gurbette
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eki 2008
- Mesajlar
- 2,850
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 50
Şükür, Allah’ın Hakkıdır
Ebû Büreyde (r.a.) anlatıyor:
Allah Resûlü’nü dinledim, şöyle diyordu:
“İnsanda üçyüz altmış eklem yeri vardır. Her bir eklem yeri için bir sadaka vermesi gerekir.
Bunu işiten sahâbe:
–Ey Allah’ın Peygamberi, buna kimin gücü yeter? dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.):
–Mescitte üstünü örteceğin bir tükürük, yoldan kaldıracağın eza verici bir engel. Bunları da bulamazsan kuşluk vakti kılacağın iki rekat namaz sana kâfi gelir, buyurdular.”
Ebû Davud
Hikaye olunur ki:
Bir adam işine gitmekteydi. Bu esnada karşısına halinden fakir ve aç olduğu anlaşılan bir dilenci çıkıverdi. Açlığını gidermesi için bir miktar para vermesini kendisinden istedi.
Dilenci, saçı sakalı dağınık, kirli ve yırtık, eski elbiseli yaşlı bir adamcağızdı. Dilencinin haline adamın kalbi yumuşadı ve durumuna çok üzüldü. Elini cebine attı, para bulamadı. Sonra diğer cebine... ama orada da para yoktu. Pantolonunun bütün ceplerine baktı, karıştırdı, altını üstüne getirdi. Ama nafile; cepler bomboştu. Dilencinin karşısındaki bu arayışından ve bir şey bulamamanın utancından yüzü kızardı. Herhalde parasını diğer elbisesinin cebinde unutmuş olmalıydı. Titremekli bir hal ve utanç içinde, dilencinin uzanmış eline elini uzattı, onunla tokalaştı. Bu manzara karşısında dilenci gülümsedi, gözleri yaşardı, ardından ekledi:
–Bakın, beyefendi bu da bir sadakadır.
Herkes ayrılıp kendi yoluna gitti.
Evet, sevgili gençler...
Kaldı ki Hz. Peygamber’in (s.a.v.) dediği gibi “Hiç şüphesiz kardeşinin yüzüne gülümsemen de bir sadakadır.” Zira sadakalar sadece mala endeksli değildirler. Sadakanın pek çok çeşidi ve biçimi vardır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) sahâbesine bu hadisi bildirip üç yüz altmış eklem yerine karşılık sadaka vermelerini tavsiye ettiği zaman onlar şaşkınlık içinde şu yanıtı vermişlerdi:
–Ey Allah’ın Peygamberi, buna kimin gücü yeter?
Zira onlar meselenin sadece mal ile verilen sadakadan ibaret olduğunu zannederek işin dayanılmaz ağırlık ve meşakkatini anlamışlardı. Bu yüzden, değil kendilerinin, zenginlerinin bile buna güç yetiremeyeceğini düşünmüşlerdi. Hz. Peygamber (s.a.v.) onlara sadakanın geniş ve kapsamlı anlamını şöyle açıkladı:
“Mescitte üstünü örteceğin bir tükürük, yoldan kaldıracağın eza verici bir engel...” buyurdular.
Ardından Hz. Peygamber (s.a.v.) ekledi:
“Bunları da bulamazsan kuşluk vakti kılacağın iki rekat namaz sana kâfi gelir!”
Yâni yol üzerinde gelip geçene eza veren bir engelin bulunmaması ya da bulunup da o engeli yoldan kaldıracak güce sahip olunamaması gibi sebeplerle sevabını kaçırmışsan, iki rekat kılacağını Duha namazı bunlara denk sadaka olarak sana kafi gelir.
İki rekat Duha namazı, müslümanın nafile olarak kıldığı iki rekat namaz. Allah Resûlü (s.a.v.) bu namazın kılınma zamanını ve kılınış şeklini amcası Hz. Abbas’a (r.a.)öğretmişti. İki rekatlık Duha namazına ilişkin rivayet kendisinden nakledilmektedir.
Eklem Yerleri İçin Sadaka Niye?!
Allah doğrusunu daha iyi bilir ya, biz şu düşüncedeyiz: İnsanın bedensel iskelet yapısında eklem yerleri, insanın hareketinin kaynağı ve sebebidir. Hareket ise yaşamın var olduğunun delilidir. Çünkü hareket; koşmak, yürümek, ayağa kalkmak, oturmak... vs. demektir.
Şayet insan, kendisine hareket etme imkanı veren eklem yerleri olmaksızın tek bir parça halinde yaratılmış olsaydı, elbette ruhsuz, cansız, sert, katı bir madde olurdu.
Allah’ın insana bahşettiği yaşam nimeti, kesinlikle Allah’ın insana verdiği en büyük ve en muazzam nimettir. Bundan dolayıdır ki bu nimete karşılık, yaşamı en belirgin biçimde ortaya koyan eklem yerleri aracığılıyla sadaka vermek kaçınılmaz olmuştur.
İnsanı en güzel biçimde yaratan Zat-ı ilahi ne yüce, ne münezzehtir!
Sevgili gençler...
Sizler imkan, yetenek, kabiliyet ve gücünüz ölçüsünde Hz. Peygamberin (s.a.v.) eklem yerleri için sadaka vermeyi öğütlediği tavsiyesine uymakla yükümlüsünüz.
Sözü bitirmeden önce, hadis-i şerîfte geçen önemli bir noktaya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Hz. Peygamberin (s.a.v.) insan bedenindeki eklem yerlerinin sayısına ilişkin verdiği rakam önemlidir. Sorabilirsiniz:
–Hz. Peygamber (s.a.v.) bu sayıyı nereden biliyordu?! Bu sayı doğru mudur?
Allah Resûlü’nün (s.a.v.) bilgisi, kendi katından olan, kendi çabası ile elde ettiği bir bilgi değildir. Sevgili gençler, işte bu bilgi onun peygamber oluşunun delillerinden bir tanesidir.
Pek çok kereler söyledik ve arzettik. Şimdi bir kez daha hatırlatmakta bir sakınca görmüyoruz:
“O keyfine göre konuşmaz. O’nun konuşması kendisine vahyedilenden başkası değildir. Çünkü onu, kuvvetlinin kuvvetlisi (Cebrail) öğretti...”[Necm suresi]
Sayının doğruluğuna ve üç yüz altmış olarak sabit oluşuna gelince. Anatomi biliminin kesinlikle bu sayıya itiraz ettiğini sanmıyorum. İstediğiniz doktora sorabilirsiniz.
Son olarak...
Sizlere ve kendime Hz. Peygamberin (s.a.v.) tavsiyesini öğütlüyorum. Hiç şüphesiz onun nasihatı, yaşamakta olduğumuz an ve geleceğimiz için bize ne güzel azıktır!
Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Ebû Büreyde (r.a.) anlatıyor:
Allah Resûlü’nü dinledim, şöyle diyordu:
“İnsanda üçyüz altmış eklem yeri vardır. Her bir eklem yeri için bir sadaka vermesi gerekir.
Bunu işiten sahâbe:
–Ey Allah’ın Peygamberi, buna kimin gücü yeter? dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.):
–Mescitte üstünü örteceğin bir tükürük, yoldan kaldıracağın eza verici bir engel. Bunları da bulamazsan kuşluk vakti kılacağın iki rekat namaz sana kâfi gelir, buyurdular.”
Ebû Davud
Hikaye olunur ki:
Bir adam işine gitmekteydi. Bu esnada karşısına halinden fakir ve aç olduğu anlaşılan bir dilenci çıkıverdi. Açlığını gidermesi için bir miktar para vermesini kendisinden istedi.
Dilenci, saçı sakalı dağınık, kirli ve yırtık, eski elbiseli yaşlı bir adamcağızdı. Dilencinin haline adamın kalbi yumuşadı ve durumuna çok üzüldü. Elini cebine attı, para bulamadı. Sonra diğer cebine... ama orada da para yoktu. Pantolonunun bütün ceplerine baktı, karıştırdı, altını üstüne getirdi. Ama nafile; cepler bomboştu. Dilencinin karşısındaki bu arayışından ve bir şey bulamamanın utancından yüzü kızardı. Herhalde parasını diğer elbisesinin cebinde unutmuş olmalıydı. Titremekli bir hal ve utanç içinde, dilencinin uzanmış eline elini uzattı, onunla tokalaştı. Bu manzara karşısında dilenci gülümsedi, gözleri yaşardı, ardından ekledi:
–Bakın, beyefendi bu da bir sadakadır.
Herkes ayrılıp kendi yoluna gitti.
Evet, sevgili gençler...
Kaldı ki Hz. Peygamber’in (s.a.v.) dediği gibi “Hiç şüphesiz kardeşinin yüzüne gülümsemen de bir sadakadır.” Zira sadakalar sadece mala endeksli değildirler. Sadakanın pek çok çeşidi ve biçimi vardır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) sahâbesine bu hadisi bildirip üç yüz altmış eklem yerine karşılık sadaka vermelerini tavsiye ettiği zaman onlar şaşkınlık içinde şu yanıtı vermişlerdi:
–Ey Allah’ın Peygamberi, buna kimin gücü yeter?
Zira onlar meselenin sadece mal ile verilen sadakadan ibaret olduğunu zannederek işin dayanılmaz ağırlık ve meşakkatini anlamışlardı. Bu yüzden, değil kendilerinin, zenginlerinin bile buna güç yetiremeyeceğini düşünmüşlerdi. Hz. Peygamber (s.a.v.) onlara sadakanın geniş ve kapsamlı anlamını şöyle açıkladı:
“Mescitte üstünü örteceğin bir tükürük, yoldan kaldıracağın eza verici bir engel...” buyurdular.
Ardından Hz. Peygamber (s.a.v.) ekledi:
“Bunları da bulamazsan kuşluk vakti kılacağın iki rekat namaz sana kâfi gelir!”
Yâni yol üzerinde gelip geçene eza veren bir engelin bulunmaması ya da bulunup da o engeli yoldan kaldıracak güce sahip olunamaması gibi sebeplerle sevabını kaçırmışsan, iki rekat kılacağını Duha namazı bunlara denk sadaka olarak sana kafi gelir.
İki rekat Duha namazı, müslümanın nafile olarak kıldığı iki rekat namaz. Allah Resûlü (s.a.v.) bu namazın kılınma zamanını ve kılınış şeklini amcası Hz. Abbas’a (r.a.)öğretmişti. İki rekatlık Duha namazına ilişkin rivayet kendisinden nakledilmektedir.
Eklem Yerleri İçin Sadaka Niye?!
Allah doğrusunu daha iyi bilir ya, biz şu düşüncedeyiz: İnsanın bedensel iskelet yapısında eklem yerleri, insanın hareketinin kaynağı ve sebebidir. Hareket ise yaşamın var olduğunun delilidir. Çünkü hareket; koşmak, yürümek, ayağa kalkmak, oturmak... vs. demektir.
Şayet insan, kendisine hareket etme imkanı veren eklem yerleri olmaksızın tek bir parça halinde yaratılmış olsaydı, elbette ruhsuz, cansız, sert, katı bir madde olurdu.
Allah’ın insana bahşettiği yaşam nimeti, kesinlikle Allah’ın insana verdiği en büyük ve en muazzam nimettir. Bundan dolayıdır ki bu nimete karşılık, yaşamı en belirgin biçimde ortaya koyan eklem yerleri aracığılıyla sadaka vermek kaçınılmaz olmuştur.
İnsanı en güzel biçimde yaratan Zat-ı ilahi ne yüce, ne münezzehtir!
Sevgili gençler...
Sizler imkan, yetenek, kabiliyet ve gücünüz ölçüsünde Hz. Peygamberin (s.a.v.) eklem yerleri için sadaka vermeyi öğütlediği tavsiyesine uymakla yükümlüsünüz.
Sözü bitirmeden önce, hadis-i şerîfte geçen önemli bir noktaya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Hz. Peygamberin (s.a.v.) insan bedenindeki eklem yerlerinin sayısına ilişkin verdiği rakam önemlidir. Sorabilirsiniz:
–Hz. Peygamber (s.a.v.) bu sayıyı nereden biliyordu?! Bu sayı doğru mudur?
Allah Resûlü’nün (s.a.v.) bilgisi, kendi katından olan, kendi çabası ile elde ettiği bir bilgi değildir. Sevgili gençler, işte bu bilgi onun peygamber oluşunun delillerinden bir tanesidir.
Pek çok kereler söyledik ve arzettik. Şimdi bir kez daha hatırlatmakta bir sakınca görmüyoruz:
“O keyfine göre konuşmaz. O’nun konuşması kendisine vahyedilenden başkası değildir. Çünkü onu, kuvvetlinin kuvvetlisi (Cebrail) öğretti...”[Necm suresi]
Sayının doğruluğuna ve üç yüz altmış olarak sabit oluşuna gelince. Anatomi biliminin kesinlikle bu sayıya itiraz ettiğini sanmıyorum. İstediğiniz doktora sorabilirsiniz.
Son olarak...
Sizlere ve kendime Hz. Peygamberin (s.a.v.) tavsiyesini öğütlüyorum. Hiç şüphesiz onun nasihatı, yaşamakta olduğumuz an ve geleceğimiz için bize ne güzel azıktır!
Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.