gurbetten yazdı:
Tesettürün içteki bu işleviyle beraber, dışa dönük işlevi, esas o ''simge'' niteliği taşır. Yabancı biri, gittiği yerin bir İslâm beldesi olduğunu minarelerinden sonra, kadınların giyiminden anlar. Bu giyinme, ona birtakım sınırların varlığını haber verir.
YASADIGIM YERDE HER NE KADAR HOR GÖRÜLSEDE COK SÜKÜR ILK BAKISTA MÜSLÜMAN OLDUGUM BELLI OLUYOR.INSALLAH BU DURUM DEGISECEK VE O ZAMAN VUSLAT ZAMANI.RABBIM ERISENLERDEN EYLESIN.YARDIMCIMIZ OLSUN.AYAKLARIMIZI SABIT KILSIN.AMIN AMIN AMIN
hazal34 yazdı:
s.a kardeşim. allah razı olsun zamanın gerçeklerine değinmişsin. paylaşım harika.aeo.selametle kardeşim inşallah
nuresma yazdı:
selamun aleykum.
Mevla razı olsun güzel kardeşim benim.
Rabbim dişiliğiyle değil de kişiliğiyle toplumda yer edinmemizi nasip etsin.. etrafta bunca yaşanan hayasızlık ve yazında yer alan zihniyete hidayet versin, şeytana uydurmasın.
selam ve dua ile..B)
umeyye yazdı:
s.a kardeşim ALLAH razı olsun emeğine sağlık çok güzel ve değerli bir paylaşım ne yazı ki günümüzün kanayan bir yarası çıplaklık ve hayasızlık MEVLA bizleri ehlimizi ve inana tüm ÜMMETİ MUHAMMEDİ bunların şerrinden muhafaza eylesin AMİN A.E.O
liseli yazdı:
emeğine sağlık
hakan can yazdı:
S.A ÇOK GÜZEL BİR PAYLAŞIM OLMUŞ EMEGİNE SAGLIK SELAMVE DUAİLE A.E.O ALLAHCC HAKKIMIZDA HAYIRLISINI NASİP ETSİN....aliye_aliye yazdı:
Gözünüz aydın! Açık saçıklığın ahlâksızlık sayıldığı günler geride kaldı. Artık açık saçıklığa ahlâksızlık diyenler, ahlâksız sayılıyor. Son yıllarda bu değer(sizlik) o kadar yerleşti ki, karşısında hiçbir güç duramıyor. Modern cahiliye kuvvetleri, âdeta ringde rakibini yere sermiş boksör gibi, önüne çıkan herkese sahayı dar ediyor.
1400 yıldır İslâm'la şereflenmiş toplumların Müslüman olduğunun simgesidir tesettür. Fakat Müslüman hanımlar tesettür emrini simge olsun diye değil, Allah emrettiği için yerine getirirler. Hikmetine gelince, en başta gelen hikmeti, kadının toplumsal hayata erkeklerle eşit şartlarda katılmasını sağlamasıdır. Bu sayede hem tesettürlü hanım kendisiyle kişiliği üzerinden ilişki kurulduğunu bilir, hem de erkekler açık saçıklığın ayartıcılığından korunmuş olurlar.
Tesettürün içteki bu işleviyle beraber, dışa dönük işlevi, esas o ''simge'' niteliği taşır. Yabancı biri, gittiği yerin bir İslâm beldesi olduğunu minarelerinden sonra, kadınların giyiminden anlar. Bu giyinme, ona birtakım sınırların varlığını haber verir. Günümüzde ise tesettür, seçkinci azınlık kültürü hâkimiyeti nedeniyle içeride bile dışarlıklı bir muamele görüyor. Yabancıların onu simge olarak algılaması son derece normal. Ya içerideki birileri de onu simge olarak algılıyorsa, bu onların da ''yabancı'' kategorisine ait olduklarını ima etmez mi?
Bugün tesettürü çağdışı, açıklığı çağdaşlık olarak lanse edip tartışmaya katılan az ama sesi çok çıkan grup ve onlara sırf sınıfsal çıkarları gereği destek veren bürokratik elit, zihinlerinde derin bir siyasi tarih bilinciyle hareket ediyorlar. Son derece politize olmuş durumdalar. Dola-yısıyla bir mayo reklâmını tartışırken (zahirde göründüğü gibi) sadece açıklık ve ahlâk arasındaki ilişkiyi veya bir genel ahlâk konusunu tartışmıyoruz. Bir siyasi tarih okumasının kendilerini koyduğu safta, o safta olmanın bilinciyle konuşanlarla muhatap oluyoruz. Tavırlarında görülen hırçınlığın sebebi de bu siyasi bilinç.
Hırçınlığın diğer bir sebebi ise, alabildiğine ''psikolojik'' bir düzlemde gelişiyor. Kendilerini çağdaş hayat tarzına uyduran bayanlardan bir kısmı, dinî skala içinde kendilerine ayrıcalıklı bir konum takdir edilmediğinin farkında oldukları için tesettürden rahatsız oluyorlar. Tesettürün görünürlüğü, bu farkındalığı hatırlattığı ve (belki de) ''suçluluk hissi''ne neden olduğundan, bu kesim nezdinde tesettür bir ''öfke nesnesi''ne dönüşüyor. Tesettürün temsil ettiği değerler sistemi, bu kişileri âdeta çıldırtıyor.
Fakat bu onların problemi.
Yaratılış olarak kadınlar erkeklerden daha güçlü mü, yoksa zayıf mıdır? Psikolojik olarak kadınların özellikle yabancı erkeklerden çok çekinmeleri ama bağlandıkları erkeklere güvenli bir liman gibi sığınmaları, onların fıtraten zayıflığına işaret etmiyor mu? Eğer ediyorsa, kadını erkekleştirmeye çalışmak yerine, bu fıtrî zayıflığın kabulü ve ona göre hareket edilmesi gerekmez mi?
Gelgelelim, modern cahiliye savunucuları, bu soruların yanından bile geçmiyorlar. Onların zihinsel kodlarında bunların bir karşılığı yok gibi. Çünkü yaratılış ve fıtrat özelliklerine dayalı bir ahlâk oluşturma diye bir dertleri yok. Laf aramızda kalsın, ama galiba ahlâk diye de bir dertleri yok.
Yok eğer, ''Biz zaten sadece hayatın herbir çeşit lezzetini ve keyiflerini tatmak ve tattırmak istiyoruz; ahlâkla işimiz yok'' diyorlarsa, bilsinler ki onu da yapamazlar. Çünkü geçmiş geçmişte kaldı. Dostlardan ayrılığın hüzün verici sayfasına dönüştü. Gelecekse daha gelmedi. Gelse bile, hiçbir ahlâkî otoriteye bağlı olmayan bu itaatsizlikleri ve itikatsızlıklarıyla kendilerine onun da bir yararı olmaz.
Unutmadan, ''Çıplaklık ile ahlâk arasında ne alâka var?'' diyenlere, kendileri açısından olmadığı belli, ama inançlı insanlar açısından ne alâkası olduğunu izah edelim.
İnançlı bir insan, eşini sadece bu dünya için değil, ebedî âlemde de refikası olduğu için sever. Bu düşünceyle eşine sadece gençlik güzelliğine sahip olduğu zamanlarda değil, yaşlandığında da saygı ve hürmet gösterir. Bunun karşılığında talep ettiği tek şey, eşinin güzelliğini başkalarına değil, sadece kendisine has kılmasıdır. Aile yuvasında muhabbet ve huzur, işte bu adilane ve her iki tarafın fıtratına uygun ilişki biçiminin kurulmasıyla mümkün olur ve zaman içinde olgunlaşır.
Giyim kuşamda veya reklâm gibi ticarî faaliyetlerde açık saçıklığın ve çıplaklığın yaygınlaşması ise, sözünü ettiğimiz aile saadetine ve eşler arasındaki muhabbete yönelmiş en büyük tehdittir. Ve başka sebepler bir yana, sırf bu yüzden dahi, kamusal alanda çıplaklığa ''genel ahlâk'' gözetilerek bir sınır çekilmelidir.
''Kafaları sadece cinselliğe çalışıyor'' iddiasına gelince: Hayır, onların kafaları cinselliğe çalışmıyor. Sadece siz göze sokarcasına teşhir edince, akıllarına geliyor. Ve onlar bundan rahatsız olduklarını söylüyorlar. Bu, bir ahlâk belirtisi.
Peki ya, sizin pişkince çıplaklığı savunmanıza ve kendi ahlâksızlığınızı karşı tarafa yüklemeye çalışmanıza ne demeli?
hakan can yazdı:
S.A ÇOK GÜZEL BİR PAYLAŞIM OLMUŞ EMEGİNE SAGLIK SELAMVE DUAİLE A.E.O ALLAHCC HAKKIMIZDA HAYIRLISINI NASİP ETSİN....aliye_aliye yazdı:
Gözünüz aydın! Açık saçıklığın ahlâksızlık sayıldığı günler geride kaldı. Artık açık saçıklığa ahlâksızlık diyenler, ahlâksız sayılıyor. Son yıllarda bu değer(sizlik) o kadar yerleşti ki, karşısında hiçbir güç duramıyor. Modern cahiliye kuvvetleri, âdeta ringde rakibini yere sermiş boksör gibi, önüne çıkan herkese sahayı dar ediyor.
1400 yıldır İslâm'la şereflenmiş toplumların Müslüman olduğunun simgesidir tesettür. Fakat Müslüman hanımlar tesettür emrini simge olsun diye değil, Allah emrettiği için yerine getirirler. Hikmetine gelince, en başta gelen hikmeti, kadının toplumsal hayata erkeklerle eşit şartlarda katılmasını sağlamasıdır. Bu sayede hem tesettürlü hanım kendisiyle kişiliği üzerinden ilişki kurulduğunu bilir, hem de erkekler açık saçıklığın ayartıcılığından korunmuş olurlar.
Tesettürün içteki bu işleviyle beraber, dışa dönük işlevi, esas o ''simge'' niteliği taşır. Yabancı biri, gittiği yerin bir İslâm beldesi olduğunu minarelerinden sonra, kadınların giyiminden anlar. Bu giyinme, ona birtakım sınırların varlığını haber verir. Günümüzde ise tesettür, seçkinci azınlık kültürü hâkimiyeti nedeniyle içeride bile dışarlıklı bir muamele görüyor. Yabancıların onu simge olarak algılaması son derece normal. Ya içerideki birileri de onu simge olarak algılıyorsa, bu onların da ''yabancı'' kategorisine ait olduklarını ima etmez mi?
Bugün tesettürü çağdışı, açıklığı çağdaşlık olarak lanse edip tartışmaya katılan az ama sesi çok çıkan grup ve onlara sırf sınıfsal çıkarları gereği destek veren bürokratik elit, zihinlerinde derin bir siyasi tarih bilinciyle hareket ediyorlar. Son derece politize olmuş durumdalar. Dola-yısıyla bir mayo reklâmını tartışırken (zahirde göründüğü gibi) sadece açıklık ve ahlâk arasındaki ilişkiyi veya bir genel ahlâk konusunu tartışmıyoruz. Bir siyasi tarih okumasının kendilerini koyduğu safta, o safta olmanın bilinciyle konuşanlarla muhatap oluyoruz. Tavırlarında görülen hırçınlığın sebebi de bu siyasi bilinç.
Hırçınlığın diğer bir sebebi ise, alabildiğine ''psikolojik'' bir düzlemde gelişiyor. Kendilerini çağdaş hayat tarzına uyduran bayanlardan bir kısmı, dinî skala içinde kendilerine ayrıcalıklı bir konum takdir edilmediğinin farkında oldukları için tesettürden rahatsız oluyorlar. Tesettürün görünürlüğü, bu farkındalığı hatırlattığı ve (belki de) ''suçluluk hissi''ne neden olduğundan, bu kesim nezdinde tesettür bir ''öfke nesnesi''ne dönüşüyor. Tesettürün temsil ettiği değerler sistemi, bu kişileri âdeta çıldırtıyor.
Fakat bu onların problemi.
Yaratılış olarak kadınlar erkeklerden daha güçlü mü, yoksa zayıf mıdır? Psikolojik olarak kadınların özellikle yabancı erkeklerden çok çekinmeleri ama bağlandıkları erkeklere güvenli bir liman gibi sığınmaları, onların fıtraten zayıflığına işaret etmiyor mu? Eğer ediyorsa, kadını erkekleştirmeye çalışmak yerine, bu fıtrî zayıflığın kabulü ve ona göre hareket edilmesi gerekmez mi?
Gelgelelim, modern cahiliye savunucuları, bu soruların yanından bile geçmiyorlar. Onların zihinsel kodlarında bunların bir karşılığı yok gibi. Çünkü yaratılış ve fıtrat özelliklerine dayalı bir ahlâk oluşturma diye bir dertleri yok. Laf aramızda kalsın, ama galiba ahlâk diye de bir dertleri yok.
Yok eğer, ''Biz zaten sadece hayatın herbir çeşit lezzetini ve keyiflerini tatmak ve tattırmak istiyoruz; ahlâkla işimiz yok'' diyorlarsa, bilsinler ki onu da yapamazlar. Çünkü geçmiş geçmişte kaldı. Dostlardan ayrılığın hüzün verici sayfasına dönüştü. Gelecekse daha gelmedi. Gelse bile, hiçbir ahlâkî otoriteye bağlı olmayan bu itaatsizlikleri ve itikatsızlıklarıyla kendilerine onun da bir yararı olmaz.
Unutmadan, ''Çıplaklık ile ahlâk arasında ne alâka var?'' diyenlere, kendileri açısından olmadığı belli, ama inançlı insanlar açısından ne alâkası olduğunu izah edelim.
İnançlı bir insan, eşini sadece bu dünya için değil, ebedî âlemde de refikası olduğu için sever. Bu düşünceyle eşine sadece gençlik güzelliğine sahip olduğu zamanlarda değil, yaşlandığında da saygı ve hürmet gösterir. Bunun karşılığında talep ettiği tek şey, eşinin güzelliğini başkalarına değil, sadece kendisine has kılmasıdır. Aile yuvasında muhabbet ve huzur, işte bu adilane ve her iki tarafın fıtratına uygun ilişki biçiminin kurulmasıyla mümkün olur ve zaman içinde olgunlaşır.
Giyim kuşamda veya reklâm gibi ticarî faaliyetlerde açık saçıklığın ve çıplaklığın yaygınlaşması ise, sözünü ettiğimiz aile saadetine ve eşler arasındaki muhabbete yönelmiş en büyük tehdittir. Ve başka sebepler bir yana, sırf bu yüzden dahi, kamusal alanda çıplaklığa ''genel ahlâk'' gözetilerek bir sınır çekilmelidir.
''Kafaları sadece cinselliğe çalışıyor'' iddiasına gelince: Hayır, onların kafaları cinselliğe çalışmıyor. Sadece siz göze sokarcasına teşhir edince, akıllarına geliyor. Ve onlar bundan rahatsız olduklarını söylüyorlar. Bu, bir ahlâk belirtisi.
Peki ya, sizin pişkince çıplaklığı savunmanıza ve kendi ahlâksızlığınızı karşı tarafa yüklemeye çalışmanıza ne demeli?
esk_cahit yazdı:
konu günümüzle çok alakalıdır nefsimizi kontrol altına almalıyız :|
nihal-zehra yazdı:
SELAMUNALEYKÜM...ALLAH C.C. RAZI OLSUN...EMEĞİNİZE SAĞLIK...ALLAH C.C. EMANET OLUN...SELAMETLE...B)
''MEDENİYET DEDİĞİN AÇMAKSA BEDENİ, ETRAFINIZA BİR BAKIN,HAYVANLAR SİZDEN DAHA MEDENİ'' M. AKİF ERSOY ...
nihal-zehra yazdı:
SELAMUNALEYKÜM...ALLAH C.C. RAZI OLSUN...EMEĞİNİZE SAĞLIK...ALLAH C.C. EMANET OLUN...SELAMETLE...B)
''MEDENİYET DEDİĞİN AÇMAKSA BEDENİ, ETRAFINIZA BİR BAKIN,HAYVANLAR SİZDEN DAHA MEDENİ'' M. AKİF ERSOY ...
ve aleyküm selam esaslı dostum. evettt döndüm