Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

GÜNLERDEN BİR GÜN KURBAĞA YARIŞI DÜZENLENMİŞ!!! (2 Kullanıcı)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Annelik Böyle Birşey Işte...

Annelik Böyle Birşey Işte...

Amerika'nın ünlü doğa parkı Yellowstone National
Park'da çıkan bir yangın sonrası

görevliler, hasar tesbit çalışmaları için ormanda
geziyorlardı. Görevlilerden biri, bir

ağacın dibinde küller içinde neredeyse kömürden bir
heykele dönüşmüş bir kuş gördü.

Görevli, elindeki çubukla hafifçe dokundu kömürleşmiş
kusa. Dokunur dokunmaz küsün

kanatları altından üç küçük kuş yavrusunun
cıvıldayarak çıktığını gördü. Anne kuş,

gelen tehlikeyi farkederek, yavrularını bir ağacın
arkasına getirmiş, kendisinin yanacağını

bile bile onları kanatlarının altında saklamıştı.
Yangın, yayılmadan çok rahatlıkla uçup

oradan uzaklaşması mümkünken yavrularının yanında
kalmayı tercih etmişti. Alevler,

bulunduğu yere varıp küçücük bedenini kavurmaya
başladığında hiç kıpırdamadan kalmıştı.

Bedeni, yanıp kavrulmuştu, ama geriye hiç ölmeyecek
bir "anne" heykeli bırakmıştı...
 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Terstende Ayni Okunan Cümleler...

Terstende Ayni Okunan Cümleler...

tersten de aynı okunan cümleler

Adamla çene çalma da.

Aç raporunu koy, okunur o parça.

Al Azmi, imzala.

Ali, tanışın: Atila.

Al kasada sakla.

Altan, attan atla.

Al yarısını sırayla.

Alkazık çak karaya, kayarak kaç kızakla.

Ayşen,ıslak kalsın eşya.

Al Pakize bezi kapla.

Ayla'da mı madalya.

Aslan Ali ile Veli ilan alsa

Anastas mum satsana.

Anastas keten etek satsana.

Anastas rulo iyi olur, satsana.

Az al yahu bu haylaza

At, sahibi gibi hasta.

Ara piller eder elli para

Arap kara Murat atar umarak para

Er işi pilavı vali pişire.

Ey kekeme, kek ye

En iyi meşe beşe mi yine?

Ey Edip, Adana'da pide ye.

İlaç iç Ali.

İtti mi, kim itti?

Kaba Talat'a bak.

Kaç lan alçak.

Katla enine, al tak.

Keçin ileridedir, elini çek.

Katır da radarı tak.

Koyma Vahit, teyp yetti, havam yok.

Kalsın o don ıslak.

Ayol abla, keten etek al baloya.

Kalas yok, kütük koy salak.

Kıza yazık.

Kim o komik?

Lale, Gül'ü gel al.

Mağara daha dar ağam.

Pay ederek iki kerede yap.

Rıza, Haluk okula hazır.

Yok, adını da koy.

Zamkı çok, o çıkmaz.

O zaman al tak, katlanmaz o.

Para hazır ama Rıza harap

Firar eder Arif.

Zamlı tas neden satılmaz.

Uğur motora sar o tomruğu.

Nine, şu resim ise Ruşen'in

Şeşü dü mü? Dü şeş.

Rıza, Haluk okula hazır.
 

nisatuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eki 2007
Mesajlar
4
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
allah razı olsun.gerçekden anne başka bişey.onların bizler için yaptığı fedakarlıklar.ya onları anlatmaya kelimeler cümleler yetmez.rabbim bizlere ana baba acısı göstermesin.onların dualarını eksik etmesin başımızdan.a.e.o
 

zamannamaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2007
Mesajlar
438
Tepki puanı
0
Puanları
0
Çok güzel ya
emeğinize sağlık
bu kadar cümleye şaşaırdım doğrusu
:)
 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Sizinde Gözlerinize Sağlik:)ne Mutluki Emek Verebilmişsek
 

kasirga

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Ara 2006
Mesajlar
142
Tepki puanı
0
Puanları
0
YARADANIN YÜCELİĞİNE BAKINKİ YAVRUSUNU KORUMAK İÇİN KENDİNİ SİPER ANNENİN DUASINI KABUL EDİYORKİ , ANNE KÜL OLMASINA RAĞMEN YAVRULARINA BİR ŞEY OLMUYOR.


"Ve Allah Anneyi Yarattı

ALLAH BUYURDU: “Rahmetim herşeyi kuşatsın.”

Ve bardaktan boşanırcasına yağdı rahmet yeryüzüne.
Ezelî ve sınırsız rahmetin bir parıltısı, dağları ve denizleri kuşattı.
Annelerin ve babaların yüreğine aktı, sinelerinden fışkırdı.
Yavru kuşlar ve yavru balinalar beraberce beslendiler o pınardan. Okyanuslar ve karalar o rahmetin neş’esiyle şenlendi. Yumurtalar o neş’eyle çatladı, memeler o neş’eyle dolup dolup boşaldı.
Anne ayı ve baba penguen, o neş’eyle yemek yemeyi unuttu. Üç ay boyunca biri yumurtayı beklerken, diğeri yavrusunu emzirdi. Baba balık, ağzındaki yumurtaların başına birşey gelmesin diye 80 gün boyunca aç dolaştı.
Hepsi de yalnız rahmetle beslendiler.
Yumurtasının kabuğunu kırıp bilmediği bir dünyaya gözünü açan kuş, rahmeti başucunda kanat çırparken buldu. Kanguru yavrusunun elinde harita vardı; o da tırmanıp anneciğinin kesesinde rahmetin sıcaklığıyla kucaklaştı. Yavru fil çayırın üzerine düştüğü zaman anne ve teyzeler şeklinde tecessüm etmiş bir rahmet halkasıyla karşılaştı. Yavru balina ağzını açtığında, mikroskopik planktonları günde 700 kilo süte çeviren rahmetin denizaltında bir şelâle gibi coştuğunu gördü.
Milyonlarca türden sayısız yavruların o rahmeti alkışlayan çığlıkları, gökyüzünden yüz milyar kere yüz milyar gözlerle dünyayı seyreden âlemlerde yankılandı.
Yıldızlar bir Cennete baktı, bir yeryüzüne. Ve bir cilvesinden bir Cennet çıkan rahmetin, bu minik gezegenin dağlarından, ormanlarından, çöllerinden, çalılıklarından, ırmaklarından ve denizlerinden rengârenk çağlayışını seyretti.
DÜNYAYI anlamak istiyorsanız eğer, hayata bakın. Hayatı anlamak istiyorsanız, annelere ve babalara bakın. Çünkü bir canlı ekseriyetle ya anne olmak için doğar, ya da baba olmak için.
Dünyanın niçin göklere denk bir kıymet aldığını ancak o zaman anlarsınız. Kendisini sayısız aynalarda birden seyretmek isteyen bir güzelliğin merhamet ve şefkat suretine büründüğünü gözünüzle görürsünüz. Bir parıltısıyla canlılar dünyasını birbirine bağlayan bir muhabbet deryasında yaşadığınızı bilirsiniz.
Ve bu minik gezegene gözlerini dikmiş milyarlarca yıldızla beraber, dünyanın simasında “Rahmetim herşeyi kuşatmıştır” âyetini okursunuz.
Fakat bir yavruda bütün yavruları, bir annede bütün anneleri görmek şartıyla. Yoksa tek bir annenin yüreği, kâinatı kuşatan bir rahmeti size nasıl anlatsın?

BİR SELİMİYE, o muhteşem zarafetinin lisanıyla, “Benim mimarım ancak Süleymaniye’nin mimarı olabilir” der. Çünkü ikisinde de aynı sanatkârın fiili görünür.
Kanatlarının altındaki yavrularıyla birlikte poz veren anne kuşun bakışında da aynı ifade vardır: “Bütün annelerin ve bütün yavruların Rabbinden başkası bize rab olamaz.”
Çünkü annelerde ve yavrularda hükmeden fiiller dünyanın her yerinde birdir. Öyleyse bütün bunların tek bir faili olabilir. İşte:

1.Bütün annelerin hizmeti, yavrunun mutlak ihtiyaç içinde bulunduğu bir sırada, tam zamanında gelir. Herşeyden âciz bir şekilde, hiç bilmediği bir dünyaya gözünü açtığı dakikada bir yavrunun başucunda bir anne görmesi ve sadece kendisi için özel olarak hazırlanmış rızkını ya onun gagasında, ya da sinesinde bulması, bütün canlılar dünyasını kuşatan tek bir fiildir. Bu fiilin faili hem vardır, hem birdir, hem de bütün yavruları kuşatan bir rahmet ve şefkatin yegâne sahibidir.
2. Denize açılan bir kanalizasyon borusunun ortasından bembeyaz bir süt fışkırdığını görsek bile inanmayız. Bir de anne vücudunda, sütün üretildiği yere bakın: kan ve fışkının tam ortası! Bu iki pisliğin içinden özel arıtma tesisleriyle süzülen, inceden inceye elenerek ölçülüp biçilen ve sadece o yavrunun ihtiyaçlarına göre terkip edilerek proteini, kreması, tuzu, şekeri en hassas terazilerle tartılan tertemiz bir gıdanın, yüz binlerce memeli türüne mensup sayısız annelerde birden aynı özenle üretilerek bulanmadan ve kirlenmeden yavrunun ağzına akıtılabileceğine kim ihtimal verebilir? Halbuki bu fiil vardır ve denizin dibinden dağın başına kadar dünyanın her yerinde birdir. Öyleyse bu fiilin faili de birdir; üstelik bütün yavruların bütün ihtiyaçlarını en ince ayrıntılarına kadar bilen bir ilmin ve bu ihtiyaçları en umulmadık bir yerden, hiç akla gelmeyen bir tarzda ve en mükemmel şekilde gönderen bir hikmet ve rahmetin sahibidir.

3. Bir annenin veya babanın bütün gayreti, yavrunun yaratılışındaki en mükemmel noktaya ulaşmasına hizmet etmekten ibarettir. Herşeyden âciz bir şekilde dünyaya gelen yavru, kendisinin her ihtiyacını karşılamak için çırpınan, kendisini besleyen ve büyüten bir anne ile baba sayesinde yetişir, olgunlaşır ve kendisinden beklenen fonksiyonları yerine getirecek mükemmel bir seviyeye ulaşır. Bütün yavruların birden bu şekilde merhametle ve ihtimamla yetiştirilmelerine baktığınız zaman, bütün canlılar dünyasına hükmeden bir “terbiye” fiili de bütün parlaklığıyla karşınızda beliriverir. Madem ki bu fiil vardır ve birdir; öyleyse herşeyi kuşatan bir rubûbiyetin eseridir.

4. Bir annenin fedâkârlığı sınır tanımaz. Yavrusunu korumak için eğer kendisini fedâ etmek gerekiyorsa eder. Bu öyle bir sırdır ki, en canavar bir hayvanı kendi yavrusu karşısında uysallaştırırken, en uysal ve çekingen bir hayvandan da yavrusunu savunma ânında bütün dünyayı karşısına alabilecek kahraman bir muharip çıkarır. Tehlikeyi sezdiği anda yavrularını çalılığın ardına saklayıp düşmanı kendi peşine takarak oradan uzaklaşan anne keklik, bu davranışıyla, “Ne pahasına olursa olsun yavrular korunacak” emrine hayatı pahasına uyan anneler ordusundan bir fert olduğunu gösterir. Aynı anda, her yerde, bütün yavrular üzerinde cereyan eden bu “koruma” fiili ise, bütün yavruları kuşatan bir rahmet ve hafîziyetin ve bütün anneleri birden emri altında tutan bir irade ve kudretin habercisidir.

5. Anne ile yavru doğum ânında tanışırlar. Daha evvel yumurtasının veya karnının içindekini hiçbir anne bilemez. Fakat tanıştıkları anda, bir dakika evvel mevcut olmayan yavru ile anne arasında âdetâ “hiçten” ortaya çıkan bağ, dünyada hiçbir şeyin koparamayacağı kuvvettedir. Her an yeryüzünde böyle nice bağlar kurulur. Yumurtalardan ve rahimlerden çıkan milyonlarca yavru ilk defa gördüğü annesine, milyonlarca anne de ilk defa gördüğü yavrusuna, sanki ezelden gelen bir beraberlikleri varmış gibi bağlanır. Hiçbir saniye yoktur ki, dünyanın karaları ve denizleri, böyle sayısız kucaklaşmalara şahit olmasın. Her yerde, her an görülen bu fiil de madem ki vardır ve tektir; öyleyse rahimlerde olanı bilen ve yeryüzünü mütemadiyen muhabbet ve şefkatle çalkalayıp yoğuran bir Fâil de vardır.

6. Annenin hizmeti karşılıksızdır. Yavrusunu besler, büyütür, yetiştirir; sonra yavrular uçar, gider. Sonra yeni yavrular gelir. Birbiri ardınca gelip giden yavrular uğruna çırpınan, zahmet çeken, tahammülü imkânsız açlıklara katlanan, gerekirse hayatını fedâ eden anne, bütün bunları hiçbir karşılık beklemeden ve görmeden yapar. Bunu yaptıran ise, aşkın da ötesinde bir iştir; çünkü âşık sevdiğinden karşılık ister. Öyleyse, bütün annelerin kalplerini birden tek bir kalp gibi kuşatan ve dolduran, saf ve katıksız bir şefkat var ki, maddî sebepler, “hiçten” ortaya çıkan bu şefkati açıklamaktan âcizdir. Her an, her yerde, bütün annelerde birden eserini gösteren bu şefkat de dünyayı kuşatan bir rahmete sahip tek bir Fâil ister.

BİR KUŞUN yumurtasında proteinlerin ve tüylerin programını bulabilirsiniz—gerçi bunlar da bir fâil ister. Fakat anne kalbindeki şefkat, nükleik asitlerin işi değildir. Oysa açıkça görülüyor ki, başlangıçta mevcut olmayan şey, neticede vardır. Bir yumurta hücresi bir anne olduğu zaman tepeden tırnağa şefkatle dolar. Peki, nereden gelir, nereden akar bu şefkat annenin yüreğine?
“Hiçbir şey yoktan var olmaz” diyenler, bütün canlılar dünyasını kuşatan bir şefkati açıklamak için, hiç yoktan bir “içgüdü” icad ettiler. Fakat dünyanın her köşesinde her an hükmünü sürdüren fiillerdeki birliği göremediler, yahut görmek istemediler. Bu yüzden, ilmi, kudreti, iradesi, hikmeti, rubûbiyeti, hafîziyeti ve rahmeti herşeyi kuşatan tek bir Yaratıcının vasıflarını, anneler sayısınca içgüdülerde aramak zorunda kaldılar. Lâkin hiçbiri de bu “içgüdünün” nasıl birşey olduğunu, nasıl ortaya çıktığını, kime nasıl hüküm geçirdiğini ve nasıl işlediğini açıklayamadı. Çünkü ellerindeki malzeme, tek bir hayvana bir içgüdü yaratmaya yetmedi. Gerçekte onlar birşey icad etmediler; sadece bâtıl inançlarına bir isim takmış oldular. Kendilerini de herşeyi kuşatan bir rahmetten ebediyen mahrum ettiler.
Onlar böylece avunadursunlar. Bacalarımızın üzerinde gagalarını takırdatarak annelerinin dönüşünü kutlayan leylek yavruları, o bacanın altındaki insanın gevezeliğine aldırmadan, kendi âlemini kuşatan bir rahmeti alkışlamaya devam ediyor. Kuş yuvalarındaki çığlıkların balina şarkılarıyla, kedi mırmırlarının kuzu melemeleriyle karıştığı şu günlerde bahar, tıpkı çok sesli bir koro gibi, o rahmeti terennüm ediyor. Sayısız sinelerden oluk oluk fışkıran sütler, tükenmez gayb hazinelerinden dünyaya her an tonlarca rahmet boşaltıyor.
Çünkü Allah, “Rahmetim herşeyi kuşatsın” buyurdu.
Ve bardaktan boşanırcasına yağdı rahmet yeryüzüne.
Dağları ve denizleri kuşattı.
Annelerin kalbinde şefkat, yavruların dilinde şükür çiçekleri açtı.
Her zerresi rahmetle yoğrulan dünya, o şevkle kanat açtı ve uçtu. Işık saçan yıldızlara bedel, her zerresinden şükür çığlıkları saçtı fezaya.
Ve o çığlıkların arasında, Kâinat Yolcusunun Arşta yankılanan sesini yıldızlar ve kehkeşanlar birlikte dinledi:

“Bütün zîhayatların hayatlarıyla gösterdikleri tesbihât-ı hayatiye ve Sânilerine takdim ettikleri fıtrî hediyeler, ey Rabbim, Sana mahsustur. Ben dahi bütün onları tasavvurumla ve imanımla Sana takdim ediyorum.” ALINTIDIR..
 

elmedja

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2007
Mesajlar
264
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Konum
ŞEHZADELER ŞEHRİ MANİSA

berra34

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Eki 2007
Mesajlar
201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
bende Bir Anneyim Annlik Bambaşka Birşey...çok Güzeldi Allaha Emanet Olun
 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Baba Oğul(güzel Bi Hikaye)

Baba Oğul(güzel Bi Hikaye)

Bir adam, karısı ve yaşlı babası. Kadın kayınpederini istememekte, huysuzluk etmekte, evin huzurunu boznaktadır.
Bir gün kocasına:
- Bey... bey.. Bezdim bezdim. Bir gün göremedim. Gençliğim gidiyor. Ya ayrılalım, babanla kal., ya da al babanı al da nereye getirirsen getir beraber kalalım. Yoksa ben gidiyorum.
Adamcağız şaşkınbiraz da sitemli bir vaziyette:
-Ne diyorsun hanım, o babam babam; öldüreyim mi, atayım mı? Kimi var bizden başka bakacak, dese de karısı ısrarda ısdrar ediyordu.
Adam baktı olacak gibi değil babasını dağa bırakmaya karar verdi. Yanına oğlunu da alarak yola koyulurlar. Babasına da:
- Baba, torununla beraber dağa oduna gidiyoruz, istersen sen de gel" der. Baba gelinin dırdırını dinlemektense onlarla beraber ağın yolunu tutar..
yola koyulu dağlara, ormanların içlerine girip bir müddet gittikten sonra, babasına:
- Baba sen burada biraz dinlen. Bizde odun toplayalım, der ve oradan ayrılırlar.
Odun toplamadan, babasını orada bırakarak dönerler.
Yolda oğlu:
- Dedemi almadık baba.
- Dedeni oraya bıraktık. Artık ihtiyarladı orada kalacak.
Torun ısrar eder:
- Dedemi isterim... . En sonunda babasına ne dese desin fayda etmeyceğini anlayan çocuk:
- Baba, sen ihtiyarladığında ben de senin gibi seni getirip dağa mı bırakacağım? der demez adamın aklı başına gelir.
ir. Babasını almaya karar verir İhtiyar, kendisini almak için yoldan geri dönen oğluna:
- Evlâdım, sen beni bırakıp gidemezsin. Çünkü ben babamı bırakmadım. Ölünceye kadar hizmet ettim.
Adam babasını alıp eve getirir.

«Bu dünya etme-bulma dünyası» diye... Sen ne yaparsan sana da onun aynısının yapılacak.
 

ozen72

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
90
Tepki puanı
0
Puanları
0
öylede malesef şimdi yeni nesilde yetişirken yada etraftan etkilenme ile saygı sevgi azalması var. bayramlar kandiller özel günler sadece gezme tatil olarak nitelendiriliyor büyük bir kesimde. Hayırlı evlat hayırlı nesil nasip etsim cümle ümmetine.
 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Letlaklar Ve Bahar

Letlaklar Ve Bahar

aracubuk.jpg

minikkelebek.jpg

[FONT=Geneva, Arial, Helvetica, san-serif, Verdana][FONT=Geneva, Arial, Helvetica, san-serif, Verdana]
baslik.jpg
[/FONT]
[/FONT]
[FONT=Geneva, Arial, Helvetica, san-serif, Verdana][FONT=Geneva, Arial, Helvetica, san-serif, Verdana]
altresimbuyuk.jpg
[/FONT]
[/FONT][FONT=Geneva, Arial, Helvetica, san-serif, Verdana]
Geçen Nisan ayında büyüdüğüm çiftliğe, ailemi ziyarete gittiğimde, yuvamda olmanın huzuruyla çiftliğin içinde geziniyordum. Güney California'nın bol güneşli sabahlarına alışkındım. Sabahın erken saatlerinin serin meltemi burnumu, kulaklarımı ve ellerimi okşuyordu. Babamın kalın ceketi omuzumda gezinirken birden burnuma leylak kokusu geldi. Biraz uzağımdaki leylaklara dönünce tümünün tomurcuklanmış olduğunu farkettim. Hemen o tarafa yürümeye başladım. Mor leylakların tümü de tomurcuktaydı! Çocukken her bahar yaptığım gibi eğilip güzel kokusunu içime çektim. Bahar gelmişti, iliklerime kadar hissettim baharı. Baharın sıcaklığını, güzelliğini ve yenilenme duygusunu beraberimde eve götürdüm. Babam mutfak masasında oturmuş, gazetedeki piyasa haberlerini okuyurdu. "Bahar gelmiş! Leylakların hepsi tomurcukta!" diye müjde verdim. "Leylaklar tomurcukta olsun, olmasın, kış bitmedikçe bahar gelmez." dedi babam. "Havalar daha soğuk yapar." Fakat ben leylakların baharı getirdiğine olan inincımı yitirmeyecek kadar iyimserdim. Birden bir hafta önce annemin bana gönderdiği kartı, onları ziyaret etmeme karar vermemi sağlayan kartı anımsadım. Annem moralimin bozuk olduğunu biliyordu. Kartta koskocaman bir kayanın üzerinde açmış bir çiçek resmi vardı. Çiçekçik içinde bulunduğu koşullara karşı, yaşam savaşı veriyordu. Kartın içinde şunlar yazmıştı : "Kışın ortasında bile, benim içimde bahar var." Annem de altına " Bahar her zaman senin en sevdiğin mevsimdir. Her zaman da içinde bahar vardır." yazmıştı.

Her zaman çok iyimser bir insan olan annemin sözleriydi bunlar. O da kışın ortasında içinde bahar yaşar. Bir seferinde babam, "Yine yağmur yağıyor!" dediğinde, annem yanıt olarak, "Yağmurdan sonra nasıl güzel kokar her yer!" demişti. Canı sıkılmış olan babamsa, "Ama bugün çimleri biçecektim." deyince, annem yanıt olarak, "Yağmura her zaman gerek var. Her yer yemyeşil olacak şimdi," demişti. Babam, "Ama hava raporu bütün gün yağacak diyor." diye yakınınca annem gülümseyerek, "O zaman bizde sinemaya gideriz. Üç çocuk bedava giriyor bu saatte biliyorsun biz de yarı fiyatına göreceğiz filmi," demişti. Bu konuşmalar ben on iki yaşımdayken bir pazar günü öğleden sonra geçmişti. Annem yağmurdan sonra hep gökkuşağının çıktığını söylerdi ve gökkuşağının altında bir çuval altın olduğunu. Onun neşesini ve iyimserliğini her zaman takdir ederdim. Ve bu neşesini ve iyimserliğini paylaşma isteğini. Çocukluğum boyunca ve yetişkin bir insan olduktan sonra ne zaman bir başarı elde etsem, annem bana bir buket leylak verirdi başarımı kutlamak için. Limonların henüz olmadığı ve ne kadar şeker koyarsak koyalım, limonata yapamadığımız zamanlarda, iyi bir arkadaşımız öldüğü, uzun bir aşk ilişkisinin sona erdiği, işlerimizin iyi gidip de daha iyi bir eve taşındığımız gibi günlerde annemden bana her zaman bir buket leylak ve yanında çiçeklerin hoş kokusuna uyacak bir şeyler yazılı notlar alırdım. Bana her zaman, "Bahar senin en sevdiğin mevsimdir." derdi. "Her zaman da içinde bahar vardır." Verdiği leylaklar da sözlerini doğrulardı.

Leylakları görüp. kokularını alınca, evimi ziyaret etmemin neden gerekli olduğunu çok iyi anladım. Üzüntülerimden, yalnızlık duygumdan, içinde bulunduğum melankoliden kurtulmam gerekiyordu. Artık yetişkin bir insan olan kızım kendi evine çıkmıştı. Artık benden millerce uzakta yaşıyordu. Onun adına çok mutluydum, ama onu çok özlüyordum. Kapıyı açıp, güzel kelebeğimi dış dünyaya bıraktığımda, odasını adeta kış rüzgarı doldurmuştu. Bir zamanlar müziğin gürültüsü, kızımın neşeli sesi, parfümünün güzel kokusu (kovboy çizmelerinden de berbat kokusu) gelirdi odasından. O sabah leylakların görüntüsü annemin sözlerini anımsattı bana. İçimde kışı yaşarken, baharın ve leylakların güzelliğini aklıma getirmeliydim. Kızımın boş yatağının üzerinde yirmi yıllık ayılara,bebeklere bakarken artık onun gittiğini kabul etmemeye, yalnızca yeni baharlar yaşamak üzere kendi yaşamına uçtuğunu kabullenmeye karar verdim. Leylaklarla dolu bir yaşama. O gün babama bir kez daha, "Babacığım, leylaklar tomurcukta. Bahar gelmiş." dedim. Bana tuhaf tuhaf bakıp, "Hmm," dedi. Kaşlarını çatınca yüzündeki ifade yumuşadı. "Elbette" dedi. "Bahar gelmiş olabilir.Leylakların hepsi tomurcukta demedin mi zaten?" Ertesi sabah sıkı giyinmek zorunda kaldım. Dışarıda kar yağıyordu. Babam "Ben sana söylememiş miydim?" der gibi bir tonla, "Kar!" dedi. "Kışın bizi terk etmeye pek niyeti yok sanırım." "Bana kıştan söz etme," dedim. "Leylaklar tomurcukta.Bahar geldi." Bahar sen ne güzel mevsimsin! Leylakların güzel kokusu içimizdeki baharı anımsatıyor bizlere.. Hangi mevsimde olduğumuz da çok önemli değil babacığım. İçimdeki bahar hiç bitmiyor benim. Bu yüzden belki de hayatı daha çok sevmeyi öğrenebildim. En kederli zamanlarımda bile, hep baharı bekledim...
Ve o beni hiç yanıltmadı.Hatta bazen sırf benim için erken bile geldiğini düşünüyorum. Ben leylaklı baharlarımı seviyorum.





[FONT=Geneva, Arial, Helvetica, san-serif, Verdana][/FONT][/FONT]​
 

gul tanem

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2007
Mesajlar
776
Tepki puanı
0
Puanları
0
allah razı olsun güzel bir paylaşım
çok üzülüyorum masum çocukları böyle görünce mutluydum ama yine mutsuz olmak için sebep buldum:A:A:A
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt