Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Güzel Yazılar Paylaşım Mekanı (1 Kullanıcı)

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Cennet Bedava, Cehennem Parayla!

cennet bedava cehennem parayla)

Namaz kaç para?

* Abdest kaç para?

* Sehadet kaç para?

* Namuslu yasamak kaç para?

* Kur-an okumak kaç para?

* Terbiyeli olmak kaç para?

* Serefli yasamak kaç para?

* Günahtan korunmak kaç para?

Bir de Cehennemin Fiyat Tarifesine Bakalim;

* Namussuzluk parayla

* Kumar parayla

* Içki parayla

* Zina parayla

* Serefsizlik parayla

* Haramlarin hepsi parayla

* Cehenneme giden bütün yollar parayla...

Birileri parayla Cehennemi kucakliyor da, bedava Cennete gelmiyor.
Hem Cehennem'e girmek için sadece para da yetmiyor baska bi takim vasiflariniz da olmasi lazim;

* Inkârci olacaksin.

* Kur'ân-i Kerîm-i begenmeyeceksin.

* Dinin emirlerine karsi geleceksin.

* Allah'in emirlerini yasamaya deger görmeyeceksin.

* Bu asirda Kur'ân-i Kerîm bizi idare edemez, diyeceksin.

* Içki, kumar, zina, hirsizlik, hortumculuk günah degil diyeceksin.

* Fâiz alip-vereceksin.

* Rüsvet alip-vereceksin.

* Yalan, dedi-kodu, giybet, iftira, dalga, dubara ile sarmas dolas olacaksin.

* Haram-helâl tanimayacaksin.

* Insanlari aldatacaksin.

* Namaz, oruç, zekât gibi ibâdetlerin semtine bile ugramayacaksin.

* Yetim malini zimmetine geçireceksin.

* Eline geçen imkânlari ve firsatlari har vurup harman savuracaksin; yani israf edeceksin.

* Kul hakkini zimmetine geçireceksin. Bu hakla ahirete göçeceksin.

* Konustugun zaman yalan söyliyeceksin. Vaad ettigin zaman yerine getirmiyeceksin. Sana emanet edilene ihanet edeceksin.

* Karinin, kizinin, oglunun derbeder yasantisina göz yumacaksin.

* Menfaatin için mukaddesatini ve mukaddeslerini satacaksin.

* Kendin ve aile efradin için Müslümanca yasanacak bir ortam olusturmayacaksin.
* Neslin bozulmasina zemin hazirlayacaksiniz.
 

SerkanMuhammedSAV

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 May 2012
Mesajlar
332
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
30
Aman bea Cennet pek önemli değil Biz Allah için İbadet yapalım gerisi gelir Abla :)
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Öylesine Sevin ki; Ölüme Dahi gülümseyin





Bazen gülebilmeliyiz acılara, hatta ölüme bile gülebilmeliyiz. Çünkü hayatı biz kahrediyoruz kendi boğucu düşüncelerimizle...

Halbuki; hayat ne kadar güzel her şeye rağmen. Çevirin başınızı bir bakın dünyaya, daldaki kuşa böceğe çiçeğe…

Ne kadar güzeller değil mi? Nasılda cıvıldaşıyorlar sevgiyle; hele o çiçeklerin açışına bir dikkat edin ne olur! Nasılda katmer katmer açıyorlar renk renk demet demet ve buram buram kokuyorlar. Hissedin kokularını bir çekin içinize doyasıya.

Nasıl mutlu olmaz ki insan böyle etrafımızda güzellikler varken. Bırakın hayatın sıkıntılarını koyuverin gitsin. Biz sıkılmak için değil, ağlamak için değil kendimizi yıpratmak içinde gelmedik ki dünyaya.

Ne olur çevirin gözünüzü bir bakın etrafınıza mutlaka göreceksiniz bir güzellik, bir tazelik, bir neşe kaynağı ve lütfen hemen şimdi haykırın içinizdeki sevgiyi. Siz sakladıkça sevginizi kimse göremez içinizdeki mücevherleri. Gerekiyorsa avazınız çıktığınca bağırın, yeter ki duysun insanlar sevginizi. Siz paylaşırsanız muhabbetiniz artar, dostluklarınız daha da büyür hızla. Gizlerseniz o sevginizin katili olursunuz hayâsızca. ”Sevgimi söylemezsem bu sevgi beni boğar” diyen Yunus gibi sevgimiz bizi boğmadan haykıralım içimizdekileri. İnsanlar sevgilerini söylemedikleri için ölüyorlar, öldürüyorlar. Hala görmüyor muyuz bu dehşet dolu tablonun yarattıklarını? İnsanlar tek tek ölüyor sevgisizlikten. Bombasız ölüm bu oluyor ve alıyor her masum canı zamansızca. Bizim göremediğimiz bir şiddetle patlıyor içimizde, yüreklerimizde.

O sevgileri gizli bombalara çevirmeyin. Lütfen cimri olmayalım sevgimizi sunarken. Kalpler Rahmanın evidir ne olur kırmayalım. Hiçbir kalp üzülmeyi ve sevgiden mahrum kalmayı hak etmiyor. Temiz, yumuşak bir sesle seslenelim birbirimize. Kalbinin tüm kapılarını böyle bir sese açmak için can atıyor insanlar. Sevgisiz kalan bir kalp emin olunki bütün karanlıklardan daha beter. Unutmayalım ki; bu kâinatı sarıp sarmalayan biri var onun sevgisi var. Sevgiyle yaratılan bizler neden sevgimizi esirgiyoruz birbirimizden?

Sevilmek için değil sevmek için gayret gösterelim. Her birimizi zaten seven yüceler yücesi var o hep bizim yanımızda. Onun sevgisi olmasa doğar mı sanıyorsunuz şu gökteki güneş, parıldar mı o güzelim yıldızlar(?) Kâinatın hamurunda demek ki sevgi var bizde seveceğiz. Üzmeyelim birbirimizi, gelin el ele sevgiyle dostlukla birleşsin kalplerimiz.



Yüzünüzden gülücükler, yüreklerinizden sevgi eksilmesin...

Sevgi ve muhabbetle kalınız.

Hamiyet Akan
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Namazın hikmetleri

İslâm insan hayatını bütünüyle kuşatan ve yönlendiren Din’dir.

Bu yüce dinde ergen müminlere yüklenen ilk vazife namazdır.

Kur’ân-ı Kerîm'de Rabbimiz şöyle buyurur:

«... Namazı kılınız. Şüphesiz namaz müminler üze*rine vakitleri belirli bir görev olmuştur.» (1)

Namazın nasıl kılınacağını bizlere öğreten Peygam*berimiz, Namazın dinimizdeki önemini şöylece açıkla*mıştır.

[«... Namaza sarılın. Aman namaza önem verin.»

«Dinde namaz, vücutta baş gibidir.»

«Kalbini namaz için hazırlayan ve onu şartlarına uyarak kılan kişi gerçek mümindir.»] (2)

Allah’a bağlayan an rabıta olan Namaz Kur'an-ı Kerim'de defalarca tekrarlanarak emre*dilen ve kadın, erkek, genç, ihtiyar, zengin, fakir, hattâ Peygamberimiz dahil bütün inananlara yüklenen ana ibâdettir.

İnsan varlığını oluşturan bedenin fizikî hareketleri, aklın tefekkürü, kalbin de haz ve neşesi ile eda edilen ve mü'mini baştan başa bir iman ve şuur âbidesi haline getirerek diğer ibadetlere hazırlayan ve böylece hayatı İslâmlaştıran ibadettir.

İman'ın belgesi olan namaz imandan sonra öğrenilmesi ve tatbik edilmesi is*tenen ilk emirdir. Peygamberimiz İslâm’ı Din olarak kabul edenlere ilk olarak namazı bildirirdi. Namazsız bir İslâm toplumu oluşturulamayacağından, namaz kılınacağı hususunda biat alırdı.

İslâm Dinini yaşama gücünü kazandı*ran namaz, Müslümanlarda Hz.Peygamberin izinde Allah'ın emir ve ya*saklarına göre yaşama bilincini geliştiren, ve hayata disiplin kazandıran büyük bir eğitim ibadetidir.

Her sabah dünya yeniden kurulurken mesut ede*cek nizamın ancak İslâm olduğunu ilân eden ezanlarla ve Hz. Muhammed'in bildirdiği şekilde Allah'a ibadetle başlayan mü'min günü, her biri taze bir başlangıç olan beş ana vakte ayrılmaktadır. Her bir vakitte Allah'a dönüşle başlayıp bitmekte, böylece müminin hayatı İs*lâmî doğrultuda disipline edilmektedir.

Namaz mümine gelişme ve yücelme yollarını da açan ibâdettir.

Düşününüz! Günde beş defa şuur, huşu ve ta'zimle Allah'ın huzuruna çıkan mü'min, inandığı ve yaşa*mağa azmettiği Kur'ânın âyetlerinden okuyarak Allah'a ibadet ediyor.

İçinde «Zekât,adalet, merhamet,yapılan her işi Allah, görüyor bilinci içinde güzel yapma,sözleşmelere bağlılık,ana-babaya saygı,yaratılanlar üzerinde düşünme … ve doğru konuşma gibi emirler yer alan Kur’ân ayetlerini okuyarak namaza başlıyor...

“Faiz,içki,kumar, zina,zulüm,yalan, bölücülük,kin, kibir… ve israf…” gibi yasakları içeren Kur’ân âyetlerini okuyarak namazını bitiriyor.

Böylece namaz, İslâm Dini’nin, ortak aklın ve ilmin buyruklarına yönlendirerek, yasaklarından koruyarak hayatı basitlikten, faziletsizlik zemininde sürünüşten kurtarıyor, yüksek heyecanların, ölümsüz hedeflerin âşıkı kılıyor.Gerekli enerji yüklüyor..

Namazlarının her bir rekâtında Fatiha Sûresini okurken: «... Ancak sana ibadet ederiz...» diyerek haram ve helâl ölçülerine göre yaşayacağına söz veren mü'minin Allah'ın emirlerini ve yasaklarını çiğ*nemesi mümkün müdür?

Rızkı verenin, sebepleri yaratanın, saadeti bahşe*decek olanın Allah olduğuna ve O'nun huzurunda hesap verileceğine inanan mü'minde, fâni dünya nimet*leri ve sayılı ömür günleri için yalan, karabor*sa, rüşvet, sömürü, zulüm, riya, ihtiras, samimiyetsiz*lik bulunulabilir mi? Hiç şüphesiz namazlı bir mü'min yanılabilir, fakat hatasında ısrar edeceği düşünülemez.

Bunun içindir ki Kur’ân-ı Kerim namazı maddî ve manevî kötülüklere ve ahlâksızlıklara karşı güçlü bir koruyucu olarak sunmaktadır.

Ankebût Sûresi Âyet 45:

«Kur’ânla sana bildirilen mesajları oku. Namazını da gerektiği şekilde kıl. Çünkü namaz bütün çirkinliklerden ve tüm kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı anmak elbetteki en büyük (ibâdet) dir. Allah yaptıklarınızı bilir.»

Namaz; fertleri olduğu gibi toplulukları da renk, ırk ve dil ayırımına yer vermeksizin iman ve gönül ra bıtasıyle birleştiren, seviştiren, kaynaştıran ibadettir.

Her yaştan, her kültür seviyesinden, her bölgeden binlerce inşanı Allah için birleştiren, omuz omuza, gö*nül gönüle verdiren, aynı yüce ve kutsi duygularla besleyen Cuma, bayram ve vakit namazlarının mucize*vî kuvvetini düşününüz.

Dünyanın çeşitli ülkelerindeki dilleri, ırkları, tarih ve kültürleri ayrı milyonlarca Müslümanın bir namaz için tekbir aldığını ve aynı kıbleye yöneldiğini düşüne*lim. Evet; Endonezya'da, Pakistan'da, Türkiye'de, İn*giltere'de, Almanya'da ve Amerika'da aynı iman, aynı duygu ve aynı ibâdet dili ile kılınan ve 14 asırdır kılın*makta olan namazlar ne muhteşem ve ne mucizevî bir tablodur.

Namaz, fertleri ve toplumu Batıl kültür ve ideolo*jilere karşı koruyan ibâdettir.

Allah'a, Kur’ân'ın içtimaî, iktisadî, hukukî ve ah*lâkî hükümlerini ihtiva eden âyetlerini okuyarak ve Hz. Peygamberin öğrettiği gibi namaz kılarak ibadet eden müminleri hangi güç İslâmî doğrultudan saptırabilir?

Hangi zalim otorite İslâm dışı, sistemlere kanalize edebilir?

Hangi istibdad tanrılaştırılmış Tağut'î güçlere boyun eğdirebilir?

Yurdumuzda anlayarak namaz kılınmadığının, na*mazın özünden ve hedeflerinden uzak kalındığının en canlı belgesi yıllardır toplumumuza egemen olan batıl kültür ve siyaset odaklarına karşı Hakk'ı yaşama hürri*yet ve özleminin yeterince duyulmamış olmasıdır.

***

Nefislerimizi, emrolunduğumuz namaza alıştıralım. Namaz İslâm binasının beş temelinden biridir. Namaz*sız Müslümanlık yaşanamaz.

Bunun içindir ki Peygamberimiz şöyle buyurmuş*lardır:

«Bizimle (kalplerine İslâm inancı yerleşmemiş olan) münafıklar arasındaki ayırıcı ölçü namaz*dır.

Kim farz görev olduğunu inkâr ederek namazı bırakırsa kâfir olur.» (3)

Namazsızlık Rabbimizden uzak kalmaktır. Yalnız*lığa, âcizliğe ve ümitsizliğe mahkûm olmaktır. Cehen*nem azabına yuvarlanmaktır.

Peygamberimiz şöyle buyurur:

«... (Hayırları ne olursa) olsun namaz kılmayan mümine Allah'ın verilmiş sözü yoktur.Dilerse onu bağışlar. Dilerse azaplandırır.» (4)

Sözü namazlıları müjdeleyen âyetlere bırakalım:

“Namazlarında kalpleri huzurla dolu olan, boş söz, iş ve davranışlardan kaçınan, zekât vermek için çalışan, cinsel organlarını örten-zinadan, eşcinsellikten koruyan… kendilerine bırakılan emanetleri koruyup sözleşmelerine bağlılık gösteren ve bir de namazları*na devam eden gerçek mü'minler (yok mu?) Onlar mutlaka felah bulacaktır.

Onlar, içinde ebedî kalacakları Firdevs Cenneti’ne vâris olacaklardır. “(5)




Namaz Koruyan Aklayan ve Geliştiren İbadettir



İslâm, bedenimiz, rûhumuz, mallarımız ve toplumsal hayatımız üzerinde Allah’ı Hâkimiyetini/egemenliğini kabul etmektir. Yükümlü kılındığımız namaz Allah'ın hâki*miyetini fiilî olarak tasdiktir.Bu sebeple İslâm Dini'nin ana sütu*nudur, öğrenilmesi gereken ilk vazifedir.

Namaz, Allah'a bağlayan, O'nun yasalarını ihtiva eden Kur'ân'la rabıta kurduran, Allah sevgisi ve kor*kusu ile yaşatan, iyiye ve güzele yönelten ve eşitlik çiz*gisinde kaynaştıran ibâdettir.

Namaz bunalan ruhların, ümitsizliğe düşen gönül*lerin, huzursuz kalplerin yegâne sığınağıdır. İç dünya*sı için için kanayan,kanadığı için de, karamsarlaşan, kararsızlaşan ve arayışlar içinde çılgınlaşan ruhların tek tedavi yolu ve biricik mutluluk gıdası da namazdır. Bunun içindir ki Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

«Kalk, na*maz kıl. Namazda şifa vardır.» (6)

Kur'anımızın şu açıklaması da ne kadar anlamlıdır:



«... Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah'ın zikri ile huzur bulur/mutlu olur..» (7)

Namaz, gusül ve abdest ile vücut temizliğine, kirli ve pis elbiselerle ve pis yerlerde namaz kılınamayacağı için elbise ve mekân temizliğine ileten ibadettir.

Namaz, okuduğunuzu düşünmeksizin huzurlu bir namaz kılınamayacağından, fikre daimi bir uyanıklık kazandı*ran ibadettir.

Namaz, Allah için iş yapma, O'nun rızası için mad*dî ve manevî fedakârlıklara katlanma eğitimini yaptı*ran ibâdettir.

Namaz, ölümü hatırlatarak ihtirasları dizginleyen, dünya hayatına gerçekçi bir gözle bakmayı öğreten, ölümle başlayacak ebedî hayata hazırlık şuurunu ka*zandıran ibâdettir.

Namaz, hayatın her anında samimî ve ihlâslı olma*nın vicdanî neşesini duyuran ibâdettir.

Namaz, ebedî sağlığımızın düşmanı, manevî hasta*lıklar olan günahlardan koruyan ve ruhumuzu kirle*rinden arındıran bir ibâdettir.

Peygamberimiz bu gerçeği şöyle açıklar:

«Sizden birinizin kapısı önünden coşkunca akan ve içinde günde beş defa yıkandığı bir nehir olsa, bu nehir onda kirden eser bırakır mı? Pek tabii ki, bırakmaz. Beş vakit namaz da böyledir. Bütün günahları temizler.»

***

Namaz, sosyal, iktisadî ve siyasî münasebetleri mizde kendilerine temsil ve tasarruf yetkisi verilebilecek gerçek Müslümanları diğerlerinden ayıran ve böylece Din’de kardeşlerimizi belirleyen biri*cik ölçüdür.

Namaz içinde ve dışında okunması bizler için ibadet olan Ku’ânda Rabbimiz bu gerçeği şöylece açıklar:



“Sizin veliniz;dostunuz/yardımcınız Allah’tır.O’nun Elçisidir.Namazlarını gerektiği gibi kılan, zekâtlarını veren ve de Rablerinin buyruklarına boyun eğen mü’minlerdir..”

“ Dışınızdakiler inkârlarına tövbe ederler,namazlarını kılar ve zekâtlarını verirlerse, ancak o zaman Din’de sizin kardeşleriniz olabilirler.”(8)

Gerçekten namaz hakiki mü’min olmanın göstergesidir.

Çünkü şuurla, kalbî huzurla ve devamlı ola*rak namaz kılmak, ancak gerçek mü'minlerin yapabileceği ibadettir. Bunun içindir ki, Bakara sûresinin 45. âyetinde şöyle buyrulur:

«... Kalpleri ilâhî sevgi ve korku ile dolu olan kim*selerden başkaları için namaz gerçekten çok ağır bir yüktür.»

Namaz, Allah'ın rızasına erdirecek ana ibâ*dettir. Peygamberimiz: «Amellerin Allah'a en sevimli olanı vaktinde namaz kılmaktır.» (9) gerçeğini duyrmuş, «Kul namazda oldukça ilâhî rahmet üzerine iner. (10) müjdesini vermişdir.

Rabbimiz de Peygamberimize hitabla şöyle buyu*r muştur:

«Ümmetine beş vakit namazı farz kıldım. Beş vakit na .mazı vaktinde kılan kulumu Cennete koyacağıma da and içtim » (11)

***

Baygınlık ve cinnet halleri müstesna, mü'min için namaz kılmama hali düşünülemez. Çünkü Peygamberi*mizin bildirdiğine göre «Namaz imanın belgesidir.» Namazsızlık da günahların en büyüğü ve kâfirliğe dönük olanıdır. Âhiret Hayatı’nı inkâr yanı sıra Cehennem’e düşürücü ikinci ana sebep de namaz kılmamaktır. Dinimizdeki büyük öneminden ötürüdür ki, Peygamberimiz devrinde Ashab-ı Kiram yalnızca namazsızlığı kâfirlik alâmeti olarak görürlerdi.

Hayat Nizamı'mız Kur'ân-ı Kerim, değil namaz kılmamayı, namaza tembel tembel kalkmayı bile münafık*lık vasfı olarak açıklamaktadır. Namazı, şartlan ve za*manlarına ehemmiyet vermeksizin ve de insanlara gösteriş için kılanların cehennemin Veyl azabına uğrayacakla*rını da haber vermektedir.

Maun sûresi Ayet 4 - 7:

«Cehennemin Veyl azabı namazlarından gaflet eden, gösteriş yaparak kılan ve zekâtı engelleyenleri kuşatacaktır.»

Peygamberimiz de Rabbimizin huzurunda ilk ola*rak namazdan hesaba çekileceğimizi bildirerek şöyle buyurmuşlardır:

“... Namaz kılmayan mü'minde hayır yoktur.”(12)

«Aman namazınıza önem verin.»

Namaza Rabbimiz değil, bizler muhtacız. Mevlâmızdan uzak kalmak gafletine, namazlardan kaçmak bedbahtlığına uğramayalım.

İbâdetsiz hayat karanlıktır. Namaz ve duâ gönül*lerin baharıdır. Huzur bulmak, güçlü olmak, hür yaşa*mak, zinde kalmak, hayatı gayelendirmek, tatlı bir ölüm yüzü görmek, Cennet'lere namzet olmak istiyor*sak namazlarımızı kılalım.

Peygamberimizin emri gere*ğince, yedi yaşından itibaren çocuklarımızı namaza alıştıralım. On yaşından itibaren muntazaman namaz kılmalarım sağlayalım. Bu mevzuda hassasiyetimizi ve kontrolümüzü artıralım. Mü'min ana-babanın çocuk*larına karşı en mühim vazifesi budur. Çünkü Rabbimiz Peygamberimizin şahsında her bir mü'mine: «Ailene ve çocuklarına namazı emret ve namaz kılmada sabırlı ol…» buyurmuştur. Bu âyetin indirilişinden sonra, Peygamberimiz altı ay süreyle, ev*li kızı Hz. Fatıma'yı sabah namazına bizzat kaldırmış*tır. (13)

Namaz konumuzu,kendisinden âyetler okumaksızın namaz kılamayacağımız Kur’ân’la bağlayalım.

«Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, Allah'ın âyetleri yanlarında okunduğu zaman imanlarını art*tıran, ancak Rablerine güvenen, namazlarını dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah için harcayan kimseler (yok mu?) Gerçek mü'minler onlardır/onlardır hakiki mü'minler. Rableri ka*tında dereceler, bağışlanma, bitmez/ tükenmez güzel nimetler de onlarındır.» (14)
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Öyle Bir Tevbe Yaptı ki...
Hz. Büreyde (r.a.) anlatıyor:

Resûlullah (s.a.s.)'a, Mâiz İbnu Mâlik el-Eslemî (ra) gelerek:

- Ey Allah'ın Resûlü, ben nefsime zulmettim, zinâ fazihasını işledim, beni temizlemeni istiyorum" dedi. Resûlullah (sav) onu reddetti , geri çevirip meselenin üzerine gitmedi..

Ancak Mâiz ertesi gün tekrar geldi. Yine:

- Ey Allah'ın Resûlü, ben zinâ fazihasını irtikab ettim!" diye ikinci sefer itirafta bulundu. Adamı ikinci sefer geri çeviren Resûlullah (sav) adamın kavmine birisini yollayarak:

-Onun aklında bir noksanlık biliyor musunuz, normal bulmadığınız bir davranışına rastladınız mı?, diye tahkik ettirdi.

Ancak hep beraber:

-Biz onu gördüğümüz kadarıyla, aramızdaki sâlih kişilere denk akıl sahibi biliyoruz" dediler.

Mâiz üçüncü sefer müracaatta bulundu. Hz. Peygamber (sav) onlara yine birini göndererek adam hakkında sordurdu. Yine ne kendinde, ne aklında bir kusur olmadığını söylediler.

Adam dördüncü sefer müracaat edince, ona bir çukur kazdırdı. Taşlanmasını emretti ve taşlandı.

Gâmidiye adında bir kadın da gelerek:

- Ey Allah'ın Resûlü, beni niye reddediyorsun. Görüyorum ki, beni de Mâiz gibi geri çevirmek istiyorsun. Allah'a kasem olsun ben hamileyim de!, dedi.

Hz. Peygamber (sav) :

-Öyle ise hayır. Sen git ve çocuğu doğurunca gel,dedi.

Kadın gitti çocuğu doğurunca, bir beze sarılmış olarak çocukla geldi.

-İşte çocuk, doğurdum!,dedi.

Resûlullah (sav) :

-Git, sütten kesinceye kadar emdir, sonra gel!" buyurdu.

Kadın gitti, o çocuğu sütten kesince çocukla birlikte geldi. Çocuğun elinde bir ekmek parçası vardı.

-Ey Allah'ın Resûlü, işte çocuk, sütten kestim, yemek de yedi" dedi.

Resûlullah (sav) çocuğu alıp, Müslümanlardan birine teslim etti. Sonra bir çukur kazılmasını emir buyurdu. Göğsüne kadar derinlikte bir çukur kazıldı. Bundan sonra halka taşlamalarını emretti. Herkes taşladı. Hâlid İbnu Velid (ra) elinde bir taş ilerledi, başına attı. Kan yüzüne fışkırmıştı, kadına küfretti. Resûlullah (sav) Hâlid'in kadına küfrettiğini işitince:

-Ey Hâlid ağır ol!, dedi ve ilâve etti:

- Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e kasem olsun, bu kadın öyle bir tevbe yaptı ki, şâyet alış-verişte sahtekârlık yapanlar aynı tevbe ile tevbe yapsalardı, onların bile mağfiretine yeterdi !

Sonra Resûlullah (tekfın) emretti. Kadının üzerine namaz kıldırdı ve defnedildi.

(alıntı)
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Bende Ağladım

Oturuyordum Evde Hanımımla Tam Bana Baktığında .
Daldım Medine Ve Mekke Arasındaki Yola .
Yordum Yordum Ve Beynimdeki Bütün Kötülükleri Kovdum .
MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V) nın Evinin Önünde Oturdum .
...
Hem Talhayı Hem Enesi Kalbime Koydum .
Biliyordum En Sevgili Onları Çok Severdi .
Hem Sağına Hem Soluna Çok Oturturdu İkisinide .
Yürürken Ölümü Bile Korkutan Hamza İkisinede Sordum .

Teraziyi Adaletiyle Utandıran Ömeri Ve Sadık Kardeş Melekleri Ahlakıyla Utandıran Osmanı .
Ehlibeytin ASLANI Aliyi . Unutmadık Ya Ebubekir Sıddık Seni .
Unutmadık Cennette Peygamberin İlk Komşusu Seni .

Ebuyde Unutmadık Senin Ayağından Aldığın Yarayla Efendine Ben Şehitmiyim Değişini .
Ve En Sevgilinin Evet Ya Übeyde Sen Şehitsin Değişini .
Bir Peygamberin Kötü Bir Asrın Karanlıkta Kalmış Bir Yaranın Gelişiyle Gülüşüyle Şefkatiyle Terbiyesiyle Sevgisiyle Kapatışını .

Ağladım Bende Ya MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V) bende Ağladım . Kızın Zeynebin Kocasını Kurtarmak İçin Gönderdiği Gerdanlığını Ve Gözünün Orda Dolduğunu Kurban Olayım Tek Bir Gözünden Yere Dökülen Yaşa .
Ve Yağışıyla Merhamet Veren Toprağa Kurban Olayım Ey Resul .
O Şanslı Olan Gözünün Yaşıyla Doyan Toprağa .

Ah Ben Olsaydım Ceziretül Arap Ve Bassaydın O Mubarek Ayaklarınla Sırtıma .
Değdirmeseydim O Uğruna Anaların Babaların Kurban Olduğu Ayaklarını Sıcağa .
Keşke Amcan Hamza Üstümde Yürüseydi Ve Aslanlar Gibi Gürleseydi .

Hani Kardeşcik Dediğin Ömer Banada Biraz Adalet katsaydı Osman Bana Dokunsaydı .
Ve Sen Miraç'tan Döndüğünde Ve Bunu İnsanlığa Duyurduğunda .
Arkandan Bağıran Ve O Söylüyorsa Doğrudur MUHAMMED (S.A.V) Söylüyorsa Doğrudur Diyen AYŞE Anamın Babası EBUBEKİR'in Rüzgarı Değseydi .
Banada Biraz Sadakat Öğretseydi .

Dilim Ümmü Mektum Gibi Seni Görmeden Sana Seslenseydi Keşke Gölgen Bile Duyup Beni Görseydi .
Ve Keşke Bende Doğsaydım Şehirlerin Memleketlerin Anası Mekkede .
Keşke Bende Olsaydım Seni Görüpte Seni Seviyoruz Diyen Çocuklar Arasında .
Şimdi Yarı Ağlamaklı Yarısı Da Ümmetinden Olma Nasibine Varan Ses İle .
Seni Seviyorum YA MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V) UĞRUNA TIPKI 130 BİN SAHABENİN DEDİĞİ GİBİ UĞRUNA .
ANAM, BABAM, KARDEŞLERİM, ÇOCUKLARIM, CANIM FEDA .

Artık Sen Hiç Kendini Yorma Narin Ellerini Öpülesi Ellerini Ne Sıcakta Ne Sokta Koma .
Şimdi Peşinde Koşan Milyarlarca İnsan Var Seni Görmeden Seven Sesini Duymadan Peşinden Gelen .
Hani En Çok Keşke Ben Benden Sonra Yaşayıp Ve Beni Görmeden Bana İman Eden Kardeşlerimi Görmek İsterdiğim Dediğin Kardeşlerin Var .

Seni Düşününce İster İstemez Sevinçten Yaş Dökülen Gözleri Var .
Arkasına Bakmadan Kafasını Kaldırmadan Edepli Yürüyen Kardeşlerin .
Ehli Beytine Haticetül Kübrana Ayşen'e Az Gördüğün Annen Amina Ya .
Ve Anlındaki Nurlu Baban ABDULLAH'a Gözlerini kırpmadan Can Verenler Var .
Çünkü Senin Bize ALLAH'ın Gönderdiği Bıraktığın İSLAM VAR .
Çünkü Bizim MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V)'mız Var.


Berat Hakan Aydağ
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Ey Ölüm! Sana hayranlığım Tükenmeyecek…
Bir ebemkuşağıdır ölüm,
Yalnız geçilir altından devcesine…

Ölüm, Yaradana çıkan yollarda iki Cihan Efendisini arayıştır, buluştur. Kavuşmanın ılıman heybeti,oradaki gerçek hayata iklim olacaktır.
Geride kalanların gönderdiği kalb sıcaklığında
Fâtihalar, tebessüm yüklü gerçek saadeti taşır dururlar: Bu, oğlumun Fâtihası, bu kızımın.
Bunlar da can ciğer dostlarımın Elham Sûreleri…

Gelecektim efendim. İşte geldim. İyiliklerimle, sevincimle, bitip tükenmez hasretimle.
Geldim efendim.

Dünyada senin için sevinmiş, senin için gülmüş,
senin için karanlıklar hacminde usul yanan mum gibi sessizce tükenmiştim.

Ne kendim utandım,ne dostlarımı utandırdım, ne seni Efendim.

İşte geldim
İşte geldim
Yüreğim yalansız, bedenim haramsız ve yanımda
Fâtihalarla…

Seccade kadar mülküm, seccade kadar masam ve seccade kadar toprağımla öylesine zengindim ki… Hepsini kucak dolusu şükürlerle değiştim…

Geldim Efendim
Döndüm Efendim

Ay, hilalken şahittir. Erikler çiçek açarken, civciv avucumu ararken şahittir. Bayram sabahlarında üç ayağını bağlayıp da toprağa yatırdığım güzelim kurbanlıkların gözlerime bakan gözleri şahittir.
Çektiğim ilk tespihin ilk tanesi, içtiğim son zemzemin
son damlası,gördüğüm ilk elif şahittir. Üzerine basmadığım karıncalar, öptüğüm toprak, kokladığım ilk fesleğen şahittir. Yediğim ilk kardaki serinlik, selam verdiğim ilk komşum, yazdığım ilkyazı, çizdiğim ilk
çizgi şahittir.Âmentü şahittir Ancak Yaradana kul olmaya çalıştım, Efendime hizmetkar…

Geldim Efendim
Döndüm Efendim

Bir ebemkuşağıdır ölüm
En haşmetli gerçek, en müzeyyen hakikat Ve ancak dünyayı tanıyabilenlerin tadabileceği son
“armağan lezzet.” Şu dünyada herkese yer ayıran “âdik adalet”!
Hayret… Zindandakine de “Merhaba” diyor, zindancıya da.
Doktora da, hastasına da Çırağa da gülüyor, ustasına da…Bu vatan için şehit olan cana da diyor şehit olmaya çalışanlara da…

Bir ebemkuşağıdır ölüm
O kadar uzak ve o kadar yakın, hem o kadar büyük Bütün güller onun dizi dibinde. Ağaçlar, ülkeler,
yeryüzü ve kâinat dizi dibinde.
Biz onun dizi dibindeyiz. Uyurken, uyanıkken, yolculukta, sevinirken,
üzülürken, kızarken hep yanımızda ve yakınımızda.

ÖLÜM HİÇ UNUTMAYAN EN BÜYÜK VEFÂ…
Yorgunluğun tükenişinde o var O, hırsa fren, bitmişliğe sigorta. Ebedî yarınların
aralık duran davetkar kapısı. Karanlıktan aydınlığa ve aydınlıktan
aydınlıklara uzanan yegâne yön.
Ve en erkek işaret…
Ey ölüm, sana hayranlığım tükenmeyecek…
 

mustafa11

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ocak 2007
Mesajlar
3,063
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
istanbul-maltepe
Web Sitesi
www.mobilyaonarim.com
Kopan bir ipe sımsıkı bir düğüm atarsanız, ipin en sağlam yeri artık bu düğümdür. Ama ipe her dokunuşunuzda canınızı acıtan tek nokta yine o düğümdür..
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Sevme dedim yüreğime,
Yanar,kor olursun,
Kapılma her esen yele,
Savrulursun,
Düşme her yola,
Kaybolursun,
Her gördüğünü dost bilme,
Yanılırsın,
Her seviyorum diyene kanma,
Aldanırsın,
Çıkılmazlara girersin,
Mahvolursun,
Düşersin,
Acımazlar,
Kıyarlar sana dedim,
Ama anlamadı ki gönlüm...
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Özlemle geçti zamanım.
Hasretlik yaktı her yanım.
Yâre ermek ister canım.
Ömür yolcu ben yolcuyum.

Düşüncem gölge yıldıza,
Yaz baharda döndüm buza.
Kavuşurum diye düze.
Ömür yolcu ben yolcuyum.

Gönül ister sevgi saygı.
Geçmez hep başımda kaygı,
Saçımda ak her bir duygu.
Ömür yolcu ben yolcuyum.

Yollar kavuşmaya umut.
Dostla buluşmaya umut.
Hakka ulaşmaya umut.
Ömür yolcu ben yolcuyum

İyi dostlar asla unutulmaz...
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
İMANLI GENÇLİK

Ne zevke de ne sefaya
Ne ihtişamlı dünyaya
Dile tekbir saya saya
Gelir bir imanlı gençlik



Hamza gibi Ali gibi
Allah deyip şahlanırlar
Et ile tırnak misali

Hak yoluna bağlanırlar

Aşıktırlar o nebiye
Kapılmışlar bu sevgiye
Allah Allah diye diye
Gelir bir imanlı gençlik




Sevdaları o diyara
Yüreklerinde o yara
Umut dolu yarınlara

Gelir bir imanlı gençlik




Hamza gibi Ali gibi
Alah deyip şahlanırlar
Et ile tırnak misali

Hak yoluna bağlanırlar

Aşıktırlar o nebiye
Kapılmışlar bu sevgiye
Allah Allah diye diye
Gelir bir imanlı gençlik




Yumruğu vurmuşlar taşa
Dağıtmışlar baştan başa
Her engeli aşa aşa

Gelir bir imanlı gençlik




Hamza gibi Ali gibi
Alah deyip şahlanırlar
Et ile tırnak misali

Hak yoluna bağlanırlar

Aşıktırlar o nebiye
Kapılmışlar bu sevgiye
Allah Allah diye diye
Gelir bir imanlı gençlik
UFUK AKIN
 

mustafa11

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ocak 2007
Mesajlar
3,063
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
istanbul-maltepe
Web Sitesi
www.mobilyaonarim.com
Özlemle geçti zamanım.
Hasretlik yaktı her yanım.
Yâre ermek ister canım.
Ömür yolcu ben yolcuyum.

Düşüncem gölge yıldıza,
Yaz baharda döndüm buza.
Kavuşurum diye düze.
Ömür yolcu ben yolcuyum.

Gönül ister sevgi saygı.
Geçmez hep başımda kaygı,
Saçımda ak her bir duygu.
Ömür yolcu ben yolcuyum.

Yollar kavuşmaya umut.
Dostla buluşmaya umut.
Hakka ulaşmaya umut.
Ömür yolcu ben yolcuyum

İyi dostlar asla unutulmaz...
elinize sağlık çok güzel olmuş..
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Söze gönül ile başlayalım,

Her kelimede dönüp bir bakalım kalbimize.

Yola gönül ile başlayalım,

Her adımda dönüp bir soralım kalbimize.

Senin için Rabbim.

Kelâm senin için, yol sana gider. Şair kime söyler, yolcu kime gider?

Her zerrede maksut sensin. İnsanın maksudu kim?

Sen kalbime bakarsın. Kalbim kime bakar, neye meyleder?

Kalp ile başlamaktır niyet.

Kalbi Kâbe kılmaktır.

Allah için mi?

Din, Allah için sevmek, Allah için kızmaktı. Böyle dedi Allah Rasulü s.a.v..

Sahabilerden Ebu İdris el-Havlânî r.a. bir gün Şam mescidine gitmişti. Orada bir genç gördü ki, dişleri parlıyor, yüzü gülümsüyor ve çevresinde kalabalık bir cemaat toplanıyor.

Cemaat herhangi bir konuda ihtilafa düştüğü zaman ona danışıyor, onun görüşünü alıyorlardı. Gencin kim olduğunu sordu. Muaz b. Cebel'dir, denildi.

Ebu İdris r.a. ertesi gün erkenden mescide gitti. O genci mescitte namaz kılar vaziyette buldu. Namazını bitirinceye kadar bekledi. Sonra karşısına geçip selam verdi ve gence şöyle dedi:

- Seni Allah için seviyorum.

Muaz b. Cebel r.a.:

- Allah için mi? dedi. Ebu İdris r.a.:

- Allah için, dedi.

Muaz b. Cebel r.a. Ebu İdris r.a.' ın elbisesinin kuşağından tutup kendine doğru çekti ve şöyle dedi:

- Müjdeler olsun sana! Çünkü ben Allah Rasulü'nden şöyle duydum: “Allah Tealâ buyuruyor ki: Benim rızam için birbirini sevenlere, benim rızam için birlikte oturup sohbet edenlere, benim için birbirlerini ziyaret edenlere ve benim rızam için malını ve gücünü sarf edenlere muhabbetim vacip olmuştur.”

. . .

Hz. Ali r.a. bir harpte müşriklerden birisiyle savaşıyordu. Zorlu bir mücadeleden sonra adamı yere düşürdü ve kılıcını adamın boynuna dayadı. Bu sırada adam Hz. Ali r.a.'ın yüzüne tükürdü. Hz. Ali adamı öldürmekten vazgeçerek hemen bıraktı ve geri çekildi. Müşrik hayretle sordu:

- Neden beni öldürmüyorsun?

Hz Ali r.a .:

- Seninle Allah için dövüşüyordum ve seni onun yolunda öldürecektim. Fakat sen bana tükürünce nefsim adına hiddetlendim. İşime kendi öfkem karıştığı için niyetim zedelendi. Onun için seni öldürmedim, dedi. Adam:

- Seni kızdırayım da beni çabucak öldüresin diye yüzüne tükürmüştüm. Madem ki dininiz bu kadar saf ve halis, muhakkak hak dindir, dedi ve müslüman oldu.

. . .

Sen yarattın Rabbim. Yarattığını severiz.

Senin yolundaki yolcuyu severiz.

Sana giden yolu severiz.

O yoldaki taşı toprağı severiz.

Ama kim ki fesat karıştırır dinine, kim ki engeller koyar sana giden yollara, kendimizi unutur, senin için kızarız bir gün...

Niyetlerimiz yükselir

Kelimeler yere aittir, sözler toprağa ait, sesler bedene ait. Yerde kalır, unutulur taşa kazınsa...

Maksatlar ulaşır göğe, niyetler kanatlanır.



Rasulullah s.a.v. bir gün namaz kılmak için ayağa kalktı ve mescittekilere sordu:

- Malik b. Duhşum nerede?

Oradakilerden biri şöyle dedi:

- O , Allah'ı ve Rasulü'nü sevmeyen bir münafıktır. Efendimiz s.a.v. şöyle dedi:

- Öyle deme! Görmüyor musun? O, lâ ilâhe illallah dedi ve bununla Allah'ın rızasını murat ediyor. Allah Tealâ kendi rızasını murat ederek lâ ilâhe illallah diyen kimseye cehennem ateşini haram kılmı ştır.

Ve Efendimiz s.a.v. buyurdular: “Kim insanların kalbini kazanmak için güzel konuşmayı öğrenirse ve Allah'ın rızasının dışında, Allah'tan başkasını murat ederek ilim öğrenirse, ateşteki yerini hazırlasın.”

Kalbimizdeki niyetlerdir cehennem ateşini söndüren ya da gül bahçelerini yakıp kavuran...

O andaki niyetler

Biliriz gönlümüzde başlar en büyük mücadeleler. Din yalnız senin oluncaya kadar cihat gönlümüzdedir. Çünkü sen “Cihada hazır bulunun” (Âl-i İmran, 200) buyurdun.

Efendimiz s.a.v. bir gün şöyle dediler:

“Ümmetimin şehitlerinin çoğu başı yastıkta ölenlerdir. Onlar harbe gitmeyi ve cengâver olmayı isterler fakat buna bir türlü imkan bulamazlar. Onların niyetleri önemlidir. Başları yastıktadır, fakat niyetleri çok üstündür.

Savaş alanında nice öldürülenler vardır ki, onların niyetlerini de ancak Allah bilir.”

. . .

Allah Rasulü s.a.v. arkadaşlarıyla Tebük yolculuğundaydı, buyurdular: “Medine'de bıraktığımız nice kimseler vardır ki bizim kateddiğimiz mesafe, çiğnediğimiz topraklar, kâfirleri kızdıran her adımımız, infak ettiğimiz her şey, çektiğimiz sıkıntı ve açlıktan alacağımız mükafat gibi onlara da mükafat vardır.”

Sahabiler , bu nasıl olur, diye sordular. Allah Rasulü s.a.v. buyurdular:

- Çünkü onların niyetleri bizimledir, onları mazeretleri geri bırakmıştır.

. . .

Başı yastıkta şehit olanlar vardı.

Bununla beraber…

Birisi cihat meydanında öldürülmüştü. Ona “katil-i himar ” yani “merkebi peşinde ölen adam” dediler. Çünkü o, savaştığı adamın azık, elbise ve merkebini almak gayesiyle savaşmış fakat onları alamadan öldürülmüştü.

. . .

Bir sahabi gelerek Efendimiz s.a.v.'e sordu:

- Ya Rasulallah ! Dünyalık kazanmak maksadıyla cihat etmek isteyen kimse hakkında ne buyurursunuz?

Efendimiz s.a.v .:

- Onun için hiçbir ecir yoktur, buyurdu. Sahabiler bu cevabı çok ağır buldu ve soruyu soran zata:

- Tekrar sor. Belki maksadını iyi anlatamadın, dediler. Adam tekrar sordu:

- Ya Rasulallah ! Dünyanın geçici menfaatini arayarak Allah yolunda cihada çıkmak isteyen kimse için ne dersiniz?

Allah Rasulü s.a.v. şöyle buyurdu:

- Onun için hiçbir ecir yoktur.

Oradakilerin isteği üzerine sahabi sorusunu bir kez daha sordu ve yine aynı cevabı aldı:

- Onun için hiçbir ecir yoktur!

. . .

Hz Ömer r.a.'ın hilafeti devrinde bazı sahabiler toplanmış, Allah yolunda herhangi bir şekilde çalışırken katledilmiş kişilerden söz ediyorlardı. Birisi:

- Allah yolunda çalışıyorlardı. Ecirleri Allah'a aittir, dedi. Bir başkası da şöyle dedi:

- Allah onları öldürüldükleri andaki niyetleri üzere diriltir.

Konuşulanları duyan Halife şunları söyledi:

- Evet! Ruhumu elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki, Allah onları öldürüldükleri andaki niyetleri üzere diriltecektir. Öyle ya, bazıları gösteriş için veya duysunlar diye, bazıları dünyalık, bazıları da savaşmaktan başka çare bulamadıkları için muharebe ederler. Kimileri de sabreder, mükafatını Allah'tan bekleyerek Allah rızası için cenk ederler.

. . .

Bir bedevi, Nebi s.a.v.'e gelerek iman etti, kendisine tabi oldu ve şöyle dedi:

- Senin yanında hicret etmek istiyorum.

Peygamberimiz s.a.v. de onu bir sahabiye tavsiye etti. Ve bedevi mücahitlerin develerini otlatmaya başladı.

Hayber Gazası yapılmıştı. Ganimetler pay ediliyordu. O kişiye da pay ayırdılar. Adam sordu:

- Nedir bu?

- Allah Rasulü'nün senin için ayırdığı hissedir, dediler. Bunun üzerine bedevi Allah Rasulü s.a.v.'in yanına vararak:

- Ben sana bunun için tabi olmadım. Atılan bir ok ile boğazımdan vurulup öleyim de cennete gireyim diye sana tabi oldum, dedi. Peygamberimiz s.a.v .:

- Eğer doğru söylüyorsan Allah seni doğrular, arzuna kavuşursun, buyurdu.

Sonra düşmanla savaşmaya gittiler. Bir süre sonra o bedevinin cesedini getirdiler. Tam gösterdiği yere, boğazına ok saplanmıştı. Peygamberimiz s.a.v .:

- O bedevidir, değil mi? dedi. Sahabiler:

- Evet odur, dediler. Peygamberimiz s.a.v.:

- O Allah'a doğru söyledi, Allah da onu doğruladı, buyurdu. Sonra onu kendi mübarek cübbesiyle kefenleyerek namazını kıldırdı. Namazda iken şöyle dediği duyuldu:

- Allahım ! Bu senin kulundur, senin yolunda hicret ederek yurdundan çıkmıştı. Şehit olarak öldürüldü. Ben buna şahidim!

. . .

Senin yolundayız.

Gönlümüz şahit olsun, gönlümüz doğrulasın yönümüzü, dilimizi.

Bedir'de bulunsaydık, Hendek'ten bir taş da biz kaldırsaydık, Uhud Dağı'nda bir dağ gibi düşseydik toprağa…

Yolda olmak

Hicret emri gelmiş, müslümanların çoğu hicret etmiş, Medine'ye gitmi şti. Mekke'de yalnızca bir özrü sebebiyle gidemeyen çok az sayıda müslüman kalmıştı. Leys Oğulları'ndan gözleri görmeyen, fakat çok zengin bir müslüman olan Damra r.a. da geride kalanlardandı. Kendini hicretten muaf tutulanlardan görmedi ve bir gün yardımcılarına şöyle dedi:

- Ben istisna tutulanlardan değilim, hicrete imkan bulabilirim. Çünkü hem malım var hem de yardımcım. Haydi beni bir deveye bindirin.

Deveye bindirildi ve ağır ağır yola çıktı. Ten'im denilen yere vardığında ecel onu yakaladı. Vefat etti ve Ten'im'de defnedildi. Damra r.a. hakkında şu ayet nazil oldu:

“Her kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de bulur. Her kim de Allah'a ve peygambere hicret maksadıyla evinden çıkar da, sonra ölüm kendisine yetişirse, muhakkak ki onun ecri Allah'a düşer. Allah çok yarlıgayıcı, çok esirgeyicidir.” ( Nisa, 100 )

Kimileri Medine yolunda düşer lakin Medine'dedir. Kimileri ise…

. . .

Sahabilerden biri, Ümmü Kays r.a. ile evlenmek istedi. Fakat Ümmü Kays o günlerde Mekke'den Medine'ye hicret etmeyi düşünüyordu. Kendisiyle evlenmek isteyen sahabiye , niyeti ciddi ise Medine'ye hicret etmeyi ve orada evlenmeyi teklif etti.

Mekke'deki kurulu düzenini henüz terk etmeyi düşünmeyen o sahabi, Ümmü Kays r.a. ile evlenmek arzusuyla Medine'ye hicret etmek zorunda kaldı.

Bu durumunu bilen sahabiler ona “ Ümmü Kays'ın Muhaciri” diye takılmaya ve onun hicret sevabı alıp almadığını tartışmaya ba ş ladılar . Bu tartışmadan haberdar olan Rasul-i Ekrem s.a.v. meseleye açıklık getirmek için şöyle buyurdu:

“Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır.

Şimdi, kimin niyeti Allah'a ve Rasulü'ne varmak, onlara hicret etmek ise, eline geçecek olan sevap da Allah ve Rasulü'ne hicret sevabıdır.

Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.”

Mekke uzaktır bize, Medine uzaktır.

Lakin hicret gönülledir.

Kalbin her halde Kâbe'ye yönelmesiyledir.

Az veren gönülden

Efendimiz s.a.v. insanları sadakaya teşvik ettiğinde, Ebu Ukayl r.a. çok az miktar hurma karşılığında bir gece sabaha kadar sırtında su taşıdı. Aldığı hurmanın yarısını ailesine ayırdı, diğer yarısını da Rasulullah s.a.v.'e sadaka olarak verilmek üzere getirdi. Efendimiz s.a.v. “Götür, sadaka malları üzerine dök.” buyurdular.

Münafıklar, Ebu Ukayl'ın sadakasını dillerine dolayıp alaya aldılar ve:

- Ebu Ukayl'a bakın! Şuncağız hurmalarla Allah'a yaklaşmış, dediler.

Bunun üzerine Allah Tealâ Tevbe Suresi'nin 79. ayetini nazil eyledi:

“Sadaka vermekte gönülden davranan ve ancak elinden geldiği kadar verebilenlerle alay eden kimselere, bu davranışlarının cezasını Allah verir! Onlara can yakıcı bir azap vardır!”

Değil mi ki gönülden veriliyor, değil mi ki maksut O; O'nun rızası, verilen yarım hurma da olsa göklere kanatlanır.

Lakin niyetler ihlâsını kaybeder de, nice kurbanlar yük olur omuzlarımıza, engel olur dolanır ayaklarımıza...

O kadar gizli ki...

Allah Rasulü s.a.v. buyurdular:

“Şehitler, malını infak edenler ve alimler , amellerinin mükafatı olarak cennet isteyecekleri zaman Allah Tealâ onları yalanlayarak her birine şöyle der: ‘Yalan söylediniz; biriniz desinler diye cömertlik etti, diğeriniz kahraman desinler diye cesaret gösterdi, diğeriniz de falanca ne alimdir desinler diye okudu.' Ve hiç biri mükafat alamaz...”

Sahabilerden biri bir gün Ubade b. Samit r.a.'a sordu:

- Ben harbederken Allah rızasını murat ettiğim gibi, başkalarının beni övmesini de isterim.

Ubade r.a .:

- Sana bu amelinden bir hayır yok, dedi. Adam bu sualini üç defa tekrar etti, hep aynı cevabı aldı:

- Sana bu amelinden bir hayır yok!

Hz. Ubade r.a. sonra, Allah Tealâ'nın “Ben ortaklardan en çok uzak olanım.” buyurduğu kudsi hadisi okudu.

. . .

Efendimiz s.a.v. bize bildirdi ki, şirk, gecenin zifiri karanlığında, kara bir taş üzerinde yürüyen bir karıncanın ayak izinden daha gizli. Ve müslümanı elbette taşa, yıldıza tapınma gibi bir şirk beklemiyordu. Bizlere şu uyarı geliyordu:

“…Kim Rabbi'ne kavuşmayı ümit ve arzu ediyorsa güzel bir amel işlesin ve Rabbi'ne ibadette hiçbir kimseyi ve hiçbir şeyi ortak tutmasın.” ( Kehf , 110)

İnsanlar unutur, bırakır gider.

Bir bakarız yalanlarlar. Şahitlikler bozulur.

Gönlümüze yazılanlar kalır bir tek...

İyi niyet taşları

“Cehennemin yolları iyi niyet taşlarıyla döşelidir” diyor bir düşünür. Gönlümüzdeki iyi niyetler elimizin işlediği şerli, gayri meşru aykırı işleri hayra çevirmez. Temiz bir kalpten ancak temiz işler sâdır olur. Rabbi'ne teslim bir kalp, rızık endişesiyle, gelecek korkusuyla harama uzanmaz. “İlim öğrenmek de farz”, ya da “insanlara hizmet!” kaygısıyla kendini ateşe atmaz. Hiç değilse günahını bilir de tevbeye yönelir, bir de niyeti yük etmez omuzlarına.

. . .

“Yaptıkları her işi ele alır, onu toz duman ederiz.” (Furkan, 23)

Bu ayetinin dehşetinden sana sığınırız Rabbim.

Kalbimiz doğrulasın yapıp ettiklerimizi ki, boş bir yorgunluk kalmasın geriye. Kuru kuruya bir açlık kalmasın geriye.

Sırat'ta yük olmasın ibadetlerimiz, toza dumana karışıp kaybolmasın.

Bir gün öyle isteyelim ki seni, kendimizi unutalım, yapıp ettiklerimizi unutalım, cenneti unutalım.

Herkes senden isterken, biz seni isteyelim.


Elvida ÜNLÜ
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Ey İnsan! Kaldır başını ve bak kâinatta herşey yardımlaşıyor. Sen de, yardımlaşmalı ve paylaşmalısın. Ver ki, sana da verilsin.
Yolun Açık Olsun Oğul;"İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, gün batarken ölürler. Unutma ki dünya sandığın kadar büyük değildir. Dünyayı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüzdür. Hırsımız, bencilliğimiz..." Dünya bir garip han, bir hoyrat mekân, İnsan bir garip varlık kabına sığmayan... Hayat bir yudum su, bir an...lık rüya... Ömür bir kısa yol tekrarı olmayan... Bu yolda nazarımızı sonsuzluğa dikip; büyük yürümek ve büyük ölmek gerek. Bu yolda hırs, diken; benlik ve kibir, engeldir oğul. Sakın ha kendine takılmayasın ve kendinde boğulmayasın. Teklik sadece Allah'a mahsustur, tek başına karara durup hoyrat dünyanın dayanılmaz ağırlığını kaldırmayasın. İşlerini ehil kişilere danışarak tutasın, danışırsan yol alırsın, danışmazsan yolda takılıp kalırsın oğul. "Güçlüsün, akıllısın, söz sahibisin; ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilemezsen, sabah rüzgârında savrulup gidersin." Bir dem gelir bir tekmeyle dünyaları yıkacak olursun, bir dem gelir yerdeki karıncaya mağlup olursun. Güç hayvanda bile mevcut. Akıl sadece anahtar. Anahtara takılmayasın. Aslolan anahtarın açacağı kapılardır. Kapıların ardında hazineler, kapıların ardında sırlar vardır. Sırlar ki, ebedi muştuları koynunda barındırır; sonsuza kavuşturur. Aklını kullanıp dünyadayken cennetin kapılarını aralayasın oğul. "Öfken ve benliğin bir olup aklını yener! Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın, azminden dönmeyesin. Çıktığın yolu, taşıyacağın yükü iyi bil, her işin gereğini vaktinde yap!" Öfke ateş, öfke âfet, öfke şeytandır oğul. İnsanoğlu dağları devirir; ama öfkesine mağlup olabilir. Öfkeyle savaşı daima taze tutmak gerektir. " Yolcu, buruk baş gerek Gözde daim yaş gerek Huy biraz yavaş gerek Yoksa yollar aşılmaz." diyen ne güzel söylemiştir. Öfke benliğin yemi, en lezzetli gıdasıdır. Benlik semirdi mi irade yok olur gider. İradesi zayıflayanın ruhu intihar eder. Posalaşmış bir beden taşımak ne ağır zillet, ötelere kapalı bir ruh taşımak ne büyük ihanet. Sabırsız olmaz oğul. Sabırsız menzile varılmaz. Kaf Dağı'na sabırsız ulaşılmaz. "Sabır kara bir dikeni yutmak, diken içini parçalayıp geçerken de hiç ses çıkarmamaktır." İnsan ocaklar gibi yanmalı, yanmalı da kimselere gamını ilân etmemelidir. Gözünü ötelere dikesin oğul, hesabını idealine göre yapasın. Şunu da aslâ unutmayasın: "Her şeyin vakti tayin edilmiştir. Vaktinden önce öten horozun başı kesilir." Vazifen çetin, yükün ağırdır oğul. Hizmette önde ücrette geride olasın. Vazifenin en ağırına talip olmaktan kaçınmayasın. Vazifenin ağırlığı Yaratan'ın kullarına ihsanıdır. "Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördüğünü söyleme, bildiğini bilme, sözünü unutma, sözü söz olsun diye söyleme." Bizler nefreti eritmek için, muhabbetin asaletini dünyaya yeniden hakim kılmak için çıktık yola. Bu yolda utanacak bir şeyimiz yoktur. Muhabbet yolunun gizlisi saklısı yoktur oğul. Ama altının değerini de sarraf bilir, sözünü muhatabına göre ayarlayasın. Cahilin karşısında altınlarını çamura atmayasın. Yiğit olan kördür, kötülüğü görmez; sağırdır, kem sözü işitmez; dilsizdir, her ağzına geleni demez. Bildiğini de her yerde ayaklar altına sermez. Yunus gibidir o; yüreği muhabbete, gönül ibresi Hakikate ayarlıdır. O bir defa söz verdi mi, onu namusu bilir. "Ananı, atanı say; bereket büyüklerle beraberdir!" Anadolu; içinden kıvrım kıvrım ırmaklar akan, ağıtları alev alev ciğerler yakan... "Ana"larla dolu olan... Ana çile yumağıdır, oğul dua kaynağıdır. Ana yüreği narin bir ipek, ata bileği Hakk'ın diktiği en sağlam direktir. Ne ananın ince yüreğini yakasın, ne de babanın kapı gibi bileğini kırasın oğul. Yarın yuva kurduğunda ocağınla onlar arasında köprü olasın. Ana ve ata düşmemek için sırtımızı dayadığımız duvardır, yarın duvar yıkıldığında kıymetini anlarsın. "Sevildiğin yere sıkça gidip gelme, muhabbetin kalkar, itibarın kalmaz. Düşmanını çoğaltma, haklı olduğunda kavgadan korkma! Bilesin ki; atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler!" Her şeyin ortası makbuldür, sevginin de. Sevdiğini gereğinden fazla sevmeyesin, yerdiğini de gereğinden fazla yermeyesin. Sevgini de, sadece yüreğinin eline vermeyesin. En çetin imtihan "sevgi"yle olandır. "Kişi ne kadar bahadır olsa da, muhabbete tuş olur." diyen atanın sözünü aklından çıkarmayasın. Böyle imtihan olmamak, istikbalde neslinden utanmamak için gecelerin bağrında, seherlerin aydınlığında duaya durasın. Senin ideallerin ve geleceğe dair hedeflerin var oğul. Gönül adamı ömrünü boşa harcamaz, yüreğini ucuza satmaz, edep tacını başından almaz. Gönül erinin her zaman yüzü yerde, gönlü göktedir. Haklı olduğunda kavga vermesini bilir. Kavgayı sadece bileğiyle değil, ilmiyle ve yüreğiyle yapmasını da bilir. İyiliğe kötülük, şer kişinin kârı, İyiliğe iyilik her kişinin kârı, Kötülüğe iyilik de, er kişinin kârıymış oğul. Sen bizim rüyamız, sen bizim devamız, sen bizim duamızsın oğul. Daima başın dik, alnın ak, gönlün pak olsun. Zümrüt-ü Anka'nı iyi seç ki Kaf Dağı sana yakın olsun. Yolun ebediyete kadar açık olsun.
Nurgül ÖZCAN
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Verecek Bişeyiniz Yoksa Bir Gülüverin…




Tebessüm Sadakadır
Ne kaybettirir ki bir tebessüm.
Ya da zaman kaybına uğratır mı kişiyi?
Hayır hatta Asla
Peki neden bazılarımız bozuk bir yüzle dolaşmakta bu kadar inatçı?
Çünkü kaybetmeye alışkın tipler onlar.
Gülmezler,güleryüz görmezler,kızarlar,kızdırırlar,
severler aslında ama belli etmezler(ne zaman belli edeceklerse),
sevilmezler vs…vs…
Aslında bir bilseler tebessüm ettiklerinde neleri elde edeceklerini,
hangi kalbi kazanacaklarını ,kendilerine gelecek olan güveni…
Aldanırlar hep.
“Tebessüm Sadakadır”der alemlere rahmet Efendimiz(s.a.v.)
Korur bizi tüm kötülüklerden.
Allah’ın rızasını kazanmak için bir yol,
Annemizi mutlu edebilmek için bir hal,
Babamızın en dertli gününde moral,
Arkadaşımızın gözyaşında dostluk,
Alışverişte ticaret,
Güne güzel başlamak için bir renk,
Hastaya sağlık….
Herşeyin ikinci başlangıdır tebessüm BESMELE’den sonra.
İşte sırf bunun için
Hayatımızı ahiretle birleştirmek için
tebessümün bir köprü olduğunu düşünerek yürekten tebessüm edelim.
Karşılık beklemeden.
Çünkü Tebessüm Sadakadır…!
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt