Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

GÜNLERDEN BİR GÜN KURBAĞA YARIŞI DÜZENLENMİŞ!!! (1 Kullanıcı)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Nikko

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Nis 2007
Mesajlar
370
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
Selâmınaleyküm.

Güzeldi, sağol. İznin olursa bir tane de ben anlatayım kaçak hikâyesi.

On zenci, hapishaneden kaçmayı başarırlar, tel örgüyü, nöbetçileri uzun uğraş sonunda gece vakti kaçmayı başarırlar. Olabildiğince güçleri ile koşarak hapishaneden uzaklaşmaya çalışırlarken boş arazide önlerine ışıklar içerisinde bir yaşlı adam çıkar ve

-Her birinizin bir isteğini gerçekleştireceğim, dileyin benden ne dilerseniz der.

Yanyana duran zenciler sıra ile başlarlar dileklerini söylemeye.
1.zenci-Ben beyaz olmak istiyorum, tekrar o pisliğin içine girmek istemiyorum, tanımazlar beni beyaz olunca.

der, ve dileği gerçekleşir.

2.zenci-O telaş halinde aynı şeyi söyler, başka birşey düşünemiyorlar ki.
O da beyaz olur.

En sondaki zenci başlamış gülmeye, 3.nün dileği gerçekleşir, 4.nün, 5.nin diye giderken en sondaki gülmekten kırılır.

En sondaki zenciye gelince sıra sorulur, ve cevap olarak;

10.zenci-Bunların hepsi siyah olsun, ben beyaz olayım der.
 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Atılan sözler ve Cevpları:)))

Atılan sözler ve Cevpları:)))

Ne kadar güzelsiniz
- Biliyorum... Onun için bu yaşta evliyim
- Pardon yenge

mekan Haydarpaşa:
-pardon saati sorablir miyim?
-şurda kocaman yazıyor göremiyor musun?

Adam kızın oturduğu masaya yaklaşır yanındaki boş sandalyeyi tutar ve dil sürçmek suretiyle..
-Boş musunuz
-Hayır arkayı beşledik gör müyon mu?
-Ben sandalye için sormuştum
-Ben sizi yalnız bırakayım o zaman

Tanışmak isteyen erkek kızın masasında birşey arar gibi yapar.Kültaplasını kaldırır altına bakar vs. aranır da aranır.
sonunda kız dayanamaz ve sorar:
- ne arıyorsunuz siz?
- sizinle tanışmak için güzel bir bahane arıyordum, ama bulamadım
- bunun üzerine benim "aaaaayy çok tatlısınnn" mı demem gerekiyo
- eeööö e tabi olabilir
- defol!!

-Daha önce tanışmış mıydık yavrum?
-Sanmam hayvanat bahçesine gitmeyi sevmem
-Hönk

- Pardon tanışabilir miyiz?
- Sebep?
- eeöö
- eee
- güzelsiniz desem
- bu benim sorunum desem?
- pardon abla

- Tanrım... Sizi daha önce tanımalıydım
- Ben o kadar vakit kaybını göze alamazdım
- Nasıl???
- Naş diyorum kısa ve öz!

- Yalnızmıyız?
- Sorduğun soruyla çelişme
- nası????
- hem çoğul hem yalnız olamayız dimi ama..
- öhmm pardon
- ne o bayım.. zeki mi geldim?

- İlk görüşte aşka inanır mısınız?
- ....
- İnanmıyosanız çıkıp bi daha gelicem de
- ay yesinler sempatik şey
- ehehe
- dövecem ama bak!!

- Merhaba nasılsın
- ???
- Şaşırdın mı?
- ???
- Ben Varol..
- Yokol!!!

Kız köpek gezdirmektedir;
- ehhehe ne sevimli şey... Isırır mı
- Parcalar bile..

- Ne güzel gözleriniz var
- Lens onlar
- eööe olsun yine de güzel
- ha sonuna kadar zorlucam şansımı diyosun.

- sizi birine benzetiyor gibiyim?
- siyah kuşak var bende.... asıl ben seni benzetebilirim
pardon saatiniz var mı acaba?
--yok maalesef...
-bende var...
-iyi güle güle kullan

- pardon saatiniz var mi acaba?
- yok, maalesef.
- aliriz?
- yemezler

-merhaba, saat var mı
-ne?
-saat diyorum.
-eee
-kaç olmuş acaba?
-ne oldu randevun mu var.
-yoo.
-o halde niye soruyorsun?
-merak ettim de
-bi git be!!

- Pardon isminizi öğrenebilir miyim?
- Naapcan
- Kalbime kazıycam, kimse unutturamasın diye
- Ha çok romantiğim diyosun
- Evet...
- Peki embesilliğini gizleyebilecek bi özelliğin var mı?

-Pardon tanışabilir miyiz?
-2 soru sorcam bilirsen tanışırız
1-Cumhurbaşkanımızın adı:
-Erdoğan
-daaaaat
2- ekmek kaç YTL
-YTL mi o ne
-daaaaaaaaat hadi canım hadi seni televoledeki mankenler paklar

- Sigaran ve sen ölesine birbirine benzionuz ki... Ama onu ben yaktım,beni de sen..
- Allala enteresan... Bence de sen ve sigaram benziyosunuz... İkinizi de ayağımın altında ezebilirim



 

Sabrinnisa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2007
Mesajlar
238
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
s.a :) Ya salaklık demeyelim de sorumsuzluk,dikkatsizlik,düşüncesizlik falan diyelim:)Ama sahiden komik!Allah(c.c.) o durumlara düşmekten korusun bizleri...
 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
ben ne çok sevdim seni ve ne çok kaybettim

ben ne çok sevdim seni ve ne çok kaybettim

ne günler geçirmişiz değilmi ne çok sevmişiz birbirimizi ve ne çok kaybetmişiz
ne sancılarımız olmuş ne çok kavgalarımız
ve ne çok kavgalar sonrası barış çığlıklarımız
Çok ortak sevdiğimiz şarkılar vardı şarkılardan fal tutardık
güzel olunca sözleri sevinir
iğneleyeci oluncada latifeler yapardık birbirimize
Biz ne çok sevdik birbirimizi ve ne çok kavuşamadık
Akşam saatleri sıkıldıkmı giderdik üsküdar sahille
birer çay söyler sen aldığın çayı soğutur geri gönderirdin
sonra omzuma dayanır kız kulesini izlerdin
ne hayallerimiz vardı
dün kaybettiğimiz yarına taşıyamadığımız
oysa tüm hayallerimiz yarında asılı kaldı
yarınımı kaybettim yarınını kaybettin
uyandığım zaman sabahları
mahmur bakışlı hatun yoktu artık
ne çok ağır geliyor sabahları sensiz uyanmak
sensizliğinle sohbet etmek
Artık uyumuyorum geceleri
sabahları sensiz uyanmamak için
uyandığımda karanlık oluyor içimden biraz daha aydınlık
Oysa ne çok sevmişiz biz birbirimizi ve ne çok kavuşamamışız
Seninle aç kalmayı bile özledim
sen bizlmezsin çok kez kandırdım seni
ben gelmeden yemiştim meleğim bunlarda senin için
senin için güzel gözlüm
izlerken doyuyordum seni
küçük evimizde tek gözlü odamızda
bir karışlık televizyonumuzu izlerken
doyamadım sana ben doyamadan çektin gittin
doyamadım gözlerine
boşuna söylemiyordum sana
(mühür gözlüm seni elden sakınırım kıskanırım)
mühürledi gözlerin yüreğimi
yoksun artık
ne çok sevmişim seni ve ne çok kaybetmişim
beni vursaydın
zehirleseydin
tutp denize atsaydın
anlayacağın öldürseydin beni
beni sensiz koyup gitmeseydin
çok sevdim seni
ve çok kaybettim
kavuşamadık hiç bir zaman
ama bu son kaybedişimdi
ve son sefer kendimden geçişimdi
hoşkal

--
Ellerimle tutuyorum artık hayatı...
Yakalamaya çalışıyorum, zindan ettiğim zamanı..
Artık herşey farklı olacak.. Eski ben'le karşı karşıyasın.. İster ağla, ister sevin;
Sana inat yaşayacağım bu hayatı.......
 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
evet doğru dur değiştirm ben en iyisi daha güzel olkur uyardığın için tşk.
 

serife07

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Kas 2006
Mesajlar
446
Tepki puanı
0
Puanları
0
paylaşım için teşekkürler.... hoş olmuş....a.e.o.
 

EBRARNISA

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Ağu 2007
Mesajlar
528
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Selamün Aleyküm .çok Ilginç şeylerdi Allah Razi Olsun.
 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
inş.uyaracak bişi buluruz hata aramaya başlıyalım şimdiden:))
 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Güzel Bir Tevazu Örneği...

Güzel Bir Tevazu Örneği...

Bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli'nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergâhlar ayni zamanda aşevi işlevi görüyordu. Durumu Hacı Bektaş Veli'ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli 'helal değildir' diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve ayni durumu Mevlana'ya anlatır .Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder.
Adam ayni şeyi Hacı Bektaş Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar.

Mevlana şöyle der:

"Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir."

Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş dergâhı'na gider ve Hacı Bektaş Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş Veli'ye sorar.

Hacı Bektaş Veli de şöyle der:

"Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir."

 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Allah cümlemizden razı olsun gözümüze çarparsa söylerim inş.tekrar tşk.ettim
 

serife07

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Kas 2006
Mesajlar
446
Tepki puanı
0
Puanları
0
emeğine sağlık... çok hoş ve anlamlı bir hikaye idi. paylaşım için teşekkürler...a.e.o
 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
UMUT...güzel bi hikaye

UMUT...güzel bi hikaye

UMUT...
Pers Sultani iki adami olume mahkum etmis.
Sultan'in atini ne kadar sevdigini bilen mahkumlardan bir tanesi hayatini bagislarsa bir yil icinde ata ucmayi ogretebilecegini soylemis. Kendini dunyadaki tek ucan ata binerken hayal eden Sultan bunu kabul etmis..
Diger mahkum inanmayan gozlerle arkadasina bakmis ve
"Atlarin ucamadigini biliyorsun. Nasil olup da boyle delice bir fikirle cikabildin ortaya..? Yalnizca kacinilmazi geciktiriyorsun o kadar."
" Pek degil " demis birinci mahkum.
" Kendime dort ozgurluk sansi veriyorum.


Birincisi : Sultan bu yil olebilir.
Ikincisi : Ben olebilirim.
Ucuncusu : At olebilir...
Dorduncusu... " Belki ata ucmayi ogretebilirim.".! "

UMUTLARIMIZIN HIC TUKENMEMESI DILEGIYLE......
 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Telefondaki Ses...çok Güzel Bi Hikaye Okumanizi Tavsiye Ederim

Telefondaki Ses...çok Güzel Bi Hikaye Okumanizi Tavsiye Ederim

David o gün çok yoğundu, seçim kampanyaları devam ediyordu.
Aceleyle çevirdiği telefonda karşısına çıkan şarkı gibi bir sesle
karşılaşınca şaşırdı. Özür dileyip kapattı. Ama o hoş ses aklından
çıkmıyordu.



Ertesi gün sabah erkenden o numarayı aradı. Telefon çalarken kalbi
çok hızlı çarpıyordu. Evet karşısında yine o tatlı ses vardı.
Kendisini tanıttı. Konuşmaya başladılar. Konuştukça kızdan dahada
etkileniyordu.



Günler geçti. Hergün onunla konuşuyordu, onun sesini duymadan güne
başlayamıyordu. Kızgın olduğunda sakinleştiriyor, üzgünken
neşelendiriyor, monoton günlerde yeni heyecanlar aşılıyordu. O soğuk
kış günleri bu sıcacık sesle ısınmış ve bahar gelmişti.



Bu arada seçim kampanyalarıda çetin bir şekilde devam ediyordu.
Aklından ve kalbinden çıkaramadığı o kızla evlenmeliyim diye düşünmeye
başladı. Bu kampanyası içinde olumlu olurdu. Danışmanı başının etini
yiyordu.



- "Evlenirsen, ratingin 10 puan artar" diye...



Şu ana kadar bu konuyu pek ciddi düşünmemeşti. Neden olmasın dedi
ve hızla telefonu çevirdi. Hiç nefes almadan evlenmek istediğini
söyledi, kampanyasını anlattı, hayallerinden bahsetti, seçimden sonra
karayiplerde bir balayından bile bahsetti. Onun çoşkusu genç kızada
geçmişti. Ama bir anda sessizleşti ve mırıltılı bir sesle :



- "Henüz beni görmediniz, ya beğenmezseniz." dedi.



David "Bu kadar güzel bir sesin ve kalbin sahibi çirkin olamaz
herhalde" dedi.



Bu arada eski neşesini ve çoşkusunu kaybetmişti. O zaman yarın
buluşalım dedi. Buluşacakları yeri konuştular.



Ertesi gün David heyecanla buluşacakları yere geldi. Biraz sonra
uzaktan yanında köpeği ile güzel bir kız geliyordu. Acaba o mu diye
düşündü. Ama parkın o kısmındaki tek kişi olmasına rağmen ona
bakmıyordu. Uzaklara çok uzaklara bakıyordu. Sanırım o değil dedi.
Kızın gözlerinde güneş gözlükleri vardı. Kızın gözlerinin ne renk
olduğunu düşünmeden edemedi.



Kız David ile telefondaki meleğin buluşacağı havuzun yanına kadar
geldi. Oda ne elinde bir beyaz baston vardı. David şaşkınlıkla ona
bakakaldı. Bu o telefonlarda konuştuğu meleğiydi. Ama o kördü. Ne
yapmalıyım diye düşündü. Kaçıp gitmeli mi? Herşeye rağmen elini tutup
konuşmalı ve onunla evlenmeli miydi? David yutkundu ve birkaç adım
atıp, kızın yanından geçip sessizce gitti. Parkın dışına çıktığında
son birkez dönüp kıza baktı. Kız hala uzaklara doğru bakıyor,
köpeğiyle konuşuyor ve David'i bekliyordu.



David günlerce, onu bekleyen kızın hayalini unutamadı. Sürekli
doğruyu yaptığına kendini inandırmaya çalışıyordu. Bazen eli telefona
gidiyor, o gün işim çıktı gelemedim deyip, yine herşeye yeniden
başlamayı düşünüyordu.



Günler geçti ve seçimler sonuçlandı. David seçimleri kaybetti. New
Jersey valisi olamamıştı. Yine avukatlığa devam etmeye başladı. Noel
hazırlılarının devam ettiği o öğlen, sekreteri içeri girerek, davanın
25 dk sonra olacağını hatırlattı. Hızla hazırlandı. Çantasını alıp
adliyeye gitti. Yerine geçti oturdu. Önemli bir tecavüz davası
görülüyordu ve sanığı David savunacaktı, işi zordu. Biraz sonra karşı
taraf ve hakimde yerlerini almıştı. David ilk tanığa sorusunu sordu.
Moralinin bozulmaması için karşı tarafın avukatına dönüp bakmamıştı
bile. 2.tanık ile ilgili notlarına bakarken, yüksek topuklu bir
ayakkabı sesi duydu. Karşı tarafın avukatı tanığın yanına gidiyordu.
Avukat konuşmaya başladı. Bu ses çok sert, acımasız ama bir o kadarda
tanıdık geldi.



Başını kaldırdı daha bir dikkatle baktı. O sırada saçlarını
sımsıkı topuz yapmış, menekşe gözlü, dudakları bir çizgi gibi kapalı
avukatla gözgöze geldi. İşte o anda gözlerinde birden başka bir
görüntü canlandı. Çağlayan gibi omuzlarından aşağı sarkan sarı saçlar,
heran gülmeye hazır yürek şeklinde dudaklar, melek gibi bir yüz ve
güzel bir vücut. Bu o parktaki kız olabilir miydi..?



Yoksa halisülasyonlar mı görmeye başlamıştı. 2 saat sonra dava
bittiğinde hiç bir şey hatırlamıyordu.



Yanından hızla geçen avukatın peşinden koşup bahçede yakaladı. Tam
ağzını açıp konuşacaktı ki. O menekşe göze ta gözbebeklerinin içine
kadar sımsıcak bir şekilde baktı; o çizgi halindeki dudaklar güller
gibi açarak gülümsedi ve şarkı gibi melodik bir ses duyuldu.



- "Merhaba o gün parkta sana şaka yapmak istemiştim.. Herşeye
rağmen beni isteseydin, cesurca yanıma gelip bana telefondaki meleğim
demiş olsaydın. Ya da 1-2 saniye daha bekleyebilseydin. Sana evet
demek için gelmiştim. Oysa sen kendi kalbini sınavdan geçirdin ve
başarısız oldun. Bu arada, sürekli aradığın... ya da parktaki günden
sonra hiç aramadığın telefon, ofisimdeki direkt telefondu."



Ve telefondaki melek yürüyüp gitti...
 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Kitap..güzel Bi Hikaye

Kitap..güzel Bi Hikaye

Sıradan bir gün daha başlıyordu. Herşey hazırdı. Dalışa geçecek ve bu dünyayı incelemeye devam edecekti. Paletlerini giyindi, deniz gözlüğünü taktı, hava tüpünü de sırtına geçirdikten sonra kendini suya bıraktı.

Bu dünya başka bir dünyaydı onun için, hiçbir insan yok. Kendini deniz hayvanlarıyla bir hissediyordu. Biraz derinlere indi. Her yer ışıl ışıl parlıyordu. Güneşin ışınları denizi adeta yalıyordu.

Daha sonra yüzeye doğru yüzdü. Denizin bir metre altında yüzüyordu. Herşey ne kadar güzeldi. Kendini suyun yüzüne çıkarınca başka bir farklı dünyada hissetti kendisini. Evet, iki dünya arasında hayatı sürüyordu. Bu iki farklı dünyada yaşamayı seviyordu. Teknesine doğru baktı, biraz fazla açılmıştı. Su üstünde iki dakika durduktan sonra tekrar denize daldı. Teknesine doğru yüzmeye başladı.

Denizin altında yüzen balıklar, taşın altında bulunan yengeçler, yunuslar, kara ve su kaplumbağaları, hepsi iki dünyanın farklı yaratıklarıydı. Bir hayvan, kara hayvanı mı yoksa deniz hayvvanı mı olduğunu nereden biliyordu acaba. Konuşacak bir dilleri olmasa bile, bütün bu harikaları anlayabiliyorlar mıydı.

Suyun altında yüzerken, biran kendini daha yoğun bir yerde hissetti. Bir farklılık olduğunu anlamıştı adam. Tekrar geri dönerek yüzmeye başladı. Yine eski ortamında buldu kendini. "Denizde iki ortam nasıl olabilir" diye düşündü. Denizin yoğunluklarının farklı olduğu yerin tam ortasında durdu. Yüzeye doğru tekrar çıktı.

Dalgıç, teknesine yüzdü. Dümenini, kendisine farklı gelen, yoğunluğunun farklı olduğunu hissettiği yere kırdı. Oraya geldiğinde denizi bir güzel incelemeye başladı. Kendi gördüğünü, belki normal bir insan, yani bu dünyayı iyi tanımayan bir insan göremezdi. O alana baktığında denizin renginin, sanki arasına gizli, görünmeyen bir cam sokulmuş gibi, birdenbire farklılaştığını anladı. Bu farklılığı daha iyi anlayabilmek, bitmek bilmeyen öğrenme isteğini tatmin etmek için tekrar denize daldı. Su üstünde, kendisinin keşfettiği alana doğru yüzdü. Gerçektende burada, bir anormallik vardı.

Denizin suyunun rengi, belki de kendisinden başka hiçbir kimsenin göremeyeceği bir durumdu bu, aniden farklılaşıyordu. Bu sefer deniz gözlüğünü ve tüpünü yanına almamıştı. Çünkü bu seferki dalışının asıl amacı deniz diyarını incelemek değil, iki dünyayı birbirinden ayıran bu sınırdaki farklılığı anlayabilmekti.

Dalgıç, dudaklarını, daha koyu olarak gördüğü suya değdirdi. Diliyle dudaklarını sıvazladı. Evet, su tuzlu suydu. Daha sonra dudaklarını, daha açık ördüğü suya değdirdi. Bu seferki su tatlı suydu. Kaptan, denizlerle ilgili müthiş bir şey keşfettiğini anladı o an. Bu alanda tatlı su ile tuzlu su birbirine karışmıyordu. Bugün onun için çok güzel bir gündü. Keşfettiği bu alanı beynine iyice kazıdı; çünkü burayı unutmaması gerekiyordu, keşfinin kanıtlanmasında iyi bir örnek olacaktı.

Teknesine çıktı. Kendisinin bulunduğu yere yakın olan bir arkadaşına doğru yol aldı.

Kaptanın arkadaşı, evinde yemek hazırlıyordu. Yalnız bir insandı. Bütün ev işleriyle kendisi uğraşırdı onun için. Yemeğini hazırladıktan sonra küçük bir masada yemeye başladı. Bu sıralarda kapının zili çalındı. Kapıyı açtığında karşısında kaptanı gördü. Daha yeni dalış yaptığını anlamıştı; çünkü her nedense kurulanmamıştı.

"Nedir bu halin kaptan, neden kurulanmadın?"

"Bırak kurulanmayı, bugün çok özel bir gün."

"Sofra hazır, gel ilk önce bir güzel karnımızı doyuralım, daha sonra bugünün neden güzel bir gün olduğunu konuşuruz."

Kaptan üstüne baktı: "İzin verirsen şu üstümü bir değişeyim."

"Tabi canım. Ben de bir tabak daha koyayım sofraya."

Kaptan ıslak elbiseleri üzerinden çıkartarak kuruları giyindi. Heyecanla sofraya yaklaştı. Arkadaşı onu görünce: "Gel sofraya, biraz yiyelim. Dalıştan geliyorsun, acıkmışsındır."

"Canım hiç yemek istemiyor. Biliyormusun bugün daldığım zaman denizlerle ilgili bir şey keşfettim."

"Neymiş o keşfettiğin şey."

"Yüzerken bir alandaki farklı renkteki deniz sularını gördüm. Bunları incelediğimde denizin tatlı suyu ile tuzlu suyunun birbiriyle karışmadığını buldum."

Kaptanın arkadaşı bu sözleri duyunca gülmeye başladı.

"Neden gülüyorsun."

"Neden güleceğim. Bunu sen keşfetmedinki. Ben zaten bunu biliyordum."

Kaptan şaşkınlaştı:

"Nasıl olur, bunu ilk ben keşfettim, hem sen dalmıyorsun bile."

"Tamam dalmıyorum. Zaten bunu dalarak öğrenmedim. Bir kitaptan okudum."

"Nasıl olur. O kitap sende mi?"

"Evet bende."

"Görmek istiyorum. Lütfen göster bana."

Kaptanın arkadaşı, kitaplığına gidip yeşil renkli bir kitap aldı. Bir sayfayı açtı ve kaptana gösterdi.

"Evet" dedi kaptan, "gerçektende bu biliniyormuş. Bu kitabı hangi denizci yazdı?"

Kaptan bu kitabı kimin yazdığını anlayabilmek amacıyla ön ve arka kapağı kontrol etti. Fakat bir bilgiye rastlayamadı. Arkadaşı ise kaptana bakıyor, kendini gülmekten alamıyordu.

"Boşuna araştırma" dedi, "Bu kitap Allah'ın kitabıdır."
 

gul tanem

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2007
Mesajlar
776
Tepki puanı
0
Puanları
0
yaşa kardeşim yaşa hayat yaşanmak için vardır şu üç günlük dünyada başkaları için üzülmeye değmez haketmiyorlar çünkü
şiirde çok güzelmiş emeğine sağlık
 

eminn_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
380
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
:)aynne öle Kardeşim Cevabin Içn Bende Tşk.ederim
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt