Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

GÜNLERDEN BİR GÜN KURBAĞA YARIŞI DÜZENLENMİŞ!!! (1 Kullanıcı)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

haticekubra_87

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
47
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Bana bu resimi anlat anne

RE: Bana bu resimi anlat anne

HER 15 SANİYEDE BİR İNSAN SUSUZLUKTAN ÖLÜYORKEN BİZ MUSLUKLARI AÇIK BIRAKIYORUZ HER GÜN BİNLERCESİ AÇLIKTAN CAN VERİRKEN YEMEKLERİ BEĞENMİYOR ÇÖPE DÖKÜYORUZ NERDE BİZİM İNSANLIĞIMIZ PAYLAŞIM DUYGUMUZ ZAMAN ONU DA ALIP GÖTÜRDÜ MÜ YOKSA NEDEN MAZLUMUN YANINDA ZALİMİN KARŞISINDA OLMUYORUZ?(ARKADAŞLAR ALINMAYIN BEN ÇOĞUL OLARAK KONUŞTUM AMA SİTEMİM KENDİME SİZE DEĞİL)HAKKINIZI HELAL EDİN
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
MİSYONERLİK:

MİSYONERLİK:

Hiristiyanlığı kabul etmemiş ülkelerde bu dîni yaymakla vazifeli kimselere: MİSYONER denir.

• Hiristiyanlığı kabul etmemiş ülkelerde, çeşitli faaliyetler adı altında yürütülen hiristiyanlık propagandasının her çeşidine de MİSYONERLİK denir,

• Hiristiyanlaşdırma, emperyalizmin din perdesi altında yütülen şeklidir.

• Misyonlerlik; batılların üçüncü dünyâ ülkelerindeki çeşitli milletler, özellikle de Müslümanlar arasında Hiristiyanlığı yayıb bu milletler üzerinde hâkimiyetlerini artırmak gayesiyle ortaya çıkardıkları gizli ve açık hareketin adıdır..

Târih göstermişdir ki misyonerler, gayelerine erişmek için cinsî sapıklık dâhil her türlü vâsıtayı kullanmakdan çekinmeyen bir fikir ve zihniyet yapısına sâhibdirler. Bu yüzden Asya, Afrika ve uzak doğu milletlerini uzun yıllar ve hattâ asırlar boyu sömüren müstemlekcilerin-emperyalistlerin en büyük yadımcıları hiristiyan misyonerler olmuşdur. Yerli halkı kendi dinlerine sokabilmek için askerî güçler dâhil hertürlü vahşeti, tecâvüzü, zorbalığı, ikiyüzlülüğü göstermekden çekinmemişlerdir.

Asırlar geçdi zihniyet, hep ayni zihniyetdir. Misyonerler; girdikleri memleketlerde, yalnız hiristiyanlığı yaymakla kalmazlar.. Çünki mahallî kültürü yıkmadıkca, ülkedeki mukaddes değerleri sarsmadıkca hiç bir yerlinin hiristiyan olmayacağını, gizli emellerine erişmiyeceklerini çok iyi bilirler. Onun için de misyonerler; önce oradaki milleti, millet yapan bütün değerleri, maddî-mânevi tüm kıymetleri soysuzlaşdırmakla işe başlarlar. Sarsdıkları, tahrîb etdikleri millî ve manevî duyguların enkazı üzerinde melanetlerini göstermeye çalışırlar, bütün imkânlarını bu yolda harcarlar.

Zamânımızdaki misyonerlerin gayeleri arasında: Kültür emperyalizmi ile ekonomik emperyalizm daha da şiddetlendi. Ağır sanayinin, harb gücünün, nükleer hâkimiyetin hiristiyan ülkelerin elinde oluşu, bir de medyanın-radyo, televizyon, ve basının bunların hâkimiyetinde bulunuşu; alkolün, fuhşun, bağımlılığın yaygınlaşması.. Misyonerlik faaliyetlerini daha da kolaylaşdırdı. Eskiden para ile, sosyal yardımlarla yapdıklarını, şimdi çok daha ucuz ve kolay yollarla-alkolle, fuhuşla, porno filimleriyle yapar hâle geldiler.

Misyonerlerin İslâm ülkelerindeki faaliyetleri iki yönlüdür: Önce yıkmak-sonra istedikleri şekle sokmak, veya önce eritmek-sonra yeniden şekillendirmek. Ve böylelikle toplumu, bölücü ve yıkıcı kamplara ayırmak; millî ve manevî benliklerinden uzaklaşdırmak ve neticede onları sağmal inek durumuna düşürmek... Ve bütün bunları uygarlık adına yapıyor görünmek.

Hülâsa olarak Misyoner ve Misyonerlik, işte budur.

Misyonerler; bu sapık, çarpık, hain ve acımasız gayretleriyle, yalnız bâzı ülkeleri, bâzı devlet ve imparatorlukları parçalamakla kalmadılar; topyekûn insanlığı onulmaz bir felâkete, tarifi güç bir belâ ve musıybete sürüklediler.

Koskoca Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışına sebeb olan da bu misyoner faaliyetleri, ve bunların satın aldığı kanı bozuklardır...

Şöyle ki: Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışı döneminde misyonerler, faâlityerinin iki noktada topladılar:

l- İmparatorluğun çeşitli bölgelerinde yaşayan Rum, Ermeni, Bulgar... gibi hiristiyan unsurların çocuklarını, açdıkları okullarda okutarak, ve onlara milliyetçilik duygularını aşılayarak Osmanlı Devleti'ne karşı isyana hazırladılar.

Bir tarafdan çeşitli etnik gürublar arasında ayrılık tohumları ekerken, hiristiyan devletlerin kamuoyunu Osmanlı aleyhine kışkırtdılar; kendi tahrikleriyle oluşan isyanların bastırılmasını: (Türkler, hiristiyan halkı kesiyor) şeklinde propaganda ederek batı âlemini Osmanlı aleyhinde tavır alması için tahrik etdiler.

Bundan bir asır öncesine kadar Türk nüfûsunun çoğunlukda olduğu TUNA vilâyetimizde, sakin bir hayat süren Bulgarların isyan etmesine en çok hizmet eden müessese; İstanbul'da protestan misyonerler tarafından işletilen Rober Kollej isimli okuldur. Tuna Türklüğünün mahvına, Müslüman Rumelinin elimizden çıkmasına ve oralarda yaşayan milyonlarca dindaşımızın katledilmesine ve bugün bile kendilerine vahşîce zulm edilmesine, hiristiyan olmaları için şiddetli baskıların yapılmasına, hep misyonerlerin ekdikleri zehirli nifak tohumları sebeb olmuşdur.

Osmanlı devletine bağlı arab ülkelerinde yaşayan hiristiyan-Arab azınlıklara ve oradaki gafil, şaşkın, iyilik bilmez adı Müslüman Arab gençlerine Beyrut'daki katolik Fransız ve Protestan Amerikan üniversitelerindeki misyonerler vasıtasıyla milliyetçilik fikrini, Osmanlı düşmanlığını aşıladılar.

2 - Misyonerler; ilk hamlede Müslüman Türkleri doğrudan doğruya hiristiyan yapamayacaklarını bildikleri için, genç nesilleri dinsiz olarak yetişdirmek, hâsıl olan maneviyat boşluğuna da hiristiyanlığı yerleşdirmek metodunu tatbîk etdiler. Misyonerlerin bu siyâsetini şu tâbirle açıklamak yerinde olur: (Ağaç gövdesi, kendi dallarından yapılan bir balta ile kesilir)...

Onlara göre Türk aydını Teyfik Fikret'in oğlu Halûk gibi olmalıdır. Bilindiği gibi Rober Kollejde öğretmenlik yapan babasının telKîniyle Halûk, önce dînini, sonra da milliyetini değiştirerek Protestan bir Amerikan vatandaşı oldu.

Misyonerlik faaliyetleri, hâlen ve bilhassa memleketimizde olanca hızıyla devam etmekdedir. Günümüzde de ayni metodlar, ayni oyunlar, okul açmalar sürüb gitmekdedir. Bu okullarda zehirlenmiş olarak yetişen ve çoğu defa idareci mevkıylerine geçen gençler, sinsi sömürücülerin emellerine âlet olmakdadır.. Öyleki; yabancı okullarda ve hattâ bizim bâzı okullarımızda yetişen ve sonra da mühim mevkıylerde ve özellikle dış işlerinde vazife alan bu kimseler, kendi öz memleketlerine örf, din ve benliklerine ve dolayısıyla milletine, müstemlekecilerden daha fazla zarar vermekdedirler. Bunu çok iyi bildikleri ve büyük ölçüde muvaffak oldukları için hiristiyanlar-misyonerler-bütün ağırlıklarım eğitime yöneltdiler.

Bu gayeyle yeni yeni okullar, kollejler, yüksek okullar, fakülteler, üniversiteler, kreşler, ana okulları açıb gönüllerince eğitim yapmaktadırlar.'.. Bunların ders kitabları, hemen hemen yabancı baskılı olub hiristiyânî hayat ve düşüncesiyle, porno telKınleriyle doludur.

• Erkek ve kız öğrencilere yurt temin etmek,

• Kulübler açmak,

• Huzur evleriyle ilgilenmek,

• Kimsesizlere yer bulup yerleşdirmek,

• Eğlence işlerine önem vermek ve bu işler için gönüllü temin etmek.

• Kütübhâneler açmak,

• Basını, geniş çapda kollamak,

• İzci kampları kurmak,

• Hapisleri, hastalan ziyaret etmek, onlara hediye ve hizmet vermek... Misyoner faaliyetlerinin can damarlarıdır..

Bütün bunlara karşılık, biz ne yapmakdayız?.

Bunların el atdıklan eğitim ve sosyal faaliyetlerin tümüne ne zaman sâhib çıkacağız?..

Yoksa Akif Bey merhumun işaret etdiği gibi:

(Misyonerler, gice gündüz yeri devretmedeler)

(Ulemâ, vahy-i ilâhî'yi mi bilmem, bekler..)

deyib geçişdireceğiz!..

Yoksa, gene Akif Bey merhumun şu isteğini mi yerine getireceğiz:

Tükürün, milleti alçakça vuran darbelere,

Tükürün, onlara alkış dağıtan kahbelere..

Tükürün, Ehl-i Salih'in o hayâsız yüzüne,

Tükürün, onların asla güvenilmez sözüne..

Medeniyyet denilen maskara mahlûku görün;

Tükürün, maskeli vicdanına asrın, TÜKÜRÜN.

Bütün bu olumsuz gelişmelere rağmen: Kilisenin, havranın, misyonerin, hahamın eceli gelmişdir..

Bunu bilelim...

Bunların tümünün helaki: Atomdan, hidrojenden, füzeden, roketden değil; kendi içinden-gençliğinden gelecek..Bunların gayr-i sahîh babaları olan Amerika'nın da akıbeti böyle olacak..

Neden mi, bakın şu resmî istatisdik sonucuna:

1993 senesinde gitdiğim Amerika'da elde etdiğim resmî bir istatistiğe göre: Amerika'da aile hayâtı ve bilhassa gençliğin durumu tek kelimeyle fecâatdir..

Resmî istatistiğe göre Amerika'da:

1 - İçki-fuhuş, cinsî sapıklık, uyuşturucu, ilkokullara kadar yayılmış..

2 - Oniki yaşına gelmiş kız çocuklarının % 80'i bakire değil.

3 - Boşanma nisbeti % 90..

4 - Üçüncü defa evlilik % 60'ın üstünde.

5 - Kiliseye devam: Yaşlıların tekelinde..ve daha neler-neler!..

Onun için bâzı muhafazakar aileler, çocuklarını ahlâksızlıkdan, daha doğrusu bu gidişden korumak için özel ilkokullar açmak sevdâsındalar..

Türkiye'mizde ve diğer İslâm ülkelerinde ise; her türlü baskı, tehdîd ve zulme rağmen imanlı bir gençlik şaha kalkmış, vaziyetde...

(En ağır şartlara rağmen yine şahlanmada DÎN;)

(Külle örtülmesi mümkün mü bu Kudsî ALEV'in?..)

(A.U. Kurucu)

• İnşâallah nurlu günleri göreceğiz:

(Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.)

(M. Akif)

• HAZIR OLUN.. HAZIRLIKLI OLUN..
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
***filistinli çocuk***

***filistinli çocuk***

İSRAİLLİ ÇOCUK:Benim babam bana dediki:Siz arablar şeytansınız,teröristsiniz,hayvansınız.
FİLİSTİNLİ ÇOCUK.Benim babam bana hiç bir şey demedi,sizinkiler tarafından katledildi.

alıntı
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: Bana bu resimi anlat anne

RE: Bana bu resimi anlat anne

helal olsun kardeş hakılısın haklı olana ne denile bilirki Allah razı olsun
 

FATMA_ERGUN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Haz 2006
Mesajlar
3,537
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Bana bu resimi anlat anne

RE: Bana bu resimi anlat anne

:(
 

tekin

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Tem 2006
Mesajlar
205
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Bana bu resimi anlat anne

RE: Bana bu resimi anlat anne

bi araştırmaya göre dünya zenginlerinin 200 tanesiservetinin 40da1inini verseler afrika kalkınacak elimizden ne gelirki dua etmekten başka
 

gul-rana

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Tem 2006
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: İNANCIN GÜCÜ=DOĞAL MOTİVASYON

RE: İNANCIN GÜCÜ=DOĞAL MOTİVASYON

:(Arkadaşlar beğenmediniz mi?
 

Ecrin Hicran

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Nis 2006
Mesajlar
2,624
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: İNANCIN GÜCÜ=DOĞAL MOTİVASYON

RE: İNANCIN GÜCÜ=DOĞAL MOTİVASYON

gul-rana yazdı:


Yok yahu, diye protesto ettim. Bu kadar kolay yani?
Evet.. Kolay dedi Jerry.. Hayat seçimlerden ibarettir.
Her durumda bir seçim vardır. Sen her durumda nasıl
davranacağını seçersin. Sen insanların senin tavrından nasıl
etkileneceklerini seçersin. Sen havanın, tavrının
iyi ya da kötü olmasını seçersin...
Yani sen, hayatını nasıl yaşayacağını seçersin!..
..
YÜCE BİR DİNE SAHİP OLAN BİZLERİN ÇOK DAHA ÜMİT DOLU OLMASI GEREKİR ZANNIMCA.HEM KAZANMAK HEM DE KAZANDIRMAK İÇİN OLAYLAR KARŞISINDA HEP POZİTİF OLMALI,HAYATTAN YILMAMALIYIZ...
selamun aleyküm kardeşim.bu hikayeyi çok uuzun zaman önce okumuştum ve gerçekten olan ümidime ümit eklenmişti.şimdi de okuudm beki eski ümitliliğimi bulamadım ama olan ümidime ümitlilik ekledi.buna vesile olduğun için öncelikle sana teşekkür ederim.rabbim razı olsun..bir ikinci husus yazmış olduğun yazı çok anlamlı.ewet bizler yüce bir dine sahibiz ve dahada ümt dolu olmalıyız.çok haklısın kardeşiim.ümit her zaman var lakin biz onu görmesini becerebilirsek,ümitsizlikte var lakin ümitliliği seçipte ümitsizliği terkedersek ,ümitsizlikte kalkar..paylaşımın için çok sağoalsın kardşeim.Allaha emanet ol.selam ve dua ile..
 

Ecrin Hicran

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Nis 2006
Mesajlar
2,624
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: nasıl seviyoruz?

RE: nasıl seviyoruz?

selamun aleyküm kardeşim.bu kadar güzel anlatılabilirdi sevginin değeri.paylaşımın için çok sağolasın.okunacak bir hikaye gerçekten....selam ve dua ile..
 

kum_saati

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Ağu 2006
Mesajlar
189
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: nasıl seviyoruz?

RE: nasıl seviyoruz?

egoist olmamak ne kadar güzel birşey ..hayat paylaşıldıkça güzeldir...
eline sağlık.ALLAH RAZI OLSUN....
 

zeynep1111

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Tem 2006
Mesajlar
477
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: nasıl seviyoruz?

RE: nasıl seviyoruz?

allah razı olsun harika birpaylaşım sevgi ancak bu kadar güzel anlatılabilirB)B)B)
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
ihtiraslı menekşe..

ihtiraslı menekşe..

Büyük bir bahçede, diğer çiçeklerle birlikte huzur içinde yaşayan, çok güzel ve mis kokulu bir menekşe varmış.

Bir sabah, çiğdem tanelerinin ıslattığı başını yukarıya kaldırıp bakmış, Çok uzun ve harika bir gülün, yanında sanki bir zümrüt lamba gibi yukarıya doğru süzüldüğünü görmüş.

Mavi dudaklarını açmış ve:" Ben ne kadar şanssızım, Bunca çiçek arasında en zavallı durumda olan benim, Doğa beni çok kısa boylu ve zayıf yaratmış, Yere öylesine yakınım ki başımı kaldırıp yukarıya bakamıyorum, Güller gibi yüzümü güneşe de çeviremiyorum, "demiş.

Komşusunun bu sözlerini duyan gül gülmüş ve demiş ki: " Ne kadar garip konuşuyorsun?, Sen çok şanslısın, Ama farkında değilsin, Doğa seni harika bir koku ve güzellikle ödüllendirmiş, Bunları pek çok çiçeğe vermemiş, Şimdi deminki düşünceleri aklından çıkar ve elindeki değerlere şükret, Unutma ki kendini küçümseyenler cezalandırılır"

Menekşe yanıtlamış: "Sen, beni teselli etmeğe çalışıyorsun, Çünkü benim özlem duyduğum şeylere sen sahipsin, Üzgün birinin kalbini okşamaya çalışmak; şanslı biri için çok kolaydır, Ama güçlü birininin zayıflar arasında bir öğüt verici gibi durması da çok acımasızcadır"

Doğa, menekşe ile gül arasında geçen bu konuşmayı duymuş;yaklaşmış ve demiş ki: "Sana neler oluyor sevgili kızım, menekşe?Sen şimdiye dek çok tatlı ve mütevaziydin, Senin kalbine de aç gözlülük ve hırs girip duygularını incitti mi?"

Menekşe yalvaran bir sesle :" Oh! Yüce ve merhametli annem, senden tüm kalbimle rica ediyorum ; lütfen dualarımı kabul et ve bir tek gün için gül olmama izin ver"

Doğa yanıtlamış: "Ne istediğini bilmiyorsun, Bu, kör ihtirasının arkasında ne gibi felaketler olacağının farkında değilsin, Gül olunca çok üzüleceksin ama pişmanlığının bir faydası olmayacak"

Ama, menekşe ısrarlıymış, " Beni bir gül yap, başımı gururla yukarıya kaldırayım,"

Doğa tekrarlamış :"Sen, asi ve cahil menekşe, Senin istediğini yerine getireceğim, Ama başına bir felaket gelirse, asla bana şikayet etmeyeceksin, "

Sonra doğa esrarengiz ve büyülü parmağını uzatarak menekşenin yapraklarına dokunmuş, Menekşe, hemen başını diğer çiçeklerin arasında dimdik tutan bir güle dönüşmüş.

Akşam olduğunda, gökyüzü siyah bulutlarla kaplanmış, ve sessizliği korkunç gök gürültüleri bozmuş, Ve bardaktan boşanırcasına yağan yağmur ve şiddetli rüzgar kısa sürede bahçeyi esir almış, Fırtına, bitkilerin dallarını kırmış, köklerini topraktan sökmüş ve uzun boylu olan tüm çiçeklerin gövdeleri parçalanmış, Sadece toprağa çok yakın olan kısa boylu bitkiler hayatta kalabilmişler, Bütün bahçe, rüzgarın ve fırtınanın gazabına uğramıştı, Tüm uzun ve büyük bitkiler yerde bitkin bir halde yatıyorlarmiş, Sadece bahçe duvarının dibinde küçük bir menekşe grubu hayatta kalabilmişti.

Küçük bir menekşe başını kaldırmiş ve çevresinde diğer bitkilerin yaşamış oldukları trajediyi gözden geçiririken şöyle demiş:" Gördünüz mü?Fırtına o yaramaz çiçeklere ne yaptı?"

Derken bir başkası: "Evet, biz küçük ve toprağa yakınız, Böylece gökyüzünün gazabından kurtulduk, "demiş,

Bir başkası :"Boyumuz kısa olduğu için fırtına bize ulaşamadı, "diye söze girmiş.

Tam o sırada menekşelerin kraliçesi, kısa bir süre önce güle dönüşmüş olan menekşeyi görmüş, Zavallı, yerde çamurların içinde muhabere alanındaki sakatlanmış bir asker gibi yatıyormuş, Kraliçe, onun yerde durmakta olan başını tutmuş ve hafifçe kaldırmış, Sonra diğer menekşelere dönerek: "İşte evlatlarım!Aç gözlülüğün ve ihtirasın bir saatliğine bir güle dönüşmüş olan menekşeye ne yaptığını gördünüz, Bu görüntü sizler için ibret olmalı, "demiş.

Ölmek üzere olan gül, geriye kalan son gücünü de toplayarak çok sessiz bir şeklide: "Siz kanaatkar ve uysal aptallar, Ben fırtınadan hiç korkmadım, Dün, ben de sizler gibi halimden memnun, kanaatkar bir menekşeydim, Ama bu yetinme, benim varlığımla yaşamın fırtınaları arasında bir engeldi her zaman, Ben de şu anda sizin yaşadığınız yaşamı sürdürüyor olabilecektim, Korku içinde toprağa tutunmuş olarak, Bütün menekşelerin yaptığı gibi kışın geçmesini, karın beni sarmalamasını ve ölüme götürmesini bekleyecektim, Oysa ben, şimdi mutluyum çünkü bu küçük dünyadan çıkıp evrenin esrarlı dünyasına geçtim, Ama bunu siz yapamadınız henüz, Ben aç gözlülüğe tepeden baktım, Evet aç gözlülüğün doğası benden çok daha yüksekti ama gecenin sessizliğini dinlerken, bu dünyanın da konuşmalarını duydum, " Varlığın gerisindeki tutku var oluşumuzun gerekli amacıdır, "diyordu İşte o anda ruhum baş kaldırdı ve yüreğim varlığımın sınırlarını zorlamaya başladı, ve farkettim ki;uçurum, yıldızların şarkısını duyamaz ve işte o an küçüklüğümle savaşmaya karar verdim ve içimdeki hasretin de yaratıcı bir isteğe dönüşmesine dek bu savaş sürdü, Ve bizim o sonsuz düşlerimizin güçlü nesnesi olan Doğa, benim isteklerimi kabul etti ve o sihirli parmaklarıyla beni bir güle dönüştürdü.

Gül, bir süre sessiz kalmış, ve sonra giderek zayıflayan bir sesle; başarı ve gurur dolu bir edayla: "Bir saat de olsa çok onurlu biğr gül gibi yaşadım, bir kraliçe gibi var oldum ve dünyaya bir gülün gözleriyle baktım, Yıldızlı ve parlak gök yüzünün fısıltılarını bir gülün kulakları ile işittim ve o ışıkların zerrlerine bir gülün dokunuşuyla dokundum, Aranızda biyle bir şeyle onurlandırılılmış olanınız var mı?"

Bunları söylediken sonra başını önüne eğmiş, öksürür gibi bir sesle devam etmiş:" Şimdi öleceğim, ama ruhum amacına ulaşmış olacak, Dünyamı doğduğum o küçük delikten çok daha fazla genişlettim, Bu yaşamın desenidir, Ve bu varlığın sırrıdır, "

Sonra, gül titremiş, taç yapraklarını usulca kapatmış ve dudaklarında son derece mutlu bir gülümseyişle son nefesini vermiş, Bu gülüş; bir zafer ve Tanrı'nın ona verdiği tüm güzelliklerin gülüşüymüş...

(..alıntı..)
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
Peygamberimizi rüyasında görmek isteyenler

Peygamberimizi rüyasında görmek isteyenler

Peygamber efendimizi rüyada görmek için

Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamı rüyada hakiki şekliyle görebilmek için düzgün itikada sahip olmak, ibadetleri yapıp haramlardan kaçmak ve çok salevat-ı şerife getirmek lazımdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Cuma gecesi iki rekat namaz kılıp, her rekatta bir Fatiha, bir Âyet-el Kürsi, 15 İhlâs okuyup selam verdikten sonra bana bin salevat okuyan, öteki Cumaya varmadan beni rüyada görür.) [Şir'a]

Hz. Ömer, (Bir mümin, Abher namazını kılıp da Resulullahı rüyasında görmezse, ben Ömer değilim. Yemin ederim ki, Allahü teâlâ, bu namazı kılanın işini görür, dilediğini verir, günahı ne kadar çok olsa da, hepsini affeder, ölürken susamaz, kabrine çiçekler döşenir. Kabrinden kalkarken de, başına keramet tacı konur) buyurdu. Hz. Ali de, (Resulullahı görmek istediğim zaman, Abher namazını kılarım) buyurdu.

Abher namazı, 4 rekatlık nafile bir namazdır. İkinci rekatta, oturulunca Et-tehiyyatüden sonra salli barik okunur. Her rekatta bir Fatiha, on defa Kadir suresi okunur.



Sonra rüku'dan önce, 15 defa Sübhanallahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber tesbihi okunur, sonra rükuya varılır, rükuda 3 defa Sübhane rabbiyel azim dendikten sonra 3 defa yukarıdaki tesbih okunur. Sonra doğrulup, kavmede, yani ayakta iken aynı tesbih 3 defa daha okunur. Secdeye varılır, 3 Sübhane Rabbiyel a'la'dan sonra, aynı tesbih 5 defa okunur. Daha sonra ikinci secdeye gidilir. İki secde arasında tesbih okunmaz. Diğer 3 rekat da böyle tamamlanır. Selamdan sonra konuşmadan Kadir suresi on defa okunur. Sonra aynı tesbih 33 defa okunup Cezallahü Muhammeden anna ma hüve ehlühü denir.

Resulullahı rüyada gören kimse, ölene kadar o halini muhafaza ederse Cennetliktir.

Efendimiz’i rüyada görmek için zevat tarafından şunlar tavsiye edilmiştir:

Akşam yatmazdan evvel, normal namaz abdesti alınır ve iki rekât Allah için namaz kılınır. Namazda her rekâtta Fâtiha'dan sonra üçer yahut yedişer İhlâs (Kul huvallahu ahad) sûresi okunur. Böylece namaz bitirildikten sonra 101 kere:
"Estağfirullah el azim ve etûbu ileyh" istiğfarı; ve bunun akabinde 121 defa:
"Allahümme salli alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âli seyyidina Muhammed kad dâkat hiyleti edrikniy ya Rasûlullah" salâvatı okunur.
Bundan sonra Allah'tan , rüyamızda Efendimiz'le görüşmeyi nasip etmesi dua edilir ve kiç kimse ile konuşmadan yatılır. Çok tecrübe edilmiştir ki, bunu yapanlar, neticede Efendimiz'i görmüşlerdir.. Eğer bir defada çıkmazsa , üç defa yapılması dahi tavsiye edilmektedir..
Ve Efendimiz Aleyhisselâm daha sonraları namaz için şöyle demişti:
"Her biriniz namazına durduğu zaman şüphesiz Rabbi ile münâcaat eder. Rabbi, kendisi ile kıblesi arasındadır.."
Şİmdi size Hazreti Fâtıma'nın bir "Divan"(*) toplantısı sırasında babası için okumuş olduğu Salâvatı Şerifeyi Seyyid Abdul Aziz ed Debbağ Hazretlerinin (EL İBRİZ) adlı kitabından nakletmek istiyorum:
"Allahümme salli alâ men ruhuhu mihrabül ervahi vel melâiketi vel kevn. Allahümme salli alâ huve imamul enbiyai vel mürselin. Allahümme salli alâ men huve imamı ehlil cenneti ibadullahil müminiyn
Elhamdülillâhi Rabbil Âlemîn, Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihi ve sahbihi ecmaîn.

Ezhar adli kitaptan, Ibni Ömer (ra)' den rivayetle:

Bir gün Efendimizin huzurunda, bir devenin hırsızlığı sebebiyle iki kişi birbirinden davacı iken deve lisâna gelmis ve gerçek sahibini söylemisti.

Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz (sallallahüaleyhivesselem) deve sahibine;

"Sen ne okudun ki Medine' nin mahalleleri melekler ile doldu ve deve konustu?", diye sordu.

Bunun üzerine adam asağıdaki salavat-i serifeyi okuduğunu söyledi.

Peygamber Efendimiz (sallallahüaleyhivesselem) de buyurdular ki;

"Senin yarın, sıratı geçerken yüzün ayın ondördü gibi nurlu ola!."

Allâhümme salli ve sellim alennebiyyin Muhammedin hattâ lâyebkâ min salâtike seyün,Ve bârik alennebiyyin Muhammedin hattâ lâyebkâ min berekâtike sey'ün,Verhaminnebiyye Muhammeden hattâ lâ yebkâ min rahmetike sey'ün.
Elhamdülillâhi Rabbil Âlemîn, Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihi ve sahbihi ecmaîn

Ezhâr-ül Ehadis Kitabinda, Enes Ibni Mâlik (ra)' den rivayetle, Peygamber Efendimiz (sallallahüaleyhivesselem)buyurdular ki;

"Şu geçen kimsenin hergün kazandığı kadar hiç kimse amel edemez. Çünkü Cebrail (as) bana bildirdi ki, bu kimse hergün on defa şu salavâti verir."

"Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedinin nebiyyi kemâ emertenâ en nusalliye aleyh,

Ve salli alâ seyyidinâ Muhammedinin nebiyyil ümmiyyi kemâ yenbegî en yusalle aleyh,

Ve salli alâ seyyidinâ Muhammedinin nebiyyi biadedi men lem yusalli aleyh,

Ve salli alâ seyyidinâ Muhammedinin nebiyyi kemâ tuhibbü en yusalle aleyh."
Hz. Ali (krv) Efendimiz her ne zaman salavat-i serife okuyacak olsa önce su ayet-i kerimeyi okur ve arkasindan da asagidaki salavati söylerdi.

Bismillâhirrahmânirrahîm,
"Innallâhe vemelâ iketehû yüsallûne alennebiyyi;
Yâ eyyühellezîne âmenû, sallû aleyhi ve sellimû teslîme."

Lebbeyk, Allâhümme ve se'adeyk salavâtullâhil berrir Rahîm, velmelâiketil mukarrabîn, vennebiyyin vessiddîkin vessühedâi vessâlihîn.

Vemâ sebbaha leke sey'ün Yâ Rabbel âlemîn.

Alâ seyyidinâ Muhammed Ibn-i Abdullah, Hatemennebiyyin ve Seyyidil mürselîn ve Imâmil müttekîn ve Resûl-i Rabbil âlemînEssâhidil besîriddâî ileyke bi iznike essirâcil münîr ve aleyhisselâm ve eimmeti ehli beytihî ridvânullâhi aleyhim ecmaîn.
Enes Ibn-i Mâlik' ten rivayetle: Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdular ki;

"Kim Cuma günleri bu sekilde salavat getirirse Hak Teâlâ onun seksen yillik günahini affeder."

"Allâhümme salli alâ Muhammedin abdike ve resûliken nebiyyil ümmiyyi."

Ravzatul Ehbab kitabinda, Ebubekir Sıddık (radıyallahü anh)' dan rivayetle:

Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) sağ tarafına oturmuşlardı. Bu esnada kapıdan birisi girdi ve Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem bu zâti benimle kendi arasına oturttu. Adam gittikten sonra buyurdu ki;

"Bu kisi bana su sekilde salavat verir, onun için ona ikrâm et."

"Allâhümme salli alâ Muhammedin kemâ hüve ehlühû, Allâhümme salli alâ Muhammedin kemâ tuhibbü ve terdâ lehû."

Sevâhidin Nübüvve Kitabinda, Ebu Karsafe (radıyallahü anh)' dan rivayetle:

Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki;

" Her kim yatağına yatmadan önce Tebâreke Sûresini okuyup, daha sonra dört defa bu salavatı söylerse, Hak Teâlâ (Celle Celalühü) iki melek gönderip bana ismi ile birlikte arz ederler. Ben de ona selam ve rahmet dilerim. "

" Allâhümme Rabbel hilli velharâm, Ve Rabbel beledil

harâm, Ve Rabbel mes'aril harâm, Bikülli âyetin enzeltehâ fî sehr-i Ramazan,

Bellig rûha seyyidinâ Muhammedin, Minnî tahiyyeten ve selâmen"
Sifâüssakâm Kitabından, Ebulhayr Yahyâ-ü Muttalibi' den, O da Sinân-i Isfehânî' den rivayet eder;

"Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizi rüyamda gördüm.

Amcamoglu Idris-i Sâfi' yi sordum.

Buyurdular ki;

" Hak Teâlâ Hazretlerinden onun için rica ettim, hesap olunmasin".

Yâ Resûlallah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu şerefe nasıl nâil oldu?, diye sordum.

Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) de;

"O sağlığında su sekilde salavat verirdi".

Aynı şekilde Imam-i Sâfi Hazretlerini rüyasinda gören Ibrahim bini Ismail (rahimehullah) de Hazreti Sâfi' nin ayni salavat-i serifeyi okudugunu rivayet etmistir.

"Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin

küllemâ zekerehüzzâkirûne ve gafele an zikrihil gâfilûn."

Konyanin nadidelerinden, kutuplardan Haci Veyszade Mustafa Kurucu rahimehullah olum doseginde bu salavat-i serife ile gozlerini cife dunyanin goruntusunden kapatip, dua makaminda bir kelime olarak ukba saadetlerine acmistir.

Ayrica bu salavat-i serife cok sirlarla dopdoludur.

Bir cok mesayihin virdidir.

En ustun salavatlardandir.

Ezberlenilip, surekli okunmali.

Allahumme salli ve sellim ve barik ala seyyidina Muhammed. Kad dakat hileti edrikni Ya Rasulallah.

SALAVÂT-I FETIH
________________

Her kim 40 sabah, farz namazInIn edâsIndan sonra bu salavâti okursa, baglanmis isleri açılır, mahpus ise kurtulur, düşmanına karşı zafer kazanır.
Seyyid Ali Hamedâni Hazretleri, bu salavâtın bir kısmını Evrâd-i Fethiye' nin sonunda kaydetmiştir.

Aşağıda ise tamamı mevcuttur.

Rabb'imiz kabul buyursun (amin...ecmain..)

"Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ RESÛLALLÂH
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ HABÎBALLÂH
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ HALÎLALLÂH
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ SAFÎYYALLÂH
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ NECIYYALLÂH
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ HAYRE HALKILLÂH
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ MENIHTÂREHULLÂH
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ MEN ZEYYENEHULLÂH
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ MEN ERSELEHULLÂH
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ MEN SERREFEHULLÂH
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ MEN AZZEMEHULLÂH
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ MEN KERREMEHULLÂH
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ SEYYIDELMÜRSELÎN
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ IMÂMELMÜTTEKÎN
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ HATEMENNEBIYYÎN
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ SEFÎELMÜZNIBÎN
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ RESÛLE RABBIL ÂLEMÎN
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ SEYYIDEL EVVELÎN
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ SEYYIDIL AHIRÎN
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ KÂIDEL MÜRSELÎN
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ SEFÎAL ÜMMETI
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ AZÎMEL HIMMETI
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ HÂMILE LIVÂIL HAMD
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ SÂHIBE MAKÂMIL MAHMÛD
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ SÊKIYEL HAVZIL MEVRÛD
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ EKSERENNÂSI TEBEAN YEVMEL KIYÂMETI
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ SEYYIDI VELEDI ÂDEM
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ EKREMEL EVVELÎNE VEL AHIRÎN
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ BESÎR
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ NEZÎR
Essalâtü vesselâmü (aleyke) YÂ DÂIYELLÂHI BIIZNIHÎ VESSIRÂCIL MÜNÎR
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ NEBIYYERRAHMETI
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ NEBBIYYETTEVBETI
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ MUKAFFI ESSALÂTI
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ ÂKIB
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ HÂSIR
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ MUHTÂR
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ MÂHÎ
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ AHMED
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ SEYYIDI MUHAMMED"

Salavâtullâhi ve melâiketihî ve rüsülihî ve hameleti arsihî ve cemîi halkihî

aleyke Ve alâ âlike ve eshâbike ve rahmetullâhi ve berekâtühû.
Ihyâ-i Ulûm kitabinda Imam Gazâli buyurmuslardir ki;

"Her kim yedi Cuma, yedişer defa bu şekilde salavat verirse insallah Efendimizin sallallahu aleyhi ve sellem şefaatine nail olur.


"Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli

seyyidinâ Muhammedin salâten tekûnü leke rizâen ve lihakkihî edâen ve

e'atihil vesîlete vel fazîlete vel makâmel Mahmûdellezî veadtehû veczihi

annâ efdale mâ câzeyte nebiyyen an ümmetihi ve salli alâ cemîi ihvânihî

minen nebiyyîne vesssâlihîne, birahmetike yâ ERHAMERRÂHIMÎN.
Riyâzil Müzekkirin kitabindan alinmistir.


Hz. Ali Efendimiz buyurdular ki;

"Her kimse günde on kere ve Cuma gününde yüz kere bu sekilde salavat verirse insallah kıyamet gününde Efendimiz (Sallallahü Aleyhi Vesselem ) elinden tutar."


"Salavâtullâhi ve melâiketihî ve enbiyâihî ve rusülihi ve cemîi halkihî alâ seyyidinâ Muhammed ve alâ âlihî ve aleyhisselâm ve
rahmetullâhi ve berekâtühû."
 

hayrunnisa16

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2006
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Peygamberimizi rüyasında görmek isteyenler

RE: Peygamberimizi rüyasında görmek isteyenler

ALLAH Ü TEALA SENDEN RAZI OLSUN İNŞALLAH.YİNE ÇOK GÜZEL VE FAYDALI BİR KONU DAHA AÇMIŞSINB)B)B)B)
 

krizantem63

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2006
Mesajlar
7
Tepki puanı
0
Puanları
0
Asktir ki, Gerisi vesairedir...

Asktir ki, Gerisi vesairedir...

Ask derdiyle hosem el çek ilacimdan tabib
Kilma derman kim helâkim zehr-i dermanindadir

Fuzuli

Sevgili!..

Askin siirini yazmak isterdim sana; sana aski siir ile yazmak isterdim... Aski
seninle tanimlamak ister, aski sende tanimak isterdim. Ay ikiye bölündügünde yaninda olmak, Uhud'da disini avucuma almak isterdim.


Sensizlikte hasretin hüzzamlarini ögrendik kucak kucak ve askin nihavent saltanatini arar olduk köse bucak. Bildigimizi sandikça yandik da yolunda, yolunda yandigimizi sandikça bildik sonunda. Askin gerçegi degildi bildigimiz ama askin atesiydi yandigimiz. Artik süphedeyiz, canlari yâre ulastiran bir sel miydi ask, sekeri güzele sunup aguyu kalbe bulastiran bir el miydi!.. Sana varacak yollarin çilesi miydi; tutkular ötesi tutkunun zirvesi, hasretle yanislarin sesi miydi!..

Galiba varligin çekim alanina giren en ulvi aciydi ask ve maddeyi mânâya veren en cömert sanciydi. Ruhlarin çesitli varliklar arasinda bölüstürülen süsüydü belki; belki ötelere yazgili yitirislerin türküsüydü. Kalp kalbe konan kelebek kanatlarinda renk; kudümlerde düsünüp neylerde aglayan âhenkti ask. Sarkin bütün siir macerasiydi, belki Yesribli sevgililer için tutulan bir Anadolu yasiydi. Yagmur yagmur belaya basini tutmaklar ve ates ates denizlere kendini atmaklardi. Mansûr'u dâra takan da, Halil'i oda yakan da oydu ve oydu Eyyub'u derde birakan da. Tuz kadar mübarek, ekmekçe aziz idi; toprakleyin bereket, su gibi temiz idi.

Ask ignesiyle dikilince bir dikis, kiyamete kadar sökülmez imis. Ask ile insan elbet günese benzer; ve asksiz gönül tas gibidir. Hayati aska bölünce hayat çogalir; bütün hayatlari toplasan geriye ask kalir. Gelip kemige dayaninca dünya, hayata atilan kemend olur; göz kapaklarindan vurulunca kasirgalar, annelerce deprem, babalarca bend olur. Asksiz bahar dallarini kuru bir ayaz bogar, asksiz rahmini yargilayan bebekler nâgehan dogar. Mahrem düsüncelerle perdelenen odalarda ya ezel ya ebed olur; ask kayip giderse dünyadan ebed kiyamet olur; sevgisizlik gelir, dünya cehennem olur.

Ask gelince buruklugun siirinde hüzün dokur heceler; ve azarlanmis kalpleri isirir tam yarisinda geceler. Saban onunla sürerse topragi kosarak, ancak o vakit yeserir taze bir basak. Atlarin nallarindan yildirimlar masallara dökülür, ve yollanamayan mektuplarda nice kalpler sökülür. Kayan yildizlar gibi büzülür elem dehlizlerine diller, ve melal süzülür gibi melek kanatlarinda döker yapraklarini güller. Kaderin dehsetini yakan samdanlar özge pervanelere tesellikâr düser, sefkatli bir ekmek kirintisidir kurutulmus buselere yâr düser.

Sevgili!..

Kapina geldik; aski ögret bize; ve askini ver yüreklerimize.

Bir nihânîce gamzene gamze de âsiklarin adina... Hani uykuya dalinca kenti ve yalniz basina kalinca kendi... Hani yalniz gecelerde konusmadan kalinca dilleri ve hâl üzre gönüller anlar olunca bütün dilleri... Vicdan sesinden bîzâr kürek mahkumlarinca, hani âsiklarin hasreti özlemle karinca... Hani gurbetin ucunda gönlüme gömen de seni, hani seni gurbet gurbet gönlüme gömende... Günes ve ay nurunu askindan alirken; günesin isigi aya vurur gibi âsiki aydinlatirken... Gel ey Sevgili!.. bir huzmecik bahs eyle âsî ve aciz üftadene, ve umut ver peykin olmaya tesne kem zerrene. Asklari unutan bendene askini unutturma!..
 

yelda

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ağu 2006
Mesajlar
54
Tepki puanı
0
Puanları
0
MAVİ GÖZLER...

MAVİ GÖZLER...

İlk doğduğu günden beri herkes onun gözlerine bakar, ‘ne güzel gözleri var’ derdi. Gerçekten de güzel bir kız çocuğuydu. Mavi gözleri, altın sarısı saçları ve sevimliliği gittiği her yerde herkesin dikkatini çekerdi. Her seferinde herkes onun mavi gözlerine imrenir, mavi gözlerle ilgili övücü sözler söylerlerdi. Annesi onu dizine yatırır, ‘mavi gözlüm’ diye severdi.

Günler geçtikçe kız mavi gözlerinin bir ayrıcalık olduğunu; güzelliğinin, kendisi ile ilgilenilmesinin sırrının mavi gözleri olduğunu keşfetti. Henüz üç-dört yaşlarında idi. Her arkadaşının göz rengine bir kusur buldu. Gözleri maviden başka olanlarla dalga geçiyor, onların gözlerini alaya alıyor ve en kötüsü gözlerinin maviliği ile büyükleniyordu.

Annesi çalışan bir kadındı, işe gittiğinde onu kreşe bırakıyordu. Çocuk anne sıcaklığını duyamamanın ezikliği ile sürekli ağlıyordu. Bakıcıları ne kadar iyi de olsalar annenin yerini tutamıyorlardı tabiî.

Günlerden bir gün yine annesi onu kreşe bırakıp işe gitti. Çocuk arkasından ağlamaya başladı. Bir türlü susmak bilmiyordu. Diğer çocuklar ve bakıcılar bundan rahatsız oluyordu. Bakıcılardan biri küçük kızın mavi gözlerinden dolayı kaprise girdiğini, onlarla övündüğünü biliyordu. Ağlayan kızın yanına geldi ve ona, ‘tatlım, eğer ağlarsan mavi gözlerin kahverengi olur’ dedi.

Dakikalardır ağlayan kız bir anda susuverdi. Bakıcının gözlerine bir daha baktı. Arkadaşlarının gözlerine bir daha baktı. Ayrıcalıklı olmanın mavi göz olduğunu yeniden hatırladı. Bakıcıya emin olmak için sordu:

- Gerçekten ağlarsam mavi gözlerim kahverengi mi olur?

- Evet, hem de sonsuza kadar.

Mavi gözlü kız ne zaman ağlamaya kalksa ona hep, ‘mavi gözlerinin kahverengi olacağı’ hatırlatıldı. Bu durumu annesine söylediklerinde annesi de bir kahkaha attı. Çocuk evde ağlamak istediğinde annesi, ‘ağlarsan mavi gözlerin kahverengi olur’ dedi.

Kısa bir zaman sonra bu durum çocukta bir saplantı oldu. Ve mavi gözlerini kaybetmemek için yıllarca ağlamadı. O ağlamadığı için herkes mutlu idi. Kreşteki bakıcılar o ağlamadığı için daha fazla kahkaha atmaya zaman buluyorlardı. Annesi o ağlamadığı için evdeki işlerini kolay yapıyor, makyajına daha fazla zaman ayırıyordu.

Yıllar geçip gitti, kız büyüdü, serpildi, mavi gözleri, sarı saçları ile güzel bir kız oldu. Artık yirmi yaşlarına gelmişti. O mavi gözlerinden, sarı saçlarından dolayı bütün gözler her zaman olduğu gibi ondaydı. Annesi onun bu güzelliği ile gurur duyuyordu.

Bir bahar sabahı uyandıklarında mavi gözlü kızın annesinin hasta olduğu anlaşıldı. Doktor doktor gezdirdiler, derdine bir türlü çare bulamadılar. Gitmedikleri doktor kalmadı. Kadın mavi gözlü kızının gözleri önünde eriyordu. Ama mavi gözlü kız annesinin bu durumuna üzülmesine rağmen gözlerinden bir damla yaş gelmiyordu.

Birgün mavi gözlü kızın babası bir komşularının tavsiyesi ile ermiş bir adama götürdü hasta kadını. Ermiş, kadına bakınca ‘bu derdin sadece bir çaresi var’ dedi. ‘Üç gün üç damla göz yaşı içecek. Dördüncü gün ayağa kalkacak’ dedi. Herkes sevindi. ‘Bundan kolay ne var’ dediler. ‘Birimiz ağlarız içiririz göz yaşımızı’ dediler. Ermiş, ‘kolay gibi görünüyor ama o kadar kolay değil, bu göz yaşı mavi gözlü olan kendi kızının gözyaşı olacak’ dedi.

Eve geldiklerinde mavi gözlü kızın gözyaşını istediler. Annesini çok seven mavi gözlü kız onu kurtarmak için ağlamak istedi günlerce, aylarca ama gözünden bir damla yaş gelmedi. Mavi gözlerini kaybetmemek için yıllardır ağlamamıştı. Bu sebepten ağlamayı unutmuştu.

Mavi gözlü kız bir türlü ağlayamıyor, günler geçtikçe annesi gözlerinin önünde eriyip gidiyordu. Topu topu üç damla yaş çıkaracaktı gözünden. Ama olmuyordu.

Bir gün günbatımında kadın kızını yanına çağırdı. Kızının dizine kafasını koydu. Açık pencereden batan güneşi görebiliyordu. Bir ‘ah’ çekti. ‘Ben ölürsem üzülme kızım. Suçlusu sen değilsin. Ben senin gözyaşlarını kurutarak kendi ölümümü kendim hazırladım. Ben öldükten sonra birgün ağlamanı dilerim’ dedi.

Kız annesinin bu sözlerinden o kadar duygulandı ki gözleri dolmuştu. Her an ağlayıp, annesini kurtarabilirdi. Biraz daha zorladı kendisini ve gözlerinden bir damla yaş süzülerek yanaklarından akmaya başladı. Yanaklarından süzülen damlalar annesinin dudaklarına düştüğünde dizinde soğuk bir bedenin varlığını hissetti sonra. Mavi gök yüzünü siyah bir örtü kaplamış, artık gün batmıştı.

Hasan Mahir
 

gul-rana

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Tem 2006
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ihtiraslı menekşe..

RE: ihtiraslı menekşe..

Büyük idealleri olanlara hitap eden güzel bir hikaye.Hikaye başlangıçta insanın hırs yapmamasından söz ederken en sonunda verdiği mesajla olduğu gibi olmanın insana aslında çok da birşey kazandırmayacağından bahsediyor.

Hikaye batı edebiyatı tarzında kaleme alındığı için tabiat ana gibi komik kavramlar da hikaye de yer almış ,uyarıcı özelliği olması nedeniyle güzel ama çok da bizim toplumumuza hitap etmeyen bir hikaye sanki,yanlış mıyım bilmiyorum ama paylaşarak böyle bir hikayeyi görmemi sağladığın için sağol kardeşim
 

gul-rana

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Tem 2006
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Peygamberimizi rüyasında görmek isteyenler

RE: Peygamberimizi rüyasında görmek isteyenler

Kardeşim Allah razı olsun çok mühim bilgiler vermişsin,Rabbim mükafatını versin inşallah.

Bir ricam olcaktı;bu Cuma günü ile ilgili olan Salevatları Güler kardeşimizin hazırladığı cuma köşesinde de bizlerle paylaşırsan sevinirim.Allah razı olsun,selametle..
 

merve18_19

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
172
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ihtiraslı menekşe..

RE: ihtiraslı menekşe..

Gül, bir süre sessiz kalmış, ve sonra giderek zayıflayan bir sesle; başarı ve gurur dolu bir edayla: "Bir saat de olsa çok onurlu biğr gül gibi yaşadım, bir kraliçe gibi var oldum ve dünyaya bir gülün gözleriyle baktım, Yıldızlı ve parlak gök yüzünün fısıltılarını bir gülün kulakları ile işittim ve o ışıkların zerrlerine bir gülün dokunuşuyla dokundum,olsun ama genede hayallerını besınden gıtmıs ve ıstedıgını yapmıs.hayatta bırseyler yapmak ıstıyorsan rısk alıcaksın.oda tabı cesaretın varsa...o meneksın sonu kotu olsada gene mutlu ölmus ya...guzel bır hıkaye ıdı bence ...ellerıne saglık muhammad kardes
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt