KALBDENKALBE MESAJLAR(KALBLERDEKİ SEVGİ ÇAĞLAYANI NEİLE COŞAR)
KALBDENKALBE MESAJLAR(KALBLERDEKİ SEVGİ ÇAĞLAYANI NEİLE COŞAR)
Küçük çocuk mutfağa girdiğinde annesi yemek hazırlıyordu. Annesine bir kâğıt uzattı. Kâğıtta bir liste vardı: "Odamı temiz tuttuğum için 1 YTL. Bakkala gittiğim için 3 YTL. İyi karne getirdiğim için 10 YTL." Kadın, çocuğunun getirdiği kâğıdı çevirerek arkasına şunları yazdı: "Seni dokuz ay karnımda taşıdım: Bedava. Geceler boyu senin için uykusuz kaldım: Bedava. Oyuncakların, yemeğin, elbiselerin: Bedava. Yavrum, bunları topladığında sevginin toplam ücretinin bedava olduğunu göreceksin." Çocuk, bunları okuyunca kendi listesinin altına "Tamamı ödenmiştir." yazdı.
Dünyada her şeyi ölçen âlet vardır. Hava sıcaklığı ölçülür, kan basıncı ölçülür, mesafeler ölçülür... Ama sevgiyi ölçebilecek bir âlet yok! İnsanoğlu, mekanik olarak böyle bir âleti henüz geliştiremedi. Fakat bir şey var ki, o sıcaklığı ölçüyor: Kalp!
Yaşadığımız çağa dönelim. Teknolojik olarak nice buluşlar yapılırken, insanoğlu dünyaya sığmazken; tam tersine kalbin yolları tıkanıyor, hayata uzanan damarları düğümleniyor.
Sevgi ile dirilen kalp, sadece sahibine can vermez. O, düştüğü her yeri yeşillendirip, vahaya çevirir. Yaşadığımız ailede, beldede, bölgede, ülkede, dünyada... kalpler, sevgi enfarktüsü geçiriyorsa, bilinmelidir ki, oralarda diri bir yürek sineye düşmemiştir. Yağmur yağdığı zaman bütün topraklar rahmetten nasibini alır. Güneş doğunca her mekânı ısıtır. Yaratıcısı'na bağlı bir kalp, bir yere girer de, orası nasıl olur da dirilmez? Bu, mümkün müdür?
Sevgi ile dolu, aşkı soluyan bir kalbe sahip olunamaz mı? Allah Celle Celaluhu, her şeyi bizim için yaratmış ve mutluluğa ulaşma yollarını göstermiştir.
Kalplerde sevgi çağlayanını coşturacak olan şey, güzel ahlâktır. Ona nasıl ulaşılır? Deneyelim:
1) Dünyada hiçbir yaratılmışın incinmesini istememek ve kimseyi incitmemek. "Ama nasıl olur? Adam bana, haksızlık yaptı." diyenler vardır. Hz. Mevlânâ diyor ki: "Köpek ısırdı beni, ben onu ısıramazdım. Ben insandım, bunun için dudağımı ısırdım". Karanlıklara güneş gibi doğmak. Zor olanı başaramazsan, insan olduğun nereden anlaşılacak? Hacı Bektaş–ı Velî'nin bir sözünü hatırlatmak isterim: "Bir kere öldürmektense, bin kere ölmeyi tercih ederim." Zalim değil, mazlum olmak; çünkü mazlumun yardımcısı Allah Celle Celaluhu'dur.
2) Haya sahibi olmak. Utanmayan insandan, şeytandan kaçar gibi kaçmak gerekir. Çünkü utanmaz, havaya fırlatılmış ok gibidir, nereye saplanacağı bilinmez. Geçenlerde bir dostum, kızına talip bir gençten söz etmişti de, "Çocuğun yüzü kızarıyor mu? Edebi var mı?" demiştim. "Evet." deyince, "Kızını ona ver; pişman olmazsın inşallah." dedim.
3) Doğru olmak, vaatlerine sâdık olmak. Atalarımız, nerede kaldı insanı, hayvanı aldatanların bile sözlerine itibar etmemişlerdir. Öyle bir zaman diliminde yaşıyoruz ki, "Filan yerde doğru, emin bir adam var." denmeye başlanmıştır. Aldatan nasıl sevilir ve sevebilir? Sevmeyen ve sevilmeyen, Allah Celle Celaluhu'nun "Vedûd" ismine mazhar olabilir mi? Yaratılmışlar içinde sevgisiz kalp taşıyanlardan daha tehlikeli bir mahlûk var mıdır? Dünyayı ateşe verenler, hayvanlar, bitkiler, taşlar mıdır; yoksa sevgiden mahrûm kalplerini hançer gibi sinelerinde tutan insanlar mıdır?
4) Sözünü yumuşak ve tatlı dille Allah Celle Cellauhu için söylemek. "Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır."
Arabamla, yolun kenarında duran bir adamın yanından bir dalgınlık eseri olarak, hızla geçtim. Arabamın tekeri, suyla dolu çukura girince, adamın üstünü başını ıslatmış oldum. Dikiz aynasından onu izledim. Elleri ve ağzı aynı paralellikte çalışıyordu. Karar verdim. Neye mal olursa olsun, dönüp adamın yanında durdum ve arabadan indim. Adama dönerek, "Efendim, yüzde yüz siz haklısınız. Ama dalgınlık işte, oldu bir kere. Ben, sizi önce bir hamama götürmek ve sonra da üstünüzdeki tüm elbiselerinizi yenilemek istiyorum. Lütfen, beni affediniz ve arabama buyurunuz!" dedim. İki dakika önce, beni öldürebilecek derecede sinirli olan adam, gözümün içine baktı, baktı ve seslice ağlamaya başladı! Hıçkırıkları arasından, ondan şu sözleri duydum: "Üzerimdeki elbiseler değil, canım sana feda olsun! Allah'ım, hayatımda beni böyle bir olayla karşılaştırdığın için sana sonsuz derecede şükrediyorum!"
5) Haramdan sakınmak, nâmusunu ve ırzını korumak. İçki sarhoş ediyor, sarhoşu görebiliyoruz; fakat ne yazık ki, haram yiyen ve mânen sarhoş olanları baş gözümüzle göremiyoruz. Mikrop vücûdu yiyip bitiriyor, haram mal ise rûhu kemiriyor. Nice haramzedelerin dünya iktidarlarına aldanmamak gerek. Rûh emarımızı çeken melekler, bir gün mahşer meydanında röntgenimizi ortaya çıkardıklarında, "esefaaa" diyenlerden olmayalım.
Haram, murdardır ve murdar olan, kişiyi murdara götürür. Helâl nurdur ve helâl lokma, insana nurdan kapılar açar. Helâl lokmanın ucunda, nâmus ve ırzı muhafaza eden ilâhî bir kap vardır. Nâmusuna sahip çıkan nice Yûsuf yüzlü gençler vardır. Kimisi, Yakup'unun şefkat elinde, kimisi kuyunun derinliklerinde, kimisi zindanın karanlıklarında veya saraydadır. Gün gelecek, bu gençler Mısır'a sultan olacaklar ve o zaman yeryüzü, gökyüzüne nice muştular yağdıracaktır.
6) Güzel ahlâkın bir özelliği de, küçüklere sevgi, büyüklere saygıdır. Bugün büyüklere saygı yoksa, bilinmelidir ki, o büyükler kendileri küçük iken büyüklerine karşı saygıda kusur etmişlerdir. İş, o kadar hassastır ki, Kur'an–ı Kerim'de insanlar, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e karşı seslerini yükseltmekten men edilmiştir.
7) İnandığın ne ise, onu hiçbir şekilde para karşılığında satmamaktır. Dünyayı değiştirenler, önce inanacak oldukları şeyleri iyi tespit etmişler ve kendilerini ona göre değiştirerek davalarını canla başla yürütmüşlerdir. Dünya, sebatkâr ve azimli insanların omuzları üzerinde yükselmiştir.
8) Muhtaçlara yardım etmek, yetimleri sevindirmek de bir başka ahlâk güzelliğidir. Bir zamanlar, görevim gereği Çocuk Yetiştirme Yurdu'ndaki, yaşları 12–18 arasında olan gençleri toplamış ve onlara şöyle demiştim: "Eğer bugün Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem yaşamış olsaydı, şimdi sizin yanınızda kalıyor ve dertlerinizi paylaşıyor olacaktı." Bir genç, "Nedenmiş o?" deyince, eklemiştim: "Çünkü o da yetim ve öksüzdü." Yüz kişilik salon susmuştu. Âdeta rûhlar bütünleşmişti. Köşedeki bir gencin gözlerinden inci taneleri gibi yaşlar boşalırken, ben konuşmamın amacına ulaşmıştım.
9) Bir başka şey ise, komşuluk ilişkileridir. Hangi dinden ve anlayıştan olursa olsun, komşunun gözünde sen "Emin" değilsen, durumunu yeni baştan gözden geçirmelisin. Komşusu, kendisinden razı olmayan insan, titresin.
Güzel ahlâkın belirtileri elbette ki çoktur. Bir belirti de misafirperver olmaktır. Sofrasında insan eksik değil, yüzünde tebessüm... Ne güzel mü'mindir o. Bir insan tanımıştım. Sofraya onunla oturunca iyi yemekleri başkalarının önüne sürer, arta kalanı kendisi yerdi. Ölümüne, onu tanıyan tüm çocuklar ağlamıştı.
Umulur ki, yarın amel defterimizde yazılacak olan "Alacak" hanesinde, güzel ahlâkımız sayesinde "Tümü ödenmiştir." ibaresi ile karşılaşalım.