müslümanın müslüman üzerindeki bu beş hakkını incelediğimiz zaman, bu beş şartın sosyal ahlâkın zirvesinde yer almadığını göreceğiz. Daha önce de söylediğim gibi bunlar müslümanın müslüman üzerindeki haklarından sadece birkaç tanesidir. Hiç şüphesiz bu haklar, insanların alıştığı ve oy birliği ile “protokol” adını verdikleri batıcı kör taklidin çok üstünde ve ondan çok yücedir.

Allah bizi de sizi de taklidin kötülüklerinden korusun, adımlarımızı dosdoğru yoluna doğru yöneltsin. Allah elbet doğru söylemektedir:

Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur, ona uyun. Başka yollara uymayın. Zira o yol, sizi Allah’ın yolundan ayırır.”Enam suresi 153
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
FARAN DAĞLARINDA AÇAN SEVGİLİ

Selam sana nazlı Nebi
Selam sana gözbebeği
Mevla'nın kudretiyle selam.

Selam sana nur-i dilara
Selam sana Hakk habibi
Rahman'ın kudretiyle selam.

Selam sana Andelib_i Zişan
Selam sana Muhammedi
Cebrail'in yüreğiyle selam
İbrahimce selam sana
Rahimce selam sana
Gafurca selam.

Selam sana ey yetimler padişahı
Selam sana Ahmedi nefesli yar
Eyyupça selam sana
Selam sana ya HabibALLAH
Selam sana ya NebiALLAH
Selam sana ya ResulALLAH.

Ya ResulALLAH
Sen, sevmek için istenen
Can, dudakta istenen
Sevda ikliminin en güzel mevsiminin
En güzel çiçeğisin.

Cemre gibi düştün kainatın kışına
Bahar, senin elinde doğdu
Senin elinle indi toprağa
Öyle bir sevildin ki
Candan aziz bilerek
Uğruna can verildi
Ama bu, ölüm değildi
Adını bir kez anan
Bir kez gönülden anan
Rahmetin nur kaynağı gözlerinde dirildi
Şimdi biz de seni anıyoruz
Mevla'mızın yeminleriyle anıyoruz seni
Ey Faran Dağları'nda açan sevgili

Fecre
On geceye
Her şeyin çiftine ve tekine
Akşamın alacakaranlığına
Kararıp bürüdüğü zaman geceye
Açılıp aydınlattığı zaman
Gündüze and olsun ki
Sen olunca sitem yok
Serzeniş yok
Eyvah yok
Alemlere ambersin
O'ndan başka ilah yok
Sen, en son peygambersin.

Beni ilk öksüz oluşun vurdu
Yetim kalışın yaraladı önce
Elden ele dolaşmıştın
Herkesin gözbebeğiydin

Ama mahzun
Ama kederli
Bir yanın arşa kadar azamet
Bir yanın ürkek

Mekke akşamları yanar
Verdiğin her nefeste
Ve gökten inen bir sesle
ALLAH korumasına alır.

Senin derdin ALLAH'tı
Hüznün kederin ALLAH
Senin dostun ALLAH'tı
Sana en yakın ALLAH.

Biz seni göremedik ya ResulALLAH
Uhud Dağı'nı seyrettik
Okçular tepesinden bir sabah
Bir Medine sabahında
Uhud'u seyrettik
Seni göremedik
Ebu Ubeyde bin Cerrah sanki ordaydı
Sanki mübarek yüzüne batan miğfer halkalarını
Dişleriyle sökmek için nefes nefeseydi
Kalbi yerinden fırlayacakmış gibiydi
Seni öyle seviyordu ki
Tenine bir dikenin batması bile
O kalbi durdururdu.

Biz seni göremedik ya ResulALLAH
Uhud'u gördük bir sabah
Malik bin Sinan olamadık
Mübarek kanının, kanına karıştığı
Malik bin Sinan sanki oradaydı
Ve inemedik okçular tepesinden
Sanki sen inin demeden inersek
Uhud tekrar cehenneme dönerdi.

Ey Faran Dağları'nda açan sevgili
Güneşe ve onun ışığına
Ardından gelmekte olan aya
Onu ortaya koyan gündüze
Onu bürüyen geceye
Göğe ve onu meydana koyana
Yere ve onu yayana and olsun ki
Sen olunca sitem yok
Serzeniş yok
Eyvah yok
Alemlere ambersin
O'ndan başka ilah yok
Sen, en son peygambersin

Vazgeçtim seni hep ötelerde aramaktan
Seni yüzyıllar öncesine hapsetmekten vazgeçtim
Mesafelerden usandım ya ResulALLAH
Sana sesleniyorum

Alemlere rahmetsin
Seslenince yanımdasın
Burdasın
Günahkarım

Ama sen günahkarların umudusun
Temizle beni ya ResulALLAH!
Temizle beni ya ResulALLAH!
Temizle beni ya ResulALLAH!

Mescid-i Nebevi'de gördüm
Mübarek sözlerinden birini süsleyip duvara asmışlar:
"Benim şefaatim, ümmetimden büyük günahları olanlar için."
Buyurmuşsun
İçimde her şey üşür
Rüzgar üşür
Yağmur üşür
Dua üşür
Melekler üşür
Isıtırsan bir sen ısıtırsın
Medine'ye akan nur gibi ak kalbime
Ey ban u cihan
Yorgunum
Güçsüzüm
Çaresizim
Sen çaresizlerin yardımcısısın

Yüreğimi koşturdum
Sana doğru
Çatlarcasına koşturdum
Kimseye hakkım yok
Huzurunda sana ait varlıkları dava etmem
Ben bir davalıyım
Tükendim ya ResulALLAH
Hicretimi kabul et ya ResulALLAH!
Hicretimi kabul et ya ResulALLAH!
Hicretimi kabul et...

Dursun Ali Erzincanlı

Allahumma salli ala Seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
İzin İstemek, İslam’ın Ziyaret Âdâbındandır

Abdullah b. Busr (r.a.) anlatıyor:

Allah Resûlü’nü (s.a.v.) dinledim, şöyle diyordu:

“Ziyaret maksadıyla evlere gittiğinizde kapıyı çalarken kapı*nın önünde durmayın. Bilakis kapının sağında veya solunda durun. Girmek için izin isteyin. İzin verilirse girin, aksi takdirde dönüp gidin.”


Taberani

Bu yirmi dokuzuncu nasihat, ziyaret âdâbyla ilgili iki noktaya ışık tutmaktadır. Bu nasihat müslüman büyükleri ilgilendirdiği kadar müslüman çocukları da ilgilendirmektedir.

Çünkü alışkanlık, karakter ve ahlâkın yanısıra şahsiyet gelişiminin de bir parçasıdır. Belli bir, işi küçüklüğünde alışkanlık haline getiren insan, yetişkinliğinde de o şeye bağlı kalmakta, onu yapmayı sürdürmektedir. O alışkanlık, ömrü boyunca, şahsiyetini oluşturan temel karakterinin bir parçası olmuştur.

Ziyaret âdâbıyla ilgili olarak Allah Resûlü’nün (s.a.v.) ziyaretleşmelerimizde uymamızı emrettiği iki noktadan birincisi; görülmesi uygun olmayan... ya da dahası haram olan bir durumun ve manzaranın göze çarpmasından korkarak, kapı açıldığında evin içerisinin görüneceği şekilde kapının önünde durmamak.

Belki evin hanımı, üzerinde ince bir elbiseyle dolaşıyor olabilir. Ya da kollarını ve paçalarını sıvamış olarak bir işe kendini kaptırmış olması da mümkündür. Yahut dağınık bir şekilde bulunan ev eşyalarını, mobilyaları temizlemek ve düzgünce yerleştirmekle de meşgul olabilir.

Kapı açıldığında evin içerisinin görüneceği şekilde kapının önünde durmak, o çirkin durumu ve ayıbı açığa çıkarmaktadır. Bu ise kesinlikle merduttur, reddedilmiştir.

Bu nedenledir ki Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kapı açıldığında evin içerisinin görüneceği şekilde kapının önünde durmamamızı; bilakis bakışları indirmiş bir halde ve hayâ içerisinde, kapının sağında veya solunda durmamızı emretmiştir.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Ziyaret âdâbıyla alakalı olarak Allah Resûlü’nün (s.a.v.) ziyaretleşmelerimizde uymamızı emrettiği ikinci husus ise; eve girmek için izin istemektir. Bu ise ya elle kapıya tıklatmak ya da zile basmakla gerçekleşir. Girmek için izin verilirse gireriz, yoksa geri döneriz.

İzin vermek de, kendisine ziyarette bulunduğumuz insanın bize kapıyı açarak ‘buyurunuz, hoş geldiniz’ deyip bizi içeri davet etmesiyle gerçekleşmiş olur.

İzin vermemek ise şu şekillerden biri ile gerçekleşir: Edepli bir biçimde özür dilenerek, aranılan kimsenin evde olmadığı, uyuduğu veya başka misafirleri ağırladığı söylenir ya da hiç ses verilmez.

Peki, izin verilip verilmediğini nasıl anlarız?!

Allah Resûlü (s.a.v.) bir diğer hadis-i şerîfinde bunu bize şöyle öğretmektedir: Kapı tıklatılmak ya da zile basılmak suretiyle üç kez izin istenilir. Kapı açılmadığı takdirde geri dönülür.

Sevgili gençler...

İşte size, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) erkek ve kadın bütün müslümanlara ziyaretleşme ve izin isteme âdâbıyla ilgili öğüdü. Bu öğüt, yüksek peygamberî edepten bir parçadır.

Andolsun Allah Resûlü’nde bizim için gerçekten çok güzel bir örnek vardır.

Allah’ın selâmı üzerinize olsun.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Yalan Her Fenalığın Başıdır
Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor:

“Allah Resûlü’nün (s.a.v.) yalan konuşmak kadar nefret ettiği bir başka kötü huy daha yoktu. Sahâbesinden birinin yalan konuştuğunu duyduğu zaman, o kimsenin tevbe ettiğini öğreninceye kadar bu O’nun içinden çıkmazdı.”


İmam Ahmed

Sevgili gençler...

Biliyor musunuz, yalan konuşmak niçin Allah Resûlü’nün (s.a.v.) en çok nefret ettiği huydur?

Çünkü yalan konuşmak, bir nifak alameti ve kanıtıdır. Allah Resûlü (s.a.v.) bunu bir başka hadisinde şöyle açıklamaktadır:

“Münafığın alameti üçtür: konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edilince ihanet eder.”

Sevgili gençler...

Münafıklar –Allah beni de sizleri de onlardan korusun– cehennemin en alt tabakasındadırlar. En aşağı mertebelerde, en iğrenç görüntülerde ve en çetin azap ve işkenceler altında...

Allah-u Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurmaktadır:

“Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar.”[[I]nisa suresi 145[/I]]

Ve çünkü yalan konuşmak, insanı günaha götürür; günah ise cehenneme...

İçki kötülüklerin anası olduğu gibi, yalan da bozulma ve sapıtmanın başıdır. Kim yalanı tabiatı haline getirir, ona alışır ve huy edinirse bütün rezilliklerin esiri olmuştur. Bu durumdaki bir insan için rezilliğin her türlüsü önemsiz, basit ve üzerinde durmaya değmez şeylerdir.

Ahlâk düzleminde her rezaletin karşısında bir fazilet yer almaktadır. Örneğin; ihanetin karşısında emanet, korkaklığın karşısında cesaret, cimriliğin karşısında da cömertlik bulunmaktadır.

Yalanın karşısında hangi faziletin yer aldığını sanırım anlamışsınızdır!

Hiç şüphesiz o doğru sözlülüktür...

İnsan doğru söyleye söyleye nihayet Allah katında doğru sözlü biri olarak yazılır
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Şair ne kadar doğru söylemiş:

Sözlerimizdeki doğruluk hem güç verir içimize

Davranışlarımızdaki yalan yılandır bize.


Sizler kimi zamanlar gerçekten zor, çetin ve sıkıntı dolu anlar geçirmiş olabilirsiniz. İşte o anlarda içinizden biri, yalan konuşarak içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtalabileceğini sanır; yalanı hafife alır, önemsemez. Gerçekte, bir yanlışı bir diğer yanlışla ‘düzeltmeye!’ çalışıyordur da farkında bile değildir.

Sonra ardı arkası kesilmeyen yanlışlıklar yapmaya başlar. Kötülüklerin tam ortasına, günahlar girdabına düşer de bunlar onu şiddetle savurur, hırpalar ve beraberinde sürükleyerek onu en diplere çeker. Nihayet bu durum helâkla sonuçlanır.

Yalan konuşmaktan tevbe etmek, Allah’ın ve Peygamber’inin tevbe eden o kimseden hoşnut olduğuna dair bir işarettir. Zira tevbe; her türlü rezalet çukurundan kurtulmanın, onu aşmanın yolu ve çaresidir.

Rivayet edilmektedir ki;

Fetih yılında idi... Büyük sahâbî ‘Hatıb b. Ebi Beltea’, Kureyş’e bir mektup yazarak onları Allah Resûlü’nün (s.a.v.) Mekke’yi fethe hazırlandığından haberdar etti. Hemen akabinde Allah-u Teâlâ, Peygamberine (s.a.v.) bu durumu haber verdi.

Hatıb b. Ebi Beltea’nın gayretleri boşa çıktı. Yakalanarak Allah Resûlü’nün (s.a.v.) huzuruna getirildi. Yaptıklarından dolayı ayıplandı, azarlandı. Hatıb inkar etmedi; çünkü inkara imkan yoktu. Ama kendisini böyle çirkin bir işi yapmaya iten mazeretini bildirdi.[2] Tevbe ederek bunu bütün herkese duyurdu. Hz. Ömer (r.a.)da bu durumu izleyenlerden biri idi. Öfkesinden kendini tutamayarak:

–Ya Resûlallah, izin veriniz şu münafığın boynunu vurayım! dedi.

Allah Resûlü (s.a.v.) Hz. Ömer’e (r.a.)şu cevabı verdi:

–Ey Ömer, nereden biliyorsun; belki Allah ehl-i Bedr’in durumunu bilmiş de onlara ‘istediğinizi yapın, elbet sizi bağışladım’
demiştir.

Hatıb b. Ebi Beltea (r.a.)Bedir Savaşı’na katılan gazi sahâbîlerdendi.

Ben, Allah Resûlü’nün (s.a.v.) sözünde Hatıb’ın (r.a.)gayret ve şevkini diri tutan ve bir anlık gaflet uykusuna dalıp da müslümanların başına çok kötü bir iş açacak olan imanî vicdanını ikaz eden bir anlam görüyorum... Ne ki Allah, inayeti ve yardımıyla bu kötü işin meydana gelmesine fırsat vermedi. Aynı şekilde ben bu sözde, içten samimi bir tevbenin, ihlaslı bir yönelişin de işaretlerini görüyorum.

‘Beyaz yalan’a gelince... O, hiç bir kimseye zarar vermeyen; aksine hayra ve iyiliğe götüren yalandır. Alimler onu ‘aralarında düşmanlık olan iki hasımın arasını düzeltmek, savaşta düşmanı aldatmak, dargın müslüman eşlerin aralarını bulmak ya da eşlerden her birinin, diğerinin gönlünü hoş etmek gibi amaçlarla uydurulan söz’ diye tarif etmektedirler.

Ne var ki ‘1 Nisan Şakası’ oyun–şaka olsun diye uydurulmuş bir bid’at ya da gelenektir. Böyle diyorlar! Ne yazık ki müslüman halklar, geri kalmış toplumların, yaptığı gibi anlayıştan yoksun bir şekilde, bilinçsizce bu bid’atın arkasından sürüklendi. Bilmediler ki, mükemmel örneğimiz sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de şaka yapardı. Ancak şaka yaparken dahi ağzından haktan ve doğrudan başka söz çıkmazdı.

Sevgili gençler...

Allah katında yalancılardan yazılmaktan son derece kaçının. Allah’tan korkun. Doğrularla birlikte olun. Allah’a tevbe edin; çünkü Allah tevbe edenleri sever.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
İmanınızı Her Gün Tazeleyin

Avf b. Malik (r.a.) anlatıyor:

“Allah Resûlü’nün (s.a.v.) yanında –dokuz ya da sekiz veya yedi kişi– idik. Allah Resûlü (s.a.v.) bize şöyle buyurdu:

–Allah’ın Resûlü’ne bey’at etmez misiniz?![3]

Bu söz üzerine biz ellerimizi kendisine uzatarak:

–Ey Allah’ın Resûlü, sana elbet daha önce bey’at etmiştik! Şimdi hangi konuda bey’at edeceğiz?! dedik. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:

–Bana, Allah’a ibadet edip hiçbir şeyi O’na ortak koşmamak, beş vakit namazı kılmak, itaat etmek, (Kısık bir sesle) insanlardan hiçbir şey istememek üzere bey’at ediniz.

(Avf dedi ki) Ben daha sonra, o gün orada bey’at eden topluluktan bazılarını gördüm. Binekleri üzerinde iken ellerinden kamçıları yere düşerdi de onu kendilerine vermelerini insanlardan istemezler; inip kendileri alırlardı
.”

Müslim

Hadis-i şerîfte konumuzla doğrudan ilgili olan bölüm, hadisin son kısmı, yâni: “...insanlardan hiçbir şey istememek...” sözüdür. Bu sözün delili ise, hadisi rivayet eden Avf b. Malik’in şu sözüdür: Ben daha sonra, o gün orada bey’at eden topluluktan bazılarını gördüm. Binekleri üzerinde iken ellerinden kamçıları yere düşerdi de onu kendilerine vermelerini insanlardan istemezler; inip kendileri alırlardı.”

Sevgili gençler...

Biz konuyu, Avf b. Malik’in anlattığı biçimiyle hadis-i şerîfi ve ardından onun hadisin pratiği üzerine yaptığı yorumu aktararak bitirmeyeceğiz. Çünkü tam bir faydanın sağlanabilmesi ve emaneti gözetme görevinin yerine gelebilmesi için hadiste geçen peygamberî öğütlerin kısaca ve anlaşılır bir biçimde açıklanmasının zaruri olduğuna inanıyoruz.

Allah Resûlü (s.a.v.) kendisini dinleyen sahâbesine şöyle diyor:

–Allah’ın Resûlü’ne bey’at etmez misiniz?! İçlerinden biri şöyle cevap verdi:

–Ey Allah’ın Resûlü, sana elbet bey’at ederiz
.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Sevgili gençler...

Sizden biriniz şunu sorabilir:

Daha önce bey’at ettikleri halde Allah Resûlü (s.a.v.) sahâbesinden niçin tekrar bey’at etmelerini istedi?

Bu soruyu şöyle cevaplayabiliriz:

Bey’atın tekrarlanması, soru sormayı gerektirecek derecede yakışıksız ve tuhaf birşey değildir. Zira bey’atın tekrarlanması, bir tür pekiştirmedir. Kaldı ki sahâbe, Allah Resûlü’ne (s.a.v.) “Rıdvan Bey’atı”[4] örneğinde olduğu gibi pek çok kere bey’at etmiştir. Cenâb-ı Allah Fetih Suresi’nde bu bey’atı şöyle anlatır:

“Muhakkak ki sana bey’at edenler gerçekte ancak Allah’a bey’at etmektedirler. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir.”[5]

Bey’atın tekrarındaki maksadın, pekiştirme olduğunun delillerinden biri de Allah Resûlü’nün (s.a.v.) devamla söylediği şu sözdür: “...Allah’a ibadet edip hiçbir şeyi O’na ortak koşmamak...”

Zira Allah Resûlü (s.a.v.) de çok iyi biliyordu ki sahâbe-i güzin, putlara ibadeti, atalardan miras olarak aldıkları câhiliye adet ve geleneklerini çoktan terketmişler ve gönüllerini Allah’a teslim etmişlerdi.

Allah Resûlü (s.a.v.) pek çok hadis-i şerîfinde, ümmeti hakkında en çok küçük şirkten endişe ettiğini dile getirmişti.

Küçük şirk de nedir?!

Tam bir gizlilik, kolaylık ve yumuşaklık içinde şeytanca bir amaç ve hedefle gönül ve ruhlara sızma girişimidir.

Allah Resûlü’nün (s.a.v.) şirki ve onun insanın gönül ve vicdanına sızma girişimini anlatırken kulanıldığı ifadenin inceliğine bir bakınız! Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

“Şirk, gecenin zifiri karanlığında simsiyah taş üzerinde yürüyen siyah karıncanın kımıldamasından daha gizlidir.”

Sevgili gençler...

Bizler ve sizler, şirki tahrik edip kışkırtan faktörlerin, mahlukatın nefesleri yığın yığın, dizi dizi ortaya çıktığı bir çağda, bir zaman diliminde yaşıyoruz... Alıp verilen her nefesle birlikte bir fitne ve vesvese bizlere fısıldıyor. Her ayağa kalkışımızda İblisce bir çağrı ve şeytanın kışkırtması içimizde yankılanıyor.

Allah Resûlü (s.a.v.) sahâbesinin Allah inancını sürekli tazeleyerek diri tuttu. Aynı şekilde bizim ve sizin de her gün ve her an, bir olan Allah’a imanımızı yenileyip pekiştirmemiz bizlerin ve sizlerin üzerine düşen bir görev ve sorumluluktur.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt