Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Farzet ki öldün... (1 Kullanıcı)

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,599
Tepki puanı
965
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).

Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)!
Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin).
Sonra yardım olunmazsınız.
39/ZUMER
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
yolcu.jpg


Sen yolcu..
Bu yalan dünya hancıdır..
Öyle bir gün var ki, yürekte sancıdır..
Yer gök bir olupta hesap sorulunca.. En sevdiğin senden davacıdır..
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
9901.jpg


En son ölüm gelir yinede erken deriz..


 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Ya Sırattan Düşersen...

Şiddetli korku ve zayıf bedeninle Sırat köp*rüsünün üzerinden geçişini düşün! Eğer ga*zaba uğramış ve affedil*memişsen, birden bire ayağının Sırattan kaydığını görür*sün. Eğer ALLAH seni affetmezse, ayağının Sırattan kayacağı anki hâlini düşün! O anda kendi kendine, “Ebediyyen mahvolup gittim!” dersin. “İşte korkup endişe ettiğim ba*şıma geldi.” dersin. Aklın uçar. Sonra diğer ayağın da kayar. Baş aşağı düşersin. Ayakların Sırattan kesilmiştir. De*mir kan*caların deri ve etlerine saplanmasından başka bir şey his*setmezsin. Bunlarla ateşe doğru çekilirsin. Ateş üzerine hücum eder.

Cehennem, Mevlâsının gazabından dolayı öfkesi ka*barmış bir hâldedir. Ateş seni çektik*çe sen Sırattan aşağıya doğru uçarsın. Ateşin hararetini hissettiğin anda, “Mahv oldum!” “Helak oldum!” diye feryat edersin. Pişmanlık ve teessüf bütün kalbini kaplamıştır. Daha öl*meden önce ve dünyadayken Aziz ve Celil olan ALLAH’ı razı etmeyi, hoşlan*madığı her şeyden de el çekmeyi ve böylece seni affetme*sini boş yere temenni edersin.

Nihayet sen ateşin ortasına varınca, alevleriyle üzerine tamamen kapanır. Yüreğinin hasret ve pişmanlık ateşi do*ruk noktaya ulaş*mıştır. Sen cenemme atıldığın anda şişer*sin. Sen yüzükoyun Cehenneme yuvarlanıp feryat ve figan ederken Aziz ve Celil olan ALLAH Ce*henneme “Doldun mu?” diye seslenir. Sen hem Cenab-ı Hakk’ın seslenişini, hem de Cehennemin şu cevabını işitirsin: “Daha var mı?” (Kaf Sû*resi: 30) Sen ateşin içinde iken, alevleri vücudunu sararken ve yaraları bedeni*ni kaplarken Yüce ALLAH:

“Boş yerin var mı?” der. Sonra çok geçme*den vücudun akar, etlerin dökülür, sadece kemiklerin kalır. Sonra ateş içine salıverilir. Orada ne varsa hepsini yer bitirir. Sen fer*yat edip ateş de ciğerlerinin içine girerken, o ciğer*lerinin hâlini düşün! Sen ağlayıp pişmanlığını haykırdığın hâlde bile artık sana acınmaz. Bir daha günaha dönmeyeceğim diye söz versen bile artık tevben kabul edilmez ve feryadına cevap verilmez.
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
Boş oturmayınız. Çünkü ölüm peşiMizdedir.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,599
Tepki puanı
965
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Ölüm meleği bir anda karşımıza çıkarda emaneti almaya geldim derse hazırmıyız?
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
mezar+tasi.gif


"Sadece birini okudum.
Ama, dört kitapta yeri var ;
İnsan ölümlü !"
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,599
Tepki puanı
965
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Hergün sabah kalktığımda ölüm var diyebilirmiyiz?
Ölümünde son olmadığını ve sevgiliye giden yol olduğunu idrak edebilirmiyiz?
Sevgiliye götüren ölümü sevebilirmiyiz?
Bütün bunlara evet diyorsan kalbinde ALLAH c.c. sevgisi yeşermiştir.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,599
Tepki puanı
965
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
imagesCA7BZH78.jpg



Ölüm Ansızın çıksa gelse!

Aklınızda yokken ansızın çıkagelen…

“Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar?” (Enbiya Suresi, 34)
“...Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gerçekten bu, Allah'a göre kolaydır.” (Fatır; 11)

Bugün her şey yolunda; yine sabah kalkıyorsunuz, kahvaltınızı yapıp işinize doğru yol alıyorsunuz. Geçtiğiniz sokaklarda, caddelerde, odaklandığınız tek şey işiniz, aileniz ya da dünyalık herhangi bir probleminiz.

Fakat o da ne? Aklınıza gelmeyen bir şey var ya da sadece başınıza geldiğini görünce aklınıza gelen, unutmaya hep hazır olduğunuz şey… Ölüm!
Duymak istemezsiniz soğuk gelir adı. Birileri ölümden bahsedince tadı kaçar neşenizin, hatta kapatırsınız konuyu hemen. Duymak istemezsiniz, çünkü bilirsiniz ki o bir gerçek ve ne zaman nerede yakalayacağı belli olmayan bir gerçek. Tadınızı kaçıran, neşenizi bozan, size ait olan malı mülkü terk etmenize sebep olan şeydir o ve sevdiklerinize, hiç ayrılmak istemediklerinize veda etmek zorunda bırakan şey yine odur…

Şunu da bilirsiniz aslında, o bir gerçek ve herkese uğrayacak, alıp götürecek. Belki de neşemizi kaçıran onun soğuk oluşu değil, bizim hazırlıksız oluşumuzdur. Tıpkı vakitsiz gelen bir misafire, darmadağın yakalanan bir evin toparlanmaya vakti olmadığı gibi!

Düşünmüyoruz ama düşünmek istemiyoruz ısrarla. Ölümden kaçışın, kurtuluş olmadığını bile bile. Nefsimize ağır geliyor onunla barışık yaşamak, onu düşünmek bir yana, aklımızın ucundan bile geçirmeyecek kadar kapalı kapılarımız. En büyük ibret oluşu bile yetmiyor ibret almaya.

Ardımıza baktığımızda, bir zamanlar dünyaya gelen herkesin, Allah dostlarının, peygamberlerin bile ölüme sırt çeviremediği düşünmeye sevk etmiyor bizleri.

Kimler gelip geçti bu dünyadan hiçbiri buraya ait değildi. Bir gün geldi, her biri, her şeylerini burada bırakarak Hakk’a yürüdü günahlarıyla, sevaplarıyla! Bizim farkımız nedir ki ölümsüz gibi yaşıyoruz?

Ölümü unutmak öldürüyor kalplerimizi…

“Benim yaşayacak daha çoook vaktim var” diyenler var, harıl harıl yarına plan program yapanlar var. Dünyaya sımsıkı tutunan ama ölümün o bağı bir gün koparacağını ebediyen unutanlar var…

Çare değil ki unutmak ve unutmak ertelemiyor ölümü. Çekip almıyor onu başımızdan ya da bir zaman farkı vermiyor bize. Unutmak sadece oyalıyor, ölüme hazırlanmak için geçirmemiz gereken vakitleri harcıyor.

Unutmak öldürmüyor ölümü, ölümü unutmak öldürüyor kalplerimizi!

Şimdi kapayın gözlerinizi ve farz edin ki birisi karşınıza dikildi ve size yarın öleceğinizi söyledi, tüm ısrarlarınıza rağmen, bunun bir şaka olmadığını ve yarın sevdiklerinize, dünyaya son kez bakacağınızı haber verip gitti. Ne yapardınız?...

Eliniz ayağınız titrer, başınız döner, gözlerinizin feri kaçardı değil mi? Ne yapacağınızı şaşırmış halde sağa sola savrulurdunuz…

Aileniz bir yanda, sevdikleriniz bir yanda, uygulayıp uygulamayacağınız belli olmayan geleceğe dair planlarınız bir yanda! Ne olacak şimdi? Vaktin dolmasına az kaldı eyvah!

Ne yapardınız? Bir düşünün...

Oturup hüngür hüngür ağlardınız değil mi? Çok ağır gelirdi vaktinizin bir gün gibi kısa bir süre sonra dolacağı. Oysa daha yapılacak çok işiniz vardı ama şimdi hepsi boş. Bankada biriktirdiğiniz paranız biraz daha yaşamanızı sağlayamıyor, oysa canınızı dişinize takmış var gücünüzle para biriktirmiştiniz. Hatta onun için sabah uykularınızdan hızla uyanmış koşa koşa işinize gitmiştiniz. Ama bunu, sabah namazı için hiç yapmamıştınız.

Oysa şimdi, rahat bir hayat için istiflediğiniz paranız, felaketiniz gibi gözüküyor. Üstelik sizin harcamanıza zamanınız da kalmadı, başkalarına nasipmiş demek ki, sizi kurtarmayan paranız!

Ne yapardınız? Bir düşünün…

Dünyalık elemlerinizi unutur, yapabileceklerinizi yapmaya çalışırdınız. Helallik almanız gereken insanların bir listesini hazırlardınız, belki de tek tek arayıp helallik almak isterdiniz, bir an önce öyle değil mi? Fakat gıybetini ettiğiniz tonlarca insan vardır, nereden bulacaksınız şimdi onları?...

Hakkına girdiğiniz insanlar vardı; kapısını çalıp hal hatır sormadığınız komşunuz, bir kap sıcak çorbası olmayan dindaşınız, hastayken kapısına gidip teselli etmediğiniz ahbabınız, dünyanın herhangi bir köşesinde, üstüne dökülen bombalarla can verirken, el açıp kurtulması için dua etmediğiniz Müslüman kardeşiniz!...

Ne olacak şimdi, hepsinin hesabı sorulursa ne olacak haliniz? Bunları düşünmek için ölümden haber mi almanız gerekirdi. Ama artık çok geç!...

Ne yapardınız? Bir düşünün...
Hakkına girdiklerinize ulaşamayacağınızı anlayınca, gözünüz duvarda asılı kalmış ilahi kitaba mı takılırdı? Hani Kuran’dı onun adı, bugüne kadar sadece Ramazan aylarında açıp bakardınız, diğer günler aklınıza bile gelmezdi açıp okumak. Oysa O, size Yaratan’dan gelen ilahi bir fermandı, hayat kitabıydı.

Hiç merak etmediniz mi içinde neler yazıyor? Sizden ne istiyor? Bugün kaçamadığınız ölümden nasıl bahsediyor diye...


Hiç mi aklınıza gelmedi?

Şimdi merak ediyorsunuz değil mi? Koşa koşa gidip abdest alıyor ve okumaya başlıyorsunuz. Acaba bugüne kadar kaç kere baştan sona okumuştunuz ve hangi halinizi Kur’an’a göre tertiplemiştiniz? Yine yere eğiliyor başınız, acaba şimdi Kuran şefaatçi olur mu size? Siz O’nu duvara süs yapmıştınız, gönlünüze ve hayatınıza değil!
Eyvahlar olsun!

Ne yapardınız? Bir düşünün...
Kuran’ı okurken, bu defa gözlerinize seccadeniz ve onun üstündeki tespihinize ilişir. Kaza namazlarınızı kılmak gelir aklınıza, oysa çok zor, onca birikmiş namazı bir günde kaza etmek.
Şimdiye kadar neredeydiniz ki?...

Oysa namazınız en büyük teselliniz olmalıydı ama siz onu da terk etmiştiniz. Hâlbuki sorguya çekileceğiniz ilk konuydu, bugün yarın derken, çığ gibi oldu kazaya kalan namazlarınız! Birkaç rekâtta olsa kılmak istiyorsunuz ve daha ilk Fatiha’da ağlıyorsunuz. Çünkü öleceğinizi biliyorsunuz! Her rükûda, her secdede gözyaşlarınız damlıyor seccadenin üzerine.

Öyle ihtiyacınız var ki şimdi Fatihalara, secdelere, namazların ardındaki dualara. Artık çok geç değimli?...

Ne yapardınız? Bir düşünün...
Namazın ardından ellerinizi açıp dua edersiniz Allah’a, öyle kızarsınız ki kendinize, ağlamayı, hem de yüreğinizi parçalayacak kadar ağlamayı hak ettiğinizi düşünüyorsunuz. Çünkü hayatınızda ilk defa ellerinizi böylesine gönülden ve bin bir pişmanlıkla açıyorsunuz Allah’a. O’na ne kadar muhtaç olduğunuzu yeni mi hatırlıyorsunuz, yeni mi tövbe ediyorsunuz biriken günahlarınıza!
Artık çok geç değimli?...

Ne yapardınız? Bir düşünün...
Hiç bu kadar uzun kalmamıştınız seccade üzerinde, sadece mübarek aylarda ve gecelerde kıldığınız birkaç rekât namazda bile, duanızı kısacık tutar ve hemen kalkıp dünyanıza geri dönerdiniz.

Hiç dua etmezdiniz, Allah’ın sizi affetmesi için.
Hiç dua etmezdiniz, uyuyan kalbinizin uyanması için.
Hiç dua etmezdiniz, hesap gününde Allah’ın rahmetinden faydalanmak için.
Hiç dua etmezdiniz, ölümün sizi hazırlıklı yakalaması için.
Hiç dua etmezdiniz, son nefesinizde şeytandan Allah’a sığınmak için ve hiç dua etmezdiniz, ölmeden evvel ölmek için!
Şimdi çok geç değil mi?...

Ne yapardınız? Bir düşünün...
İbadetleriniz hep yarım yamalak, pişmanlıklarınız hep yarım yarım, dualarınız hep eksik, ruh âleminiz hep yamalı.
Ne yapacaksınız şimdi?...

Efendimiz (sav) gelir aklınıza…

Peygamber Efendimiz (sallAllahu aleyhi vesellem) gelir aklınıza, gözleriniz parlar. Hasta bir insanın ilaç bulması gibi, çölde kalmış birinin suya kavuşması gibi. Tespihi alırsınız elinize, Salâvat çekmeye başlarsınız, öyle ya Allah’a giden yol, O Kutlu’dan geçer ve O şefaat etmeden cennete giremezsiniz. Peki ya nasıl tanıyacak sizi, abdest azalarınızdan ve salâvatlarınızdan mı?

Eyvah onlar da mı yok!
Her şeyin hesabını yaptınız da iki günlük dünyada, sonsuz olan hayat için neden hesap yapmadınız? Siz ölümsüz müydünüz, öyle mi sandınız kendinizi? Şimdi sizi nasıl tanıyacak peygamberimiz? O’na getirdiğiniz Salâtü selamlar o kadar az ki, yeniden ağlamaya başlıyorsunuz, geç kaldığınızı anlıyorsunuz.

Ne yapardınız? Bir düşünün...
Öyle pişmansınız ki, gönlünüzde iman, dilinizde Kuran, tavırlarınızda Peygamberimizi andıran hal olmalıydı. Çünkü siz Müslümansınız.
İbadetleriniz tam olmalıydı, nafile ibadetlere de yar açmış olmalıydınız hayatınızda, çünkü siz Müslümansınız.

Her gün Kuran okumalı, Allah’ın rahmetine sığınmalıydınız, çünkü siz Müslümansınız.
Dualarınız yüreğinizden kopmalı ve gözyaşlarınızla birleşmeliydi, çünkü siz Müslümansınız.
İmanınızı kuvvetlendirmeli, bol bol Salâvat getirmeliydiniz Efendimize, çünkü siz Müslümansınız.

Nerde bir gönlü kırık, bir yaralı varsa imdadına koşup yarasını sarmalıydınız. Sıcak bir tas çorba uzatmalıydınız yemeksiz evlere, çünkü siz Müslümansınız.

Allah’a layık kul, Efendimize layık ümmet olmalıydınız, çünkü siz Müslümansınız.

Harama kapalı olmalıydı kapılarınız, dininizi yaymalı, kibirden gururdan uzak durmalıydınız, çünkü siz Müslümansınız!

Ölüm sizi öldürmeden ölmeliydiniz, nefsinizi ve şeytanınızı öldürmeliydiniz, çünkü siz Müslümansınız

Şimdi açın gözlerinizi…

Şimdi açın gözlerinizi, korkmayın, kimse yarın öleceğinizi söylemedi. Ama bilemiyorsunuz ölümün sizi ne zaman ziyaret edeceğini. O size sürpriz yapmadan, en iyisi onu kabullenerek ve hazırlanarak geçirmelisiniz hayatınızı. Belki de daha çok uzun seneler vaktiniz var ama bu, ölüm gerçeğini unutturmamalı size.

Er ya da geç, bugün ya da yarın kapınızı çalmayacak mı? Ve o kapınızı çalınca, vaktiniz dolmayacak mı? Kabre konmayacak mısınız? Hakk’a doğru yürümeyecek misiniz?

Ne mutlu size, henüz toprağın altında değilsiniz ve hala vaktiniz var; tövbe etmek için, derlenip toparlanmak için. Yarın hesap gününde sorulacak vazifelerinizi ertelemiştiniz ya, şimdi onları telafi etmek için…

Şükredin Allah’a, hala yaşadığınız için ve tövbe kapıları henüz size kapanmadığı için.

İbadetlerinize dört elle sarılın, namazlarınızda ağlayın, Kuranı Kerim’i okurken kendinizden geçin, gidin akrabalarınızı, arkadaşlarınızı, hastaları ziyaret edin. Allah için alın, Allah için verin, en sevdiğiniz eşyanızı, paranızı, malınızı…

Eşinize ve çocuklarınıza sımsıkı sarılın, onları Allah için sevdiğinizi hissettirin. Korkmayın hala hayattasınız, Allah için yaşayın, her adımınızda O’nun rızası olsun. Böylece, ölüm sizden korksun.

Şimdi yaşamaya devam edin ama sanki ertesi gün ölecekmiş gibi olsun yaşadığınız her an. “Kolay gelsin” demek var ama zaten kolay gelir ölüm bile, Allah’la olduktan sonra.

En büyük ibret, ibret almayı bilmeyenlere. Hep aramızda ölüm, kimine soğuk kimine sıcak. Hep geçtiğimiz sokaklarda, uğradığımız yerlerde bir yerde. İçimizde, gözlerimizin ferinde, yastığımızın ucunda. Öyle yakın ki, bir nefes kadar. Onun adı ölüm, onun adı dönüş. Söz verdik ya Rabbimize “gidiyoruz ama geleceğiz” dedik ya, ölüm O’na götüren yol işte.

Oysa kimine göre yıkılan bir yol, bir yokoluş, bir unutuluş hiçliklerde. Ne yazık, O’nun sanatı olan insan hiçliğe terk edilebilir mi hiç? Dipsiz kuyularda yalnızlığa mahkûm edilebilir mi? Ne büyük bir aldanış. Ölüm hakka götürür, haklıyı da haksızı da.

Tıkıyoruz kulaklarımızı hep, duymak istemiyoruz bu gerçeği. Sözü açılınca ekşiyor yüzümüz, kaçıyoruz ardımıza bakmadan. Oysa ölüm kaçmıyor, git gide, adım adım yaklaşıyor. Kendimizi kandırıyoruz ama onu erteleyemiyoruz. Ne bir saniye önce ne de sonra.

Zeynep Yeter Aslan
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40

UNUTTUK...

Ayağımızı yere sabit belledik
Elimizdekileri sahiplendik
Değil elimizdekilerin,
elimizin bile elimizde olmadığını hatırlamak zamanı şimdi.
Biriktirdik, çoğalttık, artırdık ve saydık
Geriye ne kaldı?
Şimdi hatırladık..
 

MELEK DİLBER

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Tem 2011
Mesajlar
611
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
Allah razı olsun gercekleri bizlere aktardığın için tesekkür ederiz,
emeğine ve yüreğine sağlık
selam ve dua ile..
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
Allah razı olsun gercekleri bizlere aktardığın için tesekkür ederiz,
emeğine ve yüreğine sağlık
selam ve dua ile..

Amiin canım.. Rabbim senden de, cümlemizden razı olsun inşaAllah.
Rabbim bilmediklerimizi öğrenmeyi, bildiklerimizle amel etmeyi hepimize nasip etsin inşaAllah kardeşim..
Hayırla kal B)
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Millet eğer varolmak istiyorsa, kendi azmine, kendi iradesine, kendi samimiyetine ve kendi fedakârlığına güvenmelidir. Başkalarına güvenip dayanarak başkalarından merhamet dilenerek, hasım bir dünyaya itimât ederek bir yere varılamayacağı artık ortadadır. Hatta, bu vaziyette bir yere varmak şöyle dursun, bulunduğumuz durumu muhafaza etmemiz bile oldukça zordur. Ve hele karşımızda, muvaffakiyetlerimizden rahatsız ve felâketlerimizi arzulayan düşman bir dünya bulunuyorsa...

Evet, karşımızda böyle bir dünya vardır ve bu dünya, asırlardan beri medeniyet dersi vermek iddiasıyla bizleri hep cehâlet ve barbarlıkla karalamış ve bir lahza olsun özündeki haçlı düşüncesinden kurtulamamış, kurtulma cehdini gösterememiş ve kurtulmak istememiştir.

Bugün dünyanın dörtbir yanında, firavunların zulüm ve istibdâdını, neronların hunharlık ve şekâvetini unutturacak bunca işgaller, katliamlar, yağmalar ve çeşit çeşit haksızlıkların sürüp gitmesine karşılık, İslâm düşmanlığında birleşen bu dünya insanları, olup biten şeyleri bir ölüm sessizliği içinde seyretmekde ve ihtimâl ki bir tiyatro sahnesinde görülüp duyulan şeylerden müteessir oldukları kadar müteessir olmamaktadırlar.

Hindu-kuş dağlarından Filipinler’e, oradan da Balkanlara kadar koskoca bir dünyada, talihsiz masumların gözlaşları, ümitsizlik içinde çırpınan yüreklerin iniltisi, binler yüzbinler zavallı çocuk, genç ve beli bükülmüş mecâlsiz ihtiyarların, insan bozması bir kısım cellâtların elinde kesilip biçilmesi, her biri birer sanat hârikası olan medrese ve ma’bedlerin acımasızca yerle bir edilmesi gibi, birbirinden büyük bu kadar dev hâdise karşısında, medeniyetin beşiği ve kürsüsü olma iddiasında bulunan bu zalim dünyada, “artık yeter..!” diye haykıran kaç insan gösterebilirsiniz? Kaç insan gösterebilirsiniz ki, zulme, haksızlığa isyan ederek, riyâkârca dahi olsa, eski efendilerine karşı centilmence davranmışdır? İsyan etmek bir yana, yıllar var ki bu insafsız dünya, gazete, mecmua, televizyon ve radyosuyla sürekli olarak mazlumları tahkîr ve zâlimleri alkışlayan nâralarla inleyip durmuşdur.

Bizler, kendi inanç, kanaat ve anlayışımıza göre, insanoğlunun bu kadar levsiyâta gömüleceğine, bu denli bayağılaşacağına ihtimâl vermesek bile, cihanın dörtbir yanında temsil edilen haince plânlar, seylaplar halinde akıtılan kanlar ve herbiri birer mezar haline getirilen şehirler, kasabalar tablo tablo eşi ve benzeri görülmedik bir vahşeti sergilemektedir.

Ah benim zavallı ve talihsiz insanım! Sen hep hüsn-ü kuruntularının, dost ve düşmanını tefrik edememenin kurbanı oldun! Her fırsatta merhametine sığındığın şu dünya, ne senin inilti ve ızdırapların, ne de imansız ve amansız zulümlerle ölüp ölüp dirilmelerin karşısında, kat’iyyen üzüntü ve teessür duymamıştır. Aksine, seylaplar halinde akıtılan kanları, yıkılan han u manları, birbirine düşürülen insanları ve sefalet içinde kıvranan yığınları kendi çıkarları istikametinde istismar etmiş ve hiçbir zaman samimi olmamıştır. Olmamıştır, çünkü ölen de öldüren de, çocukları yetim, kadınları dul kalan da hep müslümanlardı. Ve bunların müslümanlığı, her türlü medenice muameleden mahrum bırakılmaları için kâfi bir sebebti. Evet onun nazarında, bu mazlumlar dünyası sadece bir kısım muvâzaalarda kullanılmalı ve başkaca bir değer de atfedilmemeliydi. Ne onun varlık ve bekâ mücadelesi, ne de hak ve hürriyet kavgası kat’iyyen nazar-ı itibara alınmamalı ve desteklenmemeliydi. O, umumi hayat mücadelesinde ayıklanıp gidecekse gitmeli, şayet kalacaksa cânkeş olup işlerine yaramalı, canlı olup bütün bütün işlerini zorlaştırmamalıydı...

Ah uğursuz dünya; ah zâlim düşünce, ah aldatan şeytan! Bilmem ki etdiklerine hiç pişmanlık duyduğun oldu mu?..

Ne var ki; sen pişmanlık duysan da duymasan da, bunların hiçbirinin cezasız kalmayacağı, Allah’ın değişmeyen âdetine göre, mutlaka iğneden ipliğe herşeyin hesabının verileceği bir gün gelecek ve sen ma’şeri vicdan karşısında hacaletden iki büklüm olup inleyeceksin!

Keşke sen, henüz o gün gelmeden insanlığını idrak ederek yaptıklarından vazgeçebilseydin! Keşke bizler de, hasımlarımızın bu kadar kin ve nefretleri karşısında uyanıp kendimize gelebilseydik; kusurlarımızı görüp bizi perişan eden faktörleri en derin, en gizli noktalarına kadar tahlîl ve değerlendirmeye tâbi tutabilseydik! Acı dahi olsa, hakikatları haykırıp yanlış ve küflü kanaatleri esastan düzeltebilseydik! Garaz ve inadı bir tarafa bırakarak, bu millet ve onun duygu ve düşünce dünyasına hizmet etme etrafında birleşebilseydik..!

M.Fethullah GÜLEN Hocaefendinin “Yitirilmiş Cennete Doğru” İsimli Kitabından Alınmıştır.
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.

Al-i İmran 185
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
''Fazla ciddiye almayın şu hayatı; Nasıl olsa içinden canlı çıkamayacaksınız.”

Necip Fazıl Kısakürek
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt