Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Cihad Allah Içindir Ve Allah Yolundadir (2 Kullanıcı)

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
intifada%202.jpg
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com

Selamün Aleyküm kardeşim..Tevhid ve cihatla ilgili coşkulandırıcı marşlardı her ikisi de..Allah c.c razı olsun, çok makbule geçti kardeşim..Çok çok teşekkür ederim..Devamı varsa şayet, bizlerle paylaşırsanız çok memnun olurum.Çok güzeller..Rabbimize emanet olunuz inşallah..Selam ve dua ile.B)
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Cihad ayetlerinde nasıl bir sıra gözetilmiştir?

Müslümanların hem sayıca az, hem de şiddetli bir baskıyla karşı karşıya kaldıkları Mekke döneminde, doğrudan savaş emredilmemiştir. Gelen ayetler, afv ve safh'dan, namazı kılmaktan, zekatı vermekten bahsetmektedir(1). Şüphesiz bunun bazı hikmetleri vardır. Mesela:

1- Müslümanlar sayıca az idiler. Savaşa izin verilseydi, aleyhlerinde olurdu. Cenab-ı Hak, onların sayılarının artmasını diledi.

2- Eğer savaşa izin verilseydi, iç savaş meydana gelirdi. Çünkü, müslümanlar çeşitli evlere dağılmış bir haldeydi. Kendilerini kuvvet yoluyla savunma durumunda, her aileden kan akacaktı. Hicretten sonra ise, saflar ayrıldı. Bu mahzur ortadan kalktı. (2)

İşte safların ayrıldığı bu dönemde, önce şu ayetle savaş izni gelir(3):


"Kendilerine savaş açılanlara, zulmedilmelerinden dolayı (savaşa) izin verildi. Şüphesiz Allah, onlara yardıma kadirdir."
(Hacc suresi, 39)


Bu izni, daha sonra, şu gibi emirler takip eder:


"Sizinle savaşanlarla, siz de Allah yolunda savaşın. Haddi aşmayın. Allah haddi aşanları sevmez."
(Bakara suresi, 190)

"Müşrikler toptan sizinle savaştıkları gibi, siz de onlarla toptan savaşın. Biliniz ki Allah, müttakilerle beraberdir."
(Tevbe suresi, 36)


Kaynaklar
1- Mesela "ellerinizi savaştan çekin. Namazınızı kılın, zekatınızı verin..." (Nisa, 77) "Güzel bir şekilde sabret" (Mearic, 5) "Sabah akşam rızasını dileyerek Rablerine dua edenlerle beraber nefsini sabırlı tut" (Kehf, 28) gibi ayetler Mekke dönemiyle ilgilidir.
2- Sabunî, Revaîu'l-Beyan, I, 213-214
3- İbnu Kesîr, V, 436​
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Cihadın Kısımları nelerdir?


1- Cehalete Karşı Cihat: Bu cihat, insanlara hakkı, doğruyu ve güzeli öğretmektir. Kuran-ı Kerimde Cenab-ı Hakk, Peygamber Efendimize hitaben şöyle buyurur:
“Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır. Onlarla en güzel şekilde mücadele et.” (Nahl Sûresi, 125)​

Bir başka ayet-i kerime:
“Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve fenalıktan men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erişenler onlardır.”( Âli İmran Sûresi, 104)​

Kur’an-ı Kerim sadece bir kavmin değil, kıyamete kadar gelecek bütün insanların maddî ve manevî, ferdî ve içtimaî yaralarını tedavi etmeye kâfi İlâhî bir tiryaktır. Bu tiryakı bütün insanlığa takdim vazifesi Müslümanlara verilmiştir.​

2- Nefisle Cihat: Bir ayet-i kerimede nefsin desiselerine karşı müminler şöyle ikaz edilirler: “Heva ve hevesine uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır.” (Sad Sûresi, 26)​

Peygamber Efendimiz (asm.)da “Cihadın en büyüğü nefisle cihattır,” ve “Senin en büyük düşmanın, içinde bulunan nefsindir,” (Aclûnî, Keşfü’l-Hafa, Beyrut, I, 143, Hadis No: 413)​

Hadis-i şerifleriyle bu cihadın önemine dikkatimizi çeker. Nitekim, bir harp dönüşünde, “Küçük cihattan büyük cihada döndük,” (Kenzu’l-Ummal, IV, 430, Hadis No: 11260 ) buyurmakla nefsi yenmenin düşmanla harp etmekten daha zor ve daha önemli olduğunu çok veciz bir şekilde dile getirir.​

3-Şeytana Karşı Cihat: Kuran-ı Kerimde, “Şüphesiz ki şeytan sizin için bir düşmandır. Siz de onu düşman tutun,”( Fatır Sûresi, 6 ) ayet-i kerimesiyle insanlara en büyük düşman olarak şeytan gösterilmiş, dolayısıyla da en büyük cihadın, bu en büyük düşmanla yapılan cihat olacağına dikkat çekilmiştir.​

4-Silahla Harp Etmek: Bu cihat devamlı olmadığı gibi herkese de farz değildir. Devletin yeterli gücü bulunması halinde cihat farz-ı kifayedir; yani bir gurup insanın cihat etmesiyle diğer insanlardan bu vazife düşer.​

ŞADİ EREN​
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Biz sonuna kadar mücadele vereceğiz,
Taviz yok! Çeçenistan Bağımsız Olacaktır.
Dokko UMAROV

Ölecek kadar yaşlı savaşacak kadar gencim
Cevher Dudaev
Bizi Öldürebilir Ezebilirr Üstümüzde Tanklarla Dans Edebilir Vücudumuzu Parçalayabilirler Fakat Bizim Özgürlük Ve Bağımsızlık Ruhumuzu Asla Yok Edemezler
Cevher DUDAYEV


"Yüz Yıl Köle Olarak Yaşamaktansa Birgün Şerefli Ve Başı Dik Durmayi Tercih Ederim..."
Cevher DUDAYEV

"Ben o acı dolu günlerin, o insanlık faciası sürgünün çocuğuyum"
Cevher DUDAYEV

"Üzerimdeki üniformam kefenim, şehadete talibim. Şehitliği rütbe ve şeref kabul ediyorum. Kanımın son damlasına kadar ülkemin bağımsızlığı ve milletimin hürriyeti için savaşmaya hazırım''
CEVHER DUDAYEV

"Cihad'ı Anlımızın Çatısına Vurduk Ve Her Sabah Şehadeti Koyduk Dua'mızın Başına."
Cevher DUDAYEV

"Biz silahlı mücadele dışındaki yöntemlere her zaman önem verdik. Fakat barışçıl çözüm sunduğunuzda, onu kabul edecek bir taraf gerekiyor. Ruslar bu tip yöntemlere asla yanaşmıyorlar. Biz de onlara, anladıkları dilden cevap veriyoruz. Putin yıkılmaz bir kale değildir. Tarihte ondan çok daha güçlü liderler geri adım atmışlardır. Yine de kendisi bilir. Biz cihad alanlarımızı ve cephelerimizi genişleterek zafere kadar savaşacağız."
Abdulhalim Sadullayev

"İki taraf da ağır kayıplar veriyor. Bunun sorumlusu biz değiliz, bundan sonrada akacak kanın sorumlusu işgalciler olacaktır. Bizi üzen Rusların saldırıları değil… Bizi üzen İslâm dünyasının vurdumduymazlığı, dünyanın sessiz oluşudur…. Bizi ya anlamıyorlar, ya da anlamak istemiyorlar. Bir gün anlarlar, amma inşALLAH(celle celalüh) çok geç olmaz".
Aslan Mashadov

Unutma Büyük Savaşlar Büyük Komutanlar İster
Aslan Mashadov

“Kendi vatanımı savundum. Biz Rusları çağırmadık. Onlar gelip bizim vatanımızı işgal ettiler. Biz savaş istemedik, onlar gelip bizimle savaşmak istediler. Askerlerimizle savaşmak yerine çocuk, kadın ve yaşlı insanları öldürdüler. Sizin, benim hakkımdaki hükmünüz ceza değil mükafattır. ALLAH(celle celalüh)’ın bana verdiği ömrü, O’nun yolunda ve kendi vatanıma harcadım. Her şey, ALLAH(celle celalüh)’ın elinde. O istediği zaman ben buradan çıkarım. Ben, önce ALLAH(celle celalüh)’ın sonra komutanım Cehar Dudayev’in askeriyim. Savaştığım için asla pişman değilim.”
Salman Raduyev { Yanlız Kurt}

"Kimse ALLAH(celle celalüh)'ın müsaade ettiğini yapmama engel olamaz"
Şamil Basayev

"Kafirlerin önünde eğilmektense,hür olarak ayakta şehid olmayı tercih ederim."
Tahir Batayev

"Mücahidlerle Topraklarımızı Rus ve İşbirlikçiler Çıkana Dek Cihad Edeceğimiz Söz Verdik ve İnşaALLAH Yorulmadan Ruslara Daha Büyük Acılar Tattırmak İçin Çok ca Çalışacağız.Sizlerin Duası ve Yardımıyla Zafer Bizim Olacaktır İnşaALLAH.ALLAHu Ekbar !"
Hayrullah

"Sonunu Düşünen Kahraman Olamaz"
Imam Samil.
 

minel_ask

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
24
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Selamün Aleyküm kardeşim..Tevhid ve cihatla ilgili coşkulandırıcı marşlardı her ikisi de..Allah c.c razı olsun, çok makbule geçti kardeşim..Çok çok teşekkür ederim..Devamı varsa şayet, bizlerle paylaşırsanız çok memnun olurum.Gerçekten çok beğendim, çok güzeller..Rabbimize emanet olunuz inşallah..Selam ve dua ile.B)


ve aleyna aleyküm selam verahmetullah;
Allahu Teala sizden razı olsun. cihadın manasının kavranmasına vesile olabilecek çok hayırlı paylaşımlar sunmuşsunuz, hele de cihad erlerine terörist denildiği bir zamanda... Bizler teşekkür ederiz.

Devamı var inşaallah kardeşim. eklemeye çalışırım biiznillah. Yeni çıkmış bu eser, imkanı olanlar temin etseler hakka da girilmemiş olur.
selamun aleyküm​
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
ve aleyna aleyküm selam verahmetullah;
Allahu Teala sizden razı olsun. cihadın manasının kavranmasına vesile olabilecek çok hayırlı paylaşımlar sunmuşsunuz, hele de cihad erlerine terörist denildiği bir zamanda... Bizler teşekkür ederiz.

Devamı var inşaallah kardeşim. eklemeye çalışırım biiznillah. Yeni çıkmış bu eser, imkanı olanlar temin etseler hakka da girilmemiş olur.

selamun aleyküm


Ve aleyküm selam kardeşim. Teşekkür ederim, Allah c.c razı olsun..Tesirli olabilmesi duasıyla inşallah..Selam ve dua ile.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Filistin Cihadını Yıpratma Çalışmaları

Filistin cihadı mağdur ve mazlum bir halkın haklı ve meşru bir mücadelesidir. Bu mücadele bir grup kavgası veya meşru bir devlete karşı isyan değil toplu bir halk hareketidir. Ama ne yazık ki, bugün insanlar doğruları konuşmaktan ziyade çıkar hesaplarına göre konuşmayı tercih ettiklerinden dolayı günümüz dünyasında çeşme başlarını tutan siyonistler birçoklarını kendi istedikleri gibi konuşturmayı başarıyorlar. Bundan dolayıdır ki, çıkar hesaplarını ve çeşme başlarını tutanlarla olan ilişkilerini öne çıkaranlar görünüşte İslami kılıf taşısalar da Filistin'deki mukaddes cihada çamur atmada birbirleriyle yarışmaya başladılar. İşte bu yarışta bazıları Filistin İslami Direniş Hareketi'ni ABD'nin desteklediği gibi saçma iftiralar attı. Diğer bazıları bu hareketi MOSSAD'ın beslediği saçmalarına sarıldı. Bu arada olayların sıcaklığının devam ettiği sıralarda, siyonist işgal yönetimine çalışan sözde özerk yönetim tarafından HAMAS imzalı birtakım bildiriler yayınlanarak bu hareketin prensiplerine aykırı bazı şeyler hareketin kendi açıklaması gibi basına yansıtıldı. HAMAS içinde bölünme olduğu ileri sürüldü. Bu hareketin cihadı bırakıp tamamen siyasi faaliyetlere yöneleceği ileri sürüldü. Bazıları da işi çok çok daha ileri götürerek kutsal mekanların siyonizm kirinden temizlenmesi mücadelesini "puştluk" olarak niteleyecek kadar haya perdelerini yırttı.
Aslında bu iddiaların hiçbiri cevaplandırılmaya değecek seviyede değildir. Ancak biz, söz konusu iddiaların etkisiyle bazılarının zihinlerinde birtakım soru işaretlerinin kalmış olabileceği kanaatiyle kısa kısa bazı cevaplar verelim.
Şair diyor ki: "Dinime ta'n eyleyen bari Müselman olsa!" Biz de, CIA ile ilişkisi olduğundan dolayı hakkında şüpheler bulunan birinin kalkıp HAMAS'ı ABD'nin desteklediği iddiasını ortaya atması karşısında: "Bari sen ABD ve onun uzantıları tarafından beslenen biri olmasan!" deme gereği duyuyoruz. ABD'nin İsrail'e sürekli en büyük desteği verdiğini bütün dünya biliyor. Böyle bir ülkenin İsrail'i yıllardan beri sürekli rahatsız eden bir hareketi desteklediği iddiası kadar gülünç bir iddia olamaz. Adam kalkmış "bozacının şahidi şıracı" misali bir de bu iddiasına Oliver Roy'un yazdıklarını delil göstermiş.
MOSSAD, HAMAS'ı ne zaman desteklemiş? HAMAS'ın fiilen ortaya çıkmasıyla birlikte intifada başladı. İntifada ise İsrail'e karşı topyekün bir başkaldırı hareketi niteliği taşıyordu. MOSSAD, İsrail'e karşı topyekün bir başkaldırının başını çeken bir hareketi mi desteklemiş?
Şu an özerk yönetimde görev alanlar intifadanın hareketli olduğu dönemlerde de HAMAS adına bildiriler dağıtarak bu hareket hakkında şüpheler uyandırmaya çalışıyorlardı. Dolayısıyla bugün İsrail tarafından kendilerine geniş yetkiler verildiği dönemde bu işi yapmaları doğaldır. HAMAS'ın silahları teslim edeceği, cihada son vereceği yolundaki açıklamalar hep onların yalanlarıydı. Ama HAMAS bu açıklamaların kendilerine ait olmadığını ve söz konusu haberlerin basına yansımasının tamamen özerk yönetimin oyunu olduğunu çeşitli vesilelerle açıkladı.
Allah yolunda verilen kutsal mücadeleyi "puştluk" olarak niteleyecek kadar haya perdelerini yırtanlara muhterem Hasan Karakaya bey AYNA köşesinde tek kelimelik ve gayet oturaklı bir cevap vermişti: Hoşt. Buna ekleyecek bir şeyimiz yok.​
Terör Nitelemesi Kimin İşine Yaradı?

Siyonist işgalciler bütün dünya medyasının Filistin'deki varlık mücadelesini terör olarak nitelemesinden cesaret alarak Filistin halkı üzerindeki baskı uygulamalarını daha da şiddetlendirdiler. Bu itibarla işgalcilere bu konuda cesaret veren Filistinli mücahitlerin eylemleri değil dünya medyasının Filistin halkının mücadelesini "terör" olarak nitelemede ittifak etmesidir. Şarmu'ş-Şeyh zirvesinin düzenlenmesinde dayanılan gerekçe de bu nitelemedir. Şarmu'ş-Şeyh zirvesinde bir araya gelenler İsrail'in geleceğini kurtarmayı amaçlayan kararlarını "teröre karşı mücadele" olarak dünya kamuoyuna kabul ettirmeye çalıştı ve bunda en çok medyadan yararlandılar. İsrail'in Lübnan'ı işgali ve yüzlerce masum insanı öldürmesi de Şarmu'ş-Şeyh zirvesinde alınan kararların bir uygulamasıydı. İsrail şiddet ve zulüm politikasına hep "terörle mücadele" kılıfını giydirdi ve uluslararası siyonizmin güdümündeki medya ona bu konuda sürekli yardımcı oldu. Ama ne yazık ki İslami kesimden görünen bazı tipler bile Filistin halkının cihadını, Lübnan halkının İsrail işgal kuvvetlerini yurtlarından çıkarmak için verdiği mücadeleyi "terör" olarak nitelemek suretiyle siyonizmin politikalarına alet oldular. Bundan dolayı büyük bir vebal altına girdiklerini düşünmek zorundadırlar.​
Sonuç

Değerli okuyucu kardeşlerimden Filistin cihadının ümmet adına verilen bir cihad olduğunun bilincinde olmalarını bekliyorum. Ayrıca şunu da ifade edeyim ki, bilerek ya da bilmeyerek bu cihad aleyhine yürütülen propagandalardan dolayı çevrenizdeki insanların zihinlerinde bazı soru işaretleri kalmış olabilir. Bu insanların zihinlerindeki soruları cevaplandırmak, şüpheleri gidermek ve kendilerini aydınlatmak önemli bir hizmet ve Mescidi Aksa'nın, İslam'ın kutsal beldelerinin kurtarılması için verilen mücadeleye bir katkı olacaktır. O yüzden burada verdiğimiz bilgileri, kendilerine bu bilgiler ulaşmayan tanıdıklarınıza da ulaştırmak suretiyle onları aydınlatmanızı rica ediyorum. Ayrıca şunu da belirtelim ki, Müslümanların bağımsızlık mücadelelerine edep sınırını aşan kelimelerle sataşanların bu hareketlerine mutlaka tepki gösterilmelidir. Tepkilerimizi onların yazılarını yayınlayan yayın organlarına telefon ederek, faks çekerek veya mektupla bildirebiliriz. Sadece % 1 oranında yahudinin yaşadığı Fransa'da, Roger Garaudy'nin yahudi katliamıyla ilgili tarihi yalanları gündeme getirmesinden dolayı gözaltına alınması üzerine ona sahip çıkan eski bir arkadaşı gösterilen tepkiler karşısında, yaptığı açıklamalardan dolayı yahudilerden özür dilemek zorunda bırakıldı. Ama İslami bilince sahip insanlarımızın bile önemli bir yekûn oluşturduğu Türkiye'de İslami mücadelelere yönelik sataşmalar tepkisiz kalırsa sataşanlar daha da cesaret kazanarak kalem saldırılarını artırabilirler.
***​
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Şehadet Eylemlerinin Stratejik ve Sosyal Yönü

Tüm arabuluculuk, uzlaştırma ve ateşkes çağrılarına karşılık Filistin'de sular durulmuyor. Aksa İntifadası'nı bastırmayı bir türlü beceremeyen İsrail'in saldırılarının dozunu ve şiddetini artırmasına paralel olarak Filistinli direnişçiler de eylemlerini yoğunlaştırıyorlar. Filistinliler artık sadece taşlı gösterilerle yetinmeyip silahlı eylemlere de daha sık başvurmaktalar. Özellikle de İslami grupların istişhadi eylemlerinin son zamanlarda hız kazandığı görülmekte. Uluslararası medyada intihar saldırısı olarak tanımlanan ve egemen siyasi literatürde terör eylemi şeklinde mahkum edilen bu eylemlerle nelerin hedeflendiğini ve buna karşılık sonuçlarının neler olduğunu Filistin konusunu çok yakından takip eden bir gazeteciyle, Ahmet Varol ile konuştuk:
Şehadet eylemleri çok yönlü bir konu. Biz isterseniz öncelikle fıkhi, siyasi, örgütsel ve diğer yönlerinden önce konunun pek gündeme gelmeyen, ya da getirilmeyen bir yönünden, insani yönünden başlayalım. Bir insanın bomba yüklü bir araçla ya da beline bağladığı kilolarca bombayla ölüme koşması nasıl bir arka plan gerektirir? Filistin'de nasıl bir ortam mevcuttur ki, insanları canlı bomba olmaya itmektedir?
-Öncelikle şunu ifade edelim ki, çağımızdaki güç merkezlerinin yönlendirdiği medya tarafından genellikle intihar saldırıları Filistinliler arasında ise istişhadi eylemler olarak adlandırılan eylemler Filistin'deki direnişçiler için bir öncelikli tercih değildir. Bu eylemlerin tercih edilmesinin sebebi işgal güçleriyle onların karşısında kendi öz vatanlarını savunmak ve oradaki işgale son vererek hem vatanlarına hem de hürriyetlerine kavuşmak isteyenlerin eşit şartlarda savaşıyor olmamalarıdır. İşgalciler her türlü teknik imkanları ellerinde bulundurdukları gibi çağın güç merkezleri tarafından da yoğun bir şekilde destekleniyorlar. Hatta dört aylık bebeğin üzerine top mermisi fırlatacak, babasının arkasına sığınan sekiz yaşındaki çocuğu kasten ve özellikle nişan alıp öldürecek kadar vahşileşmelerine rağmen, güç dengelerinin kontrolündeki medya organları sürekli onları temize çıkarmanın çabası içinde. Bu siyasi ve medyatik desteğin saldırgan siyonistleri daha da cüretkar yaptığı açıktır. İşte bu cüretkarlık yüzünden vahşette sınır tanımayacak, kalabalık sivil kitleleri füze ve roket saldırılarına hedef yapabilecek kadar ileri gidebiliyorlar. Mülteci kamplarındaki kırık dökük evlerde kalan insanların evlerini tepelerine yıkabiliyorlar.
Filistinlilerin kendilerine yönelen füzelere karşı kullanabilecekleri bir füzesavarları yok. Üzerlerine bomba yağdıran F-16'la karşı kullanabilecekleri uçaksavarları yok. Tankların ve otomatik tüfeklerin yağdırdığı bombalara ve mermilere benzerleriyle karşılık veremiyorlar. Belirttiğimiz üzere dünyadaki güç merkezleri ve onların güdümündeki medya organları da siyonist saldırganlara sahip çıktığından ve onları her saldırılarında temize çıkarmaya çalıştığından mağdur durumdaki Filistinliler uluslararası platformda da kendilerine bir "sahip" bulamıyorlar. Kendilerini kendi güç ve imkanlarıyla savunmak zorundalar. Bu durumda siyonist saldırganlar üzerinde caydırıcı etkisi olan eylemlere ihtiyaçları oluyor. Taşlı saldırılar her ne kadar işgal rejimini uğraştırıyorsa da onun saldırgan tutumu karşısında caydırıcı bir etki yapamıyor. Fakat İsrail işgal devletinin bir can damarı var. Değişik teşviklerle ve büyük gayretlerle Filistin topraklarına göç etmeleri sağlanan yahudilerin oluşturduğu ve "İsrail toplumu" olarak adlandırılan yahudi insan unsuru. Bu unsur İsrail'e hayat veren ve onun damarlarında dolaşan kan niteliğindedir. Bu kan çekilirse İsrail devleti komaya girecektir. Onun komaya girmesi halinde ise artık ABD yardımlarının yaptıracağı sun'i teneffüs İsrail'in yeniden hayata kavuşturulması için yeterli olmayacaktır. İşte bu, İsrail'in kanı niteliğindeki yahudi unsur kendini güven ve huzur içinde göremezse mutlaka Filistin topraklarını terk edecektir ve etmektedir de. Yaşanan tecrübeler de bunu gözler önüne sermiştir.
İstişhadi eylemler yoluyla İsrail'in can damarının hedef alınmasının siyonist saldırganlar üzerinde caydırıcı etki yaptığı son Tel Aviv eyleminden sonra da görüldü. Bundan önce Netanya eyleminin hemen ardından Nablus'a bomba yağdıran Beyrut kasabı Ariel Şaron, Tel Aviv eyleminden sonra "bekle gör politikası izleyeceğiz" şeklinde bir açıklama yapma ihtiyacı duydu. Ardından da "ateşkes" şemsiyesine sığınarak Filistinli eylemcileri etkisiz hale getirebilmek için Arafat yönetimine yüklenmeye başladı. Bu yöndeki çabalarının sonuç verebilmesi için de Bush'un başkan seçilmesinden sonra Filistin'deki gelişmelere kısmen mesafeli davranan ABD'yi de devreye soktu ve kolay kolay ülkesinin dışına çıkmayan CIA başkanını Filistin topraklarına getirtti. Bütün bu gelişmeler istişhadi eylemlerin İsrail işgal devletine gerçekten ağır darbeler indirdiğini ve onun saldırgan tutumu karşısında caydırıcı etki yaptığını ortaya koyan gelişmelerdir.
İstişhadi eylemlerin tesiri sadece İsrail'in damarlarında dolaşan kan olarak nitelediğimiz göçmen yahudi toplum üzerindeki tesirden ibaret değildir. Askeri güçler üzerinde de son derece olumsuz tesir yapmakta ve askerleri moral yönden yıpratmaktadır. Unutmamak gerekir ki İsrail işgal güçlerini Lübnan'da yenilgiye zorlayan en önemli etken askerlerinde yaşanan moral kaybıydı. Bu moral kaybı ciddi psikolojik sorunlara hatta intiharlara sebep oluyordu. Bu da o askerlerin ailelerinin şiddetli tepkilerine yol açıyordu. Güney Lübnan'daki direnişçilerin kararlı mücadelelerine karşılık İsrail işgal güçlerinin sürekli manevi yönden yıpranmaları sonuçta işgal devletini, yenilgi bayrağını çekmeye zorladı. Aksa İntifadası sürecinde gerçekleştirilen istişhadi eylemlerin de aslında birinci hedefleri askeri noktalardır. Bu eylemlerin askerler üzerinde ciddi tesirler yaptığı son zamanlarda firar olaylarının artmasıyla ve firariler için özel bir tutuklama merkezinin kurulmasına ihtiyaç duyulması ile görüldü. Askeri mekanizmada yaşanan bu realite de İsrail işgal devletini endişeye sokmaktadır. Kısacası bu eylemler bir bakıma uçaksavar, füzesavar, tanksavar yerine kullanılmaktadır. Onlar olmadığı için bu eylemlerden yararlanılmaktadır.
Fakat burada şunu ifade edelim ki, istişhadi eylemlerin yapılan zulümler karşısındaki bıkkınlığın yansıması ve hayattan bıkarak ölümü tercih eden, bu tercihi yaparken de düşmana zarar vermek isteyenlerin gerçekleştirdikleri eylemler şeklinde algılamak oldukça hatalıdır. Bu, işgalci düşmanı saldırgan tutumundan vazgeçirmeyi, onu geri adım atmaya zorlamayı, Filistin üzerindeki işgali yıpratmayı ve zayıf düşürmeyi amaçlayan bir mücadele metodudur. Vatanı işgalden kurtarma ve Müslüman halkı hürriyetine kavuşturma mücadelesi yerine göre canı da feda etmeyi gerektiren zor bir mücadeledir. Bu mücadelede ister istemez birileri hayatlarını ortaya koyacaklardır. Ayrıca eylemler kişilerin şahsi tercihleriyle değil örgütlü bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Burada hayattan bıkıp ölümü tercih etme değil, kutsal vatanı ve esaret altındaki halkı kurtarmak için hayatını feda etmek söz konusudur. Eğer hayattan bıkıp ölümü tercih etme söz konusu olsaydı o zaman belki "intihar saldırısı" denebilirdi. Ama böyle olmadığını, istişhadi eylemler gerçekleştirenlerin arasında, üniversitelerde tahsil görürken, kendilerine parlak bir gelecek hazırlamanın çabasını sürdürürken bile mücadele şartlarının gerekli kılması sebebiyle hayatlarını feda edenlerin de olması gösteriyor. Hatta birçokları böyledir diyebiliriz.
Bu eylemlerin gündeme geldiği ilk günlerde Türkiyeli Müslümanlar arasında da konunun fıkhi boyutu sık tartışıldı. Özellikle de şablonlarla düşünmeye alışmış ve siyasi tutumları itibariyle de uzlaşmacı bir çizgide seyreden çevreler bu eylemlerin intihar anlamına geldiğini söyleyip olumsuzladılar. Bu yönüyle gerek Filistin içinde, gerek İslam dünyasında konu tartışılmış mıdır, bu konuya dair oturmuş bir bakış açısı söz konusu mudur?
-Bu eylemlerin başlatılmasından önce elbette ki fıkhi boyutu tartışıldı. Sizin de ifade ettiğiniz gibi bu eylemlerin başlamasından sonra Türkiye'de değişik yönlerden tartışma başlatıldı. Bu tartışmalar iki ana konu üzerinde yoğunlaşıyordu: Fıkhi boyutu, insani boyutu (hedef alınanlar açısından). Ben şahsen, bu tartışmaların yoğun olduğu dönemde her iki boyutunu da değişik kaynaklardan araştırarak geniş bir dosya hazırlamıştım. Bu dosya Akit gazetesinde dizi yazı olarak yayınlandı. Türkiye Yazarlar Birliği tarafından ödüllendirilen dizi çalışması da işte bu dosya ile, yine Filistin meselesinin İslami dayanaklarını ortaya koyan ikinci bir dizi yazı çalışmasıydı. Bunların her ikisini daha sonra tek bir kitapta topladım ve bu kitap Madve Yayınları tarafından "Filistin Davasının İslami Temelleri" adıyla yayınlandı. Bizim bu çalışmamızın yayınlanmasından kısa bir süre sonra da Arapça olarak, istişhadi eylemlerin fıkhi delillerini içeren bir kitapçık yayınlandı. Ben onu da inceledim ve hemen hemen aynı delillerden yararlanıldığını gördüm. Bizim o delilleri buraya taşımamız durumunda sözü bir hayli uzatmamız gerekir. Fakat okuyucularımızdan merak edenler zikrettiğim kitaptan yararlanabilir veya Internetten yararlanma imkanları olanlar Web sayfamızda yer alan "Filistin Cihadının Fıkhi ve Stratejik Yönü" başlıklı dosyamızı okuyabilirler. Bu çalışmamızı okuduktan sonra ikna olduğunu ve konuyla ilgili tereddütlerinden kurtulduğunu söyleyen birçok kişinin olduğunu burada özellikle belirtmek istiyorum.
Konu değişik ilim adamları tarafından da ele alınmış ve bu eylemlerin şer'i dayanakları onlar tarafından da zikredilmiştir. Bunların başında çağımızın tanınmış ilim adamlarından olan Prof. Yusuf el-Kardavi'yi zikredebiliriz. Sudan Fıkıh Meclisi tarafından 8 Mayıs 2001 tarihinde yayınlanan fetvada da istişhadi eylemlerin şer'i olduğu ve bu şekilde şehit olanla cephede düşman karşısında şehit olan arasında şehadet yönünden bir fark olmadığı dile getirilmiştir. Yine Ezher Üniversitesi Fetva Kurulu, Filistin Alimler Birliği ve daha birçok ilim meclisi bu eylemlerin şer'i olduğuna dair fetvalar yayınlamışlardır. Müslüman Kardeşler cemaati ve Pakistan'daki Cemaati İslamiye başta olmak üzere değişik İslami oluşumlar da bu eylemleri tahlil ederek açıklamalar yaptılar ve kendi ilim çevrelerinin verdiği bilgilere dayanarak bu eylemlerin şer'i olduğunu kendi tabanlarına bildirdiler. Özetle ifade etmek gerekirse konu çok değişik ilmi ve siyasi platformlarda ele alınmış ve söz konusu eylemlerin Filistin realitesinin zorunlu kıldığı, aynı zamanda kuvvetli şer'i dayanakları olan eylemler olduğu vurgulanmıştır.
Fakat sizin de ifade ettiğiniz gibi ne yazık ki Türkiye'de bazılarında şabloncu bir anlayış hakim olduğundan, değerlendirme yaparken ve hüküm verirken Batı medyasının kullandığı "intihar" nitelemesinden yola çıkılmaktadırlar. Bu şabloncu anlayış sahipleri İslam'ın intiharı haram kıldığı hükmünü de şabloncu anlayışın dayanak noktası olarak almakta bu yüzden Filistin gerçeğini gözlerden uzak tutarak hüküm vermektedirler. Oysa Filistin'deki direniş ve bu direniş çerçevesinde gerçekleştirilen eylemler hakkında hüküm verebilmek için önce Filistin gerçeğini bir okumak gerekir. Ardından o eylemlerin dayandırıldığı delilleri tek tek incelemek, sonra da bu deliller etrafında yorum yapmak icab eder.​
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
İkinci olarak: "Sivil" kavramı üzerinde duralım. Sivillik kıyafetle değildir. Saldıran düşmana herhangi bir şekilde katkıda bulunan ona karşı verilecek mücadelede hedef alınmayı da hak eder. Aslında burada mesele Filistin meselesinin ilkesel yönünün yeterince anlaşılmamasından veya yanlış lanse edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu yanlışlık da İsrail'in oradaki varlığının dünya kamuoyuna meşru bir varlık olarak lanse edilmesinden ve Filistinlilerin sadece İsrail'in zulmüne karşı mücadele ettikleri intibaı verilmesinden kaynaklanmaktadır. Oysa siyonistler sivilleriyle, askerleriyle orada işgalci konumundadırlar ve Filistinliler de işte bu işgale son vermek için mücadele etmektedirler. Filistinlilerin mücadelesi bir yönetimi devralma mücadelesi değil işgale son verme mücadelesidir. Sivil olarak lanse edilenler ise en azından işgal ve gasp yoluyla alınan topraklara gelip yerleşmek suretiyle suça ortak olmuşlardır. Üstelik bu kadarıyla kalmamış işgalin devam etmesi için herhangi bir şekilde görev almışlardır. Kaldı ki bunların tamamına yakını silahlandırılmıştır ve kendilerine ihtiyati güç olarak bakılmaktadır. Dolayısıyla "sivil" nitelemesi onların işgalin sürmesindeki rollerini gizlemeye yetmez.
Üçüncü olarak: HAMAS'ın İsrail'e: "Siz bizim sivillerimize saldırmayın biz de sizin sivillerinize saldırmayalım" şeklinde bir teklifi oldu. Ama İsrail bunu kabul etmedi ve Filistinli sivillere saldırmaya devam etti. Bu durumda karşı tarafa da bir bakıma, dünyanın değişik yörelerinden getirtilerek gasp edilmiş topraklara yerleştirilmiş, böylece işgalin devamında ana unsur konumuna getirilmiş ama "sivil" olarak yansıtılan kitlelere yönelik eylemlere de haklılık kazandırılmış oldu. Kaldı ki Filistin halkının direnişi askere veya sivile karşı değil genel olarak işgale karşı bir direniştir. Dolayısıyla bu işgale ortak olanların tümü suça ortak olduklarından dolayı bir "karşı cephe" niteliği taşımaktadırlar.
Dördüncü olarak: İstişhadi eylemlerde birinci derecede askeri noktalar hedef alınmaktadır. Örneğin HAMAS'ın askeri kanadı durumundaki İzzettin Kassam birlikleri önceden açıkladığı 10 istişhadi eylemini 22 Haziran 2001 Cuma gecesi Gazze'de bir askeri noktaya yönelik olarak gerçekleştirilen istişhadi eylemle tamamladı. Bunlardan yedi tanesi askeri hedefe, iki tanesi sivil hedefe, bir tanesi de yarı sivil yarı askeri bir hedefe yönelikti. Görüldüğü gibi eylemlerin yüzde yetmişten fazlası askeri hedeflere yönelik olmuştur. Ama İsrail işgal devleti askeri hedeflere yönelik eylemleri ve bu eylemlerin sonuçlarını büyük ölçüde gizlemeye çalışırken sivil hedeflere yönelik eylemlerin sonuçlarını anti-propaganda faaliyetlerinde yoğun olarak kullanmaktadır. Uluslararası medya da bu konuda İsrail işgal devletine yardımcı olarak onun işini kolaylaştırmaktadır.
Beşinci olarak: Sivil hedeflere yönelik eylemlerin asıl amacı İsrail işgal devleti açısından büyük önem arz eden ve ona kan veren yahudi insan unsurunu haksız bir şekilde bulunduğu Filistin topraklarından çekilmeye, yenilerinin de yerleşmesine engel olmaya çalışmak, böylece işgal devletini zayıf düşürmektir. Bu amaç İsrail üzerinde gerçekten büyük tesir yapmaktadır. Bu konu üzerinde yukarıda da durduğumuzdan ayrıntısına girmeye gerek görmüyoruz.
Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda aslında kamuoyunun sorununun bir yanlış bilgilenme sorunu olduğu, söz konusu eylemlerin direnişin haklılığına ve meşruiyetine bir zarar vermediği sonucuna varırız.
Uluslararası kamuoyunda bu eylemler genelde tipik bir terör eylemi olarak kabul edilmekte. Bu etkiyle de, bu eylemlerin yararı, Filistin davasına getirisi tartışılabiliyor? Öte yandan Filistin halkı arasında yapılan kamuoyu araştırmalarında ise şehadet eylemlerinin çok büyük oranda desteklendiği görülüyor. Bu durum büyük oranda dünya istikbarınca şekillendirilen uluslar arası kamuoyu ile Filistin halkının duyguları arasında mevcut duvarın giderek daha da büyüdüğünün bir göstergesi olarak kabul edilebilir mi?
-Dediğiniz gibi bu konuda Filistin halkının yaklaşımı ile dünya kamuoyunun yaklaşımı arasında bayağı bir fark var. Filistin halkının tamamına yakın bir kısmının bu eylemleri desteklediği yapılan anketlerle ortaya çıkmıştır. Eylemcilerin cenaze merasimlerine toplanan büyük kalabalıklar, onların ailelerine insanların tebrik ziyareti için akın etmeleri vs. de halkın desteğini gözler önüne sermektedir. Eylemleri gerçekleştirenlerin evlerine taziye için değil de tebrik için ziyarette bulunulması bu desteğin bir yansımasıdır.
İstişhadi eylemleri gerçekleştirenlerin aileleri de çocuklarının eylemlerine sahip çıkmakta ve onlarla iftihar etmektedirler. Örneğin Tel Aviv eylemini gerçekleştiren Said el-Huteri'nin Ürdün'de ikamet eden babası Hasan el-Huteri, bin oğlunun olmasını ve hepsinin de benzer eylemlerde şehit olmasını arzuladığını dile getirmişti. Diğer eylemcilerin aileleri de her ne kadar çocuklarının ölümüne üzüldüklerini ortaya koysalar da eylemlerine ve davalarına sahip çıktıklarını, onlarla iftihar ettiklerini çeşitli şekillerde dile getirmişlerdir.
Fakat sizin de ifade ettiğiniz gibi dünya kamuoyunda çoğu zaman bu eylemlere terör eylemleri olarak bakılmaktadır. Bunda da medyanın yönlendirmesinin ve yanıltmasının rolü var. Bu yanıltmada da yukarıda ifade ettiğimiz üzere Filistin'de yaşanan gerçeğin ve buradaki halkın direnişinin dayandığı ilkelerin bilinmemesi işi kolaylaştırıyor. Birçokları Filistinlilerin burada bir vatan mücadelesi verdiğini bilmiyor, onların sadece İsrail'e bazı şartlarını kabul ettirmek, Filistin'in bazı bölgelerinde hakimiyeti ele geçirmek için mücadele ettiğini düşünüyor. Oysa İsrail'in oradaki varlığı tümüyle işgaldir ve gayri meşrudur. Kendisi bu işgalini sürdürebilmek için sınırsız bir şekilde şiddete başvurmaktadır. Yıllardan beridir okunan "barış" masalının arka planında yatan amaç ise İsrail'e meşruiyet kazandırmak, onu haksız bir şekilde gasp ettiği topraklarda hak sahibi yapmak, üstelik bunu Filistinlilere de onaylatmaktır. Ama Filistinliler bunu onaylamıyor ve gayri meşru işgalin son bulmasını istiyor. Burada işgali gerçekleştiren taraf şiddete başvurduğundan ve sadece şiddet dilinden anladığından dolayı da ona karşı fiili mücadelenin sürdürülmesi zorunlu oluyor. Fiili mücadelenin değişik şekilleri, metotları ve tarzları olabilir. İstişhadi eylemlere başvurulması ise başta söylediğimiz gibi Filistinlilerin bir tercihi değildir ama savaş şartlarının eşit olmaması, buna rağmen işgalci tarafın vahşette sınır tanımaması yüzünden onu geri adım atmaya zorlamak amacıyla başvurulan eylemlerdir.
Sonuç olarak şunu söyleyelim ki işgal altındaki bir vatanı kurtarma mücadelesi ilkesel açıdan asla terör olarak nitelendirilemez. Eğer öyle olursa o zaman Bosna-Hersek'te, Kosova'da, Çeçenistan'da ve daha birçok yerde verilen mücadelenin de terör olarak görülmesi gerekir ki böyle bir nitelemenin bütün bu mücadelelere haksızlık olacağı açıktır. Sadece bu mücadelede başvurulan metotların irdelenmesi söz konusu olabilir. Ama bu irdelemeyi yaparken de şartları iyi tahlil etmek, niçin bu metotlara başvurulduğu sorusuna tatmin edici bir cevap bulmak zorunludur.
Son zamanlarda şehadet eylemlerinin İsrail halkı arasında büyük bir paniğe yol açtığı ve özellikle genç nüfus arasında 'ülkeyi' terketme eğiliminin arttığı söyleniyor. Bu eğilim sizce Filistin'de süregelen mücadeleyi nasıl etkileyecektir?
-Bu konuyla bağlantılı olarak şunu ifade edelim ki Güney Lübnan'da kazanılan zafer Filistin'deki direnişi olumlu yönde etkilemiştir. Güney Lübnan'da kazanılan zaferin ise iki önemli yönü var: Direnenlerin kararlılığı, işgalde ısrar edenlerin ise moral yönünden yani manevi yönden yıpranmaları. Bu iki etken sayı yönünden ve teknik yönden üstünlüğü bertaraf etmiştir. İşgalciler Güney Lübnan'daki direnişi kırabilmek için zaman zaman sivil kitlelere yönelik şiddetli saldırılar gerçekleştirdiler. Bu saldırılar neticesinde, çoğu çocuk 108 kişinin hayatını kaybettiği Kana katliamı gibi büyük katliamlar gerçekleştirildi. Bütün bu saldırıların ve katliamların amacı direnen tarafın direniş gücünü kırmak, onların direnişlerine sahip çıkanları ve stratejik destek verenleri geri adım atmaya zorlamaktı. Ama bu başarılamayınca işgalde ısrar eden tarafın insan unsurunda moral kaybı daha da arttı. Sonuçta işgalci taraf yenilgi bayrağını çekmekten başka önünde bir seçenek göremedi.
Şimdi siyonist işgal devleti çağımızın uluslararası güç merkezleri tarafından destekleniyor ve yardım görüyor. Özellikle ABD ona her yıl büyük maddi yardımlarda bulunuyor. Ama onun için en önemli unsur yahudi insan unsurudur. İngiltere, Filistin topraklarını işgal ettikten sonra yahudilerin oraya gelip yerleşmeleri için her türlü imkanı sağladı. Eğer ki gerekli yahudi insan potansiyeli kısa zaman içinde oluşsaydı İngiltere çekilecek ve İsrail devletinin kuruluşu ilan edilecekti. Ama Almanya'da Nazi fırtınası esinceye kadar bütün teşviklere rağmen Filistin topraklarına toplanan yahudi nüfus iki yüz bini bulmadı. Nazi fırtınasının esmesiyle birlikte yahudiler çekirge sürüleri gibi Filistin'e akın ettiler ve bu sayede yeterli insan potansiyeli oluştuktan sonra İsrail'in kuruluşu ilan edildi. Roger Garuady'nin "İsrail'i Kuran Efsaneler" adlı kitabında parmak bastığı nokta da işte bu noktadır.
Bugün İsrail'in ayakta kalabilmesi de söz konusu insan potansiyelinin Filistin'deki varlığının devam etmesine bağlıdır. Ama istişhadi eylemler sebebiyle bu unsuru bir telaş sarmaya başladı. Bizzat yahudi gazetelerinin yazdığı haberlere göre yahudilerde sinir yatıştırıcı ilaçların kullanımında büyük artış var. Havaalanlarında yapılan anketlere göre dışarıya çıkanların % 35'i "gidiş sebebi" olarak intifadanın sonuçlarından etkilenmeme isteğini gösteriyor. İsrail turizm tesislerinde doluluk oranı % 30'lara kadar düştü. "İsrailli" olarak nitelendirilenler bile tatillerini başka yerlerde geçirmeyi tercih ediyorlar. Bu yüzden Şaron'un hükümetinde Turizm bakanı olarak görev yapan şahıs "İsraillileri" korkaklıkla suçladı. Şimdi tatil dönemine girilmesiyle birlikte İsrail yönetimini yeniden bir telaş sardı. Geçtiğimiz Haziran ayında ABD'yi devreye sokarak "ateşkes" telaşına girmesi ve eylemcileri sıkıştırması için Arafat'a baskı yapması bu yüzdendi. Çünkü tatil dönemine girilmesiyle birlikte dışarıya akın artacaktı ve gidenlerin bazılarının gittikleri yerlerde kendilerini daha güvende hissetmeleri durumunda geriye dönmemeleri ihtimali vardı.
Peki bu durum Filistin direnişini nasıl etkileyecek? Bu durum İsrail için Güney Lübnan'daki gibi sürekli kan ve moral kaybı anlamına gelecek. Bu da dolaylı olarak Filistin direnişinde zafer ümidini artıracak. Gelecek neler getirir şimdiden bilemeyiz, ama çok kısa zaman içinde hiç beklenmedik büyük gelişmeler olabilir.

vahdet.com.tr​
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Filistin Cihadı Kutsal Bir Cihattır
Beytu Cala'da direnen bir genç. Orada ümmetin onuru savunulmakta, ihlasla ve fedakarlıkla mücadele verilmektedir. Arap liderlerin ihanetlerini gerekçe gösterip bugün orada yaşanan zulmün ve zulme karşı verilen mücadelenin zafere ulaşmamış olmasının sebebini "ihlassızlık" olarak izah etmek büyük vebaldir.Beytu Cala'da iki gün süren direnişin sonunda saldırganları kasabadan çıkarmayı başaran mücahitler. Arap liderlerin, Siyonistlerin, Filistin'deki hakimiyetlerini güçlendirme çabalarının önünü açmak amacına yönelik ihanet savaşlarında yaşananlardan yola çıkarak genelleme yapmak ve Filistin halkını Arap ülkelerinin liderlerinin ihlası bırakın imandan uzak ihanetçi tutumlarına ortak etmek, sonra bunu Filistin halkının başına gelenlerin sebebi olarak gösterip onu da "ilahi adalet"le izah etmeye kalkışmak büyük yanılgıdır.Resulullah (s.a.s.) Müslümanları bir uzvu rahatsız olduğunda diğeri de uykusuzluk ve acıyla ona katılan bir bedene benzetiyor. Filistinlilerin büyük bir fedakarlıkla sürdürdükleri cihadlarını ulu orta itham edenlerin önce kendilerini sorgulamaları ve: "Filistin'de ümmetin onuru zedelenirken, sadece Filistinlilere değil tüm Müslümanlara emanet edilen Mescidi Aksa sürekli tehlikelere maruz kalırken, kundaktaki bebekler öldürülürken ben ne yaptım?" diye sormaları gerekir. Filistin'de yaşananlar aslında bütün Müslümanların aynasıdır. Orada olan bitenleri izah ederken hep "Arap" kimliğini izahın merkezine oturtmak Müslümanlar olarak bizi sorumluluktan kurtarmaz.Beytu Lid'de gerçekleştirilen eylemden sonrası. Bizler Türkiye Müslümanları olarak duanın haricinde ne yaptık. Bazıları Filistin cihadını kirletmeye çalışan ve Siyonizmin çıkarlarına hizmet eden medya organlarının etkisinde kalarak duayı bile çok gördüler.İsrail'in iki ay Beytlaham'daki Kıyamet kilisesinde muhasara altında tuttuğu mücahitlerden biri. Onlar işgalcilere boyun eğmemek için muhasaraya alındıkları kilisede açlığa, sıkıntılara ve günlerce silah tehdidi altında yaşamaya tahammül ettiler. Ama ne yazık ki dünya Müslümanları onlara sahip çıkmadı.HAMAS lideri Hüseyin Ebu Kuveyk'in arabasına yönelik saldırıda şehit olan küçük çocuğu Şeyma. O insanlar bütün aile fertleriyle kelle koltukta yaşayarak cihaddaki kararlılıklarını koruyorlar. Bu cihada bir katkımız olmuyorsa hiç değilse dillerimizle, kalemlerimizle yaralamayalım o insanları.rabbimiz yar ve yardımcımız olsun.
alıntıdır
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
ALLAH YOLUNDA CİHAT ETMEK

010013824337151206217195113592192492021032.jpeg


Her Müslüman, toplumun ve kendi hayat şartlarının iyi olması için imkân dâhilinde çalışıp çaba sarfetmelidir. Allah (c.c.) Kurân-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

".O sizi yerden (topraktan) yarattı. Ve sizden orayı bayındır hale getirmesini istedi."[1]
Kurân ve sünnet, insanların gördüğü musibetlere karşı kaygısız kalmasını ve insanların kendi özel yaşantılarında tembel ve uyuşuk olmalarını kınamıştır. Bunun karşısında ise, kendisine ve ailesine iyi hayat şartları oluşturmayı ve rızkını kazanması için çalışıp çabalamayı överek Allah yolunda cihat edenlerden saymıştır. Çok önemli ve gerekli olan bu çalışma ve mücadelelerden birisi de özgürlük, adalet, onur ve bağımsızlık gibi Allah'ın insanlara bağışladığı hakları korumaktır. Eğer bu hakların veya bu değerlerin birisi, özellikle bir millet veya bir ümmetin hakları tehlikeye düşer ya da yok edilirse Müslümanların bunları korumak ve ihyâsı çin mücadele etmeleri gerekmektedir.
Kurân-ı Kerim şöyle buyuruyor:
"Kendileriyle savaşa girişilenlere, zulme uğradıklarından dolayı savaşmaya izin verildi ve şüphe yok Allah'ın, onlara yardım etmeye gücü yeter elbette. Onlar öyle kişilerdir ki; ancak Rabbimiz Allah'tır dediklerinden dolayı haksız olarak yurtlarından çıkarıldılar ve eğer Allah, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmeseydi, içlerinde Allah adının çok anıldığı manastırlar da yıkılırdı, havralar da, kiliseler de, mescitler de ve Allah, kendisine yardım edene mutlaka yardım eder; şüphe yok ki Allah, kuvvetlidir, üstündür. Onlar öyle kişilerdir ki; onları yeryüzünde yerleştirdik mi namaz kılarlar, zekât verirler, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar ve bütün işlerin sonucu, Allah'a varır."[2]
"Hem size ne oluyor ki, Allah yolunda: "Ey Rabbimiz! Bizleri bu halkı zalim olan memleketten çıkar, tarafından bizi iyi idare edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı gönder" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların kurtarılması uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?"[3]
Elbette cihat kişisel de olabilir. İslamî hadislerine göre, kim canı, malı, ailesi veya namusu tehlikeye düştüğünde savunmaya geçer ve öldürülürse savaş meydanında şehit olmuş bir asker gibidir.
Zulüm ortadan kalkıncaya ve hak âşıklarının ve adalet isteklilerinin hedefleri oluşuncaya dek cihat devam etmelidir. Kurân-ı Kerim şöyle buyuruyor:
"Hem bir fitne kalmayıp, din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın. Vazgeçerlerse, düşmanlık ancak zalimlere karşıdır."[4]
Yeryüzünde insan hayatının başlangıcından bugüne dek hayır ve şerr, hak ve batıl, Allah'ın orduları ve şeytanın orduları arasında sürekli bir savaş olmuştur. Ve bu mücadele dünyanın sonuna kadar devam edecektir. İnsanlar imam Mehdi (a.f)'in hükümeti zamanında kaynak ve servetlerin adaletli bir şekilde dağıtıldığına şahit olacaklar ve bu vesileyle, sadece o zaman savaş ve anlaşmazlıklar sona erecektir.


Cihat her ne şekilde; kalemle, dille veya silahla olursa olsun ibadettir. Ve kesinlikle halis bir niyetle yani Allah rızası için ve O'nun koyduğu kanunlara uygun bir şekilde ilahî hedefler uğruna yapılmalıdır. Özel maddî çıkarlar, kişisel, grupsal, ırk ve millî üstünlük veya başkalarının topraklarını işgal ederek daha fazla güç ve servet elde etmek gibi zalimce amaçlar için yapılan çalışmaları, hiç kimse cihat diye adlandıramaz.

Aslında cihat, her şeyden önce mücahidin kendi içinde başlamaktadır. Dış dünyada, batılın karşısında zafer elde etmekten emin olmak için, önce kendi içindeki nefsanî istekleriyle savaşmalı ve Allah'a ait olan kalbini her türlü şeytanî amaçlardan uzaklaştırarak insanî değerleri korumalıdır.
Kurân-ı Kerim şöyle buyuruyor:
"Ey, Rabbine, itaat edip huzura eren nefis! Hem hoşnut edici, hem de hoşnut edilmiş olarak Rabbine dön. Kullarımın arasına gir. Cennetime gir."[5]
Meşhur bir rivayete göre Peygamber (s.a.a) bir gün İslam düşmanlarıyla yapılan savaştan galip bir şekilde gelen ashabına şöyle buyurdu: "Küçük cihadı tamamlayıp da, büyük cihat üzerlerine kalanlara selam olsun!"
Peygamber (s.a.a)'in ashabı bu söz karşısında büyük bir şaşkınlığa uğradılar; acaba elleri silahlı düşmanlarla ve tehlikelerle dolu olan savaştan daha büyük bir savaş ne olabilirdi? Peygamber (s.a.a)'den bu büyük cihadın ne olduğunu sordular. Peygamber (s.a.a) onlara şöyle cevap verdi:
"En büyük cihad nefisle olan cihattır."
Buna göre nefsanî vesveselerin karşısında dayanıklı olmak nefsi bütün kötülüklerden arındırmak en zor ve en büyük cihattır.
Son olarak, Allah yolunda mücadele edenlerin Kuran'da zikredilen bir takım imtiyazlarına değinelim:
"İman edip de hicret edip, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihat edenler, Allah katında en büyük dereceye sahiptirler. İşte bunlar murada ermiş olan mutlu kullardır. Rab'leri, onları kendi katından bir rahmet, bir rıza ve bir cennetle müjdeler ki o cennette onlar için bitmez tükenmez nimetler vardır. Onlar orada ebedi kalırlar. Çünkü en büyük mükâfat Allah katındadır."[6]
--------------------
[1]- Hûd, 61


[2]- Hacc, 39,40,41
[3]- Nisa, 75
[4]- Bakara, 193
[5]- Fecr, 27,28,29,30
[6]- Tevbe, 20,21,22


Sahar Tv
 

gülnisa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Ocak 2008
Mesajlar
11,851
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
50
Aliye Kardeşim Emeğine Sağlik Konu Cok Guzel
Allah Razi Olsun
Allaha Emanet Ol
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt