Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hz Peygamber'den (s.a.v) Gençlere 50 Nasihat (1 Kullanıcı)

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Sevgili oğlum,

Çocukların pek azında sol eli ile iş yapma eğilim ve alışkanlığı (solaklık) baskındır. Bu özellikteki çocuklar bir şeyler yer ve içerken, yazı yazarken ve ellerini kullandıkları diğer işlerinde sağ yerine sol ellerini kullanırlar.

Çocukların sol ellerini kullanmaktan sakındırılmaları ve gerektiğinde de ikaz edilmeleri konusunda öncelik sorumluluk –ister anne–baba, ister öğretmen olsunlar– eğitimcilerin üzerine düşüyor.

Eğitimciler bu prensipten gafil olsalar bile sen ondan asla gafil olmayacaksın. Sağ elin başta olmak üzere tüm organlarını ‘organsal misyonlarını’[1] yerine getirmeye alıştıracak, yatkın hale getireceksin.

‘Organsal misyonları’ sözünü basa basa ve tam bir kesinlik ve kararlılıkla söylüyorum... Çünkü bedenimizdeki her bir organın, Allah’ın yaratılıştan kendisine yüklediği fıtri bir vazifesi vardır. Çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar ve gözlemler, henüz kavrayışın ilk merhale, kendilerine uzatılan nesneleri sağ elleriyle aldıklarını ve pek az çocuğun böyle bir durumda sol ellerini uzattıklarını ortaya koymaktadır.

Allah Resûlü’nün (s.a.v.) seni, sol elle iş yaparak şeytanın yolunu izlemekten sakındıran nasihatı ise elbette bütün bu anlattıklarımızın üstünde bir yere sahiptir.

Evet, muhakkak sol elin de bir vazifesi vardır. Bu vazife ise, küçük veya büyük tuvaleti yaptıktan sonra temizlenirken kullanılmaktır...

Sevgili oğlum,

Allah Resûlü’nün (s.a.v.) sünnetine sakın aykırı davranma. Çünkü bu, Allah’ın seçkin ve mükemmel olan kullarının sünneti (yaşama biçimi)dir.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Önünüzden Yiyin

İbn Abbas (r.a.) anlatıyor:

“Bereket, yemeğin ortasına iner. Bundan dolayı yemeği kenarından yiyiniz, ortasından yemeyiniz.”


Ebû Davud, Tirmizî, Nesaî, İbn Mâce



Amr b. Ebû Seleme (r.a.)ise şöyle anlatıyor:

“Ben Allah Resûlü’nün (s.a.v.) terbiye ve himayesinde olan genç bir çocuktum. Elim yemek tabağının her tarafına uzanıyordu. Bu durumumu gören Allah Resûlü (s.a.v.) bana:

–Ey çocuk!.. Allah’ın adını an (besmele çek), sağ elinle ve sana yakın yerden, önünden ye! buyurdu.”


Bereket ve edep... Mübarek peygamberî nasihatın belirgin iki teması.

Bereket nedir? Ne anlama gelmektedir?.

Bereket, Allah’ın mü’min kulları üzerine inen bir rahmettir. Onların duyu ve duygularına uğrayarak, oradan vicdanlarının en derin noktalarına nüfuz eder. Böylece Allah’ın rahmetine muhatab olan bu insanlar, gözleriyle görmeden önce basiretleriyle görürler, kulaklarıyla işitmeden önce kalplerinin titrek çarpıntılarıyla işitirler, dilleriyle tad almadan önce gönülleri ve ruhları ile tad ve haz alırlar.

Bereketin Allah katından bir rahmet olduğunu Allah Resûlü’nün (s.a.v.) geçen konuşmasındaki ‘iner’ sözünden anlamaktayız. Çünkü ‘inmek’ ancak yüksek bir yerden olur... ‘Yükseklik’ ise peygamberî örfte sadece İlahî Zât’a mahsustur!..

Bereket, nesnelerde ve somut şeylerde duyumsanamayan bir anlamdır. Bu bakımdan bereket, ruhun gıdasıdır. Ama Allah’a iman eden ve Allah ile irtibat halinde olan ruhun...

Yiyip içmeden hemen önce ve girişilen her işin başında Allah’ın adını anmak (besmele çekmek), o şeyin bereketini çoğaltacak ve hayrını arttırıp şerrini önleyecektir.

Bu durumu Allah’ın sevgili Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle açıklamıştır:

“(Bismillahirrahmanirrahim) ile başlamayan her iş noksandır.”
Yâni eksiktir. Burada eksiklik, o işten bereketin kalkmasıdır.

Hz. Peygamber (s.a.v.) bir başka hadisinde ise şöyle buyurmaktadır:
 

incinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
575
Tepki puanı
0
Puanları
0
selamün aleyküm
allah dua eden,ibadet eden çocukları ,gençleri daha çok severmiş

allah tüm çocukları gençleri kurandan,ehlisünneten,namazdan ,peygamberimizin yolundan ayırmasın,amin
allah razı olsun
selam ve dua ile...............mücahide incinur...........................
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Mü’min bir tek mideyle, şeytan ise yedi tane mideyle yer.”

Niçin?!

Çünkü müslüman, yemeğine Allah’ın adını anarak başlar böylece o yemeğe hemen bereket iniverir. Ruh ve beden bakımından disipline olarak kontrol altına girer. Böylece az bir yemekle doyarak kendini çok yemenin getireceği zararlardan korur.

Ama diğerleri...

Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) onları şeytana benzetmektedir. Onlar bereketin izlerini ve etkilerini asla göremez ve hissedemezler. Bundan dolayı onlar, yemeğe doymak bilmeyen oburlar gibi düşkünce ve müsrifçe atılırlar; ne yemekle karınları doyar ne de suya kanarlar. Sanki her birinin yedi tane midesi vardır.

Sofranın temizlik ve düzenini muhafaza etmek için kişinin aşırıya kaçmadan ve başkalarını incitmeksizin kendi önünden, tabağın kendine en yakın yerinden yemesi yemek âdâbındandır.

Sevgili gençler...

İslam, yaşamın açığa çıkan her manzara, şekillenen her görüntü ve meydana gelen her hareketinde bireysel ve toplumsal insanî ahlâka (âdâba) son derece önem verir ve özen gösterir.

Batı dünyası ‘protokol’ (yeme, içme, konuşma, oturma, kalkma, girme, çıkma, karşılıklı görüşme...vs. âdâbı) diye isimlendirdikleri bu âdâbı daha yeni tanımış ve bütün bu işler için esas ve prensipler koymuştur.

Fakat bu esas ve prensiplerin –istisnasız– tamamı, İslam ahlâkı (edebi) karşısında utanılacak bir duruma düşmekte ve eksik kalmakta; İslam ahlâkının ayakları dibinde süprüntü gibi dolaşarak günden güne gücünü ve etkisini kaybederek yok olmaktadır. Zira Batı’nın tanıdığı bu protokol, iftira yalan ve utanılacak birçok şeyle, İslam âdâbının gelişinden asırlar ve nesiller sonra iftira, yalan ve utanılacak birçok şeyle ortaya çıkmıştır.

İslam’dan başka bir dinin veya günümüzde –ya da geçmişte– mevcut olan başka bir toplumsal disiplinin, sistemin ve ideolojinin, İslam’daki gibi -insanın tuvalete giriş ve çıkışını dahi düzenleyen ve onu kontrol eden- âdâp kuralları koyduğunu bilmiyorum. İnşaallah, bu konuyu ileriki sayfalarda tekrar ele alacağız.

Sevgili genç...

Peygamberî nasihatın maksadının ne olduğunu kavrayıp, hedeflerinin sırrına erdin mi? Umulur ki peygamberi maksadı kavrayıp hedeflerin dahi sırrına erersin de Allah böylece seni dosdoğru yoluna ulaştırır.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
selamün aleyküm
allah dua eden,ibadet eden çocukları ,gençleri daha çok severmiş

allah tüm çocukları gençleri kurandan,ehlisünneten,namazdan ,peygamberimizin yolundan ayırmasın,amin
allah razı olsun
selam ve dua ile...............mücahide incinur...........................

ve aleykum selam
kiymetli incinur kardesim tamamen dedigin gibi Allah (Celle Celaluh) ibadet eden,dua eden cocuklari , gençleri cok seviyor cünkü onlar hayatlarinin baharindayken ve en hareketli caglarinda ibadetelrini hic aksatmiyorlar, O'nun emirlerini yerine getiriyorlar ve yasakladiklarindan kaçiniyorlar ne mutlu böyle genclere... Efendimiz (Sallallahu Aleyhi vesellam) in bu güzide nasihatlerini takip ettigin için ayrica sana tesekkur ederim..:a15:
o güzel duana ictenlikle amin diyoruz
Allah'a cc emanet ol
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Doldurulan En Kötü Kap : Mide

Mikdam b. Ma’dikerib (r.a.) anlatıyor:

Allah Resûlü’nü (s.a.v.) şöyle derken dinledim:

“İnsanoğlu, midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır. Bir kaç lokma belini dik tutmaya yeter. Eğer mutlaka midesini dolduracaksa, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içmeye ayırsın ve diğer üçte birini de nefes alıp vermek için boş bıraksın.”


Tirmizî, İbn Mâce ve İbn Hibban

Sevgili genç...

Bu nasihat seninle doğrudan ilgilidir. Kaldı ki bu nasihatı öncelikle uygulamaya layık tek insan da sensin. Çünkü insan, çocukluk ve gençlik dönemlerinde ‘bedensel’ olgunlaşmanın başlangıcında olur. Yâni bedenin iç ve dış organları gelişimini tamamlayıp olgunlaşmak, yerli yerinde düzgün olmak, kuvvetlenmek ve çevikleşmek için belirli bir beslenme programına ihtiyaç duyar.

Beslenmede aşırıya kaçan veya çok fazla ihmalkar davranarak kendini zayıflıkla karşı karşıya bırakırsan, bunun etkilerini çok küçük yaşlardan itibaren görürsün. Sana hastalıklar, ağrılar ve rahatsızlıklar musallat olur. Ayrıca bütün bunların, duygu ve düşünce üzerinde de kötü etkileri bulunmaktadır. Aynı şekilde bu olumsuz etkilerin kalıtım yoluyla aile çevresinde de meydana çıkması söz konusudur.

Erken yaşlardan itibaren önlem ve tedbirini alırsan, bu kötü etkilerden ve bunların neden olacağı hastalık, ağrı ve rahatsızlıklardan korunur, sıhhatli olursun. Beden ve akıl sağlığını korur, aile çevrende afiyet üzere yaşamını sürdürürsün.

Hz. Peygamberin bu uyarı ve sakındırması mideye dâirdir. Çünkü mide hastalık yuvasıdır.

Mide yiyecek ve içecek deposu, besin fabrikası ve rahatlık ya da sıkıntı kaynağıdır. Nice tembellik, gevşeklik ve ağırlık duygusu, sevdiğin belirli bir yiyeceğe veya çok susadığın bir anda içeceğe, doymak bilmeyen bir obur gibi düşkünce ve müsrifçe atıldığın zaman sana musallat olmaktadır.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Hikaye olunur ki...

Süvarinin biri, çok önemli bir iş için çölde ilerliyoru. Elbisesi terden sırılsıklam olmuştu. Atı da ter içinde kalmıştı. Susuzluk süvarinin içini yakıp kavurmuştu... Bir müddet ilerledikten sonra uzakta bir çadır gördü. İçini kavuran susuzluk ateşini söndürecek bir içecek bulabilirim ümidiyle çadıra doğru ilerledi...

Çadırın kapısında genç bir bedevi Arap kızı onu karşıladı. Kız, yaratılıştan gelen ileri bir zeka sahibiydi. Bir bardak su getirdi. Ancak suyun yüzeyinde bir miktar çer çöp vardı... Susuzluktan içi yanan süvari suyu ağır ağır içmeye başladı. Bir yandan böyle ağır ağır suyu içerken, diğer yandan da boğazına kaçmasın diye parmak uçlarıyla suyun yüzeyindeki çer çöpleri ağzından uzaklaştırıyordu.

Adam suyu içmeyi bitirince genç kız, ona suya kanıp kanmadığını sordu. Eğer susuzluğu gitmiş ise Allah-u Teâlâ’ya hamdetmesini istedi. Fakat süvari kendisini, suyu doya doya içmekten alıkoyan çer çöpten dert yandı. Genç kız gülümseyerek ‘sendeki bu yorgunluk, ter ve susuzluğu görünce, suyun hepsini bir defada içip de kendine zarar verip eziyet etmeyesin diye onu ben kasten koymuştum’ dedi.

Süvari genç kızın zekasına ve uyanıklığına hayran oldu. Yaptıklarından dolayı teşekkür ederek oradan ayrıldı.

İşte bu Allah Resûlü’nün, aşırı susuzlukta ve diğer hallerde içeceği üç nefeste içmemizi bize sünnet kılmasıyla amaçladığı ve kastettiği şeyin ta kendisidir.

Şimdi birinin çıkıp da ‘Allah’ın Resûlü Abdullah oğlu Muhammed (s.a.v.) doktor muydu? Okuma yazma bile bilmeyen bir insan olduğu halde bu bilgileri nereden öğrendi? diye sorması haklı ve yerinde bir sorudur.

Bu soruya uzunca bir cevap vermek ya da ayrıntılı bir açıklama yapmak istemiyorum. Sadece şu kadarını söyleyeyim: ‘Bu, peygamberliktir!’ Hz. Peygambere iman eden, onu tasdik eden ve ona tabi olan insanlar için bu kadarı yeterlidir.

Sevgili genç,

Yüce Resûlün (s.a.v.) sünnetinin takipçisi olarak kendine, beden ve akıl sağlığına dikkat edip korumakla yükümlüsün.

Allah bütün salihlere velilik eder.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Yemekten Sonra Ancak Allah’a Hamd Ve Şükür Etmek Vardır

Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor:

Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Allah, kulunun yemek yiyip de bundan dolayı kendisine hamd etmesinden ve su içip de bundan dolayı kendisine hamd etmesinden elbet hoşnut olur.”


Müslim, Tirmizî ve Nesaî

Sahâbe ve tâbiûn sözlerinden:

“Cennette bir kapı vardır ki oradan yalnızca çokca hamd edenler girerler.”

Gerçek hamd, hamd sözcüğünün anlattığı düşünce ve anlamı yaşamaktır. Yoksa hamd, içerikten yoksun, boş, kuru bir söz değildir!..

Hamd’in gerçek içeriği ise hoşnut ve razı olmaktır... Hareket noktası da kanaattir.

Her ne kadar biraz önce geçen hadis-i şerîf yalnızca yeme ve içmeyi söz konusu etmişse de Hz. Peygamber’in bu hadisi sadece yeme ve içmeyle alakalı değildir. Hadis-i şerîfte sadece yeme ve içmenin anılmış olması bu ikisinin, Râbbanî nimetlerin, ilahi lûtufların çok belirgin bir göstergesi olmasından dolayıdır.

İki göğüs kemiğinin arasından alıp verdiğin her bir yaşam nefesi, yaşamanın hâlâ devam ettiğinin delilidir. Bu yüzden alıp verdiğin her bir nefesle birlikte razı olmuş, kanaat etmiş, iman etmiş, huzur bulmuş bir halde Allah’a hamd eder, verdiği sayısız lütuflardan Allah’a şükür (teşekkür) edersin.

“Doğrusu Allah’ın nimetini sayacak olsanız, onu sayamazsınız.”
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Uzun uzun ve çokça düşünün...

Doğuştan gözlerini kaybetmiş bir kör elbet görmüşsünüzdür. Bütün yollar kendisi için karmakarışıktır. Her an ayağı sürçüp yere düşebilir. Ya da yolda giderken ansızın bir arabanın altında kalabilir... Bunu hiç düşündün mü?! Yaratmasında eşsiz olan Yaratıcı’nın, kainatın güzelliklerini her bir köşesindeki varlığının belgelerini sana gösteren ve seni tehlikelerden koruyan göz nimetinin kıymetini bildin mi?

Böylece, Allah’ın senin için takdir ettiği nimetlerden dolayı O’na hamd etmek suretiyle Allah’ın hoşnutluğunu kazanırsın. “Allah kulunun yemek yiyip de bundan dolayı kendisine hamd etmesinden ve su içip de bundan dolayı kendisine hamd etmesinden elbet hoşnut olur.” Allah’ın Peygamberi Muhammed (s.a.v.) elbet doğru söylemektedir.

Sevgili genç,

Her bir nimeti hatırla, onu an ve o nimetten dolayı Allah’a hamd etmenin getireceği sevabı ganimet bil. Böyle yaptığın takdirde Allah’ın şükreden (teşekkür) eden kullarından olursun
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Birlikte Yaşadığınız Kişilere Karşı Katı Olmayın

Cerir b. Abdullah (r.a.) anlatıyor:

Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“İnsanlara merhamet[2] etmeyen kimseye Allah da merhamet etmez.”


Buhârî, Müslim, Tirmizî ve İmam Ahmed

“Birbirinize merhamet etmedikçe gerçek mü’min olamazsınız.”

Bu söz üzerine sahâbe-i kirâm şöyle karşılık verdi:

–Ya Resûlallah. Hepimiz merhamet sahibiyiz!.

Hz. Peygamber (s.a.v.) ise onlara şöyle buyurdu:

–Bahsettiğim merhamet, sizden birinizin arkadaşına olan merhameti değildir! Fakat o, bütün insanlara, bütün herkese karşı olan merhamettir.”


Öyleyse.. merhamet ve iman birbirinden ayrılmayan iki öz kardeştir.

Fakat hangi merhamet?!

O, duyguların ağır basmasıyla gelmesiyle annenin çocuğuna, babanın oğluna, efendinin kölesine, beyefendinin hizmetçisine veya akrabanın akrabaya olan merhameti midir?!

Sevgili gençler...

Sizler en dar anlam ve sınırlarıyla merhametin abc’sisiniz. Doğal olarak bu durum, merhametin geniş ufkunu daraltmakta, kapsamlı muhtevasını küçültmektedir. Onun yayılıp genelleşmesine mani olmaktadır.

“İnsanların birbirlerine merhamet etmesi” anlamında genel merhamet, yedi kat gök üzerinden ilahi rahmetin (merhametin) bütün mahlukat üzerine inmesidir. Üzerine ilahi rahmet inen ümmet, derhal bir sevgi, şefkat ve dayanışma yumağı haline geliverir. Sağlam bir bina gibi bir güç ve desteğe kavuşur.

Halbuki mahlukat üzerine birbiri ardınca inen bu ilahi rahmet, Allah’ın yüz rahmetinden sadece bir tanesidir. İşte insanları, toprakta gezinen hayvanları ve göğün boşluğunda kanat çırpan kuşlarıyla tüm mahlukat, dünyadaki bu tek rahmetle birbirlerine merhamet ederler.

İnsan, kardeşlerinden veya arkadaşlarından tanıdıklarıyla karşılaştığı ya da bizzat onları ziyaret ettiği zaman onları görmekten dolayı sevinç duyar, içi açılır ve onlara güler yüz gösterip yakınlaşır. Maddi ve manevi ilişkilerinde eşine, çocuklarına ve yakın akrabalarına şefkat gösterir.

Mutlak insan gerçeği için bu böyle.

Ama Allah’a iman etmiş bir insana gelince; onun merhamet dairesi bütün insanlığı içine alacak kadar geniş ve kapsamlıdır. Tanısın ya da tanımasın, aralarında bir yakınlık olsun ya da olmasın karşılaştığı bütün insanlara sevgi ve merhametini gösterir.

Böylece bireysel ve toplumsal alanda başkalarından farklı olduğunu ortaya koyar. Bu farklılığıyla diğer fert ve toplumlardan seçkin ve üstün olduğunu gösterir. Ve ayet-i kerîme’nin müslüman ümmet hakkında haber verdiği durum gerçekleşir:

“İşte böylece sizin insanlar üzerinde şahitler olmanız için...”
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Allah Resûlü’nün (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:

“Allah gökleri ve yeryüzünü yarattığı zaman her biri göklerle yeryüzü arası büyüklüğünde yüz rahmet yaratmıştır. Bu yüz rahmetin birini yeryüzüne indirmiştir. İşte bu bir tek parça rahmet ile ana çocuğuna, vahşi hayvanlar ve kuşlar birbirlerine şefkatle davranıyorlar.”[
4]

İslam, merhamet ve gözetimden çokça pay almaları gereken belli bir topluluğa dikkat çekmektedir. Bunlar da, İslami literatürde rahim denilen yakın akraba ve hısımlardır. Rahim sözcüğünün rahmet sözcüğünden türetildiğini ve aynı anlamı paylaştıklarını da hiç aklından çıkarmayasın.

Ayrıca Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır:

“Merhamet sahibi kimselere Allah da merhamet edecektir. Yeryüzünde bulunanlara merhamet ediniz ki gökte bulunan da size merhamet etsin. Rahim (akrabalık bağı) Rahman’dan bir parçadır. Kim akrabaları ile bağ ve ilişkisini sürdürürse Allah da onunla bağ ve ilişkisini sürdürür. Kim de akrabaları ile bağ ve ilişkisini koparırsa Allah da onunla bağ ve ilişkisini koparır.”[5]

Senin şefkatine ve iyiliğine en layık insan, sana şefkat ve iyiliği en çok olan insandır ki o da, anne ve babandır. Allah-u Teâlâ anne babaya iyilik yapmak hususunda şöyle buyuruyor:

“Onları (anne babanı) esirgeyerek üzerlerine tevâzu kanatlarını ger ve ‘Ey Rabbim.. onlar küçüklüğümde beni yetiştirirken nasıl merhametli davrandılar ise sen de onlara öylece merhamet eyle!’ diye dua et.”[6]

Sevgili gençler...

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yetime şefkat ve merhametle davranmakla ilgili hadis-i şerîfini, bu husustaki peygamberî öğüdünü ileriki sayfalarımızda inşaallah aktaracağız. Yetime kefil olarak onun bütün masraflarını üstlenip, işlerini yapmayı üstlenen kimsenin bu davranışından dolayı elde edeceği sevab ve mükafatın büyüklüğünü de o sayfalarda okuyacaksınız.

Ebû Hüreyre (r.a.)anlatıyor:

“Bir adam Allah Resûlü’ne (s.a.v.) gelerek kendi kalbinin katılığından dert yandı. Allah Resûlü (s.a.v.) ona:

–Yetimin başını okşa, fakiri doyur! buyurdu.


Aynı şekilde hasta, iş göremez, âciz, afetzede vb. insanlar da mü’minin merhamet ve iyiliğine müstehak olan hak sahibi insanlardır.

Sizler, insanlara iyi davranmaya, iyilik yapmaya, yardım etmeye, söz ve davranışlarınızda onlara karşı nazik ve yumuşak olmaya devam edin. Buna karşılık ücret ve mükafatın en güzelini size Allah verecektir.

Allah’ın selâmı üzerinize olsun.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Cevremizdeki Kötülükleri Değiştirelim

Ebû Said el-Hudri (r.a.) anlatıyor:

Allah Resûlü’nü (s.a.v.) dinledim, şöyle diyordu:

“Sizden kim bir kötülük görürse hemen onu eli ile değiştirsin. Eğer eliyle değiştirmeye gücü yetmezse diliyle, yok buna da gücü yetmezse kalbiyle.. Ama bu sonuncusu imanın en zayıfıdır.”


Müslim, İbn Mâce ve Nesaî

Allah-u Teâlâ ise kötülüğün değiştirilmesi hakkında Kur’an’da şöyle buyurmaktadır:

“Sizden; hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”[Ali imran Suresi 104]


Sevgili oğlum ve sevgili kızım...

İslam dünyası kötülükle çalkalanıyor, her yer fitne kaynıyor...

Müslüman ümmet hayâtın her alanında emrolunduğu; iyiliği emredip kötülükten men etmek (emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker) görevini âşikâre bir biçimde yerine getirmeyip hayra davet etmekten geri kalınca, toplumdaki gedik genişledi ve fitne tufanı her yeri sardı.

Üzücüdür ki bugün İslam ümmeti, genel yapısı itibariyle otudukları yerde yan gelip yatan tembel, atıl insanlardan oluşmaktadır. Dünya milletleri ilim, teknoloji ve medeniyet yarışında İslam ümmetini elbette çok gerilerde bırakmıştır.

Bu durumu hiç de yadırgamamalı. Zira Allah-u Teâlâ bize açıkca şu gerçeği haber vermiştir: Biz bu görevi yâni iyiliği emredip kötülükten men etmek görevini yerine getirdiğimiz takdirde dünya ve ahirette kazananlardan olacağız. Aksi takdirde kaybedenlerden olmak bizim için kaçınılmaz bir akibet olacaktır.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Sevgili gençler;

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) “Sizden kim bir kötülük görürse onu eli ile hemen değiştirsin...” buyurmaktadır.

Siz küçük dünyanızda, yaşıtlarınızın arasında bulunuyor iken, akranlarınızı iyiliğe çağırmakla kötülüğün değiştirilmesine yönelik bu büyük reformcu[2] hareketin de bir bölümünü yüklenmiş oluyorsunuz. Hem sadece dil ile de değil; bilakis güzel örnek, elinizi (gücünüzü) kullanarak ya da yapıcı bir hareket içinde yer alarak kötülüğü değiştirirsiniz.

Okul ortamında... arkadaşlık ilişkilerinde... ve aile çevresinde...

Okul ortamında daima çok çeşitli arkadaşlarla bir arada olursunuz. Bazen bu arkadaşlar arasında duygu ve düşünceleri kötü, yaşantısı çok fena veya sosyal ilişki ve ahlâkı bozuk olanlar da bulunabilir.

Size ‘o arkadaşınızdan uzak durun, onunla arkadaşlık yapmayın’ demiyorum. Bilakis onu değiştirerek böylece iki kazanç elde etmenizi istiyorum. Bu iki kazançtan biri o arkadaşınızın, sizin gayretiniz ile fenalık ve kötülük tuzağından kurtulması, diğeri de bu çalışmanız karşılığında Allah’ın size vereceği ücret/mükafaattır.

Arkadaşlık ilişkilerinde, o kötü arkadaşlardan bir tanesi sizi utanç verici, adi, aşağılık, çirkin işlerin içine çekebilir ya da fesatlıklar ve sapıklıklar uçurumuna ayağınızı kaydırabilir.

Ama yaratılıştan sizde var olan derin iman ve bilincinizle hem onu hem de kendinizi kurtarabilirsiniz.

Aile çevresinde, anne babanız, kardeşleriniz gibi size en yakın insanlarla ya da uzak-yakın akrabalarla beraber iken, onların yaşça sizden büyük olmaları, akrabalık şefkatiniz veya onlardan sağladığınız maddi ve manevi menfaatiniz kötülük ile onların arasına girmekten sizi alıkoymasın. Zira Hak uyulmaya daha layık ve müstehak, Allah’ın yolu gidilmeye daha uygundur.

Eğer kötülük ile toplumunuz arasında elinizle bir engel oluşturamıyorsanız, hiç olmazsa dilinizle iyiliği emrediniz. Ama bunu yaparken de sert, kırıcı sözler söylemekten şiddetle kaçınınız. Çünkü kaba sözler hedeflediğinizin aksine sonuçlar verir. Belki de sırf bu sözlerden dolayı gönüllerde kin, nefret galeyana gelebilir ve ilişkiler hiç de istenmeyen bir biçimde gelişebilir.

Güzel söze karşı sağır kesilmiş kulaklar ve bu sözün gereklerini yerine getirmekten gafil kalpler ile karşılaşabilirsiniz. Böyle bir durumda derhal onlardan uzaklaşın ve onları içinizden kınayın. Ama bu imanın en zayıfıdır!

Haşa! Allah’ın, kullarından ve davetçilerinden zayıf bir imanı kabul etmesi asla düşünülemez. Elbette öncü nesil sahâbede bizim için övgüye değer çok güzel örnekler vardır.

Sevgili çocuklarım;

Allah’tan niyazım odur ki, adımlarınızı hak yolunda sabit kılsın ve sizi iyiliği emredip kötülükten men eden kullarından eylesin.

Allah’ın selâmı üzerinize olsun.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Aylaklarla düsüp kalkmak bize yakismaz

Numan b. Beşîr (r.a.) anlatıyor:

Hz. Resûl (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Allah’ın sınırlarında duran ile bu sınırları aşan insanın durumu şuna benziyor:

Bir grup insan aralarında kur’a çekerek gemiye bindiler. Kur’a sonunda bir kısmı üst kata, bir kısmı da alt kata düştü. Geminin alt katında bulunanlar su almak istediklerinde üsttekilerin yanından geçerlerdi. Dediler ki:

–Biz payımıza düşen yerden bir delik açsak, üstümüzdekileri de rahatsız etmemiş oluruz.

Eğer üst kattakiler, alttakileri yapmak istedikleri ile başbaşa bıraksalar hep birlikte mahvolurlar. Eğer ellerinden tutup onları engelleseler hem kendileri, hem de onlar hep birden kurtulmuş olurlar.”


Buhârî ve Tirmizî

Allah’ın sınırları: Allah’ın yasakladığı haramlarıdır.

İnsan yaşamı boyunca iki emir arasında bulunur: Bir işi yapma emri ile yapmama, kaçınma emri... Her iki emir de insanı kötü bir yaşantıdan ve çirkin bir âkıbetten korumak içindir.

Kendi başına buyruk olup kafasının dikine giden, öğüt ve uyarılara karşı sağır kesilen, emrolunduğu şeyleri yapmayan, daha da ileri giderek, yapılması haram olan şeyleri yapan insan, hiç şüphesiz hem kendisine hem de toplumuna zulmetmiş, yazık etmiştir!

İki çeşit sorumluluk vardır:

• Bireysel (kişisel) sorumluluk

• Toplumsal (genel) sorumluluk

Bir çok sebep ve vesileyle birinci tür sorumluluk ikinci tür sorumluluğun alanları içine girer. Çünkü insan, varlık âleminde tek başına yaşayan bir canlı değildir. Bilakis toplumu meydana getiren parçalardan küçücük bir parçadır.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Sevgili oğlum;

Örneğin; sen ailen içinde bir fertsin. Ailen de ‘özgürlük’ davası ve safsatasıyla dağılması asla mümkün olmayan bir sosyal üniteyi oluşturur.

Bundan dolayıdır ki Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sınırlı özgürlüğün temel ilkelerini ve anahatlarını belirleyen nasihatı, asırlar ve nesiller boyunca beşeriyetin tanıdığı en doyurucu ve en mükemmel öğreti olmuştur.

İşte bu peygamberî nasihatı henüz küçük yaşında belleyip gaye ve hedefini kavrayabilirsen, hayâtının bütün aşamalarında buna göre yaşar, gelecekte de faziletli bir toplumun faziletli bir üyesi olabilirsin.

Hadis-i şerîfi, peygamberî öğüdü senin için biraz açmak ve basit bir biçimde açıklamak istiyorum:

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) anlatmak istediği şudur:

Bir grup insan denizde yolculuk yapmak istediler. Bunun için bir gemiye bindiler. Ancak sayıca kalabalık oldukları için aralarında yolculuk boyunca kalacakları yerleri bölüştüler. Kimilerinin payına geminin güvertesi, kimilerininkine de geminin bodrum katı düştü.

Geminin bodrum katında kalanlar, suya ihtiyaçları olduğu zaman güverteye çıkarak denizden su çektiler. Sağlam olmayan kaplarla o suyu taşıdılar. Kapları sağlam olmadığı için su etrafa dökülüyor ve o katta oturanların eşyalarına zarar veriyordu.

Güvertede oturanlar bu durumdan rahatsız oldular ve of çekmeye başladılar. (Hiç şüphesiz bu davranışları yanlıştı.)

Bundan sonra su taşıyan alt kat sakinleri arasında şu konuşma geçti:

– Şayet biz geminin altından bir delik açarak ihtiyaç duyduğumuz suyu oradan temin etseydik, üst katta oturanlardan hiç kimseye zarar vermezdik.

(Hiç şüphesiz bu da yanlış bir davranıştı.)

(Birinci yanlışlık, duyulan rahatsızlıktan dolayı meydana gelirken, ikinci yanlışlık ise iyi niyetten kaynaklanıyordu.)

Üst kattakiler alt kattakilerin gemiyi delerek su temin etmeye çalışmalarına ses çıkarmasalar muhakkak hepsi birden helak olurlar. Her iki gruptaki akıl sahipleri, düşüncesizce hareket eden arkadaşlarının bu isteklerine karşı gelirlerse hepsi birden kurtulurlar.

Sevgili genç...

Elbette başkalarının hürriyetinin başladığı yerde senin hürriyetin biter. Ancak çok dar bir çerçevede bireysel bir özgürlükten söz edilebilir.

Allah seni düşüncesizce hareket etmekten, başı boş kalmaktan ve pişman olacağın hataları yapmaktan korusun.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Selamun Aleykum hocam katkiniz için tesekkur ederim...
Yüce Rabbimiz bizleri peygamberimizin nasihatlerinin maksadinin sirrina eren ve hayatimizda tatbik eden kullarindan eylesin. Amin
selam ve dua ile...
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Hayırda Yardımlaşmak İslam Kardeşliğinin Sembolüdür

Hz. Ömer’in oğlu Abdullah (r.a.) anlatıyor:

Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu zalimlerin eline teslim etmez. Kim kardeşinin ihtiyacını karşılarsa Allah da onun ihtiyacını karşılar. Kim bir müslümanın sıkıntısını giderirse Allah da buna karşılık kıyamet gününün sıkıntılarından birini ondan giderir. Kim bir müslümanın ayıbını örterse Allah da kıyamet günü onun ayıbını örter.”


Ebû Davud ve Tirmizî
Sevgili çocuğum...

Hayât şartları ve tabii ihtiyaçlar okul ortamında, oturduğun muhitte veya sosyal çevrende seni diğer insanlarla dostça ilişkiler kurmaya zorlar. Tabi ki öncelikle seninle aynı yaşta olanlarla, ihtiyaç ve gereksinimleri seninkiyle benzer olanlarla...

Allah, bu karşılıklı yardımlaşma ve dostça ilişkilerde karşılıklı bulunma işini yerine getirmeni sana emretmiştir. Bu yardımlaşma ve dostça ilişkiler toplumu daha bir pekiştirecek, kaynaştıracak, yek vücut yaparak gücünü arttıracaktır.

Allah-u Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:

“İyilik ve takvada yardımlaşın; günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın.”[1]

Hadis-i şerîf, iyilik ve takvada yardımlaşmanın bazı biçimlerini şöyle açıklamaktadır:

“Müslüman müslümanın kardeşidir.”

Kardeşlik; üzerine yardımlaşma binasının kurulduğu temeldir.

Bu, inanç kardeşliğidir; soy ve kan kardeşliği asla değildir. Bu yüzdendir ki bu kardeşlik, gözetilip önem verilmeye daha layık ve uygundur.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, hısım akrabalarınız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler (evler, konaklar, köşkler) size Allah’tan, Resûlü’nden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevimli ise ve sevgili artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”[2]

Ardından Hz. Peygamber (s.a.v.) bu kardeşliğin ilk adımını şu şekilde anlatıyor:

“Ona zulmetmez, onu zalimlerin eline teslim etmez.”

“Zulmetmez” sözünün anlamı gayet açık ve nettir. Yâni hiçbir hakkına asla tecavüz etmez, inkar etmez.

Ama “Onu zalimlerin eline teslim etmez” sözüne gelince; bu sözün anlamı da şudur: Yâni onu, kendisine zulmeden zalimin eline teslim ederek zalimle başbaşa bırakmaz. Aksine zalimlere karşı onu savunup himaye eder, bunda da asla gevşeklik ve ihmal göstermez.

Birbirlerine acımak, yardım etmek, birbirlerinin davetine içtenlikle icabet etmek, birbirlerinin sıkıntılarını gidermek... vb. davranışlar kardeşlik ruhunu pekiştiren pek çok hadis-i şerîf vardır.

Sevgili gençler...

Siz, kabiliyetiniz, gücünüz, maddi-manevi ve akli imkanlarınız nispetinde yaşıtlarınızla birlikte müslüman ümmetin gökdelenlerinden birini meydana getirmektesiniz. Medeni bir toplumun binasının temellerini sabitleştirme alanında dünya milletleri için en güzel örneği bizzat ortaya koyuyorsunuz.

Dargınlık ve çatışma üzerine kurulu olan mevcut bütün yaşam modellerinden uzak dur. Bencillik, çıkarcılık ve parçalanıp dağılmanın bütün şiddet ve katılığının görüldüğü bu yaşam modellerine sakın ama sakın teslim olma.

Değişim için her an hazır ol ve değiş!.. Gaflete gömülmüş câhillerin yaşam modelini tam bir kararlılık ve ısrarla terket, onlar gibi yaşamayı bırak. Açık bir akıl ve nurlu bir kalp ile yüce Rabbi’nin Kitab’ına ve sevgili Peygamber’in Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sünnetine dön. Zira dünya ve ahiret saadeti ancak bu ikisindedir.

Böyle yapanların Allah katındaki mükafatları ne güzeldir.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
İntihar Cinayetttir

Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor:

Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Dağdan aşağıya atlayarak kendini öldüren insan, cehennem ateşi içinde ebedi ve sürekli olarak kendisini dağdan aşağıya atıyor olacaktır.

Zehir içerek kendini öldüren insan, cehennem ateşi içinde ebedi ve zehiri elinde sürekli zehir içiyor olacaktır.

Bir demir parçasıyla kendini öldüren insan, cehennem ateşi içinde ebedi ve o demir parçası elinde sürekli karnına vuruyor ve deşiyor olacaktır.”


Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesaî

Bütün bu görüntüler, intiharı, kendini öldürmeyi anlatmaktadır.

Ayrıca kendini öldüren insana ahirette verilecek cezayı da bizlere haber vermektedir. Bu ceza; kendini öldüren insanın, cehennemde de kendisini tekrar tekrar aynı ölümle öldürmesidir. Ölümü yudum yudum içerek sıkıntılarını tekrar tekrar ebedi olarak tatmasıdır.

Nerede?!

Cehennem’de.

• Kendini cehennem vadilerine, tutuşmuş ateşinin derinliklerine doğru bırakır durur. Ateşinin alevinde tutuşur. Cehennem ateşinin derinliklerinde yuvarlanır durur. Bu onun için azap üstüne azap, işkence üstüne işkence olur.

• Zehiri elinde sürekli onu içip durur. İşkence ve harareti içine boşaltır. Her bir yudum zehirde tekrar tekrar helak olur. İçinden zehir dışından da cehennem ateşi onu dağlayıp kızartır. Eti ve kemiği iyice pişip fazlaca kızarınca, azap ve işkenceyi tekrar tekrar tatması için ona yeni bir et ve kemik verilir.

• Elinde bir demir parçası sürekli kalbine saplayıp durur. Her bir saplamada ruhu uçar. Şiddetli sıcaklar ve alevlerle dört bir yandan sarılır.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt