aliye_aliye
Altın Üye
- Katılım
- 25 Eki 2006
- Mesajlar
- 16,828
- Tepki puanı
- 4
- Puanları
- 38
- Konum
- ~* پایتخت آن بهشت *~
- Web Sitesi
- www.fizikist.com
Bu aktardıklarımız Allah yolunda, düşmana zarar vermek veya Müslümanların yararına olacak bir etki bırakmak için kendini şehadete atmanın caiz olduğu konusunda söylenenlerin sadece bir kısmı. Sonuç itibariyle, İslam fıkhına göre intihar genellikle, bir insanın dünya sıkıntılarından bıkarak ölümü tercih etmesi ve herhangi bir yolla kendi kendini öldürmesidir. Bir tek ilim adamı bile cihad esnasında düşmana zarar vermek yahut Müslümanlara cesaret kazandırmak amacıyla kendini ölüme atmanın intihar sayılacağını söylememiştir. Sadece ölümü göze alarak gerçekleştirilecek eylemlerde gözetilmesi gereken birtakım kurallar belirlemişlerdir. Çağımızın ileri gelen alimleri de aynı şeyi vurgulamaktadırlar. İşte Prof. Dr. Yusuf el-Kardavi'nin konuyla ilgili hutbesinden birkaç cümle: "Ne yazık ki HAMAS'taki kardeşlerimiz yoğun bir baskıya maruz kalınca bütün herkes bıçaklarını onlara doğru çevirdi. Böylece herkes onlara sövmeye, ağır tenkitler ve lanetler yağdırmaya başladı... Böylece suçlular ve terör hamlesi başlatan teröristler topluluğu haline geldiler. Oysa daha düne kadar intifadanın fedaileri, kendilerini şehadete atan büyük kahramanlardı. Bu hareketin geçmişte kahramanca eylemler olarak nitelenen eylemleri nasıl oldu da birden bire "intihar saldırıları" haline geldi? Bunun tek sebebi Arap toplumlarının kafalarının yahudileştirilmesidir. İsrail zihinleri yahudileştirdi. Medya, Rabbimizin merhamet ettiklerinin dışında kalanların kafalarını yahudileştirdi. Rabbimizin koruduklarının -ki onların sayıları da azdır- dışında kalan politikacıları yahudileştirdi. Böylece kahramanları teröristler, onların eylemlerini de cinayet eylemleri olarak adlandırmaya başladık..."
Kuveyt Üniversitesi Şeriat Fakültesi dekanı Prof. Acil Casim en-Neşemi de, Kuveyt'te çıkan el-Kabes gazetesinin 19 Mart 1996 tarihli sayısında yayınlanan konuyla ilgili fetvasında özetle şu bilgileri veriyor: "Üzerine bomba bağlayarak veya arabasına bomba koyarak düşmanların arasına dalan bir genç bu hareketiyle düşman tarafında ölüme yol açmayı ve düşmana herhangi bir şekilde zarar vermeyi amaçlıyorsa bu hareketinden dolayı intihar etmiş sayılamaz. Fakat bunun belli şartları var: Birinci olarak: Bu hareketiyle Allah'ın kelimesini yüceltmeyi (i'layi kelimetillah), Allah yolunda ölümü ve Allah'ın dininin yücelmesini amaçlamış olmalı. İkinci olarak: Düşmana zarar vermek için başka bir seçeneğin bulunmadığı yahut bu seçeneğin diğer seçeneklerden daha çok düşman üzerinde etki yapacağı bilinmeli. Üçüncü olarak: Bu tür bir eylemin fert üzerindeki etkisine değil cemaat üzerindeki etkisine itibar edilmeli, böyle bir eylemin nasıl bir sonuç getireceği cemaat açısından değerlendirilmelidir. Böyle bir eylemin ne gibi sonuçlar getireceği üzerinde araştırma yapılmadan ferdi olarak bu tür bir eyleme girişilmesi ise caiz olmaz." Prof. en-Neşemi bunlara dikkat çektikten sonra ilim adamlarının istişhadi eylemlerin cevazıyla ilgili görüşlerini ve bu konuda dayandıkları delilleri sıralıyor. Biz bunların çoğunu yukarıda verdiğimizden burada tekrar etmeye gerek görmüyoruz. Ancak şunu belirtelim ki, en-Neşemi, ilim adamlarının bir kişinin kalabalık bir düşman topluluğuna, düşmana zarar vermek yahut Müslümanlara cesaret kazandırmak amacıyla saldırıda bulunmasının cevazına delil olarak gösterdikleri rivayetlerin Filistin cihadı esnasında gerçekleştirilen istişhadi eylemler için de delil sayılacağını ifade etmektedir.
Ezher Alimleri Cephesi de, Filistinli mücahitlerin eylemlerine yöneltilen tenkitler üzerine yayınladığı fetvada bu eylemlerde şehid olanların şehitlerin üstünleri arasında yer almalarının umulduğunu dile getirdi. Ezher Alimleri Cephesi'nin fetvasında da bizim yukarıda sıraladığımız rivayetler ve görüşler delil olarak gösterilmekte, ardından da şöyle denmektedir: "Bu itibarla, Filistin'de ve daha başka yerlerde, Allah'ın kendi üzerindeki hakkını ve Müslümanların haklarını düşünerek kendilerini ölüme atanlar, Allah'ın izniyle, şehadet sevabından mahrum olmayacaklardır... Filistin toprağı canların ve malların uğrunda feda edilmesine en layık topraklardandır. Dolayısıyla, orası için şehid olanlar inşallah şehitlerin en üstünlerinden olacaklardır. Ahmed ibnu Hanbel, Müsned'inde Ebu Umame'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Ümmetimden bir grup sürekli hak üzere hareket edecek, düşmanlarına üstün geleceklerdir. Allah'ın emri gelinceye kadar (onların bu cihadları devam eder), kendilerine muhalefet edenlerin muhalefetleri onlara bir zarar vermez." "Onlar nerededirler ey Resulullah?" diye soruldu. O da şöyle buyurdu: "Beyti Makdis'de (Kudüs'te) ve Beyti Makdis'in (Kudüs'ün) çevresindeki bölgelerde."... Burada şunu ifade etmeliyiz ki, gasp edici gaspını sürdürdüğü sürece onun gözetilmesi gereken hiçbir mahremiyeti yoktur. Kanının ve canının da dokunulmazlık hakkı (ismeti) kalmaz."
Prof. Dr. Hemmam Said, Prof. Dr. Yasin Deradine, Prof. Dr. Muhammed Amr, Prof. Salah Abdulfettah el-Halidi, Prof. Dr. Muhammed Uveyde, Prof. Dr. Mahmud Salih Cabir, Prof. Dr. Rasih el-Kurdi gibi tanınmış ilim adamları başta olmak üzere şeriat ilimlerinde otorite sayılan onlarca ilim adamının imzasını taşıyan, "Şeriat alimlerinin Filistin toprağındaki istişhadi eylemlerin meşruiyeti hakkındaki fetvaları" başlıklı bir fetvada da şöyle denmektedir: "İlim adamlarının ileri gelenleri tefsir, hadis ve fıkıh kitaplarında bir kişinin şehid olmayı göze alarak kalabalık bir düşman kitlesine saldırmasının caiz olduğuna ve bu eylemiyle Allah'ın rızasını, düşmana zarar vermeyi gaye edinmesi, niyetini de halis tutması halinde eylem esnasında şehid olmasının saygın bir şehadet olduğuna hükmetmişlerdir." Fetvada daha sonra konuyla ilgili rivayetler ve görüşler naklediliyor. Sonuçta da şu ifadelere yer veriliyor: "Sonuç itibariyle bilinmelidir ki intihar şer'an reddedilen bir harekettir. İntihar, intihar eden kişinin Allah'ın rahmetinden ümit kestiğine, O'nun kaderine rıza göstermediğine, kaza ve imtihanına sabretmediğine delalet eder... Allah'a olan bağlılığı, O'nun dininin yücelmesi, Peygamberinin isra ve mirac topraklarının işgalden kurtarılması için cihad ettiği, düşmana karşı verdiği cihadda ve düşmana zarar verme konusunda bağlı kalmak zorunda olduğu şeriatın kendini ne ile yükümlü kıldığının bilincinde olduğu bilinen, kendisi Allah'a gönülden boyun eğmiş ve yalnız Allah'ın rızasını gözeterek Müslümanların zaferi için kendini şehadete atan bir genç için aynı şeylerin söylenmesi mümkün müdür? Bu durumdaki kişi Yüce Allah'ın şu ayetinde kastettikleri arasına girer: "İnsanlardan öyleleri de vardır ki, canlarını Allah'ın rızasını kazanma yolunda feda ederler" (Bakara, 2/207)
İlim ehli böyle konuşurken ilimden nasipleri olmayanlar ne yazık ki, Filistin'deki fedakar kardeşlerimizin, kutsal Filistin topraklarını siyonizm kirinden temizlemek için cesaretle gerçekleştirdikleri eylemler hakkında ulu orta konuşuyorlar. Düşünmüyorlar ki, İslam adabı insanın bilmeden konuşmamasını, bilmediği bir konuda en azından susmayı tercih etmesini gerektirir. Düşünmüyorlar ki, intihar Allah'ın haram kıldığı bir şeydir ve bu insanlar Allah yolunda canlarını feda ediyorlar. İşin şer'i delillerini bulmadan böyle bir hareketi yapacak, dolayısıyla hem dünya hem de ahiret hayatlarını mahvedecek kadar aptal değiller. Ne yazık ki son zamanlarda, Batı'dan geçme o "bana göre, bence..." ibaresiyle başlayan ve hiç sevmediğim "ben" merkezli anlayış iyice moda oldu. Artık İslami anlayış sahiplerinin bile çoğunun, bir konuda Allah'ın hükümlerini, ilim ehlinin açıklamalarını araştırma zahmetine katlanmadan: "Bana göre, bence..." ibaresiyle başlayan uzun yorumlar yaptıklarını görüyor ve ciddi şekilde rahatsız oluyorum. Zaten bu kadar farklı gruplara ayrılmamız da hep böyle "ben" merkezli düşünmemizden ileri gelmiyor mu? Oysa Yüce Allah: "Eğer bilmiyorsanız zikir ehline (yani ilim sahiplerine) sorun." (Nahl, 16/43) demiyor mu? Ve yine Yüce Allah: "Bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız onu Allah'a ve Peygamber'e götürün. Bu daha hayırlı ve sonuç bakımından da daha güzeldir." (Nisa, 4/59) diye buyurmuyor mu? Lütfen Allah'ın kitabını ve Resulullah (s.a.s.)'ın sünnetini her zaman ölçü ve terazi olarak kabul edelim ve kardeşlerimiz hakkında insaflı olalım. Bilmeden başkalarının oyunlarına alet olmayalım.
Kuveyt Üniversitesi Şeriat Fakültesi dekanı Prof. Acil Casim en-Neşemi de, Kuveyt'te çıkan el-Kabes gazetesinin 19 Mart 1996 tarihli sayısında yayınlanan konuyla ilgili fetvasında özetle şu bilgileri veriyor: "Üzerine bomba bağlayarak veya arabasına bomba koyarak düşmanların arasına dalan bir genç bu hareketiyle düşman tarafında ölüme yol açmayı ve düşmana herhangi bir şekilde zarar vermeyi amaçlıyorsa bu hareketinden dolayı intihar etmiş sayılamaz. Fakat bunun belli şartları var: Birinci olarak: Bu hareketiyle Allah'ın kelimesini yüceltmeyi (i'layi kelimetillah), Allah yolunda ölümü ve Allah'ın dininin yücelmesini amaçlamış olmalı. İkinci olarak: Düşmana zarar vermek için başka bir seçeneğin bulunmadığı yahut bu seçeneğin diğer seçeneklerden daha çok düşman üzerinde etki yapacağı bilinmeli. Üçüncü olarak: Bu tür bir eylemin fert üzerindeki etkisine değil cemaat üzerindeki etkisine itibar edilmeli, böyle bir eylemin nasıl bir sonuç getireceği cemaat açısından değerlendirilmelidir. Böyle bir eylemin ne gibi sonuçlar getireceği üzerinde araştırma yapılmadan ferdi olarak bu tür bir eyleme girişilmesi ise caiz olmaz." Prof. en-Neşemi bunlara dikkat çektikten sonra ilim adamlarının istişhadi eylemlerin cevazıyla ilgili görüşlerini ve bu konuda dayandıkları delilleri sıralıyor. Biz bunların çoğunu yukarıda verdiğimizden burada tekrar etmeye gerek görmüyoruz. Ancak şunu belirtelim ki, en-Neşemi, ilim adamlarının bir kişinin kalabalık bir düşman topluluğuna, düşmana zarar vermek yahut Müslümanlara cesaret kazandırmak amacıyla saldırıda bulunmasının cevazına delil olarak gösterdikleri rivayetlerin Filistin cihadı esnasında gerçekleştirilen istişhadi eylemler için de delil sayılacağını ifade etmektedir.
Ezher Alimleri Cephesi de, Filistinli mücahitlerin eylemlerine yöneltilen tenkitler üzerine yayınladığı fetvada bu eylemlerde şehid olanların şehitlerin üstünleri arasında yer almalarının umulduğunu dile getirdi. Ezher Alimleri Cephesi'nin fetvasında da bizim yukarıda sıraladığımız rivayetler ve görüşler delil olarak gösterilmekte, ardından da şöyle denmektedir: "Bu itibarla, Filistin'de ve daha başka yerlerde, Allah'ın kendi üzerindeki hakkını ve Müslümanların haklarını düşünerek kendilerini ölüme atanlar, Allah'ın izniyle, şehadet sevabından mahrum olmayacaklardır... Filistin toprağı canların ve malların uğrunda feda edilmesine en layık topraklardandır. Dolayısıyla, orası için şehid olanlar inşallah şehitlerin en üstünlerinden olacaklardır. Ahmed ibnu Hanbel, Müsned'inde Ebu Umame'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Ümmetimden bir grup sürekli hak üzere hareket edecek, düşmanlarına üstün geleceklerdir. Allah'ın emri gelinceye kadar (onların bu cihadları devam eder), kendilerine muhalefet edenlerin muhalefetleri onlara bir zarar vermez." "Onlar nerededirler ey Resulullah?" diye soruldu. O da şöyle buyurdu: "Beyti Makdis'de (Kudüs'te) ve Beyti Makdis'in (Kudüs'ün) çevresindeki bölgelerde."... Burada şunu ifade etmeliyiz ki, gasp edici gaspını sürdürdüğü sürece onun gözetilmesi gereken hiçbir mahremiyeti yoktur. Kanının ve canının da dokunulmazlık hakkı (ismeti) kalmaz."
Prof. Dr. Hemmam Said, Prof. Dr. Yasin Deradine, Prof. Dr. Muhammed Amr, Prof. Salah Abdulfettah el-Halidi, Prof. Dr. Muhammed Uveyde, Prof. Dr. Mahmud Salih Cabir, Prof. Dr. Rasih el-Kurdi gibi tanınmış ilim adamları başta olmak üzere şeriat ilimlerinde otorite sayılan onlarca ilim adamının imzasını taşıyan, "Şeriat alimlerinin Filistin toprağındaki istişhadi eylemlerin meşruiyeti hakkındaki fetvaları" başlıklı bir fetvada da şöyle denmektedir: "İlim adamlarının ileri gelenleri tefsir, hadis ve fıkıh kitaplarında bir kişinin şehid olmayı göze alarak kalabalık bir düşman kitlesine saldırmasının caiz olduğuna ve bu eylemiyle Allah'ın rızasını, düşmana zarar vermeyi gaye edinmesi, niyetini de halis tutması halinde eylem esnasında şehid olmasının saygın bir şehadet olduğuna hükmetmişlerdir." Fetvada daha sonra konuyla ilgili rivayetler ve görüşler naklediliyor. Sonuçta da şu ifadelere yer veriliyor: "Sonuç itibariyle bilinmelidir ki intihar şer'an reddedilen bir harekettir. İntihar, intihar eden kişinin Allah'ın rahmetinden ümit kestiğine, O'nun kaderine rıza göstermediğine, kaza ve imtihanına sabretmediğine delalet eder... Allah'a olan bağlılığı, O'nun dininin yücelmesi, Peygamberinin isra ve mirac topraklarının işgalden kurtarılması için cihad ettiği, düşmana karşı verdiği cihadda ve düşmana zarar verme konusunda bağlı kalmak zorunda olduğu şeriatın kendini ne ile yükümlü kıldığının bilincinde olduğu bilinen, kendisi Allah'a gönülden boyun eğmiş ve yalnız Allah'ın rızasını gözeterek Müslümanların zaferi için kendini şehadete atan bir genç için aynı şeylerin söylenmesi mümkün müdür? Bu durumdaki kişi Yüce Allah'ın şu ayetinde kastettikleri arasına girer: "İnsanlardan öyleleri de vardır ki, canlarını Allah'ın rızasını kazanma yolunda feda ederler" (Bakara, 2/207)
İlim ehli böyle konuşurken ilimden nasipleri olmayanlar ne yazık ki, Filistin'deki fedakar kardeşlerimizin, kutsal Filistin topraklarını siyonizm kirinden temizlemek için cesaretle gerçekleştirdikleri eylemler hakkında ulu orta konuşuyorlar. Düşünmüyorlar ki, İslam adabı insanın bilmeden konuşmamasını, bilmediği bir konuda en azından susmayı tercih etmesini gerektirir. Düşünmüyorlar ki, intihar Allah'ın haram kıldığı bir şeydir ve bu insanlar Allah yolunda canlarını feda ediyorlar. İşin şer'i delillerini bulmadan böyle bir hareketi yapacak, dolayısıyla hem dünya hem de ahiret hayatlarını mahvedecek kadar aptal değiller. Ne yazık ki son zamanlarda, Batı'dan geçme o "bana göre, bence..." ibaresiyle başlayan ve hiç sevmediğim "ben" merkezli anlayış iyice moda oldu. Artık İslami anlayış sahiplerinin bile çoğunun, bir konuda Allah'ın hükümlerini, ilim ehlinin açıklamalarını araştırma zahmetine katlanmadan: "Bana göre, bence..." ibaresiyle başlayan uzun yorumlar yaptıklarını görüyor ve ciddi şekilde rahatsız oluyorum. Zaten bu kadar farklı gruplara ayrılmamız da hep böyle "ben" merkezli düşünmemizden ileri gelmiyor mu? Oysa Yüce Allah: "Eğer bilmiyorsanız zikir ehline (yani ilim sahiplerine) sorun." (Nahl, 16/43) demiyor mu? Ve yine Yüce Allah: "Bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız onu Allah'a ve Peygamber'e götürün. Bu daha hayırlı ve sonuç bakımından da daha güzeldir." (Nisa, 4/59) diye buyurmuyor mu? Lütfen Allah'ın kitabını ve Resulullah (s.a.s.)'ın sünnetini her zaman ölçü ve terazi olarak kabul edelim ve kardeşlerimiz hakkında insaflı olalım. Bilmeden başkalarının oyunlarına alet olmayalım.