Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

DAVAMIZI hatırlıyor musunuz? (2 Kullanıcı)

İPARHAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ağu 2010
Mesajlar
279
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Ah! küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap;
Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılap!

Zulüm altında geçen son bayramımız olsun...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Ah! küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap;
Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılap!

Zulüm altında geçen son bayramımız olsun...
İnşaALLAH gönüldaş,İslam sancağı altındaki bayramlarda buluşmak duası ile...
Sadece ve sadece Şeriat Hükmedecek...
İstikbal İslamındır...
Batıcılar Batıya,Tüm İktidar İslama...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
baran_dergisi.jpg

 

İPARHAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ağu 2010
Mesajlar
279
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
GEÇİLMEZ
Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez;
Eşten,dosttan,sevgiliden ayrılmadan geçilmez.
İçeride bir has oda,yeri samur döşeli;
Bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez.
Eti zehir,yağı zehir,balı zehir dünyada,
Bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez.
Varlık niçin,yokluk nasıl,yaşamak ne,topyekün?
Aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez.
Kayalık boğazlarda yön arayan bir gemi;
Usta kaptan kılavuza varılmadan geçilmez.
Ne okudun,ne öğrendin,ne bildinse berhava;
Yer çökmeden,gök iki şak yarılmadan geçilmez.
Geçitlerin,kilitlerin yalnız O'nda şifresi;
İşte,işte o eteğe sarılmadan geçilmez!
N.F.K.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com

Eti zehir,yağı zehir,balı zehir dünyada,
Bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez.
Varlık niçin,yokluk nasıl,yaşamak ne,topyekün?
Aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez.
Kayalık boğazlarda yön arayan bir gemi;
Usta kaptan kılavuza varılmadan geçilmez.
 

yesilyol

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Ağu 2007
Mesajlar
258
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Konum
mersin
cok derin ve acı bi konuymuş nasıl olurda başbakan bu konuda duyarsız kalır anlamıyorum,yoksa gercekten kendi iktidarnı kaybetmektenmi korkuyorEN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
cok derin ve acı bi konuymuş nasıl olurda başbakan bu konuda duyarsız kalır anlamıyorum,yoksa gercekten kendi iktidarnı kaybetmektenmi korkuyorEN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR.
Yıl: 1980... Soran Ahmet Kabaklı.. Mekan, Feneryolu'ndaki Üstad Necip FAzıl'ın Köşkü...

Nazif Baba anlatmıştı bana, 2004 yılı bahar aylarında... Üstadın yanındayken tanıdığı ve o günden beri görüştüğü bir arkadaşı, 2002 seçimlerinden sonra bir muhabbete şöyle der:

"Arkadaşlar ben Üstad'ın ne kadar büyük bir keramet sahibi olduğunu 23 sene sonra anladım."

Sorar Nazif Baba, "niye?

-" Bir gün siz İBDA'cılar yoktunuz, 1980'de, işte biz Ahmet Kabaklı, Abdullah Gül, Turgut Özal vs bu takım kalabalık bir halde Üstad'ın köşküne gittik.

Konu gençlerden ve Üstad'ın gençlere olan alakası ve onlardan beklediği ümid hakkında açıldı.

Rahmetli Kabaklı sordu: "Üstadım, bu gençlerden ne bekliyorsun, ne ümid ediyorsun da , üzerlerine böyle titriyorsun?

Rahmetli Üstad şöyle cevap verdi:

"Turgut Özal'ı işaret ederek: Bu Kemalizmin canına okuyacak! (Özal henüz müsteşar)

Abdullah Gül'ü işaret ederek: Bu da devlet kadrolarında Anadolu insanının yolunu açacak!

Peki dedi Kabaklı Hoca: Ya şu serseri Salih'ten en bekliyorsun? (Salih Mirzabeyoğlu, arslan yelesi gibi saçlara sahip ve ha bire kavga ediyor ya, ondan serseri Salih oluyor)

Rahmetli o delici bakışlarla bir sert baktı öyle... Sonra tok bir sesle şöyle dedi:

"SALİH'İM DE DEVRİM YAPACAK!"
 

İPARHAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ağu 2010
Mesajlar
279
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
salih+mirzabeyo%C4%9Flu


"el birlik olmak gayesine ermemiş savaş
bitmemiştir diyenlerle
dayanmak omuz omuza
kalelelerine emperyalizmin

bu uğurda
ne dur
ne durak
yükseğe
daha yükseğe
en yükseğe dikilsin bu bayrak"
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
az 'Cezaevlerinde işkence kalktı' mı?
24881.jpg

İBDA-C Terör Örgütü Lideri olduğu iddiasıyla 1998’de gözaltına alınarak yargılandı ve müebbet hapis cezasıyla cezalandırıldı. 56 tane kitabı bulunan Salih Mirzabeyoğlu’nun avukatı Ali Rıza Yaman, müvekkilinin yıllardır insanlık dışı bir işkenceye maruz bırakıldığını söylüyor. Engin Çeber’e yapılan işkenceyi gündeme getirenlerin ve özellikle İslamcı çevrelerin Mirzabeyoğlu’na yapılan işkenceler karşısında suskun kalışlarına anlam veremiyor. Salih Mirzabeyoğlu’nun tutuklanma ve yargılanma süreci dahil, kendisine yapıldığı iddia edilen işkenceleri avukatı Ali Rıza Yaman ile konuştuk.
Samet DOĞAN'ın röportajı

Salih Mirzabeyoğlu’nun tutuklanmasından bu yana geçen süreyi kısaca özetler misiniz?

Salih bey 1998’in sonunda tutuklanmış, Metris Cezaevi’ne götürülmüş, 25 Ocak 2000 yılının gece yarısında hapishane duvarlarının delindiği, kimyevî gazların kullanıldığı, ölümlerin gerçekleştiği bir operasyonun ardından Kartal Cezaevi’ne, daha sonra da Bolu F Tipi Cezaevi’ne konulmuştur. Hâlen Bolu F Tipi Cezaevi’nde, 5 yıldır kaldığı tek kişilik hücresindedir.

Ne kadar ceza aldı?
Salih bey idam cezası aldı. Ceza, AB müktesebatı çerçevesinde yapılan düzenlemelerle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrildi.

Salih Mirzabeyoğlu tam olarak neyle suçlanıyor?
Tam olarak neyle suçlandığını, hangi suçtan dolayı ceza aldığını biz de bilmiyoruz. Herkes herkese suç isnad eder. Ancak mühim olan şahsın o suçu işleyip- işlemediği, bunun tesbiti ve verilecek cezanın o suça uygunluğudur.

Biraz açar mısınız?
Salih bey, mevcut anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs etmekten ve örgüt liderliğinden yargılandı. Yargılama, bunun üzerine bina edildi. Ancak gerek kendisinin, gerek avukatlarının yaptığı savunma bir tarafa, İddianame ve Gerekçeli Karar’da geçen ifadeler dahi Salih Bey’e üzerine atılı suçtan ceza verilemeyeceğinin ispatı niteliğindedir.

Karışık bir hukuk süreci olmuş anlaşılan…

Aslında hiç karışık değil. Türkiye’de kadim iki yanlış gelenek var… İlki fikir adamlarına ‘bölücü, yıkıcı’ yaftalarını asıp, mahkûm etmek. Diğeri de maalesef bir maşa mesabesinde olan kanun maddelerini hukuk zannetmek. ‘Kanun maşasını elinde tutan, karşısındakine yöneltir. İstediği gibi yargılar, istediği gibi hüküm verir. Biliyorsunuz ki, Salih Bey’in tutuklandığı süreç 28 Şubat’ın hemen ertesi bir dönemdir. En iptidâi anlamda dahi hukukun olmadığı bir süreç. Bu süreçte hukuku da etkileyen, yön veren kara propaganda her yerdedir. Kara propaganda Salih Bey’in emniyet güçlerince alındığı andan itibaren başlamıştır.

‘Örgüt evinde yakalandı’…

Meselâ o cümle... Salih Bey o dönemde sanki 41 tane eser vermemiş, sanki illegal bir adammış, kaçıyormuş, bir yere sığınmış da polisin yaptığı operasyonla kaçtığı yerde yakalanmış gibi bir hava…

Oysa ki?..

Oysa ki Salih Bey eşi ve çocuklarının yanında alınmıştır. Alındığı yer de çocuğunun okulunun önüdür. Eşiyle birlikte o zaman için ilkokula giden çocuğunu okuldan almaya gidiyor. Polisler geliyor ve hiçbir arama, yakalama izni olmaksızın Salih Bey’i ve eşini ilkokulun önünden alıyor. Daha sonra evde arama yapıyorlar. Medyaya da “örgüt evinde yakalandı” diye servis ediliyor.

Daha sonra…

Daha sonrası, sorgulama aşaması... Burası mühimdir. Polis sorguluyor. Sorgu zabtını istediği gibi tertip edip, kurguluyor ve o kurgu savcının önüne gidiyor. Ve koskoca DGM Savcısı da polis sorgularını maalesef aynen kabul edip, iddianamesini mahkemeye sunuyor. Aynı hatayı mahkeme de işleyerek iddianameyi kabul ediyor ve polis sorgu tutanaklarının üzerine hüküm bina ediyor. Dikkat edin; hukukî süreçten değil, hukuk adına işlenen cinayetlerden bahsediyoruz. Bu süreci özetleyen çok güzel bir olayı anlatayım izninizle…

Buyrun…

Polis sorgusunda Salih Bey’e aynen şunlar söyleniyor: “Yukarıdan bastırıyorlar, sen İBDA-C örgütünün lideri olduğunu mecburen kabul edeceksin!”

Yukarısı?..

Yukarısına geliriz... Sorgulama esnasında Salih Bey’e söylenen şeylerden birisi de şu: “Biliyoruz. Tamam, hiç kimseyle görüşmediğini ve tanımadığını kabul ediyoruz; talimat da vermediğini kabul ediyoruz… Gelelim şu liderlik mevzuuna…” Salih Bey de; “hiç kimseyle görüşmemişim, talimat vermemişim, bunu siz de biliyorsunuz. Ben bu durumda illegal bir örgütün nasıl başı olabilirim ki?” diye mukabelede bulunuyor. Aynı polis ısrarla devam ediyor: “Gel sen şunu güzellikle kabul et. Hem biz sana kötülük yapmak istemiyoruz. İsteseydik evinin bahçesine eroini gömer, “eroin yakaladık” derdik. Salih Bey bu ‘cazip’ teklifi kabul etmeyip, fikir adamlığından bahsedince aynı polis, hukukun Türkiye’de nasıl işlediğini gösteren fevkalâde bir lâf ediyor: “Aslanım, Savcı senin kitaplarını okuyacak değil ya… Buradan önüne ne giderse o.”

Oradan ne gittiyse aynıyla İddianameye konu mu olmuştur?

Aynen öyle olmuştur. İddianamede Salih Bey için; “örgüt mensuplarının gerçekleştirdiği eylemlere doğrudan doğruya katıldığı tespit edilmemiş olmakla beraber…” ifadesi mevcuttur.

Tesbit edilemediyse nasıl bir somut suçlamayla yargılanıyor ve ceza alıyor öyleyse?

Tespit yok, münasip görme var. İBDA-C markasıyla illegal faaliyet gösteren örgütler var. Bu örgüt mensupları; hiç kimseden emir ve talimat almadan “kendinden zuhur diyalektiği”ne göre iş yapıyor. Vakıa bu. Bu vakıa karşısında iddia makamı; “Lidersiz bir örgüt düşünülemediği gibi, örgüt mensuplarının gerçekleştirdiği eylemlerden de örgüt liderinin sorumlu tutulmaması eşyanın tabiatına aykırı düşer. İBDA-C adlı örgüt mensuplarının gerçekleştirdiği tüm eylemlerden örgüt lideri de sorumludur. İBDA-C örgüt mensuplarının Kumandan kod adlı sanık İzzet Erdiş’e bağlılığı…” diyor. Ortada hiyerarşik bir ilişki yok. Hiyerarşi olması bir tarafa tanışıklık yok. Eylem yok. Talimat yok. Fikrî bir yakınlık, bağlılıktır söz konusu olan. O gün için 41 tane eser vermiş bir yazarın fikirlerinin etkisinin olmasından daha tabii ne olabilir? Kaldı ki, tanışıklık da olabilir. Çocukların bile bildiği üzere, suçlar şahsîdir. Meselâ AK Parti’li bir belediye başkanı adam öldürüyor. İşlenen bu suçtan dolayı, sırf o partiye mensup diye “Sanık AK Parti’lidir. Tayip Erdoğan ile aralarında hiyerarşik bir bağ vardır. Talimatı ondan alması kuvvetle muhtemeldir. Madem hiyerarşik bir bağ söz konusudur, o zaman Tayip Erdoğan da suçludur.” denilebilir mi?

Salih Mirzabeyoğlu’nun davasında böyle mi denilmiş oluyor?

Gayet tabi… Salih Bey’in davasındaki hukuk mantığı, verilen örnekten daha kötü bir şekilde işlemiştir. Hiyerarşi yok, eylem yok, eylem talimatı yok, tanışıklık yok… Buna rağmen ‘olsa olsa budur’ mantığı üzerine bina edilen bir hüküm var. Bu sakat mantıkla verilen karar idam olmuştur. İdam kararı “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası”na çevrildi. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının da üzerinde ayrıca durmak gerek.

Şu sıralar, cezaevlerinde yaşanan işkencelerin, gayri insani uygulamaların kalktığı ve sıkı bir denetim altında tutulduğu söyleniyor. Siz Mirzabeyoğlu’nun uzun zamandır işkence gördüğünü ve hatta şu anda da kendisine işkence edildiğini iddia ediyorsunuz. Bunlar ne tür işkenceler. Anlatır mısınız?

Türkiye’de işkencelerin kalktığı sadece söylentiden ibarettir. İşkence şeklinin değişmesi, işkencenin kalktığı anlamına gelmez. İşkence deyince herkes kaba dayağı anlıyor. Ve artık kaba dayak yok deniliyor. Kaldı ki, kaba dayak da kalkmış değil. Yakın bir zamanda yaşanan ve sonu ölümle biten Engin Çeber hâdisesi gibi nice hâdiseler var. İşkence kalkmadı, şekil değiştirdi, daha sofistike, daha sinsi yöntemlerle yapılıyor. Bu çerçevede F Tipi Cezaevlerinin bizatihi kendisi işkencedir meselâ. Salih Mirzabeyoğlu’na gelirsek… Kendisi 98’in sonunda tutuklandı. 11 yıldır cezaevinde. 11 yıllık esaret hayatının son 10 yılı Telegram işkencesine maruz kalarak geçmiştir. Ve bu işkence kendisine hâlâ yapılmaya devam edilmektedir.

Telegram işkencesi nedir ?

Telegram, düşünce formunun, sistem zihniyetinin dışarıdan değiştirilmesi teşebbüsüne ve bu maksatla irâdenin, kimliğin, kişiliğin parçalanmasına yönelik olarak yapılan bir işkence türüdür. Telegram’ın hedefi; insan iradesinin teshir ve zapt altına alınıp, istenildiği gibi yönlendirilmesidir. Hâl bu olunca iç içe bahisler hâlinde Telegram’ın birçok veçhesi ortaya çıkmaktadır…

Biraz daha açabilir misiniz?

Hedef; insan iradesidir. ‘İnsan iradesi’ni hedef alan bir işkenceyi anlamak, anlamlandırmak, mukavemet etmek, ciddi bir fikrî seviyeye sahip olmayı gerektirir. Telegram’ın felsefî, fizikî, ruhî, ilmî, tıbbî, teknik, mühendislik, metafizik, psikolojik, parapsikolojik, nörofizyolojik, vs, vs… bir çok yönü var... Şayet bir adamın bu alanlara dair asgari bir malûmatı yoksa şapşallığının göstergesi hâlinde dalga geçip, “böyle bir şey olamaz” demesi tabiî... Teknolojiden hiç haberdar olmayan birine cep telefonunu gösterip, ‘bu kutu gibi şeyi kulağına götür ve dünyanın öbür tarafındaki adamla konuş’ derseniz sizi anlar mı? Anlamaz. Bir de sizinle dalga geçer. Niye? Çünkü görgüsü onu anlamaya müsait değil.

Telegram daha ziyade Salih Mirzabeyoğlu ile konuşulmaya başlandı. Özellikle kendisine uygulanmasının sebebi nedir? Bir de şikâyetlerini soracağız…

Hem Salih Bey’in hem de bizim en büyük şikâyetlerimizden birisi de; meseleye psikiyatr edâsıyla yaklaşılıp, “evet, şikâyetiniz nedir?” denilmesidir. İşkence burada başlıyor. Zira en büyük işkence; işkencenin bildik ve hâkim ispat mantığıyla ispatlanamaması, işkenceye muhatap kalan şahsın meseleyi ifade edememesi ve en nihayetinde kendi içinde boğulmasıdır. Telegram’ın bir çok çeşidi var. İspatı en zor ve dolayısıyla en garanti ve fakat en pahalı yöntem, elektro-manyetik dalgalarla yapılanıdır. İlaçla yahut başka usulle yapılanın ispatı nispeten daha mümkün. Alaattin Çakıcı’nın ‘bana mektup geliyordu, adamıma açtırıyordum, bir gün yine bir mektup geldi, adamım açtı ve öldü.’ beyanındaki sözlerini ve bu sözlerin üzerine gidilmesi gerekirken niçin üstünün örtülmek istendiğini bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Elektro- manyetik dalgalarla yapılan işkenceyi bildik ve hâkim ispat mantığıyla ispatlamak pek mümkün değil. Zira diyalog en basitinden şöyle gelişecektir: Şikayetin nedir? Derdini anlat… İşte şöyle oluyor, böyle oluyor… İspatlayabilir misin? Psikolojik sıkıntılarından dolayı böyle söylüyor olabilir misin? Malûm hapishane şartları insana sıkıntı verir, psikolojisini bozar… Kişinin dili döner ve meseleyi ifade ederse söylemesi gereken şudur: Bahsettiğim elektirikî dalgaları elimle tutup size gösteremem ya, nasıl bir ispat istiyorsunuz?

Kendi içinde boğmak…

Aynen… Telegramcıların mantığı şu: İşkence nasıl olsa ispatlanamaz. İşkenceye muhatap kalan ısrarla meseleye dikkat çekerse kestirmeden ‘majör depresyon’ teşhisi konulur, alttan alta da ‘kafayı sıyırmış.’ düşüncesi zerkedilir. Majör depresyon teşhisinde bulunan doktor bile meseleyi izah etmeye kalkan hastasını daha ilk cümlesiyle boğar: ‘Siz böyle bir şeyin olabileceğine gerçekten inanıyor musunuz?’ Bu söze muhatap kalan kişi eğer Salih Mirzabeyoğlu değilse, yaşadıklarını anlamlandıramaz, kendinden iyice şüpheye düşer ve işkenceden maksat hasıl olur: İşkence katlanarak artar, insanın iradesi esir alınır, kişinin en başta kendisine, daha sonra ailesine ve tedricen çevresine yabancılaşması sağlanır.

Fizikî tezahürleri nedir?

İşkence aynı zamanda fizikîdir de. İnsandaki arazın, hastalığın ortaya çıkarılması suretiyle gerçekleşiyor bu saldırılar. Salih Bey’in kendi kendine tespit ettiği bu hâdiseyi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden bir profesöre anlattığımızda Salih Bey’i doğrulamış ve ‘bir noktaya teksif edilen elektro-manyetik dalgalarla o bölgedeki rahatsızlık azdırılabilir, belli yerler bloke edilebilir’ demiştir.

Akla hayale gelmedik ahlâksızca ifade ve görüntülerden, vurma, yakma, bloke etme, kaşıntı verme şeklinde gerçekleşen fizikî saldırılara kadar işkencenin her türlüsünü yaşayan Salih Mirzabeyoğlu’nun günlerce uyumadığı da oluyor. Uyuyabildiği dönemlerde de fizikî olarak tazyik sürüyor, uyku ile uyanıklık arasında bir hâlle karşılıklı cedelleşme devam ediyor. ‘Deliksiz ve rahat’ bir şekilde 2 saatlik uykunun ardından ‘tamam, bu kadar yeter!’ denilerek yine uyandırılıyor. Gerek görüntülü ve gerekse fizikî saldırı en çok da namazda yapılıyor. Akla hayale gelmedik ahlâksızca ifadeler, küfürler Salih Bey namaz kılarken ediliyor, yine aynı nispette ahlâksızca görüntüler namaz kılma esnasında veriliyor. Öyle ki namazın bozulduğu dahi oluyor.

Dehşet verici…

İşkence türlü türlü… Mevzuunda ihtisas sahibi olanların da teyit ettiği türden yöntemler:
Her insanın kendine has bir elektriği var. Sevinçli, hüzünlü, sinirli… her hâlde değişen bu elektriğin/enerjinin tespit edilmesi ve daha sonradan insana giydirilmesi...

Yani?

Şöyle… İnsanın hüzünlü ânında tespit edilen elektrik, başka ve farklı bir ânında yine kendisine veriliyor. Ve insan meselâ hiç de hüzünlü değilse birden hüzünlü bir hâle bürünüyor. Salih Mirzabeyoğlu’na sıklıkla yapılmak istenenlerden biri de budur. Meselâ telefon görüşmesi yaparken ve hiç de hüzünlü bir hâli yokken yapılan saldırı ile hüzünlü bir hâle sokulmaya çalışılıyor. Bu, en ‘masum’ saldırı… Gerek suretine ve gerekse bedenine yapılan bunun gibi nice saldırıdan haberdar olduğu için Salih Mirzabeyoğlu mukavemet edebiliyor. Mukavemet edemezse işkencenin tezahürü belli: Durup dururken ağlamalar, yahut gülmeler, yahut sinirlenmeler… Hiçbir saldırının olmadığı ve insanın kendi hâlini kritik ederken düştüğü çelişkiler… Bu çelişkilerle birlikte kendi benine yabancılaşma… Akla-hayale gelmedik olan ve ancak ensest çocuklarının yapabileceği türden ahlâksızca yapılan saldırılarla meydana gelen düşünceleri kendi ‘ben’inden zannetme… Bu düşüncenin hasıl olması ile birlikte yaşananlardan kendini mesul tutma ve ardından kendinden iğrenme… Ve işkenceciler açısından mesut netice: Kendi benine, ardından aileye, ardından çevreye yabancılaşma… Herkese ve her şeye, en başta da kendi benine yabancılaşan mağdurun bütün bu süreçte iradesinin teslim alınıp, istenildiği gibi sevk ve idare edilir hâle gelmesi, güdülmeye teşne bir nesne olması…

Eğer bu uygulama varsa…

Var olduğu için konuşuyoruz…

Bir ihtiyat payı bırakarak konuşmak durumundayım. Bu tip işkencelerden kimlerin haberi var?

Kastettiğiniz; devlet yetkilileriyse durum her türlü vahim. Zira; yetkililerin haberi yoksa, kendi sorumluluk alanında yaşanan bir hâdiseden haberdar olmadıkları için sorumludurlar. Şayet haberleri varsa ve buna rağmen bir şey yapmıyorlarsa yine sorumludurlar.
'YILLARDIR ŞİİR YAZAMIYOR'

Sonuçta Mirzabeyoğlu Müslüman ve İslami bir ideolojiyi savunduğunu söylüyor. Peki neden bu durum İslamcı çevrelerce hiç gündeme getirilmiyor?

Söylediğiniz doğru… Salih Bey, Müslüman ve İslâmî bir dünya görüşünü teklif eden bir fikir adamı. Bu teklif, bir kesime değil, herkesedir. Unutulmasın ki; Salih Mirzabeyoğlu bir fikir adamıdır. Cezaevine konulduğunda 41 eseri vardı. Çok kısaca ve kabaca anlattığım süreçte her şeye rağmen 15 tane daha eser verdi… Konuşmaya buradan başlayalım: 55- 56 eserin altında imzası olan bir fikir adamı niçin cezaevindedir? Kim, hangi mantıkla kendisini mahkûm etmiştir? Ve bu haksızlık karşısında niçin ısrarlı bir suskunluk söz konusudur? Biz, Dreyfus’u Emile Zola’dan tanıyoruz. Siz de biliyorsunuz ki; ‘entelektüel’ kelimesi, hak edilmesi gereken bir sıfat olarak Dreyfus davasından sonra kullanılmaya başlanmıştır. Buradan da anlamak gerekir ki; bir aydını aydın yapan, haksızlığa karşı takındığı tavırdır. 12 Şubat 2010’da yaptığımız avukat görüşünde kendisi; “Ben yıllardır şiir yazamıyorum. Bu durum, bu dilden anlayan kimseye birçok şey söylemeli.” demişti. Her şeye rağmen fikir imâl etmekte ısrar eden ve 56 tane eser yazan bir fikir adamı, maruz kaldığı işkenceden dolayı yıllardır şiir yazamıyor! Bilirsiniz, II.Dünya Savaşı’nda, Polonya’da, Auchwitz’de yaşananlardan sonra Adorno; “Auchwitz'den sonra şiir yazmak barbarlıktır” demişti... Türkiye’de bu dilden, böylesine bir hassasiyetten anlayacak namuslu aydın sayısı maalesef çok değil. Salih Bey’in yaşadıkları karşısında vicdanların çatlaması gerekmez mi? Bu haksızlığı dile getirmek için kim neyi bekliyor, inanın biliyor değiliz.


HaBertaraf

9 Mart 2010 - 19:31:04
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Toplam Yorum: 54 - Yorum Yaz YORUMLARMisafir - 2010-03-12 19:57:56
Tarih boyunca bilim birçok cinayete alet edildi. Ama atom bombası bile bu telegram denilen zihin kontrol faaliyeti kadar insanlığımızı tehlike altına almamış, sabote etmemiştir. Bu ülkede hukuk namusuna, bilim etiğine inanan tüm hukukçuları,aydınları Mirzabeyoğlu'na yapılan işkencelere karşı durmaya, tepkiye davet ediyorum. Bu herkes adına bir onur meselesidir. Susamazsınız. Susamayız.. Hakan Y.

Misafir - 2010-03-12 19:49:23
Sayın Salih Mirzabeyoğlu'na yapılan işkenceler insanlık ve bilim adına hem hukuki hemde etik bir ihlaldir.Tarihi etik ihlallerden birisine şahitlik etmekteyiz. Hukukçuları, akademisyenleri ve bütün aydınları tepki koymaya davet ediyorum. -Fulya-

Misafir - 2010-03-11 00:33:04
hukukun üstünlüğü diyerek kocaman laflar ettiklerini sananlar neredeler? bunca eser vermiş, üstelik bunca işkence altında eser vermeye devam eden Salih Mirzabeyoğlu'ndan haberleri var mı? haberdar olsunlar!

Misafir - 2010-03-10 00:42:24
Konuyla ilgili bir yazı da arguman.com sitesinin aktüalite köşesinde yer almış.

Misafir - 2010-03-10 00:35:23
Tebrikler Habertaraf! Her zaman gerçekten, adaletten ve ezilenden taraf olmanız dileğiyle...

Misafir - 2010-03-09 22:58:05
Faruk Selim Bir fikir adamına yapılan bu işkence, "telegram", bu kadar alenî gerçeklere rağmen, neden hala "yokmuş" gibi davranılıyor ben de bunu anlamıyorum. "Bana zihin kontrolü-telegram yapılıyor" ifadesi her hangi birine değil, 54 eser sahibi bir fikir adamına ait... İçimizdeki ve dışımızdaki kesimlerin bu konudaki sessizliği-duyarsızlığı da biraz garip değil mi?.. İşkencecilere lânet olsun!

Misafir - 2010-03-09 22:47:43
ssiz kalanlara yazıklar olsun!!!!!

Misafir - 2010-03-09 21:51:59
Mirzabeyoğlunun onurlu ve kahramanlık destanı hayatını bu halk olarak yıllardır ibretle ve fakat maalesef aciz bi şekilde izleyebiliyoruz şimdi kolayından islamcı ve neredeyse elit oluşturacak çevre bu kahramanların kazanımlarını pis nefsleriyle çarçur ederken nereden nereye nasıl geldiklerini düşünmüyorler, onlar büyük kaybedenler, Mirzabeyoğlunun kelimelere ihtiyacı yoktur, okuyun hak vereceksin

a.b.e. - 2010-03-09 20:43:21
"yıllardır şiir yazamıyorum!" bu bir fetyattır.. o kadar duyarsızlaştık ki, artık vucudumuza yerleştirilen ciplerin varlığına inanmaya başladım. 'çok konuşma yoksa çipini sustururlar!' korku ve yargıları bir yere kadar, yoksa bu millet değerleri yağmalanırken bu kadar kursak derdine düşmezdi diye düşünüyorum.Fakat bir yerde kutsi bir güç diğer yandada cismani bir güç var ve aslında Hak ile batılın karşı karşı geldiği bir süreci yaşıyoruz.O halde kendimize gelmeliyiz!Allah Nurunu Tamamlaycaktır!

Misafir - 2010-03-09 20:43:02
Allah'ın gazabı Salih MİRZABEYOĞLUna yapılanları görmezden gelenlerin üzerine olsun.

dr.zihni bulanık - 2010-03-09 20:33:44
bu röportajla Büyük mütefekkirin çektiği ve/veya maruz bırakıldığı işkencelerin bilinmesinden ötürü samet bey ve ali rıza beye sonsuz teşekkür..ayağa düşürmeden derdini anlatabilme kaabiliyetinin en güzel örneklerinden birini gördük..sanırım Onun rızasıda ancak buna olabilirdi..

Misafir - 2010-03-09 20:24:13
Salih Mirzabeyoğlu'na yapılan işkence aslında her birimizde bulunan müslüman kimliğe yapılan işkencedir. Bence bunun ızdırabını duymalıyız. Eğer bunu hissetmiyorsak, ümmet olma vasfını yitirmişiz demektir.

Misafir - 2010-03-09 18:36:37
Allahın laneti zalimlerin üzerine olsun...

Misafir - 2010-03-09 18:24:34
Muhteşem bir reportaj.bu reportajı tüm dünyaya okutmak gerek.özellikle akp milletvekilleri başta olmak üzere tüm akp liler okumali.

Misafir - 2010-03-09 18:24:26
Vay be bu insan yıllardır cezaevinde hemde bir dünya kitap yazdığı halde. Zaten kardeşim bu ülkede doğru adam olmayacaksın tıkarlar hemen mapusa, çalacan ki seni adam yerine kosunlar. Ulan ben bu adamı içeri tıkanlar varya kardeşim hiç mi insanlığınız yok sizin be, zaten bu ülke sizin gibiler yüzünden geri kalıyor.

Misafir - 2010-03-09 18:11:19
"haber taraf" isabetli bir röportaja imza atmış; gündem, bize dayatılanlar değil; kendini dayatan "fikir"dir! haber taraf'ı, "taraf" ını hakikat'den seçtiği için tebrik etmek lazım... neticede "telegram" cılardan tutalım nice hukuksuzlukları yapanların hepsi bir "taraf", hak ve hakikat kaygısı güdenler başka bir "taraf"...

Misafir - 2010-03-09 17:58:36
salih mirzabeyoğlu hakkında yapılan haberlerin yorumların veya röportajların daha yaygın olarak medyada yer alması lazım.demokrasi aşıkları liberaller ıslatılmış ve güneşte kurutulmuş ılımlı islamcılar haktan hakkaniyetten dem vuran bütün medya üreticileri bu haksızlık karşısında susmamalı.ama onlar susarlar.hakikatten korkanlar susarlar ve hatta gizlerler.ama tarih susmayayacak.

Misafir - 2010-03-09 17:22:31
Necip Fazıl'ın - «Benim yanıma bugüne kadar hep budala hayranlık tavrı gösterenlerden başka kimse gelmedi... İş yok!.. Benim için bana karşı gelecek, arkamdan kavgamı yapacak, fikrini ileriye sürecek... Başımı dizlerine koyup yatarken, sırtımdan emin olabileceğim bir dost... Çok şükür buldum!» -"Tek kelimenin bile boşa gitmediğine inanıyorum" dediği mütefekkir. Huk-uk bu olsa gerek.

m.atakan - 2010-03-09 17:22:21
insan... kim... insanlık(varsa) kimden yana... bir yanda aşağılık işkenceciler ve onları koruyanlar, görmeyenler, görmemezlikten gelenler, bir yanda aynı inancı paylaşıpta ona yapılanlara sessiz kalanlar, evet insanlık; salih mirzabeyoğluna yapılanlara verdiğimiz tepki kadar insanız değilmi? bunun için o turnosol kağıdı...mehmet atılgan

yavuz selim - 2010-03-09 16:26:57
Dili,dini,ırkı,fikri,ne olursa olsun hiç bir insana işkence yapılmamalıdır.her kim bunu ihlal ederse bu kişi yada kurumlar insanlık suçu işlemişlerdir.hele bir insanı fikir ve inançlarından ötürü tutsak etmek, aslında kendi özgürlüğünü ve hürlüğünü tutsak etmektir.bırakın fikirler ve inançlar bir mozaik olsun.

Misafir - 2010-03-09 16:17:45
ALLAH ın izniyle inşallah kurtulacak Mirzabeyoğlu.dualarımızı eksik etmeyelim inşallah.kafirler istemese de Allah nurunu tamamlıyacaktır.s.m nin temsil ettiği azınlık sanılan kitle aslında bu ülkenin namuslu, hakikate aç çoğunluğunu teşkil etmekte.ve kumandanın fikirleri artık her yere yayılmakta.

Misafir - 2010-03-09 15:51:30
İsabetli bi ropörtaj olmuş.Allah yar ve yardımcısı olsun.

Misafir - 2010-03-09 15:30:32
Salih Mirzabeyoğlunun kitaplarını okuma fırsatım olmadı.Fikirlerinide bilmiyorum.Bize dayatılan pop kültür batı yaşam tarzı ile yetişmiş biri olarak Mirzabeyoğlu ve onun gibilere yapılan işkence ve hukuksuzluğu kınıyorum..Bu insanlık ayıbını temizlemesini yetkililerden bekliyorum..Ayrıca Mirzabeyoğlunun kitaplarını yapılanların inadına okumaya başladım..Ebru

Misafir - 2010-03-09 15:18:16
Röportaj çok güzel olmuş gerçekten.Salih bey denilince akla Necip FAZIL ve fikirleri gelir.Bunu yaşayan ve yaşatan Salih Mirzabeyoğlu olunca haliyle tehlike arz ediyor.

Misafir - 2010-03-09 15:11:58
Üç maymunu oynayan iktidar hala neyi bekliyor sormak lazım.Bir ülkenin yetiştirdiği en büyük mütefekkirlerinden biri olan Salih Mirzabeyoğluna yapılan işkence ve hukuksuzluğu düzeltmek için neyi bekliyorlar..28 şubat darbecilerin mahkum etmeye çalıştığı Mirzabeyoğlu için artık hukuksal ve toplumsal zeminde harekete geçme zamanıdır..Haksızlık karşısında susanlar dilsiz şeytandır...Hadis Tufan...

greenist - 2010-03-09 15:11:46
adamına göre hukuk işleyen bir devlette yaşıyoruz ne yazıkki.keser döner sap döner...

Misafir - 2010-03-09 14:00:28
En büyük skandal, gerçekleşmesinde dahli olmayan eylemler için mesul tutulması, başkalarının yaptıklarından dolayı cezalandırılması. Bu bir Marksistin eyleminden dolayı Marx'ı yargılayıp cezalandırmaya benziyor. Sayın avuatın verdiği örnek de güzel, herhangi bir AKP'linin yaptığı eylemden dolayı RTE mi mesul tutuluyor ki, Mirzabeyoğlu İbdacıların eylemlerinden cezalandırılsın? Alaaddin

siyahfirca - 2010-03-09 14:00:17
Tarihî bir röportaj olmuş... Yarının tarihçisinin "belge" olarak yararlanacağı türden... Umarım, bir gün Türkiye'de herkes, Salih Mirzabeyoğlu'nun ne çapta bir mütefekkir olduğunu ve düşünce tarihine nasıl bir boyut getirdiğini anlar... Bugün anlaşılmıyor, çünkü arada çok "parazit" var. Parazitler her yerde, her yerin kendi rengi içinde; görevleri tek onu kötülemek ve okutmamak... Umarım birgün herkes, onu okumanın ne demek olduğunu anlar... Bu ülkede yetişen en büyük mütefekkir; o kadar...

Misafir - 2010-03-09 13:58:15
İnanın gözlerim doldu, yumruklarımı sıkarak tırnaklarımı sökecek duruma geldim.. Allahım bu ne hayvanlık.. Allahım bizlere bu düştüğümüzz bayalığa merhamet et.. Ali Bey neler yapabiliriz bu hususta? Nasıl bir tavır takınmalı? Ne yapmalı?

Misafir - 2010-03-09 13:40:57
Milleti cendereye almış bir avuç azınlık bir yandan milletin ensesinde boza bişirirken bir yandan da umumiyetle masum ve temiz milletimizin yüzyıldır hasretle beklediği fikir ve aksiyon kahramanını gizlemeye ve hakikatlerin üstünü örtmeye çalışıyor. Allahualem bu satanist zihniyetli azınlık pek yakında yüzüstü yere çakılır, Türkiye asli misyonuna kavuşur, buhrandan kurtuluruz.

yavuz selim - 2010-03-09 13:27:24
şuan da tanıma fırsatı bulduğum sayın Mirzabeyoğluna şimdiden hayranlık beslemeye başladım..bu büyük insana Allah yardım etsin..Onu başımızdan eksik etmesin ve Ona bu zulmü reva görenlerden intikam almasını nasip etsin..selametle..

Misafir - 2010-03-09 13:18:25
Bu röportajda emeği geçen herkese teşekkürler.. Bu mesele müslümanlar başta olmak üzere bu ülkede yaşayıp, hukukun hakikatine inanan, işkence ve işkenceciye karşı olmayı bir insan olma memuriyeti kabul eden herkesin ama herkesin bir dürüstlük ve onur testidir.. Bu iddialar üzerine gidilip neticelendirilmeden kimse hukuk namusundan bahsetmesin..Bu mesele Türkiye'nin baş davasıdır..-Gökhan Yamangül

Misafir - 2010-03-09 13:14:22
Bu röportajda emeği geçen herkesi kutluyorum. Bu ülkede müslümanlar başta olmak üzere, hukuktan bahseden ve işkence ile işkenceciye karşı olmayı insan olma memuriyeti kabul eden herkesin dürüstlük kriteri bu meseleye vereceği tepkidir. Bu meseleye sessiz kalan kimse ama hiç kimse hukuktan, vicdandan bahsetmesin.. Birileri bu iddialara açıklık getirmek zorunda.. -Gökhan Yamangül-

Misafir - 2010-03-09 12:55:07
İTÜ Taşkışla'da düzenlenen uluslararası bir insan hakları sempozyumuna katılan araştırmacı bir arkadaştan dinlemiştim. Arkadaşım (Oğuz Yıldırım), zihin kontrolü üzerine yabancı dilden tercümeler yaptığı için, orada tanıştığı Yunanistanlı bir avukata "zihin kontrolü"nün Avrupa'daki mevcudiyetini -aslında olumlu bir cevap ümit etmese de pek- soruyor. Avukat hiç duraksamadan cevaplıyor: "Elbette var!

jackal - 2010-03-09 12:45:41
Sayın Samet bey ve Ali Rıza beyi yürekten tebrik ediyorum. Böyle etkili ve çarpıcı bir röportajı gerçekleştirmiş olmaları adına... Sayın Salih MİRZABEYOĞLU'na yapılan işkencelerin gün yüzüne çıkarılması ve insanların bunları bilmeye hakları var,bence daha çok gündeme getirilmeli ve vicdan sahibi kişiler bu meseleleri dillendirmelidir!

Misafir - 2010-03-09 12:35:19
arkadaşlar bence lanet okumak yerine birşeyler yapılması için harekete geçmek daha akıllıca olur kanaatindeyim sevgiyle... Murat Bilge

fazılduygun - 2010-03-09 12:23:53
Dünya çapında büyük bir fikir adamına karşı 11 yıldır yapılan bu post-modern çağın görünmez işkencesi, Türkiye hariç ulaşılabildiği heryerde yankı buldu da, bir tek Türkiye'de hakkettiği yankıyı bulamadı. Konunun uzmanlarından, Le Monde Diplomatique- Turquie Diplomatique gazetesi Gen. yya. Yönetmeni Ömer Özkaya Bey, "Mirzabeyoğlu, bu işkence için özel olarak seçildi dediği için, emniyette sorguya alındı. Düşünün artık siz gerisini... İşkence var diyene bile işknece var....

Misafir - 2010-03-09 12:20:23
Sayın Salih Mirzabeyoğlu'na yapılan Telegram işkencesinin bazılarına ben şahit oldum. Çünkü onunla Kartal Cezaevi'nde 1 sene aynı hücrede kaldım. Zorbey

Salih - 2010-03-09 12:14:28
hukukun üstünlüğü böyle durumlarda belli oluyor demek..mutlak adaletin önünde yargılanacaksınız sefiller..Salih MİRZABEYOĞLU gibi bir büyük insana kıydığınız için..ona bir insanın dayanamayacağı şekilde işkence ettiğiniz için..türlü türlü ahlaksızlıklar yaptığınız için..Allahın laneti üzerinize olsun..

dr.zihni bulanık - 2010-03-09 12:04:13
sözün bittiği yer olarak tam da burayı işaretleyebiliriz..Salih Bey'in ne tür ızdıraplar ve sıkıntılar yaşadığını avukatından öğrenince utanmaktan başka birşey gelmedi aklıma..sanırım bu utanç tüm müslümanların hatta anti emperyalist-anti kapitalist-anti siyonist herkeside kaplıyor..selametle..

Misafir - 2010-03-09 12:02:52
Demek 'cezaevlerinde işkence yok'... nasıl da uyutuluyormuşuz...

Misafir - 2010-03-09 11:59:18
Böyle cesurca çıkışlarından dolayı sayın Samet Doğan ve böyle bir insanlık dışı olayı anlatan Sayın Ali Rıza Yaman'ı kutluyorum.. Şu unutulmasın ki, Allah ve melekleri, şehidler, veliler ve erenler Sayın Mirzabeyoğlu'yla beraberdir. "YA MUNTAKÎM ALLAH! BİZİ İNTİKAMINA MEMUR ET!" Zorbey

greenist - 2010-03-09 11:59:04
en yüksek gür sada islamın sadası olacaktır.zalimler için yaşasın cehennem...

tozdeniz - 2010-03-09 11:52:48
işkence ile fikirleri susturmaya çalışan fikirsiz beyinlere, ilme fikre saygı duymayan atgözlüklü beyinsizlere, benden olmayan benden değildir diye zehir kusan dillere, nura ateş kusan ağızlara lanet, lanet, lanet olsun....

Misafir - 2010-03-09 11:48:16
Hadis-i Şerif: "Müslümana müslüman olduğu için işkence yapan kâfirdir!" Salih Mirzabeyoğlu'nun da müslüman olduğuna hemfikir olduğumuza göre söylenecek ne var ki... Zorbey

Misafir - 2010-03-09 11:45:29
Sayın Mirzabeyoğlu'nun işkencesinin 8 yılını "İslâmcı" bir iktidar AKP zamanında geçirmesi ne kadar manidardır. Heleki, müslümanım diyen yazar-çizer takımının insanın kanını donduran böyle bir işkence karşısında susup kalması ayrıca düşünülmesi gereken bir husustur. "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır!" buyuruyor Hz. Ali Efendimiz.

Misafir - 2010-03-09 11:33:05
Salih Mirzabeyoğlu... 11 yıldır cezaevindeymiş, 10 yıldır işkence görüyormuş, 5 yıldır tek kişilik hücredeymiş, 56 tane eser vermiş... Çok ilginç... Niçin hiç haberimiz olmadı, olmuyor? Niçin? Niçin?

Misafir - 2010-03-09 11:23:24
Saklanan, konuşulmayan ve yokmuş gibi davranılan Telegram konusunun bu şekilde ele alınması şahsen beni şaşırttı. Batı da ve Amerika da çok iyi bilinen bu konu, Türkiye'de Salih Mirzabeyoğlu ile gündeme geldi. Kendisinin bu konudaki "Telegram" adlı bir eseri de var. Telgramın konuşulması, bu çerçevedeki gerçeklerin açığa çıkarılması açısından çok önemli. Şükrü Sak

Misafir - 2010-03-09 10:14:43
Çok yazık okuyunca insanlığımdan utandım adeta bilmediğimiz daha neler varmış

Misafir - 2010-03-09 09:33:51
harika bir röportaj...emeği geçen herkese teşekkürler...genç adam samet doğan bey tabuları yiğitçe yıkıyor...müminlerin bir vucudun parçaları mesabesinde olduklarını acıyan yerin bütün organlarca hissedilmesi şuurunda bir çalışma olmuş.tekrar tekrar teşekkürler...

Scenarist - 2010-03-09 08:47:26
Bu Güzel Röportaj için Samet DOĞAN Arkadaşımıza teşekkür ederim. Aslında "O" Bunu hep yapıyor... Ve birgün daha iyi şeyler yaparak daha iyi yerlere geleceğinden kuşkumuz yok. Şüphesiz iyi olmak yoktur. İyi eğitilmiş olmak vardır... Başarılarının devamı dileklerimle Sevgili Samet!

Misafir - 2010-03-09 07:54:58
bunca işkenceye rağman müslümanım diyen aydınlarımız, insan hakları diye ortalıkta edebiyat parçalayan yazarlarımız neden halen suskunlar? işkence yoktur diye türküye demokratik hukuk devletidir diye ortalıkta naralar atan siyasetçilerimiz nasıl konuşabiliyorlar? telegram üzerine Sayın mirzabeyoğlunun yazdığı bir kitap var neden hiç üzerine gidilmiyor? anlamak ve anlatmak cok ama cok zor?

Misafir - 2010-03-09 07:54:52
hasan mezarcıya "ben mesihim" sözünü soyleten sürece nasıl geldiğini bu ropörtajdakı satır aralarından okumak cok zor değil. teşekkürler Samet abi kımsenın yapmadığını yapabildiğin için.

Misafir - 2010-03-09 07:54:43
çok ilginç, çok bilgilendirici, çok aydınlatıcı biir röportaj olmuş... hem samet Bey'i hem de Ai Rıza bey'i kutluyorum... Saygılar... Cavit korkmaz
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Esatir ve Mitoloji


Salih Mirzabeyoğlu'ndan Yeni Eser: Esatir ve Mitoloji



“İSLÂM VE MİTOLOJİ: İyi veya kötü olarak nitelemeksizin veya nitelemeden önce, ruhun tezahürü ve delili hâlinde bütün insan faaliyetlerinin oluşturduğu bir yumağı andıran MİTOLOJİ, bu görünüşü ile dişi bir ilim olan psikolojinin, adeta en genel ifâdesidir…


Şeriat, zahiri akıl-ruhtur, tarikat ise bâtınî Şeriat; dolayısıyla İslâm’da YAPMA’yı gösteren RUHÎ oluş ve işler, hiçbir şekilde mitoloji verileri ile ayniyet içine giremezler.


Mitoloji, DOĞRU YOL’un gösterilmesinde sadece toprak seviyeli bir vesile rolü oynar; yer yer BERZAH’ın bu âleme âit görünüşünde bile ki, TEVHİD’e zıddından işaret ederek… Bu eser de, o.”


Salih Mirzabeyoğlu
İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu'nun kaleme aldığı ESATİR VE MİTOLOJİ “Güneş ve Ay” 744 sayfa. Eser www.ibdayayinlari.com 'dan temin edilebilir.

esatir.png
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ


Bizim uğrumuzda gayret edenleri elbette yollarımıza eriştireceğiz. Şüphesiz ki Allah ,muhsinlerle beraberdir."
Ankebut,69


 

hasgül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2009
Mesajlar
1,965
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Allahın dediği olsun mu istiyorsun
O halde ben şehit olmaya geldim de
Bütün putlar yıkılsın mı istiyorsun
O halde bu dava için bende varım de
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Abdullah Gül'ün Üstad'a Telgrafı
images



Necip Fazıl Kısakürek'e...

İslam davasının zerre tavizsiz müdafii Üstadımıza İslam davasının agora meydanlarında sağırların kulağını patlatacak gür seslilikte aksiyoneri Büyük Doğu Gençliğinin ruh gıdası mecmuanızı tekrar çıkarışınızdan dolayı size minnettarlıklarımızı arzeder, hangi şartlar altında olursa olsun hal neyi icap ettirirse ettirsin yüzde yüz emrinizde olduğumuzu bildirir hürmetlerimizi sunarız. Yarın elbet bizim elbet bizimdir. Gün doğmuş gün batmış ebet bizimdir.

Mehmet Tekelioğlu
Abdullah Gül
Ahmet Taşcı
3-7-1969
 

Horanta

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Şub 2008
Mesajlar
225
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Ekonomik refahın islamiyeti getireceğini mi sanıyor bunlar? ya da demokrasinin ?

Aslında bunlar davayı unuttular, asıl dava sahibi Salih MİRZABEYOĞLU nu unuttukları gibi...

Netice:Mirzabeyoğlu'nu unutmak davayı unutmaktır!
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Eşya ve hadiselere hoyrat gözleriyle değil, duyan kalbleriyle bakanlar için, meydandaki keşmekeşte bir ibret var; mânâsızlıkta bir mânâ, gürültüler içinde bir bilen sessizlik, koşuşturmalar arasında bir yükselen güneş var; bir tekbir sesi geliyor, edilen küfürlerin ve çınlayan feryadların ardından!

Kim gördü?

BİR ADAM, dünyanın bütün hantal gövdelerine, vahşi kuvvetlerine, pis alışkanlıklarına ve insanı insanlıktan uzaklaştıran putlaştırdıkları herşeye kafa tutuyor. BİR ADAM, meydan okuyor asırlardır biriken zulme, kıtalararası dolaşan korkulara, ruhtan ruha sepen hastalıklara... BİR ADAM, yapayalnız, tek başına, güneş gibi solmaz ışıklarıyla, dünya meydanında kollarını açarak tekbir getiriyor!

Kim gördü, o en büyük kavgayı?

images
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Necip Fazıl Dedi ki :

-(Elime daha erken geçseydin...Benim daha

dinç olduğum bir zamanda...Ama birşey farketmez;

bu işler böyle oluyor!..Elime bir genç geçti,pîr geçti;

kendi geldi!..İnşallah seni ben yetiştireceğim!)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Necip Fazıl Dedi ki :

-(İSTİKBAL İSLÂMINDIR ; ne güzel bir mevzuun var...

Allah ne kadar ömür verir,daha ne kadar yaşarım bilmem.

Ama senin,bizim davamızda bir hayli hisse sahibi olarak

görünmen lâzım...Zaten benim bir takdim yazım olacak...

Bütün hüviyetin görünecek.)

S.Mirzabeyoğlu :

-(Allah mahçup etmesin efendim...)

Necip Fazıl Dedi ki :

-(Öyle,öyle! Benim yanıma senin gibi kimse gelmedi...

Cins zekâ...Yüzüne karşı methetmem olmuyor ama,

kanıma girmişsin!..Derinliğine,kanıma; bunu görüyorum...

Hayatımı sen anlıyorsun;bu böyle...Sonra öyle devam

edersin.Dünya bir kahraman bekliyor; bir fikir kahramanı...

Hadi bakalım inşallah!..Bizden bekleniyor,bizde de bir fikir

adamının yaşamaması için her şey mevcut...Bu millet fikir

diye birşeyden anlamıyor,ama Allah ne gösterir...Biz fikircimizi

yetiştirmeye bakalım.Bomboş bir devirdeyiz,bomboş! Ne kadar

talihsiz bir nesiliz biz!)

.......
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
SORULAR

"Ömrümüz her an insan haysiyetini inciten ve yaralayan haksızlıklara katlanmakla geçiyor ve biz gittikçe insan kılığından çıkıyoruz!” diye kıvranan haysiyet sahipleri nerde?..

Büyük Doğu Mimarı’nın, “zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin” diye tasvir ettiği gençlik idealine mukabil, bir öküz keyfiyetini bir insan keyfiyetinden ayırıcı ölçülere bile malik olmayan iptidaî sürülerden ayrılanlar nerde?..

Ölü kurbağayı bile titreten ceryana mukabil, mânâda bilmem kaç bin voltluk tesire muhatabken kılı bile kıpırdamayanlardan ayrılan, İslâma muhatab anlayışın ruh ve fikrini insandan insana sirayet ettirecek büyük sohbet şebekesinin unsuru rolüne hazır insanlar nerde?..

Dünyanın öbür ucunda bile olsa bir mümin kardeşinin burnu kanarken bunun hıncını ve mesuliyetini kendi oluş hızı ile gösterecek iman öfkesine malik insanlar nerde?..

“Önce can, sonra canan!” anlayışı gibi, davranışlarında “önce ben, sonra dava!” şuursuzluğunu gösterenlere mukabil, “önce dava, sonra da dava!” diyen gerçek iman ehli şuurunu taşıyanlar nerde?..

Cemaatin, ruh, fikir ve aksiyonuyla vasıflandığını, ruh-fikir ve aksiyonun da cemaati temin ettiğini anlayanlar nerde?..

“Yol üstündeki kayayı kaldırmak gereken şartlarda, ot yolmak ve çalı çırpı temizlemek mi, yoksa onu dinamitle havaya uçurmak mı?” sorusuna kafa patlatanlar nerde?..

“Ben hakim olamadığım için herkes mahkûm; zındanımın bekçisi de!” idrakiyle yananlar nerde?..

“Biz de birşeyler yapıyoruz!” şeytanî teselliyle vakit geçirenlerden değil, “hepçilik” mânâsına bütüne bağlı yapıcı olan... Bu sese, “burdayım!” diye cevab verenler nerde?..

Onlar nerdeyse, kurtuluşumuz da orada!.. KARAR kılınacak nokta da burada!..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt