ATEİSTLERLE TARTIŞMAYA GİREN ARKADAŞLARA
ATEİSTLERLE TARTIŞMAYA GİREN ARKADAŞLARA
Ateistlerin veya İslam hakkında öne yargısı olan ve müslüman olduğunu söyleyen kimselerin karşısına çıkan din savunucusu veya tebliğcisi arkadaşlara tavsiyeler.
*Lütfen dini asgari ölçülerde bilmiyor ve tanımıyorsanız onların karşısına çıkmayın.
*Sizin yenilginiz onlar tarafından sizi yenmekten öte dini yenmek olarak algılanıyor ve öyle kullanılıyor ve kabul ediliyor.
*İslami birikimlerini yetersizlik noktasından, yetme noktasına çıkaramayanlar, Karşı tarafça dinin yetmezliğine propaganda aracı olacaklardır. Onlardaki yetersizlik, İslam adına negatif yönde kullanılacaktır.
*İslam’ı savunma veya temsil amacıyla yola çıkıp, onun muhaliflerine maskara olma, yetmezliklerinden dolayı İslam aleyhinde kullanılma bir müslümanın yaşarken düşeceği en acı durumdur.
*Yeterlilik belgesi nasıl alacaksınız. Bunun en asgari seviyesi, Kuran ve Sünneti en az usul yönünden kavramak, dinin mantığını anlamak.
*Ne demek dinin mantığını anlamak, mesela: domuz eti neden haram diye sorulan bir soruya, o hayvan kendi pisliğini yer, tıbben şöyle zararlıdır, insan tabiatını değiştirir, o dişisini kıskanmaz gibi yaklaşımlar, dinin mantığını anlama-ma-dan kaynaklanan bir usul hatasıdır.
*Bir başka örnek, konuları izahta hikmetten başlamak. Böyle bir başlangıç yanlıştır. Hikmet görecelidir, izafidir biri için varken biri için yoktur, her zaman her durumda olmayabilir. Böyle bir şeyi dini emirleri izahta 1. Derece kullanmak dini tanımamaktır. Hikmetler bir şeyin tercihinde esas olmaktan öte, esas olan tercihe teşvik için kullanılmalıdır. Esası "illetler" belirler.
*Hikmet kullanılmalı, evet kabul, ama illetten sonra kullanılmalı, olayın ilahi mantık içinde izahından sonra, konuyu beşer mantığına izahta kullanılmalı, Kuran’ın yaklaşımı bu. Yanlış yaklaşımlar yanlış sonuçlar verir.
*Mantığını matematiği anlamada kullanır gibi dini anlamada kullananlar, dini anlayamazlar ve anlatamazlar.
Şimdilik bu kadar. Belki biraz ukalalık oldu ama maskaraların çok olduğu bir yerde bu kadarcık kusura bakılmaz herhalde."
Evet bunları yazmıştım, öfkesini nefretini, kinini, gayzını "din" diye anlatanlara.
Bu konu beni çok üzüyor. Dine saldıranları görünce ne kadar üzülüyor ve kendimi seviyeli bir tepki gösterme ihtiyacı içinde görüyorsam, saldırılara, saldıranın kullandığı yöntemi kullanarak cevap verenleri de görünce, aynı tepkiyi verme ihtiyacını hissediyorum.
Geçenlerde Türkiye’de bir partiyle yakın ilişkileri olduğunu gizlemeyen bir gurubun açmış olduğu bir camiye gittim (Hollanda). Vaaz eden kişi şunları yüzlerce insana söylüyordu. " Demokrasi küfür düzenidir. İnsanların koyduğu kanunlarla, Allah’ın kulları yönetilemez… Laiklik dinsizliktir vs" Bunları dinlerken onların gönül ilişkisinde oldukları partinin Türkiye’deki temsilcileri aklıma geldi. Onların 28 şubat kararlarından sonra kullandıkları üslubu düşündüm ve üzüldüm.
Burada benim dikkat çekmek istediğim husus vaaz eden kişinin ne konuştuğu değil, burada asıl önemli olan bir usül hatası. İçinde bulunduğunu destek verdiğini gizlemediği bir organizenin içinde, bir orkestra uyumu yoktu. Farklı sesler, aynı konuda farklı yaklaşımlar, karşı tarafın onlara "samimiyetsizler", "içleri başka dışları başka deme" kapısını açıyordu. Tabi bunun sonucu olarak temsil ettiklerini söyleyip temsil edemedikleri değerler yara alıyordu.
İnsan ailesini, köyünü veya ülkesini temsil için gittiği yerlerde, temsil ettiği değerlerin ağırlığı ona şahsi sorumluluklarının ötesinde sorumluluklar yükler.
Dinin temsili yukarıdaki temsilciliklerden daha öte bir temsil hassasiyeti ister. Allah’ı tanımayanlara Allah’ı anlatıyorsunuz, Peygamber bilmeyenlere O böyledir,
Kuran’dan habersizlere O hayatın her noktasını ab-ı hayatla besleyen bir damardır kaynaktır diyorsunuz. Artık bu makamda siz, siz değilsiniz, siz artık temsil ettiğiniz değerlerin hamurunda yoğrulmuş ve şekillenmiş bir temsilcisiniz. Temsil ettiğiniz değerleri tanımayanların önünde tanıtmaya götüren bir rehbersiniz.Lütfen bu ciddiyet ve hassasiyette olalım ve bir büyüğün şu sözünü hiç unutmayalım.
“Her asırda Peygamberlerle temsil edilen bir davada amatörce davranışlara ve davrananlara yer yok"
…Evet bir usül/tarz/yöntem belirlememiz gerekiyor. Böyle bir tarzı belirlerken Hz Muhammed’in (s) gül bahçesinde yeşermiş/yetişmiş yaşayan ve yaşamış şahsiyetlerden istifade edilebileceğini söylüyorum.
Bir isim ver derseniz, sıfatlarla ortaya çıkardığım örnekleri bir şahsın isim vererek kişiselleştirmeyi web sayfamın(yeniufuk.net maalesef kapandı.) genel çizgisine uygun bulmuyorum. Ariflere bu kadar tarif yeter deyip geçiyorum.
ATEİSTLERLE TARTIŞMAYA GİREN ARKADAŞLARA
Ateistlerin veya İslam hakkında öne yargısı olan ve müslüman olduğunu söyleyen kimselerin karşısına çıkan din savunucusu veya tebliğcisi arkadaşlara tavsiyeler.
*Lütfen dini asgari ölçülerde bilmiyor ve tanımıyorsanız onların karşısına çıkmayın.
*Sizin yenilginiz onlar tarafından sizi yenmekten öte dini yenmek olarak algılanıyor ve öyle kullanılıyor ve kabul ediliyor.
*İslami birikimlerini yetersizlik noktasından, yetme noktasına çıkaramayanlar, Karşı tarafça dinin yetmezliğine propaganda aracı olacaklardır. Onlardaki yetersizlik, İslam adına negatif yönde kullanılacaktır.
*İslam’ı savunma veya temsil amacıyla yola çıkıp, onun muhaliflerine maskara olma, yetmezliklerinden dolayı İslam aleyhinde kullanılma bir müslümanın yaşarken düşeceği en acı durumdur.
*Yeterlilik belgesi nasıl alacaksınız. Bunun en asgari seviyesi, Kuran ve Sünneti en az usul yönünden kavramak, dinin mantığını anlamak.
*Ne demek dinin mantığını anlamak, mesela: domuz eti neden haram diye sorulan bir soruya, o hayvan kendi pisliğini yer, tıbben şöyle zararlıdır, insan tabiatını değiştirir, o dişisini kıskanmaz gibi yaklaşımlar, dinin mantığını anlama-ma-dan kaynaklanan bir usul hatasıdır.
*Bir başka örnek, konuları izahta hikmetten başlamak. Böyle bir başlangıç yanlıştır. Hikmet görecelidir, izafidir biri için varken biri için yoktur, her zaman her durumda olmayabilir. Böyle bir şeyi dini emirleri izahta 1. Derece kullanmak dini tanımamaktır. Hikmetler bir şeyin tercihinde esas olmaktan öte, esas olan tercihe teşvik için kullanılmalıdır. Esası "illetler" belirler.
*Hikmet kullanılmalı, evet kabul, ama illetten sonra kullanılmalı, olayın ilahi mantık içinde izahından sonra, konuyu beşer mantığına izahta kullanılmalı, Kuran’ın yaklaşımı bu. Yanlış yaklaşımlar yanlış sonuçlar verir.
*Mantığını matematiği anlamada kullanır gibi dini anlamada kullananlar, dini anlayamazlar ve anlatamazlar.
Şimdilik bu kadar. Belki biraz ukalalık oldu ama maskaraların çok olduğu bir yerde bu kadarcık kusura bakılmaz herhalde."
Evet bunları yazmıştım, öfkesini nefretini, kinini, gayzını "din" diye anlatanlara.
Bu konu beni çok üzüyor. Dine saldıranları görünce ne kadar üzülüyor ve kendimi seviyeli bir tepki gösterme ihtiyacı içinde görüyorsam, saldırılara, saldıranın kullandığı yöntemi kullanarak cevap verenleri de görünce, aynı tepkiyi verme ihtiyacını hissediyorum.
Geçenlerde Türkiye’de bir partiyle yakın ilişkileri olduğunu gizlemeyen bir gurubun açmış olduğu bir camiye gittim (Hollanda). Vaaz eden kişi şunları yüzlerce insana söylüyordu. " Demokrasi küfür düzenidir. İnsanların koyduğu kanunlarla, Allah’ın kulları yönetilemez… Laiklik dinsizliktir vs" Bunları dinlerken onların gönül ilişkisinde oldukları partinin Türkiye’deki temsilcileri aklıma geldi. Onların 28 şubat kararlarından sonra kullandıkları üslubu düşündüm ve üzüldüm.
Burada benim dikkat çekmek istediğim husus vaaz eden kişinin ne konuştuğu değil, burada asıl önemli olan bir usül hatası. İçinde bulunduğunu destek verdiğini gizlemediği bir organizenin içinde, bir orkestra uyumu yoktu. Farklı sesler, aynı konuda farklı yaklaşımlar, karşı tarafın onlara "samimiyetsizler", "içleri başka dışları başka deme" kapısını açıyordu. Tabi bunun sonucu olarak temsil ettiklerini söyleyip temsil edemedikleri değerler yara alıyordu.
İnsan ailesini, köyünü veya ülkesini temsil için gittiği yerlerde, temsil ettiği değerlerin ağırlığı ona şahsi sorumluluklarının ötesinde sorumluluklar yükler.
Dinin temsili yukarıdaki temsilciliklerden daha öte bir temsil hassasiyeti ister. Allah’ı tanımayanlara Allah’ı anlatıyorsunuz, Peygamber bilmeyenlere O böyledir,
Kuran’dan habersizlere O hayatın her noktasını ab-ı hayatla besleyen bir damardır kaynaktır diyorsunuz. Artık bu makamda siz, siz değilsiniz, siz artık temsil ettiğiniz değerlerin hamurunda yoğrulmuş ve şekillenmiş bir temsilcisiniz. Temsil ettiğiniz değerleri tanımayanların önünde tanıtmaya götüren bir rehbersiniz.Lütfen bu ciddiyet ve hassasiyette olalım ve bir büyüğün şu sözünü hiç unutmayalım.
“Her asırda Peygamberlerle temsil edilen bir davada amatörce davranışlara ve davrananlara yer yok"
…Evet bir usül/tarz/yöntem belirlememiz gerekiyor. Böyle bir tarzı belirlerken Hz Muhammed’in (s) gül bahçesinde yeşermiş/yetişmiş yaşayan ve yaşamış şahsiyetlerden istifade edilebileceğini söylüyorum.
Bir isim ver derseniz, sıfatlarla ortaya çıkardığım örnekleri bir şahsın isim vererek kişiselleştirmeyi web sayfamın(yeniufuk.net maalesef kapandı.) genel çizgisine uygun bulmuyorum. Ariflere bu kadar tarif yeter deyip geçiyorum.