Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

DAVAMIZI hatırlıyor musunuz? (1 Kullanıcı)

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
hiç de hak etmediği halde vefasızlığın hak görüldüğü adam, çürümeye mahkum bırakılmış, elimiz kolumuz dilimiz bağlı dururuz, vicdanımızın sesini dindirmek adına yazarız böyle 3-5 cümle arada bir bütün yaptığımız budur.

(anna

 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
bayağı büyük bir bilgin, kendisinin kitaplarını okumak için ciddi felsefe ve tarih bilgisine ihtiyaç vardır.

(imran zakhaev
çanakkale harbinden sonra memleketin gördüğü az sayıda delikanlılardandır.



(trio
yazdıklarını anlamak için üst bir dil ve algı geliştirilmesi gereken müslüman filozof aktivist. gördüğü işkencenin fotoğraflarını yayınlayan star gazetesi vücudundaki morlukları daire içine alarak; arabaya çarpmış, yürürken duvara çarpmış, ranzadan düşmüş gibi ifadeler kullanarak işkence izleriyle dalga geçmişti. cezaevinde intihara kalkıştığını duyduğumda çok şaşırmıştım. sonra sebebi ortaya çıktı. ötelerin dilini anlama ve kendilerine öte bir dil inşa etme derdindeki müslümanlarca okunması gerekir.








 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
namı diyer (bkz: salih mirzabeyoğlu) ibda-c isimli örgütün lideri olmakla suçlanıyor. şu anda kartal cezaevinde müebbet hapis cezasıyla cezalandırılıyor. fakat suçlamalarla ilgili elde kanıt filan bulunmuyor. bu vatanın has evladı olmasına rağmen kendisine apo kadar değer verilmiyor. dehşetengiz işkencelere tabi tutulduğu halde mahkeme bunu değerlendirmemiştir. ranzadan inerken düştü kafası kırıldı, traş olurken yüzünü kesti, kapıdan dışarı çıkarken burnunu ve gözünü kapıya çarptı denilerek adi bir biçimde içkence edilmediği raporu verildi mahkemeye. mahkeme de bunu kabul etti. sanırım sene 99'du.


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
konformist kaygılara sâhip, batıyla tam entegrasyonu birincil öncelik sayan yeni kapitalist müslümanlar ile, düşünme eylemini tamamen terkederek şeyhlerine ya da efendilerine terkeden "bananeci" müslümanların, yanlışlamayı bile göze alamadığı için fikirlerini tartışmaktan, müsbet-menfî yorum ya da îtiraz gitirmekten ısrarla ve îtinâ ile imtinâ ettikleri şahsiyet...

(visnelekesi
bir dahidir.batıni istidadı da yüksektir.

tasavvufa meyyal ve "gelenekçi" olduğu için "megafon pankart mezhebi" mukallidlerince pek sevilmez.Allah yardımcısı olsun denir



(modern ticani
türk islam dünyasının yetiştirdiği en büyük mütefekkirlerden biridir. şuan ceza evindedir. nedendir bilinmez, şuna özgürlük, buna özgürlük diye bağıranlar salih mirzabeyoğluna geldi mi dilleri tutulur, tek kelime edemezler. elleri tutulur iki satır yazamazlar. hep düşünürüm acaba yeryüzünde tek suçu düşünmek olduğu halde bu kadar fazla ceza alan başka biri var mıdır diye. söylenecek çok bişey yok, allah her daim yar ve yardımcısı olsun.


(entut
İsmi ve resmi karizmatik bir müslüman.Allah yardımcısı olsun.




yeni nesil islamcı gençlerin tanımadığı mahkumdur. çünkü yeni nesil artık ne çeçen davası ile ilgileniyor ne afganistanla, keşmir, moro, ertire, patani bunların adını bile duymamışlardır. afgan meselesine amerika'nın anlattığı baskıcı taliban ve el kaide hikayeleri ile bakarlar, filistin meselesi konusunda tanıdıkları tek adam ses çıkarmasa sesleri çıkmar mıydı şüpheliyim.

salih mirzabeyoğlu'nun sakallı ve uzun saçlıyken nasıl saçının sakalının kesildiğini bilmezler. "herkese özgürlük" derler. fakat suçu bilinmeyen, örgüt liderliği ile yaftalanan mirzabeyoğlu hakkında ses çıkarmazlar. liberal dalga olmamış olsa özgürlük kavramını da kullanabileceklerine emin değilim. onların özgürlükten anladığı "bırakın yapsınlar bırakın geçsinler"den öte geçmez. salih mirzabeyoğlu insanların ruhlarının hapisanesinde unutulmuş bir müslümandır. yusuf gibi 7 yıl bile değil 10 yıldan fazladır içeride. yusuf'a zindanda dokunmamışlardı ama ona işkence ediyorlar. yusuf zindanda unutulmuştu, mirzabeyoğlu gardiyanları hariç herkes tarafından unutuldu. müslüman kardeşleri tarafından hakları istenmekten korkuldu.

güler zere'ye özgürlük talep edenler mirzabeyoğlu'ya sahip çıkmadılar. çünkü konjonktur bu adamların unutulmasını gerektiriyordu. güler zere fiili olarak suç işlmemiş, cinayete karışmış bir örgüt üyesi olduğu halde affedilmiştir. mirzabeyoğlu'nun suçu bile belli değildir.

eeeeyyyy ergenekon'un belgelerini çarşaf çarşaf yayınlayan liberal gazeteler, cemaat televizyonları ve gazeteleri, eyyyyy özgürlük diye bağıran liberal iki yüzlüler. ne zaman sesiniz çıkacak. bu cani adamın suçundan habersiziz. bize salih mirzabeyoğlu'nun nasıl bir cani olduğunu ispat edin. çarşaf çarşaf belgeler yayınlayın. deyinki salih mirzabeyoğlu, şırnakta asit kuyularına insan cesedi atmıştır, terörist diyerek köylü bir çoban kızı öldürmüştür, yerin altında silahları vardır, gazete bombalamıştır, hakim ve savcı öldürmüştür, başbakan'ı öldürmeyi planlamıştır. borsada spekülasyon yapmıştır, haberleri maniple etmiştir. hadi sizi bekliyoruz. salih mirzabeyoğlu'nun nasıl alçak bir cani olduğunu ispat edin. ispat edin yoksa sizin nasıl iki yüzlü olduğunuz nasıl hukuk cinayetleri işlediğiniz, nasıl konjonkturun köpekleri olduğunuz, nasıl havlamanız isteniyorsa öyle havladığınız ortaya çıkacak.


(bilgekralaliya
kendisine katıksız zulmedilen adamdır ve bu zulme doğrudan veya dolaylı destek çıkanlar bu zulme ortaktır. zulme seyirci kalanlarda öyle.

bu adam nasıl idam cezasına ve sonra ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı biliyor musunuz?

zıt karakterlerden örnek verelim:

*düşünün karl marx dan etkilenmiş bir solcu karl marx la hiç bir tanışıklığı olmamasına rağmen ve karl marx tan kesinlikle doğrudan veya dolaylı emir almamış olmasına rağmen bir suikast gerçekleştiriyor ve siz bu sebeple, yani fikirlerinden birileri etkilendi diye, karl marx ı idama mahkum ediyorsunuz. işte salih mirzabeyoğlu na yapılan böyle birşey.

*düşünün adam smith den etkilenmiş bir kapitalist işçilerini bilerek zehirli ortamda çalıştırdı diye siz adam smith i idam a mahkum ediyorsunuz. işte salih mirzabeyoğlu na yapılan böyle birşey.

bu adam kendine göre hak bir davayı savunduğu için sadece ve sadece düşünce suçundan dolayı idama mahkum edildi.

ve idam cezası ağırlaştırılmış müebbete çevrilmesinin ardından son 6 senedir 3 m2 lik bir hücrede tutuluyor ve telegram işkencesine maruz kalıyor. 2 saatten fazla deliksiz uyku uyumasına izin verilmiyor ve bunların tamamı abdullah öcalan ın imralı da keyif çattığı bir türkiye de gerçekleşiyor.




cmk 102 den yararlanan, terörist, mafya babaları ve bir sürü rezil adama verilen değer kadar bile değer verilmeyen,
neden yattığını hala anlayamadığım,
çok çeşitli işkencelere maruz kalmış adam gibi adam.


(antisiyonist
''allah sevdiğine verir bu zor olan imtihanı,
ateşi güle çeviren cennet eyler loş zindanı.
layık olanlar zindana kapanmışlar bak secdeye...''



(alpnur
türk-islam medeniyetinin yetiştirdiği (abartısız söylüyorum) en büyük düşünürüdür. öyleki eserlerini anlamak için, felsefe ve tarih namına ne varsa yutmuş olmanız gerekir. aksi taktirde eserlerinden hiç bir şey anlayamazsınız. tabi birde olayın dava adamlığı yönü varki işte beni cezbenden, ona karşı hayranlık uyandıran kısım burasıdır. inanadığı değerler uğruna hiç bir şeyden yılmadan, tağutların önünde eğilmeden, ateşe atılacağını bile bile hz ibrahim misali hakkı söylemekten çekinmemiştir. ve bunun bedelini şuanda ödemektedir. işin en acı yanıysa kendini islamcı olarak lanse edenlerin salih mirzabeyoğlu nu görmezden gelmesidir. ya da şahsı çıksın düşüncesi batsın diyen otorite korkalarıdır. unutulmamalıdırki salih mirzabeyoğlu inandığı değerlerin bedelini ödemektedir. yani kişiliğini yerlere göklere sığdıramayıp ( sonuna kadar haklısınız) iş düşüncelerine geldimi savunamamak acizliğin en büyük belirtisidir. allah her daim yar ve yardımcısı olsun bu büyük düşünür ve dava adamının.entut



derin devlet adına çalışıp, operasyonel faaliyetlerde bulunmadığı için bir koruma şemsiyesi altına girmemiştir.
en ceberrut dönemlerde, bütün bir zulmün üstüne çöktüğü dönemlerde bir adım dahi geri atmamasıyla benim gözümde "kahraman"dır.

içeride yatış nedeni "yavşak" olmaması, zulme yavşamamasıdır. ülkemizde nesli tükenen tüm idealist insanlar gibi...




















 

Kaim

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2010
Mesajlar
2,197
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Allahın davasını güden ; Kuranı hakim kılmak isteyen

sünneti de seven kıymetli alimleri niye maphusa atarlar anlamadım gitti.

Allah kurtarsın.

Onun gibi adamlara dışasrda cok iş düsüyor dışarda ihtiyac var.

Mürmüdük abim konularınızı takipteyim

inşallah

Allahımızın dediği gibi kurşunla kaynatılmış binalar gibi yan yana oluruz
,

bir oluruz birlik oluruz
,

Davanıza desteğim var.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Allahın davasını güden ; Kuranı hakim kılmak isteyen

sünneti de seven kıymetli alimleri niye maphusa atarlar anlamadım gitti.

Allah kurtarsın.

Onun gibi adamlara dışasrda cok iş düsüyor dışarda ihtiyac var.

Mürmüdük abim konularınızı takipteyim

inşallah

Allahımızın dediği gibi kurşunla kaynatılmış binalar gibi yan yana oluruz
,

bir oluruz birlik oluruz
,

Davanıza desteğim var.
Davamız,Allahcc ve Resulü davası...
KİM ALLAH VE RESUL DİYORSA BİZ ONDANIZ,O DA BİZDEN...
Gönlüne bereket can gönüldaşımız...
Dualarımdasın,dualarını beklerim inşaALLAH...
Rabbimize emanetsin...
O EN GÜZEL VEKİLDİR...
BESMELE...SELAM...
 

İPARHAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ağu 2010
Mesajlar
279
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Allahın davasını güden ; Kuranı hakim kılmak isteyen

sünneti de seven kıymetli alimleri niye maphusa atarlar anlamadım gitti.

Allah kurtarsın.

Onun gibi adamlara dışasrda cok iş düsüyor dışarda ihtiyac var.

Mürmüdük abim konularınızı takipteyim

inşallah

Allahımızın dediği gibi kurşunla kaynatılmış binalar gibi yan yana oluruz
,

bir oluruz birlik oluruz
,

Davanıza desteğim var.

Allah razı olsun Kaim kardeşim,davamız İlay-ı Kelimetullah davasıdır...Gayemiz,canımızla başımızla kutsal davayı kanımızın son damlasına kadar

yaşamak ve yaşatmaktır...

ALLAH-U EKBER!..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
images

Yaslı Şiir

Yüreğimi bozbulanık bir sevdaya kaptırdım ben,
Ardından az ağlamadım
Belli şiirlerimden...

Bozbulanık bir duygunun rıhtımındayım gayri.
Nedense bana geliyor Hallaç'ın mektupları hep,
Ta Bağdat da unutuyorum bazen silahımı,
Bazen düşüveriyorum Kudüs'ün kapısından...
Ey sebep..!
Şiirlerime yazık oluyor.

Bu bozbulanık gecelerin kirpiklerinde
Beni bitiren bir şey var,
Anlatamadığım,
Anlayamadığın,
Seyyar..!
Şiirlerimde de o hüzünden bir şey...
Ey yar...

Geceleri beyaza boyadım, gündüzleri de siyaha,
Kaç kalem kırdımda bir Bağdat yazamadım.
Bir ana,
Bir yağmur,
Bir sevda yazamadım doğru düzgün....
En belalı yerinde doğmuşum besbelli vaktin,
Hicran yağmurlarına çanak tutuşumdan,
En çaylak delikanlısıymışım gibi yüzyılın,
Bağrımda en çetrefil okları yeşertmeye çırpınışımdan,
Yıldızlara ışık fermanları gönderişimden belli güpegündüz.
Ve de bir demet tebessümü bile taşıyamayışımdan...
Bilgeliğe ve erdemliliğe
Ağıtlar yakmalarımdan vakitli vakitsiz
Aydınlığı sorgulayışımdan,
Tebessümün telaşından,
Ve bu bitişimden belli can veren bir kuş gibi.
Beni bir o duyar.
Uygarlığın sarp kayalıklarında
Ey yar...

Çağ, çağdaş çakalların çağı...
Çıkmazları yüklenmiş hep,
Isırgan otundan medet umar bizim zavallı çınar,
Ey yar...

Yabaniliğin ta kendisi oysa tebessümü, meramı,
Elinde mukavvadan bıçağı,
Kalbini deşiyor,
Gözlerini çağın.
Mevsimlik heveslerle...
Heveslendirmesen ya ey çınar...
Bak bu bozbulanık sevdamdır kurşunlanan,
Gündeminde insanlığın.

2.

Cam kırığı döşeli her meselem,
Kirli bir çocuğun elinde uçurtma gibiyim.
Ne olacak diye korkuyorum sormaya.
Her cevap bir dinamit insiyaki taşıyor çünkü...
Ne olacak?
Ya mahşer?
Korkuyorum ben.
Sınır ötesi işaretler geliyor.
Ya nasıl vereceğim hesabını gençliğimin,
Ya kardeşlerim ölürken uzanıp yattığım gecelerin
O kahkahaların,
Ve tebessümlerin...
Böyle miskin bir et parçası olacağıma
Bir taş parçası olaydım keşke
Sapanında Filistinli çocuğun...

Ben taş olma hakkımı kullanmak istiyorum...

Çağın adı: kalleşlik,
Soy adı kan dökücü,
Ruhumla helalleştik,
Yaşamaya utanıyorum.
Erkeğim demeye; daha diyeceklerim var;
Müslümanım demeye utanıyorum ben,
Haya ediyorum ey yar...

Bu değil biliyorum senin buyruğun,
Kahraman mücahitlerini Çeçenlerin
Sonra birden hatırlıyorum.
Basayev'i mesela.
İmreniyorum.
Sirkteymiş gibi seyrediyor dünya
Seyrediyor katledilen müslümanları...
İğreniyorum.
Ben de içlerinde...

3.

Barikatlar kuruyor yüreğim şimdi.
Hangi kıtanın itleri olursa olsun,
Hangi dehşetlisi gelirse gelsin ölümün,
Hangi mermi susturacakmış, gelsin göreyim,
Çoktandır ölümsüzlüğe düştü yolu gönlümün.

Yerli uşakların epeydir söylediği şarkıdır bu,
Bilirim...
Nedense benzeşir şarkıları,
Bilirim...
Ben yine de her sabah kalkıyorum yatağımdan,
Bütün gece üşümüş bir rüya ile...
Çocukları düşünüyorum en çok,
Barutları ıpıslak duygularımla sarmalıyorum onları,
Çoğu çekiniyor sormaya olanları,
Kınıyorum her daim hicretini,
Yılgınlığa,
Suskunluğa,
Durgunluğa,
Yorgunluğa,
Meyledişini kınıyorum yüreklerin...

Yine de gün doğuyor,
Sabah oluyor neyleyeyim...
Bazen yağmur bile yağdığı oluyor kirli kirli.
Hisleri iptal olmuş çağın kucağında.
Ezanlar okunuyor minarelerimden gürül gürül,
Karşılıksız çağrılar,
Ne bakkal vaz geçiyor ne simitçi,
Ne taşıtlar duruyor bir lahza ne trafik lambaları...
Dolmuşlar tıklım tıklım,
Vitrinler ışıldıyor,
Varoşlarda boğazlananlardan haber yok hala,
Gasp,
Soygun,
Fuhuş...
Habire ceza evleri inşa ediyor uygarlık.
Maneviyat tuş...
Yoğun bakımda sevdam...

Ver elini, haydi ver ey sevdam; çok yaşa!
Dönmemek için gidelim,
Cidden gidelim bu sefer,
Savaşa...




Ali Hışıroğlu
 

İPARHAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ağu 2010
Mesajlar
279
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Önce, yeri geldikçe açmak ve misâllendirmek üzere, fikrimi peşin peşin söyleyeyim: -

"T.C. içinde yaşayan 3000 aile; hukuk da bunların çıkarına göre, ordu da, polis de... Kendi aralarındaki dalaşmalar bir yana, bunlar hukuk üstü imtiyazlı bir zümredir! Devlet, hukuk demektir ve hukukun olmadığı yerde devlet değil, çete vardır. Bu çerçevede, emir komuta zinciri içinde hareket eden DGM'lerin mânâsı da bellidir; DGM Savcılığı'nın aynen aldığı polis sorgulaması sırasında, "yukarıdan bastırıyorlar, sen İBDA-C örgütünün lideri olduğunu mecburen kabul edeceksin!" diyen (sanıyorum Komiser yardımcısı ) Bahri'nin tavrı, buna tipik bir örnektir.

Polisteki baskı ve istediğini istediği gibi tertibe sokan sorgu usulü ile, bunu iddianâme hâlinde aynen kabul eden DGM Savcılığı'nın haksız yere tutuklaması karşısında, benim tabiî bir insan refleksi hâlinde Mahkeme'yi protesto ederek çıkmayışımın sebebi de belli olmuyor mu?...

............................................................................................................................................................................................


Bütün vücuduma müthiş bir hissizlik ve uyuşukluk hâkim şekilde, Kartal Cezaevi'ne getirildim. Sol bacağımın üzerine basamıyorum. Bu hâldeyken, başlarında 4 sırmalı olduğunu sandığım bir Astsubay ve bir başka Astsubayla birlikte askerler, beni tepelemek için bir odaya aldılar; ve sesimin çıkmaması için ağzımı kapama çabaları sırasında, kaşımın üzerindeki gazlı bez veya pamuk da söküldü. Dışarı çıkarılınca doktor faslı: Pişkin olmadığı tedirgin tavırlarından belli ve besbelli ki "tembihli" bir adam, bana, "sırtında bir darbe falan yok değil mi?" dedikten sonra, muayene bitmiş olarak önündeki kağıdı dolduruyor...

Acelesini bildiğim doktor'a, "yüzümde ve kafamda birşey yok değil mi?" deyince, sanki kendisine farkında olmadığı birşey söylemişim gibi, "yok!" cevabını verdi; ve oradan, koluma giren gardiyanlarla Cezaevi'nin "müşahede" bölümüne götürülürken, bir gardiyanın arkadan sağ böğrümü bulan tekmesi... Hemen söylemeliyim ki, bütün bunları, acıklı bir tasvirle merhamet devşirmek için değil, koruma ve kolluk görevinden Cezaevi'ne kadar bir bütünlük teşkil eden Adalet sisteminin hâlini göstermek için yazıyorum: (1) ölü (5) yaralıyla neticelenen malûm operasyonun ardından "Devlet'in itibarı kurtuldu!" diyebilen Adalet Bakanı, evvelâ kendilerinin koydukları kanunlara saygılı olsalar ve bunun uygulanışını takipte bulunsalardı, Devlet'in kendi adına asıl itibarının "adalet" olduğunu da göstermiş olurlardı...

Salih Mirzabeyoğlu'nun Savunmaları - 1
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
images


Son Sığınak (NFK)



Hayat perdenin arkasında;
Hayatın öte yakasında.


Şu gaflet yükü insana bak;
Kendinden varlık cakasında.


Ve aşksız yobaz... İşi gücü,
Namazla Cennet takasında.


Tam dört asırdır Müslümanlık,
Cansız etiket markasında.


Kuran kalbi kör ezbercide,
Din, üfürükçü muskasında.


Batı, Batı der çırpınırlar,
Batı tükürük hokkasında.


Makine dimdik demirden put,
İnsanoğlu ruh laçkasında.


Hürriyet nerde söyleyeyim:
Hakka esaret halkasında.


Zamanda her şey kopuk, kesik;
Biçkisi kader makasında.


Ey insan, sana son sığınak,
Son peygamberin hırkasında!

 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
spotlight.jpg


MİRZABEYOĞLU İÇİN

BASIN AÇIKLAMASI


Türkiye'de 56 eser sahibi dünya çapındaki bir fikir adamına,

2 Nisan 2001'de,

Sırf “fikrinden dolayı” idam cezası verildi.

Yetmiyormuş gibi,

Kesintisiz ZİHİN KONTROLÜ işkencesine tâbi tutuldu.

Bu akıl almaz hukuk cinayetinin 10. YILDÖNÜMÜNDE,

Fikir'e,

Fikir hürriyetine,

Hukuka,

Hukukun üstünlüğüne,

Ve esir tutulan bütün fikir ve sanat adamlarına sahib çıkmak adına;

2 Nisan Cumartesi günü, saat 16.00'da,

İstiklâl Caddesi, Galatasaray Lisesi önünde,

BARAN dergisi öncülüğünde,

Akademya ve Furkan dergileriyle

Tahkim Yayınevi'nin de destek verdiği,

Kalbleri Mütefekkir Mirzabeyoğlu için atan

Bir grub gönüldaşın inisiyatifiyle,

Bir Basın Açıklaması yapılacaktır.

Tüm gönüldaşlar ve ehl-i vicdan, davetlimizdir.



BASIN DUYURUSU

Salih Mirzabeyoğlu; iktisattan edebiyata, romandan resime, mitolojiden fiziğe, estetikten hukuka, şiirden hikâyeye kadar birçok alanda yazılmış 56 tane kitabın altında imzası olan, eserleri yurt içi ve dışında birçok kişi ve kuruluş tarafından dikkatle takib edilen, İBDA fikriyatı’nın kurucusu fikir, sanat ve aksiyon adamı.

Vatanın öz değerlerinin haini cümle işbirlikçilere, cuntacılara ve çıkarcılara; aynı şekilde, Anadolu’yu tamamen müstemlekeleştirme planlarından hiçbir zaman vazgeçmeyen siyonist ve emperyalistlere karşı, bu milletin vicdanı, öncüsü ve sözcüsüdür Mirzabeyoğlu.

Ne var ki, Hakkın ve halkın temsilcisi bu soylu duruş tüm Batılıları ve Batıcıları rahatsız etmiş, Mirzabeyoğlu hiçbir hukukî gerekçe gösterilmeksizin zindana atılmıştır. Âdil bir hukukun işlediği ve HUKUK’un üstün olduğu ülkelerde asla yaşanmayacak bir haksızlığa maruz kalan Mirzabeyoğlu, âmir-memur, ast-üst ilişkilerinin hukuka hâkim olduğu, hukukun bütün kurum ve kuruluşlarıyla rafa kaldırıldığı, Müslümanlara yönelik sürek avının başlatıldığı 28 Şubat sürecinde tutuklanmış, davasının İddianame ve Gerekçeli Kararı'nda da geçtiği şekilde, “her ne kadar bir eylemi ve eylem talimatı olduğu tesbit edilememiş olsa da” idam cezasına çarptırılmıştır. Bu kararın alınmasının üzerinden tam on sene geçmiş olduğu hâlde, bu mevzuda hiçbir iyileştirme de yapılmamıştır.

Mirzabeyoğlu Davası'nda kararın nasıl verildiğini anlamak için, Susurluk ve İBDA-C gibi büyük davalara bakan ve dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün “rica”larını önemsemediği için “defterinin dürüldüğünü” söyleyen DGM hâkimi Sedat Karagül’ü dinlemek yeterlidir. Aynı zamanda Mirzabeyoğlu davasının da eski hâkimi olan Sedat Karagül, kendisiyle yapılan ve 12 Ocak 2006 tarihinde Sabah Gazetesi’nde yayınlanan söyleşide şöyle konuşmuştur:

- “Ben yargının bağımsız olduğunu zannediyordum. Anadolu'da kendimi ‘bağımsız’ biliyordum. Tâ ki DGM'ye gelene kadar. Sonrasında anladım ki, yargı bağımsız değilmiş. Daha önceleri bu soruyu bana sorsanız, size kızıp ‘şüpheniz mi var?’ derdim. Ama şimdi diyemiyorum. DGM’de büyük davalar, büyük menfaat çatışmaları vardı. Bağımsız olmayan bir yargıçtan ne beklenir? Yargının siyasallaşması konusunun en güzel örneğini ben yaşadım.”

Sonra ne olmuş, Sedat Karagül’ün “sipariş” cezayı vermeyebileceğinden korkan cuntacılar ve işbirlikçileri, onu Mirzabeyoğlu Davası’ndan apar topar uzaklaştırmış ve yerine getirdikleri şu “meşhur” DGM hâkimi Metin Çetinbaş eliyle “idam” kararı aldırmışlardır.

Mirzabeyoğlu, tam 12 yıldır cezaevindedir. 12 yıllık cezaevi hayatının son 6 yılını tek kişilik hücrede geçirmekte, kesintisiz 11 yıldır da bütün dünyada birçok mağduru olan TELEGRAM –Zihin Yönlendirme- işkencesine maruz bırakılmaktadır. Ancak Salih Mirzabeyoğlu teslim olmamış, yaşadığı barbarca işkenceyi “Telegram” ve “Ölüm Odası” başta olmak üzere birçok kitabında yazmış, bu işkenceyi fikren ve ilmen temellendirmiş, bütün bu süreçte de 15 tane daha eser vermiştir.

Bir fikir adamına yapılan bu kadar alçakça bir işkenceyi önlemek hükümetin en temel görevlerinden biri olsa da, AKP hükümeti bu konuda tamamen duyarsız bir tavır sergilemektedir. AKP, güya 28 Şubat’a karşı olduğunu iddia etmektedir. Ancak o dönemin suçlularını yargılamaya yanaşmadığı gibi, sözkonusu süreçte verilen böylesi akıl almaz ve hukuka sığmaz bir ceza hakkında ısrarla “üç maymun”u oynamaktadır.

Salih Mirzabeyoğlu'nun mesnedsiz bir şekilde cezaevinde tutulmasını, kanun geriye yürütülmek suretiyle tam 6 yıldır 3 metrekarelik bir hücrede yaşamak zorunda bırakılmasını, yetmiyormuş gibi bir de yıllardır TELEGRAM işkencesine maruz bırakılmasını protesto ediyor, -hangi kesim ve görüşten olursa olsun- vicdan ehli herkesi bu barbarlığa daha fazla suskun kalmamaya davet ediyoruz.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Vatanın öz değerlerinin haini cümle işbirlikçilere, cuntacılara ve çıkarcılara; aynı şekilde, Anadolu’yu tamamen müstemlekeleştirme planlarından hiçbir zaman vazgeçmeyen siyonist ve emperyalistlere karşı, bu milletin vicdanı, öncüsü ve sözcüsüdür Mirzabeyoğlu.

images

Daha güzel organizasyonların yolunu açıcı, daha planlı hazırlıklara ihtiyacı işaretleyici, son derece mânâlı olduğu kadar "iş içinde eğitim" cümlesinden bir kıymet de belirtici bir faaliyeti hep birlikte idrak ettik. Sağanak yağmur altında gerçekleştirilen bu güzel faaliyete katılan, vesile olan, öncülük eden, maddî-manevî destek veren tüm gönüldaşları tüm kalbimizle tebrik ediyoruz. Bilvesile, bir Furkan yazarını da katılımcı olarak görmek, Furkan Forum'dan çok sevdiğimiz bir dostla da ilk kez yüzyüze tanışma fırsatı bulmak çok güzeldi.

Haklılığı gözardı edilemez birtakım usul pürüzlerinden ve çok daha kapsamlı hazırlıklar yapılmadan biraz aceleyle gerçekleştirilmesinden dolayı katılmayan bazı gönüldaşlar olduysa da, bu da tâlî ve ileride daha güçlü faaliyetlerin önünü açıcı bir meseleydi, yâni birlikte faaliyet yapma noktasında gönüldaşlar arasında hamdolsun en ufak problem yok, tam tersine, omuz omuza ama çok daha güçlü faaliyetler gerçekleştirme iradesi var. Neticede zaman çok dardı ve Kumandan'a verilen idam cezasının 10. yıldönümü gelip çatmıştı, birkaç günlük bir hazırlıkla iktifâ edilmek zorunda kalındı. Hattâ, İstanbul dışından telefonla arayıp, "bize niye zamanında haber vermediniz, sizin yüzünüzden katılamadık" diye haklı olarak sitem eden gönüldaşlar da oldu. İnşallah bundan sonra herşey çok daha farklı, güçlü ve hazırlıklı olacak. Bu da çok güzel bir gelişme elbette.

Gazete veya ajans idarecileri tarafından "örgüt propagandası" addedilip, organizasyona ajans ve gazetelerde yer verilmeyebilir fakat, muhabir seviyesinde yoğun bir basın alâkası vardı.

Galatasaray Lisesi önünde okunan açıklama aşağıdadır.


BASIN DUYURUSU

Bugün, 2 Nisan 2001 senesinde Salih Mirzabeyoğlu’nun “TİYATRO BİTTİ!” diye ifâde ettiği, kendisi hakkında verilen idam kararının 10. yılını hatırlatmak için buradayız.

Salih Mirzabeyoğlu; iktisattan edebiyata, romandan resime, mitolojiden fiziğe, estetikten hukuka, şiirden hikâyeye kadar birçok alanda yazılmış 56 tane kitabın altında imzası olan, eserleri yurt içi ve dışında birçok kişi ve kuruluş tarafından dikkatle takib edilen, İBDA fikriyatı’nın kurucusu fikir, sanat ve aksiyon adamı.

Vatanın öz değerlerinin haini cümle işbirlikçilere, cuntacılara ve çıkarcılara; aynı şekilde, Anadolu’yu tamamen müstemlekeleştirme planlarından hiçbir zaman vazgeçmeyen siyonist ve emperyalistlere karşı, bu milletin vicdanı, öncüsü ve sözcüsüdür Mirzabeyoğlu. Necib Fazıl’ın Büyük Doğu idealini yürütendir.

Ne var ki, Hakkın ve halkın temsilcisi bu soylu duruş tüm Batılıları ve Batıcıları rahatsız etmiş, Mirzabeyoğlu hiçbir hukukî gerekçe gösterilmeksizin zindana atılmıştır. Âdil bir hukukun işlediği ve HUKUK’un üstün olduğu ülkelerde asla yaşanmayacak bir haksızlığa maruz kalan Mirzabeyoğlu, âmir-memur, ast-üst ilişkilerinin hukuka hâkim olduğu, hukukun bütün kurum ve kuruluşlarıyla rafa kaldırıldığı, Müslümanlara yönelik sürek avının başlatıldığı 28 Şubat sürecinde tutuklanmış, davasının İddianame ve Gerekçeli Kararı'nda da geçtiği şekilde, “her ne kadar bir eylemi ve eylem talimatı olduğu tesbit edilememiş olsa da” idam cezasına çarptırılmıştır. Bu kararın alınmasının üzerinden tam on sene geçmiş olduğu hâlde, bu mevzuda hiçbir iyileştirme de yapılmamıştır.

Mirzabeyoğlu Davası'nda kararın nasıl verildiğini anlamak için, Susurluk ve İBDA-C gibi büyük davalara bakan ve dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün “rica”larını önemsemediği için “defterinin dürüldüğünü” söyleyen DGM hâkimi Sedat Karagül’ü dinlemek yeterlidir. Aynı zamanda Mirzabeyoğlu davasının da eski hâkimi olan Sedat Karagül, kendisiyle yapılan ve 12 Ocak 2006 tarihinde Sabah Gazetesi’nde yayınlanan söyleşide şöyle konuşmuştur:

- “Ben yargının bağımsız olduğunu zannediyordum. Anadolu'da kendimi ‘bağımsız’ biliyordum. Tâ ki DGM'ye gelene kadar. Sonrasında anladım ki, yargı bağımsız değilmiş. Daha önceleri bu soruyu bana sorsanız, size kızıp ‘şüpheniz mi var?’ derdim. Ama şimdi diyemiyorum. DGM’de büyük davalar, büyük menfaat çatışmaları vardı. Bağımsız olmayan bir yargıçtan ne beklenir? Yargının siyasallaşması konusunun en güzel örneğini ben yaşadım.”

Sonra ne olmuş, Sedat Karagül’ün “sipariş” cezayı vermeyebileceğinden korkan cuntacılar ve işbirlikçileri, onu Mirzabeyoğlu Davası’ndan apar topar uzaklaştırmış ve yerine getirdikleri şu “meşhur” DGM hâkimi Metin Çetinbaş eliyle “idam” kararı aldırmışlardır.

Mirzabeyoğlu, tam 12 yıldır cezaevindedir. 12 yıllık cezaevi hayatının son 6 yılını tek kişilik hücrede geçirmekte, kesintisiz 11 yıldır da tüm dünyada çok sayıda mağduru olan TELEGRAM –Zihin Yönlendirme- işkencesine maruz bırakılmaktadır. Ancak Salih Mirzabeyoğlu teslim olmamış, GATA’daki elektromanyetik alan deneyleri ile yeniden gündeme gelen bu barbarca işkenceyi “Telegram” ve “Ölüm Odası” başta olmak üzere birçok kitabında yazmış, bu işkenceyi fikren ve ilmen temellendirmiş, bütün bu süreçte 15 tane daha eser kaleme almıştır.

Bir fikir adamına yapılan bu kadar alçakça bir işkenceyi önlemek hükümetin en temel görevlerinden biri olsa da, AKP hükümeti bu konuda tamamen duyarsız bir tavır sergilemektedir. AKP, güya 28 Şubat’a karşı olduğunu iddia etmektedir. Ancak o dönemin suçlularını yargılamaya yanaşmadığı gibi, sözkonusu süreçte verilen böylesi akıl almaz ve hukuka sığmaz bir idam cezası ve TELEGRAM işkencesi karşısında ısrarla “üç maymun”u oynamaktadır.

Salih Mirzabeyoğlu'nun mesnedsiz bir şekilde cezaevinde tutulmasını, kanun geriye yürütülmek suretiyle tam 6 yıldır 3 metrekarelik bir hücrede yaşamak zorunda bırakılmasını, yetmiyormuş gibi bir de yıllardır TELEGRAM işkencesine maruz bırakılmasını protesto ediyor, -hangi kesim ve görüşten olursa olsun- vicdan ehli herkesi bu barbarlığa daha fazla suskun kalmamaya davet ediyoruz.

AKADEMYA

ALTAY SİYÂSÎ ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

AYLIK DERGİSİ

BARAN DERGİSİ

BÜYÜK ANADOLU GENÇLİĞİ İNİSİYATİFİ

İBDA YAYINLARI

İLMA DERGİSİ

TAHKİM YAYINEVİ

YENİ DEVİR HUKUK BÜROSU
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
images



Müebbeden içerde...

Düşünür Mirzabeyoğlu'na verilmiş olan müebbed hapis cezasını düşünüyorum birkaç zamandır. Ömür boyu hapsolmak deyince, -aklımın oynadığı bir oyun mu bilmem- insanoğlunun atası Adem'in (as), ceza olarak dünyaya atılışı geliyor aklıma. Dünya onun mahpushanesiydi... Mevlana (ks), ölüm gecesini, Sevgili'ye kavuşma bayramı ilan ederken... Yiğitlerin efendisi Hüseyn (ra), şehadet kanını göğe; haysiyetsiz bir hayatı sürmektense, şerefli bir ölümü tercih ederim naralarıyla saçıyordu... Dünyayı, bir kulağı kesik, ölü oğlağa baktıktan sonra; işte, dünyanın gözümdeki değeri, bundan da aşağıdadır diye, büyük bir dargınlıkla iteleyen de, Efendimiz Ali'dir (ra)...
b%20%2827%29.jpg

Daha başlarken derim ki; Mirzabeyoğlu, dışarıdayken de, zaten dünyayla kan davası olan bir damarın üzerinde oturuyordu. O, dışarıdayken de içerideydi zaten. Bütün müminler için de dünya hayatı; bir imtihan, bir bekleme durağı, bir mahpushanedir bu yüzden. Gerçi, mührü ellerinde tutanlar, müebbed olarak kesmişlerdir cezayı, peki bu ceza, aslında kime kesilmiştir?
Mirzabeyoğlu'na değil, onun küçük kızlarına ve bu ülkenin bütün kız çocuklarına da tekraren kesilmiş bir müebbedi tanıdım, eşi Hayran hanımın yüzünde... Aslında, insanların acıları üzerinden kalem oynatmak vicdanımı sızlatıyor, benimkisi müebbeden mahkum edilmiş bir düşünürün, arkasında bıraktığı iki küçük kız ve mükemmel bir eşin civarında oyalanmak. Zira gerek muhakeme sistemimiz, gerekse suç ve ceza politikalarımız, sadece mahkumu iptal etmeye yönelik değil, belki onun etrafında çevrilen anaforla, başta ailesi ve takip edenleri ile tüm cemiyet olarak, hepimiz de cezalandırılıyoruz. Ama beni tanıyorsunuz, ille de kadınlar, kızlar ve çocuklar cephesini yazarım, bu da benim eksikliğim olsun...
İsimlerin, kaderlerle çok yakın bir alakası vardır, derler ya... Bir insanın ismi daha en baştan Hayran olunca, hayatı da tarih öncesi bir aşk masalı kadar inanılmaz oluyor. Hayran hanımın üniversitede hocalık yaptığı günler, çok yakın olmasına karşın, sanki bulutların arkasındaymış kadar geride... Onu, kocasıyla birlikte gözaltı ve tevkif sürecinde, gazete haberlerinden tanıdık... Örtüsü başından çekelenince, sırtındaki yeleğiyle saçlarını örten bir üniversite hocası. Hadi hatimler indirin Ramazan geliyor...
İskender'in kılıcı, dünyanın en sert madenlerini bile kesebilirken, havada uçuşan bir ipeği nasıl da kesememişse... Hayatı, tarumar edilmek için, her yolun denendiği bu aileyi ayakta tutan ipeksi güç ve direnç de, Hayran hanıma dercedilmiş sanki... zarif ama kırılmayan bir maden olarak, şaşılacak zıtlıkları, kaderindeki hayran olma meçhulüyle ifade edebilirim belki... Derin bir örtünün altına kaçmak istiyorum, kadını ve yaşadıklarını dinlerken. İçimde koşuşturan bütün deli heves taylarına kahrederek... Kadının gözlerindeki hüznü ve kadere teslimiyeti seyrederken, içimdeki varoluş kavgaları giderek küçülüyor, alçalıyor ve küsüyorum kendime. Hayat, ne kadar da amansız bir dert çağlayanı, kadının simasında okuyorum... Bu ülkenin kızları, ne kadar da dargın o hayata ve ne kadar da yorgunuz.
Hakkında açılan yüze yakın davanın, hiçbirinde de eyleme dair hiçbir kanıt bulunmamışken, sadece fikirlerinden dolayı, müebbed almış bir baba ve onu bekleyen, bir kadın ve iki küçük kız. Yavrulardan biri, en son geçen Ramazan Bayramı'nda ki açık görüşte, babasının kucağına oturmaya yeltenince, kötü yürekli görevli engel oluyor. Hayır oturamazsın! Nereye oturamam? Baba kucağına! Düşünür mü müebbede mahkum olan, bir küçük çocuk mu? Bir uçuç böceği/Çıplak ayakları ile karda diye bir mısra...
Çocuklar, babalarının fotoğraflarına bakmamaya yeminler ederek, ama matematik derslerinde de hep ön sırada parmak kaldırmaya devam ederek büyüyor. Hain resimlerde, babalarının işkenceyle darpedilmiş sureti, kelepçeler arasındaki bitkin duruşudur onu küstüren. Babamın elinde, kalemden başka hiçbir şey yok müdür amca! Oysa, müdürler, kelimeleri hiç sevmiyorlar. Kelimeler, bıçaktan ve napalmdan daha tehlikeli onlar için. Ama kızlar, kelimelerle büyüyor... Allah'tan başka kimsemiz yok diyor Hayran Hanım. Allah'tan başka her şeyimiz var, biz dışardakilerin, ne acı. Bir anne, bir refika ve bir kız, aslında, bir baba'ya nasıl dönüşürmüş hayret ediyorum. Hayran Hanım da ve tüm direnen kızlarımız da, bu ülkede müebbeden baba... Allah yar ve yardımcımız olsun...

Sibel Eraslan
Vakit 18.10.2003
images
 

Horanta

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Şub 2008
Mesajlar
225
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
52

Mirzabeyoğlu'nun eğilip baktığı yerde cezaevinde besledikleri tavşanlar var.

İnce bir ruh, bir kuzu öksürse yüreği parçalanan, fakat aynı zamanda islam düşmanların kellesinden tepecikler yapabilecek bir ruh hali...

NoT: Koğuştayken çekilmiş bu resim,çok önce......Şu an F tipinde tek başına... Tavşansız ve şiirsiz... :a33:
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
haber_MUTEFEKKIR_ICIN_BASIN_ACIKLAMASI.jpg


Kör kuyulardasın
Ay ışığı bekleyen dardasın
Hatrın soran yok
Bahtına şıvan düşmüş pusulardasın
Bir çınara yaslanmışsın...
Çocuk gözlerinden ne yaşlar bırakmışsın
Rüya görmüşsün
Baharda yaprağa durmuş hatıraları yakmışsın
Sen kendini yakmışsın usta
Şu cihanın tam ortasında bir başına kalmışsın...

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt