Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

GÜNLERDEN BİR GÜN KURBAĞA YARIŞI DÜZENLENMİŞ!!! (1 Kullanıcı)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
ödeştikmi şimdi Yani:)allah Kimseyi Mutsuz Etmesin
 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Mutlu Olmak Istiyorsan Pencereden Dişari Baksan Güneşin Nekadar Umutlu Bir şekilde Doğduğunu Anlarsin Hava Kapali Bile Olsa Bulutlara Bak Ama Kara Bulutlara Diğil Tabi:)
 

vildana

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Tem 2007
Mesajlar
122
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
49
Marangoz "yaşanmiş Bir Olay"

Marangoz "yaşanmiş Bir Olay"

YILLARIN marangozuydu. Saçlarını o küçük atölyesinde ağartmıştı. Eskisi kadar işi yoktu artık. Fabrika mamulü eşyalar piyasayı istila etmişti. El işi özel imalat meraklıları dışında kimse gelmiyordu dükkânına. Hani neredeyse birer sanat eseri olan masalar, sehpalar, kitaplıklar yapar, geçimini bununla sağlardı. En iyi tahtaları kullanır, görülmedik bir özenle çalışırdı.


Tahta mı gerekiyor, keresteciye mutlaka kendisi gider; ceviz, gürgen, çam cinsinden en iyi tahtaları bizzat seçip alırdı. Üzerlerinden en az bir yıl geçmedikçe bu tahtaları asla kullanmaz, kurumalarını beklerdi. Bu yüzden de yaptığı eserlerinde en küçük bir ayrılma, eğilme, bükülme olmazdı. İmal ederken pek az çivi kullanırdı, "Demir çivi eşyanın ömrünü kısaltır" derdi.

İşinde gayet titizdi. Az konuşur, sorulan sorulara kısa cevaplar verir, ücret konusunda hiç pazarlık etmezdi. Tanıyanlar bilirlerdi bu huyunu, tanımayan müşteri gelir de fiyata itiraz ederse, sözü uzatmaz, "Ben hakkımdan fazlasını istemem" der, pahalı geliyorsa başka bir marangoza gitmesini söylerdi. Sinirliydi biraz, bu huyunu bilir, kimseyle tartışmamaya çalışırdı.

Sabah namazından beri çalışıyordu. Bir hayli yorulmuştu. Sipariş edilen bir masayı daha bitirdikten sonra, "Bugünlük bu kadar yeter" deyip oturdu. Kurban bayramına üç gün kalmıştı, kurbanlık alması gerekiyordu. "Bir bardak çay içeyim de ondan sonra giderim" dedi. Kendi kendine konuşurdu yalnız zamanlarında. Emektar aletleriyle sohbet ederdi bazen. Bunlar onun organları gibiydi.

İki dükkân ötedeki çay ocağına gitti, selam verip bir sandalyeye oturdu. Onun her zaman "orta açık çay" içtiğini bilen garson, sormaya bile lüzum görmeden getirdi çayını. Şekeri karıştırırken, kendisi gibi emektar ustalardan biri olan arkadaşı kapıda belirdi. Sonra da gelip yanına oturdu. Tornacıydı adam. Son zamanlarda iyice yaşlanmış, işini göremez olmuştu. Dalgındı, hüznün resmi mürtesemdi yüzünde.

Söz kurbandan açıldı, konuştular bir iki satır.

"Biraz sonra gidip kurbanlık alacağım" dedi marangoz.

Tornacı dalgın gözlerle marangozun yüzüne bakıyordu. Söyleneni işitiyor ama anlamıyordu. Marangoz farkına vardı bunun:

"Canın sıkkın" dedi.

"Evet."

"Sebep?"

"Bir talebe var... Üniversitede okuyor."

"Ne var bunda?"

"Önüm sıra yürürken birden yere yıkıldı çocuk."

"Niye?"

"Kaldırdım hemen. Sebebini sordum. Önce söylemek istemedi. Israr ettim... Açlıktan başı dönmüş..."

"Kimi kimsesi yok mu peki?"

"Gurbet hali, bilirsin. Arkadaşları var gerçi. Bizim binanın bodrum katında kirada oturuyorlar. Hepsi memleketlerine
gitmişler."

"Bu niye gitmemiş?"

"Gidememiş. Para beklemiş ama gelmemiş parası. Ailesi fakirmiş anlaşılan, gönderememişler. Cebindeki üç beş kuruş da bitince aç kalmış. Kimselere söyleyememiş derdini."

Marangoz şakaklarını ovdu bir süre. İri bir eli, nasırlı parmakları vardı. Âdetiydi, canı sıkıldı mı iyice bastırarak alnını, şakaklarını, göz çukurlarını ovardı. Tornacıyı ilk kez görüyormuş gibi bakarak sordu:

"Sen ne yaptın peki?"

"Ne yapacağım" dedi Tornacı, "aldım eve götürdüm. Allah ne verdiyse beraber yedik. Lakin fazlasını yapamadım. Benim de meteliksiz zamanıma rast geldi. Kalktım buraya geldim, belki bir iş çıkar diye."

"Çıktı mı peki?"

Tornacı "Nerde o eski günler!" dercesine elini sallayıp sustu. Önüne konan çayı karıştırmaya başladı. Şeker atmayı unutmuştu.

Marangoz da susuyordu. Bir yanda evde kurban bekleyen hanımı vardı, öte yanda parasızlıktan yere yıkılan bir garip talebe. Elini cebine attı, bütün parasını çıkarıp tornacıya uzattı:

"Götür ver!" dedi, "Söyle ona, memleketine gitsin."

Tornacı hayretle baktı:

"Hepsini mi?"

"Hepsini."

"Kurban alacaktın hani?"

"Allah kerim!" dedi Marangoz, başka da bir şey söylemedi.

Uzunca sustular. Tornacı parayı cebine koyup gitti. Marangoz da atölyeyi kapatıp evin yolunu tuttu. Yürüyerek gitmek zorundaydı, son parasını da çaycıya vermişti çünkü.

Evde, "Kurbanlık almadın mı Bey?" diyen hanımına da Tornacıya verdiği cevabı verdi:
"Allah kerim!"

Kadın başka soru sormadı. Tanırdı kocasını. Sessizce sofra hazırlamaya başladı.

İkinci gün tekrar atölyesine gitti Marangoz. İş elbisesini giyip tezgâhının başına geçti. Çam ve tutkal kokuyordu atölye. Yıllardır bu kokuyla yaşamıştı. Bu koku elbisesine de siner, her nereye gitse onunla gelirdi. Eline planyayı aldı, işe başlayacaktı ki kapıda bir adam belirdi:

"Merhaba usta!"

"Merhaba!"

Adam eşikte duruyordu, arkası güneşe dönük olduğu için yüzü iyi seçilmiyordu. Marangoz tanıyamamıştı. Adam anladı durumu, bir iki adımda içeriye girdi.

"Beni tanıyamadın galiba."

"Evet."

"Üç ay kadar önce sana bir iş yaptırmıştım. Çalışma odam için masa, sehpa, kitaplık falan... Paranın bir kısmını
vermiş bir kısmını sonraya bırakmıştım. Şimdi hatırladın mı?"

"Hatırlar gibi oldum. Gebzeliydin galiba."

"Evet... Ya usta, kusura bakma, parayı geciktirdim. Bir türlü yolum düşmedi buralara. Sen de arayıp sormadın."

Cebinden bir deste para çıkartıp uzattı Marangoza:

"Buyur. Bayram yaklaştı, lazım olur. Hakkını helal et."

Marangoz parayı alıp tezgâhın üstüne koydu.

"Buyur bir çay iç" dedi.

"Sağ ol usta, başka zaman. Arabayı çalışır vaziyette bıraktım. Bana müsaade."

Ustanın elini sıkıp gitti adam.

Marangoz parayı saydı.

Kurban bayramı için ayırıp da sonra Tornacıya verdiği paranın tam iki katıydı!

En küçük bir hayret ifadesi belirmedi yüzünde. Hafifçe gülümsedi ve "Allah kerim!" dedi.



2007-10-07

Ömer Sevinçgül
 

bymurat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Eki 2007
Mesajlar
3
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
S.A Kardesim cok guzel olmus,gercekten de cok etkilendim.Mukemmel bir teklif olmus acıkcası.Inslh bu teklifine degecek birini bulursun veya da bulmussundur.
 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Yaşamaya Dair

Yaşamaya Dair

YAŞAMAYA DAİR

1

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.

1947

2

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

1948

3

Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...
 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Hayatin Yankisi...

Hayatin Yankisi...

Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden oğlan takılıp düşüyor ve canı yanıp 'AHHHHH' diye bağırıyor. İleride bir dağın tepesinden 'AHHHHH' diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor. Merak ediyor ve 'SEN KİMSİN?' diye bağırıyor.
Aldığı cevap 'SEN KİMSİN?' oluyor.
Aldığı cevaba kızıp 'SEN BİR KORKAKSIN' diye tekrar bağırıyor. Dağdan gelen ses 'SEN BİR KORKAKSIN' diye cevap veriyor. Çocuk babasına dönüp 'BABA NE OLUYOR BÖYLE?' diye soruyor. 'OĞLUM' diyor adam, DİNLE VE ÖĞREN!' ve dağa dönüp 'SANA HAYRANIM' diye bağırıyor.
Gelen cevap 'SANA HAYRANIM!' oluyor.
Baba tekrar bağırıyor, 'SEN MUHTEŞEMSİN!'
Gelen cevap ; 'SEN MUHTEŞEMSİN!' Oğlan çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor.
Babası açıklamasını yapıyor, 'İnsanlar buna 'Yankı' derler, ama aslında bu 'Yaşam'dır'. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Daha fazla şevkat istediğinde, daha şevkatli ol! Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sende daha sabırlı olmayı öğren. Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.' Yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır.
 

merdiven

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
239
Tepki puanı
0
Puanları
0
Peki siz birinin cenneti olmayı düşünürmüsünüz?Cenneti istemek kolay ama cennet olmak zordur.
 

vildana

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Tem 2007
Mesajlar
122
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
49
İbrahim Amca'nın Hikayesi "Yaşanmış gerçek bir hikaye"

İbrahim Amca'nın Hikayesi "Yaşanmış gerçek bir hikaye"

Mısırlı bir dava adamı olan doktor Saffet
Hicazi'den dinledim bir Tv kanalında.Kendisi de, olayın kahramanından bizzat dinlemiş.
İbrahim Amca bir Türk..Fransa'da yaşıyor ve mütevazı bir bakkal dükkanı var, daha doğrusu küçük bir marketi.
O'ndan alışveriş yapan bir sürü site sakini var dükkanının çevresinde.Her milletten, her dinden, her renk ve ırktan pek çok insanlar.
Olayımızın kahramanı Cad, 7 yaşında bir Yahudi çocuğudur.
Cad, hergün gelir ve İbrahim Amca'dan alışveriş yapar, her gelişinde de sahibine hissettirmeden(!) bir çikolatayı cebine indiriverir.
Bu aylarca böyle devam eder.
Birgün yine gelir, alışveriş yapar ama her zaman yaptığı gibi çikolata
almaz, çıkar.İbrahim Amca, arkasından seslenir şefkatle;
"Cad, bugün çikolatanı almadın " Ve uzatır ona her zaman Cad'ın aldığı çikolatayı.Şaşırır çocuk ve; "Biliyor muydun?" der hayretle.
İbrahim Amca başını okşar Cad'ın ve; "Sakın bir daha çalma Cad, hırsızlık büyük bir suçtur.Başkasının hakkına tecavüzdür! Buraya geldiğinde yine al çikolatanı, ama benden hediye olarak" der şefkatle.
Bundan sonra Cad ile arkadaş hatta dost olurlar.İbrahim Amca 50 yaşında, Cad ise 7 yaşında bir çocuktur.Aradan yıllar geçer.Ne zaman Cad'ın bir sıkıntısı olsa, doğru İbrahim Amca'sına koşar Cad.O'nun şefkatli sinesine sığınır; Ailesiyle, arkadaşlarıyla vb. tüm sorunlarını anlatır bu dostuna ve nasihatlarini, çözümlerini hayranlıkla dinler, uygular.
Ne zaman sıkıntıyla İbrahim Amca'sına koşsa Cad, İbrahim Amcası
çekmecesinden bir kitap çıkarır ve Cad'a vererek; "Hadi aç bir yeri" der, sonra Cad'ın açtığı yeri okur, Cad'a anlatır ve sorununu böylece çözümlerler birlikte.Hayrettir ki, her defasında da teşhis ve çözümler doğrudur!
Böylelikle tam 17 yıl geçer; Cad 24 yaşında koca bir genç delikanlı, İbrahim Amca da ötelere yürüyen bir fani.Ama dostlukları hep bu minval üzeri devam etmiştir.
Bir gün emr-i Hakk vaki olur ve İbrahim Amca, Hakk'ın rahmetine
kavuşur.Ölmeden önce çocuklarına bir vasiyeti vardır İbrahim Amca'nın içerideki küçük Sandık olduğu gibi hiç açılmadan Cad'a verilecektir.
Cad, bu en büyük dostunun ölümüyle yıkılır.Çok ağlar, çok yanar.Artık elinden yüreğinden tutan, sorunlarına çözümler bulan, sırdaşı-dert ortağı yoktur.
Vasiyet üzerine sandık Cad'a ulaştırılır.
Ama ilk anların hüznüyle açmak bile istemez Cad.
Neden sonra yine büyük bir sorunla baş başa kalır Cad ve içinden çıkamadığı, çok daraldığı bir vakit aklına İbrahim Amcası gelir, gözleri dolar; Seslenir dostuna;"Ah keşke burada olsaydın da, çözümleseydin yine, bak yalnız kaldım, bak ortada kaldım." derken aklına sandık gelir.Koşar açar sandığı.Bir de bakar ki sandıktan, İbrahim Amca'sının eline verip açtırdığı ve okuduğu böylelikle sorunlarını her seferinde çözümlediği o Kitap çıkar.
Kur'an'dır O!
Ama bilmez bunu Cad. Koşar, okutmak için birini arar, herkese gösterir kitabı.Sonunda bir Tunuslu okur açtığı sayfayı ve tercüme eder Cad'a.Sorun yine çözümlenmiştir o Kitap sayesinde.
Merak eder Cad, sorar "Bu Kitap nedir?"
Tercüme eden Tunuslu; "Bu Kur'an-ı Kerim'dir, Müslümanların kitabı"
Cad şaşırır, şoktadır!
Demek ki yıllarca bilmeden okudukları, her derde deva olan o esrarengiz kitap Kur'an'dır ha?
Zerre tereddüt etmez Cad ve sorar hemen; "Müslüman olmam için ne yapmalıyım?"
Tunuslu gerekeni söyler-öğretir-yönlendirir ve Cad müslüman olur..
CadAllah Kur'an adını alır.
Hikaye burada bitmiyor.
Cadallah Kuran, öyle ilerler, öyle kendini yetiştirir ki bu yolda, sadece Avrupa'da 5000 kişinin Müslüman olmasına vesile olur.Her geçen gün artar, hidayetine vesile oldukları.
Daha sonra Cadallah Kuran, Afrika Kıtasına geçer, orada da 5 milyondan fazla kişi, sayesinde Müslüman olur.
Dr. Saffet Hicazi, Bizzat tanışır O'nunla ve hikayesini dinler, elinden hiç bırakmadığı hayli yıpranmış Kur'an'ı sorduğunda Cadallah; "Ammu İbrahim'in Kur'an'ı işte bu" der, yanında gezdirmektedir. Dr. Saffet; "Niçin Afrika Kıt'ası diye sorunca da;

Açar elindeki İbrahim Amca'nın Kur'an'nını ve kabını sıyırıp son sayfasında çizili Afrika haritasını gösterir.Ve der ki; "İbrahim Amcam biliyordu benim Müslüman olacağımı ve bana işaret etti ki bu haritayla, Afrika'ya gideyim ve bu Nur'u gönüllere koyayım Rabbimin izniyle"
Yine Dr. Safet'in anlattığına göre, bir gün Nijerya dan bir heyet gelir
Mısır'a, yardım heyeti.Bu heyetin sözcüsüyle konuşurken Saffet Bey, kabilesini, nerede oturduğunu vb sorar adama.O da söyleyince, "Sen der Cadalllah Kur'an'ı tanıyor musun?

Bunu sorunca, adam çok şaşırır ve heyecanla; "Evet!" der ve "Sen nerden tanıyorsun, yoksa gördün mü O'nu, konuştun mu O'nunla?" peşpeşe sıralar sorularını.

"Evet" deyince Saffet Bey, ellerine sarılır, elini-yüzünü öper, öper
gözyaşlarıyla.

Ve der ki; "Ben O'nun sayesinde Müslüman oldum. Madem bu eller O'nun elini tuttu, madem bu gözler O'nu gördü, ben sanki O'nu öpüyorum"

2004 yılında vefat etmiş Cadallah Kur'an.Rabbim mekanını cennet eyleye,amin.

Rabbim İbrahim Amca'ya da rahmet ede, O gibilerin emsallerini arttıra.
Avrupa'nın batağında bir Nur.
Dirayet, şefkat, din, ırk ayırmadan seven yüce bir gönül.
Her yaşa hitabetmesini bilen bir kocaman bir yürek,
O'na sallallahu aleyhi ve sellem benzeyenbir can.

Sana, senin gibilerine ne kadar muhtacız ya Ammu İbrahim!

Bir Arap kanalında Kur'an'ı, O'na sarılmayı, Kur'an'la amel etmenin lüzumunu anlatan bir Mısırlı Tebliğci, konuşmasının sonunu senin kıssana ayırmıştı.Gözyaşlarıyla anlattı seni.Gözyaşlarıyla dinledik.Gurur duyduk seninle İbrahim Amca!

Hele zerafetle, hiç örselemeden yetiştirdiğin fidanının, dünyanın dört bir köşesinde, ab-ı hayat dağıtması hiç olacak şey miydi İbrahim Amca?

Hele bu asırda!Herkesin maddeye meftun olduğu, herkesin "ben ben" dediği,kendi çocuklarını bile önemsemeyip, nefsinin bitmez tükenmez arzularının peşinde olduğu şu talihsiz asırda.

Senin amel defterin mahşere kadar hiç kapanmayacak ne mutlu sana İbrahim Amca.

Sana, senin gibilerine ne kadar muhtacız ya Ammu İbrahim!
Nefesini yolla bize, diriltici yüreğindeki o nefhaları.
Silkinip dirilelim, şu ölüm uykusundan kendimize gelelim.
 

merdiven

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
239
Tepki puanı
0
Puanları
0
eminn_kardeş bu şiir seninmi koyu olarak yazılı olan yerde sanki ölmüş bir sevgiliden bahsediliyor ama ikinci bölüm silik olarak yazılı olan yer fena çok fena .........biri seni kızdırmış galiba .........
 

firdes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 May 2007
Mesajlar
1,974
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
16
Konum
½ $@K@RY@'dannn:D *1984*
ESSELAMUNALEYKÜM VERAHMTULLAHİ VEBEREKATUHU..
PAYLAŞIMIN MÜKEMMEL..:G
DEĞERLİ EMİN; GERÇEKTEN DE NEYİN HAYIRLI , NEYİN HAYIRSIZ OLDUĞUNU ZAMAN GÖSTERİR VE BUNU SADECE ALLAH(CC)BİLİR..

SELAM VE DUALARIMLA..
 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
paylaşmak mükemmel ise bunu okumak muhteşem bence:)okuduğun için tşk.
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
ELLERİNİZE SAGLIK ALLAH RAZI OLSUN
ALLAH'A EMANET OLUN
 

firdes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 May 2007
Mesajlar
1,974
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
16
Konum
½ $@K@RY@'dannn:D *1984*
ASLINDA ;BİKAÇTANE FORUM OLARAK PAYLAŞIMLARINI OKUDUM.."BİR AŞK HİKAYESİ" Nİ BENİMLE FORUMUMDA PAYLAŞMIŞTINIZ..O NEDENLE ONA YORUM YAPMADIM..
Bİ DE ; ADADA TEK BAŞINA KALAN "AŞK"IN HİKAYESİ VARDI..ZAMAN ONA YARDIM ETMİŞTİ..ONU KENDİME Bİ DESTEK OLARAK GÖRDÜM....ZAMAN HERŞEYİN İLACIDIR..
PAYLAŞIMLARIN FAYDALI VE MÜKEMMEL İNŞALLAH..:T
SELAM VE DUALARIMLA..
 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
dediğim gibi paylaşımlarımlarım mükemmelel ise senin okumanda muhteşem ne mutluki sana yardımcı olabildiysem...
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt